Mimşâd ed-Dîneverî; Cüneyd-i Bağdâdî, Rüveym bin Ahmed ve Süfyân-ı Sevrî hazretleriyle aynı yıllarda yaşadı. Yahyâ el-Celâ, Sırrî-yi Sekatî ve Ma'rûf-i Kerhî hazretleriyle görüşüp, onların sohbetlerinde bulundu. Hübeyret-ül-Basrî hazretlerinin talebelerinden idi. Hocasının vefâtından sonra, hocasının yerine geçti. Tâliblere ilim öğretip, nasihatte bulundu. İnsanların kalblerine Allah sevgisini yerleştirmek, onlara doğru yolu göstermek ve öğretmek için çalışan Mimşâd ed-Dîneverî hazretlerinin en tanınmış talebesi, Ebû İshâk Şâmî-i Çeştî hazretleridir.
Mimşâd ed-Dîneverî hazretleri, doğumundan ölümüne kadar, bütün ömrünü oruç tutmakla geçirdi. Yalnız Ramazan bayramının birinci günü ile, Kurban bayramının dört gününde oruç tutmazdı.
Mimşâd ed-Dîneverî çok mal-mülk sahibi idi. Allahü Teâlâ’nın sevgili kullarıyla tanıştıktan sonra, mallarının hepsini fakirlere dağıttı. Ondan sonra da hac için yola çıktı. Oradan ayrılırken de; "Yâ Rabbî! Ailem ve çocuklarımı sana emanet ettim" diye duâ etti. Mekke-i Mükerrem’e yolunda giderken çölde bir adam gördü. Başında bir tepsi yemek vardı. Mimşâd ed-Dîneverî bunu ne yapacağını sordu. O adam da, "Ben ehl-i gâibten bir kişiyim. Her gün senin evine böyle bir tepsi yemek götürürüm. Allahü Teâlâ bana böyle emretti" dedi.
Hübeyret-ül-Basrî hazretlerinin derslerine devam ederken bir gün kendisine, "Git abdest al gel" buyruldu. Daha sonra hocasının yanına geldi. Hocası elinden tutup; "Yâ Rabbî! Mimşâd ed-Dîneverî'yi dervişlik makamına eriştir" diye dua etti. Bu duanın te'sîri ile Mimşâd ed-Dîneverî hazretleri kırk defa bayılıp, bir o kadar da ayıldı. Sonunda kendisine gelip ayağa kalktı. Hocasının ellerini öptü. Hübeyre hazretleri, "Arzu ettiklerine kavuştun mu?" diye sordular. O da, "Otuz senedir bunun için uğraşırım. Elhamdülillah sizin himmetinizle arzuma bugün kavuştum" dedi. Kendisine icâzet verilip, talebe yetiştirmekle vazifelendirildi.
Tekkede ders verirdi. Tekkesinin kapısını devamlı kapalı tutardı. Kapıya birisi gelse, misafir misin, mukîm misin? diye sorardı. "Eğer kalıcı isen içeri gir, şayet misafir isen, burası senin yerin değildir. Çünkü birkaç gün kalır kendine bizi alıştırırsın da, sonra ayrılığına dayanamayız" derdi.
Bazen seyahatler yapan Mimşâd ed-Dîneverî, gittiği yerlerdeki evliyânın sohbetinde bulunur, onlardan nasîhat alırdı. Kendisi bir seyahatinde yaşlı bir zâttan aldığı nasîhati şöyle anlatır:
Seyahatlerimden birinde, yaşlı bir zât gördüm. Hayır yüzünden okunuyordu. "Bana nasîhat et" dedim. O zât bana şöyle dedi: "Himmetini koru. Himmet (niyet), bütün işlerin başlangıcıdır. Himmeti temiz olanın, gayreti iyiye yönelen kimsenin, yaptığı işleri de, temiz olur. Hâlleri ve amelleri de düzelir."
Kendisi şöyle anlatır: "Bir zamanlar borcum vardı. Kalbim hep bu borç ile meşgul olurdu. Bir gün rüyamda birinin bana, "Ey cimri! Yapmış olduğun bu borç bize aittir. Bize güven, borcundan dolayı hiç korkma. Senin görevin, borcunu bize havale etmek, bizim görevimiz ise borcunu ödemektir" diye söylediğini gördüm. Bundan sonra hiçbir zaman, kasap, bakkal ve manav gibi yerlerdeki borçları düşünmedim. Zîrâ bunlar hep ödeniyordu."
Şöyle anlatılır: "Bir gün birisi Mimşâd ed-Dîneveri'ye; bana işimin olması için duâ et" dedi. Bunun üzerine Mimşâd ed-Dîneverî, "Git, Allahü Teâlâ’nın râzı olduğu filân mahalleye yerleş ki, Mimşâd'ın duâsına muhtaç olmayasın" dedi. Adam, "Allahü Teâlâ’nın râzı olduğu mahalle neresidir?" diye sorunca, Mimşâd ed-Dîneverî, "İnsanların olmadığı yerdir" dedi. Adam daha sonra halkın arasından çekildi. Bütün vaktini ibâdet ve duâ ile geçirdi. Bu hâli ile yüksek mertebelere ulaştı ve Allahü Teâlâ’nın sevgili kullarından, oldu. Bir gün şehri sel basınca halk, Mimşâd ed-Dîneverî'nin tekkesine sığınıyorlardı. Bu zât da, postunu selin üzerine sermiş, onun üzerinde oraya geldi. Mimşâd ed-Dîneverî bu durumu görünce, ona, "Bu hâl nedir?" diye sordu. O zât da, "Hem bana bu hâli verdin, hem de bu hâl ne diye soruyorsun. Mimşâd'ın duâsı ile Allahü Teâlâ bana bunu verip, kendisinden başkasına ihtiyaç duymamamı sağladı ve gördüğünüz bu mertebeye ulaştırdı" dedi.
Vefâtı yaklaştığında ona "Hastalıktan ne çekiyorsun?" dediklerinde, "Benden ne çektiğini, gidin de hastalığa sorun" dedi. "Gönlünü nasıl buluyorsun?" diye sorduklarında, "Gönlümü kaybedeli otuz sene oldu. Onu tekrar ele geçirmek istedim fakat bulamadım. Bu süre içinde gönlümü bulamayınca, bütün sıddîkların gönüllerini kaybettikleri şu hâl içinde, ben onu nasıl bulacağım?" dedi ve ruhunu teslim etti.
Mimşâd ed-Dîneverî'ye: "Aç kalan velî ne yapar?" diye sorduklarında, "Namaz kılar" diye cevap verdi. "Peki onu yapacak gücü yoksa?" diye sorduklarında, "Uyur" cevâbını verdi. "Ya uyuyamazsa?" diye sorduklarında: "Allahü Teâlâ velî kuluna şu üç şeyi verir: Ya gıda, ya güç veya ecel!" buyurdu.
Mimşâd ed-Dîneverî buyurdu ki:
"Hak Teâlâ’ya ulaşmanın yolu uzundur, o yola sabretmek zordur."
"Talebenin edebi, hocasına hürmet, kardeşlerine hizmet, dünya bağlarını kesmek ve dinin adabına göre kendini korumaktır."
"Sâlih kimselerle beraber olan sâlih, fâsıklarla beraber olan fâsık olur."
"İnsanın tapındığı, yani ömrünü kendisi için harcayıp, çok sevdiği şeyler çeşitlidir. İnsanların bir kısmı, nefsine, bir kısmı çocuğuna, bir kısmı malına, bir kısmı parasına, bir kısmı hanımına, bir kısmı, makam ve mevkiye tapar. Herkes gönlünü bunlardan birisine bağlamıştır. Bunların bağından kurtulmak çok zordur. Bunlara tapınmaktan sadece; kendine, malına, makamı ve mevkiine güvenmeyip, her şeyin sahibi ve yaratıcısı Allah’ü Teâlâ’ya hakkıyla kulluk yapamadığını bilip, yaptıklarını hep kusurlu ve noksan görerek, nefsini ayıplayanlar kurtulabilir."
"Bir kimse yalnız Allahü Teâlâ’yı düşünürse, ona hiçbir şey ve kimse zarar veremez." "Tevekkül, kalbinin ve nefsinin meyil ettiği her şeyden uzaklaşmaktır."
Himmetleri üzerimize hazır ve daim olsun.