Hz. Zülkarneyn veya Zü'l-Karneyn’in adı Kur'ân'da geçer. Allah, ondan övgü ile bahsetmiştir. Peygamber mi, yoksa veli mi olduğu ihtilâf konusu olmuştur. Asıl ismi İskender'dir. Doğuya ve batıya gittiği için İskender-i Zülkarneyn diye anılmıştır.
Zülkarneyn kelimesi, iki boynuz sahibi şeklinde tercüme edilir.
“Bir de Sana Zülkarneyn’den suâl ediyorlar. De ki: “Size O’nun haberlerinden bir kısmını nakledeceğim.” Gerçekten biz, O’nu yeryüzünde iktidar sâhibi kıldık ve O’na, ulaşmak istediği her şeyi elde etmenin bir yolunu verdik.” (el-Kehf, 83-84)
Allah u Teâlâ, Hazret-i Zülkarneyn’in emrine bulutları ve başka vâsıtaları verdi. Ona ilim ve kudret, insanlar üzerine tasarruf hâkimiyeti verdi. Ayrıca beyaz ve siyah olmak üzere iki sancak ihsân etti. Zifiri karanlık olan gecede beyaz sancağı açınca, ortalık aydınlığa gark olurdu.
Zülkarneyn Aleyhisselâm vefat etmeden önce yakınlarına: ”Ben vefât edince usûlüne uygun yıkayıp kefenleyin. Sonra tabuta koyun. Yalnız kollarım dışarıda sarkık kalsın. Hazinelerimi de katırlara yükleyin.” diye vasiyette bulundu. Az bir zaman sonra da vefât etti. Söyledikleri aynen yapıldı. İskender-i Zülkarneyn böyle vasiyet etmekle ‘Arkamdan gelen ordular ile doğu ve batıya hâkim oldum. Hizmetçilerim emrimden çıkmadı. Dünyayı baştanbaşa tuttum. Sayısız hazinelerim vardı. Fakat bütün bu dünya nimetleri kalıcı değildir. Gördüğünüz gibi mezara eller boş gidiliyor. Dünya malı dünyada kalıyor. Sizler ahirette de faydalı olacak işler yapın’ demek istedi.
Allah u Teâlâ Kur’ân-ı Kerim ‘de buyurdu ki:“Senden Zülkarneyn’i sorarlar. Sen, “Ben size onun hâlinden haber vereyim” de. Biz onu yeryüzünde bir kudrete erdirdik ve ona her (istediği) şeyden bir sebep verdik. O da (batıya doğru) bir yol tuttu. Nihâyet güneşin battığı yere ulaştı. Onu (güneşi) sanki kızgın, siyâh çamurlu bir pınar içinde batarken buldu. Ve onun yanında bir kavim buldu. Ey Zülkarneyn (o insanlar îmâna gelmezlerse dilersen öldürmek sûretiyle bu kavme) azâb et. Yâhut onların hakkında hüsn-i muâmele edersin dedik. … Sonra o (Zülkarneyn aleyhisselâm) bir yol tuttu (doğuya gitti) . Nihâyet üstüne güneşin (ilk önce) doğduğu yere ulaştığı zaman onu bir kavmin üzerine doğuyor buldu ki, biz onlar için buna karşı (korunacak) hiçbir siper yapmamıştık.
İşte (Zülkarneyn’in işi) böyle idi…” (bkz.kehf 83-86)
Bu ayetlerin bâtın manasına gelince; Güneşin hakikatinden murad Allah Teâlâ’nın zat-ı; mağribden(güneşin battığı yön) murad “Hazret-ül cem” makamı olan şeriat makamıdır. Çünkü Hazret-ül Cemde halk zâhir olur, Hak batın. Yani Hakk’ın vücûdu orada gurup eder(bâtın olur).
Meşrikten (güneşin doğduğu yön) murad ise “cem” makâmıdır. Cem makâmında Hak zâhir olur, halk bâtın. Şems, vücûd-ü Hak cem makâmında zâhir olur. İşte Zülkarneyn ilmi budur.
Zülkarneyn’in dünyada (afakta) gezip şehirler fethetmesi, hazineler zaptetmesi, inanmayanları öldürmesi ve esir alması, inananlara izzet ve ikramda bulunmasının keyfiyeti; süluk ehlinin Enfüste nefis kalelerini fethetmek, bilgi hazinelerini toplamak nefs-i emareyi, onun kuvvelerini ve havalarını, adetlerini, bayağı huylarını öldürmek, şer’e muvafık adetlerini bırakmak suretiyle yapmış oldukları manevi seyirlerine mutabıktır.
Mesela İskender’in önce garp tarafına gitmesi, süluk ehlinin önce bedeni, şerr’i amellerin tashihine gitmelerine misaldir. (Çünkü beden; ruh güneşinin garbı yani battığı yerdir). Ta ki vücutta şer’a muhalif bir uzuv kalmasın.
Şark tarafına gitmesi, süluk ehlinin, nefislerinde Allah ve Resulü’nün ahlakına muhalif bir huy, alçak bir sıfat kalmaması için güç riyazetler yaparak ahlaklarını düzeltme cihetine gitmelerine misaldir. Bu suretle nefis temizlenmiş olur.
Sonra batı ve doğu arasındaki şimal (kuzey) tarafına gitmesi, kendi kavmi ile Ye’cuc-Me’cuc arasına sed yapması; ehl-i sülukun kalp hatıralarını (kötü düşüncelerini, vesveselerini) ıslah tarafına gitmelerine misaldir. Çünkü bu, her iki tarafın salah ve fesad kaynağıdır. Yani kalbin düzelmesiyle, cesedin amelleri ve nefsin ahlakı düzelir. Kalbin bozulmasıyla cesed ve nefis de bozulur.
Ye’cuc-Me’cuc’dan maksat; şer’an kötü sözlerin, işlerin ve kötü huyların kaynağı olan kötü düşüncelerdir. Sed’den maksat, ehl-i Süluk’un zühd, takva ve ihlâs ile süluklerini tamamlamaları ve onda devam etmeleridir. Kalbde bu üç şey (Zühd, Takva ve İhlâs), baki kaldıkça cesed salih amel ile, nefis güzel huy ile sıhhat bulur. Ye’cuc-Me’cuc’un, her gün sed’di kazmaları ve ertesi gün İskender’in, Sed’di yenilemesindeki mana şudur: Mü’min, bazı amelleri terk eder, bir günah işler ya da nefsin galebesiyle kötü bir ahlaka tevessül eder de nefse mağlup olacak hale gelir. Sonra da bunları bağışlattıran ameller yapar. Zira “İyilikler, kötülükleri giderirler.”
SAFİYE TURAN
İstanbul, 11.12.2015