Çağımızda insanlar, modern hayatın getirdiği internet, haberleşme, ulaşım ve dijital yaşam gibi pek çok alanda teknoloji ve çağdaşlığın nimetlerini yakalamış olmakla birlikte, ciddi bir hızlılık içine girmişlerdir.
Sanki bir yere yetişmeliymiş hissini veren bu aciliyet durumu ve koşuşturma, kişilerin kendi başlarına kalarak durma, duyma, düşünme, idrak etme ve özümseyerek ilerleme şanslarını yok etmektedir.
Bunun doğal bir sonucu olarak tüm dünyada türlü şekil ve metodolojide ruhaniyeti ve ruhçu öğretileri benimseyen akımlar ortaya çıkmıştır. (spirütializm, mistizm vs) Ancak bu akımlarda, iman ve inanç altyapılarındaki eksiklerden dolayı (pasiflik ve metodsuzluk) insanın nereden başlayacağı ve nereye ulaşacağı pek bilinmez. Vuslat gerçekleşmez, vahdete ulaşılmaz. Dolayısıyla bir menzil sorunu mevcuttur.
Yani; pasif bir şekilde 'benim kalbim temiz' ya da ‘şu anda çok huzurluyum’ demeye değil, dininin manasına uygun kulluk ve ibadet etmek isteyen Müslümanın nefret, hased, riya, kin gibi bâtıni hastalıklarını tedavi eden tasavvuf ilmine ihtiyacı vardır.
Amellerin niyetlere göre değer kazandığı bir dinde, niyetlerin ihlâslı olması için gerekli olan batını, mânevi ilme ihtiyacı vardır. İhlâsı gaye edinen insanı, ihsâna ve tevhidi birliğe ulaştırmayı ilke edinen hâl ilmine ihtiyacı vardır.
Ancak bu aşamada; yukarıda da belirtildiği üzere iman ve fıkıh altyapısının da önemini özümsemeli ve öncelemeliyiz. Takva sahibi bir müminin, tasavvufta yaptığı yolculuğu, zorlukları kolay, uzakları yakın hale getirir. Bu minvaldeki seyri sülük, talibini doğru sonuçlara götürmeye kafi gelecektir.
Bu bağlamda, İmam Rabbani Hazretleri’nin de dile getirdiği gibi tasavvuf yoluna girmenin temelinde, İslâmiyet’in itikadi konularında îmânı kuvvetlendirmek esası yatar. Böylece îmân, düşünerek anlamak zorluğundan kurtularak, görmüş gibi sağlam olur. Yani iman-ı mutlak olur.
Kısaca inanmak yerine, etraflıca, derin bir idrak ile zanlardan ve ikilikten kurtulmakla, iman-ı mutlak hasıl olur. Bir diğer deyişle kişinin îmânı kamil olur, olgunlaşmış olur.
Böyle bir tasavvufi yola müntesip olmanın bir diğer faidesi ise fıkıhda bildirilen (şer’i şerif) vazîfeleri yapmakta kolaylık elde etmek ve nefs-i emmâreden ileri gelen güçlükleri bertaraf etmekdir.
Abdülkadir Geylani Hazretleri: “Kendini izdivaya çekmeden önce iyice oku öğren. Daha sonradan aklına bir şey takılır, kendini ibadete veremezsin. Ey kişi, biz biliriz ki Allah'tan başka hiçbir şey yoktur.” diye buyurmuşlardır.
Pek çok kişi ya fıkıh hakkında pek bir şey bilmeden tasavvufa yöneldiklerinden ya da tasavvuftan bihaber fıkıh öğretilerine katıldıklarından hedeften ve asliyetten uzaklaşmalar yaşıyor. İnandıklarını ve sevdiklerini karşı tarafa da zorla inandırmaya ve sevdirmeye çalışmalarının nedeni tasavvufi bir idraklerinin olmadığındandır.
Tasavvuf dünyamızın derin ve zorlu fakat son derece lezzetli dünyasında bizlerden hiç bir zaman himmetlerini eksik etmeyen, Hak yolcularına kılavuz olan bütün meşayihi kiram hazaratını, buradan saygıyla, hürmetle ve muhabbetle anmaktayiz. Himmetleri üzerimize hazır olsun.
Rabbim cümlenizden razı olsun;
Rabbim cümlemizin yar ve ayanı olsun…
Mustafa AYALTI
İstanbul, 20.10.2014