27 Mart 2023
5 Ramazan 1444
MENÜ
SOHBETLER HAZRET-İ MUHAMMED'IN
(S.A.V) HAYATI
SEVGİLİ PEYGAMBERİM KUR'AN-I KERİM İLMİHAL İSLAM VE TOPLUM 40 HADİS HADİS-İ ŞERİFLER OSMANLICA SÖZLÜK RÜYA TABİRLERİ BEBEK İSİMLERİ POSTA KODLARI ABDÜLKADİR BİLGİLİ
(SEBATİ) DİVANI
NİYAZİ MISRİ DİVANI HİKMETLİ SÖZLER KUR'AN-I KERİM ÖĞRENİYORUM KUR'AN-I KERİM (SESLİ ve YAZILI) SESLİ ARŞİV İLAHİLER
İSLAM ve TASAVVUF
TASAVVUFUN TARİFLERİ TASAVVUFUN DOĞUŞU TASAVVUFUN ANADOLU'YA GİRİŞİ HALVETİLİĞİN TARİHİ HALVETİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ HALVETİLİĞİN TÜRK TOPLUMUNDAKİ YERİ HALVETİYYE SİLSİLESİ PİRLERİMİZİN HAYATLARI MEHMET ALİ İŞTİP (VAHDETİ) ABDÜLKADİR BİLGİLİ (SEBATİ) İBRAHİM GÜLMEZ(KANÂATÎ)
EHLİ - BEYT
EHL-İ BEYT KİMDİR? EHL-İ BEYTİ SEVMEK
RESÛLULLAH'I SEVMEKTİR
EHL-İ BEYT EMANETİ RESÛLULLAH'TIR EHL-İ BEYTİN HALİ NUH'UN GEMİSİ GİBİDİR EHL-İ BEYT OLMAK HEM NESEBİ HEMDE MEZHEBİDİR
ONİKİ İMAMLAR
HZ. İMAM ALİ K.A.V RA HZ. İMAM HASAN-I (MÜCTEBA) HZ. İMAM HÜSEYİN-İ (KERBELA) HZ. İMAM ZEYNEL ABİDİN HZ. İMAM MUHAMMED BAKIR HZ. İMAM CAFER-İ SADIK HZ. İMAM MUSA-İ KAZIM HZ. İMAM ALİYYUL RIZA HZ. İMAM MUHAMMED CEVAD (TAKİ) HZ. İMAM ALİ HADİ (NAKİ) HZ. İMAM HASAN’UL ASKERİ HZ. İMAM MUHAMMED MEHDİ






ŞUAYB AS. MUSA AS. HARUN AS. HIZIR AS. YUŞA AS.


İsrail oğullarının Mısır’a gelişlerinden 140, Yusuf As.’ın vefatından ise 50 sene geçmişti. Bu zaman zarfında İsrail oğullarının pek çoğunun imanları azalmış veya yok olmuştu. Bütün israiloğulları firavun kabus (seti) tarafından köle olarak kullanılıyordu.

Firavun bir gece rüyasında İsrail topraklarından bir ateşin çıktığını, bu ateşin büyüyerek bütün Mısır topraklarını ve Mısırlıları kavurup yok ettiğini fakat İsraillilere bir zarar vermediğini gördü. Kahinler ona İsrail oğullarından bir erkek çocuk dünyaya geleceğini ve bu çocuğun saltanatını yok ederek İsraillileri kurtaracağını söylediler. Bunun üzerine firavun İsrail oğullarından dünyaya gelen bütün erkek çocuklarının öldürülmelerini emretti. (Kasas-4)

Beş yıl süreyle İsrail oğullarından doğan bütün erkek çocuklar öldürüldü. Mısır halkı ileride çalıştırmak için köle kalmayacağı korkusu ile firavuna müracaat ettiler. Firavun doğan çocukların denetim altında tutulmaları şartı ile katliama üç yıl kadar ara verdi. Bu süre içinde Harun As. dünyaya geldi. Daha sonra yeni bir emirle tekrar doğan erkek çocuklar öldürülmeye başladı. O senede Musa As. dünyaya geldi. Annesi gönlüne gelen bir ilhamla onu emzirdi ve bir sepet içinde Nil nehrine bıraktı. Sepet firavunun sarayı civarına gelince firavunun maiyeti tarafından bulunarak huzura getirildi. Çocuğu gören firavunun ailesi Asiye (Bityaht) onu evlat edinmek istedi. Firavun ise istemeyerek de olsa bunu kabul etti. (Kasas-8/11)

Musa’nın emzirilmesi için sırasıyla bütün emzikli kadınlar denendi. Hiçbiri onu emzirmeye muvaffak olamadı. Sıra kendi annesine gelince onu büyük bir iştiyakla emdi. Böylece Musa emzirilip büyütülmek üzere üç yıllığına annesine geri verildi. Bu vesile ile Cenab-ı Hakk’ın Musa’nın annesine ilham yolu ile vermiş olduğu vaadi yerine geldi. ( Kasas-12/13)

Rivayet edilir ki Musa 3 yaşında saraya geri döndüğünde firavun onu kucağına alıp sevmek istedi. Musa’da onun sakalından tutarak bütün gücüyle asılınca firavun çok kızdı. Musa’nın derhal ölmesi gerektiğini söyledi. Asiye ise çocuğun bu işi yaptığını söyleyerek imtihan edilmesini istedi. Musa’nın önüne birinde kor parçaları birinde de mücevher bulunan iki altın tas koydular. Cenab-ı Hakk Cebrail As. vasıtasıyla Musa’yı yönlendirdi. Musa bir kor parçası alarak ağzına götürdü. Bu olay karşısında firavunun sinirleri yatıştı ve bir daha da onun hayatı ile oynamamayı yemin etti. Yine rivayet edildiğine göre bu olaydan dolayı Musa kekeme olmuş ve Rabbinden gelen vahiyleri Harun vasıtasıyla nakletmiştir.

Musa olgunluk çağına gelince Allah CC. Tarafından kendisine ilim ve hikmet verildi. (Kasas-14)

Musa As.bir gün dolaşırken kendisine inananlardan bir sıpti ile Mısır’lı bir kıpti’nin kavga etmekte olduklarını gördü. Sıpti kendisinden yardım istedi. Musa’da kıptiye bir yumruk vurarak ölümüne sebep oldu. Sonra da pişmanlık duyarak Rabbinden affını diledi. Cenab-ı Hakk’da onun duasını kabul etti. Musa şehirde o geceyi kokuyla geçirdi. Ertesi gün aynı sıptinin başka bir Kıpti ile kavga ettiğini gördü. Ona “muhakkak ki sen azgınlardansın” diyerek üzerine yürüdü. Sıpti ise; “Bir gün önce öldürdüğün kıpti gibi beni demi öldüreceksin” diyerek onu zorbalıkla itham etti. Bu haber yayılınca bir dostu Musa’ya Mısır’ı terk etmesinin hayırlı olacağını öğütledi. Musa böylece Mısır’ı terk ederek Meyden şehrine kadar gitti. (Kasas-15/21)

Bu devirde Medyen’de yaşayan Şuayb As. (Getro) 100 yaşlarına gelmişti. Gözleri zayıflamış olduğundan sahip olduğu sürülerin çobanlığını kızlarından Safura (Tspora) ile Leyya (Lea)’ya bırakmıştı. Kendisi ise sapıtmış Meyden halkına vaizler verip, onları Allah’ın birliğine davet etmekle uğraşmakta idi. Şuayb As.’ın soyu babası Sayfur, Meyden yolu ile Hz.İbrahim’e bağlanırdı. Şuayb As.’ın kızları bir sürelerini sulamak için her zaman geldikleri kuyunun başına gelince orada, Mısır’dan kaçıp Medyen’e gelen Musa As.’ı gördüler. Musa As. hanım olmaları itibariyle diğer sürü sahiplerinin yanında Şuayb As.’ın kızlarına arka çıkarak sürülerini sulamalarında yardımcı oldu. Kızlar evlerine dönünce durumu babalarına anlattılar. Şuayb As. emeğinin karşılığını ödemek için Musa’yı yanına davet etti. Birlikte yemek yerlerken Musa As. Şuayb As.’a başından geçen olayları anlattı. Şuayb As. ona; “korkma o zalim firavunun elinden kurtuldun” dedi. (Kasas-22/25)

Musa As.’ın sohbetini, ilmini ve dürüstlüğünü beğenen Şuayb As. kızlarından biriyle onu evlendirmeyi teklif etti. Yüzgörümlüğü olarak da bir müddet kendisi için çalışmasını istedi. Ancak yanında 10 yıl kalırsa daha da memnun olacağını ifade etti. Musa As.’da bu teklifi memnuniyetle kabul ederek Şuayb As.’ın kızlarından Safura ile evlendi. (Rivayet edilir ki; Şuayb As. Musa As.’a kendi asalarından birini hediye etmek istedi. Şuayb As’ın dar bir zamanında, kendini koruması için Cebrail As. ona Cennetten bir asa getirmişti. Hikmeti ilahi gereği Şuayb As.bu asayı Musa’ya takdim etti.) Musa As. 10 yıllık hizmetini bitirince Şuayb As.’ında izni ile ailesini alıp Mısır’a dönmek üzere yola çıktı. Tur dağına yaklaşınca orada bir ateşin yandığın gördü. Ailesini orada bırakıp bir haber ve ısınabilecekleri bir ateş getirmek amacıyla ateşin yanına gitti. Ateşin yanına yaklaştığında dere kenarında bir ağacın dalından kendisine bir nida geldi.

“Musa, ben senin Rabbinim, ayaklarını çıkar, çünkü sen mukaddes olan Tuva vadisinde bulunuyorsun. Ben seni peygamberlik için ihtiyar ettim. Sana vahyolunanı dinle” diyerek ona çeşitli emirlerini bildirdi. Sonra Musa’ya elindeki asasını yere bırakmasını emretti. Musa onu elinden bırakınca derhal bir yılan olup çırpındığını gördü ve korkarak dönüp kaçtı. Allah CC. Ona:

“Musa, beri gel korkma, sen emniyet içindesin, elini koynuna sok ki ayıpsız ak pak çıksın. Diyerek firavuna ve ileri gelenlere karşı onu görevlendirdiğini beyan etti.

Musa’da Cenab-ı Hakk’dan kardeşi Harun’u kendisine arka olarak görevlendirmesini niyaz etti. Allah-u Teala da onun duasını kabul ederek Harun’u kendisine vekil tayin etti. (Kasas-29/36 – Saffa-114 – Meryem-53 – Taha-25/36 – Şuara 23/38)

Bu sıralarda firavun kavuş ölmüş, yerine oğlu ramses firavun olmuştu. Musa As. kardeşi Harun As. ile birlikte firavunun huzuruna çıkarak onu Allah CC.’ın birliğine davet ettiler. Allah’ın emirlerini tebliğ ederek İsmail oğullarının serbest bırakılmasını istediler. Firavun Musa As.’ın sözlerine inanmayarak Rabbinden bir mucize göstermesini istedi. Musa As.’da Cenab-ı Hakk’ın kendisine bahşettiği mucizelerin gösterdi. Firavun bu mucizelerin sihir olduğunu savunarak Musa As.’ı kendi sihirbazları ile sınamak istedi. Musa As. firavunun bu tekliğini kabul ederek şenlik gününü ve kuşluk vaktini kararlaştırdılar. Firavun ülkenin bütün ileri gelen sihirbazlarını davet etti. Şengül günü onları Musa As.’ın karşısına çıkardı. Musa As. sihirbazlardan evvela kendi sihirlerini göstermelerini istedi. Onlarda ellerindeki iplerini ve asalarını göz boyacılığı ile yere bırakınca hepsi birer yılan olarak göründüler. Musa As. bu durumu görünce içinden bir korku duydu. Cenab-ı Hakk ona korkmamasını ve asasını yere bırakmasını emretti. Musa As. sağ elindeki asasını yere bırakınca, asa bir ejderha olarak sihirbazların yapmış oldukları bütün yılanları yuttu. Bu hali gören bütün sihirbazlar secdeye kapanarak Musa As.’a iman ettiler. Firavunun tehditlerine rağmen de imanlarından dönmediler. (Taha-43/73)

Bir rivayete göre; Musa As. ile firavunun Hakk ile batıl konusunda aralarında devam eden mücadelenin bir yerinde, firavun Musa As.’a; Ya Musa! Davamızda hangimiz haklı isek bu Nil nehri onu dinler. Yarın Nil nehri kenarına gidelim ve Nil nehrine ters akmasını söyleyelim, hangimizi dinlerse o davasında haklıdır dedi. O gece firavun kendisini uyumamak için sakalından bağlayarak sabaha kadar; - Ey Musa’nın Allah’ı! Yarın beni Musa’nın huzurunda mahcup etme diye yalvardı. Musa As. ise davasında haklı olduğuna güvenerek Rabbinin kendisini mahcup etmeyeceği düşüncesi ile akşamdan yatıp uyudu. Sabah olunca her ikisi de Nil nehrinin kenarında buluştular. Firavun; -Ya Musa! Nil’e ters akmasını söyle dedi. Musa’da Nil’e –Ya Nil! Tersine ak dedi. Nil’de bir değişiklik olmadı. Tekrar bir daha denedi. Gene olmadı. Üçüncüde de bir değişiklik olmayınca, ya firavun! Sen söyle dedi. Bunun üzerine firavun – Ya Nil! Tersine ak dedi. Nil nehri ters akmaya başladı. Bunun üzerine Musa As. Tur dağına koştu. –Ya Rabbi! Hikmetinden sual olmaz. Bu ne haldir, be davamda haklı değilmiyim diye sordu. Allah CC. Dedi ki; -Ya Musa! Şüphesiz ki sen davanda haklısın. Ancak uyuyan Musa’mdan uyanık firavun bir an için yeğdir. Biz kimsenin çalışmasını boşa çıkarmayız. O bütün gece haksız davası için bana yalvardı. Sen haklı davan için ne yaptın. Peygamberliğine güvenerek yatıp uyudun. Senin haklı davan ebedidir. Onun davası ise bir andır. (Ali İmran-140/165)

Bu hal karşısında firavunun Cenab-ı Hakk’a iman etmesi gerekirken, aksine o bu kudretin kendisinde olduğu zannına kapıldı. Yeniden tanrılık davası güderek isyanına devam etti.

Rivayet edilir ki firavum Musa’nın Rabbini bulmak amacıyla yüksek bir köşk yaptırdı. Yayanı ve okunu alarak bu köşkün üstüne çıktı. Üzerinden geçen bir bulut gördü. Musa’nın tanrısı bu bulutun üstünde olsa gerek diyerek, bulata bir ok attı. Hikmeti ilahi gereği ok bir Güversine isabet etmiş olarak yere düşünce firavun; - Musa’nın tanrısını vurdum, artık bize bir zarar veremez diyerek şenlikler yaptırdı. Uzun bir müddet Musa As. ile ilgilenmez oldu.

Musa’nın bir daha mucize gösteremeyeceği düşüncesi ile firavun bir gün onu huzuruna çağırttı. –Ya Musa! Rabbin nerede? Diye sordu. O da Rabbinin her yerde olduğunu söyleyince firavun; -bu sözleri ancak bir deli söyleyebilir, şayet benden başka bir tanrı edinirsen beni zindana atarım diyerek Masa’dan tekrar bir mucize göstermesini istedi. Musa As.asasını yere bıraktı. Asa daha büyük bir ejder oldu. Sonra elini koynundan çıkarıp uzatınca elinin bembeyaz bir nur saçtığını gördüler. Firavun bu mucizeleri de yine sihirbazlığa yordu ve Musa’ya iman etmedi. (Şuara-23/35)

Musa As.kardeşi Harun ve fedaisi Yuşa (Caşua, Yeşu) ile birlikte bölünüp dağılmakta olan İsrailoğullarını bir araya toplayıp birleştirmek için çalışmakta idiler.

Musa As. peygamber olmasına rağmen Cenab-ı Hakk’ın hikmet ve manevi ilimlerini tahsil etmek iştiyakı içersinde idi. Bunun için sık sık Rabbine niyazda bulunurdu. Nihayet bir gün Cebrail As. gelerek Musa’ya; yanına bir tuzlu balık alarak iki denizin birleştiği yeri gitmesin, balığın dirilip denize atladığı yerde arzusuna kavuşacağı bildirildi. Musa As. yol tedarikini yaptı. Yanına Yuşa As.’ıda alarak bildirilen yere geldiler. Musa As. uzanmış dinlenirken, sepetteki kokmasın diye tuzlanmış olan balık denize atlayıp kendisine bir yol tutu. Yuşa As. bu olayı gördü fakat Musa As.’a haber vermeyi unuttu. Birlikte tekrar yola devam ettiler. Yine bir mola yerinde karınların doyurmak istedikleri zaman Yuşa As.’a olanları hatırlayıp Musa As.’a anlattı ve bunu şeytan unutturdu dedi. Geriye dönüp aynı yere vardılar. Orada Allah CC. Tarafından kendisine hikmet ve Ledün ilmi bahşedilmiş olan ve birçok İslam alimleri tarafından Hızır As.(Belya) olduğu kabul edilen bir zat ile karşılaştılar. Musa As. Hızır As.’a ondaki ilmi tahsil etmek üzere kendisine tabi olmak isteğini bildirdi. Hızır As. yapacak olduğu işlerdeki hikmetleri anlayamayacağı için sabredemeyeceğini söyleyince, Musa As.; inşallah beni sabredenlerden bulacaksın dedi.(Kehf-60/69)

Hızır As.ona; - Ben sana sebebini açıklamayınca olanlardan bana bir şey sormayacaksın. Diyerek bu şartla birlikte yolculuğa başladılar. Önce bir gemiye bindiler. Hızır As. gemiyi delince Musa dayanamayıp iyi bir iş yapmadığını söyledi. Hızır As.’da ona sözünü hatırlatınca Musa As. unutkanlığından dolayı özür diledi. Tekrar yollarına devam ettiler. Hızır As. bir oğlan çocuğunu öldürünce, Musa tekrar hiddetlenip Hızır As.’a çıkıştı. Hızır As.ona tekrar ahitlerini hatırlattı. Musa As.’da mahcup olarak, eğer bir daha işine karışırsam benimle arkadaşlığa son ver dedi. Böylece yollarına devam ettiler. Bir şehre geldiklerinde oranın halkından yiyecek istediler. Kimse onlara yiyecek bir şey vermedi. Buna karşılık Hızır As.oradaki yıkılmakta olan bir duvarı tamir etti. Musa As.’da ona. Hiç olmazsa bu işinden dolayı bir ücret alabilirdin diyince. Hızır As. Musa’ya seninle benim aramda ayrılık baş gösterdi. Şimdi sana anlayamadığın bu işlerin iç yüzlerini anlatacağım dedi. ( Kehf-70/78)

- O deldiğim gemi denizde çalışan bir takım yoksul kimselerin malıydı. Onu kusurlu yapmak istedim, çünkü önlerinde kötü bir padişah vardı ki her gemiyi zorla alırdı. Öldürdüğün oğlanında anası, babası mü’min idi. Onun ana ve babalarını taşkınlığa sürüklenmesinden korktum. Rablerinin ana ve babasına ona bedel daha pak, merhamete daha layık bir çocuk vermesini istedik. Duvara gelince, o şehirdeki iki yetim çocuğun malıydı. Duvarın altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir adamdı. Rabbin onlara merhamet ederek yiğitlik çağına ermelerini ve o zaman defineyi çıkarmalarını istedi. Ben bu keyfiyetleri kendi reyim ile yapmadım. İşte dayanamadığın şeylerin iç yüzü budur. (Kehf-78/82)

Böylece Musa As.Hızır As.’dan ayrılarak Mısır’a geri döndü. Firavunun huzuruna çıkarak bu ülkeden gitmek istediklerini, bu yüzden kavmini serbest bırakmasını istedi. Firavun Musa As.’a inanmadığından onun isteklerini kabul etmedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk Mısır’a kıtlık, kuraklık, tufan, çekirge hücumu vs. gibi birçok felaketler musallat etti. Her bela gelişinde Musa’ya belaya üzerlerinde defederse isteklerini kabul edeceklerini söylemelerine rağmen, belalar ortadan kalktıkça sözlerinden döndüler. (Araf-133)

En sonunda bütün sular Mısır’lılara kan oldu. Yedin gün susuz kaldıktan sonra firavun Musa As.’a kavmini alarak dilediği yere gitmesine izin verdi. Fakat yinede kendisi iman etmedi. Musa As. kavmini toplayarak yolculuk hazırlıkları yaptı. Cenab-ı Hakk’tan vahy ile firavunun kendilerini takip edeceğini, bunun için gece yolculuk etmelerini bildirmesi üzerine geceleyin yola çıktılar.

İsrail oğullarının Mısır’ı terk ederken Yusuf As.’ın lahitinide Nil nehrinden çıkartıp yanlarına aldıkları rivayet edilmektedir.

Bu arada firavunda çevreden asker toplayarak, ordusunu düzenledi ve İsrail oğullarının peşine düştü. (Şuara-52/60) Kızıldeniz kenarında mola vermiş olan İsrail oğullarına yetiştiler. Allah CC. Musa As.’ asasını denize vurmasını vahy etti. Musa As. asasını denize vurunca deniz yarıldı. Firavun ve askerleri de aynı yolda onları takip ediyorlardı. Cenab-ı Hakk denizi onların üzerine örterek hepsini helak etti. (Şuara-61/68)

Musa As. kavmi ile birlikte Cenab-ı Hakk’ın vahyi gereği Tur-i Sina dağına doğru yola koyuldular. Şuayb As. onların Medyen’e gelmelerini istiyordu. Çünkü Musa As. yanından ayrılıp Mısır’a döndükten sonra Meyden ve Eyke halkı iyice sapıtmaya başlamıştı. Şuayb As ise tek başına onlarla başa çıkamıyordu. Musa As. Allah’ın emri ile Filistin tarafına gideceklerini söyleyince Şuayb As.’da Meyden ve Eyke’yi terk etmeyi düşündü. Bu sırada oda halkını vahdaniyete davet etmek üzere peygamberlikle görevlendirildi. (Ankebut-36)

Şuayb As. uzun yıllar halkını Allah yolunda davet ettiyse de kendisine çok az kişi iman etti. Hz. Şuayb As. Allah’ın emri ile halkına küfürü ve inadı bırakmalarını, eksik tartmamayı, hile yapmamayı öğütledi. Fakat halkın çoğu ona inanmayıp, onu hakir gördüler. Kendisine inanlarla birlikte Medyen’den gitmelerini istediler. Şuayb As. onlara:

-Allah dönmediğiniz takdirde üzerinize gelecek büyük bir azaptan korkuyorum. dedi.

Onlarda:

-Şayet sana tabi olursak zarar ve ziyan görürüz. Dediler.

Bunun üzerine Hz. Şuayb, terk ederek yine sapık bir kavmin yaşadığı Eyke’ye gitti. Meyden halkına yapmış olduğu uyarıları onlara da bildirdi. Eyke halkı ona:

-Aynı vaizi Medyen’de de yapmışsın, onlar bile seni yalanlamışlar, bizde seni zayıf görüyoruz. Diyerek onun sizlerine kulak asmadılar. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk Eyke’lilere önce bunaltıcı bir sıcak musallat etti. Daha sonra üzerlerine bir bulut gönderdi. Serinlemek amacıyla o bulutun altına sığınan bütün sapıkları ise buluttan inen bir ateş ile helak etti. (Şuara-91/93)

Şuayb As. tekrar Medyen’e döndü Medyen’lilerden yola gelmeyince Allah’u Teala onları da büyük bir sarsıntı (gürüldü, ses) ile helak etti. (Araf-91/93)

Musa As. Kavmi ile birlikte Tur-i Sina’ya doğru giderlerken, putlara tapan başka bir kavim ile karşılaştılar. Kavminin cahilleri Musa’dan kendilerine de böyle bir Tanrı yapmasını istediler. Musa As. onlara yeniden nasihatlar ederek doğru yola döndürdü, böylece yollarına devam ettiler. (Araf-138/141)

Nihayet Tur-i Sina’ya gelerek dağın eteklerine yerleştiler. Musa As. sık sık Tur dağına çıkıp Cenab-ı Hakk’ın emirlerini dinlemekteydi.

Rivayet edilmiştir ki; Musa bir gün Tur dağına çıkarak, “Ya Rabbi sen yer, içermisin, gezer dolaşırmısın, yatar dinlenirmisin” gibi sorular sordu. Rabbi bütün sorularına evet diye cevap verince Musa; “O halde seni yemeğe davet etsem gelirmisin?” diye sordu. Rabbi ona “Gelirim ya Musa” deyince Musa sevinçten evine dönüp yemek hazırlıklarına koyuldu. Yemek vakti geldiğinde yaşlı ve fakir bir yabancı gelip Musa’dan yemek istedi. Musa misafire dönerek; “Rabbimi yemeğe davet ettim, onunla birlikte yemek daha güzel olmaz mı, öyle ise şu boş olan testiyi çeşmeden doldur da gel, o zamana kadar Rabbim de gelir hep beraber yeriz.” Diyerek, testiyi ihtiyarın eline verdi. Akşama kadar beklediği halde ne Rabbi, ne de suya gönderdiği ihtiyar geri geldi. Sabahleyin Tur dağına çıkmak üzere yola koyuldu. Yolun üzerindeki çeşmede ihtiyar misafire verdiği testinin boş olarak durduğunu gördü. Testiyi doldurarak yanına aldı, Tur dağına çıktı. “Ya Rabbi dün bekledim gelmedin” dedi. Rabbi; “geldim Ya Musa, ama sen beni suya gönderdin. Şayet o ihtiyarın karnının doyursa idin, ben onunlar beraberdim, beni doyurmuş olurdun. Bir hastayı ziyaret etseydin, ben onunla beraberdim, beni ziyaret etmiş olurdun. Bir çıplağı giydirseydin, ben onunla beraberim, beni giydirmiş olurdun” dedi. Bu sözleri dinlemekte olan Musa’ya bir hikmet tahtında uyku hali geldi ve elindeki dolu testi düşerek parçalandı. Cenab-ı Hakk ona; “ Ya Musa! Biz bir an bile yorulmuş ve uyumuş olsak, Alem senin testin gibi olurdu” buyurdu.

Bu arada yiyecekleri tükenen halk, açlıktan şikayet ederek Musa As.’a yeniden karşı çıktılar. Musa’nın ricası üzerine Cenab’ı Hakk onlara bıldırcın (yelve) kuşu ile kudret helvası (kar gibi un ve yağ karışımı bir besin idi) gönderdi. Güneşten de korunmaları için üzerlerine ince bir bulutu perde çekti. Musa As. kavmini Harun As.’a teslim etti. Kendisi Tevrat’ın emirlerini almak üzere Tur-i Sina’ya çıktı. Musa uzun bir müddet geri dönmeyince, kavmi Samiri’nin de kışkırtmaları ile verdikleri sözden tekrar geri döndüler. Altınlarını bir araya getirerek erittiler. Kendilerine buzağı şeklinde bir tanrı yaparak ona tapmaya başladılar. Harun As. her ne kadar onları ikaz ettiyse de, dağılıp ayrılmamaları için yaptıkları işe engel olmadı. (Taha-83/84 – Bakara-53/54)

Bu arada Musa As. Tur-i Sina’da ibadet ediyor ve Cenab-ı Hakk’ın bildirdiği Tevrat’ın ayetlerini ezberliyordu. Bir gün Hakk Teala’dan cemalini göstermesini diledi. Rabbi usa’ya; “Ya Musa beni göremezsin” buyurdu. Musa ısrar edince Rabbi; “ Ya Musa karşıdaki dağa tecelli edeceğim. Oraya bak! Buyurdu. Cenab-ı Hakk’ın nuru dağa aksedince Musa düşüp bayıldı.

Ayılınca;

- Ya Rabbi! Seni tehzih ederim, ben sana ilk iman edenlerdenim. Dedi. (Araf-142/143)

Musa As. niyahet Tur-i Sina’dan döndü. Cenab-ı Hakk’ın Tur’da kendisine bildirdiği gibi, kavminin yeniden sapıtmış olduğunu gördü. Kardeşi Harun’a bunu sebebini sordu. Harun As. onları ikaz ettiğini fakat birlik ve beraberliklerinin bozulmaması için onları engellemediğini bildirdi. Musa As. kavminin yaptıkları buzağıyı yakarak denize attı. Samiri’yi de kovdu. (Araf-148/154 – Taha-84/98)

Bu arada İsrail oğullarında bir cinayet işlendi. Faili bilinmediğinden dolayı da halk birbirini suçlar oldular. Katilin bulunması içinde Musa’ya müracaat ettiler. Musa, bunun için Cenab-ı Allah’a dua ettiğinde Allah’u Teala, orta yaşlı, çifte koşulmamış, sade sarı renkte bir sığır kesmelerini ve onun bir parçasıyla ölüye vurmalarını bildirdi. Ölünün akrabaları söylenenleri aynen yaptılar, sığırın bir parçası ile katili meçhul ölüye vurduklarında ölü dirilerek katilini söyledi ve birbirlerini suçlamakta olan İsrail oğulları gerçeği öğrenmiş oldular. (Bakara-67/73)

Musa As. kavmi ile birlikte oradan ayrılarak yollarına devam ettiler. Bir şehre vardıklarında Hakk Teala İsrail oğullarına vahiy ile bu zalim şehir halkıyla savaşmalarını ve oraya sahip çıkmalarını emretti. Ancak hiç kimse savaşa yanaşmadı. Hatta Musa’ya “Sen Rabbinle savaş, biz seni burada bekleriz” dediler. Musa As. zor durumda kalarak tekrar Allah’u Teala’ya niyaz etti. Cenab-ı Hakk onları 40 yıl çöllere mahkum ettiğini bildirdi. Bu defa İsrail oğulları savaşmaya razı oldular. Ancak Musa As. onlara, Allah’ın emrinin kesin olduğunu, savaşırlarsa helak olacaklarını söyledi. Musa’ya inanmayan pek çok kabile kendilerine hazırlanan tuzaktan habersiz olarak şehre saldırdılar ve tuzağa düşüp helak oldular. (Maide-20/26 – Bakara-67/73)

Musa As.’ın kendisine inananlarla birlikte 40 yıl çöllerde dolaştılar. Bu süre içinde Harun As. vefat etti. Ve Hor dağına defnedildi. Kırkıncı yıl sonunda Allah’ın kendilerine vaad ettiği beldeye geldiler. Musa As. hayatının sonuna geldiğini biliyordu. Halkını toplayıp onlara nasihat etti. Yuşa As.’ı kendisine vasi tayin ederek ona tabi olmalarını ve Allah’ın emirlerini yerine getirmelerini vasiyet etti. 120 yaşlarında iken Cenab-ı Hakk’ın rahmetine vasıl oldu.

Musa As.’ın vefatından sonra halk tekrar bozulmaya başladı. Hatta karun’un iftirası ile Yuşa As’ı cinayetle suçladılar. Cenab-ı Hakk bütün kavme o gece aynı rüyayı göstererek Yuşa’nın suçsuzluğunu bildirdi. Yuşa’nın suçsuz olduğu anlaşılmasına rağmen halk yine gittikçe sapıtıyordu. Bu defa Allah-u Teala sapıtanları veba hastalığı ile helak etti. İleriki yıllarda Yuşa As. sapıtan kavimlerle savaşarak onları kılıçtan geçirdiler. Yuşa As. 110 yaşlarında iken beka alemine göçtü. Yerine Kelab (Kalib) geçti.



İslamda İlk Uyanış
Ahmet KAYNAR



SON EKLENENLER
GÜNÜN AYETİ
Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır.
(İSRÂ - 72)  
ÖZLÜ SÖZLER
  • Ezeli ervahta nur-u Muhammedi ile beraber olmaya halvetilik denir.
  • Adem "ben hata yaptım beni bağışla " dedi, İblis ise" beni sen azdırdın" dedi ya sen!... sen ne diyorsun?
  • Edep, söz dinlemek ve gönle sahip olmaktır.
  • Güzelliğin zekatı iffet ve edeptir. (Hz. Ali)
  • Zeynel Abidin oğlu Muhammed Bakır'a "Ey oğul, fasıklarla cimrilerle yalancılarla sıla-i rahimi terk edenlerle arkadaşlık etme." diye buyurmuştur.
  • Kemalatın bir ölçüsü de halden şikayet etmemektir.
  • En güzel keramet gönlü masivadan arındırmaktır.
  • Alem-i Berzah insanın kendisidir.
  • Zahir ve batının karşılığı aşk-ı sübhandır.
  • Mutaşabih ayetler ledünidir.
  • Ölüm ve cehennem korkusu Hak'ka dost olmayanlar içindir.
  • Şartlanmalardan ve önyargılardan arınmadan kimse masum olamaz.
  • Uzlaşmak için bahane arayan düşman zıtlaşmak için bahane arayan dosttan daha iyidir.
  • Baki hakikatler fani merkezli inşa edilemez.
  • Her zorluğun çözümü sevgidir.
  • Allah var gayrı yok sevgi var dert yok.
  • Allah de ötesini bırak.
  • Sorunları erteleyen ve örten değil çözüm üretip sorunları çözen olmalıyız.
  • Kişinin irfanı kemalatı nispetinde şeytanı da nefsinin şiddetinde olur.
  • Kötü huylardan kurtulmanın en keskin yolu ilahi aşka yanmaktır.
  • Mücevherden sarraf olan anlar, başkası bilemez. Ne fark eder kör için elmas da bir, cam da bir. Eğer sana bakan kör ise sakın sen kendini cam sanma.(Mevlana)
  • Kendini oldum ve doğru zannedenler kendileri gibi düşünmeyenlerden rahatsız olurlar.
  • Eflatun'a dediler ki "Ne kadar çok çalışıyorsun". O da dedi ki "hayır ben sevdiğim işi yapıyorum"
  • Allah kuluna sevdirdiği her işi kuluna kolaylaştırır.
  • Kurtuluş hidayete tabi olanlar içindir. Selam olsun hidayete tabi olanlara.
  • Tevhid-i Ef-al meratibi ihvanın kendi gerçeğine seyir haritasıdır.
  • Kişi ilk önce kendisinin arifi olacak ki Rabbinin arifi olabilsin.
  • İnanmak başka şey, teslim ve tabii olmak başka şeydir.
  • Kalıcı dostluklar edinin.
  • İhvan gibi yaşa, gerisine karışma.
  • Mutlu insan başkalarının mutluluğu için yaşayandır.
  • İslam dini istişare esaslıdır.
  • Allah için affet, Allah için paylaş.
  • İhvanlığını işine göre değil, işini ihvanlığına göre ayarlayacaksın.
  • Kul, iradesini Allah’a teslim edendir.
  • Hakk'ı hatırladığımız unuttuğumuzdan fazla olsun.
  • "Olacağım" diyene engel yok, "olmayacağım" diyene bahane çok.
  • Ben merkezli değil, biz merkezli olun.
  • Dervişçe yaşamak, tevhitçe yaşamaktır.
  • Yaptığınızı azimle yapın, hırs ile yapmayın.
  • Kullukta devamlılık esastır.
  • Önce emin insan olmalıyız.
  • Derviş, halinden belli olmalıdır.
  • Beşeriyet kemalâtın hammaddesidir.
  • Mükemmeliyet istikamette daim olmaktır.
  • İnsanın cismi arza, ruhaniyeti semaya mensuptur.
  • Yaradılış farziyetimiz hakkı bilmektir.
  • Hakk'ı tanımanın ön şartı Resulûllah’ı tanımaktır.
  • İnsanın sırrında Allah’ın sonsuzluğu vardır.
  • Kulluğa bahane yok değer üreteceksiniz.
  • Şikayet, Mevla’ya hürmetsizliktir.
  • Kulluk adına yapmadıklarımıza hiçbir bahane geçerli olmayacak.
  • Bu âleme kavga için gelmedik.
  • Telkin öncelikle bizim nefsimize olmalıdır.
  • İnsan, Allah’ın sırrı Allah da insanın sırrıdır.
  • Varlığımızın sebebi zuhuru, Cenab-ı Resulûllah’tır.
  • Kullukta teslimiyet “Rağmen” olmalıdır.
  • Kazası olmayan tek şey hayatımızdır.
  • Sevgi dışındaki bütün hallerde zorluk vardır.
  • Nefsinde mevsimi hazan olanın, gönül mevsimi bahar, Ahireti bayram olur.
  • Hayat yaşamak, yaşamaksa sevmektir.
  • En güzel keramet istikamet üzere olmaktır.
  • Kişinin Rabbini tanıması için kendini tanıması lazım.
  • Hakk’ı ancak Mirat-ı Muhammet’ten görebiliriz.
  • İnsanı Hakk’ta sonsuzlaştıran ve yaşatan, sevgidir.
  • Sevgi bütün yaratılanların varoluş mayasıdır.
  • Sevgisiz olan her mekân ve mahâl mundardır.
  • Sevgi Allah için yanmak ve olmaktır.
  • Allah’ın ve Resulullah’ın sevgisi ile yanmayan gönül hamdır, ahlâttır.
  • Hakikat ehlinin sermayesi aşk-ı sübhandır.
  • Talepte kararlılık, kararlılıkta da sabır esastır.
  • Sabır, sadrın genişliği kadardır. Sadır genişliği ise; kabulümüz, sevgimiz kadardır.
  • Kamil insan demek;Bütün duygularda,düşüncede ruhta olgunlaşmış insan demektir.,
  • Dervişân, Mürşidinin eşiğinde sadık olduğu sürece, farkında olsa da olmasa da tekamül halindedir.
  • Kim ki Allah’ı ciddiye almaz ise; Allah o kimseyi ciddiye almaz.
  • Hakkı görmeyen gözler amadır.
  • Gayret olmadan kişinin ulaşacağı hiçbir âliyet olamaz.
  • Kendi gerçeğimize yol bulmak için arz üzerinde var olan bütün mevcudiyetten istifade edeceğiz.
  • Bu fırsat âleminin bir tekrarı daha yoktur.
  • Hiçbir oluşum kendi halinde, kendi başına müstakil değildir.
  • İhvan isek bir iddianın sahibiyiz demektir.
  • İhvanın kemâlâtı, olgunluğu, karşılaşmış olduğu olumsuz tecellilere verdiği tepkilerle ölçülür.
  • Kişi muhatabı ve müdahili olmadığı hiçbir meselenin şahidi olamaz.
  • Herkes kazanımlarını kayıplarını tespit etsin ki şuurlu bir hayat yaşayabilsin.
  • Birebir uyarılar insanı daha çok uyandırır.
  • Bütün canlılara dostça yakın olmalıyız.
  • Tekâmül için her anı yeniden yaşamak , her anın yeniden talibi olmak zorundayız.
  • Gayret etmeyen kişiden Kâmil insan olmaz.
  • Ehl-i talip bu Kâinatın özelidir, özetidir.
  • Kul, hizmeti kadardır. Kul, sevgisi kadardır, Kul hoş görebildiği kadardır. Kul feragat edebildiği kadardır. Kul paylaşabildiği kadardır.
  • Ehl-i ihvan’ın sevgisi Rabbi’nin sevgisi, meşguliyeti Rabbi’nin meşguliyeti olmalıdır.
  • Her an Rabbi ile meşgul olanın, muhatabı Rabbi olur.
  • Güzel bakmalı, güzel konuşmalı, güzel dinlemeliyiz.
  • Hayırları geciktirdiğimiz zaman şerre dönüşür. Şerleri geciktirdiğimiz zaman hayra dönüşür.
  • İhvanın irşad olmasının ön şartı teslimiyattır.
  • İlmen yâkinlik; bilmek ve kabul etmektir.
  • İhvan telkin edileni yaşadıktan sonra Hakkel yâkina ulaşır.
  • Kul, Rabbini ne kadar ciddiye alırsa, Rabbi’de onu o kadar ciddiye alır.
  • Rahman’ın sevgilisi olmak gönlü cenab-ı Resulullah’a yönetmek ve tabi olmakla orantılıdır.
  • İhvan, kendi özünde kâmil duruşa ulaşırsa, onda bir değil de nice esmanın açılımı, nice sıfatın inkişaf ve izhariyeti yaşanacaktır.
  • Dünkü gibi konuşan, dünkü gibi anlayan, dünkü gibi yaşayanın anı ve akibeti hüsrandır.
  • Ehli gönül olan, ,Resulullah’a ve Ehli Beyt’egönül veren Ehl-i İhvan’ın seyr-i sülüğü nefis merkezli akıl ile değil gönül merkezli akıl iledir.
  • İhvan, hayırda ve şerde damlayı derya mesafesinde görecek kadar Rabbini önemseyen olmalıdır.
  • Hakka vuslat, ancak aşk- sübhân ile olur.
  • Aşığın, sevgisinin sancısıyla uykularının kaçması lazım ki, orada aşktan söz edilebilsin.
  • Hayatla zıtlaşan değil hayatla uzlaşan olmalıyız.
  • Eğer kişi yarışacaksa hayırda yarışsın selâmda, yarışsın, paylaşmada hoş görüde affetmede yarışsın.
  • Kişi tercihinin neticesini yaşar.
  • İnsan, sevebildiği kadar, değer üretebildiği kadar insandır.
  • İhvan, arif olmalı ve gönlünü bütün olumsuzluklardan arındırmalıdır.
  • Herkes yaptıklarının neticesini yaşayacak.
  • Biz kulluğumuzu her gün yeniden yenilemeliyiz.
  • Üstünlük ancak takva ile sevgi iledir.
  • Allah hiçbir zaman abes ile iştigal etmez.
  • Her işte bizim için hikmet ve hayır vardır.
  • Ehl-i ihvan hiçbir zaman olumsuzluk adına hesap yapmamalıdır.
  • Herkesin şeytanı, Cebrail’i, Mikail’i, İsrafil’i ve Azrail’i kendisiyle beraberdir.
  • Ehl-i ihvan demek arif olan, Hakk'a eren demektir.
  • Sevginin tezahürü ibadettir.
  • Eğer inanıyor, iman ediyor, seviyorsanız, yap denileni yapacak ve aksatmayacaksınız.
  • Sevenin ne gecesi ne gündüzü ne yorgunluğu ne bahanesi ne de mazereti olur.
  • Karşılaştığımız zorlukların tamamı tekâmül için ikrarımızı ispat içindir.
  • Bu âlem teşbih, tespit, tenzih, takdis ve şahadet âlemidir.
  • İnsanın Hak katında kadri, kıymeti sevgisi kadardır.
  • İnsan, yaşadığı zorluklar aşabildiği engeller kadar insandır.
  • Hiç zorluk, acı çekmeden, uğraş ve çaba sarf etmeden kimsenin başarıya ulaştığı görülmemiştir.
  • Hepimiz Allah’ın Resulûllah’ın ve Ehlibeyt’in aşkından muhabbetinden istifade edip Hakk’ta bakileşebilecek yetilere sahibiz.
  • İnsan, asliyeti kendisine unutturulmuş varlıktır.
  • Müsemmâ ehli olan için, isimler değişşe de asliyet değişmez.
  • Hiçbir güzelliği kendimize mal etmeden, bütün güzellikleri Rabbimizden bilmeliyiz.
  • Herkesin imtihanı iddiası kadar olur. Yani iddiası büyük olanın, imtihanı da büyük olur.
  • Kâinat, insan için, insana hizmet için halk edilmiştir.
  • Hayatın tamamı, kulluğun ve dostluğun talimidir.
  • Kişi bilgisinde değil yaşantısında kâmil insan olur.
  • Bizim yaşadıklarımız; tercihlerimizin, taleplerimizin ve dualarımızın neticesidir.
  • Mezheplerin farklı olması, dünya iklimlerinin, ırkların ve kültürlerin farklı olmasındandır.
  • İrfan mekteplerinin temelde aynı, detaylarda farklı farklı olması insanların, meşreplerinin farklı farklı olmasındandır.
  • Kimi takva ile kimi zikrullah ile, kimi hizmet ile, kimi de ibadet ile Hak rızasına ulaşmak ve kâmil insan olmak arzusundadır.
  • Din adına zıtlaşmalar, taraflaşmalar ve tefrikalar çıkarmak Rahman’ın ve Kuran’ın reddettiği duruşlardır.
  • Elin eksiğiyle uğraşan, kendi eksiğini hiçbir zaman göremez.
  • Biz bu âleme eksik tespit zabıtalığına gönderilmedik.
  • Âşık; mâşûkunu hususiyetle geceleyin, en çok yalnızlık halindeyken düşünür.
  • Geceleri ve seher vakti çok özeldir.
  • Dostluğun ilk şartı sevmektir. Fakat çıkarsız beklentisiz sevmektir.
  • Dost olmak, dostun her türlü yüküne katlanmaktır.
  • Bizim için yaşamak bir gündür, o da bugündür.
  • Kulluk adına yapmamız gereken ne varsa sabırla ve ihlâsla yapmalıyız.
  • Hak katında gıdalanmanın birinci esası, âdab-ı Muhammediye ve hakıkati Mahmudiye ile kıyam durmaktır.
  • Biz eyvallah tacını, ‘sensin’ tacını başımızdan, hiçlik hırkasını da eğnimizden hiçbir zaman çıkartmayacağız.
  • Bir damlanın hiçliğe ulaşması, onun deryaya düşmesiyle olur.
  • Bize ulaşan her tecellinin, Mevlâ'dan olduğunun bilincinde olalım ve rıza gösterelim.
  • Sakın tecellilerden kahreden, kederlenen olmayalım.
  • Tecellilerden şikayetçi olmak, kulun Rabbine olan saygısızlığıdır.
  • İhvan, hangi tecelli içinde olursa olsun, mutlaka güzel düşünmeli ve güzel değerlendirmelidir.
  • Edep ve âdap dışında nefes almayalım.
  • Biz, Cenâb-ı Resûlullah’ın vitrini olmalıyız.
  • Bütün nimetler ve âliyetler, gayret ve hizmet iledir.
  • Biz hangi hali yaşıyorsak bizim için hayırdır ve hikmetlidir.
  • Hikmete tabi olanlar hikmet ehli olurlar.
  • "Senin için Ya Rabbi" zevkiyle hayatı yaşayalım.
  • Huzur, ancak tevhid ile aşk ile sevgi ile Allah’a ve Resûlun’e yönelmek iledir.
  • Güzel ahlâk ve sevgi insanlığın omurgasıdır.
  • Her gününü son gün, her namazını son namaz, her muhabbetini son muhabbet gibi kabul eden kişinin yaşantısı Ehl-i ihvanca olur.
  • Büyük laf etmemeye çalışalım.Tevazu sahibi olalım.
  • Ehl-i Beyt olmak, hem nesebi hem de mezhebidir.
  • Ehl-i Beyt, Kur’an’ın ete kemiğe bürünmüş halidir.
  • Yaptığımız her şey kulluğumuzu ispat edercesine olmalıdır.
  • Halkı memnun etmek için Hakk'ı incitmeyelim.
  • Kemalat, hissedilen ilk nefesten son nefese kadar sadece Allah ve Resûl’u için say ve gayret etmektir.
  • Tevhid-i Ef-al hakikatin zübdesi, tevhidin nüvesidir.
  • Kullukta edebi olmayanın Hak’ta izzet bulması mümkün olamaz.
  • Hikmetleri seyretmenin tek şartı, tecellilere karşı sabırlı olmaktır.
  • Kişi yaşamış olduğu imtihanları aşabildiği kadar tekâmül etmiş olur.
  • Aslında bize zor gelen tecelliler, bizim için ikramdır.
  • Kulluğun esasında yap denileni yapıp sonucuna da razı olmak vardır.
  • Bütün kâinat, kişinin kendi hakikatine misaldir.
  • Öncelediğimiz Allah ve Resûl’u olmalı. Ertelediğimiz ise nefsimizin arzu ve istekleri olmalıdır..
  • Dervişi tekâmül ettirecek olan iştiyakı, kendine olan telkini, ve gayretindeki kararlılığıdır.
  • Her günü yaşamak, her günü diğer günden farklı bir alana taşımak için biz bugünün talebesiyiz.
  • Hatasını kabul edip hatasından dönen kul hayırlı kuldur.
  • Hedefi olmayanın istikameti de olmaz.
  • İhvan ne dünle ne de yarınla zaman kaybedecek sadece anını ve gününü değerlendirecek.
  • İhvanlık, halde örnek olmaktır.
  • Aile yaşantımızla, tecellilere olan tepkilerimizle, kişilerle olan ünsiyetimizle, her halimizle hele hele de ibadete olan düşkünlüğümüzle fark edilmeliyiz.
  • Cenab-ı Resûlullah’ın tezahür etmediği hiçbir mekân, Hak katında şerefli olamaz.
  • İbadet etmenin hoşnutluğunu yaşarken bu hoşnutluğu, ibadet etmeyenlere karşı bir üstünlük saymadan fail Allah'tır zevkiyle yaşamalıyız.
  • Kıyas, şeytani sıfatlardandır.
  • Karşımızda gördüğümüz eksikliği önce kendimizde tetkik etmeliyiz.
  • Hiç kimse kendi gerçeğine olan seyrine mürşitsiz yol bulamaz.
  • Baki olabilmenin, sonsuzluğa ulaşabilmenin tek şartı; Hak ile Hak olmak Hak’ta ölüp Hak’ta dirilmektir.
  • Hayata ders veren değil de hayattan ders alan talip olmalıyız.
  • Anlayan ve öğrenen olmalıyız.
  • Anladığını genişleten, hayatına uyarlayan olmalıyız.
  • Tasavvuf önce şeriat-ı Muhammediye ile yaşanır.Sonra hakikat-ı Mahmûdiye ile hikmetler talim edilir.
  • Bir meselenin görevlisi olmak ayrı şeydir, gönüllüsü olmak ayrı şeydir.
  • Ehl-i ihvanla konuşularak halledilmeyecek hiçbir mesele olmamalıdır.
  • Hak dostları bir araya geldikleri zaman bakışmaları bile muhabbettir.
  • İhvanlığın dört ana esası vardır; ihlas, şecaat, cesaret ve cömertliktir.
  • Hayatın tamamında, her adımda, her bir nefeste; bir tuzak, bir imtihan vardır.
  • Gönül, Rahman ile coşarsa; kişi karşılaştığı her türlü tecelliye sabır ve tefekkür ile mukavemet gösterir.
  • İhvan, ne Dünya ne de ahiret beklentisi olmaksızın kulluğunu fi-sebilillah yaşamalıdır.
  • Kur’ân'ı öğrenmeye, okumaya, okutmaya, anlamaya ve yaşamaya çalışalım.
  • İslam, yap denileni yapmak; yapma denilenden uzak durmaktır.
  • Kulluğunu yarına erteleyenin Allah sevgisi yeterli değildir.
  • Tekâmül etmek için sürekli gayret halinde olmalıyız.
  • İnsana olan sevgisizlik Allah’a olan sevgisizliktir.
  • Allah’a vuslat ancak Aşk-ı sübhan ile olur.
  • Hak’ta bâki olabilmek için kayıtsız şartsız teslim olmalıyız.
  • Dilimizde zikrullah ile gönlümüzde her daim muhabbetullah ile inşa olmaya çalışmalıyız.
  • Şeriatın ihlâl olduğu yerde hakikat olmaz.
  • Her türlü tecelliden istifade edecek kadar arif,hiçbir zorluktan yılmayacak kadar da dirayetli olalım.
  • Arif olan baktığı her zerreden, karşılaştığı her tecelliden kendisine istikamet arar.
  • Ehl-i ihvan hatasında ve günahında ısrar etmeyen ve tövbesinde aceleci davranandır.
  • Âşık maşukundan gelen cefalardan haz duymazsa gerçek aşık olamaz.
  • Kendisindeki gayrilikten arınan insan için dışarıda ve içeride gayri olan hiçbir şey kalmaz.
  • Kişinin samimiyeti, sadakati ve sevgisi ona istikamet verir.
  • Bizden istenilen öncelikle safiyet, samimiyet ve sadakattir.
  • Ehl-i ihvan öyle bir kristalize olacak, safiyet kazanacak, kendi benliğinden öyle bir sıyrılıp latifleşecek, şeffaflaşacak, kendine ait bir renk zan düşünce ve duygu kalmayacak ki Allah’ın boyasıyla boyansın yani Resûlullah’ın haliyle hallenmiş olsun.
  • Gayret, kulluğun esasıdır.
  • Biz bildiklerimizle amel edelim. Bilmediklerimiz, bize bildirilecektir.
  • Her Ehl-i ihvan bulunduğu cemiyette fark edilmelidir.
  • Bizim sabrımıza, bize kötülük yapanların şahitlik etmesi lazım.
  • Asli maksadımız, nefsimizi ve Rabbimizi tanımaktır.
  • Gayret etmeyen kişiden kâmil insan olmaz.
  • İhvan, kendi hakikatine seyri sülük ederken hem dünyasını hem de ukbâsını saadete erdirmiş olur.
  • Muhabbetimiz Resûlullah’ın ve Ehl-i Beyt’in muhabbeti, davamız Hak davası olsun.
  • Eğer insan Rahman’ın aynası olacaksa yansıtıcılığının çok net,arı ve duru olması lazımdır.
  • Eğer bir olumsuzlukla, zorlukla karşılaşıyorsak, bu bizim olumsuzluluğumuzdandır.
  • Arz ve semada her ne olursa insan ile ilişkilidir.
  • Sözümüzün ilk müşterisi kendi kulağımız olmalıdır.
  • İslâm şahitlik ile başlar, şuhut ile yaşanır. Ve yine şahitlik ile kemal bulur.
  • Hangi başarı vardır ki uğraşsız gayretsiz ve gönülsüz zuhura gelsin.
  • Aşığın ölümü Hakk’ta vuslat, sonsuzluğa uyanmak ve sonsuzluğu yaşamak olur.
  • Artık etrafımızla ve kendimizle olan kavgamızı bitirip, sevgiyle nefes almanın gayretinde olmalıyız.
  • Kişinin kararlılığı tecellilere gösterdiği mukavemeti kadardır.
  • Aşık hep maşukundan söz etsinler, hep ondan konuşsunlar ister; zaten gayrı şeyler aşığı rahatsız eder.
  • Kişi mutmain olmadıkça kulluğunda, dostluğunda hep hüsrandadır.
  • Cemal aşıkları için gayri olan her şey haramdır.
  • Zikrin esası namazdır, muhabbetullahdır.
  • İhvan, hayatın tamamında Rahman’ın iradesi altında yaşamaya dikkat ve özen göstermelidir.
  • Her şeye rağmen seveceğiz
  • Her şeye rağmen hizmette gayretli olacağız
  • Kulluk, içinde Rabbi'nden başkasını bulundurmayan, gayrilerden boşalmış hiçlik makamıdır.
  • Hayatın ve kulluğun emanetçisi olduğumuzu, bu emaneti taşımamız ve ehline teslim etmemiz gerektiğini hatırdan çıkartmamalıyız.
  • Hayatı hep Hakkça yaşamanın gayretinde olmalıyız.
  • Hayat, bizi kullukta belirli bir kıvama taşımak içindir.
  • Kendine gafil olan, Allah’a arif olamaz.
  • Her varlık Hakk'tandır ve Hak ile kaimdir.
  • Bütün masivalardan arınmak, “ölmezden önce ölmek” Hak’ta ebed olmak; olağanüstü bir azim ve gayret ister.
  • Kişinin kararlılığı, cesareti, azmi ve sevgisi bir arada tekmil olursa; kişinin önünde aşamayacağı engel ve mâni olmaz.
  • Talibin âli ve en yüce değerlere ulaşabilmesi, Allah ve Resûlu’ne olan muhabbeti, sevgisi ile orantılıdır.
  • Hedefimiz ve gayemiz, bugün tevhid noktasında Allah’ı Resulullah’ı ve Ehl-i Beyt’i dünden daha farklı idrak etmek ve yaşamaktır.
  • Tevhid adına bize yapılan teklifatın tamamını yaşamak, bizi kendimize döndürmek ve kendi hakikatimizle tanıştırmak içindir.
  • Tevhid meratiplerindeki yaşam talimlerinin tamamı, bizi kendi ruh derinliğimizdeki iç potansiyelimizden istifade ettirmek adınadır.
  • İhvanın bilip, yapmak isteyip de yapamamasının sebebi kendisinde yetersiz olan kararlılığı, gayreti ve talebidir.
  • Cenab-ı Resûlullah’ın tezahür etmediği hiçbir mekân, mükerrem ve münevver olamaz.
  • Hiç kimse kendi gerçeğine olan seyrinde mürşitsiz yol kat edemez.
  • Kulluk adına yaşanılacak ne kadar âli değerler varsa, bunların tamamı ancak mürşid-i kâmilin nezaretinde ve refakatinde yaşanılabilir.
  • Bâki olabilmenin, sonsuzluğa ulaşabilmenin tek şartı; Hak ile Hak olmak, Hakk’ta ölüp Hakk’ta dirilmektir.
  • Yaşadığımız ne tür olumsuzluk olursa olsun, bizim hedefimize olan iştiyâkımızı arttırmalıdır.
  • Her türlü olumluluk ve olumsuzluktan istifade eden olalım.
  • Ehl-i ihvan hiçbir zaman olumsuzluk adına hesap yapmamalıdır.
  • İhvan, kendisini yargılayan, kendisini öz eleştiriye açık tutan ve kendini kemâle taşıyan olmalıdır.
  • İhvan, ancak telkin edilen hikmetli sözleri, hadisleri ve ayetleri yaşantısına uyarlayarak gayretinde istikamet bulabilir.
  • Kim hidayeti dilerse hidayete ulaşacak; kim hidayete ulaşmak istemezse Rahmân da ona hidayet etmeyecek.
  • İnancı olmayanın istikameti olmaz.
  • İnsan-ı asli Allah’ın aynasıdır.
  • Nurun olduğu yerde zulüm, dinin olduğu yerde kin, sevginin olduğu yerde nefret olmaz.
  • Ehl-i ihvan demek arif olan gerçeklere eren demektir.
  • Herkes tercihinden yönelişinden meyil ve rızasından sorumludur.
  • Nimete ulaşmak için mutlaka hizmete talip olmalıyız.
  • İhvan düşünmekle, keşfetmekle ve gayret ile kemâlat bulur.
  • “Rabbim” diyen için zaten zorluk yoktur.
  • Hedefi olmayanın istikameti de olmaz.
  • İslam, aslen teslim olmak ve selamet bulmaktır.
NAMAZ VAKİTLERİ