Ramazan geldi; aşk ve iman padişahının sancağı erişti. Artık maddi yiyeceklerden elini çek! Çünkü göklerden manevi rızık geldi ve can sofrası kuruldu. Ey gönül, oruçlu iken Allah'a misafirsin. Oruç harmanından can buğdayını satın al.
Sen vahdet denizinden ayrı düşmüş bir damla! Aslına nasıl ulaşacaksın. İşte oruç sel gibi, yağmur gibi seni alır vahdet denizine ulaştırır. Mana itibariyle temizleyen yağmur hararetten kızaran taşların yanması anlamına gelen Ramazan, kişinin gühanlarını yakarak yok edip rahmet yağmuru ile temizleyen anlamına gelmektedir. Bu sebepten Ramazan, kulların ayıdır. Hicri ayların dokuzuncusu üç ayların sonuncusudur.
Kur'an-ı Kerim’de Bakara suresi 185. ayette “İçinizden kim Ramazan ayına erişirse orucunu tutsun” diye buyrulmaktadır. Ayrıca Peygamber Efendimiz, Ramazan ayı girerken ashabına hitap ederek: “Ey insanlar yüce ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır. Allah o ayda oruç tutmayı farz kıldı. O ayda bir farz işleyen diğer aylarda yetmiş farz işlemiş gibi sevap alır.
O, sabır ayıdır. O ayda müminin rızkı bollaştırılır. O ayda kim bir oruçluya iftar ettirirse bu günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. Aynı zamanda oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. O öyle bir aydır ki evveli rahmet ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtuluştur." diye buyurmuştur.
Ey oruca yol arkadaşı olan, dost olan kişi yolun uğurlu olsun, hoş olsun!
Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki (Oruç tutmak suretiyle kötülüklerden) korunursunuz. (Bakara 183)
Ayetlerde de belirtildiği üzere Ramazan ve orucun önemi çok büyüktür. Öncelikle insanlığı karanlıklardan çıkarıp aydınlığa kavuşturan Rabbimizin bizlere kurtuluş vesilesi olarak gönderdiği yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Böylece insanlık için yepyeni ve mutlu bir dönem açılmıştır.
Kur'an-ı Kerim’de adı geçen tek ay Ramazandır. "Ramazan ayı, öyle bir aydır ki o ayda insanlara doğru yolu gösteren ve açık ayetleri içine alıp Hak ile Batılın arasını ayıran Kur'an-ı Kerim nazil olmuştur. (Bakara,185)
Hicretten bir buçuk yıl sonra Şaban ayının onuncu gününde farz kılınan ve İslam'ın beş şartından biri olan insanı nefsinin aşırı arzularından ve maddi ihtiraslardan kurtaran oruç ibadeti yine Ramazan ayına tahsis edilmiştir. Alemlere rahmet olarak gönderilen yaratılmışların en faziletlisi olan Allahın en sevgili kulu son Peygamber Hz.Muhammed Mustafa Efendimize peygamberlik görevi bu ayda verilmiştir. Bin aydan daha hayırlı olduğu Kur'an da bildirilen ve müminlere Allah’ın en büyük lütuf ve ikramlarından biri olan Kadir Gecesi de bu ayın içerisindedir.
Oruç kişide imanın, Allah'ı sevmenin ona bağlanmanın, haramdan sakınmanın varlığına şahitlik eder. Bir bakıma oruç, bizim bedenimizin zekatı, kurtuluşumuzun kurbanı sayılır. Bizim canımız oruç ile dirileşir. Bununla beraber oruç ilâhî iradenin kul üzerinden tezâhüdürüdür. Oruç ilâhî iradeyi hayatımızda hâkim kılmak ve ruhu iradeyi güçlendirme provası ve talimidir.
Oruç şeytanı ve nefsi güçsüz kılar etkisiz hale getirir. Maddi ve manevi açıdan temizliği gerçekleştirir. Günlük bedeni isteklerin tekamülünden kurtarır. Nefsi kirlerden arındırır, ruhu özgürleştirir. Bedeni hastalıklardan korunmanın yollarını öğretir. İnsanın insanlığını olgunlaşır, manevi rızıklara ulaştırır. Allah'a yakınlaştırır.
Cenâb-ı Hakk nefse demiş ki: “Ben kimim, sen kimsin?” Nefiste demiş ki: “Ben benim sen de sensin.” Cenâb-ı Hakk bunun üzerine nefse azap vermiş onu cehenneme atmış ve bir süre sonra yine sormuş. Fakat nefis yine “Ene ene, Ente ente” demiş. Ne nevi azap vermişse de nefis enaniyetinden vazgeçmemiş. En son açlıkla azap vermiş. Ve yine sormuş. "Men ene, Vema ente" bu sefer nefis "Ente Rabbiyer Rahim, ve Ene Abdukel aciz" yani sen benim Rabbi Rahimimsin ben senin aciz bir abidinim demiş.
Oruç nefis terbiyesi olmakla beraber ruh ve bedenin tahir olmasıdır. Oruç ilk bakışta aç durmak gibi gelse de aç durmakla ceset zevk duyarsa orucun manası ortaya çıkar. Açlıktan sıkıntı duymak hakiki oruç manasının ve mefhununun dışındadır. Oruç, ceset ve ruh tevhidinin husule getirmektir. Orucun ve az yemenin hikmeti manevi alem hazinelerinin kilididir. Hakikat orucu Cenâb-ı Allah'ın muhabbetini sırda muhafaza etmektir. Allah insanları kendisi için halk etmiştir. Hadis-i Kutside “İnsan benim sırrımdır, bende insanın sırrıyım. Onlar Hakk iledir” diye buyrulmaktadır.
Oruç zâhirî itibariyle bedeni belli bir takım hareketlerden fiillerden kesmek gibi düşünülürse de bâtını ve hakikati ile Allah'tan gayrısını görmeme halinin adıdır, oruç. Hakiki oruç tutan insanda, simada Rahim esmasının tatlı soluk rengi gözlerde ötelerin ötesine bakan tatlı bir halâvet, dilde fazilet, adalet, şefkat ve doğruluk süzgecinden süzülmüş inci gibi kelimeler ve sesler vardır.
Hay esmasının tecellisi olan insan bu esmayı Er Rezzak esması ile değil de Hay esması ile beslerse daima Hay olur. Allah'tan gayrıyı görmeme halini yaşarsa o kişi daim oruçta olur. Bir kişinin hakikat orucu tutabilmesi için kendi varlığını Hakk'ın varlığında yok ederek fenafillah olup ‘Mutu kable ente mutu’ sırrını yaşaması gerekir. Allah'a ermeyi dileyen nefsi Mülhime nefsi mutmaine durumunda olanlar Ceberût alemini yaşayanlar kalp (şuur) beş duyu, şartlanmalar ve bunlara dayalı olarak vehmin kendisine var kabul ettirdiği varlıklardan bilincini arıtması bu tür kabullerden kesilmesi varlıkta mutlak tasarruf sahibi olan Hakk'ı fark etmek ve kavramak suretiyle yaşanılır.
Allah dışında bir varlık Allah'ın tasarrufu dışında bir tasarruf görmekten imsak tutanın orucunu kesintiye düşüren şey mevcudatta müstakil varlıkların var olduğunu düşünmektir. Tövbesi ise tekliğe sığınmaktır.
Çünkü hakikatte bütün isimlerin ardında tek bir faili hakiki vardır ki o da Allah'tır. Ve kişi seyirde olan bu hakikatten perdelendiği anda da orucunu bozmuş olur.
Ceberût alemini yaşayanın orucuna sekte vuran hal ise esmadan bir isimle kayıtlı durumda kendini hissedip o ismin manasının seyrinde mukayyet olmaktır. Çünkü ceberût aleminde yaşayanın gayesi lâhut alemine geçip zat-ı ehadiyette hiç olmaktır. Bu hiçliğin perdesi ise esma alemidir.
İşte bu öyle bir oruçtur ki tutan içinde kaybolur, varlıkta ise Allah baki kalır.
Safiye TURAN
28 Haziran 2014, Altınoluk