Öncelikle Rabbimize varlığının sonsuzluğunca hamd ve şükrederiz. Habib-i Hudâ, Hatem-ül Enbiyâ, Ahmed-i Mahmud Muhammed Mustafa'ya ve O'nun aziz pak Ehlibeytine ebeden salât ve selam ederiz.
Değerli dostlar, malumunuz olduğu üzere Recep ayının ilk cuma gecesine isabet eden Regaib kandili üç ayların müjdecisidir. Regaib kandili; merhamet, rahmet, mağfiret ve istifade ayıdır.
Regaib; talep etmek, ulaşmak arzusunda olmak manasındadır. Diğer bir manada ise gaybden kayda geçmektir. Aynı zamanda bu gecenin asliyeti, Cenâb-ı Resûlullah Efendimizin anne karnına düşmüş olmasındandır. Adını meleklerin koyduğu, rağbet edilen manasına da gelen gecedir bu gece. Recep ayı, haram aylardandır. Dinimiz bu aydalarda savaşı, kavgayı, dargın olmayı ve her türlü olumsuzluğu yasaklamıştır. Dolayısıyla bu aylar; insanın Rabbine rağbetini ve teslimiyetini artırması içindir. Nefsiyle rekabetini artırması için içindir. Yine bu aylar küskünlüklerin ve dargınlıkların bitmesi, kulluğumuzun yeniden formatlaması için Rabbimizin bütün insanlığa sunduğu kutlu bir imtiyazdır.
Bu geceler hidayet geceleridir, kurtuluş geceleridir, rahmet ve bereket geceleridir. Dolayısıyla kulluğumuzu yeniden gözden geçirmek ve gönlümüzü mâsivâdan tâhir etmek için bu geceleri ganimet bilelim. Bu âlemde tesadüfî bir varlık olmadığımızı idrak ederek Rabbimizin muradını üzerimizden açığa çıkartabilmek için bu mübarek gecelerden ve ânlardan istifade etmeye çalışalım.
Onun içindir ki Cenâb-ı Resûlullah Efendimiz: “Sizler cemiyetleşin, bir araya gelin ve saflarınızı sıkı tutun.” diye buyurmuştur. Safları bir tutmaktan maksat; birbirimize olan ülfetimiz ve hüsn-ü kabullerimizdir. Birbirimizi ön yargısız ve şartsız, Allah ve Resûl’ü için “rağmen” sevmiş olmamızdır. İşte bu geceler, yine hatırlatma geceleridir. Bu geceler; ‘ben Allah’ın kuluyum. Ben Allah’ı, Resûlullah’ı ve Ehlibeyti seviyorum’ diyenlerin iddialarını hatırlamaları ve gereğini yapmaları için fırsat geceleridir. Çünkü hiçbir iddia, ispat edilmediği sürece geçerli değildir. Bizler, Cenâb-ı Resûlullah’ın sevgisinin ve Ehlibeytin muhabbetinin devamlılığı için var isek inşallah hayatı Allah için yaşayalım ki Allah’ı adanmışlık olarak yaşayanlardan olalım.
Ben neden varım, şuan hangi murad üzere yaşıyorum ve neticem ne şekilde olacak? ‘Ben kimim?’ sorusunun Kur’anî cevabını, yaşantımızla cevaplamış olalım. Bunun için insanın ruhen şuurlanabilmesi, nereden geldiğini ve nereye ne şekilde gideceğini mutlaka bilmiş olması gerekir. Yoksa biz, bu sorulara ilmî cevap vermiş olmakla beraber bu setreyi geçmiş olmayız. Dolayısıyla hayat, mutlaka Allah için olmalıdır. Hayattaki bütün kazanımlar, Cenâb-ı Resûlullah’ın hali üzere, muhabbet ve yönelişler de Ehlibeytçe olmalıdır.
Hayatı iddiaya ve zıtlaştırmaya dönüştürmeden sadece Allah için feragat etmeye, affetmeye, paylaşmaya ve halimizi Muhammedî bir duruşa dönüştürmeye çalışalım. Bu kulvarda olmayanların, her gecesi kandil olsa ne fayda?
Hakk’a rağbet etmeyenlere Hakk’tan rağbet olmaz.
Zira her varlığın Allah katındaki kadri ve kıymeti; o varlığın Allah’a, Cenâb-ı Resûlullah’a ve Ehlibeyte olan aşkı, muhabbeti ve rağbetincedir. İslam’ın tanımladığı model insan; neyi, ne için yaptığını bilendir. Varlığını ve var oluşunu sorgulayandır. Hayatını Rabbinin muradı üzere dizayn eden ve yaşayandır. Bu manada insanın, arif olabilmesi için halkiyetinin halifetullah, manasının ise nur-u Muhammed olduğunun irfanına ulaşması gerekir.
Her işin başında besmele çekmeliyiz. Yani ‘senin adına, senin için ya Rabbi’ demeliyiz. Bu konuda biraz d erinleşirsek birçok sorunun cevabının burada gizli olduğunu göreceğiz.
İslam olmanın aslî şartı olan “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdûhu ve Resûluhu” derken ‘ben şahidim ki’ diyoruz. O kadar çok demişiz ki idrakimiz bağışıklık kazanmış fakat ne dediğimizin hâlâ farkında değiliz. Biz gerçekten şahit miyiz? Bizim şahitliğimiz gerçekten geçerli midir? Biz bu konularda hiç kendimizi sorgulamıyoruz. Meğer ne kadar da bağışıklık kazanmışız!!!
Sen, karşıt varlık olarak Allah’ın varlığına mı şahitsin? Sen bu şahitliğe ne kadar müdahilsin? Sen bu şahitlik için ne kadar düşündün? İşte bu ikram ayları ve kandil geceleri neyi, ne için yaptığımızı tefekkür etmemiz ve kulluğumuzu yeniden sorgulamamız için birer fırsattır. Dolayısıyla Hakk’ın sevmediği hallerin kullara yasak edildiği aylardır, bu aylar. Recep, Şaban, Ramazan ve Muharrem. Bu aylar Rabbimizin kulunu tolore etmek için kullarına keremidir, ikramıdır. Kulunu bağışlaması ve affetmesi için bahanedir fırsattır.
Unutmayalım ki bizler zamanı ve sağlığı Allah için kullanmadıkça ne hayatın hakkını vermiş ne de kandillerden ve kulluğumuzdan istifade etmiş olacağız. Zira dünya sahnesi, tekrarı olmayan bir kulluk sahnesidir.
Yaşadığımız bu beşer âlemde, varlığımızı Hakk’ta tevhid ederek Hakk’ta ebed olmanın çabasını verelim. Olmayan ölür, unutmayalım!!! Bunun için de her geceyi kadir, her günü bayram bilerek Rabbimize rağbetimizi arttıralım.
Ya dönüşümüzü Hakk’ta ebed olup Hakk’a dost olarak tamamlayacağız ya da hayatımızı, ben merkezli nefsî zevklerimizi tatmin için yaşayıp neticemizi safiline taşıyacağız. Bunu çok net bilelim; bu âlemde yaptıklarımız ve yaşadıklarımız ebed âlemdeki hasadımız olacaktır.
İnşallah yaptıklarımızın, yarınlarımızı ördüğünün ve ebediyetimizi hazırladığının bilincinde olalım. Aynı zamanda her duygumuzu, düşüncemizi ve amelimizi Cenâb-ı Hakk’a atfederek Cenâb-ı Muhammed’in hali üzere yaşamaya çalışalım. İnşallah kendimizi, Ehlibeytin sevgisiyle ve muhabbetiyle daim meşgul edelim.
Değerli dostlar, varlığımızın hakikatine ulaşabilmek ve kendi gerçeğimize yol bulabilmek için kendi kendimize yetmeyeceğimiz Kur’an’da dahi beyan ediliyor. Bunun konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de ne yapmamız gerektiği ‘siz bilemezsiniz, ehlinden talim edin’ ayeti ile bizlere bildirilmektedir. Kişinin kendi gerçeğine yol bulabilmesi, kendini ve Rabbini bilebilmesi için bir mürşidi kâmilden inâbe alarak manevi hicretini başlatması gerekir. İşte talibin o andan sonraki yaşantısı, ‘mutu kable’ sırrını yaşamak çabasına dönüşür.
Düşüncelerimizde ve gönlümüzde, Cenâb-ı Allah’ın, Resûlullah’ın sevgisinden gayrî duyguları barındırmayalım, inşallah. Bu noktada iddialı, kararlı ve azimli olalım. Allah için sevelim, Allah için hizmet edelim. Allah için var olduğumuzun bilincinden de bir an dahi uzaklaşmayalım, inşallah.
Rabbim cümlemize kulluğumuzu, yarın huzur-u mahşerde pişman olmayacağımız duygularla yaşamayı kerem eylesin.
Regaib kandilinin, bu duygularla bütün insanlık ailesinin hayrına, huzuruna ve barışına vesile olmasını kadir Mevlâ'mdan niyaz ederim. Yine Rabbimden niyaz ederim ki geceniz aydın, ışığınız nur, kulluğunuz ise hayırlara vesile olsun.
Regaib kandilimiz mübarek olsun.
Ali BEKTAŞ
İstanbul, 22.06.2011