16 Ekim 2024
13 Rebiü'l-Ahir 1446
halveti
MENÜ
SOHBETLER HAZRET-İ MUHAMMED'IN
(S.A.V) HAYATI
SEVGİLİ PEYGAMBERİM KUR'AN-I KERİM İLMİHAL İSLAM VE TOPLUM 40 HADİS HADİS-İ ŞERİFLER OSMANLICA SÖZLÜK RÜYA TABİRLERİ BEBEK İSİMLERİ ABDÜLKADİR BİLGİLİ
(SEBATİ) DİVANI
NİYAZİ MISRİ DİVANI HİKMETLİ SÖZLER KUR'AN-I KERİM ÖĞRENİYORUM KUR'AN-I KERİM (SESLİ ve YAZILI) SESLİ ARŞİV İLAHİLER KVKK ve GİZLİLİK POLİTİKASI
İSLAM ve TASAVVUF
TASAVVUFUN TARİFLERİ TASAVVUFUN DOĞUŞU TASAVVUFUN ANADOLU'YA GİRİŞİ HALVETİLİĞİN TARİHİ HALVETİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ HALVETİLİĞİN TÜRK TOPLUMUNDAKİ YERİ HALVETİYYE SİLSİLESİ PİRLERİMİZİN HAYATLARI MEHMET ALİ İŞTİP (VAHDETİ) ABDÜLKADİR BİLGİLİ (SEBATİ) İBRAHİM GÜLMEZ(KANÂATÎ)
EHLİ - BEYT
EHL-İ BEYT KİMDİR? EHL-İ BEYTİ SEVMEK
RESÛLULLAH'I SEVMEKTİR
EHL-İ BEYT EMANETİ RESÛLULLAH'TIR EHL-İ BEYTİN HALİ NUH'UN GEMİSİ GİBİDİR EHL-İ BEYT OLMAK HEM NESEBİ HEMDE MEZHEBİDİR
ONİKİ İMAMLAR
HZ. İMAM ALİ K.A.V RA HZ. İMAM HASAN-I (MÜCTEBA) HZ. İMAM HÜSEYİN-İ (KERBELA) HZ. İMAM ZEYNEL ABİDİN HZ. İMAM MUHAMMED BAKIR HZ. İMAM CAFER-İ SADIK HZ. İMAM MUSA-İ KAZIM HZ. İMAM ALİYYUL RIZA HZ. İMAM MUHAMMED CEVAD (TAKİ) HZ. İMAM ALİ HADİ (NAKİ) HZ. İMAM HASAN’UL ASKERİ HZ. İMAM MUHAMMED MEHDİ






ABDULKADİR BİLGİLİ (SEBATİ) r.a.

Gönül pınarından ab-ı hayat damlaları… 1



Ehlibeytin feyzi, Hz. Muhammed’in himmeti ve Allah’ın izni ile bir iki cümle izhar edip gönülleri şifalandırmak ve kalpleri mutmain etmek arzusundayız.

Âl-i imrân suresinin 31. ayet-i celilesinin bizlere tutmuş olduğu ışık şunu söylemektedir: Mekke müşrikleri dediler ki: “Biz Allah’ı biliyor ve Allah’a ibadet ediyoruz. Bu hususta arada Muhammedi istemeyiz.” Bu hadise üzerine ayet zuhura geldi: “(Ya Muhammed) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”

Yolumuz, Cenâb-ı Allah’ın ve Cenâb-ı Muhammed’in yolu olmakla beraber biz bütün kâinatın güneşi olan gönüllerin sultanı, kalplerin seyidi, iki cihan serveri Hz. Muhammed’in yolundan, ahlâkından, hâlinden örnek alarak Hakk-al yakînlık yolundan yürümekteyiz. Onun evlad-ı Ehlibeyti bu yolları hazırlamış ve bu ana kadar intikal ettirmiştir. Bizler de bu noktada onlardan remz alarak yolumuza devam edip Hakk-al yakîn olmalıyız.

Eğer dünyada Hakk-al yakînliği yaşayamaz ve insanlığa faydalı olamazsak şu dört günlük ömrümüz neye yarar.

Cenâb-ı Allah’ın emr-i fermanını, Cenâb-ı Muhammed’in sünnet-i seniyesini, mürşid-i kâmilin himmetini üzerimizde hâl edinemez ve kalbimizi vicdanen mutmain edemezsek mutmain edemediğimizden dolayı acaba hicap duymaz mıyız, üzülmez miyiz?

Gayet tabi ki üzüntü duymamız icap ediyor. Kur’an-ı Kerimin Kehf suresinin 107. ayetinde: “İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince onlar için makam olarak firdevs cennetleri vardır.” diye buyrulmaktadır.

Cennet bahçesi öyle bir bahçedir ki o bahçeye girenler, orada ebedî kalacaklardır. İnsanlar o bahçede türlü nimetlerle huzur ve huşu içerisinde mutmain olacak, her şeyden neşv ü nema bulacaklardır. İnsanlar bir daha bu cennet bahçesinden ayrılmak istemezler.

Efendim, bu cennet bahçesi zâhirde birçok cennetlerden müteşekkir ise de bu cennet bahçesinin bâtında ve ilm-i hakikat yolunda irfaniyet bahçesi olup kalb-i Muhammed olduğu zevk edilir.

Cenâb-ı Muhammed’in gönlüne giren, O’nun haliyle hâllenen, O’nun ahlâkıyla ahlâklanan acaba bu cennet bahçesinden, ilâhî aşk ve muhabbet ilminden dışarı çıkabilir mi? Gayet tabi ki de çıkamayacağı sizlerce de malumdur.

Ey habibim! Söyle ki denizler mürekkep olsa, ağaçlar kalem olsa denizler tükenir. Bir daha da olsa yine tükenir de Rabbinin sözleri, Rabbinin aşkı, Rabbinin muhabbeti, Rabbinin feyzi tükenmez. (Bkz.Lokman,27-Kehf,109) Cenâb-ı Allah’ın aşkıyla yanan; Hz. Muhammed’in şefaatinden, feyzinden, faydalanan; kâmilin himmetiyle mutmain olan; kalbini, dilini ruhunu bir daha Allah’ın zikrinden alıkoymayan bir insan gayet tabi ki denizler kadar mürekkep, ağaçlar kadar kalemle yazı yazsa tükenir.

Aşığın aşkı tükenmez. Allah’ın aşkı tükenmez. Allah’ın aşkıyla, Muhammed’den feyiz alan bir âşık, gayet tabi ki dünya ve ahiretin saadet bahçelerinin anahtarını eline alıp o bahçelerde huzur ve huşu içerisinde yaşayabilir, mutmain olabilir. Ayet-i kerimenin insanlık âlemine ve bizlere tutmuş olduğu ışık: Rabblerine kavuşmayı umanlar iyi iş işlesinler ve Rabblerine ibadette hiç bir şeyi ortak koşmasınlar. “Ey Habibim de ki: “Ben bir beşerim ancak bana sadece ilâhınızın bir ilâh olduğu vahy olunuyor.” ( Bkz. Kehf, 110) Velilere de ilham gelir.

Rabblerine kavuşmayı umanlar, kullukla iyi işler yapsınlar ve Allah’a ortak eş koşmasınlar. Allah’a kulluklarını, ibadetlerini ve insanlık vazifelerini vicdani murakabe altında yürütsünler. Kulluğunu, vicdanı murakabe altında yürütenler Allah’ın feyzini, rahmetini, rızasını ve cennetini kazanırlar. Bunlar kulluk vazifelerini ve vecibelerini itina ile yaşayarak yollarına devam ederler.

Allah’ın emri fermanı ayet-i kerimede: “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” diye buyrulmaktadır.(Bkz. Zümer,53) Sizler de ehl-i ihvan olarak Allah’ın hidayetinden, Cenâb-ı Resûlullah’ın şefaatinden ümidinizi kesmeyin. Kur’an-ı Kerim’de ‘yalan söyleyenler Kur’an’a inanmayanlardır’ (Bkz. Nahl, 105), hadis-i şerifte ise ‘yalan söyleyenler bizden değildir’ uyarıları insanlara ışık tutmaktadır.

Dil, kalp ve ruh yalan söylemek için halk edilmemiştir. Dil, Allah’ı zikretmek için, kalp Allah’ı zikretmek için, ruh Allah’ı zikretmek için halk edilmiştir. Gayet tabi ki yalan söyleyenler, kalbinde yalan zuhura gelenler. İşte onlar Cenâb-ı Resûlullah’ın bahsettiği gibi bizden değildir. Onlar hüsrana uğrayacaklardır.

Malumaliniz biz gönüllere ışık tutmak arzusundayız. “Et-turuku ilallâhi bi-adedi enfâsi'l halâik” Allaha giden yollar mahlûkatın nefesi sayısıncadır. Gayet tabi ki bu yollar içerisinde Allah’ın cemaline kavuşan Allah’ın rahmetine kavuşanlar; Cenâb-ı Resûlullah’ın yolundan giden Cenâb-ı Resûlullahın feyzinden faydalananlardır. Hz. Muhammed’in yolundan gidenlerdir. Onlar bu menzile ulaşırlar.

Yine ayet-i kerimde: “Emrolunduğunuz gibi olun!” diye buyrulmaktadır. (Bkz. Hûd,112) Siz bulunduğunuz istikamet üzere yürüyün, bulunduğunuz istikametten ayrılmayın zira ayrılanlar dalalete düşer. Aranıza nifak girer, perişan olursunuz. Tek cümle tek istikamet; gönül birliğiyle beraber yürüyebilmektir. Bir hadis-i şerifte: “İntakiymen ahsente ileyhi.” yani “İyilik ettiğin şahsın şerrinden korun.” diye buyurmaktadır.

Neden korunalım? Efendim, gönülden iyilik eden ve yardım edilenden neden korunalım? O hâlde demek ki biz, gaflete düşüyor ve hatta içtiğimiz bir bardak suyun dahi hatrını dahi unutuyoruz. İnsanlık bu mudur muhterem ehl-i ihvan? Allah’ın yolu bu mudur muhterem ehl-i ihvan?

Bize bu yolları mı talim ettirdi ehlullah muhterem ihvan? O hâlde kalbimizi Allah’ın aşkı ve muhabbetine bağlayalım ki Kur’an’ın “E la bi zikrillahi tatmeinnul kulûb” yani “kalpleri ancak zikrullah mutmain eder” ayetine sarılalım. Kalplerimiz mutmain olsun. (Bkz. Rad,28)

Kalplerimiz şifa bulsun ki insanlığımızı anlayalım. İnsanlık âlemine o zaman hizmet edelim. “Ela bi zikrillahi şifail gulüb” yani hasta kalplerin şifası zikrullahtır.

Allah’ın zikriyle Allah’a yakın olalım. Bir de dil, ‘lâ ilâhe illallah Muhammeden Resûlullah’ derse… Bir dil, bir kalp ki Allah derse bu kalbin diyeti ne olabilir? Bu kalbin, bu dilin diyeti ne olabilir acaba? Bu kalbin diyeti, Allah’tır. Bu dilin diyeti de Allah’tır.

Sultanımın sözlerinin ve feyizlerinin dillerden gönüllere doğru serpilmesini istirham ederim. Yanarken gönül deryasında ve insanlık âlemi içerisinde bir pervane gibi dönerken sultanımın terbiyesini aldım. Allah’ı sevmeyi öğrettiği, sevilmeyi öğrettiği, Allah’a nasıl yaklaşılır, Muhammed’den nasıl feyiz alınır, kâmilden nasıl himmet alınır, on sekiz bin âlem gönülde nasıl bulunur?.. Bütün bu sualler bize talim etti. Ruh-u şad u handân olsun. Allah ve Resûlullah sultanımdan razı olsun. Malumunuz ki aynı muhabbetleri biz de sizin gönüllerinize serpmek isteriz. Gönülden feyz almanızı sizlerden istirham ederiz. Gönülde ‘mutu kable ente mutu’ sırrına ulaşırsak gayet tabi ki bizler de Allah’a ve insanlığa yakın olur ve beşeriyetin sırrını anlarız. Varlığın sırrını anlarız.

Cevherinin kıymetini bilmek gerekir. İnsanlık ummanına dalmak gerek insanlığı bulup o denizden cevherle çıkmak gerek. Cevher çıkarılırsa gayet tabi ki her birimiz Allah’a layık bir gönül dostu oluruz.

Beşeriyet, tabiat ve insanlık âleminin rüzgâr gibi geçen bu var oluş ve beşeriyet içerisinde gerçek sevgiliyi bulmalıyız.

“Gitti kesret geldi vahdet oldu halvet dost ile
Hep Hakk oldu cümle âlem şehr ü pazar kalmadı.”
(Niyazî Mısrî)

Bu sözler bizleri biraz daha mutmaine doğru sevk etmektedir. Muhterem ehl-i ihvan, hangi duygularla Ehlibeyt yoluna girdiğimizi unutmayalım. Ne yapmamızı gerektiğini biliyoruz. O hâlde ne yapmamız gerekiyorsa onu yapalım.

Sayın ehl-i ihvanımıza, bilhassa Trabzonlu ehl-i ihvana Kur’an-ı Kerim’in şu ayeti ile cümlelerimi sunmak isterim: Esteuzu billâh “Elem neşrahleke sadrek” yani “Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?”

Dertli gönüller, sağda solda dolaşarak Allah’ı ararken “elem neşrahleke” dost elinden bir bade içip zikrullah ile ilm-i tevhid ilmi sizlere izhar edilmedi mi? Sizin gönlünüzü genişletmedik mi? Ruhunuz feyiz almadı mı? İnsanı, vech-i Rahmân’ı anlayamadınız mı?

“Veveda'nâ anke vizrek Ellezî ankada zahrek.” Öyle ki sizin sırtınızdan yükünüzü indirmedik mi o gaflet tarlasından sizi geçirmedik mi?

Allah’ı zikretmek dururken biz nasıl olur da gaflete düşeriz. Bizler bu noktada hayretimizi artıralım.

“Ve refa’nâ leke zikrek.” Allah’ı çokça zikretmek lazım ki zikir ederken gönlümüzde hiç bir mâsivâ kalmasın. ,

“İnne meal usri yüsrâ.” Artık senin için şüphe yok ki çetinlikle beraber bir kolaylık vardır.

“İnne meal usri yüsrâ.” Hakikaten her zorluğun beraberinde bir kolaylık vardır.

“Fe izâ ferağte fensab.” Artık boş kaldın mı hemen çalış.

“Ve ilâ Rabbike ferğab.” Ve ancak Rabbine teveccüh et. (Bkz. İnşirah,1-8)

Allaha teveccüh etmek, zâhir-bâtın Allah’ı zikretmek, kâmilinden aldığı himmeti yerli yerinde değerlendirmek dururken ehl-i ihvan olarak nasıl olur da birbirinize düşersiniz, birbirinizi çekemezsiniz? Ben buna hayret ediyorum. Bir kâmil olarak hakikaten üzülüyorum.

Size bir mevzu zuhura getireceğim. Ramazan ayında bir gece hastaydım. El ayak çekilmiş herkes uyumuştu. Ben, mide ülseri olmakla beraber hâlsiz kalmıştım. O anda tecelli zuhura geldi ve kapılar açıldı. “Sen vazifeni niçin layıkıyla yaparak insanların kalbine ilm-i tevhidi yerleştirmiyorsun?” diyen erenler ceminden bize selam geldi. Biz, sizlere ilm-i tevhidi ve insanlığı telkin ettiysek hata mı ettik?

Sizin ilm-i hakikat yolunda Allah’a yaklaşmanız bu kadar mıydı? Lâ fâile illallah dedikten sonra dilinizi kötü kelamlardan, kalbinizi ise mâsivâlardan koruyun diye telkin etmedik mi? ‘İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih’ yani “herhalde sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” ayetini yeniden okuyalım. (Bkz. Fetih,10) Siz birbirinizi çekiştirmeyiniz. “Trabzon’a gelmeyi düşünmüştüm iznim dolayısıyla fakat rahatsızlığımın nedeni ile gelemedim. İnşallah bir sefer daha Trabzon’a uğrayacağım. Gayet tabi ki ilkbahar mayıs ayında emekli olmak arzusundayım. Emekli olursam bir daha Trabzon’a gelmek arzusundayım.”

Bazı bahaneler ortaya atmışsınız. İnsanlık böyle değildir. İnsanlık; Allah ve Muhammed yolunda el ele, kalp kalbe ve birlikte yürümektir. Muhterem ehl-i ihvan, şimdi sizlere şu mevzuu izhar etmek isterim.

“Dert ile geldi evliya
Mihnetle göçtü evliya
Dar buldular biz dünyayı
Ağla ey gönül ağla”

Ağlayacak günümüzdür. Şu dünya hakikaten ağlanacak bir dünyadır.

Muhterem ehl-i ihvan, kâmilinden meratibini ve himmeti alan, yani ‘lâ fâile illallah’ yani ‘her fiilin fâili Allah’tır’ diyen, ‘lâ mevsufe illallah’ yani ‘her sıfatla mevsuf olan Allah’tır’ diyen ve ‘lâ mevcude illa hu’ yani ‘mevcud olan Allah’tır.’ Tevhid-i ef’âlde fiilini fâile nispet eden, makamı sıfatta sıfatları mevsufe nispet eden, makam-ı zatta varlığını Hakk’a nispet eden ve bunlar nispet edilirken ‘mutu kable ente mutu’ sırrına eren bir kimsenin lisanından acaba dedikodu zuhura gelir mi? Gelmemesi icap eder.

Malum cehrî zikrullah, kalbî zikrullah ruhu zikrullah. Cehrî zikrullahta lâ ilâhe illallah derken insan dille Allah’ı zikreder. Kalbî zikrullahta kalp ‘lâ ilâhe illallah’, ‘Allah Allah’ demeye başladığı zaman o kalp, mâsivâ kabul etmez. Allah’ın zat-i ilâhîsine ve varlığına ulaştırır. Ubûdiyetten ulûhiyet makamına yükselir.

Hepimiz bu yönden ruhen yükselmeye, Allah’a ve Resûlullah’a yakın olmayı gayet tabi ki arzu ederiz. Bunun içinde elimizden, dilimizden, kalbimizden emin olmalıyız. Dilimiz söyler de kalbimiz tasdik etmez ise bunun kıymeti yok. Kalbimiz ayrı dilimiz ayrı ise yine kıymeti yok. Kabın renginin, suyun rengi gibi olması lazımdır. Yani içimizin dışımızın aynı olması lazım. Ehl-i ihvana hitabımız; dedikodu yapan bizden değildir. Hz. Muhammed’in evladlarından değildir. Bizle beraber yolculuk yapamaz. Dedikodu yapmayan her kim olursa olsun başımızın üstünde ve kalbimizde yeri vardır. Dedikodu yapanları dergâhımıza sokmayın.

Bilhassa Ahmet Bey’den son aldığım bir kartta bizi Trabzon’a beklemekte oldukları yazılıydı. Durumu mazur görmenizi rica ediyorum. Rahatsızlığım dolayısıyla gelemedim. Bu sene gelemeyeceğim de. İnşallah belki seneye Cenâb-ı Hak lütfederse belki gelir aranızda bir kahvenizi içeriz.

İnşallah siz bizlerden biz de sizlerden feyizleniriz. Bütün ehl-i ihvana -dedikodu ve ikilik yaratanlar hariç bütün ehl-i ihvana- gönülden selamlarımı sunarım.

Cenâb-ı Allah’tan, Resûlullah’tan ve Ehlibeyitten bol feyizler, bol himmetler niyaz ederiz.

İlâhî Ya Rabbi! Açılan eller hürmetine, yanan gönüller hürmetine, söyleyen diller hürmetine, iki cihan serveri Muhammed’in yüzü suyu hürmetine, Ehlibeyt hürmetine, mahsun masumeyin hürmetine ehl-i ihvanı ilelebet rahmetinden ve Cenâb-ı Resûllullah’ın feyzinden mahrum eyleme.

İlâhî Ya Rabbi! Kâbe-i muazzama hürmetine, Medine-yi münevvere hürmetine, merve zemzem hürmetine. İlâhî Ya Rabbi! Yâsin Tâ-hâ hürmetine, Kur’an hürmetine, 6666 ayetin yüzü suyu hürmetine, ehl-i ihvanı cemalinden, aşkından, Muhammedin feyzinden, Ehlibeytin yolundan ayırma Ya Rabbi.

İlâhî Ya Rabbi! Dertli kullara deva, hasta kullara şifa, muradı olanlara bermurad eyle Ya Rabbi. Dalalete düşenlere de hidayet eyle Ya Rabbi.

İlâhî Ya Rabbi! Memleketimizi ve yurdumuzu her türlü musibetten koru. Bir cümle İslam diyarını her türlü felaketten muhafaza eyle Ya Rabbi. Ulemayı amilin, sülehayı salihin kâmilinden eyle. Mürşidan, müridan, dervişan, dedehan, kalenderan, on iki imam, on dört masumu pâk, on yedi kemerbest efendilerimizin ruhlarını şâd u handân eyle, bizleri himmetlerinden mahrum eyleme ya Rabbi.

Sahabeyi ikram, enbiyayı izâm, habibim bedirim, şühedayı Ehlibeyt-i Kerbela ruhlarını şâd u handân eyle. Bizleri onların himmetlerinden mahrum eyleme Ya Rabbi.

İlâhî ya Rabbi! Dalalete düşenlere de hidayet eyle. Uzaktan, yakından mağriple maşrık arasında kalpleri mâsivâyla kaplanmış, ikiliğe düşmüş gönülleri, tarumar olmuş insanları da hidayet eyle ya Rabbi. Senin cemaline, senin hidayetine cümleyi ulaştır ya Rabbi.

Ol iki cihan serveri Muhammed Mustafa hürmetine. Ol âleme rahmetellil âlem olarak gelen Muhammed hürmetine. Şu açılan elleri, söyleyen dilleri yerli yerinde kabul eyle Ya Rabbi. Fatiha



Abdülkadir BİLGİLİ (Sebâtî)
İzmir, 1974




Derneğimiz
Mekke Canlı Yayın
Medine Canlı Yayın
Eserlerimiz
İlahiler
Sure ve Namaz
Namaz Kılmayı Öğreniyorum
Tecvid Dersleri
SON EKLENENLER
GÜNÜN AYETİ
Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Verdiği sözden dönen kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir.
(Bkz. Fetih, 10)
ÖZLÜ SÖZLER
  • Ezeli ervahta nur-u Muhammedi ile beraber olmaya halvetilik denir.
  • Adem "ben hata yaptım beni bağışla " dedi, İblis ise" beni sen azdırdın" dedi ya sen!... sen ne diyorsun?
  • Edep, söz dinlemek ve gönle sahip olmaktır.
  • Güzelliğin zekatı iffet ve edeptir. (Hz. Ali)
  • Zeynel Abidin oğlu Muhammed Bakır'a "Ey oğul, fasıklarla cimrilerle yalancılarla sıla-i rahimi terk edenlerle arkadaşlık etme." diye buyurmuştur.
  • Kemalatın bir ölçüsü de halden şikayet etmemektir.
  • En güzel keramet gönlü masivadan arındırmaktır.
  • Alem-i Berzah insanın kendisidir.
  • Zahir ve batının karşılığı aşk-ı sübhandır.
  • Mutaşabih ayetler ledünidir.
NAMAZ VAKİTLERİ