YUNUS (A.S)
Kur’an’ı Kerim’de, Yunus(a.s)’ın kıssasına üç yerde temas edilir .Saffat suresinde on,Enbiya suresinde iki ,Yunus suresinde de bir yerde açıklamada bulunulur. “Doğrusu Yunus da peygamberlerdendir. Dolu bir gemiye kaçmıştı.Gemide olanlarda karşılıklı kura çekmiş ve sonuçta yenilenlerden olmuştu, bu sebeple de denize atılmıştı. Kendini kınarken onu bir balık yutmuştu. Eğer Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı tekrar diriltileceği güne kadar balığın karnında kalacaktı. Halsiz bir durumda iken kendisini sahile çıkardık. Onun için geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik. Onu yüzbinden daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.Sonunda da inandılar .Bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.(bkz.saffat 139-148)
Yunus suresindeki ayette ,onun kavminden bahsedilmiş,saffat suresinde gemiye binişi ,kurada yenik düşmesi, denize atılması,balık tarafından yutulması ,tesbih ehlinden olduğu için kurtarılışı, Enbiya suresindeki ayetlerde ise onun öfkeli olarak kavminden ayrılışı,karanlıklar içinde (balık karnında ) Allah’a münacaat edişi , Allah’ın da bu münacatı kabul edip onu kurtarışı anlatılmaktadır.
Hz. Yunus’u ben nasıl yaşamalıyım?...Öncelikle halimizin haline çok benzediği ,çeşitli açılardan içinde bulunduğumuz durumların Yunus (a.s)’ın durumundan daha vahim olduğu bilip, Hz. Yunus gibi bütün sebeplerden yüzümüzü çevirip ,tüm sebepler zincirini elinde tutan Allah’a yönelerek “La ilâhe illâ ente sübhaneke inni küntü minezzalimin” demek olduğunu bilip,kesin olarak anlamalıyız ki, gaflet ve dalalet sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbâl, dünya ve hevâyi nefsin zararlarını def edecek olan yalnız o zat olabilir ki, istikbal emri altında ,dünya hükmü dairesinde ,nefsimiz idaresi tahtındadır.Hz.Yunus , yaptığı münacaat sayesinde balık onun için bir binek , deniz güzel bir sahra ,gece de mehtaplı bir hâl almıştır.Kurtuluşa ulaşmamız için Yunus (a.s) gibi Rabbimize sığınmalıyız. “Lâ ilâhe illa ente” cümlesi istikbâlimize, “sübhaneke” ifadesi dünyamıza , “inni küntü minezzalimin” fıkrasıyla, nefsimize , ilâhî merhamet nazarını celbetmeliyiz.Selâmet sahiline çıkmak için elimizi tutan “Yüce ele” sıkı sıkı sarılarak , bırakmamız istenilen hal ve davranışları bırakarak sahip olduğumuz güzelliklerin kıymetini bilerek necat bulmalıyız inşallah .
İLYAS (A.S)
Tasavvufta İlyas ,Hızır’ın karşıtı sayılır.İlyas; nebi , celâl ve kabz makamı ,Hızır ise veli ,ce- mal ve bast makamıdır.
Bast , maneviyatın açılması ,ferahlama ,Kabz ise maneviyatın kapanması ,daralma anlamlarına gelir. Bu iki varlığı tek bir özellik birleştirir, hayat. Allah(cc) , İlyas (a.s) yüksek bir mertebeye yükseltmiştir. O, canlıdır. Hızır’ da ondan sürekli nasiplenir. Nefislerde kabz ve bast hali olarak buldukları bir takım tecellilerle mü’minlere yardım ederler.
Nefsin ortaya çıkması ve kulu alt etmesi kabz halidir. Kalbin ferahlik bulması ve sefa bulması bast halidir.Bir kimse iki haldende yükselirse kalbi mütmain olur.İnsanın tabiatı onun üzerinde kabz yaratır.Mürşidimiz kabzı ,basta dönüştüren Sultandır.Bunu anlayan kişi içinde hıdrellezi yaşar.Bizde hıdrellezin yaşanması , içimizde baharın açmasıdır.
ZÜLKİFL ve ELYESA (A.S)
Zülkifl ve Elyesa (a.s) , Kur’an’ı Kerim’de adları övülerek geçen iki peygamberdir. Sad suresi 35 ve 48. Ayeti kerimeleri arasında şöyle buyrulur. “Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim’i , İshak’ı ve Yakup’u da an. Biz onlara ahret yurdunu düşünme özelliği ile temizleyip ihlâslı ( kullar) yaptık. Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlılardandır.İsmâil’i ,Elyesa’yı , Zülkifl’i de an.Hepsi iyilerdendir.
İlyas (a.s) ve ondan sonra gönderilen Elyesa (a.s) Hz. Musa’nın dinini yaymakla vazifeli nebiler idi. Elyesa peygamber eceli gelip vefatı yaklaşınca Allah-ü Tealâ ruhunu kabz edeceğini vahiyle bildirdi ve mülkünü İsrailoğullarından ,gece sabaha kadar ibadet eden ,namaz kılan , gündüzleri oruç tutan ve insanlar arasında kızmadan hükm edecek birine ver buyurdu. Bu emrin bildirilmesiyle Bişr adındaki genç üç defa bu göreve kefil olmayı teklif etti ve Elyesa(a.s) onu yerine kefil etti. Bu sebeple bu gence Zülkifl lâkabı verildi.
Varlığından bizi haberdar edip ,bizimde kefilliğine söz verdiğimiz , nefsimizin hevasından ve tuzaklarından uzak bir yolda bizlere tebliğ edilen vazifemizi , din gününün sahibi Rabbimizin izniyle yerine getirmeye gönüllü kullarından olmamızı hepimize nasip eylesin insallah.
ZEKERİYA (A.S)
Zekeriya Peygamber Yahudilerden kaçar ve Yahudiler de onun peşine düşer.Zekeriya Peygamber bir ağaç görür ve “ey ağaç beni içine al ,beni gizle der.Ağaç ortadan ikiye ayrılır . Zekeriya(a.s) içine girer ve ağaç tekrar kapanır.İblis gelir.Zekeriya (a.s) yerini gösterir,onlara bir testere getirip ağacı ikiye keserek Zekeriya (a.s) öldürme fikrini verir.Sonuç itibariyle Allah’ın yarattığı ağaçtan medet umması sebebiyle başına bu hal gelir ve testereyle ikiye biçilir.
“İyyake na’büdü ve iyyake nestain”( Yalnız sana kulluk eder ,yalnız senden medet umarız ) deyip ,sonra da işimize geldiği davranmak yanlışların en büyüğüdür.
YAHYA (A.S)
“İslâm garip olarak başlamış,yine o başlangıcındaki garipliğine dönecektir.Ne mutlu o gariplere,yani o gariplik ve yalnızlık zamanında da imanı seçenlere” (Müslim,iman)
Tasavvuf yolu gurbet yoludur.İnsanın insana karşı olan gurbet ve yalnızlığı Hak’ka gurbet ve yakınlık sonucunu doğurur.Gurbet, kurbete vesile olabileceği için olsa gerek ki,Resulullah (s.a.v) gurbetle ve gurbetin garibe kazandırdıkları için şöyle buyurmaktadır. “Cenab-ı Hak nezdinde kulların en sevimlisi gariplerdir.”Garipler muhacirlerdir, garipler sünnetin ihyası ve toplumun ıslahı için çalışanlardır, garipler iman ve takva erleridir.
Rabbim bu gurbet diyarında vuslat halini yaşamayı cümlemize nasip eylesin inşallah.
Hor bakma sen toprağa,
Toprakta neler yatar,
Kani bunca evliya ,
Yüzbin peygamber yatar.
YUNUS EMRE
SAFİYE TURAN
Altınoluk, 11.12.2015