Evrendeki tüm güzellikleri yaratan, güzelliğin ve mükemmelliğin esas sahibi olan Allah'tır. İnsana zevk veren her detay; Allah'ın üstün güzelliğinin, yarattığı varlıklardaki tecellisidir. Ruhun bu güzelliklerden heyecan duymasını ve sürekli güzel olanı aramasını sağlayan ise Rabbimizin insanı yaratırken onun ruhuna ilham ettiği sevgi duyarlılığıdır. Diğer insanlardaki takdir edilecek mümin özelliklerini fark etmek ve bunlara daha güzeliyle karşılık vermek gibi insanı diğer canlılardan ayıran pek çok üstün ahlaki özellik, sevmeye ve sevilmeye olan bu duyarlılıkla şekillenir.
Sevgiyi algılama ve yaşama şekli, insanın samimi olarak iman etmesine ve imanın getirisi olan güzel huylu, şefkatli, merhametli, akıllı ve güvenilir birer insan olmasına vesile olur. Sevgi insanlarda fıtraten gelen bir özelliktir ve onları Rabbe ulaştıran bir duygudur.
Bu duygu insanda tohum halindedir. Gün geçtikçe yavaş yavaş açığa çıkar. Dünyaya gözümüzü açtığımız andan itibaren sevgi seli içerisine düşeriz. Hem sevmeyi hem sevilmeyi öğreniriz. Bütün sevgiler aslında neyi sevmemiz gerektiğinin talimidir. Küçük bir kar topunun yuvarlanıp kocaman olması gibi sevgide gittikçe büyür.
Sevdiklerimizde varolan hakikati görebilmemiz kaçınılmaz olur İnsanları birbirine bağlayan sevgi ve muhabbettir. Bu sevgiden maksat, birbirine ayna olmaktır. Aynanın görevi aynıyı yansıtmaktır. Kişi, yansıma durumundaaynadan görüneni, aynaya yansıyan mevcut varlıkta aramalıdır. Sevgi ve aşkın evveli de ahiri de muhabbettir.Onun için aşk muhabbeti , muhabbette Muhammed’i doğurur.
Muhabbetten Muhammed oldu hasıl
Muhammed’siz muhabbetten ne hasıl!
Mahlukat içerisinde ilk yaratılan Nur-i Muhammed’i, Allah’ın (c.c) kainata ve kullarına büyük bir ihsan-ı ilahisidir. Nur-i Muhammedi, ilah-i hakikatin ilk meydana çıkma mekanıdır. Bütün bu oluşumlar hakiki sevginin yansımasıdır.
Sevgi olmadan dostluk, arkadaşlık, sırdaşlık, sadakat, güven gibi özelliklerin tam olarak yaşanması mümkün değildir. Böyle bir sevgiyi insanlara kazandırabilecek olan özellik ise, yalnızca ‘iman’dır. Derin bir Allah sevgisi, Allah korkusu, Kur’an ahlakını yaşamadaki kararlılık insanların birbirlerine gerçek bir sevgi duymalarını sağlar. İman olmadan, insanların birbirlerine gösterecekleri sevgi yalnızca fiziksel özelliklerine, maddi imkânlarına ve dünyevi konumlarına bağlı olur. Bunlardan herhangi birindeki eksiklik ise sevgi sanılan duyguların anında ortadan yok olmasına yol açar.Koşulsuz sevgide yukarı doğru bir gidiş vardır.Hep bir aşama gerektirir ve sonsuzdur.Sonsuzlukta bir noktadır ve ancak Yaradan’la bir olabilir.
Tekamüllerimiz için sonsuzluk ve koşulsuz sevgi önşarttır. Bu yaşayış, insanları istenen şuur ve şuurluluk düzeyine getirecektir.
Evrende yaratılmış bütün varlıkların tekamül seviyelerini düzenleyen planlar vardır.Bu düzen ve planlar tekamül zincirinin halkalarıdır ve birbirine sıkıca kenetlenmiştir.Bu düzenlerin varlıkları; düşüncede ,iyilikte ,bilgide ve sevgide belirli olgunluğa erişmişlerdir.Bu olgunluk kişide hiçlik duygusunu oluşturmuştur.Hiçlik, bilginin getirdiği tevazudur.Yokluk ve hiçlik, sevgidir.
İmandan kaynaklanan sevgide, Allah'ın izniyle insanların hayatlarının sonuna kadar sürecek bir nimetin kapısı açılmış olur. Allah, Kuran'da sevgi nimetini iman edenler için yarattığını şöyle bildirmektedir: “İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem Suresi, 96) Gerçek Sevgi Kuran Ahlakı ile Birlikte Yaşanır Allah'a gönülden bağlanan ve Allah'ı çok seven bir insan, O'nun yarattığı tüm güzelliklere karşı kalbinde bir sevgi hisseder; çünkü insanın bütün gördükleri Allah'ın tecellileridir. Bu nedenle Allah'a gönülden bağlanan insanlar, gerçek sevgiyi yaşayabilen yegâne kişilerdir. Kur’an gerçek sevginin temelini oluşturur. Çünkü bir insanı ahlakıyla, kişiliğiyle ve sahip olduğu tüm özellikleriyle derin bir sevgiyle sevmek, ancak kişinin Kur’an'a uymasıyla mümkün olabilir. Çünkü Kur’an'a uyan bir insan, Allah'ın beğendiği ahlakı yaşamakla, sevilecek pek çok güzel özellik kazanmış olur. Cenab-ı Allah'ın "... Sürekli olan salih davranışlar, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır." hükmünü bilerek tüm bu güzel ahlak özelliklerinde bir ömür boyunca sabır ve kararlılık gösterir; vefa, sadakat, saygı, sevgi, alçakgönüllülük, fedakarlık, dürüstlük, hoşgörü, bağışlayıcılık, merhamet, yumuşak huyluluk, cesaret, kararlılık gibi özellikler ancak Allah korkusunun ve Kuran ahlakının yaşanmasıyla süreklilik kazanabilir. (bkz. Meryem Suresi, 76) Bu süreklilik, müminin sevgide de bir ömür boyunca sabır ve kararlılık göstermesini sağlar. Sevginin temeli iman, Allah korkusu ve Kur’an ahlakına dayandığı ve Allah rızası için sevdiği için müminin sevgisi çok güçlü ve derindir. İman edenlerle yaşadığı dostluğun, ahirette sonsuza dek süreceğini bilmesi de sevgiyi güçlü ve daimi kılan bir başka nedendir.
Kuran'a uyan bir insanın yaşadığı bu üstün ahlak, onu hem Allah Katında hem de müminlerin gözünde çok değerli bir varlık haline getirir. Kur’an'a uyan, takva sahibi bir mümin her şeyden önce Allah'ın sevgisini ve rızasını kazanacağını umar. Allah sevdiği kulunu, diğer müminlere de sevdirir, ona Kendi katından bir nur, güzellik verir ve insanların kalplerinin ısınmasını sağlayacak özellikler kazandırır. Bütün bu sevgi, kardeşlik duygularının pekiştirilmesi ve sağlamlaşmasına bir yoldur. "Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!" (Müslim, îman 93-94. )
Kardeşlik; belli istekler, belli değerler çevresinde buluşmak, bir gelecek etrafında kenetlenmek, insanlığın tamamının huzur ve barışı adına tek yürek halinde olmaktır.
İhlasla yoğrulmuş bir muhabbet, riyasız ve karşılıksız bir muavenet, aynı göz ile görebilmek, aynı kulak ile işitebilmek, bir kalp ile hissedebilmek, bir ruh olabilmek…
İfade etmekte kelimeler kifayetsiz kalıyorsa elbette yaşanır kardeşlik! Yaşamaktaysanız bu ulvî hisleri elbette söze ne hacet!
Her münasebetin dünyevi menfaatlere dayandığı günümüzde zevc-zevce, evlat-ebeveyn arasında dahi bir karşılık gözlenmektedir. İslâm davasındaki kardeşlikte ise asla menfaat söz konusu değildir, olamaz da. Manevi bir ortaklıktır kardeşlik. Mutlulukta, kederde, endişelerde, umutlarda beraberliktir. “Kalpten kalbe yol vardır” kaidesince kardeşlik bir gönül iletişimidir. Hissedebilme, anlayabilme sanatıdır. Sormadan cevap almaktır. İnanmaktır, güvenmektir, dualarda buluşmak belki de hiç ayrı olmamaktır, hiç yalnız kalmamaktır.
Aşktır, şefkattir, sabırdır, metanettir. Engelleri aşmada ise mücadele ruhudur İslâm davasındaki kardeşlik.
Bir olan inancın ardından birlikte koşmak, birlikte yorulmak, birlikte “haydi kardeşim” demektir. “Onların göğüslerinde kinden ne varsa tümünü sıyırıp çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.” (bkz.Hicr 47)
Öyle ki, sadece dünya saadetine vesile olmaz, ahirette Rabbimizin lutfuyla cennete visal sebebidir kardeşlik.
Kusurları örtmektir hakiki kardeşlik. Settar olan Cenab-ı Allah’ın “Kim mü’min kardeşinin ayıbını gizlerse, kıyamet günü kimsenin bilmediği günahlarını örterim” ayetinde buyurduğu gibi kusurları örtmekte gece gibi olmaktır. Meziyetleri, kabiliyetleri meydana çıkarmada ise gündüz gibi, güzellikleri yansıtmada da ayna gibi olmaktır.
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan (sui zandan) kaçının,çünkü zannın bir kısmı günahtır.Tecessüs etmeyin.Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin.Sizden biriniz , ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi?” ayet-i kerimesinde Yüce Rabbimiz, müminleri açık bir biçimde suizandan, kardeşlerinin gizli yönlerini araştırmaktan, gıybet,dedikodu ve kulis yapmaktan sakındırmaktadır. (bkz. Hucurat, 12)
Rabbim istikamet üzere menzile ulaşanlardan, sevgi sofrasından layıkıyla nasiplenenlerden ve ışık saçanlardan olmayı cümlemize nasip eylesin.
Safiye TURAN
Altınoluk, 15.05.2016