Değerli dostlar, kelimeler manayı taşıyan kaplar olarak tarif edilir. Asıl olan kap değildir fakat kap,içinde tuttuğu özü dökülüp kaybolmaktan koruyucu bir özelliğe de sahip olduğundan değersizdir denilemez. Kuşeyri Hazretleri, muhabbetin bir anlamının da kap (el-hub) olduğunu söyler. Demek ki mana öyle bir iksirdir ki, içinde bulunduğu kabı dahi rengine boyuyor. Sufi ıslahatındaki kelime çokluğu da bundan olsa gerektir. Bizlerin de kelimelerin anlamlarını doğru anlamaya yönelik göstermiş olduğumuz gayret bundandır.
Tefekkür: Herhangi bir mesele hakkında düşünme, zihni yorma, derin düşünme ve işin şuuruna varma manalarına gelmektedir. Tefekkürün zıddı, fikirsizlik ve düşüncesizlik demektir. Ragıb el-İsfehani’ye göre, bilinenden ilme varma kuvvetine fikr, bu kuvvetin faaliyetine de tefekkür denir. (El-İsfehani, el-Müfredat, Mısır 1961, 384.)
“Tefekkür: Düşünme, aradığını elde etmesi için şeylerin anlamları ve kavramları arasında kalbin faaliyette bulunması, muhakeme. Hayrı ve şerri görmeye yarayan kalpteki ışık; vicdan. Hikmet kuşunu avlamaya yarayan ağ.
Tedebbür; Düşünmek, taşınmaktır. İşin sonunu düşünmektir. Mev’iza (ibret) tedebbürü; insanın nefsi ve hali üzerine düşünmesidir. Hakikat ve mükaşefe tedebbürü; Kur’an okurken üzerinde düşünmektir. Teemmül; derin düşüncelere dalmaktır. Sufiler, ıssız ve kimsesiz yerlere ve halvethanelere çekilerek derin düşüncelere dalar ve düşüncelerini belli bir noktada yoğunlaştırırlardı. Böylece ilahi ve ezeli hakikati idrak etmeye çalışırlardı. Buna ‘Fikr-i Tam’ da denir.”
İslam düşüncesinde tefekkür, zihni bir süreç olarak insanın nasıl bildiğini temellendirmeye yönelik olmuştur. Yani bilgiye ve bilmeye yönelik bir zihni faaliyet olarak algılanmıştır. Tasavvufta iki türlü tefekkürden söz edilir. Biri iman ve tasdikten doğan istidlal sahiplerinin tefekkürü, diğeri ise Hakk’ı Hak vasıtasıyla gören ashab-ı şuhudanın tefekkürüdür.
Seyr u süluk ehlinin makam ve menzilleri arasında önemli bir yere sahip olan tefekkürü mutasavvıflar, kalbin amellerinden biri olarak aklın kalbe olan ilişkisi ile gözün can ile olan ilişkisi gibi olduğunu söylerler. Ebu İsmail Abdullah Muhammed Ensari; “Bil ki tefekkür, istenileni idrak etmek için basirete dokunulmasıdır” demektedir.
Tefekkür, insana mahsus bir özelliktir. İnsan, tefekkür sayesinde diğer varlıklardan ayrılır ve üstün olur. Akıl sahibi bir varlık olan insana hitap eden Kur’an-ı Kerim, tefekküre büyük önem vermiştir. Düşünmeyen, aklını ve kalbini kullanmayan gafiller, varlıklar içinde en aşağı derecede olanlarla bir kabul edilmektedir. (Bkz. A’raf, 179.)
Kur’an-ı Kerim’de tefekkür kavramı; tedebbür, tezekkür, akletme ve nazar etme gibi kavramlarla eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Bir hususta görüş ileri sürmek ve aklı kullanmak gibi manalara gelen tefekkür ve yakın anlamları olan diğer kavramlar ile ilgili ayetler Kur’an-ı Kerim’de bir hayli fazladır. Bir fikir vermesi açısından zikredecek olursak, tefekkür 18, nazar ve müştakları 128, tedebbür 4, ulü’l-elbab 16, akıl ve müştakları 49, ilim ve müştakları ise yüzlerce yerde geçmektedir. Yine bir fikir vermesi açısından fıkıh ve İslam hukuku ile ilgili açık ayetlerin 150 civarında olduğu Kur’an-ı Kerim’de, ilim ve düşünceyi teşvik eden ayetlerin 750’yi geçmesi gerçekten düşünen insanlar için önemli bir ipucu olarak karşımızda durmaktadır.
Tefekkür, tasavvufi açıdan nefsani sıfatlar sebebiyle perdelenen kalbin matlubunu aramasıdır. Dolayısı ile tefekkür bir talep işidir. İnsanın mümeyyiz vasıflarından biri olan tefekkür, düşünme yeteneğinin insandaki akli ölçülere göre çalışması olarak da ifade edilebilir. Vesilelere başvurmak suretiyle gayeleri elde etmeye çalışmaktır. Amaca ulaşmak için basiretin çaba sarfetmesidir. Tefekkür kavramıyla insanları düşünmeye çağıran Kur'an ayetleri, insanlardan iki önemli konuda düşünmelerini istemektedir: İlki gözle görülen kâinat kitabındaki ayetleri ikincisi ise Kelam-ı Kadimi'ndeki ayetleri düşünmektir.
İnsan kendisini kuşatan evreni, ondaki sonsuz ahengi, sanat ve bedi güzellikleri düşünerek bunların arkasındaki gerçek kudret sahibini algılamaya yönelir. Kur'an, imanın kuru bilgi olmaktan çok, duygu olarak yaşanmasını sağlamak için insanları, yerleri ve gökleri seyr ü temaşaya ve onlar hakkında düşünmeye çağırmaktadır. İnsan, müfekkire gücüyle bu hususlar üzerinde düşündüğü takdirde zihni istidlaller ve akli istinbatlarla eşyanın ardındaki hakikati kavrama imkan ve iktidarına ulaşabilecektir.
Bir kitabullah-ı a'zamdır seraser kainat
Hangi harfin yoklasan manası Allah çıkar.
Kur'an'ın insanları, üzerinde düşünmeye çağırdığı diğer bir husus da kendi ayetlerini anlamaya çalışmaktır. Kur'an'ın bildirdiği metafizik gerçekler, geçmiş kavimlerin haberleri, helak olan toplumların helak oluş sebepleri, ölüm ve ahiret gibi konular düşünmeğe değer, konu edilmesi gereken mes'eleler arasında yer almaktadır. Düşünen insan; ibret alan, sorgulayan, basiret ve feraseti açılan insandır.
Bursalı İsmail Hakkı; “Bu temsilleri biz insanlar için veriyoruz. Umulur ki tefekkür ederler” ayetinin tefsiri için üzerinde düşünülecek konuları ikiye ayırıyor ve bunlardan birinin Yaratan, diğerinin de yaratıklar hakkında olduğunu belirtiyor. (bkz. el-Hicr, 59/21)Yaratan hakkındaki tefekkür; O'nun zatı, sıfatları ve fiilleri hakkında olur. Zatını düşünmek yasaklanmıştır. Çünkü O'nun zatını, O'ndan başka gereği gibi kavrama kudretine sahip kimse yoktur.
Bununla birlikte zatının azamet, celal ve kibriyası ile varlığının zorunlu oluşunun düşünülmesinde bir sakınca yoktur. Sıfatları konusunda tefekkür, sıfatlarındaki kemal ile ilgilidir. Allah'ın sıfatlarını tefekkür, Allah'ın ilminin her bilgiyi, kudretinin bütün eşyayı, iradesinin bütün kâinatı, işitme ve görmesinin bütün varlıklarını ihata ettiğini düşünmek suretiyle olur.
Fiillerde tefekkür, onların şumulünü ve en mükemmel biçimde meydana geldiğini anlamaya çalışmakla olur. Yaratıklarla ilgili tefekkür ise basit yahut karmaşık yapıya sahip eşyayı, canlıları düşünmek ve meydana gelen olaylardan ibret almakla olur. Kıyamet günü meydana gelecek dehşet verici olayları düşünmekle olur. Ariflerden biri şöyle der: “Tefekkür, ya Allah'ın ayet ve sanatı hakkında olur -ki bundan marifet doğar- ya azamet ve kudret-i ilahiyye hakkında olur -ki bundan hayat doğar- ya ni'met-i ilahiyye hakkında olur -ki bundan muhabbet doğar,- ya da Allah'ın sevap va'dettiği ve ceza ile tehdid ettiği konularda olur -ki bundan da taat arzusu ve masiyet korkusu doğar.”
Tefekkür ve düşünme, varolma ilkesini arama, kaybedilen ve uzaklaşan bir hazineyi ele geçirme ameliyesidir. Önce zihni bir faaliyet olarak başlayan bu eylem, daha sonra kalbi ve ruhi bir fonksiyon haline gelmektedir. Bir zihin eylemi olarak yaşanan ve matlubun aranması şeklinde değerlendirilen tefekkürü bir kalp eylemi olan tezekkür takip eder. Tezekkür, kulun daha önce sahip olup kaybettiği şeyi tekrar bulmasıdır. Hatırlanan şeyin kalpte vücud bulmasıdır. Tezekkür, perdenin kalkması ve nefsani sıfatların açılması sonucu fıtrata dönüştür. Ezelde insanın fıtrat ve tabiatına yerleştirilen tevhid ve marifet gerçeğini yakalamaya çalışmadır. Bir zikir eylemi olarak yaşanan, matlubu arama diye değerlendirilen tezekkür, tefekkürden daha derindir.
Tefekküre göre tezekkür arzu edilen bir şeyi aradıktan sonra tekrar elde etmeye benzer. Allah, basiret gözünün açılmasını görmeye; öğüt kabul etmeyi de kendisini zikretmeye bağlamıştır. Aslında bakmakla görmek ayrı ayrı şeylerdir. İnsanların çoğu bakar, fakat görmez. Görmek için zihin, idrak ve aklın aynı noktaya teksif olması gerekmektedir. İnsan ibret ve basiretle bakıp tefekkürünü derinleştirdikçe tezekkür gerçekleşir. Tefekkürle elde edilen manalar tezekkürle daha berrak bir hale gelir. İnsandaki tefekkür gücü, bir şeyle ne kadar çok meşgul olursa insanda onu tanıma arzusu ve tezekkür de o kadar artar.
Tefekkürün iki meyvesi vardır: Biri mümkün olduğunca talep edilen şeyi tanımak, diğeri de tanımanın gereğine göre amel etmektir. Tefekkürün sonucu faydalı bilgi ve kararlardır. Bunun sonucu da o bilgileri eyleme koymak; yani salih amel haline dönüştürmektir. İslam bir aksiyon dini, tasavvuf ta bu dinin hal ve uygulaması demek olduğundan düşünme ve uygulama son derece önem arzeder.
Şu üç şey tefekkürü olgunlaştırır: Bir; Kur'an üzerinde düşünmek, iki; dünya emelini bırakıp ahiret ameline sarılmak, üç; kalp ve kafayı karıştıran şeylerden uzak durmak.
Kur'an üzerine düşünmek demek, kalp gözünü onun manaları üzerine yoğunlaştırmak, düşünceyi ve idraki onu anlamaya ve kavramaya hasretmektir. Aslında Kur'an'ın indiriliş gayesi, anlayıp düşünmeden sadece okunması değil, aksine manasının düşünülüp anlaşılmasıdır. Nitekim şu ayetlerde bu konu açıkça ifade edilmektedir: “Bu Kur'an mübarek bir kitaptır. Biz onu sana indirdik ki ayetlerini düşünsünler ve akl-ı selim sahipleri ibret alsınlar.” (Sad, 38/29);
“Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa onların kalplerinde kilit mi var?” (Muhammed, 47/24); “Onlar Kur'an'ı hala düşünmüyorlar mı?” (el-Mü'minun, 23/68); “Biz onu düşünüp anlayasınız diye arapça bir Kur'an olarak indirdik..” (ez-Zuhruf, 43/3)
Kur'an'ı düşünmek, insanı hayır ve şer yolları ile bunların vasıta, gaye ve sonuçları hakkında bilgi sahibi yapar. Kulun eline, dünya ve ahiret mutluluğu anahtarlarını verir. Dünya ve ahiretin gerçek yüzünü gösterir. Allah'ı, O'na ulaşmanın yolunu ve kulun O'na ulaştığı zaman elde edeceği nimetleri bildirir. Kur'an hazinesinin tılsımı tefekkür ve düşünmedir. O tılsımı çözen hazineye ulaşır.
İnsan tefekkür etmekle gelişir. Doğruları görebilme yeteneğinin artması, adalet duygusunun güçlenmesi, her konuda akledebilme özelliği ve benzeri meziyetlerin kazanılması tefekkür vesilesiyle gerçekleşir.
İşte bu noktada tefekkür etmenin bir insana neler kazandırabileceğinin bilinmesi kuşkusuz ki teşvik edici olacaktır.
Değerli İslam âlimlerimizden Mehmet Zahit Kotku, tefekkürün bir insan üzerindeki olumlu etkilerini son derece samimi ve hikmetli bir şekilde şöyle özetlemektedir:
“Tefekkür gönülde bir kandildir. Hayır ve şerri fark etmekte, akıl ona muhtaçtır. Tefekkür, gönülde olan marifeti hazır edip gösterir. Kalbi gaflet deryasına düşmekten kurtarır. Tefekkür gönüllerin tasfiyesidir. Murakabelerin başlangıcıdır. Tefekkür hakikat bahçelerinin emsalsiz ağaçları, çiçekleri, gülleridir. En ince hadiseleri pek aşikar surette gösteren nurdur. Tefekkür, aynı zamanda eşyanın hakikatini gösteren bir aynadır. İnce manaların mizanıdır. Tefekkür hikmet kaynaklarından bir kaynaktır; cevahir gibi ve diğer kıymetli, madenleri bilmek gibidir. Tefekkür, hikmetleri yakalamak için bir ağ gibidir. İbret nazarlarına melekedir.”
Tefekkürün neticesinde insan geniş bir ilme sahip olur. İnsanın ilmi artınca da, kalbinin hali değişir. Onun neticesinde de, insanın hali ve hareketleri değişir. Görülüyor ki insanın bilgisinin artması ve davranışlarının düzelmesi, tefekkürle başlar.
Onun için Yüce Allah, Kur'an'da çeşitli hususları dile getirdikten sonra “... Şüphesiz bunda tefekkür eden (düşünen) insanlar için ibretler vardır” diye buyurmaktadır. (en-Nahl, 16/11) İnsanları tefekküre davet eden bu ifade Kur'an'da beş yerde daha geçmektedir (er-Ra'd, 13/3; en-Nahl, 16/69; er-Rum, 30/21; ez-Zumer, 39/42; el-Casiye, 45/13).
Aslıhan Ketencioğlu
İstanbul, 26.06.2016