A
B
C
D
E
F
G
H
I
J
K
L
M
N
O
P
R
S
T
U
V
Y
Z
ya : 'Hey, ey! mânasında nida olarak kullanılır. Arapçada başına geldiği kelimenin i'rabını ötre okutur. Yâ-Halimu, Yâ-Rahimu da olduğu gibi. Yâ, terkibli kelimelerin başına gelirse; More…ya eyyühel hoto : Ey vahşi, kaba dağ adamı! ya leyte : Keşke, ne olurdu. ya'bub : Hızla akan nehir. * Suyu çok olan ark. * Bulut. * Hızla giden at. ◊ Hızla akan nehir. * Suyu çok olan ark. * Bulut. * Hızla giden at.ya'fur : (C.: Yaâfir) Tüyleri toprak renginde olan ceylân. * Ceylân yavrusu. * Gecenin beşte veya altıda bir bölümü. * Peygamberimizin merkebinin adı. ya'lul : (C.: Yeâlil) Beyaz bulut. * Su üzerinde peydâ olan kabarcık. * Çift hörgüçlü deve. ya'mele : İşe dayanıklı cins dişi deve. ya'mur : (C.: Yeâmir) Bir nevi ağaç. * Oğlak. Kuzu. ◊ (C.: Yeâmir) Bir nevi ağaç. * Oğlak. Kuzu.ya'ni : (Yâni) Bundan maksat, demek, demek isteniyor ki. ya'sub : Arı beyi. * Emir, bey, reis. * Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bir atının ismi. * Atın alnındaki beyazlık. * Bir nevi kuş. ya'zid : Acı marul. yab : f. 'Yaften: Bulmak' mastarından emir kökü olup, birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şifayab $ : Şifa bulan, iyileşen. yaban : f. Çöl, sahra. yabani : Yabana mensub. Issız yerlerde yaşıyan. Yabancı, alışmamış. yabende : f. Bulan, bulucu. * Keşfeden, kâşif. yabis : Kuru. yabnak : f. Bulan, bulucu. yâd : f. Anma. Hatırda tutma. Zikretme. * Hediye. * Hâtıra. * Hatır, gönül. * Uyanıklık. yad-bud : f. Armağan, yâdigâr. yadbüd : f. Hâfıza kuvveti. yaddar : f. Hatırda tutan, unutmayan. yaddaşt : f. Hatırda tutulan şey. Hâtıra. yade : f. Hâtıra. yadigâr : Hatıra. Bir kimseyi veya bir şeyi hatırlatan. yadkerd : f. Hazırlama. yafe : f. Saçma ve mânasız söz. yafes : Hz. Nuh'un (A.S.) üçüncü oğlu. Tufandan sonra Hazar Denizinin kuzeyinde yerleşmiştir. yafte : f. 'Bulunmuş, bulmuş, bulunan' mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şeref-yafte $ : f. Şeref bulmuş. yafuf : Turaç kuşunun yavrusu. yafuh : Bıngıldak. Yeni doğan çocukların baş kemiklerinin arasındaki yumuşaklık. yağfirullah : Allah mağfiret eyler, eylesin, günahlarını örtsün (meâlinde söylenir). yağma : f. Zorla mal alma, çapul. * Bir Türk boyu. yağmager : (C.: Yağmagerân) f. Çapulcu, yağmacı, zorba. yağmagerî : f. Çapulculuk, yağmacılık. yah : f. Buz. yah-aver : f. Buzlu şerbet, buzlu su. yahamim : (Yahmum. C.) Kara dumanlar. yahbeste : Buz tutmuş, donmuş, buz bağlamış. yahçe : f. Donmuş yağmur taneleri, dolu taneleri. yahmum : (C.: Yahâmîm) Kara duman. * Tütün. * Kara nesne. yahmur : Yaban eşeği. yahni : f. Et yemeği, yahni. * Azık, zahire. * Pişmiş şey. yahpare : f. Buz parçası. yahte : f. Benzer, misil, eş, nazir. * Oda. * Küçük küp. yahtemil : İhtimal. yahud : f. İsterseniz, veyâ. İyisi. yahyah : Beri gel demektir. yais : (Ye's. den) Ümitsiz, kederli, me'yus. yakaza : (Bak: Yakza) yakazan : Uyanık kimse. * Tozu yükselen toprak. yakik : Katı nesne. yakîn : Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek. yakînen : Hiç şübhesiz olarak, kat'i surette. yakînî : Şüphe edilmeyecek ilmî halde, hiç şeksiz bilinmeğe dair. yakîniyyât : Yakînî bir surette bilinenler. yakitî (yakutî) : Kırmızı üzüm. yakiz : (C.: Eykâz) Uyanık. yaktîn : Kabak, kavun ve karpuz gibi dalları yerde yayılan bir nebat adı. yakut : Çeşitli renkleri olan kıymetli bir süs taşı. yakza : Uyanıklık. Dikkatte olma. yakzân : Uyanık. yakzaten : Uyanık olarak. Şuurlu ve dikkatli surette. yâl : f. Kuvvet, güç. Boyun, gerdan. yâl ü bâl : Boybos düzgünlüğü. yalak : Hayvanların su içmelerine mahsus içi oyuk kütük veya taş. Çeşmelerin musluğu altına konulan tasa da bu ad verilir. yalan : (Bak: Kizb) yaldiz : t. Cilâ. * Parlatmağa yarıyan şey. yale : f. Sığır boynuzu. yalmend : f. Aile reisi. Aile başkanı. yalvane : f. Kırlangıç kuşu. yam : f. Posta beygiri. yamak : Yardımcı, yardak, muavin. yamur : Başının ortasında bir sürü boynuzları olan bir cins geyiğin erkeği. yan : f. Hastanın sayıklaması. yanesun : Anason otu. yani' : Kıvama gelmiş, olmuş. Pişkin. yankesici : Biçimine getirerek insanın üzerinden gizlice birşey çalan hırsız. yâr : f. Dost, ahbab, tanıdık. * Yardımcı. * Âşık. Mâşuk, sevgili. yara : f. Güç, kuvvet, kudret, takat. yârân : f. Dostlar. Sâdık arkadaşlar. Sevgililer. yarane : f. Dostça. yâre : f. Bilezik. ◊ Yara.yarek : f. Dölyatağı. Meşime. yârî : f. Yardım. * Dostluk. yari ümmi : Yazıyı tam yazamayan. * İlmi daha ziyade ilhama istinad eden. yarmend : f. Dost, muin, yardımcı. yarres : f. İmdada yetişen. yasemin : f. Güzel kokulu, beyaz ve güzel çiçekler açan sarmaşık cinsinden bir ağaç. yasib : Yeşim taşı. yasif : Yeşim taşı. yasin : Yâ Seyyid yâ insan gibi muhtelif manalar rivayet edilir. Şifredir Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) fıtraten, hilkaten, edeben ve ahlâken en yüksek olduğu herkesçe bilindiğinden bu isim More…yasin suresi : Kur'an-ı Kerim'in 36. suresinin ismidir. Mekkîdir. yasir : Sol tarafa giden. yâve : f. Hezeyan. Yalan. Yaygara. Saçma sapan söz. * Sahipsiz hayvan. yâve-gû : (C.: Yâve-guyân) f. Saçmasapan konuşan, saçmalayan. yâver : f. Yardımcı. Mededkâr. İmdatçı. * En yakın memur. * Devlet büyüklerinin yanında bulunan en yakın memur. yâverân : (Yâver. C.) f. Yâverler. Yardımcılar. yâverî : f. Yâverlik, yardımcılık. yavuz : şiddetli yanan. * A'lâ, fevkalâde. * Pek sert. yazdeh : f. Onbir. yazdehüm : f. Onbirinci. ye'cüc ve me'cüc : Kısa boylu olacakları söylenen ve Kur'an-ı Kerim'de bahsi geçen ve ortalığı fitne ve anarşiye boğacak olan bir kavmin ismi. ye's : Emelinden kesilmek. Ümidsizlik. Nevmid olmak. Matlubunun hâsıl olmasına ümidini kesmek. ye's-aver : f. Ümitsizlik veren. Me'yus eden. ◊ f. Ümitsizlik veren. Me'yus eden.yeakib : (Ya'kub. C.) Erkek keklikler. yealil : (Ya'lul. C.) Suları berrak ve saf akan göller. * Beyaz bulutlar. * Su üzerinde meydana gelen kabarcıklar. * Çift hörgüçlü develer. yeasib : (Ya'sub. C.) Reisler, başkanlar, başlar. * Arıbeyleri. yebab : f. Yıkık, bozuk, harap, virâne. yeban : f. Sahra, çöl. * Issız ve tenha yer. yebani : f. Görgüsüz, kaba. * Yabâni, kırlarda biten. * Sıkılgan, ürkek. (Bak: Yabani) yebes : Sonradan kuruyan yaş mevzi. yebrem : Gelberi ismiyle bilinen bir cins demir kürek. yebs : Islak şeyin kuruması. yebuset : Kuruluk, nemsizlik, rutubetsizlik. yed : El. * Mc: Kuvvet, kudret, güç. * Yardım. * Vasıta. * Mülk. yedan : Eller. İki el. yedeyn : İki el. yediyy : El ile dokunmuş. yedullah : Cenab-ı Hakk'ın kudreti, yardımı. yefa' : Yüksek yer. yefen : Bunak adam. yeftenc : Sevgililerin zülüfü kendisine benzetilen siyah renkli büyük bir yılan. yegân : f. (Yek. C.) Birler. Tekler. Teker teker. yegân yegân : f. Ayrı ayrı. Birer birer. yegâne : Tek, bir. yegâne-gî : f. Teklik, yegâne ve tek oluş. yegden : f. Birden, birdenbire. yegus : Nuh Aleyhisselâm'ın kavmine ait bir put. yehhir : Katı ve sert taş. * Serap. yehma : Sahra, çöl. yehmum : Kömür gibi simsiyah olan şey. * Zifir ve kara duman. * Cehennem ahalisini ihata eden perde. yehmur : Çok sözlü, çok konuşan adam. * Çok çalışkan ve işe cür'etli olan kişi. * Yeri götüren balık. yehr : İnat etmek. yehud : Yakub (A.S.) ın büyük oğlunun adıdır. (Bak: Ya'kub) yeis : (Ye's) Ümitsizlik. (Bak: Ye's, Himmet) yek : f. Bir, münferid. * Bir oluş, birlik. yek-âvâz : f. Tek sesli, bir sesli. * Mc: Bir tarzda, bir şekil üzerine. * Edb: Başından sonuna kadar aynı kuvvette güzel olan manzume. yek-dü-se : f. Bir-iki-üç. ◊ f. Bir-iki-üç.yekâyek : f. Birer birer. Tek tek. * Ansızın. yekbar : (Yekbâre) f. Bir defa, bir kere. Bir defada. yekçeşm : Tek gözlü. * Âhir zamanda gelecek olan Deccal'ın bir ismi. 'Sadece dünya hayatını şiddetle isteyip âhireti unutan ve inkâr eden' meâlinde mecazen söylenilmiştir. * Güneş. More…yekcins : f. Aynı cinsten. yekdane : f. Eşi, benzeri olmayan. Tek. yekdem : f. Bir nefes, çok az, çok kısa. yekdest : f. Bir elli, tek elli. * Bir çeşit, bir cins. * Eskiden yapılmış bir çeşit rende. yekdiğer : Bir başkası. yeke : f. Yalnız, bir, tek. yeknesak : Devamlı aynı halde olan. Biteviye. Değişmez bir hal. yekpa : f. Tek ayaklı. Topal. yekpare : Tek parçadan meydana gelen. Bütün. Parçasız. yekreh : f. Riyasız, doğru. yekrişte : f. Uygun, muvafık, yaraşır. * Şefkatli. yekru(y) : f. İki yüzlülük yapmayan, riyasız. * Hâlis ve itimad edilir dost. yekruz : f. Bir günlük. Geçici, muvakkat. yeksal : f. Bir yıllık. Bir yaşında. yeksan : Beraber. Bir. * Düz. * Her zaman. yekşebe : f. Bir gecelik. yekser : f. Baştan başa. * Ansızın. * Yalnız başına. yeksüvare : (C.: Yeksüvârân) Yalnız başına ata binen. * Mc: Arkadaşı olmayan kimse. yekta : Tek, yalnız, eşsiz. * Bir kat. yektene : f. Tenha, yalnız başına. yekûn : 'Toptan, hepsi. Netice. Toplam. (Arapçada; olur-oluyor mânâsınadır)' yekvücud : Tek kişi gibi. Hep birden. yekzeban : Söz birliği. Ağız birliği. Sözde beraberlik. * Aynı dili konuşan. Bir dilde. yel : (C.: Yelân) Pehlivan. şampiyon. yelan : (Yel. C.) f. şampiyonlar, pehlivanlar. yelda : f. Uzun. yele : f. Kuvvetle saldıran. * Otlağa salınmış hayvan sürüsü. * Koşan, koşucu, seğirten. * Bazı hayvanların ensesindeki kıllar. yeleb : Beyaz deve. * Polat demir. * Toplamak, cem'etmek. * Deriden yapılmış cübbe, zırh ve gömlek. * Kalkan. yelek(a) : Her nesnenin beyazı. * Beyaz keçi. yelel : Üst dişlerin kısa olması. yelem : Aslâ yemişi olmayan sert ve katı ağaç. yelemlem : Deri. * Bir yerin adı. (Yemenliler ihramı orada giyerler.) yelended : Etli, semiz kimse. yelma' : Yalancı. * Serap. yelmek : (C.: Yelâmık) Kalın kaftan. yelpez : Yelpaze. * Serinletmek için el ile havalandırma âleti. yeltenmek : t. Bir şeye başlamağa niyet etmek. Teşebbüse kalkışmak. Özenmek. Taklide çalışmak. yemame : Ehlî güvercin. yemen : Arap diyarında bir vilayet ismi. yemhur : Uzun boylu adam. * İt sineği. yemin : Sözü Allah'ı (C.C.) zikrederek kuvvetlendirmek. Kasem. * El tutuşarak, Allah'a bağlılıklarını bildirerek, Allah'a ve birbirlerine söz vererek ahitleşmek. * Mübarek. * Sağ More…yemm : Deniz, bahir, derya, umman. * Güvercin kuşu. yen' : Yemişin olgunlaşması. yenabi' : (Yenbu'. C.) Kaynaklar, pınarlar, çeşmeler. * Kedi yavruları. yenarik : Yassı bilezik. yenbagi : Münasib, uygun, şâyân. Lâzımgelir, icab eder, gerekir. yenbu' : (C.: Yenâbi) Pınar, kaynak. * Kedi yavrusu. yenbub : Dikenli bir ağaç. yengeç : t. Çok ayaklı ve yan yan yürüyen, başının iki tarafında iki kıskacı olan deniz veya durgun sularda yaşayan bir küçük hayvan. yenhub : Korkak. yenme : (C.: Yünem) Bir nevi ot. yera : (Yerâa. C.) Yontulmamış kamış kalemler. Kamışlar. * Ateşböcekleri. yera' : Sığır buzağısı. yeraa : (C.: Yerâ) Kamış düdük. * Yontulmamış kalem. yerabi' : (Yerbu'. C.) Tarla fareleri. yerbu' : (C.: Yerabi') Arap tavşanı adı verilen yaban faresi. yerekan : Sarılık hastalığı. * Ekin âfetlerinden bir âfet. yerer : Katı ve sert nesne. yerhum : Erkek kartal. yerku' : Şiddetli açlık. yerma' : (C.: Yerâmi) Alçı taşı. yerun : Ağu, zehir. * Aygır suyu. yesag : f. Kanun, nizam. * Yasak. yesar : Sol, sol el. * Varlık, zenginlik. * Gençlik. * Bolluk. * Kolaylık. yesaret : Zenginlik. * Kolaylık. yesarî : Sola ait. Sol ile alâkalı. yesbehun : Yüzerler. (manasında) yeser : Kolaylık, sühulet. * Birinin sağ tarafından gelme. * Yün, ip gibi şeyleri bükme. yesir : Az şey, az, kalil. * Kumarbaz. * Kolay. yeşk : f. Köpek dişi adı verilen sivri diş. yesr : Öldürmek. yesrib : Medine-i Münevvere'nin müslümanlıktan evvelki ismi. (Bak: Medine) yessir : Kolaylaştır (meâlinde duâ). yesteur : Medine yakınında bir yer. * Deve sağrısına yapılan palas. * Belâ. * Bâtıl. * Misvak ağacı. yesur : Kumarbaz. yetama : (Yetim. C.) Yetimler. Babaları ölmüş çocuklar. yetem : (Bak: Yütm) yetim : Babası ölmüş olan çocuk. * Tek, eşsiz, yalnız. (Çocuk baliğ olduktan sonra yetimlik ondan kalkar. Anası ölene ise daha çok öksüz denir.) yetim-hâne : f. Yetim çocukların bakılıp beslendiği yer. yetime : Yetim kız. * Eşsiz. yetn : Doğum ânında çocuğun ayaklarının evvel çıkması. yetu' : Sütleğen otu. yeuk : Nuh Aleyhisselâm'ın kavminin putlarından bir putun ismi. yeus : (Ye's. den) Ümitsiz, ümidi kesilmiş, me'yus. yevm : Gün. Yirmidört saatlik zaman. * Sene. * Asır. Devir. * Devre. yevmen fe yevmen : Günden güne, gittikçe. yevmî : Günlük. Güne ait. yevmiye : Gündelik. Bir günlük çalışmanın neticesi alınan ücret. * Günlük hadiseleri günü gününe kaydetmeğe yarıyan defter, gazete. yez : f. Bağ, bahçe, tarla vs. gibi arazilerin etrafına çekilen dikenli çalı. Çit. yezdan : f. Cenab-ı Hak. * (Mecusilerce) : Hayırları yaratan hayır ilâhı dedikleri mevhum mâbud. yezdanî : İlâhî. Yezdan'a ait ve müteallik. yezek : f. Bekçi, gece bekçisi. yezid : (Hi: 26-64) Hz. Muaviye'nin (R.A.) oğlu ve Emeviye Devletinin ikinci halifesi. Şam'da doğdu. Zamanında Kerbelâ hâdise-i elîmesi meydana geldi. yoga : Bâtıl Hind felsefe sistemi. Bunlar tam bir dalgınlık ve hareketsizlik ile ve çile çekmekle gayelerine ulaşacaklarını sanarlar. yogi : Hindistan'da çilecilere (yogalara) verilen isim. yordam : t. Edâ. * Alâyiş, tantana, debdebe. * Meleke, çalım, çeviklik, alışkanlık, yatkınlık. Çabukluk. yorum : Uydurma bir kelimedir. (Bak: Tefsir) yorumlamak : (Bak: Tefsir etmek) yübs : Kuruluk. yübuset : Kuruluk. yuce : f. Damla, katre. yüdi : (Yed. C.) Eller. yûdlûn : Tarhun otu. yug : f. Boyunduruk. yuh : (Yuhâ) Güneşin isimlerindendir. * Türkçede, birisine karşı hakaret için söylenen kelimedir. Kalabalıkla haykırılan hakaret kelimesidir. Buna 'yuha çekmek' denir. yuhanna : Hz. İsa'nın (A.S.) havarilerinden birisidir. İncillerden birisini yazmıştır. İbranicede Yahya mânasına gelir. Yuhannes, Ohannes, Con (Fr.: Jan) denir. yümkin : Olabilir, mümkün olur. yümn : (Yümün) Kuvvetli, uğur, bereket. yümna : Sağ taraf, sağ el. yümne : Yemen alacalarından bir alaca kumaş. yümnî : Uğura, berekete ait. Uğurlu. yümum : (Yemm. C.) Denizler. yürna : Kına. yüscan : Yeşil taylasanlar. yüsr (yüsür) : Kolaylık. Genişlik. Rahatlık. Zenginlik. Gına. Refah. yüsra : Sol taraf. Sol el. (Eyser'in müennes) yüsret : Kolaylık, sühulet. Rahat. yüsrug : Ot arasında olan kırmızı bir böcek. yüsur : Ekşi yüzlü olmak. yüsür : Kolaylık, sühulet, yüsr. yütm : (Bu kelime esasen infirad mânasına gelir) yüus : (Ye's. C.) Yeisler, ümitsizlikler, kederler. yuz : f. Kaplanı andırır yırtıcı bir hayvan, pars. yuze : f. El açan, dilenci.