Davut As. ‘a Allahü Teala tarafından demir işleme sanatı bahşedilmişti. Davut As. soğuk demiri dahi eliyle işler Cenab-ı Hakk’ın izniyle ona istediği şekli verirdi. Davut As.’ın yakınları kendisine, bu işi bırakıp devlet işleriyle uğraşmasını ve buna karşılık devlet hazinesinden maaş almasını teklif ettiler. Davut As. bu konu üzerinde gizlice halk arasında bir araştırma yaptı. Halkının bu durumu tasvip etmediğini anlayınca, teklifi geri çevirerek demircilik işine devam etti
Bu arada Süleyman As.’da büyümüş 12 yaşlarına gelmişti. Davut As. ona Cenab-ı Hakk’ın kendisine bahşettiği ilimleri tahsil ettiriyordu. (neml-15)
Süleyman As. bir gün pazar yerinde gezerken, iki kadının bir bebekle gelerek, bir din alimine müracaatta bulunduklarına şahit oldu. Kadınların ikiside bebeğin kendisine ait olduğunu iddia etmekteydiler. Din alimi bu sorunu çözemeyince, orada bulunan Süleyman As.’dan bu konuyu halletmesini istediler. Süleyman As. derhal bebeğin ikiye bölünerek iki kadına pay edilmesini emretti. Bebek tam kesilecek iken kadınlardan biri öne atıldı. Hakkından feragat ettiğini, çocuğun öteki kadına verilmesine razı olduğunu bildirdi. Süleyman As. “hiçbir kadın öz çocuğunun öldürülmesine razı olmaz.” Diyerek çocuğu hakkından feragat eden kadına verdi. Halk Süleyman As.’ı takdir ederek olayı babasına aktardılar. Davut As.’da Cenab-ı Hakk’a şükürde bulundu.
Yine bir gün Süleyman As.’da yanında iken Davut As.’a iki kişi gelip birbirinden davacı oldular. Birinin sürüleri diğerinin ekinlerine zarar vermişti. Davut As. sürü sahibi olana, sürüsünü satıp ekin sahibinin zararını ödemesini söyleyince, Süleyman As. söz isteyip, daha güzel bir çözüm olduğunu söyledi.
“ Sürü sütünden ve yününden istifade edilmek üzere zarar gören şahsa verilsin, sürü sahibi de ekini yeniden düzenlesin, zarar ödendikten sonra sürü yine eski sahibine iade edilsin” dedi. Her iki davacıda bu çözümden memnun oldular. Davut As. ‘da oğluna bahşedilen bu ilim karşısında yeniden Allahu Teala’ya şükürde bulundu. (enbiya-78/79)
Rivayet olunur ki, kavmin kabile başkanları Davut As.’a gelerek, çevredeki krallıkların halklarına tapınaklar yaptıklarını, halbuki kendilerinin ibadet edecekleri bir ibadethaneleri olmadığını bildirdiler. Davut As. kendisine daha evvel mana aleminde gösterilen Hz. Muhammed’in (SAV) isra yürüyüşünü düşündü, kabile başkanlarından yaptıracağı ibadethanede ibadet edeceklerine dair ahit aldı. O sıralarda sık sık Sahra-i Mualleka denilen yere gider, orada Cenab-ı Hakk’ın bir mucizesi olarak yerden bir metre kadar yükseklikteki taşı hayranlıkla seyreder ve yanında ibadetini yapardı. Bu taşın yerinde Mescid-i Aksa’yı inşa etmeye karar vererek Sus ve Finike şehirlerinden ustalar getirip temellerini attırdı.
Davut As. 70 yaşlarına geldiğinde hastalanarak yatağa düştü. Aklı ve şuuru yerindeydi. Cenab-ı Allah’tan kendi yerine geçecek bir varis bildirmesini niyaz etti. Allah CC.’de Süleyman As.’ı onun hem ilmine, hem tahtına, hemde peygamberliğine varis kıldığını bildirdi. Davut As. 70 yaşında ahret alemine intikal etti.
Her devirde olduğu gibi Davut As.’ın vefatından sonra da bazı isyancılar Süleyman As.’ı tanımadılar. Süleyman As. yaşının küçüklüğü ve bünyesinin zayıflığı nedeniyle peygamberlik ve hükümdarlıkta kendisini aciz ve çaresiz olarak düşündüğü için Cenab-ı Hakk tarafından kendisine ağır bir hastalık verilmişti. Öyleki: tahtında bir ceset misali zayıf ve solgun duruyordu. Süleyman As. hatasını anlayınca tövbe ederek Allah-u Teala’dan kendisine ilim ve mucizeler bahşetmesini niyaz etti. Cenab-ı Hakk’ta onun duasını kabul edip şu hikmetleri verdi;
1. Rüzgar, dağlar ve kuşlar emrinde olacaktı.
2. Deniz içlerine kadar sular ona itaat edecekti.
3. Hayvanlarla anlaşıp onlara hükmedebilecekti.
4. Cinlere ve bir kısım şeytanlara hükmedebilecekti.
5. İlim ve sanat onun emriyle kolaylaşacaktı.
6. Madenler eriyip su gibi akacaktı. (Enbiya-79/81-Sebe-12-Sad-34/36)
Süleyman As. hükmüne verilen her türlü yetenekleri kendisine verilen cinler, hayvanlar, bir kısım şeytanlar ve tabiat güçlerinden istifade ederek, denizlerden çıkarttığı kıymetli taşlarla Mescid-i Aksa’yı inşa ettiriyordu. Şeytan ve cinlerin bir kısımları da insan suretinde gemi inşa ediyor ve İsrailoğullarına sanat öğretiyorlardı. Zaman zaman isyan edenler Allah-u Teala tarafından çeşitli azaplarla cezalandırıldılar. İşleri bitenler ise zaptediliyorlardı. (Enbiya-82-Neml-16/17-Sebe-12-Sad-37/40)
Süleyman As. dahili devlet işlerini düzenledikten sonra, etrafındaki krallıklardan Sadun adasında bulunan krallık ile vahdaniyete davet görevine başladı. Çağırısına red cevabı olan Süleyman As. ordusu ile adayı fethetti. Rivayet olunur ki; Harb esnasında kralları ölen ada halkı, krallarına çok bağlı olduklarından savaşarak ölmeyi tercih ettiler. Kralın kızı Cerade ve cariyeleri sağ kalmışlardı. Cerade Süleyman As.’a kendisini haremine kabul ettiği takdirde vahdaniyeti kabul edeceğini bildirmesi üzerine Süleyman As. onunla evlenerek haremine kabul etti ve cariyelerini de yanına verdi.
Hz. Süleyman insanlardan, cinlerden ve kuşlardan müteşekkil ordusu ile vahdaniyete davet görevine devam ederek Şam dolaylarına kadar geldi. Bu yörelerdeki krallıklara baş eğdirerek onları vergiye bağladı. Şamdan sonra karınca vadisine gelince bir karınca:
“Ey karıncalar yuvanıza girin, Süleyman As. ordusu ile geliyor, farkında olmadan sizi ezmesinler” dedi.
Bu duyan Süleyman As. onlara gülümseyerek ordusuna çeki düzen verdirip, karıncaları ezmeden vadiyi geçti. Kendisine bahşedilen bu nimetten dolayı Rabbine şükretti. ( Neml-17/19)
Süleyman As. bu seferlerini bitirip yurduna döndü. Onun hayvanlardan atlara karşı hususi bir sevgisi olduğunu bilen çevre krallıklar, hediye olarak ona safkan atlar gönderdiler. Süleyman As. atlara olan sevgisini mal sevgisinden olmayıp, Rabbine olan sevgisinden dolayı olduğunu söyleyerek atların salınmalarını istedi. Sonra bu düşüncesinden vazgeçip atları tekrar yakalayıp getirtti. Yanlarına giderek onların bacak ve boyunlarını okşadı. Onlarla kendi hal lisanları ile muhabbet ederek, savaş için eğitilmek üzere askerlere teslim etti.( Sad-31/33)
Bu arada halktan pek çok kişi Cenab-ı Hakk’ın Süleyman As.’a bahşettiği hikmetleri sihir ve büyüye yorarak ona bir çok iftirada bulunuyorlardı. Bu hususta Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır.
“ O iftiracılar aslında Babil’de daha önceki devirlerde Allah’ın imtihan maksadıyla göndermiş olduğu harut ve marut adlı iki melekten öğrenilen ilim ile yani, sihir ve büyü ile şer işler yapan şeytanlaşmış kişilerin yalanlarına uydular.” Esasında Babil’deki harut ve marut isimli bu melekler halka, biz ancak imtihan için gönderildik, sakın sihir ve büyüyle uğraşıp kafir olmayın! İkazını yapmadıkça hiç kimseye bir şey öğretmezlerdi.
Onlar bu ilimleri aslında bilgi edinilerek, zararlarından sakınmak ve mukayese edebilmek için öğretmişlerdi. Ayrıca uygulaması zararlı olduğu için yasaklandığını da bildirmişlerdi. Halbuki halktan bazıları bu ilimleri koca ile karısının arasını açmak için tahsil etmişlerdi.(Bakara-102)
Süleyman As.’ın emrindeki hayvanlardan, Hüd Hüd adındaki bir çavuş kuşu bir gün izinsiz olarak kayboldu. Süleyman As. onun arattı ise de bulunamadı. Etrafındakilere eğer geçerli bir mazereti yoksa onu cezalandıracağını bildirdi. (Neml-20/21) Bir müddet sonra Hüd Hüd çıka geldi. Güneyde Seben edilen bir yere gittiğini, orada çok güzel bir tahtta oturan, çok varlıklı bir kadın hükümdür olduğunu ve halkın güneşe taptığını haber verdi. ( Neml-22/27)
Süleyman As. haberin doğruluğunu araştırdıktan sonra, bir mektup yazarak Hüd Hüd’e verdi.
“Bu mektubu Sebe Melikesine götür ve onların konuştuklarını ve yaptıkları hareketleri uzaktan izleyip bana bildir.” Diye emretti. ( Neml-28)
Hüd Hüd mektubu götürüp Sebe Melikesi Belkıs’ın kucağına bıraktı. Besmele ile başlayan Allah’ın birliğine ve imana daveti içeren bu mektubu okuyan Belkıs’ın kalbinde bir iman ışığı yandı ve daveti kabul etmeye karar verdi. Kumandanlarına durumu izah ederek onların fikirlerini sordu. Onlar da biz savaş erbabıyız emir sana ait dediler. Bunun üzerine Belkıs;
“Şüphesiz ki hükümdarlar bir memlekete girdikleri zaman orasını perişan ederler, halkından şerefli olanları hor ve hakir kılarlar. Bunlarda böyle yapacaklardır. Ben onlara bir hediye göndereyim de elçiler ne cevapta dönecekler bakayım” dedi. (Neml-29/35)
Bazı kıymetli hediyelerle birlikte elçileri Süleyman As.’a gönderdi. Süleyman As. onlara;
“Siz bana mal ile yardım mı ediyorsunuz. Allah’ın bana verdiği size verdiğinden daha çok hayırlıdır. Dönüp bildirin! Andolsun ki önüne geçemeyecekleri ordularla gelir, kendilerini hor ve hakir olarak çıkarırım.” Diyerek Melike Belkıs’ı yurduna Müslüman olarak davet etti. (Neml-36/37)
Daveti olan Belkıs ordusu ile birlikte Kudüs’e doğru yola çıktı. Bu meyanda Süleyman As. yanındakilere;
“Ey ileri gelenler Belkıs’ın tahtını Müslüman olarak gelmelerinden evvel bana kim getirir” dedi.
Cinlerden biri ifrit;
“Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm.” Dedi.
Nezdinde kitaptan bir ilim bulunup bir kişi de;
“Ben onun sana gözünü yumup açmadan evvel getiririm” dedi. ( Bu şahsın ismi azam’ı bilen Süleyman As.’ın veziri Asaf bin Berhiya olduğu rivayet edilmektedir.)
Vaktaki Süleyman As. tahtı yanında durur gibi gördü ve Rabbimin lutfundandır. O hakkıyla kerem sahibidir. Diyerek Allah’a şükretti. Birde;
“Onun tahtını bilmez bir şekle getirin bakalım tahtını tanıyabilecek mi?” Dedi. (Neml-38/41)
Belkıs Süleylan As.’ın huzuruna gelince ona, senin tahtın böyle mi idi? Denildi. Oda oradakilere; Sanki budur, ondan evvelde bize ilim verilmişti, biz Müslüman olmuştuk. Dedi. Halbuki Belkıs tam iman etmemişti. Hala eski inançlarına bağlı idi.
Süleyman As. Belkıs gelmeden evvel bir köşk inşa ettirmiş, beyaz sırçadan bir avlu yaptırıp onun altından bir su akıtmıştı. Daha sonra Belkıs’a köşke gir denildi. Belkıs avluya girince orasını su zannedip eteklerini sıvamaya başladı. O vakit Süleyman As. ona; Bu gördüğün hakikatten sırçadan mamul edilmiş ve düzeltilmiş şeffaf bir açıklıktır. Dedi. Belkıs’ta; Ey Rabbim! Ben kendime yazık etmişim. Süleyman As.’ın mahiyetinde alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum. Dedi. (Neml-42/44)
Süleyman As. iman eden Melike Belkıs’ı, onun gibi iman etmiş olan Hemedan hükümdarı Zu Betra’ya nikahladı. Daha sonra oğlu Rehoboham’ı vekil tayin ederek kendisi Mescid-i Aksa’da ibadete çekildi. Rivayet edilir ki Süleyman As. Mescid-i Aksa’nın bahçesinde asasına dayalı olarak Hakk’ın rahmetine kavuştu ve bu şekilde yani asasına dayalı olarak bir yıl kaldı. Asasının bur kurt tarafından kemirilip kırılmasından sonra Süleyman As.’ın vefat ettiği anlaşıldı. Yine bazı rivayetlere göre 53 veya 60 yaşında vefat edip babası Davut As’ın yanına defnedildi.