Yaratan Rabbi’nin adıyla oku! O,insanı pıhtılaşmış ( alaktan) yarattı.(bkz. Alâk 1-2) Eşref-i Mahlukât olan insana ilk emir Oku .Rabbi’nin ismiyle oku .Rab,terbiye edici demektir. Seni terbiye eden, yaratan , yaşatan ,rızkını verendir. O zaman Kur’an nazil olmamış. Peki neyi oku? Kâinatı , hikmetleri, Nizâm-ı âlemi, âlem olan insan kendini oku.
Okumaktan kasıt , insanın hem kendi kuşattığı âlemi, hem de kendini kuşatan âlemin ayetlerini okumasıdır.Âlem ayetlerden ,kelimelerden ,harflerden ,oluşmuştur.Hakikatin başlangıcı insanın kendini tanımasıdır. Bu âlemin en büyük harfi insanın kendisidir.Harflerin ilmini bilmek ,Esmâ-ül Hüsna gerçeğini okumaktır.
Hz. Âdem’den başlayan ,Hz. Muhammed (s.a.v)’e kadar uzanan nebiler zincirinin her halkası ,insanlara varlığın harflerini öğretmek üzere gönderilmişlerdir.
Âdemi şuurlu bir varlık haline getiren gerçek Esmâ-ül Hüsna manalarıdır.Yaratılış safhasında Âdem’e bağışlanmış ,talim edişle beraber, şuurlu bir varlık yani “nefs-i natık” olarak yeryüzünde yaşamaya başlamıştır.
Rahman , Âdem’i kendi sureti üzerine üzerine yaratmıştır.Çünkü kendi varlığı dışında bir varlık yoktur.Rahman-i hakikat üzerine yaratılmış bulunan beşer, Rububiyet yani Allah’ın isimlerinin mânâlarının sonsuz, sayısız terkipler halinde ortaya çıktığı âlem veya boyut mertebesinde beşer olarak “birim” şeklinde bir esma terkibi olarak ,kesret , yani çokluk boyutu içinde ortaya çıkmıştır. Bu âlemde mevcut olan ,ortaya çıkan bütün fiiler Rabbin “Rububiyet” kemâlâtının özellikleridir.
Hakk zâtı’nı ve görüntüsünü seyretmek istediğinde kemâl mertebesinde bir varlık olarak Âdem’i yarattı.Böylece Cenâb-ı Allah, dilediği yüce özelliklerini Âdem aynası ile ortaya çıkarmıştır.
ADEM (A.S)
Tasavvuf kavramlarında ÂDEM iki çeşittir.Mutlak âdem sırf yokluk manasına gelmektedir.Bu manada âdem ,var olduğu halde ,gerçek manada olması mümkün olmayan anlamına gelir. Mümkün âdem , mevcut olmamakla birlikte ,ancak var olması mümkün olan yokluktur.Bu manada âdem şey,ayn,zat olup bir kısım nitelik ve özelliklere sahiptir. Mümkün olan âdem Yüce Mevlâ’mızın kendisinde tecelli ettiği bir aynadır.
Hz. Âdem’in dünyaya gönderilmesiyle insanlık âlemi âdemle ve âdemden vûcut bulmaya başladı.Son peygamber Hz. Muhammed’in nuru Hz. Âdem’in Oğlu Şit ( a.s )’ın alnında parlamaya başladı. Hz.Âdem oğluna ilâhi sırları bildirip ,bütün ilimleri kendisine öğretti. “Allah, göklerin ve yerin nurudur.”(bkz.nur 35)
ŞİT (A.S)
“ Allah’ın hibesi” anlamına gelen Şit , El Vehhab esmasının karşılığı olup,hediye anlamına gelir. “O, dilediği kimselere nimetlerini bolca hibe edebilir.Bu konuda yaptıklarından O’nu sorumlu tutacak hiçbir makam yoktur.Nimetin sahibi de O’dur ,dağıtıcısı da O’dur.”
Kâinat aşktan meydana gelmiştir . İlk yaratılan Hz. Âdem’dir.Fakat aşk için ikilik gerekir.Zira bir aşık ve bir maşuka ihtiyaç vardır. İşte birliğin (maşukun) kendisini göstermek için çokluk (aşık) olarak görünümü Hz. Şit’te ortaya çıkmıştır. Şit ,nefsin ,insan için Allah’ın lütfettiği ilâhi bir hediye olduğu manasındadır.
HZ.İDRİS (A.S)
Hz. İdris (a.s) 72 dil bilen esrarengiz kişiliğiyle bilinir. İslâm inancına göre ilk kez insanlara dikiş dikmeyi öğretmiş kişidir. İnsanlara kalemle yazı yazmayı öğretmiş, hemen hemen bütün bilimlerin temellerini atmıştır. İdris peygamberin gizliliği onun en önemli vasfıdır.İnsanın maneviyatta gizliliği ,maddiyatın ruhaniyete geçiş yapmasıdır ve kişinin miracı ,kişinin bunları bedeninde okuyabilmesi , yeni oluşumlarla farklı pencerelerden , kişinin yaşantısını okuması ve hayata uyarlaması ,kişinin beden elbisesinden mana elbisesine geçmesiyle mümkündür.
NUH (A.S)
Nuh kelimesinin tasavvufî açıklaması harflerinin hakikatlerinin cihetten zuhurudur. İbrani lugatında nuh kelimesi “ rahat” manasındadır. “ Nuh Neciyullah”-ın manası Allah’ın o mertebedeki rahatı huzur kurtuluşu demek olur ki ,her mertebede ayrı ayrı zuhur ve yaşantısı vardır. Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen necat kurtuluş mertebesidir. “Daha evvelden Nuh’a da hidayet verdik.”(bkz. Enam 84)
Hadi ismiyle verilen hidayet Muhammedîlik mertebesidir. Nuh tufanından kurtuluş Îlâhi deryada batmamak temsîlen (elif - be ) teknesine binmekle mümkündür .Zaman aynı zaman ve tufan her şekliyle devam etmektedir. Tufan bitmemiştir. Mahiyeti değişmiştir. O günkü su tufanı, bugün ard arda gelen nefs tufanlarıdır.
Kişi ,Yaradan’ın yardımıyla kendi içsel yolculuklarının gemisini inşa etmeye başlar.Geminin içine her tecellinin hallerinden almaya başlar.Dengenin ,birliğin ,tevhidin olmadığı her türlü durum ,içsel yolculuğun dışında kalır.Geminin harekete geçebilmesi için kişinin taşması gerekir. “Nihayet emrimiz gelip gemi ateşlenmeye başladığı vakit” şeklinde başlayan ayettende anlaşılacağı gibi ,Rabbimizin emriyle çıkılan bu yolculuğa başlarken ,nefse dair ne varsa ateşe atılıp ,helâk edilmesi gerekir.Bu sefer insan odağının ,kurtuluş seferidir.
HUD (A.S)
“Hiçbir hayat sahibi yoktur ki Hak onun alnından tutmuş olmasın.Benim Rabb’im muhakkak sırat-ı müstakim üzeredir.”(bkz.Hud 56)
Hud kelimesinde “ahadiyye hikmeti” kuvvetlidir. Ahadiye üç mertebe üzerinedir.Birincisi fiillerin ahâdiyetidir. Tesirler ve tesir edilenler ahâdiyetidir. Ve bu mertebede Yüce Zât bütün fiillerin kaynağıdır ve tesir edilenlerin hepside tesir edicidir. Ve bu ahâdiyet “rububiyet ahadiyyetidir”. .İkincisi isimler ve sıfatların ahâdiyyet mertebesidir.Ne kadar ilâhi isimler ve sıfatlar varsa, sonsuz çokluğu ile zât ile birdir . Üçüncüsü Zâtî ahadiyyettir. Bunda asla çokluk itibarı yoktur. “ Kul hüvallahu ehâd” (bkz.ihlas 1) bu mertebeyi beyân eder ve bu Zâtî ahadiyet , mutlak oluşu dolayısıyla ,Vâhit için hiçbir vasfı ve niteliği kabul etmez.Belki bu ahâdiyet vahidin aynıdır.İşte bu tevhide “tevhid-i zat” derler. İşte hud hikmeti rububiyet ahadiyetine dayanmaktadır .
SALİH (A.S)
Can, toprak cisme ,kötü kişiler incitsinler de imtihanı görsünler diye ulaştı.Bu yüzden cisimle birleşti. Canı inciten kişinin, Hakk’ı incittiğinden haberi yok! Bilmiyor ki ,bu küpün suyu ırmak ile birleşmiştir. Velinin beden devesine kul ol ki,Salih peygamber ile kapı yoldaşı olasın. Salih’in ruhundan murat , velilerin ve nebilerin ruhudur. Yahut velilere ,nebilere uymuş ve nefislerini yenmeye muvaffak olmuş ,saf ve temiz müminlerin ruhudur. Velinin vücut kabında saklı olan ruh suyu ,ilâhi ırmakla alışveriş halinde olup ,o ırmakla beslenmektedir.
SAFİYE TURAN
Altınoluk, 11.12.2015