Zühd: Soğuk ve ilgisiz davranmak, rağbet etmemek, yüz çevirmek demektir. Bu soğuk ve ilgisiz davranmak, keşişler gibi her şeyden el etek çekip dağda manastıra kapanmak değildir. Veya bazı zahitler gibi din adına her şeye kusurlu bakmak, her şeyde kusur aramak, yeniliklere ve güzelliklere karşı ilgisiz kalmak da değildir. Zühd, eskiden dervişlerin, bir lokma bir hırka felsefesi de değildir.
Zühd, tasavvuf da Hakk’a yönelmek için sana engel olan her şeyden el etek çekmek, elinde var olsa bile dünya malına rağbet etmemek, gönlümüzde Hak sevgisinden başka bir sevgiye yer vermemek, bütün bu haller sende olduğu zaman bu halini bile gözünde fazla büyütüp önemsememek demektir.
Ve yine zühd; zaruri olmayan, lüzumsuz olan, ihtiyaçtan fazlasını terk etmektir. Bunlarda kişiden: 1- İçinde dünya sevgisi olduğu halde onu terk etmek. 2- Dünyanın ahrete göre önemsiz olduğunu düşünüp onu terk etmek. 3- Bunları da gözünde fazla büyütmemek gibi hal ve düşüncelerle açığa çıkar.
Nitekim Cenâb-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’inde dünya sevgisi ve zevklerine değil de ahrete talip olmayı teşvik etmiştir.
Dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Dünya hayatı gurur ( aldanma ) metaından başka bir şey değildir. (Bkz. Hadid,20) Dünya metaı azdır. Ahiret ise Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. (Bkz. Nisa, 77 ) Ahiret dururken dünya hayatına mı razı oldunuz? Dünya hayatının geçimi ahirete nispeten çok azdır. (Bkz. Tevbe, 38 )
Cenâb-ı Resûlullah ise zühdün; helallere haram kılmak veya malı telef etmek değil de elde olana güvenmemek olduğunu bildirmiştir. ( Tirmizi )
Bu ayetlerden ve hadis-i şeriflerden anlıyoruz ki dünya malına aşırı sevgi, bizim ahretimizi etkiler. Dünya malına aşırı sevgi, bizim ibadetimizi etkiler. Dünya malına aşırı sevgi, bizi gurur ve kibre sürükleyip, insanlar arasında sevgi ve itibarımızı etkiler. Bu demek değildir ki; teknolojiden uzak kalalım. Paramız da olsun, malımız da olsun. Fakat bunları kendimize (Paranın ve malın esiri olup kendimizi harab edercesine kazandığımızı saklamak ) amaç olarak değil de Hakk yolda Hakk için birer araç vesilesi olarak kabul edersek daha isabetli davranmış oluruz.
Zühd , Kur’an-ı Kerim’de sadece Yusuf suresinin 20. ayetinde geçer. ’’Onlar Yusuf’a rağbetsiz idiler, onu az bir fiyata sattılar.” Yani kardeşleri Hz. Yusuf’u elde tutmak istemiyorlardı. Değerli dostlar Hz. Allah; Yusuf suresinde bizim dikkatimizi çekmek için , “ Size kıssaların en güzelini anlatıyoruz. ( Yusuf 3 ) diyor. Şu halde Zühd’ü iyice anlamak için Hz. Yusuf’un hayatını iyi okuyup ve anlayıp hayatımızı Yusuf gibi yaşama gayreti içinde olalım. Hz. Yusuf’u kardeşleri öldürmek için kuyuya attılar, başaramayınca da köle olarak sattılar. Satın alan tüccar da onu belirli bir ücret karşılığında Züleyha’ya sattı. Züleyha Hz. Yusuf’taki güzellik ve dürüstlüğü fark edince onu kendisine saklayıp kimseyle paylaşmak istemedi. Hatta bu uğurda kadınlık gururunu hiçe sayıp ona iftira etti ve zindana atılmasına vesile oldu. Ta ki Mısır kralının gördüğü rüyaya kadar Hz. Yusuf zindanda kaldı.
Sonra Hz. Yusuf zindandan çıkınca servete kavuşmasına rağmen ona itibar etmedi. Kardeşlerine kavuşmasına rağmen onlara kin gütmedi. Züleyha’ya kavuştuğu zaman ona nikâh ile yaklaştı. Yüce Allah Hz. Yusuf ‘a çektiği çileleri sorunca, bunların hepsi Rabbimdendir dedi. Aynı zamanda sahip olduğu iktidarı, serveti ve mutluluğu da yine Rabbinden bildi. İşte dostlar Yusuf (as.) zühdü ve verası (bera) böyle idi.
Vera hakkında sevgili peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Dininizin direği veradır.” Hadis-i Şerifte Kıyamet günü Allah’ın huzurunda kıymetli olanlar vera ve zühd sahipleridir.(İbni Lal) (Dünyaya düşkün olmayanlar) Zerre kadar vera sahibi olmak, bin nafile oruç ve namazdan daha hayırlıdır. (Hasan-ı Basri )
Bir kimse şu on şeyi kendine farz bilmedikçe tam vera sahibi olamaz. Gıybet etmemek, namahreme bakmamak, doğru söylemek, kendini beğenmemek, Allah-ü Teâlâ’nın kendisine yaptığı ihsanlarını, nimetlerini düşünmek, malını helal yere harcayıp haramlara vermemek, nefsi keyfi için, mevki makam istemeyip bunları insanlara hizmet yeri bilmek, beş vakit namazı vaktinde kılmak, ehlisünnet âlimlerinin bildirdiği iman ve işleri iyi öğrenip kendini bunlara uydurmak. ( İmam Rabbani )
Vera; tasavvuf da Hakk’ın sözünden dışarı çıkmama, Hakk’dan gayrı hiçbir şeye rağbet etmeme, kanaatkâr olmaktır. Veranın en büyük özelliği; Rabbinden gelene teslim olmaktır. Hani İbrahim as. mancınıkla ateşe atıldığı zaman Hz. Cebrail gelip dua etmesini ister. İbrahim as. Rabbim beni böyle görüyor, O nasıl murad etti ise öyle olur demişti. İşte İbrahim as. verası bu idi. Yani ateşe atılırken bile Rabbine teslim oldu.
Hz. Zekeriyya A.S. mın verası testere ile biçilmeye rıza göstermesidir.
Biz bu konuda en güzel örneği Ehli Beytten görüp öğreniyoruz. İki cihan güneşi sevgili peygamberimizin hayatını incelediğimiz zaman Allah’tan gelen her tecelliye teslim olup rıza göstermiştir. Hakk’ın sevgilisi olduğu halde en büyük sıkıntılara katlanıp bizlere örnek olmuş tur.Oğlu İbrahim ile torunu Hz. Hüseyini kucağına alıp severken Hz. Cebrail gelip , Allah ; bunlardan birini istiyor deyince mübarek hemen oğlu İbrahim’i vermiştir. Hz.Cebrail as. Nedenini sorunca, Hüseyinin anne ve babası üzülmesin, İbrahim’i verirsem benden başka üzülen olmaz deyip tercihini bu yönde kullanmış idi.
Hz.Ali ra. Ramazan ayında bir akşam Hz.Hasan’ın evinde, bir akşam Hz.Hüseyin’in evinde iftar ediyordu. Sofrada ağzına üç lokmadan fazla bir şey koymazdı. Nedenini sorduklarında; Bu sakal bu ay kırmızıya boyanacak. Az yemekten muradım temizliktir dedi. Hz.Ali; Hem katilini tanıyor, hem de şehit olacağı günü biliyordu. Allah’ın muradı böyle olduğu için Rabbinden gelene teslim oldu. Rıza gösterdi.
Hz. Hasan (ra.) hasta yatağında yatarken rüyasında sevgili dedesi Hz. Peygamber (sav) Efendimizi gördü. Peygamberimiz, ey Hasan testideki suyu iç, akşama bizimle beraber olacaksın dedi. Hz. Hasan bu rüya üzerine testideki suyun kuvvetli bir zehir ile karıştırıldığını anlasa da dedesinin davetini tercih edip, zühd ve vera sahibi olduğunu ispatladı ve zehirli suyu içti.
Hz. Hüseyin (ra.) Sevgili peygamberimiz mana yolu ile torunu Hz. Hüseyin’e; Ey ciğer köşem Medine’den Kerbela’ya yönel, biz seni orada bekliyoruz dedi. Hz. Hüseyin Kerbela’ya yalnız gitmek istedi ise de peygamberimiz, çoluk çocuğu ile ailece ve onu sevenleri ile birlikte gelmesini istedi. Hz. Hüseyin ailesini ve sevenlerini bu savaşa götürüp, vera sahibi olduğunu, hatta din adına nasıl dik durulduğunu, Allah’ın ve Resulullah’ın sözüne nasıl tabi olunduğunu, bu yolda can feda edip, dünya nimetlerine ve dünya sevgisine karşılık, Hz. Resulullah’ın sevgisi ni her şeyden üstün tuttuğunu, gerçek aşkın, gerçek tabiliğin ve vera’nın bir derviş hayatında ki önemini bizlere canı ile örnek olarak anlatmıştır.
Ehlullahın, Veliyullahın hayatlarını okuyup araştırdığımız zaman , onlarda zühd ve veranın kendi yaşantılarındaki yerini ahde vefanın önemini görürüz.Bizlerin de zühd ve vera mertebesine ulaşabilmemiz için her gün kıldığımız namazların her rekatında okuduğumuz Fatiha suresini iyice anlayıp, hayatımıza uygulamamız, ve orada geçen “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).” (Ancak sana kulluk eder,ancak senden isterim.) ayetini kendimize yaşam tarzı olarak kabul edelim.
Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde ‘’İnsanların birbirlerinden hiç farkı olmadığını, üstünlük ancak takva ve zühd sahibi olanındır’’ diye buyurmuşlardır. Şu halde bizler; Hak yolda Hak için, Hak’ta birde bir, Hak’ta fani olmanın tek çaresi takvamızın, zühdümüzün ve veramızın hayatımıza tatbik edebildiğimiz nispette olacağının arifi olmaktır. Bu yolda en güzel örnek alacağımız kişi, insanın mürşididir.
Bizler mürşidimize iyi bir insan, iyi bir Müslüman olacağımıza dair söz veririz. O’na olan sevgimiz, O’na olan bağlılığımız, O’na olan sadakatimiz nispetinde bizlerin zühd ve vera sahibi olabilmemiz için bizim üzerimizde emek ve gayret sarfeder. Bizim olgunlaşmamız ve kemalat bulmamız için mü’min kullar ile haşreder.
Rabbim, zühd sahibi olabilmemiz için bu yolda say ve gayretlerimizi daim eylesin.
Rabbim, bizleri zühd ve vera sahibleri ile dost ve kardeş eylesin.
Rabbim, bizleri ahdin de vefalı, hedefinde kararlı eylesin.
Rabbim, Hak yolunda cümlemizin yar ve yaranı olsun.
AMİN
Enver EFE
İstanbul, 20.06.2014