A
B
C
D
E
F
G
H
I
J
K
L
M
N
O
P
R
S
T
U
V
Y
Z
ta : f. Kat. Kıvrım. Büklüm. Misil, mânend. Nihayet. Gayet. Kadar, beri, dek. (mânalarına gelir) Meselâ : ◊ Kur'anın alfabesinde üçüncü harfin adıdır. Ebcedî değeri More…tâ be kiyamet : Kıyamete kadar. tâ bekey : Ne vakte kadar. tâ haşre dek : Haşre kadar. ta key : f. Ne vakte kadar? ta' (tae) : Alçak, iniş yer. * Başı aşağı etmek. ta'an(e) : (Ta'n. dan) Çok zemmedip yeren. Çekiştiren. ta'b : Latife etmek, şaka yapmak. ta'bid : Mükerrem etmek. * Katran bulaştırmak. * Hizmet etmek. * Zelil etmek. * Zelil etmek, kepaze yapmak. ta'bie : Karıştırmak. * Beslemek, terbiye etmek. * Hazırlamak. ta'bir : (Tâbir) İfade, anlatma. Söz. Mânası olan söz. Deyim. * Terim. * Rüya yorma. (Ubur. dan) Herhangi bir şeyden ve hâdiseden, başka bir hak ve faydalı mânaya geçmek, intikal etmek ve More…ta'birat : (Ta'bir. C.) Tabirler. İfade şekilleri. Anlatmalar. ta'biye : Askerleri bir arazide düşmana karşı tam tedbir ve nizam üzere yerleştirme. * Muharebe toplarının yeri, istihkâm parçası. * Muvaffakiyet için kullanılan vâsıtalar. ('Tabya' More…ta'cib : Hayrete düşürme, şaşırtma. ta'cif : Arkalamak. * Doymaya yakın olana kadar yemek. ta'cil : Acele ettirme, hızlandırma. ta'cilât : (Ta'cil. C.) Çabuklaştırmalar. Acele ettirmeler. Hızlandırmalar. ta'cim : Noktalama, noktalatma. ta'cin : (Acn. dan) Hamur yapma, yoğurma, hamur hâline getirme. ta'ciz : (Acz. den) Huzursuz kılmak, rahatsız etmek, sıkıntı vermek, canını sıkmak. * Eğlendirmek. * Âciz etmek. * Kadının ihtiyarlayıp âcizleşmesi. ta'cizât : (Ta'ciz. C.) Tacizler. Rahatsız etmeler, sıkıntı vermeler. ta'dad : Sayı saymak. Sayıp dökmek. Birer birer söylemek. Sıralamak. ta'did : Sayma. * Hazırlanma, hazırlanılma. ◊ Mübâlağa ile ısırmak.ta'dil : (Adl. den) Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek.* Hafifletmek. * Doğrulaştırmak. Vasat hale koymak. ◊ Darlık vermek. * Veledi karnında büyük olup doğurması güç olmak. More…ta'dilat : Değişiklikler, doğrultmalar, değiştirmeler, tebdil etmeler. ta'diye : Tecavüz ettirmek, geçirmek. * Gr: Bir fiili müteaddi hâle koymak. Meselâ: 'Gülmek. den: Güldürmek. Ölmek. den: Öldürmek' gibi. ◊ Dağılmak. * Koyunun yününü kırkmak.ta'dud : Çok tatlı kara hurma. ta'fir : Tozlu ve topraklı yapmak. * Ağartmak, beyazlatmak. * Kirletmek. Mülevves etmek. * Oğlan kaçsın diye kadının, emziğine toprak sürmesi. * Güneşte et kurutmak. ta'kib : Gözlemek. * Yolunda gitmek. * Peşinden yürümek. * Suçlunun suçunu araştırmak. * Bir kimsenin aynı senede yine gazaya gitmesi. * Bir şeyi ciddiyetle istemek. ta'kibât : Suç işleyene karşı harekete geçmek ve suçluluk derecesini araştırmak. ta'kiben : Takip ederek, takip suretiyle. ta'kid : Edb: İbareyi veya cümleyi anlaşılmaz şekle koyma. * Düğümlenme, düğümleme. ta'kif : Eğriltmek. ta'kil : Devenin ayağına ip takıp bağlamak. ta'kim : (Akm. dan) Kısırlaştırma. Neticesiz bırakma. ta'kir : Bir uzvu, organı yararak sinirleri kesme. ◊ Suyu bulanık etmek.ta'lik : Asmak. * Geciktirmek. * Bağlanmak. * Bir cümlenin mazmununun husulünü diğer bir cümlenin mazmununun husulüne edat-ı şart ile rabt etmektir. Şu işi görürsen, şuna vâris olacaksın denilse, More…ta'lil : Sebep göstermek. * İllet. Bahane. * Müessirden esere yapılan istidlâl. (Bak: Bürhaân-ı limmî) ta'lim : Öğretmek. Yetiştirmek. Alıştırmak. Belli etmek. İdman. ta'limat : Bir iş hakkında hareket tarzını bildiren emirler. ta'limat-name : f. Yönetmelik. ta'limgâh : Tâlim ve öğrenme yeri. ta'limhane : f. Öğrenme yeri. Ta'lim yeri. ta'lin : Aşikâr etme. Meydana çıkarma. Açığa vurma. ta'lit : Devenin yularını başından indirmek. * Deve boynuna nişan etmek. ta'liye : Yükseltme. ta'm : Yeme. Tad. Lezzet. Zevk. ta'mid : Vaftiz etmek. ta'mik : (Umk. dan) Derinleştirmek. Derin kazmak. * İnceden inceye araştırmak. Esasına varacak şekilde araştırmak. ta'mikat : (Ta'mik. C.) Derinleştirmeler. İncelemeler, tedkik etmeler, araştırmalar. ta'mim : Umumileştirme. Herkese bildirme. ta'mimen : Ta'mim suretiyle. Herkese bildirmek suretiyle. ta'mir : Bozuk şeyi düzeltmek. Eski şeyi düzeltip yeni hâline getirmek. ta'mirât : (Tamir. C.) Noksanları gidermek. Eksik ve bozukları düzeltmeler ve tamamlamalar. Ta'mirler. ta'miye : (Amâ. dan) Körletme. Kör etme. * Kapalı şekilde anlatmak. * Edb: Ebced hesabiyle düşürülen bir tarihin, hesabı doldurmak için çıkartılacak veya eklenecek sayılarını işaret etme. ta'n : Hoş görmemek. Kötülemek. Birisinin ayıp ve kusurlarını beyan etmek. * Küfretmek. * Muhalifin iddialarını çürütmek. * Vurmak. * Duhul etmek, dâhil olmak, girmek. ta'ne : Sövme, zemmetme, yerme, çekiştirme. ta'ne-zen : f. Söven, zemmeden, hicveden, yeren, çekiştiren. ta'nif : Şiddetle azarlamak. * Darılmak. * Meşakkat vermek. Melâmet etmek. ta'nifât : (Ta'nif. C.) Şiddetle azarlamalar, darılmalar. ta'nik : (Unk. dan) Boğazını tutup sıkmak. ta'nis : Büluğdan sonra kızın kendi evlerinde çok durması. ta'niye : İncitmek. ta'rib : Bir kimseden söz nakletmek. * Çirkin etmek. * Arabî olmayan kelimeyi arabi lügatına nakletmek. ta'ric : Meyletmek, eğilmek. * Bir nesne üzerinde durmak. * Çıkıntı. Tümsek peyda etme. ta'rid : Kaçmak. * Gitmek. ta'rif : (İrfan. dan) Bir şeyi belli noktalar ve işaretlerle inceden inceye anlatıp bildirmek, tanıtmak. Kavl-i şârih. * Bir maddeyi bütünüyle bir ibare halinde anlatmak. * Gr: Bir ismi marife etmek. More…ta'rife : Bir şeyi lâzım olduğu şekilde anlatıp bildiren yazı. ta'rik : Şaraba biraz su katmak. * Kovayı doldurmak. * Terletmek. * Hastalık veya perhizden dolayı zayıflamak. ◊ Ovmak.ta'rir : Yere dökmek. ta'ris : Düğün yapma. Bir kızı gelin etme. ◊ Et kurutmak.ta'riş : Üzüm çubuğuna çardak yapmak. * Temel yapmak. ta'riye : Soyma. Çıplaklaştırma. ta'riz : Dokunaklı söz söylemek. Kapalıca yapılan sitem. Kinâye ile söylemek. ◊ Gizleme, saklama. * Sağlamlaştırma. * Alıp götürme.ta'rizât : (Ta'riz. C.) Dokunaklı konuşmalar, sözle dokundurmalar, taş atmalar. ta'sene : Ahlâkı yaramaz kadın. * Çok, kesir. ta'sib : İhata edip kaplamak, içine almak. * Bir kimsenin başına taç koymak. * Açlıktan dolayı karnını bağlamak. ta'sil : (Asel. den) Bal katma, ballandırma. ta'sir : (C.: Ta'sirât) (Asr. dan) Sıkıp suyunu çıkarma. ◊ (C.: Ta'sirât) (Usr. dan) Güçleştirme.ta'şir : (C.: Ta'şirât) (Öşr. den) Öşürünü alma. Onda birini alma. * Ona bölme. ta'şiş : Hurmanın yaprağının az olması. * Kuşun yuva yapması. ta'şiye : Akşam yemeğini yemek. ta'te : Cinli olmak. Delirmek. ta'tif : Şefkat uyandırmak. Acındırmak. ta'tik : Eskitmek. ta'til : Çalışmağa ara vermek. Çalışmayı durdurmak. İzine başlamak. * Kesmek. * Muattal bırakmak. * Ziynetsiz etmek, süssüz yapmak. ta'tir : (Itr. dan) Güzel koku ile kokulandırma. ◊ Dizmek.ta'tis : (Atse. den) Aksırtma, aksırtılma. ta'tiş : Susatma, susatılma. ta'vic : Eğme, eğip bükme. Eğriltme. ta'vid : (Deve) çok yaşamak. * Âdet edinmek. Alıştırmak, âdet ettirmek. ta'vik : İlerlemesine mâni olmak. Geciktirmek. * İşinden alıkoymak. ta'vil : İtimat etmek. * Sesle ağlamak. ta'vim : Arpayı ve buğdayı tutam tutam biçip yığmak. ta'vin : Evde kâhyâ kadın. ta'vir : Gözsüz etmek. Kör etmek. ta'vis : Güç etmek, zorlaştırmak. ta'viz : Nazar veya kötü şeylerden muhafaza için takılan dualı kâğıt, nüsha. Muska. ◊ Bedel, bir şey vermek. Karşılık, bedel göstermek. * Değiştirmek.ta'vizât : (Ta'viz. C.) Karşılık olarak verilen şeyler. Ödünç verilen para. ta'vizen : Karşılık olarak, karşılık alınmak suretiyle. Gelecekte gelirinden kesilmek şartıyla. ta'yib : Ayıplamak. Kötülüğünü söylemek. ta'yibât : (Ta'yib. C.) Ayıplamalar. ta'yid : Bayram etmek. ta'yil : Davarı yürütmek. ta'yin : Yerini belli etmek. * Vazifeye göndermek, vazifelendirmek. * Ayırmak. * Tayın, erzak. ta'yin-kerde : f. Belirtilmiş. Tâyin edilmiş. ta'yir : (C.: Ta'yirât) Kabahati yüze vurarak utandırma. ta'yis : Görmeden bir cismi eliyle aramak. ta'yiş : Diri tutmak. ta'zib : Davarları gece yabanda otlatıp eve getirmemek. ◊ Azab verme. Eziyet etme. Men eylemek.ta'zibât : (Ta'zib. C.) Eziyetler, tâzibler, azablar. ta'zil : Azletme. İşinden çıkarma. ◊ (C.: Ta'zilat) Ayıplama.ta'zim : Hürmet. Riayet. İkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına delâlet edecek surette güzel muâmelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak. ta'zimat : (Ta'zim. C.) Hürmet ve riayetler. Tazimler. ta'zimen : Hürmet ve ikram ederek. ta'zir : 'Siyaset. * Tehdit etmek. * Tazim ve tathir. Temizlemek ve hürmet etmek. * Lügatta red, icbar, tahkir, te'dib, hak üzere tevkif mânalarına gelen bu tabir, İslâm hukukunda: Hakkında More…ta'zirat : (Ta'zir. C.) Vesile ve bahane aramalar. Esassız özür bildirmeler. ◊ (Ta'zir. C.) Azarlamalar, ta'zirler, tekdirler.ta'ziyane : f. Ta'ziye eder surette. Ta'ziye ederek. ta'ziye : Yeni ölen birisinin yakınlarının acısını paylaşır söz söylemek, teselli etmek. Baş sağlığı dilemek. 'Allah sabr-ı cemil ihsan etsin' diye söylemek. ta'ziz : Bir adamı aziz kılmak. Hürmet ve muhabbetle sevmek. ta-be : f. '... e kadar' mânasına gelir ve kelimelerin başlarına eklenir. taa : Muti olmak. İtaat etmek. taab : Yorgunluk. Sıkıntı. Zahmet. Bezginlik. Eziyet. taab-âver : f. Yorgunluk veren. taabbüd : İbadet etmek. Kulluk etmek. taabbüs : Sayıklama. * Havadaki bir şeyi tutmağa çalışır gibi ellerini sallıyarak hareket ettirme. ◊ (C.: Taabbüsât) Yüz ekşitme, somurtma, surat asma.taac'uc : Çeşitli seslerin birbirine karışması. taaccüb : şaşma, hayret etme. Tahayyür. taaccüc : Şamata, gürültü, patırtı. taaccül : Acelecilik. Acele etmek. taaccülat : (Taaccül. C.) Acele etmeler. Acelecilikler. taaccün : (Acn. dan) Hamurlaşma, hamur hâline gelme, mâcun gibi olma. taacib : Acayib şeyler. Tuhaf şeyler. taaddi : Saldırma. * Düşmanlık. * Ezme. * Şeriattan ayrılma. Tecavüz etme. Zulmetme. Örf âdet ve mukavelenin hilâfına hareket etme. * Gr: Fiilin geçer halde olması, müteaddi olması. taaddüd : Çoğalma. Birden fazla olma. Tekessür etme. taadi : Düşmanlık etmek. taadül : Beraberlik, eşitlik. taaffüf : İffetli olma. İffetli görünme. * Tekellüfle salihlik yapma. Ahlâk dışı şeylerden kaçınma. * İstemekten uzak durma. taaffün : (Ufunet. den) Çürüyüp kokuşma. Leş kokusu. Fena ve pis kokular. taaffünat : (Taaffün. C.) Fena ve pis kokular. taahhüd : (Ahd. den) Bir işin veya bir şeyin yapılması için söz verme, üzerine almak. İltizam etme. Resmi söz verme. Yüklenme. * Postaya verilen bir şeyin, yerine varmasını sağlama. taahhüdât : (Taahhüd. C.) Üzerine alınan işler. Taahhüdler. taahhüdnâme : f. Söz verdiğine ve taahhüd ettiğine dair yazılan vesika. taakkud : (Ukde. den) Bağlanma. Düğümlenme. Anlaşılmaz hâle gelme. taakkul : Hatırlama. Zihin yararak anlama. Akıl erdirme. Hatıra getirme. (Bak: Dimağ) taala : (Bak: Teâlâ) taalluk : Bağlılık. Münasebet. Alâkalı oluş. Ait olma. * Dünya alâkası. * Sevme. taallukat : Bir kimsenin yakınları, akrabaları. Alâkalılar. taallül : (İllet. den) Vesile ve bahane arama. Bir işten kaçınma. * Mâzeret. taallülât : (Taallül. C.) Ağır davranma. taallüm : (İlim. den) İlim edinme. Öğrenme. Ders okuyarak öğrenme. taallün : Aleni, âşikâr, meydanda olma. Herkesin gözü önünde gibi bilinme. taam : Yemek. Yenilen şey. taamiye : Yemeklik. Yemek parası. taammi : Kör olma. Görmez hale gelme. taammüd : (Amd. den) Bilerek ve isteyerek suç işlemek. Kasıt ve niyet etme, bilerek ve isteyerek bir iş yapma. taammüdât : (Taammüd. C.) İsteyerek ve bilerek yapılan işler. taammüden : Evvelden hazırlanarak. Kastederek. Bile bile. taammüdî : (Teammüdiyye) Kasıt ve niyet ile olan, taammüdle alâkalı. taammuk : (Umk. dan) Derinleşme. Mes'elenin iç yüzüne vakıf olma. taammukat : (Taammuk. C.) Derinleşmeler. taammül : Amel etme. Çalışma. Vazife yapma. taammüm : Umumileşme. Umumi olma. * (İmame. den) Sarık sarma. * (Amm. den) Amca olma. Birisini 'amca' diye çağırma. taannüd : (İnad. dan) İnad etme. Ayak direme. taannüdât : (Taannüd. C.) İnad etmeler, ayak diremeler. taannüf : Azarlama. Darılma. taannüt : Herkesin yanlışını arama. taarr : Ari olmak, temiz ve pâk olmak, beri olmak. Döşeğinde dönüp ızdırap çekmek. taarrüb : Araplaşma. Arap kılığına girme. taarrüf : Karşılıklı anlaşma, tanışma. * Bir şeyi herkesin bilmesi. * Kendini hünerleriyle tanıttırma. taarruk : (Arak. dan) Terleme. * Kemikten et kazımak. * Ağaç kabuğunu soymak. taarrüm : Kemikten et soymak. taarrus : (C.: Taarrusât) Kocanın, karısına karşı sevgisini göstermesi. taarruz : Bir şey veya bir kimse üzerine şiddetle saldırma. Çatma. Düşmana hücum etme. Sataşma. İlişme. taarüc : Aksaklanmak. taarüf : Birbirini bilmek, tanımak. taarüz : Muaraza edişmek, çekişmek. taassub : '(Asab. dan) Bir şeye veya bir kimseye taraflı olma. * Din bakımından fazla salâbetli olma. * Kendi dinini çok üstün görmek. * Haksız yere husumet etmek. * Bir düşünüşe, bir inanışa More…taassubkâr : f. Taassub gösteren. Mutaassıb. taassüf : Sapmak, doğru yoldan çıkmak. taassüfât : (Taassüf. C.) Yolsuzluklar, haksızlıklar. taaşşuk : Âşık olmak. Çok fazla derecede sevgi beslemek. taassür : (Usur. dan) Güçleşme. Güç olma. taasür : Güç yapmak, zor yapmak. taat : İbadet etmek. Allah'ın (C.C.) emirlerini yerine getirmek. İtaat etmek. taatgâh : f. İbadet yeri. İbadetgâh. taattuf : (Atıf. dan) Acıma, şefkat gösterme. * Verme. * Esirgeme. taattufât : (Taattuf. C.) İhsanlar, lütuflar, bağışlar. taattul : (Atalet. den) İşsiz kalma. İşlemez ve boşta olma. taattur : (Itr. dan) Güzel kokular sürünme. taavvüc : (C.: Taavvücât) Eğrilme, eğri olma. taavvüd : (Âdet. den) Âdet edinmek. * Geri dönmek. taavvuk : (Avk. dan) Oyalanmak. Gecikmek. taavvuz : (İvaz. dan) Bedel almak. Bir şeye karşılık almak. * Bir şey karşılığı olarak alınmak. taavvüz : Allah'a (C.C.) sığınırak 'Euzubillâh' demek, yani Allah'a sığındığını ifade etmek. taayyün : Meydana çıkmak, âşikâr olmak, belli başlı ve itibarlı görünen insanlardan olmak. taayyünat : Meydana çıkmalar. Belli olmalar. Belli başlı adam sırasına geçmeler. taayyüş : (Ayş. dan) Yaşamak. Geçinmek. Yaşama tarzı. Beslenmek. taazi (taazzi) : Musibet vaktinde' İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciun' demek. taazum : Gözünde büyümek. Büyük görünmek. taazzi : Uzuv peydâ etme. Şekillenme. taazzüb : Evlenmeyip bekâr kalmak. taazzum : (Azm. dan) Kibirlenmek. Büyüklük taslamak. * Kemikleşmek. taazzumât : (Taazzum. C.) Kibirlenmeler. * Kemikleşmeler. taazzür : Özür bildirmek. * Güçleşmek Güç olmak. ◊ Tâzim etmek. Hürmet etmek.taazzüz : Aziz saymak. Tenezzül etmeme. * Çekinme. tab : f. 'Parıldayan, parlayan, parlatan, aydınlatan' anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Âlem-tab $ : Dünyayı aydınlatan, âlemi ışıklandıran. ◊ f. More…tab' : Tabiat. Karakter. * Damga basmak. Mühür basmak. Kitab basmak. Mühür. tab'a : Bir kere basılma. tab'an : Yaratılıştan. Doğuştan. Huy ve tabiat itibariyle. tab'hane : f. Matbaa. Tab' işleri yapılan yer. taba' : Bulaşmak. * Kir. * Demirin paslanması. tababet : Hekimlik. Doktorluk. tabah : Kuvvet. tabahat : Aşçılık. Yemek pişirme san'atı. tabahece : Etli ve yumurtalı kalye. (Bazı yerde kaygana diye söylenir.) tabak : (C.: Etbâk) Örtü. * Hâl. * Cemaat, topluluk. * Kabile. ◊ (Bak: Debbag)tabak-çe : f. Küçük tabak. tabaka : Kat. Katmer. * Sınıf, topluluk. * Sigara paketi. * Bir veya iki yapraklı kâğıt. tabaka' : Kelâmdan âciz kimse, konuşamayan kişi. * Cimaı yerince yapamayan kimse. tabakat : Tabakalar. Katlar. Gruplar. Dereceler. tabakhane : Ham derilerin işlendiği yer. (Aslı: Debbağhane) (Bak: Debbağ) taban : f. Işıklı. Parlak. * Parlayan güneş. tabançe : f. El ayası, avuç içi. tabankeş : f. Yaya yürüyen piyade. tabasbus : Yaltaklanmak. Kendini küçülterek riyakârlıkla kendini beğendirmeğe çalışmak. tabasbusât : (Tabasbus. C.) Tabasbuslar, alçakça yalvarmalar, yaltaklanmalar. tabaşir : Hind hıyarı' denilen bir deva. tabassur : (Basar. dan) Dikkatle bakıp, esasını kavrama. Dikkatle gözetiş. tabaver : (Tâb-âver) f. Güçlü, kuvvetli. Dayanıklı. Dayanan. tabayi' : Mizaçlar, tabiatlar, huylar. Yaratılışlar. tabb : Âdet. * Maharet. Ustalık. * Âlim. tabbağ : Kılıç yapan kimse. tabbah : (C.: Tabbahîn) (Tabh. dan) Aşçı. tabbahîn : (Tabbah. C.) Aşçılar. tabbal : Davulcu. tabdade : f. Parlatılmış, yandırılmış. tabdar : f. Işıklı, parlak. Büklümlü, kıvrımlı. tabdarî : f. Parlaklık. tabdih : f. Işık veren. * İplik bükücü. tabe : (Tayyib. den) ' İyi ve temiz olsun' mânasınadır. ◊ Hurma. * Hamr. ◊ f. Tava.tabel : (Tâbil) (C.: Tevâbil) Yemeklere konulan baharat. taben : (Tabâne-Tabâniye) Akıllılık. tabende : f. Işık veren, parlayan. taberzed : Bir cins şeker. tabeseher : Sabaha kadar. tabh : Pişirme. Pişirilme. * İlâç kaynatma. tabhî : Pişirmekle veya pişirilmekle ilgili. tabi' : Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden. * Gr: Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan. * Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş olanları, ashabını görüp, More…tabiat : (Tabia) Yaratılış, huy, karakter. * Âlem ve içindekiler. tabiat-i ma'siyet : f. İsyan etmek, günah işlemek ahlâkında ve huyunda olmak. tabiati taklid : Tabiatta cari olan kanunları kelâmda da kendine göre tatbik etme. tabiatperest : f. Her şeyin kendi kendine olduğunu veya tabiatın meydana getirdiğini kabul eden. Allah'tan (C.C.) gaflet edip, kâinatın tesadüfen olduğunu zu'meden. tabib : (C.: Tabibân-Etibbâ) Doktor, hekim. tabibân : (Tabib. C.) Doktorlar, tabibler, hekimler. tabih : (Tabh. dan) Pişiren, aşçı. ◊ Suda pişmiş et yahnisi.tabiha : Öğle sıcağı. tabiî : Tabiat icabı olan. Tabiatla alâkalı. Normal. Kendiliğinden. ◊ Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı sağ iken görmüş olan mü'minlerle yani Ashabla görüşmüş ve More…tabiiyyet : Tabi'lik. Tâbi olma. Bir kimseye mensub bulunma. Bir devletin teb'asından olma. tabiiyyun : Tabiatçılar. Naturalistler. 'Her şeyi tabiat yapıyor' diyen, maddeye dalmış, Allah'tan (C.C.) mânen uzaklaşmış kişiler. tabik : Büyük kiremit. tabil : (C.: Tevâbil) Yemeklere katılan biber, nane, tarçın gibi şeyler. * Çömlek içinde pişen nesne. tabiş : f. Parlayış, parıldayış. tabiş-geh : f. Parıltı yeri. tabistan : f. Yaz mevsimi. tabiûn : (Tâbiîn) (Tâbiî. C.) (Bak: Tabiî) tabl : Davul. * Kulak zarı. tabl-baz : f. Davulcu. tabl-hane : f. Büyük davul. tabl-zen : f. Davulcu. tabldot : Fr. Lokanta, okul ve otellerde belli bir miktar para karşılığında verilen belirli çeşitlerden ibaret bir öğün yemek. table : Dirhem. tablek : Dünbelek. tabn : Defnetmek, gömmek. * Tanbur. tabnak : f. Parlak, ışıklı, ziyadar, münevver. tabs : İnsan. tabtaba : Su çağıltısı. * Tıpırtı. tabu : (Polinezya dilinden) Var olduğu sanılan, mukaddes hususiyetlerinden dolayı dokunulamıyan. Uğursuz ve korkunç olan şey. tabut : (C.: Tevâbit) Sandık. * Ölü nakline mahsus sandık. * Dönüp dolaşıp gelinecek merci-i küll. * Hz. Musa Aleyhisselâm'a inen evâmir-i aşerenin konulduğu sandık. * Su kovası. tabv (taby) : Sarfetmek, harcamak. * Dâvet etmek. taby (tiby) : At, katır, eşek ve geyik memesi. tac : 'Hükümdarların başlarına giydikleri mücevherli ve kıymetli taşlarla süslü başlık. * Müslümanların, Peygamberimizin sünnetine uygun olarak veya onu temsilen başlarına sardıkları örtü; More…tac ü serir : Taç ve (üzerine oturulan) taht. tacbeyt : Edb: Bir kasidenin sonlarında nazmedenin ismi bulunan beyit. tacdar : f. Taçlı. Taç giyen padişah. Hükümdar. tacdarane : f. Hükümdarlara yakışacak şekilde. Hükümdarca. tacdarî : f. Padişahlık, hükümdarlık. tacen : Tava. * Büyük kiremit. tacgah : f. Hükümet merkezi. tacir : Ticaret yapan, ticaretle uğraşan. tacser : (Bak: Tâc-ı ser) tacver : f. Hükümdar, pâdişâh. tad'if : İki kat yapmak. * Çoğaltmak. * Zayıflatmak. tada'du : Alçak gönüllülük gösterme. * Viran olma. * Aklını kaybetme. tadabbüb : Besililik. Semizlik. tadabbür : Muhkem olmak, sağlamlaşmak. * Bağlanmak. tadaccu' : Üşenme, gevşek davranma. tadaccur : (Ducret. den) Sıkılma, sıkıntı, iç sıkılması. tadacüm : İhtilâf. Anlaşmazlık. * Eğrilik. tadadd : Birbirine düşmanlık etmek. tadafür : Bir yere toplanmak. * Yardım etmek, muâvenet etmek. tadagun : Birbirini istemeyip garaz edişmek. tadahduh : şarap dökülmek. tadahhum : Ağızla tutmak. tadahuk : Gülüşmek. tadallu' : Dolmak. * Suya kanmak. tadallül : Gedik olmak. tadamm : Bir yere cem'olmak, toplanmak. tadammüd : Yaraya merhem sürüp bezle bağlamak. tadammuh : Bulaşmak. tadammun : (Bak: Tazammun) tadarr : Birbirine zarar etmek. tadarru' : İnlemek. tadarrus : Diş kamaşması. tadarug : Sıkılmak. tadarut : Yellenmek. tadauf : Kat kat olmak. tadavvu' : Kokmak. tadavvüc : Derenin dar ve kısık yerleri çok olmak. tadavvür : Çağırmak, bağırmak, feryad etmek. * İnlemek. * Açlık. tadbas : Sabun. tadbib : Semiz etmek, beslemek. * Geri koymak. tadbir : Tabiatı muhkem olmak. * Nameyi iplikle bağlamak. tadbis : Sabun. tadci' : Süstlük etmek, zayıflamak. tadcir : Can sıkma, yürek daraltma. tadfir : Saç örmek. * Yürürken çok sallanmak. * Çok çalışmak. tadhik : Güldürmek. tadhiye : Kurban kesmek. tadî : Âdet. tadli' : Kavunu dilim dilim kesmek. tadlil : Doğru yoldan sapıtmak. * Azdırmak, ayartmak. Günah işletmek. Dalâlete saptırmak. tadmid : Başına veya koluna merhem sürüp bez bağlamak. tadmir : Atı semirince yulaf verip beslemek. (Kırk günde olur.) * İnce belli yapmak. tadri' : Yakın etmek, yaklaştırmak. tadrib : Kebabı iyi pişirmek. * Avazı güzelce çekip nağmelendirmek. (Buna 'tadrib-i fi-s-savt' denir). tadric : Kanatmak. tadrim : Ateş yakmak. tadris : Tecrübe görmüş olma. tadriye : Kandırmak. * Çok hırslı olmak. tadyi' : Zâyi etmek, kaybetmek. tadyif : Konuk almak.TAF' : Ateşin sönmesi. tafa : İnce bulut. tafa'fu' : Evmek, acele etmek. tafaddul : Faziletlilik iddia etmek, üstünlük iddiasında bulunmak. tafadul : Fazilet göstermek. tafaf : Dolu olmak. tafassi : Halâs olmak, kurtulmak. tafattun : (Fatanet. den) Anlama, farkına varma, akıl erdirme. tafattur : Yarılma, ayrılma, açılma. tafazzu' : Kesilmek. tafazzuh : Rezillik, kepazelik. Rüsvaylık. tafazzul : (Fazl. dan) Üstünlük taslama. tafdih : (Fedahat. dan) Rezil etme. Kötülüklerini yayarak adını kötüleme. tafdil : 'Bir şeyi üstün kılmak. Birisini ötekisinden mühim görmek. * Gr: Bir şeyi 'en üstün, daha üstün daha çok, en iyi, daha iyi' gibi mânâ ifâde etmesi için mukayese ve üstünlük More…tafe : Yağmur. * Karanlık. * Güneşin, batmaya yaklaşması. tafes : Kir, necis. taff : Tamam alıp eksik vermek. tafh : Kaldırmak. * Dolu olmak. tafi : Her nesnenin üstüne gelen. * Hâriç, dış. tafif : Az, kalil. tafih : Dolu, mümteli. tafk : (Tafak) Bir işe başlamak, mülâzemet etmek, başlayıp devamda sebat etmek. tafn : Ölüm, mevt. * Haps. tafr (tufur) : Yukarı sıçramak. Kalkmak. tafra : Yukarıya sıçrama atlama. * Yukarıdan atıp tutma. * İlmiye sınıfında rütbe ve derece alma. tafs (tufus) : Ölüm, mevt. tafşele : Kaygana aşı. * Baklava. tafsil : Etraflı olarak bildirmek. * Açıklamak, şerh ve beyan etmek. İzah etmek. tafsilât : (Tafsil. C.) Açıklamalar, izahlar. tafsilen : Uzun uzadıya, tafsilâtlı olarak. tafsiye : Halâs etmek, kurtarmak. taftaf : Yumuşak taze ot. * Ağacın çevresi. taftafe : (C.: Tavâtıf) Böğür, hâsıra. tafthane : f. Matbaa. Basımevi. taftin : (Fatanet. den) Anlatma, akıl erdirtme. taftir : Orucunu açmak. tafv : Bir şeyin batmayıp su üzerinde kalması. * Ağaç üzerinde yaprağın belirmesi. * Bir işe girmek. * Hayvanın tepe üzerine çıkması. * Ceylânın koşması. tafzih : (C.: Tafzihât) Rezil etme. tafziz : Gümüş kaplama, gümüşleme. tagaddi : (Gıda. dan) Gıdalanmak, beslenmek. * Sabah yemeği. tagaddiyât : (Tagaddi. C.) Gıdalanmalar, beslenmeler. tagallüb : Zorbalık. * Hilâf-ı hak olarak musallat olmak. İstilâ etmek. * Üstün gelmek. tagallübât : (Tagallüb. C.) Zorbalıklar, tahakkümler. tagame : (C.: Tıgâm) Hor ve zelil kimse. * Ufacık kuşlar. tagamgum : Anlaşılmaz söz. taganni : (Gınâ. dan) Muhtaç olmamak. * Kâfi bulmak. * Zengin olmak. * Şarkı söylemek. Bir ibareyi makamla okumak. * Bir şâirin birisini medih veya hicvetmesi. tagannüm : (Bak: Tegannüm) tagaşşi : (Gışâ. dan) Bürünmek, örtünmek. tagavvül : Renkten renge girmek. Rengini değiştirmek. tagayyüb : (Gayb. dan) Gözden kaybolma, görünmeme. tagayyür : Değişmek. Başkalaşmak. * Bozulmak. Renk değiştirmek. * Kokmak. tagayyürat : (Tagayyür. C.) Başkalaşmalar, bozulmalar. Değişmeler. tagayyüz : Gayzlanma, kin besleme. * Kızma, hiddete gelme. tagayyüzat : Hiddetlenmeler. Kızmalar. tagazzi : (C.: Tagazziyât) Gıdalanma, beslenme. tagbir : (C.: Tagbirât) (Gubar. dan) Toza bulaştırma. * Gücendirme, muğber etme. tagdiye : Sabah yemeği yedirmek. * Gıdalandırmak, beslemek. Beslenmek. tagfil : (C.: Tagfilât) (Gaflet. den) Gafil avlama veya gafil avlanma. tagi : (Tagy) (Tuğyan. dan) Azgın. Azmış. Asi. Mütekebbir ve ahmak olan. * Dindar olmayan padişah. tagiye : Salak, kibirli ve inatçı adam. * Yıldırım. taglib : Edb: Bir alâkadan dolayı bir kelimeyi, başka bir mânayı da içine alacak şekilde kullanma. Baba ile anaya 'Ebeveyn' denilmesi gibi. taglif : (Gılaf. dan) Kınına koyma, kılıfına sokma. * İyi kokulu nesneler yapmak. taglik : (C.: Taglikat) (Galak. dan) Kapama, kapanılma. * Kilitleme. * Edb: Muğlak ve kapalı söz söyleme. taglis : Fık: Kurban bayramının ilk gününde Müzdelife'de bulunanlar için o günün Sabah Namazını fecri müteakib daha ortalık karanlık iken kılmak. (Bu çok efdaldir) * Bir işi üzerine almak. * More…taglit : (Galat. dan) Yanlışını çıkarma. Yanıltma. * Karıştırma. tagliye : Pahalanma. * Kaynatma. tagliz : (Gılzet. den) Kabalaştırma. Kaba ve galiz yapma. * Kaba söyleme. * Pahalanma. tagmid : Kınına koyma. tagmis : Batırma, daldırma. tagmiye : Evin üstüne direk yapmak. * Yüzü bir şeyle örtmek. tagmiz : Sıkmak. * Gövdesini sıktırıp ovdurmak. ◊ Göz yummak. * Sözü müşkil söylemek.tagniye : (Gınâ. dan) Birini zengin etmek. tagr : (C.: Tagrân) Bir küçük kuş. tagrib : (Gurbet. den) Birini gurbete gönderme. * Memleketten çıkarma, uzaklaştırılma. * Kovma. tagrid : Çağırmak. * Kuş ötmek. tagrik : (Gark. dan) Suda boğma. tagrim : Ödetme. Ödenme. tagrir : (C.: Tagrirât) (Gurur. dan) Müşteriyi aldatma. Gurur verip aldatma. * Tehlikeli yerlere düşürmek. tagris : (Gars. dan) Yere dikme. ◊ Aç etmek.tagriz : Batırmak. * Çekirgenin kuyruğunu yere batırması. tagşiş : (Gışş. dan) Karıştırmak saflığını gidermek. Değerli bir şeyi değeri olmayan şeylerle karıştırmak. * Aklı gidermek. * Hayran etmek. tagşiye : (Gışâ. dan) Örtmek, örtünmek. Bürünmek. * (Gaşi. den) Kendinden geçirilmek. tagtiye : Örtme, örtülme. tagun : Azgın kimseler. * Cenab-ı Hakk'ın emir ve kanunlarından gaflet edip haksızlık edenler, zulüm edenler. tagut : İnsanları Allah'a (C.C.) karşı isyana sevkeden. İsyankâr. * Her bâtıl mâbud. * Şeytan. * İslâmiyetten önce Kâbe'deki putlardan birinin ismi. tagva : Tuğyan. Azgınlık. tagvir : Sonuna yetişmek. * Çukur yapmak. * Öğle vaktinde uyumak. tagvis : Medet istemek, yardım istemek. tagviye : Azdırıp yoldan saptırma, baştan çıkarma. tagyib : Kaybetmek. tagyim : (Hava) bulutlu olmak. tagyir : Başkalaştırma. Değiştirme. Bozma. * İyiden kötüye değiştirme. tagyirât : '(Tagyir. C.) Değiştirmeler, başkalaştırmalar; bozmalar.' tagyiz : (Gayz. dan) Hiddetlendirme, kızdırma, öfkelendirme. tagzin : Hışım etmek, kızmak. * Buruşturmak. tagzit : Çok sıkı bağlama. Tazyik etme, basınç yapma. tagziye : Gazâ ettirme, din uğrunda savaştırma. tagziz : Gümüşle süslemek. tah : Atmak. * Uzaklaştırmak, ırak etmek. * Cimâ etmek. ◊ Hamur.tâhâ : Kur'an-ı Kerim'de mukattaat-ı hurufiyeden olup Cenab-ı Hak ile Peygamberimiz (A.S.M.) arasında bir şifredir. * Peygamberimizin (A.S.M.) bir ismidir. Mânası hakkında muhtelif More…taha : ('Serdi' manasında fiil.) Yaymak, döşeyip düzgün sermek. * Arzın hayata münasip şekilde döşenmesi. Düzgün arz. ◊ Bulut.tâhâ suresi : Kur'an-ı Kerim'in 20. suresidir. Mekkîdir. taha' : Döşenmiş ve yayılmış yer. * Bir nebat cinsi. ◊ Yüksek bulut. * Gam, hüzün, keder.tahab : Birbiriyle sevişmek. tahabbüb : Sevgi göstermek, muhabbet beslemek. Bir kimseyi dost ittihaz etmek. Sevdirmeği istemek. tahabbüş : Cem'olmak, toplanmak. tahabbut : Düşünmek. * Aklını eksiltmek, fâsid etmek. tahacc : Husumet etmek, düşmanlık yapmak, kin tutmak. tahaccüm : (Hacm. den) Büyüme, irileşme, hacim peyda etmek. tahaccür : Taşlaşmak. Taş kesilmek. Donup kalmak. tahaccürat : (Tahaccür. C.) Taşlaşmalar, taş kesilmeler. tahaci' : Eğlenmek. * Tenbellik etmek. tahacu : Hicvedişmek. Mesel söyleşmek. tahacüc : Hüccetleşmek. Birbirinden hüccet talep etmek, delil istemek. tahacüz : Men'edişmek, karşılıklı engel olmak. tahadd : Muhalefet edişmek, birbirine karşı gelmek. tahaddi : Meydan okuma. tahaddu' : (Hud'a. dan) Bilerek aldanma. tahaddüb : (C.: Tahaddübât) (Hadeb. den) Kamburlaşma. tahaddür : (Hader. den) (Kadının) örtünme(si). Tesettür. * Uyuşma, uyuşturulma. ◊ (Hadr. dan) İnişe doğru akıp gitme. * Yokuş aşağı hızla inme.tahaddüs : Bilmediği ve duymadığı ihbar ve havadisi idrak eylemek. Zan ve tahmin etmek. * Sür'atle idrak etmek. ◊ Yok iken peyda olmak. Ortaya çıkmak. Meydana gelmek. Olmak. * Haber More…tahaddüş : Tırmalanma. * Üzüntü duyma. tahadu' : Aldanmış gibi görünme. tahadüs : Haberleşmek. tahaf : İnce ve şeffaf bulut. ◊ Yüksek bulut.tahaffüf : (Hiffet. den) Hafiflemek. Hafif olmak. * Ayağa mest gibi bir şey giymek. tahaffuz : Korumak, sakınmak. Kendini muhafaza etmek. * Barınmak. tahaffuzî : Korunma ile ilgili. tahaffuzkâr : f. Korunan, sakınan. Kendisini muhafaza eden. tahai : Birbiriyle kardeş olmak. tahakkud : Kin tutma, kin gütme. tahakkuk : Bir şeyin doğruluğunun meydana çıkması. Gerçekleşmek. Delil ile isbat edilmek. Sabit ve hakikat olduğu aşikâr olmak. tahakkük : Kaşınmak. Ovunmak. tahakküm : (Hüküm. den) Tekebbür, zorbalık etmek. Zorla hükmetmek. tahakkümât : (Tahakküm. C.) Tahakkümler, zorbalıklar. tahakkümî : Mânasız iddia. Delilsiz, isbatsız haklılık dâva etmek, Mânasız mücerred dâva. tahaküm : Hükmedişmek. tahalhul : (Halhal. dan) Ayağa bilezik takma. * Bir cismin hacminin büyümesi, şişmesi. * Hava cereyanı olması. ◊ Deprenmek, harekete gelmek. * Aşağı etmek.tahalli : (Halâ. dan) Boşalmak. Boş kalmak. Tenhaya çekilmek. Yalnız kalmak. ◊ (Halâvet. den) Kendi kendini donatmak. Süslenmek.tahallüb : Sızma. Ter çıkarma. * Sütlenme. Süt peyda etme. * İmrendiğinden ağzının suyu akmak. * Pâre pâre etmek, dağıtmak, parçalamak. tahallüd : (Huld. dan) Bir yerde devamlı kalmak. Devamlı olmak. tahallüf : Geride bırakılma. Arkada kalma. * Değişme. Uygun olmama. tahalluk : Ahlâklanmak. İyi huy edinmek. Yüksek İslâmi ahlâkla ahlâklanmak. tahallül : (Halel. den) Bozulmak. Ekşimek. Sirke olmak. * Araya girmek. Başka bir şeyin müdahale etmesi, karışması. * Dişleri hilâllamak. ◊ (Hall. den) Hallolmak. Eczası birbirinden More…tahallüm : Bâliğ olmak. tahallüs : Halâs olmak. Kurtulmak. * Edb: şiirde mahlâs kullanmak. tahallut : (Halt. dan) Karışma. Karışık olma. tahalüs : Sövüşmek. tahamhum : Atın yulaf görünce kişnemesi. tahami : İhraz etmek. Erişmek. Kazanmak. tahammi : (Hamy ve Himayet. den) Korunma, kendini himaye etme. * Perhiz etme. tahammüc : Dikkatle bakmak. tahammüd : Ateşin sönmeğe yüz tutması. tahammuk : Ahmaklaşma. tahammül : Yüklenmek. Bir yükü üstüne almak. * Sabretmek. Katlanmak. * Kaldırmak. tahammülgezâ : f. Dayanılmaz, tahammül edilmez. tahammülgüdâz : f. Tahammülü ve dayanmayı yırtıp geçen. tahammülsuz : f. Tahammülü yok eden. Sabırsızlık veren. tahammür : Mayalanmak. Ekşimek. * Sarhoşluk verecek hâle gelmek. tahammürât : (Tahammür. C.) Ekşimeler, mayalanmalar. tahammus : Büzülme. Büzülüp buruşma. tahammüs : Sağlamlık, muhkemlik. tahammuz : Ekşimek. Mayalanmak. Oksitlenmek. tahamuk : Ahmaklaşmak. tahamül : Başkasının zahmetini yüklenmek. tahamür : Uyuşturmak. * şarap yapmak. tahan : Kendini toprağa gömerek yatan küçük bir hayvan. ◊ Kendini deli olarak göstermek.tahanet : Değirmencilik. tahanni : (Hany. dan) Eğilmek, eğrilmek. * Kınaya boyamak. tahannüf : Hanefi mezhebinden olma. Hanefî Mezhebine girme. tahannük : Tülbendi çenesi altından dolamak. tahannün : Çok istekle sızlanma. * Şefkat etme. * Meyl ve muhabbet. tahannüs : Kırılmak. * Eğilmek. * Kırılıp bükülür olmak. ◊ Tehir etmek, sonraya bırakmak. ◊ İbadet etmek. * Andını bozmak.tahannüt : Ölü üzerine güzel kokular serperek kefenlemek. taharet : Temizlik. Nezafet. Temizlenmek. * Fık: Habes, necaset denilen maddeten en pis şeylerin veya hades denilen şer'î bir mâninin zevalidir. taharri : (Hary. dan) Aramak. Araştırmak. İncelemek. Araştırılmak. taharriyât : Araştırmalar. Aramalar. Aratmalar. taharrüc : Zahmetli yerden uzaklaşmak. * Günah işlemek. ◊ Günahtan içtinab etmek, günahtan çekinmek.taharrüf : Sapmak. İnhiraf etmek. taharruk : Yırtılma. Koparılma. Sökülme. Yarılma. taharrük : (Bak: Teharrük) taharrüm : (Haram. dan) Haramdan sakınma. Kaçınma, sakınma, çekinme. ◊ Yarılmak.taharrüs : Sakınmak, korunmak. ◊ Ekin ekmek.taharrüş : (C.: Taharrüşât) Tırmalanma. taharrüz : Sakınma, çekinme, korunma. taharüc : Tevzi etmek, dağıtmak. taharüs : Ekin ekmek, tahıl ekmek. tahaşhuş : Kâğıt hışırtısı. * Yeni kaftan avazı. Silâhların sürtünmelerinden çıkan ses. ◊ Deprenmek, harekete geçmek.tahaşi : Bir yana olmak. * Utanmak. * Sıkılmak. tahaşşi : (Haşyet. eden) Korkmak. Çekinmek. Ürpermek. tahaşşu' : (Huşu. dan) Mütevâzi olmak. Alçakgönüllülük gösterme. tahaşşüd : Birikme, yığılma. Toplanma. tahassul : Hâsıl olmak. Üremek. Husule gelmek. Bir araya birikip sâbit ve bâki olmak. Netice olarak çıkmak. tahassun : Bir kaleye kapanmak. Korunmak. İstihkâma çekilmek. Tahkim edilmiş bir yere sığınmak. tahassün : (Bak: Tahassun) tahaşşün : (Huşunet. den) Katılaşma, sertleşme. ◊ Kin tutmak. * Kokup yemek.tahassungâh : f. Sağlam korunulacak yer. Sağlam sığınak. tahassur : Eli böğüre koymak. tahassür : (Hasret. den) Hasret çekmek. Elde edilmesi istenilen ve ele geçirilemeyen şeye üzülmek. ◊ Pıhtılaşmak. Kanın pıhtılaşması. ◊ Dili tutulup konuşamamak.tahassürât : Tahassürler. Hasret çekmeler. tahassus : (Husus. dan) Hususi ve mahsus olmak. Bir kimseye mahsus kılınmak. tahassüs : İyi bir haber duyup memnun olmak. Kalben ve ruhen hislenmek, hissetmek. * Casuslamak. * Aratmak. tahassüsât : (Tahassüs. C.) Duygulanmalar, hislenmeler. tahasüb : Hesaplaşmak. tahasüd : Hased edişmek, düşmanlık etmek. tahasüm : Husumet edişmek, düşmanlık yapmak. tahasür : Birbirinin beline elini sokup yürümek. * Eli böğürüne koymak. tahat : Ufak etmek. Ufalamak. tahatih : Karanlık. * Bulutluluk. tahatti : (Hatve. den) Bir şeyi atlayıp geçmek. * Sınırı aşmak. * Saldırış. ◊ (Bak: Tahaddi)tahattiat : (Tahatti. C.) Saldırışlar, tecavüzler. tahattum : Kin, hiddet ve öfke içinde olmak. tahattüm : (Hatem. den) Hatem, yüzük takınmak. * Tas: Ariflerin gönlüne Allah'ın koyduğu işaret. ◊ (Hatm. dan) Lüzumlu ve gerekli olma. Vâcib olma. ◊ Kırmak.tahattur : Hatırlamak. * Muhatara ve tehlikeden kaçıp uzaklaşmak. tahattür : Tembel tembel yürümek. tahatül : Birbirini aldatmak. tahavus : Göz ucuyla bakmak. tahavüz : Birbirini cenkten men'etmek. Dövüşten alıkoymak. tahavvu' : Eksilmek, noksanlaşmak. tahavvüb : Bir nesneye acınmak ve mahzun olmak. tahavvüf : Korkuya düşmek. Korkmak. * Bir şeyi eksiltmek. tahavvül : (Hâl. den) Birinden diğerine geçmek. Tebdil olunmak, değişmek. Dönmek. Bir hâlden başka bir hâle geçmek. tahavvülât : (Tahavvül. C.) Tahavvüller. Değişmeler. tahavvün : Eksilmek. * Ziyafet vermek. * Söz vermek, ahdetmek. tahavvür : Tezlik, acelecilik. tahavvüs : Bahadırlık, kahramanlık. * Sefer niyyetiyle bir yerde durmak. tahayyül : (C.: Tahayyülât) Hayale getirmek. Hayalde canlandırmak. Fikir kurmak. (Bak: Dimağ) tahayyülât : (Tahayyül. C.) Tahayyüller, hayale dalmalar, hayalde canlandırmalar. tahayyür : Şaşakalmak. Hayret etmek. Şaşırmak. Hayran olmak. ◊ Beğenip seçmek, muhayyer olmak.tahayyürât : (Tahayyür. C.) Hayrete düşüp şaşakalmalar. Hayran olmalar. tahayyüz : (Hayz. den) Yer tutmak, yer almak. * Ehemmiyet kazanmak. * Fiz: Herhangi bir cismin boşlukta yer alması. tahaz : Birbirini kandırmak, aldatmak. tahazhuz : Suyun deprenmesi, hareket etmesi. tahazül : Birbirini rüsvay etmek, kepaze etmek. tahazzu' : (Huzu. dan) Alçakgönüllülük gösterme. Mütevazi olma. tahazzüb : (Hizb. den) Toplanma, birikme. Küçük topluluk meydana getirme. tahazzün : Kederlenmek, hüzünlenmek. Birine acımak. Mükedder olmak. ◊ Hazineye girmek. * Yığılmak.tahazzur : (Hazır. dan) Hazır bulunma. Hazır olma. ◊ (Hıdr. dan) Yeşillenme.tahazzür : (Hazer. den) Sakınma, korunma, çekinme. tahbib : Fâsid etmek, bozmak. tahbie : Gizlemek, saklamak. * Kadını perdeye koyup kimseye göstermemek. tahbir : Tahsin etmek, tezyin etmek. Güzelleştirmek, süslemek. ◊ (Haber. den) Haber etme. Haber verme.tahbiye : Hıfzetmek, korumak. * Engel olmak, men'etmek. tahcil : Atın dört veya üç ayağında veya ikisinde bileklerinden yukarı olan beyazlık. ◊ (C.: Tahcilât) (Hacl. dan) Utandırma.tahcir : Bir yere taş koymak, taş yığmak. * Fık: Kimsenin girmemesi için arazinin etrafına taştan sınır yapmak. * Hayvanı dağlayıp nişanlamak. tahdi' : Aldatmak. tahdib : Kamburlaştırma. Kubbelendirme. tahdic : Dikkatle bakmak. * Atmak. tahdid : Hudutlandırmak. Sınırlamak. Sınırı belli etmek. * Tarif etmek. * Bir şeyi kasdetmek. * Keskin etmek. Bilemek. tahdidât : Tahditler. Sınırlamalar. tahdik : (Hadeka. dan) Gözünü dikip, ayırmadan ve dikkatle bakma. tahdim : Hizmet ettirmek. * Atın ayaklarının beyazlığı dirseklerinden aşağı olmak. tahdir : (Hader. den) Örtülendirme, örtülü bulundurma. * Uyuşturmak. ◊ Acele ettirmek. * Nüzul ettirmek, indirmek.tahdis : (Hudus. dan) Söylemek. Anlatmak. Rivayet etmek. * Şükür ve teşekkür ile bildirmek. Görülen iyiliği herkese söylemek. * Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sözünü tekrarlamak. More…tahdiş : (Hadeş. den) Kurcalamak. Tırmalamak. * İncitmek. * Kaşımak. tahdisât : Anlatmalar. Rivayet etmeler. * Teşekkürle bildirmeler. * Hadis anlatmalar. tahdişat : (Tahdiş. C.) Tırmalamalar. Kurcalamalar. tahe : Helâk oldu, berbad oldu (meâlinde fiil). tahf : Gam, tasa. tahfe : Bakla otunun yukarı ucu. ◊ Mekân, mevzi.tahfif : (Hıffet. den) Hafifletme, yükünü azaltma. Kolaylaştırma. * Lâyıkı vechiyle hürmet etmemek. * Maddî-manevî bir ızdırabı azaltmak. * Kelimelerin bazı harflerini terketmekle telâffuzunu More…tahfifât : '(Tahfif. C.) Hafifletmeler; yükünü eksiltmeler, kolaylaştırmalar.' tahfil : Koyunun sütü çoğalsın diye birkaç gün sağmayıp bırakmak. tahfir : (C. Tahfirat) (Hufre. den) Çukur kazma. ◊ Utandırmak. * Aman vermek.tahfiz : Aşağı indirmek. * Asan etmek, kolaylaştırmak. tahh : Ekşi hamur. * Susam posası. ◊ Kırmak.tahhan : (Tahn. dan) Değirmenci, öğütücü. tahhane : Çokluk deve. Deve sürüsü. * Çok asker. tahi : Çekilmiş. Uzatılmış. * Kesret, çokluk. tahil : Bayat su. Bekleyerek bozulmuş su. tahille : Gerçek yere yemin etmek. * Yeminden kurtulmak için verilen keffaret. tahin : Darı unu. * Öğütülmüş tahıl. * Şekerle karıştırılarak helvası yapılan öğütülmüş susam. tahine : (C.: Tavâhın) Azı dişlerinden birisi. ◊ (C.: Tavâhin) Öğütücü diş, azı dişi.tahir : Yüksek nefes. tahir(e) : Temiz. Pâk. Abdesti bozacak veya guslü icab ettirecek şeylerden birisiyle özürlü olmayan. * Zâhir ve bâtında bütün ayıp ve kirlerden temiz, pâk olduğu için Hz. Peygamberimize de (A.S.) bu More…tahirat : Pâk ve temiz olanlar. tahiyyat : Selâmlar. Duâlar. Manevî hayat hediyeleri. Tezahürat-ı hayatiye. * Mâlikiyet, beka ve mülk. (Bak: Et-tahiyyatü) tahiyye : Selâmlar, dualar. Hayır duâları. * Mülk, beka ve devamlılık. * Namazın iki ve dört rek'atı sonunda okunan Ettahiyyat duası. * Selâm verme ve hayır dua etme. * Mülk ve mâlikiyet. tahkik : Doğru olup olmadığını araştırmak veya doğruluğunu, yanlışlığını meydana çıkarmak. İncelemek. İçyüzünü araştırmak. * Bir şeyi eksiksiz ve ziyâdesiz yapmakta mübâlağa etmektir. Bir şeyin More…tahkikan : İnceleyerek. Araştırma suretiyle. Hakikatını öğrenerek. tahkikat : Araştırmalar. Hakikati ve doğruyu inceleyip öğrenmek için yapılan taharriyat. tahkikî (tahkikiye) : Araştırma ile alâkalı. Tahkikata ait. tahkikî iman : (Bak: İman-ı tahkikî) tahkim : Hakem tayin etmek. Hâkim nasbeylemek. * Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırmak, kavileştirmek. * Birisini fesattan men'eylemek. * Mahkemede hasmın dâvalarının açıkça belli olması için hâkimi More…tahkimât : Ask: Bir yeri düşmanın hücumuna karşı sağlamlaştırmak. tahkir : Hareket etmek. Hor görmek. Küçük görmek. Aşağı ve alçak addetmek. tahkir-âmiz : f. Hakaretle karışık söz. * Tahkir edici. tahkirât : (Tahkir. C.) Tahkirler. Hor ve küçük görmeler. Hakaret etmeler. tahkiye : Anlatmak. Hikâye etmek. tahl : Dalak ağrısından incinmek. * Bozulmak, değişmek. ◊ Durmakla değişen su.tahlee : Bulut. tahli' : (Hal'. dan) Söküp çıkarmak. Koparmak. * Tahttan indirmek. tahlid : (Huld. dan) Devamlı olarak oturtma veya oturtulma. tahlif : (Halef. den) Birini kendi yerine bırakmak. ◊ (Half. dan) Yemin ettirmek. Yemin vermek.tahlik : (C.: Tahlikat) Tıraş etme. ◊ Yaratmak. * Eskitmek.tahlil : Müşkül meseleyi halletmek. * Bir şeyi kolaylıkla tutmak. * Eritmek. * Bir şeyi helâl kılmak. * Yemine kefaret etmek. * Man: Terkibin zıddıdır. Bir kıyas neticesinin mantık şekillerinin More…tahlilat : (Tahlil. C.) Tahliller, analizler. tahlim : (Hilm. den) Kızgınlığını ve öfkesini giderme. Sâkinleştirme, yumuşatma, teskin etme. tahlis : Kurtarmak. Halâs etmek. * Bir şeyin özünü, hülâsasını almak. tahlisen : Hülâsa ederek. Özünü söyleyerek. tahlisiyye : Can kurtaran. tahlit : (Halt. dan) Karıştırma. Karıştırılma. Bozma. Saflığını giderme. Fâsid etme. tahliye : (Haly. den) Süslemek. Donatmak. Donatılmak. * Tatlılandırmak. * Kim: Bir madde içine hassasını veya kokusunu değiştirmek için şeker, baharat ve benzeri gibi şeyleri katmak. ◊ More…tahliz : Bir kimsenin kulağına küpe ve koluna bilezik takmak. tahma : Bir ot cinsi. tahme : İnsan cemaatı, topluluk. * Büyük sel. tahmel(e) : (C.: Tahamil) Ahlâkı kötü kimse. tahmer : Sıçramak. * Doldurmak. tahmic : Şiddetle bakmak. * Gözünü açıp yummak. tahmid : (Hamd. den) Hamdetmek. * Medhetmek, övmek. * Elhamdülillâh' kelâmının mânasını ifade etmek. tahmidât : Hamdler ve şükürler. (Bak: Hamd) tahmidiye : Hamdetmeğe dair. Hamdetmek hakkında. * Çok mühim bir duânın ismidir. tahmik : (Humk. dan) Ahmak demek, ahmak olduğunu söylemek. tahmil : Yüklemek. Taşıtmak. Bir kimse üzerine bir işi bırakmak. tahmilât : (Tahmil. C.) Yükletmeler, yükletilmeler, yüklemeler. tahmim : Zina eden kimseyi ziftleyip, dövüp, yüzüne kara vurup, ters olarak eşeğe bindirip gezdirmek. tahmin : (Hamn. dan) Aşağı yukarı bir fikir söylemek. İhtimallere dayanan düşünce. Zayıf delil ile hüküm ve kıyas etmek. tahminen : Takriben, aşağı yukarı. tahminî : Tahmin yoluyla. Tahminle alâkalı. tahmir : (Hamr. dan) Mayalandırma. * Yoğurma, yoğurtma. ◊ Kızartmak. * Birine 'eşek' demek.tahmire : Bulut. tahmis : (Hums. dan) Bir şeyi beş kat veya beş köşe haline getirmek. * Edb: Bir şiirin her beytine üçer mısra ilâve ederek beşe çıkarmak. ◊ Ateşte kızdırıp kavurmak. * Kahve kavrulan ve More…tahmiş : Tırmalamak. * Hiddetlendirmek. tahmis-hâne : f. Kahvenin kavrulup öğütülüp satıldığı yer. tahmiz : Azaltmak. tahn : (C.: Tahniyât) Öğütme, öğütülme. tahnib : Atın belinde ve ayaklarında eğrilik olmak. tahnik : (Oğlan) damağını ovmak. * Fikrini düzeltmek. ◊ (Hunk. dan) Boğmak.tahnit : Mumyalamak. Ölüyü bozulmadan muhafaza etmek için ilâçlamak. tahniye : Kınaya boyamak. tahr : Uzaklaştırmak. Irak etmek. * Atmak. * Göz çapağını dışarı atmak. * Seri, hızlı. * Oku uzak giden yay. tahrebe : Ağaç kurdunun ağacı oyup delmesi. tahrib : (C.: Tahribât) Harab etme, edilme. Yıkma. Bozma. tahribât : (Tahrib. C.) Tahribler, yıkıp bozmalar, harab etmeler. tahribkâr : Tahrib eden, yıkan. tahric : (Huruc. dan) Çıkartma. Meydana koyma. * Şehadetname vermek. * Fık: Müçtehidlerin istinad ettikleri naslara, kaidelere, asıllara tatbikan şer'î hükümleri istihrac etmek. Bu tarz ile More…tahrif : (Harf. den) Harflerin yerini değiştirmek. Bozmak. Kalem karıştırmak. * Kendi menfaati veya başkasının zararı için bir ibârenin mânasını değiştirmek. * Başka tarafa meylettirmek. More…tahrifât : (Tahrif. C.) Bozmalar. Kalem karıştırmalar. tahrik : Kımıldatma. Kımıldatılma. Yerinden oynatma. Hareket ettirme. * Gr: Cezimli bir harfi harekeli okuma. * Yola çıkarma. * Azdırma, kışkırtma. * Uyandırma. ◊ Yakma. Yakılma. * More…tahrik-amiz : f. Kışkırtıcı. Tahrik edici. tahrikat : Ayaklandırmalar, kışkırtmalar. Hareket ettirmeler. tahrim : Haram kılma. Haram kılınma. Dince yasak edilme. * Kudsî sayarak yaklaşmayı yasak etme. ◊ Yarmak. Pâre pâre kesmek, parçalamak.tahrim suresi : Kur'an-ı Kerim'in 66. Suresidir. 'Lime tüharrimu' da denir. Medine'de nâzil olmuştur. tahrim tekbiri : İftitah tekbiri de denir. (Bak: İftitah tekbiri) tahrime : Namaza başlanırken söylenen tekbir. * Hacıların ihrama bürünmeleri. tahrimen : Haram olarak. Harama yakın olarak. tahrimen mekruh : (Vâcibin zıddı) Harama yakın iş olup, zannî delil ile olan nehiydir. tahrimî : (Tahrimiyye) Haramla ilgili, harama ait. tahrir : Yazmak. Yazılmak. Kaydetmek. * Hürriyete kavuşturmak. tahrirât : Tahrirler. Yazı. Resmî mektup. tahriren : Yazmak suretiyle, yazı ile. tahris : (C.: Tahrisât) (Hırs. dan) Hırslandırma. ◊ Kendini hıfzetmek, kendini korumak. ◊ Elbisenin eteğine konulan parça.tahriş : (C.: Tahrişât) Tırmalama. Yakıp kaşındırma. * Azdırma. Rencide etmek. ◊ Aldatıp kandırmak. * Koparmak.tahriz : (C.: Tahrizât) (Hırz. dan) Kışkırtma, kışkırtılma. * Kandırmak. * Koparmak. tahs : Eliyle defetmek, eliyle itip kovmak. ◊ İfsad etmek, bozmak.tahsa' : Toprak saçmak. tahsib : Ufak taşları mescide veya başka yere döşemek. ◊ Ölüyü taş altına gömmek.tahşid : Yığma. Toplama. Biriktirme. Yığınak. * Bir mevzu hakkında çok izah ve konuşmalar. tahşidât : Birikmeler. Toplamalar. Yığınaklar. * Konuşarak fazla üzerinde durma. tahsif : Nâlin yaptırmak. tahsil : Hâsıl etmek. * İlim edinmek. İlim öğrenmek veya öğretmek için çalışmak. * Vergi toplamak. * Aşikâre eylemek. tahsilât : Devlet gelirlerinin toplanması. tahsildâr : f. Devlet gelirlerini vazifeli olarak toplayan, tahsil eden memur. tahsim : Kestirmek. * Dağılmak. tahşim : Öfkelendirme, kızdırma, gazablandırma. tahsin : Beğenmek ve alkışlamak. * Tezyin eylemek, güzelleştirmek. * İyi ve güzel bulmak. ◊ (Hısn. dan) Kale gibi sağlamlaştırma. * Muhafaza altına alma.tahşin : İri ve kaba etmek. tahsinat : Alkışlamalar. Güzelleştirmeler. Beğenmeler. tahsinhân : f. Aferin diyen. Beğenip alkışlayan. tahsinkerde : f. Beğenilmiş. tahsir : Hasret bırakma. Hasret etme. * Kuşun tüyünü bırakması, dökmesi. ◊ (Hasar. dan) Zarara sokma, ziyana uğratma. ◊ İnce belli etmek.tahşir : Noksan etmek, eksiltmek. tahsis : (Husus. dan) Belli bir gaye için kullanmak. * Bir şey veya bir kimse için ayırmak. * Kredi. Tazminat. ◊ Rağbet ettirmek. Meylettirmek, yöneltmek.tahsisat : Bir kimse veya bir daire için ayrılmış para veya mal. tahsisen : Tahsis suretiyle. * Hele, en çok. tahşiye : Derkenar, haşiye yazma veya yazılma. ◊ (Haşyet. den) Korkutma. Ürpertme.taht : f. Hükümdarların oturduğu büyük koltuk. Hükümdarlık makamı. ◊ Alt. Aşağı. * Gr: Gelecek olan zamir. ◊ f. Yağma, talan, soygun, çapul.tahtah : Arslan. tahtaha : Bir şeyi doğrultmak. * Beraber etmek. * Bazısını bazısına katmak. ◊ Hastalıktan veya zayıflıktan sesin değişmesi.tahtanî : Alt kat. Alt katla alâkalı. tahtaniye : Altta olan, alttaki. * Noktası altta olan harf. tahte : f. Yağmalanmış, soyulmuş, talan edilmiş. ◊ Alt, altta, altında. ◊ f. Tahta.tahtelhifz : (Taht-el hıfz) Muhafaza altında. tahtessera : (Taht-es serâ) Toprak altı. tahtgâh : f. Başşehir, başkent. * Taht yeri. tahtib : Odun toplamak. tahtie : Bir kimseyi veya bir şeyi hatalı görmek, hata isnad etmek, yanıltmak. 'Bu hatadır' diye iddia etmek. * Ist: 'Mezhebim haktır, hata ihtimali var. Başka mezheb hatadır, savaba More…tahtim : Mühürleme. Mühür basma. * Tamamlama. tahtit : Zayıflık. * Kurmak. * Pare pare etmek, parçalamak. ◊ (Hatt. dan) Çizme. Çizgi ile belli etme. * Çizgi.tahtiye : Hatâya düşürmek, yanıltmak. tahun(e) : (C.: Tavâhin) Su değirmeni. tahur : Tâhir. Hem temiz hem temizleyici. Çok temiz. tahv : Düşmek. * Çekip uzatmak. tahve : Eti pişirmek. tahvid : Sür'atle gitmek, hızla gitmek. tahvif : Korku vermek. Ürkütmek. Korkutmak. tahvifât : (Tahvif. C.) Korkutmalar. Korkuya düşürmeler. tahvifen : Korkutarak. tahvil : Bir halden başka bir hale getirmek. Değiştirmek. * Döndürmek. * Faizli borç senedi. tahvilât : Tahviller. * Borç senetleri. tahvin : (C.: Tahvinât) Birisine hâin deme. Hıyânet nisbet etme. tahvir : Rücu ettirmek, döndürmek. * Ağartmak, beyazlatmak, tebyiz. tahvit : (Havt. dan) Duvar çekme. tahviye : Dizleri, dirsekleri, yanları, karnı ve uyluğun arasını ayırmak. tahviz : Suya dalmak. tahya : Karanlık gece. tahye : Bulut parçası. tahyib : (Haybet. den) Eli boş, kederli ve mahrum kılma. tahyil : (C.: Tahyilât) (Hayal. den) Akla getirme. Fikre getirme, zihinde canlandırma. tahyir : (Hayır. dan) İki şeyden birisini seçme durumunda bırakma. İstediğini seçmesini teklif etme. tahyis : Zelil etmek, kepaze etmek. * Boyun eğdirmek. Muti etmek. tahzi' : Tevâzu etmek, alçakgönüllü olmak. ◊ Yarma, kesme. * Ameliyat.tahzib : (Hizb. den) Takım haline getirmek. Hizibleştirmek. Gruplaştırmak. ◊ (Hizab. dan) Saç, sakal boyama.tahzif : Saçını düzüp bezemek, süslemek. tahzil : Aşağılatmak, alçaltma, bayağılaştırma. tahzim : Kesmek. tahzin : (Hüzn. den) Kederlendirme, tasalandırma. * Hazin hazin Kur'an-ı Kerim okuma. ◊ Hazinede saklama.tahzir : (C.: Tahzirât) (Hazer. den) Menetme, sakındırma, önleme.TAHZİR : Korkutmak. ◊ Yeşil renk verme. Yeşillendirme. * Hazırlama.tahziz : İsteklendirme, rağbet ettirme. taî : Arabistan'da mevcut Tay kabilesinden olan. taib : Tövbe eden. Günahlarına pişman olan. taif : Etrafını dolaşarak ziyaret eden. Tavaf eden. Dolaşan. * Hicaz'da Mekke-i Mükerreme'nin yüz kilometre güneydoğusunda, Gazva Dağı'nın güney eteklerinde ve bir takım tepelerin More…taife : Hususi bir sınıf meydana getiren insanlar. Kavim, kabile. Takım. taih : Kibreden. Kibirlenen. Büyüklenen. tail : Uzayan. * Kudret ve gına. * Fayda. Menfaat. tain : Süngü ile vurulmuş. tair : (Tayeran. dan) Uçucu. Uçan. * Kuş. tais : Hafif başlı. tâk : Bina kemeri. Yarım daire şeklinde kapı ve pencere üstü. Çardak. Kubbe. Kavisli bina. Eyvan. tak'ir : (Ka'r. dan) Çukurlaştırma, çukur yapma. tâka : Kubbeli mahfe. Pencere. * Takat. Güç, kuvvet, iktidar. taka : Korkutmak. * Hazer etmek, çekinmek, korunmak. ◊ İki-üç kişi ile idare edilen küçük yelkenli.taka'ku' : Deprenmek, hareket etmek. * Ötmek. taka'ur : (Ka'r. dan) Çukurlaşma. * Kuyunun derin ve çukur olması. taka'vüs : Çok yaşlanma. * Evin eskiyip köhne olması. takabbüb : Binaya kubbe yapmak. takabbuh : Çirkinlik. takabbül : (Kabul. den) Kabullenme. Üstüne alma. Bir şeyi taahhüd ve iltizam etme. * Öpülme. takabbuz : (C.: Takabbuzât) (Kabz. dan) Toplanıp çekilme. Büzülme. * Kabız olmak, peklik. takabuz : Kabz edişmek. takaddes : Mukaddes olsun (mânasında). takaddüm : (Kıdem. den) Önde bulunma. İleri geçme. * Zaman veya mevki bakımından ileride olma. takaddüs : Mübarek kılmak. Kudsî kılmak. * Çok temiz olma. * Mukaddes olma. takadi : Birbirine hakkını vermek. takadu' : Birbirine süngü ile vurmak. takadüm : Üzerinden zaman geçmek. takaffül : Kapamak. * Kilitlemek. * Tilki eniği. takafkuf : Titremek. takahhül : şikâyet etmek. takahhum : Ansızdan bir nesneye dühul edip girmek. takahhur : Kahrolmak. takali : Birbirini düşman kabul etmek. takalkul : Deprenmek, hareket etmek. takallu' : Ayağını kuvvetiyle kaldırmak. * Yerinden kopmak. takallüb : Bir taraftan diğer tarafa dönmek. * Bir halden başka bir hale değişmek. * Başka kalıba girmek. takallüd : (C.: Takallüdât) (Kald. dan) Bir işi üstüne almak. * Takınma, kuşanma. Gerdanlık veya muska gibi boyuna geçirme. * (Kılıç) kuşanma. takallül : (Kıllet. den) Azalma, az olma. takallus : Kısa olmak, kısalmak. * Toplanmak, cem'olmak. takallüs : Kasılma. Bir şeyin büzülüp gerilmesi. Bir uzvun çekilip toplanması. Kıvrılma. takammül : Bitlenme. Bitli olma. takammüm : Evin süprüntüsünü ayırmak. takammüs : Gömlek giymek. takamür : Kumar oynamak. takannu' : Başına örtü örtmek. takannün : Kanunlaşma. Değişmez halde, kat'i olarak belirme. takarr : Birbiriyle kararlaşmak. takarrüb : Yakınlaşmak. Yaklaşmak. * Zamanı gelmek. Vakti yakın olmak. takarruh : (Karh. dan) Yara derinleşip büyüme. * Yara çıban olma. takarrüm : Tatlı tatlı yeme. takarrür : Kararı verilmek.* Yerleşmek. Kararlaşmak. takarrüş : Kesbetmek, almak, kazanmak. takaru' : Kur'a atışmak. takarüb : Birbirine yakın olmak. takas : Vereceğini alacağına karşılık tutmak suretiyle ödeşmek, sayışmak, değişmek. takaşkuş : Hastanın iyi olması. * Derinin soyulması. * Her yerden yiyecek istemek. takassi : Bir şeyin aslını esasını araştırma. takassu' : Dühul etmek, girmek. takaşşu' : Havanın açılması. takassuf : Kırılmak. takaşşüf : Maişet şiddeti, geçim zorluğu. takaşşur : (Kışr. dan) Kabuk bağlama, kabuklanma. takasüm : Kısmet edişmek. * Birbirine yemin vermek. takasur : (Kasr. dan) Bir işi mümkün iken yapmama. Esirgeme. tâkat : Güç, kuvvet. İktidar. tâkatfersâ : f. Dayanılmaz, tâkat götürmez. tâkatgüdaz : f. Tâkati kaldıran, gücü kuvveti eriten, mahveden. tâkatşiken : f. Tâkati tüketen. takattub : Kaşların çatılması. * Buruşma. takattuf : Yüz ekşitmek. takattur : Damla. Damlama. Damla damla akma. * Ud ağacı ile buhurlanma. * Vuruşmağa hazırlanma. * Bir kimse kendini bir yerden atma. * Ağacın dalı kopup düşme. * Bir adamı yanı üzere düşürmek. More…takatu' : Kesilmek. Kesişmek. takatül : Kıtal edişmek, döğüşmek, vuruşmak. takaud : Oturmak. takaus : Durdurmak. Sonraya bırakmak. takavim : (Takvim. C.) Takvimler. takavül : Birbiriyle söyleşmek. takavüm : Dövüşmek, vuruşmak. Birbiriyle cenge durmak. takavvi : (Kuvvet. den) Kuvvetlenme. takavvüb : Bir şeyin kabuğu soyulmak. takavvül : Haber vermek. * Yalan söylemek. takavvuz : Ayrılmak. Dağılmak. * Yıkılmak. takayyü' : Kusar gibi olup kusamama. takayyüd : Bağlanma. Bağlı olmak. Kayıtlı bulunmak. * Çalışmak. Çabalamak. Uğraşmak. * Dikkatli davranmak. takayyül : Uymak, iktida etmek. takayyuz : Kırılmak. * Benzetmek. takaza : Başa kakmak. * Sıkıştırmak. * Hakkını isterken borçluyu zorlamak. takazic : Dövülüp ufalanarak yemeklerin üstüne ekilen otlar. Baharat. takazüf : Birbirine iftira edip atışmak. takazzub : Kesilmek. takazzür : İstikrah etmek, kerih görmek, beğenmemek. ◊ Çirkin şeylerden uzak olmak.takbib : Kubbe gibi yapma. takbih : Çirkin görmek. Beğenmemek. * Kabahatli bulmak. * Kötü gördüğünü bildiren söz söylemek. takbihât : (Takbih. C.) Ayıplamalar, çirkin görmeler. takbil : Öpmek. takbir : Defnetmek, gömmek. takbiz : Toplayıp bir yere getirmek. takdane : f. Üzüm çekirdeği. takdid : Eti kurutmak. * Uzunlamasına yırtmak veya kesmek. takdih : Beğenmeme, zemmetme. * Atın belini inceltmek. takdim : (Kıdem. den) Arzetmek. Sunmak. * Küçük bir kimseyi yaş, amel, mevki ve takva itibariyle büyük bir kimse ile tanıştırmak. * Öne geçirmek, bir şeyi başka bir şeyden önde tutmak. * Bir büyüğün More…takdimât : Takdim edilenler. Büyüklere verilen şeyler. takdime : (C.: Tekadim) Kendisinden üstün kişiye sunulan armağan, hediye. * Takdim. takdimen : Takdim ederek, öne geçirerek. takdir : Kıymet vermek. Değerini, kıymetini, lüzumunu anlamak. * Kader. * Düşünmek. * Öyle saymak. takdiren : Değer ve kıymetini anlıyarak. Takdir ederek. takdirî : Kaderden olan. Takdir-i İlâhîye ait ve müteallik olan. * İtibarî. * Farazî. * Gr: Yazılı olmayıp var bilinen mâna veya kelime. (Bak: Mukadder) takdirname : f. Bir işin beğenildiğine ve istihsan edildiğine dâir alâkadarların imzasını taşıyan yazı. Beğenildiğine dair yazılı kâğıt. takdis : Büyük hürmet göstermek. Mukaddes bilmek. * Cenab-ı Hakk'ın kusursuz, pâk ve her hususta noksansız olduğunu bildirmek, söylemek ve Allah'a (C.C.) şükretmek. takdiye : Hâcet bitirmek, ihtiyaç gidermek. takfil : (Kufl. dan) Kilitleme veya kilitlenme. takfiye : Kafiye yapmak. * Bir kimsenin ardınca olmak. takhim : İthal etmek, içeri sokmak, girdirmek. takhir : (C.: Takhirât) (Kahr. dan) Kahretme. taki : Kendini koruyan, saklayan. * Takvalı kimse. Günahtan çekinen. tâkiyye : Takke. takiyye : Sakınmak. Kendini koruyup çekinmek. * Birinin mensub olduğu mezhebi gizlemesi. * Mümâşât. tâkiyye-duz : f. Takkeci, takke diken. takli' : (Kal'. den) Yarmak. * Mübalâğa ile koparmak. Kökünden söküp koparmak. taklib : (C.: Taklibât) (Kalb. dan) Döndürme, çevirme. * Bir şeyin kalıp ve şeklini değiştirme. taklid : Takma, asma, kuşatma. * Benzetmeğe ve benzemeğe çalışmak. Benzerini yapmak. Birine benzemeğe çalışarak alay etmek. Sahte. Bir şeyin sahtesini yapmak. takliden : Taklid ederek, benzeterek. taklidgâh : f. Taklid yeri. taklidî : Taklide ait. Sathî. * Delil ve sened istemeden kabul edilen. taklidî iman : (Bak: İman-ı taklidî) taklih : Dişin sarılığını gidermek. taklil : Azaltma. Azaltılma. İndirme. Tenkis. taklim : (Kamış, tırnak, kalem gibi şeyleri) yontma, kesme. taklis : Def çalıp nağme söylemek. ◊ Büzme.takmis : (Kamis. den) Gömlek giydirme. takmiş : Cem'etmek, toplamak. taknetu : (Bak: Lâtaknetu) takni' : Başına örtü örttürmek. taknin : (Kanun. dan) Kanun koyma. takniye : Çok kırmızı yapmak. takri' : (C.: Takriât) Tevbih. Azarlama. * Birini telâşa düşürme. * Te'nif. Başa kakma. takriât : (Takri'. C.) Azarlamalar, paylamalar, başa kakmalar. takrib : Yaklaştırma. Aşağı yukarı ve tahmin ile kat'i olmayan şey söyleme. Tahmin. * Yolunu bulma. takriben : Tahminen. Yaklaşık olarak. Aşağı yukarı. takribî : İhtimale göre olan. Takribe ait. takrid : Devenin gövdesinde olan keneyi yolup gidermek. * Hor ve zelil etmek. takrin : (Karin. den) Birlikte bulundurma. Yaklaştırma. takrir : İyi ifade etmek. Bildirmek. * Ağzından anlatmak. * Yerleştirmek. Kararlaştırmak. Yerini belirtmek. * Resmî olarak yazı ile bildirmek. * Tapuda, mülkünü başkasına sattığını bildirmek. * More…takrirât : (Takrir. C.) Ağızdan anlatılan şeyler. takriren : Ağızdan anlatarak. takrirî sünnet : Hazret-i Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın, sahabelerinden birinin söylediğini veyahut işlediğini gördüğü halde, onu menetmiyerek sükût buyurmaları. takris : Parmak ucuyla veya tırnakla bir nesneyi ovup yıkamak. ◊ Soğutmak. * Dondurmak.takriş : Birbirine rağbet etmek. takrit : Kulağına küpe takmak. * Davarın başına yular takmak. takriz : (Karz. dan) Ödünç vermek. * Bir şeyi veya bir eseri beğendiğini söylemek. Beğendiğini bildiren yazı yazmak. Bir eserin takdir ve tahsin edildiğini bildiren yazı yazmak. ◊ More…taksib : Kıvırcık yapmak. taksif : Çok kırmak. taksim : (Kısım. dan) Bölme. Parçalara ayırma. taksimât : Taksimler. Bölmeler. Cüz cüz ayırmalar. taksir : (Kasr. dan) Kısaltma, kısma. * Kusur, hata, kabahat, suç. Günah. * Bir işi eksik yapma. * Bir şeyi yapabilir iken yapmama. * Zayıflatmak, süstlük etmek. * Geri kalmak. takşir : (Kışr. dan) Kabuğunu soyma. taksirat : (Taksir. C.) Kusurlar, suçlar, günahlar, kabahatlar. taksis : Kireç ile bina yapmak. * Kireç ile sıvamak. taksit : (Kıst. dan) Belli zamanlarda parça parça ödenecek para. taktaka : (Tıktıka) Taşlardan çıkan ses. * Hayvanların ayak sesleri veya bunları anlatmak için söylenen kelime. takti' : Kesme. Kesilme. Parça parça etme. Parçalara bölme. taktib : Kaş çatıp yüz ekşitme. taktik : Fr. Asker kuvvetlerini harb meydanlarında düşmanı şaşırtarak kullanma. Bu işi tedkik eden ilim. * Mc: Bir işte muvaffakiyet için lüzum eden yolları kullanma. taktil : (Katl. den) Çok öldürmek, çok katletmek. * Muti etmek, itaat ettirmek, boyun eğdirmek. taktin : Filiz sürme. taktir : Damla damla akıtmak. Damlatmak. İnbikten çekmek. ◊ Eksik etmek. * Güç olmak.taktirat : Damla damla akıtmalar. takut : Feryun adı verilen darı cinsi. takva : Bütün günahlardan kendini korumak. takvib : Bir şeyi yerinden çekip koparma. * Yeri kazma. takvid : Çok uzun boyunlu olmak. takvil : (C.: Takvilât) İftira. Yalan söyleşmek. * Haber vermek. takvim : Düzeltme. Doğrultma. Kıvamına koyma. Eğriyi doğru tutma. * Ta'dil etme. * Bir şeye kıymet tâyin eylemek. * Her gün güneşin doğuşu, batışı, ay ahkâmı ve süresi kaydedilmiş olan defter. * More…takvimçe : f. Küçük takvim. takvir (takavür) : Bir cismi yuvarlak kesmek. takvis : (Kavs. den) Kavislendirme. Yay şekline koyma. takvit : Besleme. Tagaddi. takviye : Kuvvetlendirmek. * Kuvvetlendirilmek. takviz : Binayı yıkmak. takyid : (Kayd. dan) Kayıt ve şarta bağlanma. Şart koşma. Bağlama. Deftere yazmak. * Harfe nokta ve hareke koyma. takyih : (Yara) İrinlenmek. takyin : Tezyin etmek, süslemek. takyir : Zifte bulaştırmak. takyiz : Kırılmak. * Takdir etmek. * Sövmek. takzib : Kesmek. takzif : Çok iftira atmak. takziye : (Kaza. dan) Eksiği yerine getirme. Kaza etme. ◊ Gözün çapağı dışarı itmesi.tal : f. Bakır veya gümüş tepsi. * (Parmaklara takılan) zil. tal' : Tomurcuk. * Miktar. Kadar. * Çiçeklerin üremelerine sebep olan sarı tozları. tal'a : Görmek. (Bak: Tal'at) tal'at : Vecih, yüz. Çehre. * Görünüş. Görüşmek. * Güzellik. * Görmek. * Bir şeye çok rağbet etmek. tal'at-efruz : f. Parıldayan. tala' : (C.: Etlâ) Geyik buzağısı. * Çatal tırnaklı hayvanların yavrusu. * Buzağının ayağını bağladıkları ip. * Şahıs. talac : f. Bağırma, feryad, çığlık. * Ses, sada. * Kavga. * Meş'ale. talah : Salih olmayan. Bozuk. ◊ Yorulmak, zayıflamak.talak : (At) sıçramak ve kalkmak. talâk : Boşamak. Boşanmak. * Bağlı olan bir şeyi çözmek, ayırmak. * Nikâhlı karısını bırakmak. talâk suresi : Medenîdir. Nisâ Suresi de denir. Kur'an-ı Kerim'in 4. Suresidir. talak-name : f. Boşama kâğıdı. talakat : Dil açıklığı. Selâset. Düzgün sözlülük. * Güler yüzlülük. talam : Esrar otunun tohumu. talan : f. Çapul, yağma. * Birisinin malının, herkes tarafından kapışılması. talanger : f. Yağmacı, talancı, çapulcu. talangerî : f. Çapulculuk, yağmacılık. talar : f. Dört direk üzerine yapılan ve geceleri yatılan yer. * Salon, büyük oda. talasim : (Tılsım. C.) Tılsımlar. talavet : Güzel, hüsün. Şirinlik, zariflik. * Ağızda çıkan bir nevi yara. talazzi : (Lazâ. dan) Alev çıkarma. Alevlenme. tale : (Tavl. dan) 'Uzun olsun' mânâsındadır. taleb : İsteme. İstenme. Dileme. İstek. talebdâr : f. Alacaklı. talebe : (Tâlib. C.) İstekliler. * Şakird. Tahsile çalışan. Öğrenen. Öğrenci. talebkâr : f. İstekli, talebli, arzulu. talef : Fazl. Atâ, hediye, bahşiş, hibe. * Kanı heder olmak. talel : (C.: Tulul-Atlâl) Yıkılmış binada kalan duvar temeli. talh : Necis bulaşmak, pislik bulaşmak. * Havuz dibinde kalan tortu. * Kene böceği. ◊ Muza benzer meyve. Akasya ağacı.tali : Tilavet eden, okuyan. * İkinci derecede. Sonradan gelen. * Man: Birbirine bağlı iki kaziyeden ikincisi. Meselâ: 'Duman çıkıyorsa ateş vardır' sözünde 'Ateş vardır' sözü More…tali ' : Doğan. Tulu' eden. * Kısmet, kader, baht. * Nişangâhın arkasına düşen ok. * Yeni hilâl. talia : 'Casus. * Nişancı. Asker önünden giden tabur. * Rehber, kılavuz; kafilenin önünde giden.' ◊ Doğan. Ufuktan görünen. Tulu' eden.talib : (C.: Tulleb-Tullâb-Talebe) İsteyen, istekli. * Talebe, öğrenci. talibe : (C.: Tâlibât) Kız talebe. Mektebli kız. talid : Bir kimsenin (köle, câriye, hayvan gibi) canlı eşyası. talif : Alınmış şey. talih : Faydasız, yaramaz iş. (Kısmet ve kader mânasında: Bak: Tâli') talik : Güleryüzlü adam. Mütebessim kimse. * Düzgün söz söyleyen kimse. ◊ Azad olunan esir. Serbest bırakılan esir.talil : Hasır. talk : Doğum ağrısı. tall : Çiğ, kırağı. İnce yağan yağmur, çisinti. Şebnem. * Helâk etmek, iptal. * Güzel, lâtif şey. * Şiddet. tallase : Kendisiyle levha silinen paçavra. tals : (C.: Atlâs) Mahvetmek. ◊ Su akmak.taltif : İltifat etmek. Bir iyilik yaparak gönül almak. Yumuşatmak. taltifât : (Taltif. C.) Taltifler, ihsanlar, lütuflar, bağışlar. taltifen : Taltif suretiyle. taltih : Bulaştırma, bulaşık etme. talut : (Bak: Yuşa) talve : Vahşi canavarların yavrusu. * Keçi bağladıkları ip parçası. taly : Karışmak. talziye : (Lezâ. dan) Alevlendirme veya alevlendirilme. tam'an : Tama' suretiyle, tama' ederek. tama' : Hırsla istemek. Doymazlık. Aç gözlülük. Çok isteme. * Askerî fertlerin maaşları. (Kamus) tama'kâr : Aç gözlü. Cimri. tamaen : Tama' ederek. Hırsla. Cimrilikle. tamah : (Tımah - Tumuh) Bir şeye göz dikip bakma. tamam : Bitme, bitirme, son, nihayet. * Tam, eksiksiz, noksansız. * Ne eksik ne fazla. * Münasib, uygun. tamamen : Büsbütün, eksiksiz ve tam olarak, mükemmel biçimde. tamamiyet : Bütünlük, tamamlık, tamlık. tamar (timâr) : Yüksek mekan, yüce yer. tamat : f. Mânâsız ve uygunsuz söz. tamele (tamle) : Havuzun dibinde kalan balçık ve tortu. tamh (timâh) : Gözünü yukarı kaldırıp bakmak. tamir : Sıçrayıcı, sıçrayan. ◊ Hurması olan kişi.tamir bin tamir : Aslı bilinmeyen kimse. * Pire. tamis : Uzak. tamiye : Dudak kabarmak. tamles (tamelles) : Çörek. tamm : Saçını kesmek. * Galebe etmek. Galib gelmek. * Yükselmek, yüce olmak. * Defnetmek, gömmek. tamma' : (Tama'. dan) Çok tama' eden. tammah : Her şeye göz diken pek hırslı kimse. tammat : Kıyamet. tamme : (Tâmmât) Kıyamet vakti. * Belâ. Dâhiye. * Keskin çığlık. ◊ Bütün, noksansız, eksiksiz, tam.tamn : Sâkin olmak, sessiz olmak. tams : Kadının hayız görmesi, aybaşı olması. * Kir, vesah. * Cima etmek. * Yapışmak. ◊ Yok etme, belirsiz kılma. * Eskimek. * Mahvolmak.tamş : Halk, nâs, insanlar. tamtame : Pelteklik, kekemelik, tutukluk. tamu : (Aslı: Tamuğdur) Cehennem. tamur : Kan. * Nefes. tamure : Kalb gılâfı. * Emzikli bardak. * İbrik. tamv : Yüksek olmak. * Dolu olmak. tan'im : Nimet vermek, nimetlendirmek. tana : Susuzluktan ciğerin yapışması. tanagguz : Taaccüb edip, şaşırıp, hayrette kalıp başını sallamak. tanazzuc : Pişmek. * Olmak. tancir (tancere) : (C: Tanâcir) Tencere. tandir : Ufak fırın. * Elleri ve ayakları ısıtmak için üstü kapalı küçük mangal. tanef : Kayış. * Dağ burnu. Dağ başı. * Kapı üstüne yapılan örtü. * Duvar üzerine yapılan saçak. tanfese : (C.: Tanâfis) Uzun saçaklı halı. * Hurma yaprağından yapılan ve eni bir zira' miktarı olan hasır. tangim : Avazlandırmak, seslendirmek. tangis : Dirliğini tatsız etmek. tango : Fr. Züppe giyinişli kadın. * Turuncuya çalar renk. * Bir dans çeşidi. tangüb : Ok yapımında kullanılan sağlam bir ağaç cinsi. tanh : Semiz olmak, besili ve şişman olmak. * Yemeğin hazmolmaması, sindirilmemesi. tanin : Sinek vızıltısı. * Kaz sesi. * Avaz ve gürültü. * Çınlamak. Tınlamak. tanin-endâz : f. Çınlayan, tınlayan. tanker : ing. Akaryakıt taşıyan gemi veya kamyon. tannan : Tınlayan, çınlayan. tannaz : Herkesle eğlenip alay eden. Müstehzi. tanne : Balçığı çok olan yer. tansib : Yükseğe kaldırma. tansif : (Nısıf. dan) Yarı yarıya bölmek. Ayırmak. tansir : Hristiyanlaştırma. tansis : Tetkikten sonra karar vermek. * Bir mes'eleyi ve hükmü, şer'î delillere isnad etmek. tansiyon : Fr. Tıb: Kanın damarlara içerden yaptığı tazyik, basınç. tantana : Çok lüks içinde olmak. Gösteriş. Gürültü patırtı. tantif : Kulağına küpe geçirmek. tantik : Bir kimsenin beline kuşak bağlamak. tantil : Hasta olan uzuv üstüne sıcak su ve yağ dökmek. tanz : Herkesle eğlenme. Alay etmek. tanzic : Çok pişirmek. * Yakmak. tanzid : Bir yere toplayıp yığmak. İstif etme. tanzif : (Nezafet. den) Temizlenmek. Temizlemek. tanzifât : Temizlik işleri. Temizlemeler. tanzim : (Nazım. dan) Sıraya koymak. Sıralamak. Dizmek. * Düzenlemek. Tertiblemek. * Islah etmek. * Manzum veya mensur olarak yazmak. tanzir : Benzetme. Benzetilme. Nazire yapma. * Bir yazının şekil ve mâna bakımından benzerini yazma. ◊ Tazeleştirme, tazelendirme.tanziren : Nazire olarak. Benzetme suretiyle. târ : f. Karanlık. * Tel. Saç teli. * Tepe. * İplik. tar tar : Tel tel. İplik iplik. tar ü mar : f. Dağınık, karmakarışık, perişan. tara : f. Yıldız. tarab : Sevinçlik. Şenlik. Şâdlık. tarab-efsâ : f. Neşe ve ferahlığı artıran. tarab-gâh : f. Coşkunluk ve sevinç yeri. tarab-nâk : f. Sevinçli, neşeli, coşkun. târâc : f. Yağma, talan, çapul. * Yağmalama, talan etme. târâc-ger : f. Yağmacı, çapulcu. târâc-kerde : f. Yağmalanmış, talan edilmiş. taraf : Yan, yön. * Yer, memleket, ülke. Kıt'a. * Taraftarlık, sahip çıkmak, korumak. * Aralarında anlaşmazlık bulunan iki kişiden veya iki topluluktan her biri. tarafdar : f. Birinin tarafını tutan, bir tarafı tutan, bir tarafı kayıran. tarafdarî : f. Kayırıcılık, taraftarlık. tarafeyn : İki taraf. İki nihayet. * Dâvada karşılıklı iki hasım. Her iki taraf. tarafgir : f. Taraf tutan. Taraflardan birine sahip çıkan. tarah : (C.: Etrâh) Tasa, keder, hüzün, melâlet. ◊ Uzak mekân.tarahhum : (Bak: Terahhum) taraif : (Tarife. C.) Az bulunur şeyler. taraik : (Tarikat. C.) Tarikatlar, meslekler. tarak : Bulutların bir yere toplanması. * Aynı cinsten olan şeylerden bazısı bazısının üstünde olması. taran : f. Karanlık. tarancibin : Kudret helvası. tararet : Semizlik, besililik, şişmanlık. taras : İzdihamlık, çok kalabalık. tarasrus : Katı olmak, şiddetlilik. * Sağlam olmak. tarassud : Bir şeyi çok dikkat ederek gözetleme. İntizar üzere olma. Gözetleme. tarassudât : (Tarassud. C.) Gözlemler, tarassutlar, gözetlemeler. tarat : f. Çapul, yağma, talan. taratun : Fârisî dilince söyleşmek. Farsça konuşmak. taravet : Tazelik. Körpelik. taravet-dâr : (Terâvettar) f. Tâzece, eskimemiş, tâze. tarayyuh : Zayıflık, süstlük. tarazi : Hoşnutlaşmak. tarazruz : (Taş) Parça parça olmak. tarazüm : Üzümü ekmekle yemek. tard : Sürme, kovma, uzaklaştırma. * Mektebden veya vazifeden uzaklaştırma. Hizmetten çıkarma. tardetmek : Kovmak, def etmek, uzaklaştırmak. tardin : Kaftana yen etmek. tardiye : Allah râzı olsun demek. (Bak: Tarziye) ◊ Red olundurmak.tare : Defa, kerre. tared : Irak etmek, uzaklaştırmak. * Sürüp reddetmek. tarek : f. Tepe. Başın tepesi. tarem : Dam, kubbe, künbet. Sakf. Satıh. tareş : Sağırlık. tareten : Bir kere veya bazı defa. târeten uhrâ : Bir kere daha, başka bir kere daha. tareyan : Oluverme, geliverme, birdenbire çıkma. tarf : Göz, bakış, nazar. Göz ucu. * Soyu temiz kimse. * Her şeyin nihayeti, sonu. * Göz kapaklarını yummak veya oynatmak. * Göze bir şey dokundurmakla yaşartmak. * Koz: Menazil-i Kamer'den More…tarfa : Ilgın ağacı. tarfe : Göz kapağının bir defa kapanıp açılması. * Göz kırpmak. * Bir yıldız ismi. * Ayın bir menzili. tarfes : Kum yığını. tarh : Uzaklaştırmak. * Vaz' etmek. * İndirmek. * Bırakmak, elinden atmak. * Yerleştirmek. * Temel bırakmak. * Mat: Çıkarma. tarh-efgen : f. Düzenleyen, kuran, tertib eden. * Temel kuran, bina yapan. tarh-endaz : f. Temel atan. Düzenleyen, tertib eden. tarhib : Merhaba' demek. tarhun : (C.: Tarâhin) Tarhun otu. tarî : (Tarâ. dan) Birdenbire çıkan, ansızın görünen. ◊ (Taravet. den) Taze, taravetli. ◊ Karanlık, meçhul.tarid : Kovulmuş, uzaklaştırılmış, sürülmüş, çıkarılmış. * Bir kimsenin birinci çocuğundan sonra doğan ikinci çocuğu. ◊ (Tard. dan) Kovan, çıkartan, süren, tardeden.taride : Arap çocuklarına mahsus bir oyun. * Okları cilâ edip parlattıkları ağaç. tarih : Hâdiseye vakit tayin etmek. * Vak'anın vukuuna tayin olunan vakit. Zaman tesbiti. * Geçen hâdiseleri kaydetmekten hâsıl olan ilim. * Vak'anın vukuuna vakit tayin eden söz ve makam. More…tarihnüvis : (C.: Tarihnüvisân) f. Tarih yazan. Müverrih. târik : Gece gelen kimse. * Zulmette hâsıl olan belâ ve musibetler. * Parlak yıldız. * Sabah yıldızı. (Zühre) ◊ Terkeden, vazgeçen, bırakan.tarik : f. Karanlık. tarîk : Yol. Tarz, usûl. * Vâsıta. Meslek. * Bir maksada nâil olmak için icrâsı lâzım olan husus veya bu hususların hey'et-i mecmuası. târik suresi : Kur'an-ı Kerim'in 86. Suresinin ismidir. Mekkîdir. tarik-baht : f. Bahtı kara, şanssız, tâlihsiz. tarikat : Yol, manevî yol. * Usûl, tarz. Hal ü şan. (Bak: Müteşeyyih, Seyr-i âfâkî, Tasavvuf) tarim : Kalın bulut. * Elleri ve ayakları kaba olan kimse. tarim (tarime) : (C.: Tıram) Kara çadır. taris : Kavi, kuvvetli. tariye : Ansızın gelen belâ, dâhiye. tariz : Cansız, kuru nesne. * Meyyit, ölü. tark : Vurmak. * Dövmek. * Yünü ve pamuğu ağaçla vurmak. * Bulanık su. * İçine deve bevlettiğinden dolayı pislenmiş olan yağmur suyu. * Vücuttaki gevşeklik. tarmese : Münkabız olmak. tarr : Kesmek. * Keskinletmek. * Yapmak. * (Bıyık) gelmek. * Çolak olmak. * Düşmek. tarraka : Gümbürtü. tarrar : Yankesici, hilekâr. tarriyan : Sepet. * Büyük tabak. tarsi' : Bezemek, süslemek. * Sevinç, neşât. ◊ (Göz) yaramaz olmak.tarsif : Birbirine bitiştirip kuvvetlendirme, sağlamlaştırma. tarsig : Vüs'at vermek, genişlik vermek. tarsin : Sağlamlaştırmak. Bir şeyi tahkik etmek. * Bilmek. * Metanet ve cesaret vermek. tarsinât : (Tarsin. C.) Sağlamlaştırmalar. tarsis : (Rasas. dan) Kurşunla perçinleme, kurşunlaştırma, sağlamlaştırma. * Kadının sadece gözleri görünecek şekilde örtünmesi. tartabe : Keçiyi sağmak için çağırmak. tartib : Islatma, rutubetlendirme. Islatılma. * Tâzelik verme. * Hoşlandırılma. * Hurmanın rutubetli olması. tartil : Saçı yağlamak. tary : Taptaze. Çok taze. tarz : Usul, şekil, üslub. * Yol. Hey'et. tarze : şekil, suret. tarzim : Bir çok şeyi bir yere getirip, toplayıp bir yük yapmak. tarziye : Pişmanlık duyduğunu anlatarak özür dilemek. * Râzı etmek. * 'Radıyallahü-anh' diyerek duâ etmek. ◊ Cübbe veya zırh giymek.tas : (C.: Atvâs) Meşhur bir kabın adı. Tas. tas'ib : Güçleştirmek. tas'ibat : (Tas'ib. C.) Zorlaştırmalar, güçleştirmeler. tas'id : Eritme. * Yukarı çıkma ve çıkarılma. * Buharlaştırarak temizleme. İnbikten geçirip buhar haline getirme. tas'ir : Kibirlenmekten dolayı karşısındakinin yüzüne bakmayıp, yüzünü çevirmek. tasa'lük : Fakirlik göstermek. tasa'su' : Deprenmek, hareket etmek. * Perakende olmak, dağılmak. tasa'ub : Güçleşme. Güç olma. tasa'ud : (Suud. dan) Yukarı çıkma. * (Gaz veya buhar) yükselme. tasabbi : (Saby. dan) Çocuk tavrı takınma. Çocuklaşma. tasabbu' : Parmak parmak ayırma. tasabbüb : Dökülmek. * Bahadır olmak, kahraman olmak. * Sıcaklığın artması. tasabbuh : Sabahleyin uyumak. * Sabah kahvaltı yapmadan yemek yemek. tasabbun : Sabunlaşma. * Sabun gibi köpürme. tasabbur : (Sabr. dan) Sabırlanma. Sabretme. tasabi : Aşkını izhar etmek, muhabbetini açığa vurmak. tasaddi : Bir işe başlamak. * Taarruz etmek. * Yüz döndürmek. * Tesadüf etmek. * Vuku bulmak. tasaddu' : (Demir) Paslanmak ve küflenmek. ◊ Yarılıp çatlama. * Dağılma.tasadduk : Sadaka vermek. Allah rızası için fakirlere ve ihtiyacı olanlara, para veyahut ihtiyaca göre herhangi bir şey vermek. * Sadık ve gerçek olduğu tahakkuk etmek, meydana çıkmak.(İlmi olan kimse More…tasaddukat : (Tasadduk. C.) Sadakalar. tasaddur : (Sadr. dan) En başta oturma. Başa geçme. * Öğretmek. * Yücelik talep etmek, yükseklik ve ululuk istemek. tasaduk : Birbirine inanmak. tasadüm : Tokuşmak. tasaffi : Saflaşmak. Durulmak. Temizlenmek. tasaffuh : Yaprak yaprak olma. * Levha biçiminde olma, levha hâline konulma. tasaffür : Sararmak. tasafüh : Musafaha edişmek. tasafün : Suyun az olduğu zamanlarda herkese eşit miktar su vermek. tasalli : Ateşte yanmak. tasallub : Sertleşmek. Katılaşmak. * Sağlamlaşmak. * Gayret etmek. tasallüf : Kibirlenmek, övünmek, söz atmak. tasallüfât : (Tasallüf. C.) Gösteriş olarak yapılan nezaketler. tasallut : Musallat olmak. Birini rahatsız etmek. Tebelleş olmak. Tahakkümane hareket etmek. tasalluten : Musallat olarak, tasallut ederek, sataşarak. tasalsul : Demir ve ona benzer madenlerin birbirine değmelerinde ses çıkarmaları. tasamm : Kendini sağır etmek. tasamüm : Sağırlığa vurmak. tasannu' : Yapmacık hareket. Zorla bir şeyi daha iyi göstermeğe çalışmak. Suni hareket. tasannuf : Zorla yapılan sınıflandırma veya te'lif. tasarruf : İdare ile kullanmak. Sarfetmek. Tutum. Sâhib olmak. İdare etmek. Sâhiblik. Kullanma hakkı. * (Para veya mal) artırma. * Bir şeye karışıp müdahale etme. tasarrufan : Tasarruf ve tutum gayesiyle. İktisad maksadıyla. tasarrufât : (Tasarruf. C.) Tasarruflar. tasarruh : Şiddetle çağırmak. tasarrum : Cesaretlenme, yiğitlenme. * Kesilmek. tasaru' : Birbiriyle güreşmek. tasarum : Birbirini kesmek. taşaş : Nezleye benzer bir hastalık. tasavir : (Tasvir. C.) Tasvirler, resimler. tasavül : Karşılıklı hamle etmek. tasavün : Hıfzetmek, korumak. tasavvu' : Ayrılmak, perâkende olmak. tasavvuf : Kalbi dünyanın fâni işlerinden ayırıp Allah (C.C.) sevgisi ile bağlamak. Tarikat ehli olmak. tasavvufî : Tasavvufla alâkalı. Tasavvufa ait. tasavvuh : Yaş otun üstü sıcaktan kurumak. tasavvün : Kendini sakınmak. tasavvur : Bir şeyi zihinde şekillendirmek. Tasarlamak. * Düşünce, tasarı. Arzu. (Bak: Dimağ) tasavvurat : (Tasavvur. C.) Tasavvurlar. tasavvurî : Tasavvurla alâkalı. Tasavvura ait. tasaykul : Pürüzsüzlük. tasayuh : Birbirine çağırmak. tasayyud : (Sayd. dan) Ava gitme. Avlanma. Ava çıkma. tasayyuf : (Sayf. dan) Yazlıkta oturma, yazlama, bir yerde yaz mevsimini geçirme. tasbih : Rüzgârdan dolayı otun kuruması. * Sütü su ile karıştırıp içirmek. tasdi' : Rahatsız etmek. Sıkmak. Baş ağrıtmak. * Yarmak. * Perâkende etmek, dağıtmak. tasdik : Doğruluğunu kabul etmek. Bir kararın nizama, şeriata, kanuna uygun olduğunu kabul edip imzalamak. (Bak: Dimağ) tasdikan : Tasdik için. Tasdik suretiyle. tasdikat : (Tasdik. C.) (Ka, uzun okunur) Tasdikler, onaylamalar, doğrulamalar. tasdikgerde : Kabul edilmiş, tasdik edilmiş. Doğru olduğu bilinmiş. tasdim : Tokuşmak. tasdir : İcra etme. Vaz' etme. * Başlama. * Başlangıç yazma. * Örtme. * Başa geçirme, başa koyma. * Yazma. * Çıkarma, çıkartma. tasdiye : Alkış. El çırpma. tase : f. Tasa, keder, kaygı. tasel : Serabın uzaktan su gibi görünmesi. tasfid : Muhkem ve sağlam bağlamak. tasfif : (C.: Tasfifât) (Saff. dan) Sıralama, saf saf dizme. * Sağ elinin ayasını sol elinin arkasına vurmak. tasfih : (Safh. dan) (C.: Tasfihât) Alkışlama, el çırpma. * Yaprak yapma. * Tağyir etme, değiştirme. tasfik : (C.: Tasfikat) Kanat çırpma. tasfir : (C.: Tasfirât) (Safir. den) Sarartma, sarıya boyama. * Islık çalma. tasfiye : Saflaştırmak. Olduğundan daha temiz bir hâle getirmek. Temizlemek. * Hesabı kapatmak. tasgir : Küçültmek. Cirm ve kadrini eksiltmek. Hakir eylemek. tasgirât : (Tasgir. C.) Küçültmeler. tashif : (C.: Tashifât) Yanılarak yanlış kelime yazma. Yazı yazarken kelimeyi yanlış yazma. * Hatâ yapma. * Tağyir etme, değiştirme. tashih : Daha iyi ve daha doğru hale getirmek. Düzeltmek. * Hastanın ağrı ve acısını ilâçla gidermek. tashihât : (Tashih. C.) Düzeltmeler, tashihler. tashin : (Sahn. den) Sahneye koyma. tasi' (tâsia) : Dokuzuncu. tasian : Dokuzuncu olarak. tasig : Gayretsiz kişi. tasir : Galiz süt. taskil : Cilâlandırmak. Saykal, cilâ vurmak, cilâ verilmek. taskilât : (Taskil. C.) Cilâlamalar. Cilâ yapmalar. taslib : (Salb. dan) Haça germek. Haç çıkarmak. * (Sulb. dan) Sertleştirmek. Katılaştırmak, katılaştırılmak. taslim : Kulağı dibinden kesmek. taslit : Musallat etmek. Birini başka birine belâ etmek. Sataştırmak. tasliye : Sallâllahü Aleyhi Vesellem' diyerek dua etmek. * Bir şeyi yakmak için ateşe atmak. (Bak: Sallâllahü Teâlâ) tasm : Âd taifesinden bir kabile. * Mahvetmek veya mahvolmak. tasme : f. Kayış halka. Tasma. tasmid : Hükmetmek. İçini doldurmak. tasmim : Bir şeyi önceden iyice kararlaştırmak. Azimet-i sadıka ile kastetmek. * Muhkem kılmak. * İnkâr etmek. * Endişe edip kaçınmamak. tasmit : Susturma. tasni' : Düzme. Uydurma. Yakıştırma. * Bir san'atla meşgul kılma. * Güzel terbiye etme. tasniât : (Tasni'. C.) Hakiki olmayan yapmacık hareketler. tasnif : Sınıflara ayırmak. Sınıflandırmak. * Kitap yazmak. Kitap tertib etmek. tasnifât : (Tasnif. C.) Tasnif edilmiş eserler. taşr : Zayıf yağan yağmur. taşra : Hariç ve dış taraf. * İstanbul harici olan memleket. * Merkez-i hükümet hâricinde olan yerler. tasrah : Karınca. * Bit. taşrah : Hurma ağacı. tasre : (Süt) koyu olmak. * Su dibinde olan balçık. * Balçıklı su. * Dirlik, iyi olmak. tasri' : Bir beytin iki mısraını da kafiyeli yapma. * Bütün mısraları kafiyeli manzume yazma. * Yere vurmak. * İki parça etmek. tasrid : Azaltmak. tasrif : İstediği şekilde idare etmek. Maslahatta tasarrufa izin vererek mutasarrıf kılmak. * Bir şeyi bozup değiştirerek türlü şekillere koymak, evirip çevirmek. * Gr: Bir kelimenin veya fiilin More…tasrih : Belirtmek. Açık açık anlatmak. Zâhir ve ayân kılmak. tasrihat : (Tasrih. C.) Açık açık anlatmalar. İzah etmeler. tasrihen : Açık olarak, açıktan bildirerek. tasriye : Koyunun sütü çoğalsın diye birkaç gün sağmayıp bırakmak. tass : (Tasse) Oğlancıklar oyunundan bir oyun. taşş (taşiş) : Yağmur çisintisi. tass (tasse) : (C.: Tâs-Tusûs-Tassât) Tas, çukurca kap. tassuc : (C: Tasâsic) Cânip. Nâhiye. İki tane. tast : (C.: Tısâs-Tısât) Büyük tas. taşt : Lâkin, fakat, amma. ◊ Büyük leğen.taşt-gen : f. Leğenci. * Leğen yapan. tastim : Tamamlamak. Tekmil etmek. * Muhkem etmek, sağlamlaştırmak. tastir : (Satr. dan) Yazı yazma. Satırlar meydana getirme. tasvib : Münasib görmek. Uygun ve doğru bulmak. * Aşağı indirmek. tasvibât : (Tasvib. C.) Tasvib edilip uygun görülen şeyler. tasviben : Doğru bularak, tasvib ederek, münâsib görerek. tasvibkerde : f. Doğru bulunmuş, tasvib edilmiş, münasib görülmüş. tasvig : (C.: Tasvigat) (Siga. dan) Kalıp şekline koymak. Eritip kalıba dökme. * Batırmak. * Kuyumculuk yapmak. tasvir : Hiss ve mahsusata münhasır olan ifâde. * Bir şeyi söz veya yazı ile anlatmak. Resim yapmak. * Bir şeye şekil ve suret vermek. Resim. * Edb: Görebildiğimiz ve hissedebildiğimiz şeyleri bize More…tasvirat : (Tasvir. C.) Tasvirler. tasvirî : Tasvire dair, tasvirle ilgili. tasvit : (Savt. dan) Seslendirme, seslenme, ses çıkarma. tasy : Sütü ve suyu çok içmekten dolayı vücudun ağırlaşması. * Süst olmak, zayıflamak. tasyir : Bir surete koyma. Bir şekle vardırma. tat'ir : Sütü yoğurt yapmak. tata'tu' : Başını aşağı eğmek. tatabuk : Muvafık ve müttefik olmak. Uygun olmak. tatahhur : Temizlenmek. Pâklanmak. * Günah işlemekten teberri ve imtina eylemek. tatal : Görmek için yüksek bir yere çıkmak. tatallu' : Nazar etmek, bakmak. * Beklemek, gözlemek, muntazır olmak. tatallüb : Bir defa daha istemek. tatalluk : Açılmak. tatalu' : Birbirine bakmak. Gözlemek. tatamün : Aşağı düşmek. * Meyelân etmek, eğilmek. tatarrub : şevke gelme, coşma, neşelenme, keyiflenme. tatarruf : (Taraf. dan) Bir yana veya bir tarafa çekilme. tatarruk : Yol bulma. Yol bulup girme. tatavül : Uzun olmak. * Büyüklenmek, kibirlenmek. * Birbirine muhalefet etmek, karşı gelmek. tatavvu' : Müstehab ve mendub olan namazlar. * İbadeti sırf kendi isteğiyle yapmak. * Nafile namaz kılmak. * Üzerine lâzım olmayan işler yapmak. tatavvüf : Ziyaret etmek. * Dönmek. tatavvül : Büyüklenmek, kibirlenmek. tatayyub : Güzel koku sürünme. tatayyur : Teşe'üm addetmek. Uğursuzluk. * Uçmak. tatbi' : Doldurmak. tatbib : Kırbayı ev direğine asmak. * Tabiblenmek, doktor olmak. tatbik : Yakıştırmak. Yerine getirmek. * Karşılaştırmak. * Bir kaide, kanun veya emri yerine getirmek. Kıyas ve tahmin etmek. * Benzetme, uydurma. tatbikan : Tatbik ederek, uygun yaparak. Fiilen işleyerek. tatbikî : Tatbike ait. Pratik ile alâkalı. Fiilen işlemek suretiyle. tatbil : Davul çalma. tatbin : Bir şeye çamur sürme. tatfif : Alırken dolgun, verirken eksik ölçmek. tatfif suresi : Kur'an-ı Kerim'in 83. suresidir. Mekkîdir. tatfih : Doldurmak. tatfil : Uyuntuluk etmek. * Güneşin batı tarafa doğru hareket etmesi. tathim : Gökçek etmek, güzelleştirmek, tahsin. tathin : (C.: Tathinât) (Tahn. dan) Öğütme. Un haline getirme. tathir : Temizlemek. Yıkayıp pâk etmek. Tâhir kılmak. tathirât : (Tathir. C.) Temizlikler. tatlik : Boşamak. Karısını terk edip nikâhını feshetmek. tatlim : Yüzüne eliyle vurmak. tatmi' : Tamâ vermek. tatmin : İkna etmek. Kandırmak. * İnsanın kalbini emin etmek. Rahatlandırmak. tatrib : Zevklendirme, neşelendirme, keyiflendirme. tatrid : Reddetmek. tatrih : Bırakmak. tatrik : Kuşun yumurtalamaya, kadının doğum yapmağa yakın olması. tatrim : Tamamlamak. * Ata tâlim ettirip hünerli ve iyi huylu yapmak. tatrir : Keskin etmek, keskinleştirmek. tatriz : Elbiseye veya kumaşa süs için kenar işleme, oya yapmak. tature : f. Hayvanların ayağına vurulan köstek, bukağı. tatvi' : Muti etmek, itaat ettirmek, boyun eğdirmek. tatvif : Tavaf ettirmek. tatvik : Boynuna gerdanlık takınmak. tatvil : Uzatma. Uzatılma. tatvilât : (Tatvil. C.) Boş, beyhude ve fazla sözler. tatviş : Burma, iğdiş etme. tatyib : İyi davranma. İyi muâmele etme. Hoş etme. Gönlünü hoş etme. tatyibat : (Tatyib. C.) İyi muâmeleler, gönlü hoş etmeler. tatyir : Kötü görme. ' Bu, filanın şerrinden oluyor' deme. taun : Vebâ denen dehşetli bir bulaşıcı hastalık. Bu hastalıkta lenf bezlerinde hâsıl olan yumruların herbiri. tav' : İsteyerek uymak. Bir şeyi istekle yapmak. Muti' olmak. * Mer'anın genişliğinden dolayı davarın her tarafta otlamasının mümkün olması. tav'an : İsteyerek. Zorlanmadan. Kendi isteğiyle. tav'an ev kerhen : İster istemez. İsteyerek olsun yahut istemiyerek olsun. tav'î : Kendiliğinden. İçinden. tav'id : Korkutmak. tav'ir : İri ve kaba yapmak. tav'iz : Korkutmak. * Söz vermek, va'detmek. tava : Darı. tava'ur : Güçlük, zorluk. tava'vu' : Tilki, çakal, kurt ve köpeğin ürümeleri. tavaddu' : Abdest almak. tavaf : Ziyaret etmek. Ziyaret maksadiyle etrafında dolaşmak. * Hacıların Kâbe etrafında yedi defa dolaşmaları. tavaggul : Çok meşgul olmak, uğraşmak, kendini birşeye tamamen vermek. tavagi : (Tâgut. C.) Putlar. Tâgutlar. tavahi : Lâşe etrafında dolaşıp uçuşan akbaba kuşları. tavahin : (Tâhun ve Tâhune. C.) Öğütülmüş şeyler. * Su değirmenleri. ◊ (Tâhine. C.) Azı dişleri, öğütücü dişler.tavaif : (Taife. C.) Gruplar. Milletler, kavimler. Bölükler. tavali' : (Tâli'. C.) Kısmetler, bahtlar, tâlihler. tavamir : Tomarlar. tavarik : (Târika. C.) Gece gelen belâlar. tavaşi : (C.: Tavâşiye) Tar: Hadım ağası. Harem ağası. tavasim : (Tavâsin) : Kur'an-ı Kerim'den tâ-sin, tâ-sin-mim sureleri. tavaşir : Tebeşir. tavassub : Hastalanıp perişan olma. tavassul : (Bak: Tevessül) ◊ (Bak: Tevassul)tavassut : Ara bulma için araya girmek. Aracılık. Vasıtalık. * İyi ile kötü arasında mu'tedil olanını almak. tavattun : Bir yeri vatan edinmek. Bir yerde yerleşmek. tavatu' : Muvafık olmak, uygun olmak. tavaud : Sözleşmek. tavavis : (Tavus. C.) Tavus kuşları. tavazzu' : Abdest alma. tavazzuh : Açıklanmak. Aydınlanmak. Kesb-i vuzuh etmek. * Ruşenlik ve ayânlık peyda etmek. tavb : Kırmızı kiremit. tavd : Büyük dağ. Tepe. * Sebât. tavdi' : Atılmış pamuğu kaftana koyup cübbe dikmek. tavf (tavâf) : Dönmek. * Fırat Nehri gibi sularda üstüne binilen vasıta. tavh : Helâk olmak. * İftira etmek. tavil : Uzun. * Çok süren. tavile : Birbiri ardına bağlanmış bir sıra hayvan. Hayvan katarı. * Tavla, ahır. * Çayıra salınan hayvanın ayağına bağladıkları tavla ipi. tavir : (Tavr) Suret. Hareket, hal, vaziyet. * Bir kerre, bir defa. * İki şey arasındaki had ve fasıla. * Kader. * Miktar. taviyyet : İnsanın gönlünde gizli olan istek veya niyet. tavk : Tâkat. Güç. * Boyuna takılan zinet. Gerdanlık. * Tasma. ◊ Arzu etmek, istemek.tavl : (Bak: Tul) tavla : Hayvan bağlanan ahır. (San'at Ansiklopedisinde 'Tavla' maddesi: 'Hayvanların tavlanması yani istirahat edip çalışacak kıvama gelmesi, kuvvet ve tâkat kazanması için More…tavme : Tosbağanın dişisi. tavr : (Bak: Tavır) tavrî : Vahşi adam veya kuş. * Ehad, vâhid, bir. tavs : Örtmek. tavş : Akıl hafifliği, akıl azlığı. tavsib : Tenbellik ve süstlük. tavsif : Vasıflarını söylemek. Bir şeyin iç yüzünü, ne ve nasıl bir şey olduğunu anlatmak. Vasıflandırmak. * Bilgi, ilim. tavsifât : (Tavsif. C.) Tavsifler. Vasıflandırmalar. tavsil : (Vasl. dan.) Ulaştırma, vardırma. tavsim : Azalardan bir uzva zahmet vermek. * Kırmak. * Tenbellik. tavsit : (C.: Tavsitât) (Vasat. dan) Aracı bulma. Aracılık yaptırma. tavsiye : Vasiyet bırakma. * Ismarlama, sipâriş etme. * Birini iyi tanıtma. Öğütleme. tavtid : Bir nesneyi yerinde tutmak. * Muhkem etmek, sağlamlaştırmak. tavtie : Anlatılacak maksadı destekleyecek tarzda önceden bazı sözler söyleme. tavtin : (Vatan. dan) Bir yerde yerleştirme. Yurtlandırma. * Birşeye bağlanıp onu neticelendirme. Makam tutunmak. * Gönlünü bağlamak. tavtiş : Karşılıklı olarak reddetmek. tavus : Meşhur bir süslü kuşun adı. tavvaf : Kâbe'yi ziyaret ve tavaf eden. * Resmî dairelerde gece bekçisi. * Çok tavaf eden. tavvafe : Kedi. tavvafiyye : Resmî dairelerdeki gece bekçilerine verilen ücret. tavvas : Tas yapan. tavy : Açlık. tavzif : Vazifelendirmek, iş vermek. tavzih : Açıklamak. Açık olarak beyanda bulunmak. tayalis : (Taylasân. C.) Başa ve boyna sarılan şallar. * Başa sarılan sarıkların omuzlar üzerine salıverilen uçları. taybe : Medine şehri. Yesrib. Medine-i Münevvere. taycan : (C.: Tâyâcin) Tava. tayeran : (Tayrân) Uçuş. Uçma. tayf : Hayâl. Uykuda veya karanlıkta gözde tecessüm eden şekiller. * Gül. * Kavs-ı kuzah. Gökkuşağı. tayfur : Bir kuş ismi. tayh : Helâk etmek veya helâk olmak. * Bırakmak. ◊ Bulaşmak. * Hafiflik.tayhan : Boş ve mâlayâni şeylere itiraz eden kimse. tayhuc : Turaç kuşu (Bir sülün nevidir.) tayi' : İtaat eden, boyun eğen kimse. * Bir işi kendi isteğiyle yapan. tayian : İsteyerek. tayih : Hayran kimse. tayir : (Tayr.) Kuş. * Uçmak. * Çabuk yürümek. tayiş : Yeynicek kimse. * Hafiflik. taylasan : (C.: Tayâlis-Tayâlise) Başa ve boyna sarılan şal. * Başa sarılan sarığın omuzlar üzerine salıverilen ucu. tayr : (C.: Atyâr-Tuyur) Kuş. * Uçmak (mânasına mastardır.) tayrure : Uçmak. tays : Çok adet. * Yer yüzünde olan toprak ve süprüntü. * Nesli çok olan karınca ve sinek. taysel : Çok miktar. Fazlaca. taytan : Yaban sarımsağı. taytava : Bağırtlak kuşuna benzeyen alaca bir kuş. (Yüzü beyaz, başı kara olur.) tayy : Bükmek, sarmak, dürmek. * Kaldırmak. * Geçmek. * Açmak. * Çıkarmak. Bir haberi ketmetmek. Kasten açtırmak. * Atlama, üzerinden geçme. tayyan : Balçık yapan kimse. tayyar : Uçan. Uçucu. Uçma kabiliyeti olan. Havaya kalbolup gaib olan. ◊ Deniz dalgası.tayyaş : Aceleci hafif kimse. * Hilebaz kimse. tayyetmek : Silmek. Kaldırmak. * Mc: Uzun zaman veya mesafeyi az zamanda geçip aşmak. tayyib(e) : İyi, hoş. İyi davranış. Temiz. * Hz. Peygamber'e (A.S.M.) Cenab-ı Allah (C.C.) en güzel kokular vermiştir. Bu yüzden kendisine Tayyib denilmiştir. * Fık: Helâlin her türlü şüphelerden More…tayyibât : (Tayyibe. C.) Bütün güzel sözler, güzel mânalar, harika güzel cemaller. * Bütün kâinat yüzünde cemalleri görünen ezelî Esma-i Hüsnâ'nın cilveleri. taz : f. Koşma, koşuş. taz' : Gayretsiz olmak. taz'if : İki kat, kat kat etmek. Ziyade etmek. Bir kat daha artırmak. Çoğaltmak. * Zayıf addetmek. tazaccu' : Gevşek davranma, üşenme. tazaccur : Sıkıntı. İç sıkılma. tazaffür : Galip olmak, yenmek. tazallül : (Zıll. den) Gölgelenme, gölgede olma, gölge altına girme. tazallüm : Bir haksızlıktan sızlanmak. Şikâyet etmek. * Birinin hakkını veya malını gasbetmek. * Mazlum olmak. * Zulmü kendi nefsine isnad etmek. tazallümât : (Tazallüm. C.) Yanıp yakılmalar, sızlanmalar. tazammud : Yaranın merhemli bezle sarılması. tazammun : İhtiva etmek. İçine almak. İçinde başka şeyleri havi olmak. Muhit olmak. * Tazmini kabul etmek. Kefil olmak. * Man: Lâfzın, mevzuu olduğu mânanın cüz'üne delâlet etmesi. tazannün : (Zann. dan) Sanma, zan ile iş görme, delilsiz hükmetme. tazarru' : Bir şeye gizlice yaklaşmak. * Kendi kusurlarını bilip kibirden vaz geçip tevâzu ile yalvarmak. tazarru'en ve hufyeten : Gizlenip saklanarak. tazarru'kârane : f. Tazarru ederek. Tazarru etmek suretiyle. tazarruf : Zarafet. * Zariflik taslama. İncelik göstermek. Külfetle zarif olmak. tazarrur : (Zarar. dan) Zarar ve ziyâna uğrama. tazavvu' : Bir şeyin güzel kokusunun etrafa yayılması. tazayyüf : Meyletmek, eğilmek, yönelmek. tazayyuk : (Zîk. den) Sıkışma, daralma. taze : f. Yeni kesilmiş, bayatlamamış, taravetli, buruşmamış. * Yeni duyulan, henüz ortaya çıkan. * Kuru olmayan, yeşil. * Genç, körpe. tazegî : f. Tazelik, yenilik, körpelik. * Gençlik. tazende : f. Koşucu. tazfir : Galip etmek. * Tırnaklaşmak. tazhir : (Zahr. dan) Arkaya atma. Arkaya bırakma veya bırakılma. İhtimâl. tazi : (C.: Tâziyân) Araplar. taziyane : f. Sebeb. Vasıta. * Kırbaç, kamçı. tazlil : (Zıll. den) Gölgelendirme veya gölgelendirilme. tazlim : Zâlim olmak. tazmid : Merhemli bezi yaraya sarıp bağlama. tazmin : Kefil olmak. * Zarar verdiği kimsenin zarar ve ziyanını ödemek. * Edb: Başkasına ait bir mısra veya beyti intihâl ve tevârüd olmaksızın kendi şiirine alma san'atı. * Bir şeyi bir şeye More…tazminât : (Tazmin. C.) Zarar ve ziyana karşı ödenen bedeller. * Zararların bedellerini ödetme. tazr : Eliyle vurup def'etmek. El ile kovmak. tazrir : Zarar vermek. Zarara uğratmak. tazyi' : (C.: Tazyiât) (Ziyâ. dan) Kaybına sebeb olma, bırakıp kaybetme. Boşuna harcama. tazyik : 'Daraltmak, sıkıştırmak. * İcbar etmek. * Sıkıntı ve ızdırab vermek. * Zorlama, baskı. * Fiz: Bir kuvvet harcayarak yapılan basma veya itme işi. Basınç. Katı cisimler, üzerine More…tazyikat : (Tazyik. C.) Tazyikler. Sıkıştırmalar. Baskılar. Zorlamalar. * Basınçlar. te : f. Dek, kadar, değin. Meselâ: Ser-te-ser $ : Baştan başa. te'bid : (C.: Te'bidât) (Ebed. den) Ebedileştirme, sonsuzlaştırma. te'bidât : (Te'bid. C.) Ebedileştirmeler, sonsuzlaştırmalar, te'bidler. te'bil : Deveyi katarıyla getirmek. te'bin : Ölmüş bir kimsenin iyiliklerini hatırlayıp söyleme. * Bir kimseyi yüzüne karşı ayıplama. te'bir : (Ağaçları) aşılama, (ağaçlara) aşı yapma. te'bis : Horlama. Hakaret. te'biye : Yüksek sesle okumak. te'cic : Tutuşturup alevlendirme. te'cil : Başka zamana bırakma. * Acele etmeme. (Zıddı: Ta'cil) te'dib : Edeblendirme. Terbiye verme. * Haddini bildirme. te'dibat : (Te'dib. C.) Edeplendirmeler, terbiye etmeler. te'diben : Te'dib suretiyle, te'dib için. Haddini bildirmek için. te'diyat : (Te'diye. C.) Ödemeler. te'diye : (C.: Te'diyat) Eda etmek. * Ödenmiş para. Verilmiş borç. * Borcunu vermek. te'fik : (C.: Te'fikât) Yalan söyleme. * Yalan ve iftirâ etme. te'haz : Tekrar almak. te'hil : Misafire 'hoş geldiniz' demek olan ehlen ve sehlen cümlesini söylemek. * Ehliyetli kılmak. * Ürkekliğini gidermek. Alıştırmak. * Lâyık ve müstehak görmek. te'hir : Geciktirme. Sonraya bırakma. te'hirât : (Te'hir. C.) Tehirler, geciktirmeler, sonraya bırakmalar. te'hiye : Hayvana yatacak ahır yapmak. * Birbirine kardeş olmak. te'kid : Kuvvetlendirme, sağlamlaştırma. * Üsteleme. Bir iş için evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlama. te'kiden : Tekrarlama ile. * Sağlamlaştırarak. Te'kid suretiyle. * Evvelce yazılmış olan bir yazıyı tekrarlıyarak. te'kil : Yedirme veya yedirilme. te'leb : Bir ağaç adı. te'lib : Kandırmak. te'lif : Barıştırmak. Husumeti defetmek. Ülfet ve imtizac ettirmek. * Çeşitli şeyleri birleştirip karıştırmak. * Eser yazmak. * Noksan bir adedi bine çıkarmak. te'lifât : Yazılmış eserler, kitaplar. te'lil : Tez etmek, çabuklaştırmak. te'lis : Durdurmak, ikâmet. * Yağmurun devamlı yağması. te'liye : İbadet ettirmek. te'mim : Kasdetmek. te'min : Güvenlik, emniyet hissi vermek. * Sağlamlaştırma, şüphe bırakmama. * Sağlamak. Kat'i vaadde bulunmak. Emn ve emân vermek. * Elde etme. te'minât : (Te'min. C.) İnandırmak ve emniyet vermek için veya muhtemel zararı ödemek için verilen söz veya para, gösterilen kefil. te'minen : Te'min suretiyle. te'mir : Emretmek. te'mit : Zihnen tahmin etme. te'miye : Öpmek. te'nib : Ayıplamak. * İncitmek. te'nis : Ürkekliğini gidermek. Alıştırmak. * Bir hayvanı terbiye ederek işe yarar hale getirmek. ◊ Bir kelimenin sonuna te'nis alâmeti olan ( ) ilâve ederek müennes yapmak.te'rib : Kuvvet verme, sağlamlaştırma. * Çoğaltma. te'rik : Gece uykusuz bırakma. te'ris : Kandırma. * Ateş yakma. * Fitne düşürme. te'riş : Bozmak. Fitne çıkarmak. te'şib : Kandırmak. te'sif : Sacayak üstüne çömlek koymak. te'sil : Sermaye vermek. * Asıl etmek. ◊ Tez etmek. Sür'atli yapmak.te'sim : Günah işledin demek. Bir kimsenin günahkâr olduğunu söylemek. te'sin : Tağyir etmek, değiştirmek. te'sir : Bir şeyde eser ve nişane bırakma. * Vasıfları ve halleri değiştirme. * İşleme, dokuma, iz bırakma. * İçe işleme. * Kederlenme. te'şir : Gedik etmek. te'sirat : (Te'sir. C.) Te'sirler. te'sis : Kurma, temelleştirme, esaslar koyma. * Esas koymakla sâbit, sağlam ve kararlı kılmak. te'sisat : (Te'sis. C.) Te'sisler, kuruluşlar. Kurulup temelleştirilen şeyler. te'siye : Teselli verme, avutma. te'te : Tekebbürlenmek, gururlanmak. Ululanmak. te'tee : Söylerken dilini, 'tâ' lâfzına döndürmek. te'tiye : Su yolunu vermek. te'vib : Tesbih etmek. * Sabahtan akşama kadar seyretmek. te'vid : Eğriltme. te'vil : (Tef'il veznindendir) Bir nesneye redd ve irca' etmek. Döndürmek. Te'vil kelimesi, bazı müfessirlere göre, rücu' mânasına olan 'Evl: ' den alınmıştır. te'vilât : (Te'vil. C.) Te'viller. Zâhiren yakın mâna ve delil nakletmek sebebiyle başka mâna vermeler. te'vim : Tâzim etmek, hürmet etmek. te'viye : Haz duyup 'oh' demek. te'ye : Eğlenmek, durmak, oyalanmak. te'yid : (C.: Te'yidât) Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırma. Metânet verme. * Doğrulama, doğru çıkarma. Destekleme. te'yis : (Ye's. den) Me'yus etme, ye'se düşürme. Umutsuzlaştırma. te'z : Yara. * Cenk edip döğüşürken birbirine yakın olup yoldaşını gözetmek. te'zin : Ezan okutma. * Bağırıp ilân etme. te'ziye : Eziyet etme, cefa çektirme. tea : Duâ. teab : (Bak: Taab) teabbüd : (Bak: Taabbüd) teabbüs : Abes yüzlü olmak. teaddi : (Bak: Taaddi) teadi : (C.: Teâdiyât) (Adu. dan) Ara açılma. Düşmanlık. teadud : (Adud. dan) Kol kola girme. * Birbirini tutma. Karşılıklı yardımda bulunma. Birbirine yardım etme. teadül : (C.: Teâdülât) (Adl. den) Birbirine denk gelme. Eşitlik, denklik, beraberlik. teaffüf : (Bak: Taaffüf) teaffün : (Bak: Taaffün) teahhüd : Hıfzetmek, korumak. * Uymak, tâbi olmak, riâyet etmek. teahhur : Geri kalmak. Geciktirmek. Gecikmek. teahüd : Sözleşmek. Ahidleşmek. teahüdât : (Teâhüd. C.) Sözleşmeler. Ahidleşmeler. teakk : Dolu olmak. teakkub : Her nesnenin âkibetine nazar etmek. Sonuna bakmak. teakkud : Bağlanmak. teakkum : Tereddüt etmek, kararsız olmak. teakkün : Karın buruşukluğu. teakkür : Cem'olmak, toplanmak. * Açlık. teakküs : (Aks. den) Tersine dönme. teakub : Birbiri ardınca olmak, peşinde olmak. * Bir nesneyi sonradan çoğaltmak. teakud : (Akd. den) Bağlaşma, akidleşme. teala : Nâmı büyük' meâlinde olup. Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) kudsiyet ve büyüklüğü için hürmeten söylenir. tealallah : Allah yükseltsin! teali : Yükselme. Yüceltme. Çok yüce olma. tealiperver : f. Yükselmeyi isteyen. tealli : (C.: Tealliyât) Yüksek olma. Yükselme. tealluk : Muhabbet etmek, sevmek. * Alâkalı olmak. teallül : (Bak: Taallül) tealüm : (İlm. den) Bir şeyi herkesin bilmesi. teami : Görmez gibi görünme. Yalandan görmezliğe gelme. teammüc : Eğrilik. teammüd : (Bak: Taammüd) teammuk : Batmak, gömülmek. teammüm : İmame sarmak, sarık sarmak. * Umumileşmek. teamül : Olagelen iş. * Birbiriyle alıp vermek. * Yapılagelen muamele ve münasebet. * Usul. * Reaksiyon, tepki. teamüs : Gaflet etmek. Câhillik etmek. teanni : Zahmet çekme. teannüd : Hakkı ve doğruyu bilerek tersini yapmak. teannüt : Meşakkate düşmek. * Hasmın kötülüğünü ve zilletini istemek. teanuk : Birbirinin boynuna sarılma. Kucaklaşma. tearri : (Uryet. den) Soyunma. Çıplaklaşma. tearrüf : Bir şeyi araştırarak öğrenme. tearüf : Tanışmak. Birbirini tanımak. Birbirine tanış çıkmak. tearuz : Muâraza. İki kişi arasında zıddiyet, mümânaat etmek. tearuzen : Birbirine zıt olarak, muarız olarak. teas : Sürçüp yüzü üstüne düşmek. teaşi : Gafil görünmek. teassi : Muhalefet etmek, karşı gelmek. * Sopayla vurmak, asâ ile darbetmek. teassüf : Müstakim yoldan çıkmak. İ'tisaf. teassür : Sıkılmak. teassüs : Kokmak. * Geceleyin ava gitmek. teaşük : Sevişmek. teasür : (Üsr. den) Bir şey güçleşme. Güç olma. ◊ Geçim. Güzel geçinme.teaşür : Muaşeret etmek, iyi muamelede bulunmak. teati : Karşılıklı alıp vermek. * Bir şeye el uzatıp almak. Hakkı olmayan şeye el uzatmak. * Fık: Pazarlıksız ve konuşmadan fiilen vâki olan mal alış verişi. teattuf : Esirgemek. Merhamet etmek. Şefkat göstermek. * Ulaşmak. İttisal etmek. * Eğilip bükülmek. teattul : Kadının elinde ve ayağında kınası, saçında boyası, kolunda ve boynunda mücevherleri olmaması. teattus : Aksırma. teattuş : Susamak. teatuf : Birbirine şefkat, muhabbet ve sevgi göstermek. * Birbirine bağlanma. teatufât : (Teâtuf. C.) Karşılıklı sevgiler. teavün : Yardımlaşmak. Birbirine muâvenet etmek. teavünât : (Teavün. C.) Yardımlaşmalar. teavür : Elden ele gitmek. teayüş : Birbiriyle dirlik etmek. teayyüb : Ayıplamak. teayyün : Bellibaşlı olmak. * Meydana çıkmak. Görünmek. Belirmek. * Anlaşılma. Zâhir ve âşikâr olma. (Bak: Taayyün) teazud : Kol kola tutunma. * Mc: Yardım. teazum : Gözde büyümek. Azametlenmek. Büyük görünmek. teazzuk : Darlık, tazyik. teb : f. Hararet. * Tıb: Sıtma. teb'an : Bir şeyin arkasından gitmek ve ona tabi olmak. teb'id : Uzaklaştırma. Bir yerden bir yere sürme, kovma. teb'iz : Bölmek. Bölük bölük etmek. Bir kısma ait etmek. teb-zede : (C.: Teb-zedegân) f. Sıtmaya tutulmuş. teba' : Tabi olma. Uyma. teba'sus : Muztarib olmak, ıztırab çekmek. Acı çekmek. teba'ul : Kadının kocasıyla konuşup görüşmesi. teba'uz : Parçalanma. Kısım kısım ayrılma. tebaa : Tâbi olanlar. Birisinin veya bir devletin emri altında olanlar. tebab : Ziyan, zarar, kayıp, hasar. tebadül : Birbirinin yerine geçmek. Karşılıklı değişmek. Trampa. tebadülât : (Tebadül. C.) Değişmeler. Tebadüller. tebadür : Ani olarak zihne girmek. * Hâdis olmak. * Barışmak. * Öğretmek. * Diğerini geçmek için sür'atlenmek, hızlanmak. tebagguz : (Buğz. dan) Sevmeme. Kin besleme. Buğzetme. tebagi : Birbirine zulüm etmek. tebaguz : (C.: Tebâguzât) (Buğz. dan) Sevişmeme, gizli kin tutup düşmanlık besleme. tebah : f. Mahvolmuş. Yıkılmış. Fesada giriftar olmuş. * Bozuk. tebah-kâr : (C.: Tebâhkârân) f. Mahveden, harab eden, bitiren. tebahbuh : Durmaya, oturmaya, girmeye ve çıkmaya kadir olmak. * Ortada oturmak. tebahhur : (Bahr. den) Bir şeyin içine dalma ve derinliğine varma. Bir ilimde derin ihtisas kazanma. ◊ (Buhar. dan) Buharlaşmak. Tütsülenmek. Buğulanmak. * Kokmak.tebahhurât : Buharlaşmalar. Buğu haline geçmeler. tebahi : Övünme, tefahur. * Muharebe edişmek, karşılıklı dövüşmek. tebahtur : Dalgalanmak, dalgalanır olma. * Kibirlenerek yürüme, kibirli kibirli yürüme. tebaî : Hakiki maksat olmayıp dolayısıyla olan. * Başkasına uyarak. * Cüz'î olarak. (Bak: Tebeî) tebaiyyet : Uyma, tabi olma. İtaat, inkıyad ve imtisal etme. tebaiyyeten : Tâbi olarak. Uyarak. tebaki : (Bükâ. dan) Ağlar görünme. Yalandan ağlama. tebakkur : İlim ve malda genişlik üzere olmak. Âlim ve zengin olmak. tebançe : Tokat. tebane : Zeyreklik, akıllılık. tebar : Helâk, bitme, yok olma. ◊ f. Soy, nesil, neseb.tebari : Mücâdele ve muhârebe etmek. Savaşmak, dövüşmek. tebarük : Çoğalmak, ziyâde olmak. * Uzamak. * Büyüklük. * Genişlemek. * Zâhir olmak, görünmek. tebarüz : Belli olma, belirtme. Görünme. * İki hasım cenk için meyadan çıkma. tebaşir : Müjde. * Her şeyin öncesi, ilk zamanı. ◊ f. Tebeşir.tebassur : Göz açıklığı, dikkat-i nazar. İleri görüş. tebaşür : Muştulamak. Müjdelemek. * Mübaşeret etmek, bir işe girişmek, başlamak. tebattun : Bir şeyin içini dışını iyice anlamak için çalışma. tebatu' : Ağır davranma. Ağır hareket etme. tebaüd : Uzaklaşma. Uzağa çekilme. * Uzama. tebaüdât : (Tebaüd. C.) Birbirinden uzak düşmeler. Uzaklaşmalar. tebaul : Oynamak. tebayi' : (Bak: Tabayi') tebayü' : Bey'edişmek, bir malı diğer bir malla değişmek. tebayün : İki şey arasındaki uyuşmazlık. Birbirinden ayrı ve başka olmak. İhtilâf vuku bulmak. Zıtlık. tebayünât : (Tebayün. C.) Tebayünler, iki şey arasındaki farklılıklar. tebazül : Birbirine bahşiş etmek. tebb : Zarar, ziyan, hasar, kayıp. tebban : Saman satan, samancı. tebcil : Ağırlamak. Yüceltmek. Birisine ta'zim etmek. Hürmetle hareket etmek. tebcilen : Ağırlıyarak, tâzimen. tebdil : Değiştirmek. Tağyir etmek. Bir şeyi başka bir hâle veya şeye değiştirmek. tebdilât : (Tebdil. C.) Tebdiller, değiştirmeler. tebdilen : Değiştirerek. Tağyir ederek. tebea : (Tâbi. C.) Tâbi olanlar, uyanlar. tebean : Tâbi olarak. Uyarak. tebecbüc : Sevinmek. tebeccüs : Suyun açıktan akması. tebeddi : Sahraya çıkmak, çöle çıkmak. tebeddü' : Ehl-i Sünnetten iken başka mezhebe girme. * Dinini değiştirme. İrtidad. * İyi olan ahlâkını bozup değiştirme. ◊ Başlamak.tebeddüd : Perâkende olmak, dağılmak. tebeddül : Başkalaşmak. Değişmek. * Yeni hey'ete, başka kıyâfete girmek. (Bak: Hudus) tebeddülât : (Tebeddül. C.) (Bedel. den) Tebeddüller, değişiklikler, tagayyürler, tahavvülât. tebeh : (Bak: Tebah) tebehhül : Tahsil için sıkıntı ve zahmet çekme. tebehhüm : şüpheli ve belirsiz olma. tebehhur : (Bak: Tebahhur) tebehhür : Tıb: Kısa ve sık nefes alma. tebehkar : (C.: Tebehkâran) f. Mahveden, harab eden. Bitiren. tebeî : Kasdî olmayan. * Tâbi olarak. * Başkasının vücuduyla kaim olan. * Müstakil olmayıp başkasına tâbi olarak. (Bak: Tebaî) tebekkül : Karışmak. tebekküm : (Bekem. den) Dili tutulma. Konuşurken tutulup kalma. tebelbül : Lisanların muhtelif ve muhtelit olması. Bazısı Arapça, bazısı Farsça ve Türkçe olmak gibi. * Karışıklık. tebelleş : Birbirine geçmiş, karmakarışık, karışmış. tebellüc : Sabah yeri ağarmak. tebellüd : Ağır, tembel olma. * Bir şeye tahassür ve teessüf etme. Pişmanlıktan dolayı 'hay meded' diye ellerini birbirine çarpma. * Yere düşme. tebellüğ : Anlayıp alma. Yetişme, erişme. * Tebliği kabul etme. tebelluh : Tekebbürlenmek, gururlanmak, kibirlenmek. tebellüh : Ahmak olmak. * Suretâ ahmaklık göstermek. * Kaybolmuş bir şeyi araştırmak. * Yolu bilmeyen kimse, erbâbından sorup araştırmayarak gitmek. tebellül : (C.: Tebellülât) Nemlenme, ıslanma. tebellür : Billurlaşmak. Parlak, şekilli olup ve donup katılaşmak. * Açığa çıkmak. Meydana çıkmak. teben : Zeyrek, akıllı kimse. tebenni : Evlât edinme. teber : f. Balta. teberku' : Yüzünü örtme, peçeleme. Yaşmaklanma. tebernüs : Bürnüs giymek. teberra : Uzak durma. Sevmeyip yüz çevirme. teberri : Alâkasız olma. Sevmeyip yüz çevirme. * Temiz olma. teberru' : Bağış. Bir malın karşılıksız olarak verilmesi. Mecburiyet olmadığı hâlde birisine bir malı vermek. Hayırlı işlerde yardım ve ihsanda bulunmak. teberrü' : Pâk ve temiz, halis ve helâl olmak. teberruan : Teberru ederek, teberru suretiyle, bağışlayarak. teberruât : (Teberru'. C.) Teberrular, bağışlar, bağışlamalar. teberrüc : Açık saçık olmak. * Kadının süslenip yabancılar içinde gezmesi. (Câhiliyet devrinde olduğu gibi) teberrüd : Soğuma, serinleme, soğuk hâle gelme. * Soğuk suya girme. teberrük : Bir şeyi bereket veya saadet vesilesi sayarak almak veya vermek. Uğur ve bereket saymak. * Hayr-ı İlâhiye hissedâr olmak. teberrüken : Uğurlu ve mübarek olarak. Bereket mevzuu ederek. teberrüm : Muztarib olmak, ıztırab ve acı çekmek. teberrür : Allah rızasına çalışma. teberruz : İktifa etmek, yetinmek. teberrüz : Görünme, meydana çıkma. tebertum : Büyüklük taslama. * Hiddetlenme, öfkelenme, kızma. teberzin : f. Eskiden harp âleti olarak kullanılan ve eyere asılan küçük savaş baltası. tebeşbüş : Küçükten büyüğe güler yüz gösterme. tebessül : Somurtma, surat asma. Yüzünü ekşitme. tebessüm : Gülümseme. Nazikâne ve dişlerini göstermeyerek gülme. tebessüm-künan : f. Gülümser tarzda, gülümseyerek. tebessümat : (Tebessüm. C.) Gülümsemeler, tebessümler. tebessür : Sivilce çıkma. tebettül : Halkdan ayrılmak. * Mâsivadan kesilip ihlâs ile Hakka yönelmek ve ubudiyet etmek. * Evlenmekten vaz geçip zâhidlik etmek. tebevvü' : Makam tutmak. tebevvül : Bevl etmek. İşemek. tebeyyün : Belli olmak. Sabit olmak. Görünüp anlaşılmak. tebeyyüt : Geceleyin yağma etme. * Bir işi gece yapmak. tebezzuh : Tekebbürlenmek, gururlanmak. tebezzuk : (Büzâk. dan) Tükürme. tebezzül : 'Terk-i hıfz etmek; yâni ne olursa sakınmayıp her yerde kullanmak.' ◊ Yarılma. Şakk.tebhal : (Tebhâle) Dudak kabartısı. tebhic : (Behic. den) Güzelleştirme. tebhih : Sıcaklığın az olması. tebhil : (Bahal ve Buhl. den) Bir kimse için 'pinti, hasis' deme. tebhir : Buharlaştırma. Buhar hâline getirme. * Tütsüleme. tebhit : Ağlatmak. tebi' : Yardımcı, yardak. * Sığır yavrusu. tebia : Zulümle ve zorla alınmış olan kumaş. tebk : Dolu olmak, dolmak. tebkir : Acele etmek. tebkit : Tekdir etmek. Azarlamak. Vurmak. Başa kakmak. * Delil ve bürhanla galip gelip susturmak. tebkiye : (Bükâ. dan) Dokunaklı sözler söyleyip ağlatma. tebl : Fesad etmek, çürütmek. tebliğ : Ulaştırmak. Götürmek. * Bildirmek. * Eriştirmek. tebligat : (Tebliğ. C.) Tebliğler. İlânlar. Bildirilen şeyler. teblil : Islatma. Islatılma. teblim : Çirkin yapmak, çirkinleştirmek. tebliye : Eskitme ve çürütme. köhneleştirme. tebn : (C.: Etbân) Saman. tebnî : Saman renkli. tebniye : Çok bina yapmak. tebric : Dışarı çıkarmak. * Hâlinden döndürmek. tebrid : (Bürudet. den) Soğutma, soğutulma. * Mc: Ara açılma, soğuma. tebrie : (Tebriye) Bir kimseyi şüpheden ve zan altından kurtarmak. Temizliğini ve suçsuzluğunu meydana çıkarmak. * Borçtan kurtarmak. * Nezahet, ismet. * Beraet ettirmek. tebrih : (C.: Tebârih) İncitmek. Eza vermek. tebrik : Gözlerini dike dike bir yere bakmak. * Günaha girmek. * Uzak bir yere sefer etmek. * Çetinlik, zorluk sebebi ile yorulmak. * Kadının süslenip püslenmesi. * Evi ziynetleyip süslemek. More…tebrikât : (Tebrik. C.) Tebrikler. Tebrik etmeler. tebriye : (Bak: Tebrie) tebriz : Dışarı çıkarmak. * Tekebbürlenmek, gururlanmak. * Göstermek, izhâr etmek. tebsir : İnsanın gözünü açacak şekilde tarif ve izah etmek ve kalbine basiret vermek. tebşir : Müjdelemek. Hayır haber vermek. Müjdelenmek. tebşirât : (Tebşir. C.) Müjdelemeler, müjde vermeler. tebtie : (Bati. den) Yavaşlama, ağırlaşma. tebtik : Kulak kesmek. tebtil : Tamamen hakka yönelmek. * İyice ve tamamiyle kesmek. * Terbiye etmek. * Yemek. (Bak: Tebettül) tebtit : Kesmek. * Dağıtmak. * Bitirmek. tebuk : Hicaz'ın kuzey tarafında Medine-i Münevvere'den Şam'a giden yolun ortasında bir yerdir ve Peygamber Efendimizin son gazvesinin yeri olmakla meşhurdur. Tebuk'te More…tebvib : (Bâb. dan) Kısım kısım ayırma. Bablara ayırma. tebvie : Bir kadını boş bir evde oturtma. tebyin : Belirtme. Açıkça anlatma. * İsbat etme. tebyiz : Temizce yazma. Müsveddeden daha iyice bir kâğıda yazma. * Ağartma, beyazlatma. tebzil : Delme, yarma. Çok azimle bir şeye girişmek, adamak. tebzir : Boş yere malını sarf etmek. * Serpmek. Dağıtmak. * İsraf etmek, lâyık olmayan yere malını sarfetmek. tebzirât : (Tebzir. C.) İsraflar. * Tohum saçmalar. tec'id : (Ca'd. den) Saç kıvırtma. teca'cu : Yere düşmek. teca'ud : (Ca'd. dan) Büklüm büklüm olma (saç). tecadu' : Husumet etmek, düşmanlık etmek. tecafi : Uzak olma. Yerinden bir tarafa ayrılma. tecahüd : Kuvvetini sarfedip uğraşmak. Çalışmak. ◊ İnkâr etmek.tecahüf : Darbetmek, vurmak. * Üstün gelmek, galebe etmek. tecahül : Bilmezlikten gelme. Bilmiyor görünme. tecahülkâr : f. Bilmezlikten gelen. tecahüm : Yüz pörtürmek. tecahür : Aşikâre olmak, açık ve belli olmak. tecalüs : Birlikte oturmak. tecamu' : Cima etmek. * Toplanmak, cem'olmak. tecanüb : Sakınma. Çekinme. tecanüf : Meyletmek, eğilmek, yönelmek. tecanün : Delirmek. tecanüs : Bir cinsten olma. * Birbirine sıkı sıkı bağlılık, benzeyiş ve uygunluk. tecarüb : (Tecarib) (Tecrübe. C.) Tecrübeler. tecasü : Diz üstüne çökmek. tecasür : Cesaretlenme. tecavif : (Tecvif. C.) Oyuk yerler, oyuklar. tecavüb : Cevaplaşma. Karşılıklı cevap verme. tecavül : (C.: Tecâvülât) (Cevelân. dan) Dolaşma. Cevelân etme. tecavür : Komşu olma. tecavüz : Haddini aşma. Söz veya hareketle ileri gitme. * Aleyhine hareket etme. * Zorlama. * Geçme. * Sataşma, saldırma, sarkıntılık. tecavüzât : (Tecavüz. C.) Tecavüzler. Sataşmalar. Haddi aşmalar. tecavüzkâr : (C.: Tecavüzkârân) f. Sataşan, saldıran, tecavüz eden. tecazüb : Birbirine karşı duyulan yakınlık. * İncizab etme. Çekme. tecazüm : Kesişmek. tecazür : Sövüşme. tecbib : Ürkmek. Kaçmak. * Davarın ön ayaklarının dizlerine kadar beyaz olması. tecbin : Birisine 'korkaksın' deme, korkak sayma. tecbir : (Cebr. den) Çıkık veya kırık olan kemiği sarıp iyi etme. tecbiye : Rüku eder gibi eğilip durmak. tecdi' : Bir kimseye iyileşmesin diye beddua etme. * Vücudun bir tarafını kesme. * Çocuğu zararlı şeylerle besleyip gelişmesini önleme. tecdid : Yenileme. Yenilenme. Tazelenme. tecdidât : Yenilemeler, tazelemeler. tecdiden : Yenileterek. Yenileyerek. tecdil : Yere yıkma, yere atma, yere vurma. tecebbür : (Cebr. den) (C.: Tecebbürat) Kibirlenme, büyüklenme. tecebbüs : Yürürken sallanmak. tecebcüb : Kurumak. teceddüd : Tazelenme. Yenilenme. (Bak: Müceddid)TECEFFÜF : Kuruma, kuruyup katılaşma. tecehhüz : (Cihaz. dan) Hazır bulunma. Cihazlanma, hazırlanma. tecehzum : Ululanmak. tecelbüb : Gömlek giymek. tecelcül : Deprenmek, harekete geçmek. tecelli (tecellâ) : Görünme. Bilinme. * Kader. tecellidâr : f. İlâhî kudret ve lütuf ile meydana gelen. tecelligâh : f. Tecelli yeri. İlâhi kudretin, İlâhi sırrın meydana çıktığı, göründüğü yer. tecelliyat : (Tecelli. C.) Tecelliler. tecellüd : Tekellüfle celâdet göstermek. Kendini şecaatli ve cesâretli göstermeğe çalışmak. * Serkeşâne inad etmek. tecellül : Ululanmak, büyüklenmek. tecemcüm : Sözünü söylemekte güçsüz olmak. Konuşamamak. tecemmu' : Toplanma. Birikme. tecemmuât : (Tecemmu'. C.) Birikmeler, toplanmalar, yığılmalar. tecemmüd : Donma. Sertleşme. Katılaşma. tecemmüdât : (Tecemmüd. C.) Sertleşmeler, katılaşıp donmuş şeyler. tecemmül : Ziynetlenmek. Süslenmek. * Ululuk göstermek. * Âletler. Sebepler. tecemmülât : (Tecemmül. C.) Eşya, levâzım. Tetümmat. tecemmüm : (Bitki) büyüme, çoğalma. tecemmüş : Tekellüf etmek, özenmek. tecenni : Meyve devşirme. * Bir kişiye işlemediği günahı işledi diye isnad etmek. tecennüb : Sakınma. Çekinme. tecennüd : Bir yere toplanıp asker olmak. tecennün : Cinnet getirme. Delirme. Çıldırma. tecerru' : (Cur'a. dan) Yudum yudum ve süzerek içmek. * Hışmını ve gadabını yutup def'etmek. Hiddetini yenmek. ◊ Bahâdırlık ve kahramanlık etmek.tecerrüb : Tecrübe sâhibi olma. tecerrüd : Soyunma, çıplak olma. * Evli olmama. * Tas: Mâsivadan alâkasını kesip, Allah'a müteveccih olup, ibadet ü taatla meşgul olma. * İman ve İslâmiyete mücahidane ve fedakârane bir tarzda More…tecerrüm : Gitmek. * Etmediği günahı ettim demek. * Eksilmek. teceşşu' : Çok yemekten midenin dolması. * Genirmek. ◊ Haris olmak, hırslı olmak.tecessüd : Ceset şekline girmek. Vücud peyda etmek. Cesedlenmek. tecessüm : Cisim şekline girmek. Maddeleşmek. Göz önüne gelmek. Mücessem olup görünmek. Cisimleşmek. teceşşüm : İncinmek. * Zahmetli şeyleri seçmek. tecessüs : Gizlice araştırmak. Gizlice bakmak. * İç yüzünü araştırmak. * İç yüzünü araştırma merakı. tecessüsât : (Tecessüs. C.) Tecessüsler, araştırmalar. Gözetlemeler. tecessüskâr : f. Gizliden araştıran, meraklı. tecevvu' : (Cu'. dan) İsteyerek aç kalma. Açlık çekme. tecevvüf : İçi boş olma, kovuk olma. * İçine işleme. Nüfuz eyleme. tecevvüz : (C.: Tecevvüzât) (Cevaz. dan) Sözü mecaz olarak söyleme. * Caiz olmayanı caiz görme. Cevaz verip yapılmasını uygun görme. tecevvüzen : Mecaz yoluyla. teceyyüf : Dost edinmek. teceyyür : Teftiş etmek, kontrol etmek. tecezzi : Parçalara ayrılma ve bölünme. Ufalanma. tecezzüv : (Cüz. den) Kısım kısım bölünme. Doğranma, ufalanma. tecfif : (Ceff. den) Kurutma veya kurutulma. * Cübbe giydirme. techil : Bir kimseyi câhil saymak, cahilliğini meydana koyma. ◊ Atın ayaklarını beyazlatmak.techir : Büyütmek. * Genişletmek. techiye : Meyletmek, eğilmek, yönelmek. * Ondan yana sürmek. techiz : Donatma. Gereken şeyleri tamamlama. Cihazlanma. * Fık: Cenazenin yıkanmasından defnetmeğe kadar yapılması lâzım gelen şeyler ve bunları tedarik etme. techizât : (Techiz. C.) Donatım. teclic : Çok gayret ve ikdâm etmek. teclid : Ciltleme. * (Celd. den) Hayvanın derisini yüzme. teclil : (Cüll. den) Hayvana çul örtme, hayvanı çulla örtme. tecliye : (Cilâ. dan) Cilâlama, cilâ verme. * Aşikâre etmek, açıklamak. * Ruşen etmek, parlatmak. tecliz : Muhkem etmek, sağlamlaştırmak. tecmi' : Bir yere toplamak, * Cuma namazına gelmek. tecmid : Dondurma, dondurulma. tecmil : (C.: Tecmilât) Süs, tezyin. tecmir : Buhur etmek. * Taş atmak. * Hapsetmek. * Aşağı sarkıtmamak. * Kadının saçını toplayıp bağlaması. tecnib : Irak etmek, uzaklaştırmak. * Atın ayağının eğri olması. tecnid : Askerleri sıraya koyma, sıralama. tecnis : İki şeyi birbirine benzer şekle sokma. * Edb: Cinas yapma. İki mânalı söz söyleme. tecniz : Ölüyü tabuta koyma. tecr : Bezirgânlık etmek, ticaret yapmak. tecrî : (Cereyan. dan) Cereyan ediyor, akıyor, gidiyor. tecri' : (Cer. den) Yudum yudum içirme. tecrib : Tecrübe etme, deneme. tecribe : (Bak: Tecrübe) tecrid : Açıkta bırakmak. * Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek. * Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah'a (C.C.) yönelmek. * Edb: Bir şairin kendini mücerred bir şahıs, yâni ayrı bir More…tecriden : Tecrid ederek. Tek olarak. * Mücerred (soyut) olarak. Tekliyerek. tecrih : Yaralama. tecrim : Suçlandırma. Cezalandırma. Cürüm isnad etme. * Bir taifeden ayrılıp gitme. tecrir : Çekmek. tecris : Sağlam fikirli etmek. tecrübe : (Tecribe) Deneme, sınama. * Görmüş, geçirmişlik. * Anlamak için yapılan iş. İmtihan. * İlmi bir gerçeği göstermek için yapılan deneme. Deney. tecrübî : Tecrübeye ait. Tecrübeyle ilgili. tecsim : (Cisim. den) Vücudlu gösterilme. Cisimlendirme. Vücud gösterme. ◊ Diz üstüne veya göğüs üstüne çökmek.tecşim : İncitmek. * Teklif etmek. tecsimât : (Tecsim. C.) Vücutlu göstermeler, cisimlendirmeler. tecsis : Kireç karıştırmak. * Kireçle sıvamak. * Binayı kireçle yapmak. tecvi' : (Cu. dan) Acıktırma. tecvid : (Cevdet. den) Bir şeyi güzel yapma. Süsleme. * Kur'an-ı Kerim'i usulüne uygun olarak okuma ilmi ve buna dair yazılan kitap. tecvid ilmi : Harflerin mahreç ve sıfatlarına uymak suretiyle, Kur'an-ı Kerim'i hatasız okumayı öğreten bir ilimdir. tecvif : (C.: Tecvifât) (Cevf. den) Oyma. Oyuk yapma. * Oyuk yer. tecvil : Seyahat etmek, gezmek. tecvir : (Cevr. den) Zora, sıkıya koyma, cevretme. tecviz : Câiz görme. İzin verme, cevaz verme. tecyif : Korkma, korkutulma. * Vurmak. * Murdar etmek, pisletmek. tecyiş : Askerleri dizmek. teczie : (Cüz'. den) Kısım kısım ayırma, doğrama, ufaltma, bölme. teczim : (Kol, kanat gibi şeyleri) kesme. teczir : (Cezr. den) Mat: Kare kökünü alma. tecziye : Cezalandırma. * Parça parça ayırmak. tedabir : (Tedbir. C.) Tedbirler, çareler. tedabür : Kesişmek. tedafü' : Birbirini def etme. * Müdafaa etme. * İtişme kakışma. tedafüî : Kendini müdafaa etme ve koruma ile alâkalı. tedahruc : Yuvarlanma. tedahük : Karşılıklı gülüşme. tedahül : İç içe olmak. Birbiri içine girmek. * Yığılıp kalmak. Birikmek. Karışmak. * Bir taksidi ödemeden ötekinin gelmesi. Ödemede gecikmek. tedaî : Birbirini bir iş için davet etmek. * Yıkılıp harap olmak. * Bir şeyi hatıra getirmek. Bir şeyin başka bir şeyi hatıra getirmesi. Çağrışım. tedarru' : Cübbe veya zırh giymek. tedarü' : Def'edişmek, birbirini kovmak. tedarub : (Darb. dan) Vuruşma, dövüşme. tedarük : (Tedârik) Ele geçirmek. Edinmek. Hazırlamak. * Araştırıp bulmak. * Ardı ardına erişip katılmak ve tevâli etmek. tedarüs : Okuma, yazma. tedaül : Gizlenme, sinme. Zâyi olma. Saklanma. * Küçülme. Büzülme. tedaüm : Kalabalık, izdiham. tedavi : İlâç verme. İyileşmesi için bakma. * Hastalığı iyi etme tarzı. tedavir : (Tedvir. C.) Tedvirler. Çâreler. Yollar. Dolaşmalar. tedavül : Elden ele dolaşma. * Kullanma. * Sürüm. * Geçerlilik. tedavür : Sıra ile yapmak, bir şeyi karşılıklı yapmak. tedayün : Borç edişmek. tedbib : Yumuşak etmek. * Sür'atle gitmek, hızla gitmek. tedbic : Rükuda başı çok eğme. tedbih : Muti etmek, itaat ettirmek, boyun eğdirmek. ◊ Rükuda başını çok aşağı eğmek.tedbir : Bir şeyi te'min edecek veya def' edecek yol. * Cenab-ı Hakk'ın Hakîm ismine uygun hareket, riayet. * Bir şeyde muvaffakiyet için lâzım gelen hazırlık. tedcic : Gökyüzünün bulutlu olması. * Silâh kuşandırmak. tede'lüb : Kimse görmeden gitmek. tedebbür : Bir şeyin sonunu düşünmek, tefekkür etmek. Müdebbir olmak, tedbirli olmak. * Arkasını dönmek. tedeccüc : Silâhlanmak. tedeffuk : Suyun fışkırması. Atılmak. * Dökülmek. tedeffün : (Defn. den) Gömülme, defnolunma. tedehdüh : Dönmek. tedehhi : Dâhileşme. Dehâ eseri gösterme. tedehhün : (Dehn. den) Yağ sürünme, yağlanma. tedehhüş : Dehşete düşme. Korkma. Yılma. Ürperme. tedehrüc : Yuvarlanmak. tedekdük : Taşlıkta ve kum arasında olmak. * Dağ, yerinden ayrılıp pâre pâre olmak. * Zelzele olup yerin deprenmesi. tedekkül : Kendini büyük görmek, tekebbürlenmek. tedeldül : Kımıldamak. tedelli : (C.: Tedelliyât) Tevazu gösterme. * Nazlanma. * Aşağıya inme. * Eğilme. tedelliyât : (Tedelli. C.) Nazlanmalar. * Eğilmeler. * Tevâzu göstermeler. tedellük : Sürtme. Oğma. tedellül : Nazlanma. tedellüs : Gizlenme, ihtifâ etme. tedemdüm : Helâk olmak. tedemmu' : (Dem.' den) Gözün yaşarması. tedemmül : Toprağa gübre dökme. Toprağı gübreleme. tedenni : Aşağı düşme. Aşağı inme. * Daha kötü bir derekeye düşme. Tenezzül etme. Maddi ve mânevi gerileme. Terakkinin zıddı. tedenniyât : (Tedenni. C.) Gerilemeler, tedenniler, aşağılamalar. tedennü' : Yakın olmak. tedennük : Dikkatle bakmak. * Ayırtmak. * Su dökülmek. tedennüs : Pislenme, kirlenme. tederdür : Katı deprenmek. * Gamdan ve korkudan dolayı kendinden geçmek. tederru' : Zırhlanma. Zırh giyme. tederrü' : Birbirine muhâlefet etmek, birbirine karşı gelmek. tederrüb : Alışma, ülfet peydâ etmek. tederrüc : (Derece. den) Derece derece, adım adım ilerleme. * Dürrâce benzer bir kuş. tederrün : Bir organın, bir uzvun şişmesi. tederrüs : (C.: Tederrüsât) Ders alma, okuyup öğrenme. tederrüsât : (Tederrüs. C.) Ders almalar. Okuyup öğrenmeler. tedessür : Elbise giyme. Elbiseye bürünme. * Erkek hayvanın dişisine binmesi. * Kişinin sıçrayıp atına binmesi. tedeyyüm : Yağmurun sert yağması. tedeyyün : Dinini sakınmak. * (Deyn. den) Borçlanma. Borca girme. tedfik : Dökmek. tedfin : (Defn. den) Gömme, defnetme. * Örtme, gizleme. tedhin : (Dühn. den) Güzel kokulu yağ sürme. Yağlamak. ◊ (Duhan. dan) Dumanlama, tütsüleme.tedhiş : Korkutma. Dehşete düşürme. Ürkütme. tedirgin : Huzursuz, rahatsız. tedkik : Hakikatı anlamak ve meydana çıkarmak için inceden inceye araştırma. tedkikat : (Tedkik. C.) Tedkikler. Araştırmalar. İncelemeler. tedlik : Sürme. tedlis : Sattığı şeyin ayıbını müşteriden gizlemek. * Fık: Hadisi ilk nakledenin ismini gizlemek. Hadisi başkasına isnâd eylemek. ◊ Yumuşatmak. Bir şeyi mülâyim ve kaygan yapmak. * More…tedliye : Sarkıtmak. Yukarıdan aşağıya bırakma. * Şaşırma, dehşete düşme. * Delil ve vesika hazırlama. * (Akıl) gitmek. * Ahmak etmek, salaklaştırmak. tedmi' : Göz yaşı dökmek. tedmic : Bir şeyi başka bir şeyin içine yerleştirme. * Arkasını eğmek. tedmin : Yığıp toplamak. * İhâta edip kaplamak. * Lâzım olmak, icab etmek. tedmir : Yok etmek. Mahvetmek. Tepelemek. Perişan etmek. tedmis : Yumuşak etmek, yumuşatmak. ◊ Örtmek, gizlemek.tedmiye : Vurup kanatmak. tednih : Zayıf görüş. * Oturmak, ikamet etmek, mukim olmak. tednik : Yakın olmak. tednir : Ruşen etmek, nurlandırmak, parlatmak. tednis : (C.: Tednisât) Kirletme, kirletilme. tedri' : Zırh giydirme. tedric : Azar azar, derece derece ilerlemek. Birisini bir şeye yavaş yavaş vardırmak. * Sıkıştırmak suretiyle çok güçsüz hâle koymak. * Edb: İfadenin derece derece yükselmesi veya alçalması. (Bak: More…tedricât : (Tedric. C.) Tedricler. tedricen : Yavaş yavaş, azar azar, derece derece. tedricî : (Tedriciyye) Yavaş yavaş olan, derece derece yapılan. tedris : Okutmak. Öğretmek. Ders vermek. tedrisât : (Tedris. C.) Tedrisler. Ders vermeler. tedsim : Yağlı ve uyuz etmek. tedsir : Kuşun yuvasını düzenlemesi veya düzeltmesi. tedsiye : Baştan çıkarma, azdırma. * Gizlemek. tedvih : Şehirler gezmek. tedvim : Teskin etmek, sâkinleştirmek. * Kuşun, uçarken dönüp deverân etmesi. * Dili ağızda döndürmek. * Tatmak. tedvin : Bir araya toplayarak tertipleme. * Edb: Aynı mevzuya ait bahisleri, çalışmaları bir araya getirip kitap hâline getirme. tedvir : Devrettirmek, döndürmek. Çevirmek. * İdare etmek, yönetmek. * Daire şekline sokmak. * Edb: Bir mısradaki kelimelerin yerini değiştirmekle veznin ve mânanın bozulmamasıdır. * Kur'an-ı More…tedviye : (Devâ. dan) İlâç verme. * Kuş kanadının fısıltısı. teebbel : İmtina' etmek, yapmamak, çekinmek. teebbi : İnkâr etmek. * (Ebb. den) Bir kimseyi baba kabul etme. Baba edinme. teebbüd : Ürküp çekinme. * Evlenmeme, bekâr kalma. teebbüh : Kibirlenme, böbürlenme, gururlanma. * Alicenaplık ve göztokluğu ile bir şeyden vazgeçme. teebbün : İzine uyma. Tâbi olma, birinin yolundan gitme. teebbüs : Mütegayyer olmak, rengi değişmek. teebbüt : Koltuklamak. teeccüc : Tutuşma, alevlenme. teeccül : Belli bir vakte kadar müddet isteme. * Sığır ve geyik gibi hayvanların sürü sürü olmaları. teeccüm : Öfkelenme. teeddi : Yetiştirmek. teeddüb : Edebli olma. Utanma. Çekinme. Edebini takınma. teeddübât : (Teeddüb. C.) Edeblenmeler, çekinmeler, utanmalar. teeddüben : Edebli davranarak. Edeb ve terbiye kaidelerine uyarak. Edebi icabı olarak. teeffüf : (C.: Teeffüfât) Oflama. Of çekme. teehhi : Birini kardeş edinme. teehhüb : Hazırlanmak. teehhül : Evlenme. * Ülfet ve ünsiyet eyleme. Ehlileşme. teehhür : Gecikme. Sonraya kalma. Geriye kalma. teekk : Çukur kazmak. teekküd : (Ekd. den) Kuvvet bulma. Sağlamlaşma. teekkül : (Ekl. den) Yaranın, oyulup açılması. * Yenme, eklolunma. teelli : Yemin etmek. teellüb : Cem'olmak, toplanmak. * Dağ keçisinin erkeği. teellüf : Alışma. Hoş geçinme. * Barışma. * Huylanma. * Birikme. teellüfât : (Teellüf. C.) Hoş geçinmeler, alışmalar. Bağdaşmalar. teellüh : Kulluk ve ibadet etmek. * Tazarru' etmek, yalvarmak. teelluk : Yıldıramak, parlamak. teellüm : Elem duyma. Kederlenme. Tasalanma. teellümât : Elemler, kederler, tasalanmalar. teemmel : Düşün, dikkat et, incele (mânasına emirdir). teemmi : (Emet. den) Cariye edinme. * Dadı satın almak. teemmül : İyice, etraflıca düşünmek. Derin derin düşünmek. teemmülî : Düşünerek söylenen veya yazılan. Teemmüle ait ve müteallik. (Bak: Tefekkür) teemmüm : Kasdetmek. * (Ümm. den) Ana edinme. Birini anne kabul etme. teemmür : (Emr. den) Amirlik taslama. teenni : İhtiyatlı ve akıllıca davranma. Bir işte acele etmeyip bir düşünce dairesinde hareket etme. (Teude de denir) teennuk : Nazarında ve fikrinde dikkatli olmak. İttikan. Eşyanın hikmetli, kusursuz ve pürüzsüz yapılışı. teennüs : (Üns. den) Müennes olma. * Kadınlaşma. Kadın gibi hareketlerde bulunma. teerrüb : Ululanmak, büyülenmek. * Kendini zeki göstermeğe çalışmak. teessi : Sabır gösterme. Teselli bulup sabretme. Avutma. teessüf : Eseflenmek. Kederlenmek. * Beğenmemek ve râzı olmadığını ifade etmek. teessül : Sermaye edinmek. * Cem'etmek, toplamak. teessüm : (İsm. den) Günahtan sakınma. teessün : Mütegayyer olmak, rengi ve tadı değişmek. teessür : Kederli ve üzüntülü olarak içlenmek. Üzülmek. * Te'sir altında kalmak. * Kederlenmek. ◊ İşten alıkoyma. Oyalandırma.teessür-bahş : f. Hüzün veren, keder veren, tasaya düşüren. teessürât : Üzüntüler. Teessürler. teessüs : Temelleşmek. Yerleşmek. Kurulmak. Teşekkül. teetti : Asan olmak, kolaylaşmak. * Beklemek, gözlemek. teevvi : (İvâ. dan) Bir yerde yerleşme, yurt edinme. Oturacak yer edinme. teevvüd : Eğrilme, bükülme. İki kat olma. teevvüh : (C.: Teevvühât) İnleme, figân etme. teevvül : Mânâsı başka olma. Başka anlama gelme. teeyyüd : Kuvvetlenme. Kuvvet ve metânet bulma. Te'yid olunma. teezzi : İncitme. teezzüb : Her yönden rüzgârın esmesi. teezzür : Örtünme, bürünme. Tesettür. tef : f. Buhar. * Sıcaklık, hararet. tef'il : Fal açtırmak. Tefe'ül etmek. tefa' : Hiddet ve gadap etmek, öfkelenmek, kızmak. tefaddul : Faziletlilik iddiasında bulunmak. Üstünlük taslamak. * Bir kimseyi inâyet, ihsan ve kerem ile memnun etmek. tefadi : Bir kimseye 'Sana ben feda olayım' demek. * Feda etmek. tefafih : (Tuffâh. C.) Elmalar. tefahe : Horluk, hakirlik. * Tatsızlık. tefahhuc : Oturduktan sonra ayaklarını ayırmak. tefahhul : Aygırlanmak. tefahhum : Kömürleşme. Kömür hâline gelme. tefahhur : (C.: Tefahhurât) (Fahr. dan) Övünme, fahirlenme. tefahhus : Bir şeyin, bir mes'elenin iç yüzünü dikkatle araştırma. tefahhuş : Fuhşa düşmek, fâhişe olmak. Ahlâksız olmak. * Çirkin sözler söylemek. tefahhusât : (Tefahhus. C.) İnceden inceye araştırmalar. tefahur : Fahirlenmek. İftihar etmek. Kendini iyi görüp, kusurdan gaflet etmek. tefahuş : Birbirine çirkin sözler söylemek. tefakkud : (C.: Tefakkudât) Arayıp sorma. Sorup soruşturma. tefakkuh : Gül gibi açılma. tefakkur : (Fakr. dan) Fakirleşme. Fukaralaşma. tefaküh : (Fâkihe. den) Birbirlerine karşılıklı yemiş atma. * Mc: Şakalaşma. tefakum : İş büyüyüp güçleşme. tefani : Birbirinde fâni olmak. Arkadaşının iyi ahlâkıyla sevinmek. Arkadaşının, kardeşinin meziyyet ve hissiyatı ile fikren yaşamak. tefaric : (Tefric. C.) Yırtmalar, genişletmeler. * Ferah vermeler. * Korkaklar, zaifler, yüreksizler. * (Tifrac. C.) Yırtmaçlar, aralıklar. tefarik : Müteferrik olanlar. Tefrikalar. Ayırma ve seçmeler. * Taksitler. Ufak tefek şeyler. Ayrıca şeyler. * Küçük hediyelik eşya. tefarüt : Müsabaka etmek, yarışmak. tefasil : (Tefsir. C.) Tefsirler, Kur'an-ı Kerim'in mânasını anlatan kitaplar. ◊ (Tafsil. C.) Tafsiller, ayrıntılar.tefassum : Kırılma. Kesilme. tefasuh : Fasahatle söyleme. tefattun : Tefehhüm. Sür'atle anlama, idrak etme. * Ufalanma. tefattur : Yarılma. tefatü' : Muhakeme etmek. tefatuh : Muhakeme olmak. * Bir nesneye başlamak. tefaül : Fal tutmak. tefavüd : Birbirinden faydalanma, yararlanma. tefavüt : Farklılık. İki şey arasındaki fark. Uygunsuzluk. Tehâlüf. tefazul : (C.: Tefâzulât) Mikdar fazlası, fark. * Meziyet ve fazilet yarışına çıkma. tefazzul : Üstünlük taslama, fazilet satma. * Bağışlama, iyilik. tefci' : (C.: Tefciât) Canını yakma, acıtıp ağrıtma. Dertli kılma. tefcir : Yerden su kaynatıp akıtma. * Drenaj, oluk vs. gibi su yolları yaparak, bir yerde birikmiş olan suları akıtma işi. * Yarmak. tefciye : Yemeğin içine nohut, buğday, pirinç, maydanoz ve bunlara benzer şeyler koymak. (Bu konulan şeylere 'ebazir' derler.) tefdim : İbrik ağzına süzgeç koymak. tefdiye : Canını başkası uğruna feda etme. tefe'ül : Fal açmak. * Bazı hâdiseleri, tevafukları uğurlu saymak. tefeb : Helâk olmak, mahvolmak. tefeccu' : Canı yanma, acıma. Kaygılı olma, dertli olma. * Belâ ânında hüzünlü olma. tefeccür : (Fecr. den) (C.: Tefeccürât) Yerden su kaynayıp akma. * Tan yeri ağarma. * Çatlama, yarılma. tefeci : t. El altından yüksek faizle para veren kimse. tefehhüm : Farkına varmak. İdrâk eylemek. * Yavaş yavaş anlamak. Tekellüfle anlamak. tefehhümât : (Tefehhüm. C.) Farkına varmalar, yavaş yavaş anlamalar. tefehhuz : Tâzim, hürmet. tefekku' : Yarılmak. tefekkuh : Fıkıh ilmini tahsil etmek. (Bak: Fıkıh) tefekküh : Yemiş toplayıp vermek. Meyvedar olmak. Meyvelenmek. * Pişman olmak. * Pek hoşlanıp hayrette kalmak. tefekkük : Zincir halkası gibi birbirinden ayrılma. tefekkün : Pişman olmak. * Taaccüb etmek, hayrette kalmak, şaşırmak. tefekkür : Fikretmek. Düşünmek. Fikri harekete getirmek. tefel : Guslü ve temizliği terk etmekle vücudun kokması. tefellüc : Felç olma, felce uğrama. * Yarılıp çatlama. tefelluk : Yarılma, çatlama. tefellül : (Kılıç) gedik olmak, yaralanmak. Rahnedar olmak. tefellüs : İflâs etme. tefellüt : Halâs olmak, kurtulmak. * Aniden bağından boşanmak. tefelsüf : Feylesoflaşmak. tefennün : Fen öğrenmek. * Çok şeyler bilmek. * Türlü türlü olmak. * Bir fende maharet sahibi olmak. tefer'un : Firavunlaşma. Zâlimlik etme, zulüm yapma. * Çok fazla kibirlenme. teferku' : Parmak öttürmek. teferru' : Bir çok kollara ayrılmak. * Bir kimse halkın üzerine havale olmak. * Bir kavmin en şerefli kadını ile evlenmek. * Çatallanıp dal dal olmak. teferruât : Bir şeyin bütün incelikleri, ayrıntıları. teferruc : (Ferec. den) Ferahlanmak. İç açılmak. * Gezintiye çıkmak. Seyr. teferrüd : (Ferd. den) Tek ve yalnız kalma. Herkesten ayrılma. * Eşsiz, emsâlsiz ve benzersiz olma. * Kendi başına olma. teferrug : (Ferâg. dan) Vaz geçme, fârig olma. * Bir işi bitirip kurtulma. * Satın alınan bir mülkün tapusunu kendi üzerine çevirme. teferruh : (Ferah. dan) İçi açılma, ferahlanma. teferruk : (Fark. dan) Dağılma, ayrılma. teferrüs : Ferasetle bir şeyi kestirmek. Bir şeyi dikkat ve teemmül ederek isabetli olarak idrak etmek, anlamak. * Zannetmek. teferrüş : (Ferş. den) Yayılma, serilme. teferrüz : (İfrâz. dan) Ayrılma. tefes : Kir, pislik. * Menâsik-i Hacta bıyık ve tırnak kesmek, baş ve kaş yolmak. tefeşşi : İntişar etmek, dağılmak. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman sesin ağız içinde dağılıp uzatılmasına denir. Sin, sad, se, ra, fe, şın, mim, dad harflerine mütefeşşi harfleri denir. tefeşşu' : Galip olmak, yenmek. * Çoğalmak, çok olmak. tefeşşü' : Münteşir olmak, yayılmak, intişar etmek. tefessud : Akmak. tefessuh : Fasih olma. Anlaşılması kolay olma. tefessüh : Açılmak. Genişlemek. İnbisat bulmak. * Mecliste çekilip bir adama oturacak yer açmak. ◊ Alçaklaşmak. Bozulmak. * Çürümek. Kokup dağılmak. * Tâkattan düşmek.tefettü' : Rücu etmek, geri dönmek, vazgeçmek. tefettün : Bir kimseyi zorla fitneye atma. tefettüt : (Fett. den) Ufalanma, ufak ufak parçalanma. tefevvüh : (C.: Tefevvühât) (Fevh. den) Söyleme, ağza alma. * Dil uzatma. Münâsebetsiz söz söyleme. tefevvuk : Üstünlük. Fâik ve daha büyük olma. Üstün gelme. tefevvüt : Birbirinden eksik olmak. tefevvüz : Bir işi üzerine alma. tefeyhuk : Geniş, bol olmak. * Çok konuşmak. tefeyyüz : Feyizlenmek. * İlerlemek. * Bollaşmak. tefezzür : Kaftan giymek. tefhim : Ta'zim. * Bir şeyi kalınlaştırmak. * Tecvidde: Harfi kalın okumaktır. Harflerinin adına Müfahhim denir. Şunlardır: Hı, sad, dad, tı, zı, gayın, kaf, lem, rı, vav, elif. Huruf-u More…tefhir : Fahirlendirmek, gururlandırmak. * Gâlip olmakla hükmetmek. tefie : Eğilmek. * Rücu etmek, geri dönmek. tefih : Hakir, zelil. * Lezzeti olmayan. tefile : Gövdesi kokan kadın. tefire : Üst dudağın ortasında olan çukur. tefki' : Parmak öttürmek. tefkih : Hayrete düşürme. * Hoşlandırma. * Yemiş yedirme. ◊ (Fıkh. dan) Öğretme, anlatma. * Fıkıh öğretme.tefkik : Birbirinden ayırmak. * Halâs etmek, kurtarmak. tefkir : Muhtaç etmek. * Yüksek yeri ağaç dikmek için düzlemek. ◊ Düşündürme veya düşündürülme. * Endişe etmek.tefkiye : Yarmak. * Göz çıkarmak. tefl : Tükürmek. teflic : Açmak. teflik : Yarmak. teflil : Gedik açmak, yarmak. tefnid : Tekzib etmek, yalanlamak. * Zayıflatmak. * Aciz etmek. * Korkutmak. tefnik : Nimetlendirmek. * Naz. * Beslemek. tefnin : Karıştırmak. * Çeşitli yapmak. tefri' : Asıldan, kökten şubelere ayrılma, kısım kısım olma. Ayrılma. Fer'lendirme. tefric : Gönül açmak. Gam ve tasa gidermek. tefrice : (C: Tefâric) Aralık, yırtmaç. tefrid : Dünya alâka ve meşguliyetlerinden ayrılıp, ibâdet ve tâatle meşgul olma. tefrig : (Feragat. dan) Boşaltma. * Azade etme. * Dökme. * Kurtarma. * Zâil ve hâlî eyleme. * Vazgeçirme. tefrigât : Boşaltmalar. tefrih : Korkusuz kalmak. * Gelişme, filizleme. Yumurtadan çıkmak. ◊ Ferahlandırma, gönül açma.tefrik : Birbirinden ayırmak, seçmek, ayırdetmek, ayrı kılmak. * Korkutmak. ◊ Ovdurmak.tefrika : Nifak. Ayrılık. Bozuşma. * Bir gazete veya dergide parça parça, bir önceki yazının devamı olarak çıkan uzun yazı. * Fırka fırka olmak. tefrir : Ürkütmek. Kaçırmak. tefris : Yırtmak. * Parçalamak. ◊ Acıktırmak.tefriş : Döşeme. Yayma. Yayıp döşeme. * Ev eşyasını düzenleme. tefrit : Ortalamanın yani vasatın çok altında kalmak, geride kalmak. Normalden aşağı olmak. (İfratın zıddı) tefriz : Farzetmek. tefsa' : Kesmek. * Eskimek. tefsid : Fâsid etmek, bozmak. tefside : f. Hararetli, kızgın. tefsie : Çekmek. Uzatmak. tefsik : (Fısk. dan) Fısk ve fücura sürükleme. Birisine fâsık, kabahatli, günahkâr demek. tefsil : Yaramaz ve kem nesne. tefsir : Mestur, gizli bir şeyi aşikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek. * Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak. * Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan kitab. tefsire : Hastaların bevlini koyacak şişe. Sidik kabı. tefte : f. Hararetli, kızgın, kızmış. teftih : (C.: Teftihât) (Feth. den) Açmak. * Bırakmak. * Yarmak, yardırmak. * Geğirmek. ◊ Hor ve zelil etmek. * Kahretmek.teftik : (Fetk. den) Yün, pamuk gibi şeyleri ditmek, tarayıp açmak. ◊ (Fetk. den) Yarma, yarılma.teftil : (Fetl. den) Fitil yapma. Bükme, eğirme. teftin : (Fitne. den) Fitneye düşürme. * Meftun verme. Ayartma. teftir : (C. Teftirat) Bıkkınlık verme. Fütur verme. Usandırma. * Zayıf etmek, zayıflatmak. * Naksetmek, eksiltmek. teftis : Ufak ufak parçalama. teftiş : Kontrol etmek. İşlerin alâkalı vazifeliler tarafından ele alınıp iyi ve tamam yapılmasına çalışmak. * Sormak. * Ayırmak. teftişât : (Teftiş. C.) Teftişler. teftit : Parça parça etme, ufalama. teftiye : Lâğımcılık yapmak. * Büyüyünceye kadar kızı evden dışarıya çıkarmamak.. tefvif : Bezi alacalı dokutmak. tefvih : Korkutmak. tefvik : Tar: Okçulukta, yayın sol el ile yukarıya kaldırılması. * Okun gezini yayın kirişine koymak. tefvim : Ekmek pişirmek. tefvit : (Fevt. den) Geçirme, kaçırma. tefviye : Konuşkan olmak. tefviz : Birisine bırakma. * İşini Allah'a (C.C.) havâle etme. * Sipariş ve ihâle etme. tefyil : Bir kimsenin bir kimseye 'fikrin zayıf' demesi. tefyim : Genişletmek. tefzi' : Ürkütme. Korkutma. * Hayretle baktırma. tegabbi : Birisini geri zekâlı sayma. tegabbür : (Gubâr. dan) Tozlanma. tegabi : Bilmez olmak. Ahmaklaşmak. tegabün : (Gabn. dan) Karşılıklı aldatma. Aldanma veya aldanmanın zuhuru. tegabün suresi : Kur'an-ı Kerim'in 64. suresidir. Medenîdir. tegaddi : (Bak: Tagaddi) tegaddüb : (Gadab. dan) Hiddetlenme, öfkelenme, gazaba gelme, kızma. tegafül : Bilmez görünmek, anlamazlıktan gelmek. Kasden kendisini gafil göstermek.(Farazâ, bazılarının altında büyük fenâlıklar varsa da, hücum edilmemek gerektir. Zira, çok fenalık vardır ki, iyilik More…tegalgul : Hoş kokulu şeyler sürünmek. * Zorluk, çetinlik, güçlük. * Bir şeyin, ilmin içine çok dalmak. tegallüb : (Bak: Tagallüb) tegallüf : (Gılaf. dan) Kılıflanma. tegallüt : (C.: Tegallütât) (Galat. dan) Yanılma. Yanlışa düşme. tegalüb : Birbirine galebe etmek, birbirine üstün gelmek. tegamgum : Sözü düz söylememek. tegammüd : Günahı örtmek. tegammür : Suyu az içmek. tegamüz : (Gamze. den) (C: Tegamüzât) Birbirine göz ucu ile işâret etme. tegannuc : (C.: Tegannücât) (Ganc. dan) Nazlanma. tegannüm : Koyunlaşma. Koyun postuna bürünüp kendisini koyun gibi gösterme. tegannus : Tatsız olmak. tegarbül : (Gırbâl. den) Kalburdan geçirme. tegargur : Gargara etmek. tegarrüb : (Gurbet. den) Gurbete çıkma. tegarrüd : (C.: Tegarrüdât) Kuşun hoş ve nağmeli bir şekilde ötmesi. tegarrür : Gururlanma, kibirlenme. * Kaynamak. * Galeyan. tegaşmür : Kahra uğratmak. tegaşşi : (Gışâe. den) Örtünme, bürünme. * (Gaşy. den) Kendinden geçme. tegassül : (Gasl. den) Gusletme, yıkanma. tegassun : (Gusn. dan) Dalbudak peydâ etme. Dallanma. tegat : Birbirini suya daldırmak. tegavün : Cem'olmak, toplanmak. * Kötü işe yardım etmek, şer işe muâvin olmak. tegavür : Birbirini yağmalamak. tegavvül : Renk değiştirme. Renkten renge girme. tegavvür : (Gavr. dan) Derine dalma. * Bir şeyin esâsını arama. tegavvut : Kazâ-i hâcet etmek. tegayüb : Birkaç kişinin topluca kaybolması. tegayür : Zıt olmak. Uymamak. Başka türlü olmak. tegayüz : (C.: Tegayüzât) Karşılıklı olarak kızışıp öfkelenme. tegayyüm : (C.: Tegayyümât) (Gayb. dan) Bulutlanma. tegayyür : Hâlden hâle geçmek, değişmek. * Bozulmak. * Zıt olmak. (Bak: Hâdis) tegayyüt : Büyük def-i hâcet. tegayyüz : Meşeliğe otlaması için davar salmak. * Meşelik içinde yerleşmek. ◊ (C.: Tegayyüzât) (Gayz. dan) Hiddetlenme, kızma.tegazguz : Eksik olmak. tegazün : Hışmetmek, kızmak. tegazzüb : (Gazâb. dan) Öfkelenme, hiddetlenme, gazaba gelme, kızma. tegazzül : (C.: Tegazzülât) (Gazel. den) Gazel tarzında şiir yazma. * Gazel söyleme. tegerg : f. Dolu. tegil : f. Sakalları yeni çıkmağa başlayan genç. teh : f. Dip. * Mertebe, kat. tehabb : Dostluk etme. Muhabbet, sevişme. tehabbüb : (Bak: Tahabbüb) tehabbür : (Haber. den) Esasını bilme, iyice bilme. tehabbüs : (Habs. den) Kendini bir yere kapama. Hapsetme. tehabbüt : (Bak: Tahabbut) tehaccur : (Bak: Tahaccür) tehaci : (Hecâ. dan) Hicivleşme. * Hicvetme, yerme. tehacüm : Birbirine hücum etme. * Bir yere istekle, hızlıca toplanmak, üşüşmek. tehacür : Birbirinden ayrılmak. * Kesilmek. tehaddi : (Bak: Tahaddi) tehaddüs : (Bak: Tahaddüs) tehadu' : Aldanmış gibi görünme. tehadüb : Kamburlaşma. tehadüm : Yıkılmak. tehadür : Kaynamak. Galeyan. tehafüt : Düşürmek, düşmek. * Birbirinin üstüne atılmak. Birbirinin ardınca olmak. ◊ Sözü gizlice söyleşmek.tehakküm : (Bak: Tahakküm) tehallüf : Uygunsuzluk. * Kafileden geri kalma. * Geride bırakma. tehallül : (Bak: Tahallül) tehalüf : (Half. dan) Hâkimin her iki tarafa da yemin ettirmesi. ◊ Birbirine zıt olmak. Birbirine muhalif olmak, uymamak.tehalük : (C.: Tehâlükât) (Helâk. dan) İstekle atılma. Tehlikeye aldırış etmeden, birbirini çiğneyecek gibi koşuşma. tehami : (C.: Tehâmiyât) Kendini sakınma, korunma. * Avukatlık etme. tehamuk : (Humk. dan) Kendini ahmak gösterme. tehannün : Çok arzu ve istek göstermek. * Göreceği gelmek. Özlemek. teharrub : Ağaç kurdunun ağacı kemirerek oyması. teharrük : Hareketlenmek, kımıldamak. Hareket etmek. teharüc : Çıkışmak. * Tevzi etmek, dağıtmak. * Fık: Ortakların bir kısmı akar (para getiren mülk), bir kısmı arazi, bazısı da para üzerine yaptıkları anlaşma. teharüm : (Herm. den) Genç olduğu hâlde, kendini ihtiyar gösterme. Yaşlı gibi görünme. teharüş : Hırıldaşıp dalaşma. tehaşi : (Haşy. dan) Korkup çekinme, sakınma. tehassüb : Yastığa dayanma. tehassür : (Bak: Tahassür) tehassüs : (Bak: Tahassüs) tehasüd : (Hased. den) Hasetleşme. tehasüm : Muhâsama etme, düşmanlık etme. tehaşün : Haşin davranma. Zorluk gösterme. Sert muamelede bulunma. tehatih : Bâtıl, boş ve abes sözler. * Tamamlanmamış söz. tehattuf : Kapmak. tehattüm : Pek lüzumlu ve vâcib olmak. Vücub derecesinde bulunmak. tehatu' : Hatâ etmek, kabahat işlemek. tehatub : (Hatb. dan) Hitablaşma. Karşılıklı birbirine hitab etme. tehavil : Muhtelif renkler, çeşitli renkler. tehavün : Mühimsememek, ehemmiyet vermemek, ağır davranmak. Aldırış etmemek. * İstihkar, horlama, hakir görme. tehavvül : (Bak: Tahavvül) tehayüc : Kandırmak. tehayüt : Toplanıp gelmek. tehayyüz : (Bak: Tahayyüz) tehazül : Muhârebeden kaçıp geri dönme. tehbil : : 'Baban seni ölmüş diye ağladı' demek. tehcid : Uyutmak. tehcin : Dedikodu yapma. * Müstehcen ve edeb dışı sayma. tehcir : Yurdundan çıkarma, hicret ettirme, sürme. * Öğle vakti bir yere gitme. tehciye : Heceleme. tehdib : Saçak yapmak. tehdid : Göz dağı verme, birisini korkutma. Korkutulma. tehdid-âmiz : f. Tehditle karışık, tehdit eder surette. tehdidât : (Tehdid. C.) Korkutmalar, göz dağı vermeler. tehdiden : Korkutarak, tehdit ederek. tehdidkârâne : f. Tehdid edenlere yakışır şekilde. Tehdid edercesine. tehdil : (Budak) aşağı eğilmek. * (Dudak) aşağı sarkmak. tehdim : (Hedm. den) Yıkma. tehdin : Çocuğu güzel sözlerle susturup avutma. Yalandan yüze gülüp medhetme. * Teskin etmek. tehdir : Hastalıklı devenin bağırması. * Sözü boğaz içinden söylemek. tehdiye : Hediye verme, bağışlama. tehecci : (Hecâ. dan) Heceleme. teheccüd : Gece uyanıp namaz kılmak. Gece namazı. teheccüm : Hücum etme. Saldırma. * Acele gitme. teheccür : Ayrılmak. * Zuhr vaktinde seyretmek. tehechüc : Uzaklaşmak. Irak olmak. teheddi : Doğru yola girme. Hidayetlenme. teheddüb : Saçaklanmak. teheddül : Sarkma, sölpüme. teheddüm : (C.: Teheddümât) Yıkılma. tehekku' : Teveccüh etmek, yönelmek. tehekküm : İstihza. * Tevbih. Şiddetle azarlama. Görünüşte ciddi, hakikatta alaydan ibaret olan eğlenme. * Edb: Tarizin tesirli olan kısmı. tehekkümât : (Tehekküm. C.) Ciddi tavır takınarak eğlenmeler. tehekkümen : Alay için, tehekküm suretiyle. tehekkür : Taaccüb etmek, hayrette kalmak, şaşırmak. tehelhül : Fileli olmak. Bir elbisenin delikli delikli olması. tehellu' : Haris olmak, hırslı olmak. tehellül : Sevinme, açık yüzlü olma. Yüzü gülme. Beşâretten yüzdeki parlama eseri. tehellüs : Zayıflamak. tehemmu' : Seyelân etmek, akmak. tehemten : f. İri vücutlu, boylu boslu yiğit. tehendüm : Kapanmak. tehennü' : Sinmek. * Alışmak. teheshüs : Gizli ses. tehessüm : Kesilmek. teheşşüm : Münkesir olmak, kırılmak. tehettük : (C.: Tehettükât) (Hetk. den) Yırtılma. * Utanmazlık ve hayâsızlıkta aşırı derecede olma. tehevvu' : Kusma. İstifrağ etme. tehevvüd : Tevbe. Sâlih amel. * Yahudi olmak. tehevvük : Tenbel olmak. tehevvül : Korkunç hâle gelme. * Birisinin malına göz koyma. tehevvüm : Hafif uyku. tehevvün : Hakir kılınma. Horlanma. Hakaret görme. Aşağılanma. tehevvür : 'Korkusuzlukla düşünmeden hareket etmek. Sonunu düşünmeden birden bire karar vermek. * Kuvve-i gadabiyenin ifrat mertebesi; maddi mânevi hiçbir şeyden korkmamak hâleti.' tehevvüs : Heveslenmek. * Yumuşak yerde ağır ağır yürümek. teheyyü : Hazırlanma, nizamlanma. teheyyüb : (Heybet. den) Korkma. Korkutma. teheyyüc : Heyecanlanma. Coşma. Deprenme. Harekete gelme. teheyyücât : (Teheyyüc. C.) Coşup heyecanlanmalar. teheyyüf : İnceltmek. teheyyül : Lânet etmek. teheyyüm : Şaşma, şaşırma. Şaşıp kalma. Hayran olma. * Susuz olma. teheyyün : Asan olmak, kolay olmak. teheyyüz : Kırılmış kemiğin kaynayıp bitişmesi. ◊ Perâkende olmak, dağılmak.tehezzü' : Maskaraya almak. tehezzüc : Nağmeli ses çıkarma. Terâne-perdâzlık etme, makamla şarkı söyleme. tehezzuk : Bir yerde karar etmeyip çalkanmak. tehezzül : Bıkkın olmak. tehezzum : Zulmetmek. tehezzüm : Eliyle bir nesneyi kırmak. tehezzüz : Hafif titreme, deprenme, ihtizâz. tehi : Boş, avare kalmak, hâlî. Eli boş. tehidest : Eli boş. Züğürt. tehim : (Töhmet. den) Suçlu, kabahatlı. tehimiyan : f. İçi boş. tehiyye : (Tahiyye) Selâm vermek. Hayır duâ etmek. * Hazır ve âmâde kılmak. (Bak: Tahiyye) tehlib : Atın kuyruğunun kılını kesmek. tehlik : Öldürme. Helâkete düşürme. tehlike : (Tehlüke) (Helâk. den) Helâkete sebep olacak hâl. Felâket. tehlil : İslâmiyetin tevhid akidesini hülâsa eden, ancak bir İlâh bulunduğunu, Onun da ancak ve ancak Allah (C.C.) olduğunu ifade eden 'Lâilâhe illâllâh' sözünü tekrar etmek. (Bak: Tevhid) More…tehn : Kâim olmak, var ve mevcud olmak. tehnid : Lâtifeleşmek, şakalaşmak, birbirine lütuf etmek. tehnie : Tebrik etmek. tehniyet : Tebrik etme, kutlama. tehrib : Kaçırma. Kaçırılma. Firar ettirme. tehrim : Kocaltma. tehşim : Zaaf vermek. * Kırmak. tehtan : Yağmurun ulaştırı yağması. tehtehe : Ağır söylemek, sert konuşmak. tehtik : Yırtma. * Nâmusa halel getirme. tehvi' : Kusturma veya kusturulma. tehvid : Yahudileşme. Yahudi edilme. tehvil : Dehşet göstermek. Korkutma. tehvim : (C.: Tehvimât) Hafif uyku. tehvin : (Hevn. den) Kolaylaştırma. * Ucuzlatma. Ucuzlatılma. * Alçaltma. Alçaltılma. * Cevr ve hakaret eylemek. Saymamak. Hakir görmek. tehvir : Suyu veya diğer sıvıları döktürmek. tehvis : Yedirmek, yemek yedirmek. tehviş : Karma karışık etme. * Bir yere toplama. tehviye : (Hevâ. dan) Havalandırma. tehyi' : (Tehyie - Tehiyye) (C.: Tehiyyât) Hazırlama, hazırlanma. tehyib : (C.: Tehyibât) Heybetli gösterme, heybetli gösterilme. tehyic : Heyecanlandırma. Coşturma. * Ayağa kaldırma. tehyicât : (Tehyic. C.) Coşturmalar, heyecanlandırmalar. tehyie : (C.: Tehyiât) Hazırlama, hazırlanma. tehyir : Suyu döktürmek. tehzi' : Kırmak. tehzib : Islâh etme. * Temizleme. Fazlalığını, pisliğini giderme. tehzic : (C.: Tehzicât) Makamla şarkı söyleme. tehzil : (C.: Tehzilât) Zayıflatma. * Alaya alma. Alay şekline sokma. tehziz : (C.: Tehzizât) Hafif titreme, hareket ettirme. Deprendirme. tek : f. Koşma, seğirtme. teka'ku' : Yaramaz gönüllü olmak. * Geri durmak. tekabbel : Kabul etsin' mânasında söylenir. tekabbelallah : Allah kabul etsin (meâlinde duâ). tekabbuh : (Kubh. dan) Çirkin görme. kötü sayma. tekabbül : Kabul etmek. tekabkub : Bağırsaklarda gazların meydana getirdiği gurultu. tekabül : Karşılıklı olma. Bir şeyin karşılığı olma. Yüzleşme. Karşılık olma. Karşılama. * Tezat. tekaddüm : Geçmiş bulunma. * Öne geçme. İlerleme. * Birine gelmesi muhtemel bir zararın def'i için evvelceden iş'ar ve tenbih eylemek. * Fık: Mürur-u zaman olmak. Zamanı geçmiş bulunmak. tekadim : (Takdime. C.) Takdim edilen armağanlar, verilen hediyeler. tekadir : (Takdir. C.) Mukadderât. Alınyazıları. * İhtimâller. tekadüm : Geçmiş bulunma. * Mürur-u zaman olma. tekâfi : (Tekâfü') Birbirinin dengi olma. tekâfü' : Beraberlik, eşitlik, müsâvilik. tekahhul : (Bak: Tekehhül) tekâhül : Dikkatsizlik, ihmal. tekalib : (Taklib. C.) Döndürmeler, çevirmeler. İçi dışa çevirmeler. tekâlif : Teklifler, vergiler. (Bak: Teklif) tekalkul : Deprenme, hareketlenme, sarsılma. tekallüd : Bir şeyi üzerine alma. İltizam edip boynuna alma. tekâlüb : (Kelb. den) Köpek gibi birbirine saldırma. * Husumet etmek, düşmanlık yapmak. tekammus : Giyinme, gömlek giyme. tekâmül : Kemâl bulma. Olgunlaşma. tekâmülât : (Tekâmül. C.) Olgunlaşmalar, tekâmüller. tekamür : (Kımâr. dan) Kumar oynama. tekâpu : f. Öteye beriye seğirtme. Telâşla koşarak birşeyler araştırma. * Dalkavukluk. tekâri : Kira almak. tekarir : (Takrir. C.) Teklifler, takrirler, önergeler. tekarrür : (Bak: Takarrür) tekarüb : Birbirine yaklaşma. Birbirine yakın gelme. * Tedenni etme. tekârüm : Ayıp ve kusur olacak şeylerden kaçınma. tekarün : (Karn. dan) Birbirinin yanına gelme. Birbirine yanaşma. Mukarenet. tekas : (Bak: Takas) tekasit : (Taksit. C.) Taksitler. tekaşşu' : (Kaş'. dan) Balgam çıkarma. tekâsüf : Kesifleşme. Yoğunlaşma. Sıklaşma. * Bir noktada toplanma. * Birbirinden ayrılan kimyevi maddelerin tekrar toplanarak birleşmeleri. tekâsül : Üşenmek. Gevşeklik. İhtimamsız davranmak. Tembellik. tekâsülât : (Tekâsül. C.) Tembellikler, üşenmeler. İlgisizlikler. tekâsülî : Gevşeklik ve uyuşukluğa âit. Tembellikten gelen. (Bak: Himmet) tekasüm : (Kasem. den) Andlaşma. * Bölüşme. tekâsür : (Kesret. den) Çoğalma. Kesret bulma. * Çok öğünme. Mal ve evlâdın çokluğu ve bu çokluk ile fahirlenme. tekâsür suresi : Kur'an-ı Kerim'in 102. Suresi. Mekkîdir. Makbure Suresi de denilmiştir. tekatir : (Taktir. C.) Damlamalar. tekattu' : Tıb: Sıtma nöbetinin muntazam vakitlere ayrılması. tekattül : Birbirini kesme, kesişme. tekatu' : Kesme. Kesişme. * Çatışma. İki çizginin bir noktada birbirini kesmesi. tekatüb : Yazışmak. tekatül : (Katl. dan) Vuruşma. Birbirini öldürme. Mukatele. tekatüm : Birbirinden sır saklama. tekatur : Damlama. Damla damla dökülme. tekaüd : Oturma. Fârig olma. * Karşılıklı oturma. * Emeklilik. tekaüden : Emekliye ayrılarak. tekaüdiye : Tekaüde mahsus olan aylık. tekâver : f. Koşucu, seğirtici. * Yorga yürüyüşlü at. tekavim : Takvimler. tekavül : (Kavl. den) Sözleşme. tekâvüs : Bir yere cem'olmak, yığılmak, toplanmak. * Sıkışmak. tekavvül : Kendisinde olmayanı söylemeğe çalışma. Yalan söyleme. tekavvülat : (Tekavvül. C.) Yalan sözler. tekavvüm : Eğri iken doğrulma. tekavvüs : Kavislenme. Bükülme. Eğilme. Kavis şekline girme. tekavvüt : (Kut. dan) Beslenme, azıklanma. Geçinme. tekâya : (Tekye. C.) Tekyeler. (Türkçede bazan 'tekke' şeklinde de kullanılır.) tekâyüd : (C.: Tekâyüdât) (Keyd. den) Birbirine hile yapma. tekayyüd : (Bak: Takayyüd) tekaz : Birbiriyle ödeşme. * Karşılaştırma. tekaza : (Bak: Takaza) tekâzüb : (Kizb. den) Birbirini aldatma. Birbirine yalan söyleme. tekazzu' : Çıbanın irinlenmesi. tekbib : Kebap yapmak. tekbil : Bendetmek. tekbir : Allahü ekber' demek. Allah'ın her hususta en yüksek ve en büyük olduğu ifâde etmek. tekbirât : (Tekbir. C.) Tekbirler. Tekbir getirmeler. tekbirhân : f. Tekbir getiren. tekbit : (Cihaz) Az olmak. * Asan olmak, kolay olmak. tekdih : Kuvvetle kaşımak. tekdim : Çok ısırmak. tekdir : Azarlamak. * Kederlenme. * Bulanık etme. * Mektebde talebeye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. Ta'zir. tekdirât : (Tekdir. C.) Tekdirler, azarlamalar. tekdis : Harman etmek. teke : f. Keçilerin erkeği. Sürü önünden giden kösemen. * Bir cilt defter. * Tezek. teke'kü' : Cem'olmak, birikmek, toplanmak. * Korkak olmak. tekebbüd : (Kebed. den) Sertleşme, katılaşma. tekebbür : Kibirlenmek. Kendini büyük saymak. Nefsini büyük görmek. (Bak: Taabbüd, Tevazu') tekedduh : Kuvvetle kaşımak. tekeddün : Eğlenmek. tekeddür : Bulanık olma. * Kederlenme. tekeffü' : Yürürken etrafına bakmadan önünü gözleyerek gitmek. tekeffüf : (Keff. den) El uzatarak dilencilik etme. Avuç açma. Dilenme. * Avuçla tutmak. tekeffül : Boynuna almak. * Birine kefil olmak. Kefâlet etmek veya vermek. tekehhüf : (Kehf. den) Mağara biçiminde oyulup kazılma. tekehhul : Göze sürme çekme. Suni kara gözlü olma. tekehhün : Kâhinlik yapma, falcılık etme. tekellüf : Kendi isteğiyle külfete girmek, bir zorluğa katlanmak. * Gösterişe kapılmak. Özenmek. * Yapmacık hâl ve hareket. Zoraki hareket. tekellüfât : (Tekellüf. C.) Tekellüfler. tekellül : Götürü gelmek. * İhâta etmek, kaplamak, içine almak. tekellüm : (C.: Tekellümât) Konuşmak. Söylemek. tekellüs : (C.: Tekellüsât) (Kils. den) Kireçleşme. tekemküm : Başına külâh giymek. tekemmü' : Mantar koparmak. tekemmül : Olgunlaşmak. Kemâle doğru gitmek. tekemmüm : (Kümm. den) Örtünüp bürünme. tekemmün : Pusuya yatma, gizlenme. tekemmüş : Acele etme. tekenni : (Künye. den) Künye alma. Ad alma. tekennüf : Bir yere toplanmak. tekennüs : Gizlenmek. * Örtünmek. tekerfu' : Mürtefi olmak, yükselmek. tekerru' : Paça yemek. tekerrüc : Fâsid olmak, bozulmak. * Kirlenmek. Paslanmak. tekerrüh : (Kerh. den) İğrenme, kerih görme. tekerrüm : Saygı görmek. Keremli olmak. tekerrür : Tekrarlanmak. (Bak: Tekrârat) tekerrürât : (Tekerrür. C.) Tekerrürler, tekrarlanmalar. tekerrüş : Buruşma. tekessüb : Kazanmak. tekeşşüf : Açılmak, görünmek, sıyrılmak, meydana çıkmak. * Rüsvay olmak. Sırları açığa çıkmak. tekessül : Durmak. * Üşenmek. Gevşek davranmak. tekessür : Çoğalmak. Kesretli olmak. Adet miktarına adet ilâve olmak. ◊ Kırılmak.tekettül : Bir yürüme çeşiti. tekevvük : Baş yarmak. * Basmak. tekevvün : (C.: Tekevvünât) Vücuda gelmek. Meydana geliş. * şekillenmek. * Var olmak. tekevvünî : Tekevvüne ait. Oluşla, hâdisatla alâkalı. tekevvür : Damlamak. tekeymüs : Yemeklerin midede ezilmesi. tekeyyüf : Bir keyfiyet kabul etmek. Eksiltmek veya noksan etmek. Keyfiyetlenmek. * Keyiflenmek. tekeyyüs : (Kiyâset. den) Kiyâsetli ve zeki görünme. * Zariflik gösterme. tekfil : Kefil etme. Kefil edilme. Kefil gösterme. * Boynuna aldırmak. tekfin : Kefenlenmek veya kefenlemek. tekfir : Birisine 'kâfir' deme, kâfirliğine hükmetme. * Ortadan kaldırma, yok etme. * Setretme, örtme. * Keffaret verme. * Elini göğsüne koyup tevazu yapma. tekfur : Tar: Bizans İmparatorluğunun valilik derecesindeki idarî hizmetlerinde bulunan kimseler. tekhil : (Kuhl. dan) Göze sürme çekme. teklî : Hapsetmek. teklib : Köpeğe av öğretmek. teklic : Yüzünü ekşitmek. teklif : Zor birşey istemek. Bir vazife ileri sürmek. * Sıkılgan ve resmi davranış. İçli dışlı olmayan çekingen muâmele. * Vergi yüklemek. * Vazife vermek. teklif-i mâlâ-yutak : Ağır ve güç yetmez olan teklif. Dayanılmaz teklif. teklifât : Teklifler. teklil : (İklil. den) Taç giydirme. teklim : Söyletmek. * Yaralamak, mecruh etmek. teklis : (Kils. den) Kireç hâline getirme. Kireçleştirme. tekmid : Soğuk veya ılık su ile yapılan pansuman. tekmil : Bitirmek, tamamlamak. Kemâle erdirmek. * Tam, bütün, eksiksiz. tekmile : (Kemâl. den) Eksikleri tamamlamak için sonradan yapılan şey, ek. İlâve. tekmim : Ağaç çiçek verecek vaktinde gılafıyla tomurcuğunu çıkarıp izhâr etmek. tekmin : (Kemin. den) Pusuya yatırma, sipere yerleştirme. teknik : Fr. Fizik, Kimya ve Matematikten elde edilen bilgilerin tatbik edilmesi. teknisyen : Fr. Bir işin, ilim tarafından daha çok tatbikatiyle uğraşan. Tatbikatla uğraşan kimse. tekniye : (Künye. den) Künyeleme, künye koyma. teknoloji : Fr. Teknik bilgiler. Matematik, Kimya ve Fizik ilminden elde edilen bilgiler. tekrar : (Kerr. den) Bir şeyi iki veya daha fazla yapma. * Bir daha, yine, yeniden. tekrarat : Tekrarlamalar. Aynı şeyi bir kaç defa yapma. tekraren : Defalarca, tekrarlanarak. tekrih : Nefret ettirmek. Çirkin göstermek. tekrim : Hürmet ve tazim göstermek ve görmek. Saygı göstermek, lütuf ve kerem icrasında bulunmak. tekrimen : Hürmet göstererek, tazim ederek. tekrir : Tekrar etme, bir daha yapma, söyleme, tekrarlama. * Edb: Sözün tesirini kuvvetlendirmek için bir sözü bile bile tekrar etme san'atı. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin sürçmesine More…tekriye : Düşman yapmak. teksib : (Kesb. den) Kazandırma. teksif : (Kesâfet. den) Sıklaştırma, koyulaştırma, yığma, toplama. ◊ Parça parça etmek.tekşif : (Keşf. den) İyice açma. teksir : (C.: Teksirât) Çoğaltmak, artırmak, çoğaltılmak. ◊ (Kesr. den) Çok kırma. Parçalama.tekstil : Fr. Dokuma. * Dokumacılık. tektib : Askeri bölük bölük etmek, bölüklere ayırmak. * (Ketebe. den) Yazdırma. tektim : Örtmek. tekvif : Kûfe'ye varmak. tekvin : Var etmek. Meydana getirmek. Yaratmak. * İlm-i Kelâmda: Cenab-ı Hakk'ın sübutî bir sıfatıdır ve ademden vücuda getirmesi, icad etmesidir. tekvinât : (Tekvin. C.) Tekvinler, var etmeler, yaratmalar. tekvir : Yuvarlaklaştırmak. Kıvırmak. Sarmak. * Toplamak. Cemolmak. * Başa sarık sarmak. tekvir suresi : Kur'an-ı Kerim'in 81. Suresidir. Küvvirat Suresi adı da verilir. tekvis : Yüz üstüne düşürmek. tekviye : Ovmak, ovalamak. tekye : f. Zikir veya ders için toplanılan yer. * Dervişlerin meskeni ve mâbedi. * Yaslanılacak, dayanılacak şey. * İtimâd etmek, dayanmak. tekyenişin : f. Tekkede oturan, derviş. tekyezen : f. İstinad eden, dayanan. tekyil : (Kile. den) Kile ile ölçme. tekzib : Yalanlamak. Bir işe inanmayıp inkâr etmek. Yalan olduğunu söylemek. tel'a : (C.: Tilâ) Su yolu, su mecrası. * Sel yolu. * Yerin alçağı ve yükseği. Çukurluk ve tepe. tel'abe : Oynamak. tel'ib : Oynatma, raksettirme. tel'in : Lânetlemek. Lânet etmek. tela : (Tülüv. den) Ondan sonra geldi, ardınca gitti (mânasında fiil). tela'lu' : Açlıktan zayıflamak. * Küçük olmak. tela'süm : Dil dolaşma, şaşırma. * Cevap verilecek yerde veremeyip kekeleme. * Saçmasapan cevap verme. telaffuz : Söyleyiş, söyleniş. * Ağızdan çıkan lâfız. telafi : Eksik olan bir şeyin yerini doldurmak. Tamamlamak. * Ziyanı karşılamak. Zararı ödemek. telafif : Birbirine sarmaşmış bölük bölük nebatlar. * Büklümler, kıvrımlar. * Birbirine girmiş ve sarmaşmış vaziyette olma. Lif lif olma. telaggum : Dürtülmek. telah : Birbirine inatçılık etmek. telahhi : Tülbendi çenesi altından sarmak. telahhum : (Lahm. dan) Semirme, etlenme. telahhuz : İmrenerek ağız sulanma. telahi : Oyun. Oyun âleti ile vakit geçirme. ◊ Birbirine sövmek.telahuk : Birbirine katılmak. Birbiri arkasından gelip birleşmek. telahuz : Gözucu ile bakma. Gözucu ile bakışma. telaiye : İstikmet, doğruluk. telak : Ulaşmak, varmak. telaki : Kavuşma. Buluşma, birbirine kavuşma. telakigâh : f. Buluşma yeri. Kavuşma yeri. telakki : Karşılamak. Almak. Kabul etmek. * Şahsi anlayış ve görüş. telakkiyât : (Telakki. C.) Şahsî anlayış ve görüşler. * Kabul etmeler. Telakkiler. telakkub : (Lâkab. dan) Lâkab alma. Lâkablanma. telakkuf : Ağızdan söz kapmak. * İşitmek. * Yutmak. * Sür'atle almak. telakkuh : Kendisini gebe, hâmile gösterme. Gebe kalabilme. telakkum : Parçalayıp lokma yapıp yutma. * Karın gurultusu. telakkut : Cem'etmek, toplamak, biriktirmek. telaküm : Yumruklaşma. Boks. telale : Dalâlet. telam : Hizmetçi talebe. telamiz : (Tilmiz. C.) Talebeler, çıraklar. telaşi : Önem ve ehemmiyetini kaybetme. * Dağılma. * Telâş. telasim : (Tılsım. C.) Tılsımlar. telassus : Çalma. Sirkat etme. Hırsızlık yapma. telasuk : (Lüsuk. dan) Bitişme, yapışma. Birbirine bitişik olma. telatil : Zorluklar. telattuf : (C.: Telattufât) (Lutf. den) Lütuf ve nezaketle davranma. Nâzikâne muamelede bulunma. telattufât : (Telattuf. C.) Nâzikâne muameleler. telattufen : Nezaketle, lütuf ile. telattufkâr : f. Lütuf, nezaket ve tatlılıkla muamele eden. telattuh : Bulaşma, bulaşık olma. telatuf : (C.: Telâtufât) Nezaket ve lütufla hareket etme, nâzikâne muamelede bulunma. telatum : Birbiri ile çarpışmak, vuruşmak. (Deniz dalgaları gibi) * Birbirine şamar vurmak. telatumgâh : f. Dalgalı yer. Dalgası çok olan yer. telaub : (La'b. dan) Oynama. Oynaşma. telaum : Muntazır olmak, gözlemek, beklemek. telaun : Birbirine karşılıklı lânet okuma. (Bak: Lian) telavüm : (Levm. den) Birbirine levmetme. Birbirini çekiştirme. telazum : Biri diğerine lâzım olmak. Karışık olmak. Bir şey diğerine yapışmak. telazzi : (Ateş) alevlenmek. telbib : (C.: Telâbib) Bir kimsenin yakasına yapışıp çekmek. * Boyun. telbid : Bir yere toplayıp yığmak. * İhramda olan kimsenin saçı dağılmasın diye başına sakız yapıştırması. telbie : Lebbeyk' demek. telbik : Teridi yağlı yapmak. telbin : Kerpiç kesmek. telbine : Sütlü bulamaç aşı. * Arpa suyu. telbis : (Lebs. den) Ayıbını, kusurunu örtüp iyi göstermek. * Suret-i haktan görünerek hile edip aldatmak. * Hile. Oyun. telbisât : Telbisler. Hileler, oyunlar. telbiye : Lebbeyk (Yâni: Emredersiniz, ben emrinize hazırım) demek. İcabet etmek. (Bak: Lebbeyk) telcie : İkrah etmek, iğrenmek, tiksinmek, kerih görmek. telcim : (Licâm. dan) Gem vurma, gemleme. Gemlenme. telcin : Davarın sütünü sağıp memesini boşaltmak. * Kalınlaştırmak. tele : Tuzak. * Ağıl. tele'lü' : (Lü'lü'. den) Parıldama. tele'üv : Parıldama, parlama. telebbüb : Silâh takınmak. telebbüd : Birbiri üstüne yığılmak. * Bir yere gizlenip av gözlemek. telebbük : Mide dolgunluğuna uğrama. telebbün : (Leben. den) Durma, eğlenme. * Memeden sütün damla damla akması. telebbüs : Giymek. Giyinmek. * İki şeyi birbirine benzeterek ayırdedememek. * Örtülü olmak. telebbüt : Muztarib olmak, acı çekmek. * Dönmek. teleccüc : Geminin denizin derin yerine varması. teleccüm : Dizgin vurmak. teleccün : Bir nesneyi ovalayıp kirini gidermek. teleclüc : Söylerken şaşırarak ağzında lâkırdıyı karıştırarak söylemek. * Kımıldatmak. Hareket etmek. * Tereddüt. teleddüd : Sağına ve soluna iltifat etmek. teleddüm : Kaftan eskitmek. * Yama vurmak. teleddün : Eğlenmek. telef : Yok olmak. Ölmek. Zâyi olmak. * Boş yere harcamak. telefât : (Telef. C.) Ölüm sebebiyle olan kayıplar. teleffüm : Yüzüne ve ağzına yaşmak bağlamak. teleffüt : Etrâfına bakınma. telehcüm : Haris olmak, hırslı olmak. telehhi : Oynama. Oyun ile vakit geçirme. telehhüb : (Leheb. den) Alevlenme, tutuşma, alevlenip yanma. * İltihap. telehhüf : Mahzun olmak. Hasret ve kederle yanıp yıkılmak. Ah çekmek. telehhüm : Yutmak. telehvüc : Biri işi gevşek yapmak. telehvuk : Huyu olmadan cömertlik göstermek. telekkü' : Tevakkuf etmek, durmak, duraklamak. * Bir işe dolaşmak. telemlüm : Cem'olmak, toplanmak, birikmek. telemmu' : Parıldama. Işıldama. telemmüc : Yemek artığını dil ile ağızda aramak. * Tatmak. * Yemek. telemmük : Tatmak. * Yemek. telemmüs : (Lems. den) El ile dokunma. telemmüz : Tatmak. * Yemek. * Dili ağızda döndürüp yemek kırıntısı aramak. ◊ Talebelik etmek. Çömezlik etmek. (Bak: Tilmiz)telepati : yun. Gelecekte veya uzakta olan bir hâdiseyi o anda duyma hâli. teleskop : Fr. Gök cisimlerini görmek için kuvvetli dürbün. teleslüs : Tereddüt etmek, karar verememek. telessüm : Yaşmaklanma. televizyon : Fr. Elektromanyetik dalgalar vasıtasıyla hareketli veya hareketsiz şekillerin resmini uzaklara nakletme usulü. * Bunun alıcı cihazı. (Bak: Celb-i suret, Radyo) televvüm : Muntazır olmak, beklemek, gözlemek. * Kabul etmemek. televvün : (Levn. den) (C.: Televvünât) Renkten renge girme. Renk değiştirme. * Döneklik, kararsızlık. televvüs : Kirlenmek. Pislenmek. Bulaşıp murdar olmak. teleyyün : (Leyn. den) Yumuşak. Yumuşak olmak. Sulanmak. teleyyüs : Arslan yürekli olma, arslan yürüyüşlü olma. telezzüc : (Lüzucet. den) Yapışkan olma. * Çekilip uzanmak. telezzüz : Tat ve zevk almak. Zevklenmek. telfi' : Başını örtmek. telfif : Bürünme, sarma, örtme. telfik : Birleştirme, ekleme. İstif. * Bir yere getirip ulaştırmak. telh : f. Acı. telh-kâm : f. 'Damağı acı': Kederli, dertli. telh-nak : f. Lezzeti acı olan, lezzeti hoş olmayan. telhbâr : f. Acı olan meyve. Meyvesi acı olan. telhgû : f. Acı söyleyen. telhgüftar : f. Acı sözlü. telhî : Acılık. telhib : (C.: Telbihât) (Leheb. den) Alevlendirme, tutuşturma. telhid : (Lahd. dan) Mezar çukuru kazma. Kabire lâhid yapma. * Gömme. telhif : (C.: Telhifât) Acınma, acıklanma. telhih : Kavuşturmak. telhim : (Lâhm. dan) Etlendirme, semirtme. telhin : (C: Telhinât) Okurken kelime veya harf değiştirme. * Yanlışını çıkarma. telhis : Kısaltma. Hülâsasını alma. telhisât : (Telhis. C.) Kısaltmalar, hülâsalar, özetlemeler. telhisen : Kısaltılarak, hülâsaten, özet olarak, hülâsa tarzında. telhiye : Gâfil olmak, gaflette bulunmak. * Meşgul olmak. telid : (Telide) (Veled. den) Yabancı memlekette doğduğu halde küçük yaşta İslâm diyârına getirilerek orada büyütülmüş ve oranın tâbiiyetini kabul etmiş olan kişi. telil : Boğaz. teliyye : Borç bakiyyesi. * Tâbi olmak, uymak. telkib : Lâkab vermek, isim takmak. telkif : Telkin etmek. telkih : İlkah etmek. Aşılamak. * Aşı. * Cinsinin üremesini sağlamak. telkim : Lokma lokma yedirme. Lokma verme. telkin : (C.: Telkinât) Zihinde yer ettirmek. Fikir aşılamak. Zihinde yer etmiş düşünce. * Yeni müslüman olana İslâm esaslarını anlatmak. * Ölü gömüldükten sonra imam tarafından söylenen söz.(Telkini More…telkiye : Ulaşmak, varmak. * Bir nesneyi yüze getirmek. tell : (C.: Tilâl) Tepe, yığın, küme. * Düz yer üstüne yatırmak. tellal : (Bak: Dellâl) telmi' : (Lemeân. dan) Renk renk yapma, rengârenk yapılma. * Parıldama, parıldatılma. * Edb: Mısraları, Türkçe, Arabça, Farsça gibi başka başka dillerde olan manzume yapma. telmih : (C.: Telmihât) Lâyıkiyle ve kâmilen keşfedip nazara arzetmek. * Bir şeyi açıkça söylemeyip başka bir mâna ifade için söz arasında mânalı söylemek. İmâ ile söz arasında başka bir mânayı ifade More…telmihen : Telmih suretiyle. Telmih için. İmâlı olarak. telmiz : Dili ağızda yemek kırıntısı için gezdirmek. * Tattırmak. * Yedirmek. telsin : Bir nesneye dil etmek. teltele : Hareket ettirmek. teltim : Kuvvetle sille vurmak. telvi' : (C.: Telviât) İçini yakıp dertlendirme. telvih : Açıklamak. * Zâhir ve aşikâre kılmak. * Susuzluktan insanın çehresi bozulmak. * Bir şeyi ateşle kızdırmak. Güneş veya ateşin sıcaklığı bir nesnenin rengini değiştirmek. * Posa hâline More…telvihât : Telvihler. Kinaye halindeki işaretler. telvik : Yemeği yumuşak ve yağlı yapmak. telvim : (C.: Telvimât) (Levm. den) Azarlama, paylama. telvin : (Levn. den) Renk verme. Boyama. Boyanma. telvis : (C.: Telvisât) Kirletmek. Bulaştırmak. Pisletmek. * Mc: Bozmak, berbat etmek. telviye : Bükme, burma, çevirme, kıvırma. telyin : (Leyyin. den) Yumuşatmak. Eritmek. * İçi yumuşatmak, kabızlıktan kurtarmak. telzie : Davarı iyi gütmek. telziz : Lezzet verme. Tatlandırma. Lezzetlendirme. tem'ik : Yuvarlamak. tema'dün : (Ma'den. den) Maden haline geçme. tema'uk : Yuvarlanmak. tema'ur : Mütegayyer olmak, değişmek. * Rengi donuk olmak. * Saç dökülmek. tema'ut : Saç dökülmek. temacüd : (Mecd. den) Büyüklüğünü ve şerefini çoğaltma. temadi : Devam etmek. Sürüp gitmek. * Uzak olmak. * Müntehi ve muktezi olmamak. temahhuh : Kemikten ilik çıkarmak. temahhul : Hile etmek. temahhut : Sümkürme. temahhuz : (Temahhud) Doğum sancısı çekmek. * Hayvanın gebe oluşu. * Süt yayıkta yayılarak yağı alınıp safileştirilmesi. * Fitne çıkarma. temahuk : İnat etmek. temahül : Mühlet verme. Yavaş ve ağır davranma. temaî : Genişlemek. temakkuk : Dinlene dinlene içmek. temalü' : Arkadaş olmak. temalük : Nefsini zaptetme. Kendine hâkim olma. temanü' : Çatışma ve birbirine mani olma. İhraç. Adem-i kabul. Tard. (Bak: Bürhan-üt temanü') temari : Şek şüphe etmek. Mücadele etmek. temaruz : Yalandan hastalanmak. Kendini hasta gibi göstermek. temas : (Bak: Temass) temaşa : f. Hoşlanarak bakmak. Seyretmek. Seyre çıkmak. Gezmek. İbretle bakmak. temaşagâh : f. Gam ve kederi defetmek için gezip seyredilecek yer. Eğlence mahalli. temaşager : (Temaşakâr) f. Seyirci. İbretle etrafı temaşaya çıkmış olan. temaşagerân : (Temaşager. C.) Seyirciler. Temaşa edenler. temaşahâne : f. Temaşa edecek yer. * Mc: Dünya. temaşi : Birbiriyle yürüyüşmek, birlikte yürümek. temasih : (Timsah. C.) Timsahlar. temasil : Timsaller. Suretler. Resimler. Putlar. Semboller. Tasvirler. temass : (Mess. den) Yan yana bulunma. * Birbirine değme. * Münasebette bulunma. temassur : Davarın memesinde kalan sütü sağmak. temassus : Emmek. temasül : Benzeyiş. Benzeme. Birbirine benzemek. Birbirine müsavi ve müşabih olmak. * Hasta sıhhate, iyi olmağa yaklaşmak. * Mat: Kesirsiz taksim kabul etmek, kesirsiz bölünebilmek. tematti : (Matiyy. den) Vücutta duyulan ağırlıktan dolayı gerinme. * Yürürken sallanmak. temattuk : Bir nesnenin lezzetinden ağzını şapırdatmak. temattur : (Matar. dan) Yağmur yağma. * Hız. Sür'at. temavüt : Kendini ölmüş gibi gösterme. temayüc : Meyletmek, eğilmek, yönelmek. temayül : (C.: Temayülât) Meyletmek. Bir cihete iltifat etmek. Bir tarafa eğilmek. * Bir yana çarpılmak. * Bir yana veya bir kimseye fazla taraftarlık ve sevgi göstermek. temayülât : (Temayül. C.) Meyiller, sevgiler, muhabbetler. temayün : Yalan olmak. temayüt : Birbirinden ayırmak. temayüz : Kendini göstermek. Farklı ve yüksek vasfı olmak. Başka vasıflarla üstün olmak. temayüzat : (Temayüz. C.) Üstün olmalar, temayüzler, yükselmeler. temazmuz : (Mazmaza. C.) Mazmaza yapma. Ağzını su ile çalkalama. temazüc : Birbiriyle karışmak. * Şakalaşma. temazuh : şakalaşmak. temazuk : Münafıklık etmek. temcid : Cenab-ı Hakk'ın büyüklüğünü bildirmek. Tazim ve sena etmek. * Ağırlamak. * Sabah namazı vaktinden evvel minarelerde belli makamlarda söylenen ilâhi, niyaz. temciş : Oynatmak veya oynamak. temdid : Devam ettirmek. Uzatmak. Uzatılmak. Sürdürmek. * Çekip uzatmak. * Tecvidde: Bir harfi uzun okumak, çekmek. temdih : Medhetmek. Çok övmek. Mübalâğa ile medih. temdihât : (Temdih. C.) Mübalâğa ile medhetmeler. temeccüd : şeref sahibi olma. Ululanma. temeccüs : Mecusi olmak. temeddüd : Çekilmek. * Uzamak. * Gerinmek. temeddüh : Kendi kendini övmek. Kendini beğendirmeğe çalışmak. böbürlenmek. temeddühât : (Temeddüh. C.) Temeddühler, böbürlenmeler. temeddün : Medenileşmek. şehirlileşmek. Medeni olmak. temedru' : Ferace ve kaftan giymek. Çarşaf giymek. temeh : Fâsid ve mütegayyer olmak. Bozulmak ve değişmek. temehdi : Mehdilik dâvasında bulunma, mehdilik dâvasına kalkışma. temehhüd : (Mehd. den) Yayılıp döşenme. temehhül : Takdim etmek. Hayırda takaddüm etmek. İşinde acele etmemek. Teenni. temehhür : (Maharet. den) Mâhir olma. temehhuz : Bir şeyden hülâsa olarak çıkmak. (Sütten yağ çıkması gibi) temekkük : Karışmak. temekkün : Mekânlanmak. Yerleşmek. Yer tutmak. * Vakar ve temkin sahibi olmak. * Sultan yanında rütbe sahibi olmak. temelluk : Yaltaklanmak. * Tevâzu ve yumuşaklık göstermek. * Dalkavukluk. temellük : Mülk edinmek. Kendine mal edinmek. Sâhib olmak. * Kadir ve muktedir olmak. temellül : (Millet. den) Bir milletin ferdi olma, milletlenme. * Bir dine bağlı olma. * (Melel ve Melâl. den) Hastalığın etkisiyle yatakta rahat yatamayıp, kımıldanıp durma. temellus : Halâs olmak, kurtulmak. temelmül : Yatak veya döşekte rahat olmama. temendül : Elini mendil ile silmek. temenna : Eli alnına götürerek selâmlama işareti yapma. * Minnettar olma. temenni : Dilek. İstek. Duâ. Rica etmek. temenniyât : (Temenni. C.) Temenniler, dilekler, istekler. temennu' : Kavi olmak. Kuvvetlenmek. temerküz : Merkez tutma, merkezleşme. Bir merkezde toplanma. * Yığılma. Birikme. temermür : Titremek. temerrüd : İnad, direnme. * Yapılması gereken bir şeyi yapmakta kasten geciktirme. temerruh : Kendini yağla ovmak. temerruk : Çorba içmek. temerrün : Tekrar ettirerek alıştırma. İdman yapma. temerrüş : Az miktar su. temerrut : Saç dökülmek. temeshur : (C.: Temeshurât) Maskaralık yapma. temeskün : Miskin olma. Miskinleşme. temeşmüş : Zerdali yemek. temeşşi : Yürüme (Mâneviyatta daha çok kullanılır.) temessuh : Kendini bir nesneye sürmek, meshetmek. * Bir şeye sürünmek. ◊ Şekil değiştirme.temessük : Tutunma. Sarılma. Sıkıca tutma. * Hüccet ve delil izhar etme. * Borç senedi. temessül : Benzeşmek. Cisimlenmek. * Bir şeyin bir yerde suret ve mahiyetinin aksetmesi. Bir şekil ve surete girmek. * Bir kıssa veya atasözü söylemek. temeşşut : (Muşt. dan) Saçını, sakalını tarama. temettu' : (C.: Temettuât) Kazanma, kâr etme. * Kâr, fayda, menfaat. * Toplamak, cem'etmek. * Mühlet vermek. * Yoldaş olmak. temettuât : (Temettu'. C.) Kârlar, kazançlar, faydalar. temevlî : Kendini mevlâ kılmak. temevvüc : (C.: Temevvücât) Dalgalanmak. Çalkanıp dalga dalga olmak. temevvücât : (Temevvüc. C.) Dalgalanmalar. temevvül : (Mâl. dan) Zenginleşme, mal edinme. temeyyü' : Sulanma, sulu hâle gelme. Akma. Cıvıklaşma, sıvı hâle gelme. temeyyüh : Sulanma. temeyyüz : Benzerlerinden farklı ve üstün olma. Diğerleri arasından kendini gösterme. temezzuk : Parça parça olma. Yırtılma. temezzüz : Yavaş yavaş ve dinlenerek içmek. temhid : (Mehd. den) Döşeme, yayma, düzeltme. * İskân etme. * Bir maddede özür, bahane beyan eylemek. * Özür sahibinin özrünü kabul ile tasdik eylemek. * Serd etme, izah etme, arz etme. * Mukaddeme More…temhik : İptal etme. temhil : Sonraya bırakma. Mühlet verme. temhir : Mühürleme. temhis : İmtihan ve tecrübe etme. * Halâs etme. temhisât : (Temhis. C.) Tecrübeler, imtihan etmeler. temhiz : Doğum ağrısı çekmek. (Bak: Temahhuz) temim : Katı, şiddetli, şedid. temime : (C.: Temâyim) Heykel. temk : Uzamak. * Yükselmek, yüce olmak. temkin : Ağır başlılık, usluluk. * Ölçülü hareket sâhibi. * Vakar, izzet. İktidar, kudret. * Birini bir şeye muktedir kılmak. * Kararsızlıktan kurtulup huzur ve sükuna mazhar olmak. * Tedbir, More…temlie : (Mel'. den) Ağız ağıza doldurma. temlih : Tuzlamak. Tuza yatırmak. * Edb: Söz arasında güzel ve mazmun (nükteli, cinaslı ve güzel) söz söylemek. ◊ (Süryânice) El-Kayyum mânasında (Esmâ-i İlâhiyedendir).temlik : Mal sahibi etmek. Birine mülkü kazandırmak, sahib etmek. * Mülk olarak vermek. temliken : Mülk olarak vermek suretiyle. Temlik tarzında. temlis : (Melis. den) Pürüzlerini giderme. Düzleme. temliye : Doldurma veya doldurulma. temmar : Hurmacı. Hurma satan. temme : Tamam oldu, bitti (mânasına fiil). temni' : (Mübalağa ile) Men etmek, engel olmak. temr : Hurma. temre : Bir tek hurma. temren : 'Okların ucuna demir veya sarıdan takılan parçaya verilen addır. Menzil oklarına maden yerine kemik takılır ve ona da 'soya' adı verilirdi. Temren ile soyanın takılışında fark More…temri : Hurmayı seven. temrid : Binayı yüksek yapmak. temrig : Yuvarlamak. temrih : Hafifçe sürme. Uğuşturma. * Bulaştırmak. temrin : Yumuşak etme. İdman ettirme. * Tekrarlatarak çalıştırma. Egzersiz. temrir : Acılık verme. temriz : (Maraz. dan) Zayıf gösterme. temsik : Cenk etmek, dövüşmek, vuruşmak. * Bir kimseye deri vermek. * Deriye renk vermek. temşik : Kırmızı balçıkla renk etmek. temsil : Bir şeyin aynısını veya mislini yapmak. Benzetmek. Teşbih etmek. Örnek, nümune söz. (Bak: Kıyas-ı temsilî) temsilât : (Temsil. C.) Temsiller, örnekler. temsilî : Temsile dair ve müteallik. Bir şeyi göz önünde canlandıran. temsir : (Mısır. dan) Bir yeri şehir haline getirme. * Taklil. Azaltma. ◊ Birşeye göz dikip beklemek.temşir : Sevinmek. * İzhâr etmek, göstermek. temşit : (Muşt. dan) Tarama veya taranma. temsiye : Akşamlık. * Akşamleyin bir nesne getirmek. temşiye(t) : (Meşy. den) Yürütme, ilerleme. * Meydana gelmesini kolaylaştırma. temti' : Faydalandırma, kâr ettirme. temtit : Ekber' derken bir elif fazlalaştırıp 'ekbâr' demek. * Med edip çekmek. temuçin : (Bak: Cengiz) temvih : (C.: Temvihât) Sulandırma, su katma. * Haksız bir şeyi haklı gösterme. temvil : (Mâl. den) Mal sâhibi etme. temyi' : (Mey'. den) Sıvılaştırma. Sıvı hale getirme. temyil : İki şey arasında mütereddit olmak, karar verememek. temyis : Yumuşak yapmak, yumuşatmak. temyiz : Bir şeyi diğerinden seçip tarif etmek, ayırmak. Seçmek. İyiyi kötüden ayırmak. * Yargıtay. * Gr: Belirsiz olan kelime ve sayıları belirli hale koymak. Meselâ: 'İşrune dirhemen' More…temyizen : Temyiz suretiyle. Temyiz yoluyla. Seçerek. temzic : Karıştırmak. Katmak. Mezcetmek. * Bir kimseye bir şey vermek. temzig : Ayırmak. * Dağıtmak. temzik : (C.: Temzikat) Yırtma, paralama, perakende etmek. ten : f. Gövde, beden, vücut. * İnsan bedeninin dış yüzü. ten'ab : Karga sesi. ten'il : Nallama, nallanma. ten'im : Nimetlendirmek. Bolluk içinde olmak. Rahat ve refah kılmak. * 'Neam' diye cevap vermek. ten'iş : Yukarı kaldırma. ten-asan : f. Rahatını düşünen adam. ten-aver : (C.: Ten-âverân) f. Vücutlu, etine dolgun. ten-dürüst : f. Sağlam vücutlu, kuvvetli. Vücudu sağlam olan. tena'nu' : Uzak olmak, uzaklaşmak. tena'ul : Nâlin giymek. tena'um : Nimetlenme, bolluk içinde yaşama. tenabüz : Ahidlerini bozmak, sözlerinde durmamak. ◊ Birbirine lâkap takıp çağırmak.tenaci : Fısıltı ile birbirine gizli söylemek. tenacüş : Satın almak. tenad : Birbirine nidâ etmek, birbirine bağırışmak. tenadd : (Nudud. den) Dağılma, darmadağın ve perişan olma. * Birbirinden ürkme. tenadi : Birbirine nida etmek, çağırmak. * Bir araya toplanma. tenadüm : (Nedem. den) Birbiriyle konuşma. Sohbet. tenadür : Azalma, nâdirleşme. tenadüs : Birbirine lâkap koyup bağırışmak. tenaffuh : şişmek. ' Uf, tüf, ah ve oh' demek. tenaffut : Çok kızma, hiddetlenme. tenafi : Birbirine zıt ve muhâlif olma. tenafür : Birbirinden kaçmak. Ürkmek. * Uzağa çekilmek. * Bir mes'elenin halli için hâkime başvurmak. * Edb: Kulağa hoş gelmeyen hece veya kelimelerin bir arada bulunması. tenafüs : (C.: Tenâfüsât) Hased etme. Çekememe. tenaggum : Şarkı söylemek. tenagguş : Hareket etmek. tenahhi : Bir yana çekilme, alarga durma. * Irak olma. tenahhum : Tükürmek. * Asık suratlı olmak, ekşi yüzlü olmak. tenahi : Son bulma, bitme, tükenme. * Yasağı kabul ile geri durmak. tenahnuh : Öksürerek boğazını açmak, öksürmek. Öhö öhö demek. * Fık: Zaruret olmasa bu öksürük namazı bozar. tenahüd : Tevzi etmek, dağıtmak. * Hediye vermek, atâ etmek. tenai : Uzaklık. tenakki : Muhayyer olmak. tenakkub : Nikab örtünmek, yüze peçe örtmek. tenakkul : (Nukl. den) Bir yerden başka bir yere geçme. * Nakletme. * Bir makamdan başka makama intikal etme. tenakkur : Müçtemi olmak, içtima etmek, toplanmak. tenakkus : Eksilmek. tenakkut : (Nokta. dan) Benek benek olma. Nokta nokta olma. tenakkuz : Halâs olmak, kurtulmak. ◊ Kırılmak. * Bozulmak.tenaküh : Nikâhlanmak. tenakür : Bilmezlikten gelmek. Tecâhül etmek. * Birbirine adâvet etmek. tenakus : Noksanlaşmak. Azalmak. Eksilmek. tenakusât : (Tenakus. C.) Eksilmeler, azalmalar. tenakuz : Sözün birbirini tutmaması. Konuşmada beyan edilen söz ve fikirlerin birbirine zıt olması. * Man: İki şeyin birbirine nakiz olması. Bir şeyin nakizi, o şeyin ref'inden (kaldırılmasından) More…tenakuzât : (Tenakuz. C.) Tenakuzlar. tenanir : (Tennur. C.) Ocaklar, fırınlar, tandırlar. * Su pınarları. tenasi : 'Unutmuş görünmek. Unutmak. Kendini unutmuş gibi göstermek. (Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyân veya tenâsi edilse; ezhân enelere dönüp etrafında gezerler. M.) (Bak: Vicdan)' More…tenaşir : Acemi yazısı, çocuk yazısı. tenassüb : Dikilip durma. tenassuh : Nasihat almak, aklı başına gelmek. * Başkası hakkında iyilik istemek. tenassuk : Nizâmına koyma, tertib etme, düzenleme. tenassur : Nasrânileşme. Hıristiyan dinine girme. tenasüb : Uygunluk, uyma, tutma. Yakınlaşma. * Nisbet, kıyas. * İki adet birbirine nisbet edilerek yapılan hesap usulü. * Edb: Mânaca birbirine uygun kelimeleri bir arada söze güzellik vermek maksadı More…tenaşüd : Birbirine şiir okuma. tenasuf : Yarıya bölmek. tenasuh : Birbirine nasihat etme. tenasüh : İslâmdan hariç olan batıl bir fırkaya göre, ruhun bir bedenden başka birinin bedenine intikâl eder diye olan batıl inanışları. * Miras sahibinin ölümü ile malının vârisine geçmesi. (Bak: More…tenasüh-vâri : f. Tenasühe benzer bir surette. tenasuk : Nizam üzere dizilme. tenasül : Türemek. Nesil yetiştirmek. Üremek. Birbirinden doğup türemek. tenasülât : (Tenasül. C.) Çoğalma. Tenâsüller. Üremeler. tenasur : Yardımlaşma. Karşılıklı yardım etme. * Haberler birbirini tasdik eylemek. tenasür : Saçılma, serpilme, püskürme. tenaşür : Dağılmak. tenattu' : Çok arıtmak. * Ayırmak. tenattuf : Küpe takma. tenattus : Dikkatle tecessüs etmek, araştırmak. * Ayırmak. tenatüc : Neticelenme. Birbirini netice vermek. tenatuh : (Hayvanların) birbirlerine süsüşme (si). * Birbirine başla vurmak. tenatül : Birbirine muhâlif olmak, ters olmak. tenavüb : Nöbetleşme. Nöbet ile çalışma. Münâvebe. tenavül : Bir şeyi alma. * Yemek yeme. * Bahşiş ve ihsanda bulunma. tenavüm : Yalandan uyur gibi görünme. tenavür : İri vücutlu kişi, iri yarı kimse. tenavüş : Aşağı tutmak. * Sonraya bırakmak, tehir etmek. * Alıp yemek. ◊ (Tenâvül mânasındadır) El atmak, el sürmek.tenayüb : Nöbetleşmek. tenazu' : Kavgalaşmak, çekişmek. Birbirine husumet etmek. tenazuk : Birbirine öğretmek. tenazük : Birbirine süngü ile vurmak. tenazul : Birbiri ile oklaşmak. tenazül : Yayan olarak vuruşmak. tenazur : Birbirine karşı olmak. Simetri hâli. * Bakışmak. Bir iş hususunda birbirine bakmak. tenazurî : Simetrik. tenazzüf : Pâklanma, temizlenme. tenazzuh : Bulaşmak. tenazzur : Dikkatle bakarak düşünme. Düşünerek dikkatle bakma. tenbal : Kısa boylu, bodur adam. tenban : f. Don, iç donu. tenbel : (Tembel) f. Üşenen, üşengeç. * İşte ağır, davranan ağır yürüyen, ağır hareketli. tenbel-hâne : 'f. Memurları iş görmez olan dâire; fertleri tenbel olan ev. Tenbeller yuvası.' tenbelit : f. Hayvan yükü. Küçük yük. tenbie : Haber vermek. tenbih : (C.: Tenbihât) Göz açtırmak. * Gafletten ikaz etmek. Faaliyetini arttırmak. * Sıkı emir vermek. * Bir işin yapılacağı hakkında yapılan nasihat. tenbihât : (Tenbih. C.) Tenbihler. İkaz etmeler. tenbik : Ağaçları aynı hizâda dikmek. tencic : Şâd etmek. Sevindirmek. tencid : Evin içini nakışlı bezlerle süslemek. * Kahraman yapmak. tencim : Yıldız ilmi ile uğraşmak. Yıldızların hareketlerinden mâna çıkarmağa çalışmak. tencir : Korkutmak. tencis : (Necâset. den) Pisleme, murdarlaştırma, pis etme. tenciye : (Necât. dan) Kurtarma. tenciz : Sona erdirme. Sonuçlandırma, neticelendirme. * Sözünü yerine getirme. tendid : Meşhur etmek. tendif : Yün ve pamuk atmak. tendiye : Islatma, nemleme. tene : f. Gövde, beden, cüsse, vücut. * Örümcek ağı. tenebbi : (Nübüvvet. den) Peygamberlik iddiasına kalkışma, peygamberlik dâvasında bulunma. tenebbu' : Az az işlemek. * Yerden kaynama. Nebean etme. tenebbü' : (Nübüvvet. den) Peygamberlik iddiasına kalkışma. tenebbüh : Uyanmak. Kendine gelmek. Aklını başına getirmek. tenebbüt : Büyümek. Yerden çıkıp biten nebat gibi yetişmek. teneccüc : Çok olmak. * Zayıflamak, süst olmak. * Aşağı gelmek. * Geniş yer tutmak. teneddi : Gamkin ve üzüntülü olmak. teneddüb : (Nedbe. den) (Yara) kapanma. teneddüd : Halk içinde meşhur olmak. tenedduh : Koyunun otlamaktan semiz ve besili olması. teneddüm : (Nedâmet. den) Pişman olma, pişmanlık duyma, nedâmet etme. teneddus : Çıkmak, huruç etmek. teneddüs : Toprağa gömülmek. teneffu' : (C.: Teneffuât) Faydalanma, menfaatlenme. teneffuh : (Nefh. den) Kabarma, şişme. * Urlanma. * Üflenerek şişme. ◊ Boş lâflarla gururlanma.teneffül : Nâfile namaz kılma veya oruç tutma. teneffür : Çekinme. Kaçınma. Nefret etme. İğrenme. teneffüs : (Nefes. den) Nefes, soluk alma. Dinlenme. * Tan yeri ağarma. * Deniz suyunun sahile vurması. * Üfürmek. * Okullarda ders araları verilen dinlenme. teneffüsât : (Teneffüs. C.) Teneffüsler. teneffut : (El) Kabarmak. teneffüz : (Nefz. den) Nüfuz sahibi ve sözü geçer olma. tenehhus : Kadınların kaşlarını ve yüzlerindeki kılları yolmaları. tenehnüh : Nefsini menetmek. Nefsinin isteklerine engel olmak. tenekkub : Nikab örtmek. Nikablanmak, peçelenmek. tenekkür : (Nekr. den) Kendini bildirmeme. Tanınmıyacak kılığa girme. tenekkus : Rücu' etmek, geri dönmek. tenekküs : (Nüks. den) Başaşağı olma. tenemmül : (Neml. den) Karınca gibi kaynama. * Vücudun bir tarafı, bir organı uyuşup karıncalanma. tenemmür : Birisini korkutmak için gürültü yapmak, gürültülü ses çıkarmak. * Uzun uzun bağırmak. * Kaplan huylu olmak. Kaplanlaşmak. tenemmus : Cınbızla yüzden kıl yolmak. tenemmüv : (Nümüvv. den) Gelişip büyüme. teneşşi : Neşvelenme, sarhoş olma. teneşşüb : Bir şeye ilişip tutulma. teneşşüd : Bir haberi veya bir şeyi öğrenmek için insanların farkına varamıyacağı şekilde nezâketle soruşturma. teneşşüf : (Suyu veya rutubeti) çekme, emme. tenessuh : Eşsiz, çok güzel ve çok az bulunur olma. tenessük : İbadet etmek. tenessüm : (Nesim. den) Havayı teneffüs etme. * Güzel kokular kokutmak. * Haber erişmek. tenessür : Dağılma, saçılma, yayılma, serpilme. teneşşut : (Neşat. dan) Ferahlanma, keyiflenme. tenevvü' : (C.: Tenevvüât) Çeşitlenmek, çeşit çeşit olmak. tenevvüb : Katran ağacı. tenevvüh : (Nevha. dan) Ölüye feryad ederek ağlamak. * Sarkıp sallanıp öteberi hareket etmek. tenevvuk : Tabiat, huy. * Hâtır. * Bir işte mübalağa etmek. tenevvüm : Uyuklama, pinekleme. tenevvüme : (C.: Tünüm) Kırlarda yetişen küçük yemişli bir ağaç. tenevvür : Parlama, ışıldama. * Bir şey hakkında bilgi sahibi olma. * Münir ve münevver olmak. Aydın olmak. Nurlanmak. tenevvüs : Tereddüt etmek, karar verememek. tenevvüş : Evmek, acele etmek, sür'at. tenezzehe : Noksan sıfatlardan uzak (meâlinde Allah C.C. için söylenen duâdandır.) tenezzi : Evmek, sür'at, acele etmek. tenezzüh : Uzaklaşmak. * Gezinti. Bağ ve bahçe gibi yerlere gam ve kederi izale için çıkmak. * Kusur, pislik ve ayıptan uzak olmak. tenezzül : (C.: Tenezzülât) İnme, düşme. Aşağılama. * Gönül alçaklığı. Karşısındakinin seviyesine göre tevâzu ile konuşmak. * Yavaş yavaş inmek. Mekânını yukarıdan aşağıya nakletmek. ◊ More…tenezzür : Korkmak. * Adak adamak, nezretmek. tenfih : (C.: Tenfihât) (Nefh. den) Üfleyip şişirme. * Çok üfleme. ◊ Yorma, güçsüz bırakma.tenfil : Ziyade etmek, çoğaltmak. * Kandırmak. tenfir : (Nefret. den) Ürkütme, korkutma. * Nefret ettirme. * Mekruh ve müstehcen isim takma. * Galibiyetle hükmetme. * (Nefir. den) Asker toplama. tenfis : (C.: Tenfisât) (Nefes. den) Nefeslendirme, soluklandırma, ferahlandırma. tenfiş : (C.: Tenfişât) Pamuk gibi atma. Yün ditme. tenfit : Çok kaynatmak. * Neftlemek. tenfiz : İnfaz etmek. Hükmünü yürütmek. * İçinden geçirmek ve öteye çıkarmak. ◊ Sıçratma. Sıçramaya zorlama. ◊ Silkmek. * Saçmak, dağıtmak.teng : f. Dar, sıkıntılı, melul, kederli. * Kıtlık. tengçeşm : f. Açgözlü. tengdil : (C.: Tengdilân) f. Yüreği dar. İçi sıkıntılı. tengî : f. Darlık. * Züğürtlük. tengis : (Nags. dan) Hayatını tasalı, kederli kılmak. tengiz : Zindeliği sarsılma, zindeliğini sarsma. tengna : f. Dar yer. Geçit, boğaz. Sıkıntılı yer. * Mezar. tenha : f. Boş yer. Kimsesiz yer. * Yalnız, tek. tenhanişin : f. Tek başına oturan. Yalnız oturan. tenharev : f. Yalnız giden. tenhayî : f. Yalnızlık, ıssızlık, tenhalık. tenhib : Suya gayet yakın olmak. tenhil : Elek ile eleme. tenhiye : Irak etmek, uzaklaştırmak. * Gidermek. * Silkmek. * Çıkarmak. ◊ İçinde suyu az olan çukur.tenide : f. Örümcek ağı. * Örülmüş, dokunmuş. tenize : Uç, etek. tenkib : Dolaşıp gezmek. * Ticaret yapmak. Tefahhus etmek. * İnceden inceye araştırmak. ◊ Dönmek veya döndürmek.tenkid : Bir kimse veya şeyin iyi veya kötü taraflarını bulup meydana çıkarmak.Tenkid yapıcı veya yıkıcı olabilir. Tenkitten maksat, doğrunun ve yanlışın iyi niyetle ortaya konulması, hakikate More…tenkih : Araştırıp, dikkat edip bir şeyin sonuna hakikatına ermek. * Bir şeyin fazla ve gereksiz kısımlarını çıkarıp kısaltarak düzeltmek. * Temizlemek. * Bütçe tanzimi için maaşları azaltmak. More…tenkil : Uzaklaştırmak. Tepeleyip sindirmek. * Başkalarına ders ve ibret olacak şekilde ceza vermek. Rezil ve rüsvay eylemek. * Zincire vurmak. ◊ Mübâlağa ile nakletmek.tenkilât : (Tenkil. C.) Örnek olacak biçimde cezâlandırmalar. * Düşmanları tepelemeler. * Uzaklaştırmalar. tenkir : Tanınmayacak bir hale koymak. * Gr: Bir ismi harf-i tarifsiz kullanarak belirsiz yapmak. Gayr-i muayyen veya gayr-i mahdut kılmak. ◊ Sıçratmak. * Ok çevirmek.tenkis : Başaşağı etme. Sernigun etme. * Boşaltma. ◊ Noksanlaştırmak. Azaltmak. İndirmek. ◊ Evmek, acele etmek, sür'at. ◊ Divite mürekkep koymak.tenkiş : (C.: Tenkişât) (Nakş. dan) Nakşetme, nakışlama, işleme, resim yapma. tenkisât : (Tenkis. C.) Tenkisler, eksiltmeler, indirmeler, azaltmalar. tenkit : Noktalamak. Yazıda nokta, virgül gibi işaretler koymak. ◊ Temizleme, fenasını atma.tenkiye : Tıb: Şırınga âleti. * Temizleme, tathir. tenkiz : İnkaz etmek, kurtarmak. Kurtarılmak. tenmik : (Nemk. den) Yazma. Yazılma. * Güzel yazı ile yazma. tenmiye : (Nemâ. dan) Büyütmek. Yetiştirmek. Artırmak. Bereketlenmek. * Fesad veren haber yetiştirmek. * Ateş içine odun atmak. tennub : Katran ağacı. tennur : (C.: Tenânir) Tandır. * Fırın. tenperver : f. Rahatına düşkün. Tembel. Vücudunu beslemek telâşesinde olan. tensib : Uygun görmek. Münasib kılmak. tenşib : Saplama, sokma. * Rüzgâr esme. tensif : İkiye bölmek. tenşif : (C.: Tenşifât) Suyu veya rutubeti emdirme. Sünger veya bez ile suyu alıp kurulama. * Ter kurulama. tensik : Nizam üzere dizmek. Nizâma koymak. * Edb: Bir ibârede zikredilecek birkaç şeyi sırasıyla irad eylemek. Sıra tertibi ile mânâ yükselirse tensik-i irtifâî, alçalırsa tensik-i inhitatî denir. More…tensikat : (Tensik. C.) Islahat. Düzen ve nizama koymalar. tensil : (Kuş ve diğer hayvan) tüylerini yeleklerini, yününü ve kılını döküp kavlamak. ◊ Halâs olmak, kurtulmak.tenşim : Bir işe başlama. * (Et) bozulup kokma. tensir : Serpme, saçma. tenşir : Açıp yayma. Serpme. tensis : (C.: Tensisât) Tedkik ederek karar verme. tenşit : (C.: Tenşitât) (Neşât. dan) Keyiflendirme, şenlendirme. tensiye : Unutturma. tenşiye : Beslemek, terbiye etmek. * Uzatmak. tenşûy : f. Ölü yıkayıcı. * Teneşir. tente : f. Örümcek ağı. tentene : İplik gibi şeylerle örülmüş delikli bez, perde v.s. Dantela. tentif : Mübâlağa ile yolmak. tenu-mend : f. Gövdeli, iriyarı, vücutlu kimse. tenufe (tenufiye) : (C: Tenânif) Helâk olacak yer. * Sahra. * Yazı. tenuk : (Tenuka, Tenukıye) : Helâk olacak yer. * Sahra. * Yazı. tenük : f. Dayanıksız, kuvvetsiz, zayıf. * İnce, rakik, nârin. * Az, hafif. * Yumuşak. tenük-havsala : f. Sabırsız adam, tahammülsüz kimse. tenük-ru : f. Yüzü yumuşak olan kimse, yüzü yumuşak adam. tenvat : Atın yanına asılan şeyler. tenvi' : (C.: Tenviât) (Nev'. den) Çeşitlendirme, nevilendirme, türlü türlü etme. tenvic : Borç edinmek. tenvih : Sulandırma. * Yaldızlama. * Haksız bir şeyi yapmacık şeylerle süsleyip haklı gösterme. * Başka bir madeni, altın veya gümüş suyuna daldırma. * Bir kimsenin nâmını, şânını yükseltme. tenvik : (Deve) Zayıflamak. tenvil : Atâ, bahşiş, hediye. tenvim : Uyutmak. Hipnotize etmek. Birisini uyur bulmak. tenvimât : (Tenvim. C.) Uyutmalar veya uyutulmalar. tenvin : Gr: Kelimenin sonunu 'en, in, ün' diye okumak. Veya öyle okutan işaretin adı. tenvir : (C.: Tenvirât) Aydınlatma. * Bir şey hakkında bilgi verme. Bir şeyi münevver kılma. tenvirât : (Tenvir. C.) Aydınlatmalar, ışıklandırmalar. Tenvir etmeler. tenviş : Ziyafete davet etmek. tenvit : Niyet etmek. tenviye : Niyet etmek. tenyir : Beze ve kumaşa işaret koymak. tenzede : f. Sessiz, sâkin, susmuş. tenzih : Suç ve noksanlıktan uzak saymak. Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) her çeşit kusur, noksan, şerik gibi hallerden uzak bilip söylemek. * Kabahati yok olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek. tenzihen : Tenzih ederek. Tenzih etmekle. tenzihen mekruh : Nehyine dair şer'î bir delil olmamakla beraber işlenmesi kerih görülen iş. (Helâle yakın iş) tenzik : (At) ayaklarını yukarı kaldırmak. tenzil : Bir şeyin bir miktarını çıkarmak. * İndirmek, indirilmek, indirilen. Aşağı indirmek. * Kur'an-ı Kerim'in vahiy vasıtası ile Peygamberimize (A.S.M.) indirilmesi. Tedricen indirme. More…tenzilât : (Tenzil. C.) Fiat indirme. İskonto. tenzir : (İnzâr. dan) Olacak bir hâdiseyi haber vererek korkutma. (Müjdenin zıddı) tenziye : Sıçramak. * Üstüne binmek. teokrat : Fr. Dinî, İlâhî. Teokrasi taraftarı olan. teokratik : Fr. Teokrasi sistemi. (Bak: Teokrasi) teoloji : Fr. Fls: Cenab-ı Hakk'ın varlığı, birliği, sıfat ve isimleri ve hususiyetleri hakkındaki ilim. İlâhiyat. tepide : f. Rahatsız, sıkıntıda. ter : f. Rutubetli, ıslak, yaş. * Taze. ter ü taze : f. Çok körpe, çok taze. Pek lâtif. ter'ib : Kavum dilimi. * Ekmek dilimi. ◊ Çok korkutma.ter'if : Burnundan kan almak. ter'is : Titremek. ter'iş : Titretme. Titretilme. ter-hane : f. Tarhana. ter-zeban : f. 'Yaş dilli'. Hazırcevap. * Kalem. tera'buz : Noksan etmek. * Zayıflatmak. tera'ru' : Deprenmek. * Büyümek. * Çocuğun hareket etmesi. tera'ud : (Ra'd. dan) Titreme. terabbu' : Bağdaş kurarak rahatça oturma. terabbus : (Tarabbus) Durup bekleme. teracim : (Teracüm) (Tercüme. C.) Tercüme edilmiş olanlar. Tercümeler. teracu' : (Rücu. dan) Bir yere veya bir kimseye dönme. * Birinden ayrılma. * Dönme, vazgeçme. teracüm : Taşla atışmak. terad : Birbirini reddetmek. teradüf : Birbiri peşinden gitmek. * Edb: İki veya daha fazla kelimenin aynı mânada olması. terafu' : (Ref'. den) Duruşmaya girme. terafüd : Birbirine yardım etme. Yardımlaşma. terafuk : Arkadaş olma. * Yardımlaşma, yardım etme. teraggum : Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak. terah : Gam, keder, acı. terahhul : (C.: Terahhulât) Göç etme. Bir yerden bir yere göçme. * Yola çıkma. * Menzile konma. terahhum : Merhamet etme, acıma. Şefkatte bulunma, esirgeyip besleme. terahhumât : (Terahhum. C.) Acımalar, merhamet etmeler. terahhumen : Acıyarak, merhamet ederek. terahhus : İzinli ve müsaadeli olma. Ruhsat bulma. * Ucuzlama. terahi : İşde gayretsizlik, gevşeklik, ihmal. * Uzaklaşma. * Sonraya bırakma. * Gecikme, geç kalma. * Geri durma, geri çekilme. terahün : Karşılıklı olarak rehin vermek. teraî : Aynaya bakma. * Birbirini görmek ve görüşmek. Bir fikir hakkında mukabil görüş, endişe mülâhaza eylemek. * Hurmanın kuruyup renginin belli olması. ◊ Çayıra çıkma. Otlama.teraib : (Teribe. C.) Tıb: Göğüs kemikleri. Kaburga kemikleri. Gerdanlık yeri. terak : f. Yarık, çatlak. * Gürültü, çatırdı. terakib : (Terkib. C.) Terkibler. * Gr: İki veya daha çok kelimeden meydana gelen birleşik kelimeler. Tamlamalar. terakki : İlerleme. Yukarı çıkma, yükselme. * Artma, çoğalma. * Bilgi ve medeniyetçe yükseliş.(Terakkimizin şartı: 1- Mesailerin tanzimi 2- Emniyet 3- Teavün düsturunun teshilidir.) (H.Şâmiye) terakkicu : f. Terakki isteyen, terakki taraftarı. terakkiperver : f. Terakkiyi seven. İlerlemeyi seven. terakkişiken : f. Terakkiyi kıran, ilerlemeyi önleyen, terakkinin aleyhinde bulunan. terakkiyât : (Terakki. C.) Terakkiler. Yükselişler. İlerlemeler. terakku' : Sıkıntı ve emek ile kazanma. terakkub : Bekleme, gözetleme, yol gözleme. * Ümit etme. * Muntazır olma. terakkubât : (Terakkub. C.) Gözetlemeler, beklemeler. terakkud : Acele etmek. terakkuk : Merhamete gelme, acıma. terakkus : Raksetme, dansetme. * Devamlı aşağı inip yukarı çıkma. terakruk : Parlama. Işıklı olma. teraküb : Birbirine bağlanıp kenetlenme. * Birbirinin üzerine binme. terakül : Vuruşmak, döğüşmek. teraküm : Birikme, yığılma. * Birbiri üzerine sıkışma. terakümât : (Teraküm. C.) Toplanmalar, yığılmalar, birikmeler. terakus : Karşılıklı olarak oynaşıp raksetme. terami : Oklaşmak, karşılıklı olarak ok atışmak. terane : Edb: Rübâinin başka bir ismi. * Terennüm. Nağme, âhenk, makam. * Bir şiiri makam ile okuma, şarkı söyleme. teranekâr : f. Terennüm eden. Öten, ötücü. teraneperdâz : f. Makamla şarkı söyliyen. teranesâz : f. Öten, ötücü. teranezâr : f. Ahenkli ve cümbüşlü yer. teranezen : f. Şarkı söyleyen. terani : (Reeye. den) Sen beni görürsün veya görüyorsun (mânasına fiil). terarih : (Türrehe. C.) Saçmasapan ve mânâsız sözler. teraset : Kalkancılık. terasuf : (Kaldırım taşları biçiminde) birbirine yanaşarak sıkışma, istif olma. terasül : (C.: Terasülât) Haberleşme, mektublaşma. teratir : Büyük işler. teravet : Tazelik. (Bak: Taravet) teravih : Ramazan gecelerinde kılınan ve sünnet olan yirmi rek'atlık namaz. teravuh : Ayakta çok durmak icab ettiği zamanlar, kâh sağ ayak üzerine ve kâh sol ayak üzerine durmak. terazi : (Rıza. dan) Birbirini razı etme. Uyuşma. terazu : f. Terazi. terb : Bir nesneyi toprakla örtmek, üstüne toprak saçmak. terba : Toprak. Yer, arz. terbab : Toprak. terbi' : Gazelin her beytine ikişer mısra ilâve ederek onu âdeta murabba (dörtlük) şekline koyma. * Dörde bölme. * Dört köşe etme. terbian : Dört köşeli olarak. * Murabba (kare) olarak. terbil : Ayırmak. terbiş : (Ok) yeleklemek. terbit : Zeytinyağı vermek. terbiye : Allah'ın emirlerine itaat ederek ruhen ve cismen yükselmeye ve yükseltmeye çalışmak. Kemale ermeğe, nizam ve emirleri dinlemeğe çalışmak. Allah rızası yolunda gitmeyi öğrenmek. terbiyegâh : f. Terbiye yeri. Öğrenme ve yetişme yeri. terbiyegerde : f. Terbiye edilmiş. Yetiştirilmiş. terbiyet : Terbiye' kelimesinin Arabi okunuşudur. terbiyevî : Terbiyeli. Terbiye ile alâkalı. terbub : İşe vurulmamış davar. terceman : (Tercüman) Terceme eden. Bir dilden başka bir dile çeviren. * Birisinin veya bir şeyin maksadını anlatmaya, bir şeyi tasvir ve ifadeye vasıta olan. terceme : (Tercüme) Bir sözü bir dilden başka dile çevirmek. Bir lügatı, diğer bilinen lügata çevirerek anlatmak. terci' : (Rücu'. dan) Geri döndürme, geri çevirme. * Sesini yükseltmek. terci'-i bend : 'f. Gazel şeklinde aynı vezinde yazılı manzumelerin 'vâsıta' denilen bir beyti ile birbirine bağlanmış şekli. Vâsıta beyti tekerrür ederse terci-i bend; tebeddül ederse More…terciât : (Terci'. C.) Döndürmeler, geri çevirmeler. tercib : (C.: Tercibât) Ululama, tazim. * Meyvesi çok olan ağacın dalları altına destek koyma. tercih : Üstün tutmak. Bir şeyi diğerinden fazla beğenmek, fazla itibar etmek. tercih bilâ müreccih : Hiç bir üstünlük sebebi yok iken birbirine eşit iki şeyden birisini diğerine üstün tutmak. tercihât : (Tercih. C.) Üstün tutmalar, tercihler. tercil : Arıtmak. * Saçını tarayıp düzeltmek. tercim : (Recm. den) Taşlama. Taşlayarak öldürme. Recmetme. terciye : Ümitli olma, umma. terdad : Tekrar. terdest : (C.: Terdestân) f. Eli işe yatkın, usta, mâhir. terdestî : f. Ustalık, el yatkınlığı, mahâret. terdid : Geri çevirmek, geriletmek. * Edb: Karşısındakini merakta bırakacak ve neticeyi sezdirmeyecek şekilde söz etmek. * İki ihtimâlle fikir anlatmak. Muhatabın beklemediği bir surette sözü More…terdif : (C.: Terdifât) (Redf. den) Peşinden ardı sıra yürütme. terdifen : Arkasından yürüterek. Katarak. terdiye : (Ridâ. dan) Örtme. Örtü ile kapatma. tere' : Dolu nesne. * Kötülüğe ve şerre koşan kimse. tereb : Fakir olmak, fakirleşmek. terebbu' : Bağdaş kurup oturmak. * Dört bacaklı olmak. terebbüb : Fakirlik. terebbuh : Sarkmak, sülpük olmak. terebbül : İkdam. *Cür'et. terebbüt : Eğlenmek. terecci : (Recâ. dan) Rica etme, yalvarma. * Ümidetme, umma. tereccüf : Deprenmek, hareket etmek. tereccuh : Üstün olmak. Bir tarafa meyletme. tereccül : Paklanmak, temizlenmek. * Süslenmek, ziynetlenmek. * Saç ve sakal taramak. * Yayan yürümek. * Kuyu içine girmek. tereddi : Gerilemek. Soysuzlaşmak. Aşağı düşmek. * Şal ve örtü örtünmek. tereddüd : Kararsızlık. Bir mes'ele hakkında karar veremiyerek şüphede kalmak. tereddüdât : (Tereddüd. C.) Tereddüdler. teref : İyi ve güzel yemek. * Yumuşaklık. * İnce, güzel şey. tereffu' : Yükseğe çıkmak. Yukarı kalkmak. * Fazlalaşmak. tereffuât : (Tereffu'. C.) Yukarı kalkmalar, yükselmeler. tereffüh : Refaha ermek. Bolluk ve rahatlık içinde geçinmek. Bolluğa kavuşmak. tereffuk : (Rıfk. dan) Tatlı dil ve güler yüzlülükle davranma. Yumuşaklıkla muâmele etme. terefrüf : Titremek. * şefkat göstermek. terehhüb : Korku içinde olarak Allah'a sağlam kulluk etmek. terehhüm : (Bak: Terahhum) terehhus : Müsaade, ruhsat bulma. * Ucuzlama. terek : Eski Türk odalarına, insan boyu yüksekliğinde olmak üzere duvarlara boydan boya yapılan raflara verilen addır. Dükkânlarda eşya koymağa mahsus bölmeli raflara da terek denilir. terekat : (Tereke. C.) Ölen bir kimsenin bıraktığı şeyler, terekeler. tereke : (Terike) Ölen bir kimsenin bıraktığı malların hepsi. terekküb : Birleşmek. Karışmak. İmtizac etmek. * Bir şeyin birkaç parçadan meydana gelmesi. terekkün : (Rükn. den) Rükünleşme, erkân sırasına geçme, erkândan olma. * Mânen kuvvet bulma. teremmu' : Deprenmek. teremmüd : Yanıp kül olmak. teremmül : Dul kalma. (Kadının) kocası ölme. teremrüm : Bir şey söyleyecekmiş gibi yapıp, söylemeyip kalma. terennüh : (C.: Terennühât) Sarhoşluktan veya başka bir sebepten dolayı sendeliyerek yürüme. terennüm : Güzel güzel anlatma. * Yavaş ve güzel sesle şarkı söyleme. * Ötmek. Musikîleşmek. terennümât : (Terennüm. C.) Terennümler. Güzel güzel anlatmalar. * Şarkı söylemeler. Ötmeler, musikîler. terennümsâz : f. Terennüm eden, şarkı söyleyen. teres : t. Pezevenk manâsına gelen bir hakaret sözüdür. Hakaret için kullanılır. teressüb : Dibe çökmek. Tortulanmak, ayrılmak. Durulmak. Süzülmek. tereşşüf : Suyu emme. tereşşuh : (C.: Tereşşuhât) Terlemek, sızmak. Sızıntı. Sızıntı meydana çıkmak. tereşşuhât : (Tereşşuh. C.) Terlemeler, sızmalar, sızıntı yapmalar. * Kulaktan gelme haberler. teressül : Acelesiz olmak, yavaş yavaş yapmak. * Harflerin mâhreclerine ve medlerine riâyet etme. teressüm : Resmedilme, resimlenme. * Bir şeyin geriye kalan nişâne ve eserlerine bakma. * Tedkik ve teemmül eylemek. tereşşüş : Su saçılmak. * Islanmak. terettüb : Sıralanmak. * Gerekmek. Lâzım gelmek. Netice olarak çıkmak. * Bir yerde aslâ kımıldamak, bir vecih üzere sâbit ve pâyidar olup durmak. * Zuhura gelmek. * Muayen sebeblerin, muayyen ve More…terettül : Zâhir olmak, görünmek. terettüm : Bir şeyi unutturmamak için parmağa iplik bağlama. terevvi : Tefekkür etmek, düşünmek. terevvu' : Korkma. terevvuh : Bir şeyden koku alma. * Mütegayyer olmak, rengi ve tadı değişmek. tereyy : Açık olmak. tereyyüb : Cem'olmak, toplanmak, birikmek. terezzün : Vakar gösterme. terfend : (Terfende) f. Turfanda. Mevsiminden önce yetiştirilmiş meyve veya sebze. terfi' : Yükselme. Yukarı kaldırma. İ'lâ etme. * Talebenin sınıf geçmesi. * Rütbe alma. Rütbe verme. terfian : Rütbesi yükseltilerek, rütbe alarak, terfi ederek. terfiât : (Terfi'. C.) Terfiler. Rütbe vermeler. Rütbe almalar. * Yukarı kaldırmalar, yükseltmeler. terfie : Dirlik düzenlik temennisinde bulunma. * Sevindirme. terfih : Evlenen kimseye 'Allah hüsn-ü imtizac eylemek nasibetsin' diye duâ etmek. ◊ Ferahlandırma. Refaha erdirme. Rahat ve bollukla yaşamasına sebeb olma.terfik : (Refik. den) Birinin yanına katma. Arkadaş etme. terfikan : Birinin yanına katarak. Arkadaş ederek. terfil : Ta'zim. * Uzatma. terfiş : Görmek. terfiye : Sevindirmek. * Rahat etmek. tergib : Şevklendirme, ümidlendirme. Rağbet verdirme. İsteklendirme. tergim : Yere sürtme. * Zelil etmek, hor ve hakir etmek. Rezil, kepaze etmek. tergis : Mal çoğaltmak. terhib : (C.: Terhibât) Hal hatır sorma. ◊ Korkutmak. Fazla korkutmak.terhibat : (Terhib. C.) Hal ve hatır sormalar. terhibât : (Tehrib. C.) Çok korkutmalar. terhiben : Korkutmak suretiyle, korkutarak. terhik : Misafiri çoğaltmak. terhil : Göç ettirme, göçtürme, nakletme. terhim : Atmak. * Kolaylaştırmak, âsân etmek. * Deveyi sebepsiz kesmek. * Yumuşak ve ince etmek. * Bir ismi kısaltma. ◊ Yumuşatmak.terhin : Rehin verme. Emanet bırakma. terhine : f. Tarhana. terhis : Askeri sivil, serbest hayata geçirmek. İzin ve ruhsat vermek. Serbest bırakmak. terhisât : (Terhis. C.) Terhisler. terhuk : Yıldıramak, parıldamak. * Sallanmak. * Tekebbürlük etmek, gururlanmak. teri' : Garip kişi. teribe : Parmak ucu. * Bir ot cinsi. ◊ (C.: Terâyib) Göğüs.terid : Yağla ıslanmış ekmek. terik : Muharebe vaktinde başa giyilen miğfer. terike : (C.: Terâyik) Evlenmeyip evde kalmış olan kız. * Deve kuşunun yabana bıraktığı yumurta. terim : Fransızca olan 'Terme' kelimesinden uydurulmuştur. 'Istılah' veya 'tabir' yerinde kullanılır. terk : Bırakma, salıverme, vazgeçme. * Boşama. Bakmama. İhmal etme. terkend(e) : f. Yalan, hile, kizb. terkeş : f. Ok mahfazası, ok kuburu, sadak. terki' : (Rık'a. dan) Yamama. Yama yapma. Yama vurma. terkib : 'Birkaç şeyin beraber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek. * Birbirine karıştırılmış maddeler. * Gr: Terkib-i nâkıs ve terkib-i tam olarak iki kısma ayrılır. More…terkibat : (Terkib. C.) Terkipler. Birkaç şeyin karıştırılmasıyla meydana gelen şeyler. terkih : İşi salâha getirmek. terkik : İnce ve nazikâne sesle anlatma, mânası kinaye yollu olma. * Tecvidde: Harfi ince okumak. * Bir kimseyi köle veya cariye etme. * Yumuşatma. * İnceltme. (Bak: Murakkik) ◊ More…terkil : Ayağıyla veya tırnağıyla vurmak. terkim : Rakamlamak, rakam koymak. * Nişan eylemek. * Yazma. * Yarma. terkin : Belli bir saatte ve yerde buluşma için sözleşme. ◊ Boyama, yazma. * Bozulma, bozma. Çizme, silme.terkis : (Raks. dan) Oynatma, raksettirme. * Döndürmek. terkiş : (C.: Terkişât) Edb: Kelimeyi güzelleştirme, kelimeyi süsleme. * Nakışlama, süsleme. terkiye : Yüce etmek. Yükseltmek. terkiz : (Rekz. den) Dikme. Mıhlama, saplama. terliye : Akılsız yapmak. termid : Gül renkli olmak. * Gül etmek. * Bir nesneyi gül içinde bırakmak. termik : Fr. Sıcaklıkla alâkalı. Hararetle ilgili. termil : Kana boyamak. * Kan gibi kırmızı yapmak. termim : (C.: Termimât) Onarma, tamir etme. * Kırık kemikleri iyi etme. termos : yun. İçine konulan sıvının sıcaklık veya soğukluğunu uzun müddet muhafaza edebilen kap. ternik : Bir nesneye bakıp durmak. * Gözün zayıflaması. ternin : Öttürmek. terör : Fr. Yıldırma, tedhiş, korkutma. Anarşi. terr : Vurmak. * Kesmek. * Uzak olmak. terras : Kalkan kullanan. Kalkancı. ters : f. Korku. tersa : (C.: Tersâyâ) Hristiyan. İsevi. tersabeçe : (C.: Tersabecegân) f. Hristiyan çocuğu. tersan : f. Korkak, korkan. tersane : f. Gemi yapılan ve tamir edilen yer. tersayan : (Tersâ. C.) Hristiyanlar. İseviler. tersengiz : (Ters-engiz) f. Korkutan, korku veren. tersi' : Oymacılık. * Mücevherler takarak süslemek. * Edb: Bir beyti teşkil eden mısralar ile bir fıkrayı terkib eden cümlelerdeki lâfızları vezin ve kafiye itibari ile birbirine uygun olarak tertib More…tersib : Tortulaştırma, tortu halinde biriktirme. Tortusunu durultma. terşif : Yudumlama. Yudum yudum içme. terşih : (C.: Terşihât) Süzme, sızdırma. * Besleyip eğitme, terbiye etme. * Edb: Sözü özlü söyleme. * Tezyin etmek, süslemek. tersil : Secisiz nesir yapmak. (Bak: Tertil) tersim : Resmini çizmek. Resmedilmek. Resmini yapmak. tersimî : Resimle alâkalı ve resme dair. Grafik. tersin : Süzmek. terşiş : (Reşş. den) Saçma, serpme. tersnak : f. Korkak, korkan. tertere : Depretmek, harekete getirmek, tahrik etmek. tertib : (C.: Tertibât) Tanzim etme. Dizme, sıralama, düzene koymak. * Tedarik edip hazır ve müheyya kılmak. * Bir şeyi bir yere sabit ve pâyidar kılmak. * Mertebelere göre davranmak. * Hile ile More…tertibât : (Tertib. C.) Düzen, düzenleme. * Karşılayıcı hazırlıklar. tertibkerde : f. Düzenlenmiş, sıraya konmuş, tertib edilmiş. tertibsâz : f. Düzenleyen, sıraya koyan, tertib eden. tertil : Muvafık ve yerli yerinde, güzel, uygun ve lâtif konuşmak. * Düşüne düşüne, yavaş yavaş, anlayarak okumak. Beyan eylemek ve âşikâr kılmak. * Kur'an-ı Kerim'i usul ve kaidesine göre, More…tervib : Sütü yoğurt yapmak. * Sütün yoğurt olması. tervic : Revaç vermek. Değerini arttırmak. * Müsait karşılamak. Kabul ettirip, geçerli kılmak. tervie : Evmeyip tefekkür etmek. Acele etmeyip düşünmek. tervih : (C.: Tervihât) Râyiha verme. Kokutma. Kokusunu artırma. * Rahatlandırma. terviha : (C.: Teravih) Teravih namazının her dört rekatı. * Teravih namazının her dördünden sonra oturmak. tervik : Durultma, süzme, saflaştırma. tervil : Yağlı ekmek. * Ekmeği yağ ile ovmak. terviye : Su verme, sulama, suya kandırma. * İyiden iyiye ve derin derin düşünme. terviz : Bir yeri çayır çimen yapmak. terye : Az gizli. * Kadınların hayızdan arınıp guslettikten sonra sarılık ve bulantıdan gördüğü nesneler. terzik : Rızık verme, besleme. Rızık için verip yedirme. Nasibdâr kılmak. terzil : Rezil etme. İtibarını kırma. terziz : Kâğıda nişan ve alâmet etmek, işaret koymak. teş'ib : (C: Teş'ibât) Şubelere ayırma, dallandırma. tes'id : Tebrik etme, saadetlendirme. * Sevinç ve sürur ile bayram yapma. teş'il : (Şu'l. den) Parlatma. Tutuşturma, alevlendirme. tes'ir : (Sa'r. dan) Ateşi yakıp alevlendirme. * Kıymet ve değer koyma. Narh koyma. tesa'su : Çok yaşlanmak. * Artık gün geçirmek. * Bir nesnenin ekserisinin geçmesi. teşa'şu' : Şaşaalanma, parıldama. teşa'u' : Fiz: Işığın merkezden etrafa doğru dalgalanması. teşa'ub : Perâkende ve kol kol olup bölükler ve şubeler sahibi olma. * Bozuk bir şeyin düzelmesi. * Iraklaşmak. teşa'ubât : (Teşa'ub. C.) Şubeler. Bölük bölük, kısım kısım olmalar. teşa'ul : (şu'l. den) Parlama, tutuşma. teşa'ur : (Şa'r. dan) Kıllanma, tüylenme. teşa'us : Tozlu topraklı olmak. Kirlenmek. Paslanmak. teşabüh : Benzeşme. Birbirine benzeme. tesabuhât : (Tesâhub. C.) Korumalar, sâhib olmalar. * Arkadaşlıklar. tesabuk : Yarış etme. Müsabaka. teşabük : Şebekelenme. Karışık, dolaşık hâl alma. tesabür : Bir şeyi sürekli olarak yapmak. Bir şeye devam üzere çalışma. teşabür : Birbiriyle karışlarını ölçmek. * Kavga etmek için birbirine karşı gelmek. tesacül : Fahirlenmek gururlanmak, kibirlenmek, tefahur. teşacür : (şecer. den) Sopalarla vuruşma. Birbirine girme kavga, dövüş. tesadüf : Rastgelme. Bir şey kendiliğinden olma. Tedbirsiz meydana gelme. (Bak: Delil-i inayet) tesadüfen : Tesadüf olarak, rastgele. tesadüfî : Rastgele. Tesadüf olarak. Tedbirsiz meydana gelmek suretiyle. tesadüm : Vuruşma. Şiddetle çarpışma. teşaff : Kap içinde olan suyu içmek. tesaffuh : Safha safha nazar etme. Bir bir bakma, teemmül etme. tesafuh : Elele tutuşma. tesafün : Lâzım olmak, icab etmek. tesagur : Küçük görünme, küçülme. teşahh : Bahillik edişmek. tesahhub : Nazlanmak. teşahhub : Akmak, seyelan etmek. teşahhum : (Şahm. dan) Yağlanma, semirme, şişmanlama. tesahhun : (C.: Tesahhunât) Isınma, kızma. tesahhur : (C.: Tesahhurât) Zevklenip alay etme. * Aleme gülünç olma. Maskara olma. ◊ Seher vaktinde kalkmak. * Sahur yemek.teşahhus : (C.: Teşahhusât) Şahıslanma, belirlenme. Tarif edilebilir hâle gelme. tesahsu' : Döndürmek. tesahub : Sahip çıkma, benimseme. * Koruma. * Arkadaşlık etme. teşahüd : Hazır olmak. tesahül : Yumuşak davranma. Rıfk ve mülâyemetle tatlı muamele etme. * Gaflet ve ihmal etme. teşahus : Deprenmek. Muhtelif etmek, çeşitli yapmak. teşaki : (Şekvâ. dan) Birbirinden şikâyet etme. * Dertleşme. teşakk : Muhalefet edişmek, uyuşamamak. * Zor ve meşakkatli olmak. tesakku' : Bir bâtıl nesneyi çekişmek. tesakkub : (C.: Tesakkubât) (Sakb. dan) Delme, delinme. * Zâhir olmak, görünmek. * Parlamak, ruşen olmak. tesakkuf : Zafer bulmak. teşakkuk : (Şakk. dan) Yarılma, ikiye ayrılma. tesakul : Ağırdan alma, oyalanma, tembellik etme. teşakül : (şekl. den) şekil ve suretçe bir olma. Birbirine uyma. tesakür : Sarhoş olmak. teşaküs : Husumet edişmek, düşmanlık yapmak. tesakut : Birbiri ardınca düşmek. Birbirini düşürmek. Düşüşmek. tesakutan : Ardı ardına düşerek. Karşılıklı düşürmek suretiyle. tesallüb : (Bak: Tasallüb) tesalüf : (Self. den) İki kadın birbiriyle elti veya iki erkek birbiriyle bacanak olma. tesaluh : Sağır gibi görünme. tesalüm : Sulh edişmek, barışmak. teşam : Yılışmak, gülüşmek. * Koklaşmak. tesamu' : İşitmek. Bir sözü birbirinden duymak. tesamuh : Hoş görme. Hoş görürlük. Birbirine kolaylık gösterme. Kayıtsız olma. Gaflet etmek. * İhmal etmek. teşamuh : (şemh. den) Yüce, büyük, yüksek olmak. Yükselmek. tesamuhat : (Tesâmuh. C.) Hoş görmeler, müsâmahalar. * Dikkatsiz ve kayıtsız davranmalar. tesamum : Sağır görünme. * Sağırlaşma. tesanif : (Tasnif. C.) Eserler, kitaplar. teşanü' : Buğz edişmek, kin gütmek. tesanüd : Karşılıklı yardımlaşma. Birbirine istinad etme. tesaru' : Güreşme. Birbiriyle güreş etme. tesaruf : Emir ve hükmetme. teşarük : Ortaklık etme. Birbirine ortak olma. tesatül : Ulaşmak, varmak. teşatüm : (şetm. den) Sövüşme. tesaüb : Esneme. * Gaflette bulunma. Boş bulunma. teşaub : Şubelenme. Ayrılıp kol kol olma. Çatallaşma. Kısımlara ayrılma. tesaud : (C.: Tesâudât) (Suud. dan) Yukarı çıkma. tesauf : Muvâfakat etmek, uymak, anlaşmak. tesaül : Birbirine sual etme, soru sormak. teşaüm : şom tutmak. teşaün : Eskimek. teşaur : şâirlik taslamak. Kendini şâir gibi göstermek. tesavi : İki şeyin birbirine denk olması. Birbirine müsavi ve misil olmak. İki taraf da aynı ve bir derecede bulunmak tesavir : (Tasvir. C.) Tasvirler. tesavüb : Esnemek. * Gafil olmak, gaflette bulunmak. ◊ Sövmek, sövüşmek.tesavük : Yürek zayıflığından eğilip sendelemek. tesavüm : Alış-verişte birbirine mukavele yapmak, anlaşmak. teşavür : (Şurâ. dan) Danışma, müşâvere etme. teşavüs : Gururlanıp gözücuyla bakmak. tesavüt : (Ot) katı olmak. teşayu' : Birbiriyle yâr olmak. tesayüf : (Seyf. den) Kılıçla vuruşma. tesayül : Suyun revân olup akması. tesayür : Bir uğurdan gitmek. tesbi' : (Seb'. den) Yediye çıkarma, yedileme. * Bir şeyi yedi parça yapma. teşbi' : Karnını doyurma. tesbian : Yediye ayırmak suretiyle, yediye ayırarak. teşbib : Saç ve sakal ağarmak. * Ateş yakma. * Kasidede mahbubdan bahsetme. tesbid : Kıl yolmak. * Yağlanmayı terk etmek. tesbih : Sübhânallah demek. Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) şânına lâyık ifadelerle yâdetmek. Yâni: Allah'ın zâtında, sıfâtında ve ef'âlinde cemi' nekaisten münezzeh olduğunu ifade More…teşbih : (C.: Teşbihât) Benzetmek, benzetilmek. Benzetiş. Bir vasıfta vehmetmek. (Bak: Müşebbihe) *Edb: Aralarında maddi veya mânevi bir münasebet bulunan iki şeyi birbirine benzetmek san'atı. More…tesbihat : (Tesbih. C.) Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) sıfatına lâyık ifadelerle yâdetmeler. teşbihât : (Teşbih. C.) Benzetmeler, teşbihler, benzetilmeler. tesbihfeşan : f. Çok çok tesbihat yapan, tesbihat ifade eden. tesbihhan : f. Tesbih eden, tesbih okuyan. tesbik : (C.: Tesbikat) (Sebk. den) Eritip kalıba dökme. teşbik : (Şebeke. den) Şebekeleştirme, ağ biçimine koyma. tesbil : (Sebil. den) Bir şeyi Allah rızası için vakfetme, Allah yoluna bağlama. * Yolcu etme, yola çıkarma. * Yol gösterme. * Kesme. teşbir : Karışlama. * Ölçme. tesbit : Sağlam olarak yerleştirme. Yerinden kımıldayamaz hâle getirme. * Bir şeyin aslını kat'i olarak bulma. teşbit : Bir kimseyi işinden geciktirme, mani olma. ◊ Dağıtmak, perâkende etmek.tesci' : Edb: Nesirde kafiye kullanmak. Cümleleri kafiyelendirmek. teşci' : Şecâatlandırma, cesaret verme. Bahadırlık etme. tescif : Bir şeyi örtme. tescih : (Eşek) dişiyle bir yerini tutup ısırmak. tescil : Sicile geçirme, deftere kaydetme. * Sağlamlaştırma. tescilât : (Tescil. C.) Kütüğe geçirmeler, sicile geçirmeler. tescin : (Sicn. den) Hapsetme, zindana koyma. tescir : Tennur yakmak. * Denizi kurutmak. * Boşaltmak ve doldurmak. * Ağlayarak çağırmak. teşcir : (Şecer. den) Ağaçlandırma. tesciye : (Seciye. den) Üstün ahlâk kazandırma. * Bir nesneyi örtmek. teşdib : Arıtmak, temizlemek. * Tımar etmek. tesdid : (Sedd. den) Hayırlı işe doğru yöneltme. * Doğrultma, doğrultulma. teşdid : Şiddetlendirme, sağlamlaştırma, kuvvet verme. * Gr: Harfi iki defa okuma. Harfi şeddeli okumak. teşdih : Baş yarmak. tesdis : (C.: Tesdisât) (Süds. den) Gazelin her beytine dörder mısra ilâve ile onu müseddes (altı mısralı) hâline getirmek. tesdiye : Çulhaların bez çözmeleri. tese'sü' : Korkmak. teşe'ub : Budaklanmak. * Perâkende olmak, dağılmak, saçılmak. tese'ül : (Sual. den) Dilenme, dilencilik etme. teşe'üm : Kötüye yorma. Uğursuz sayma. Bu anlayış dinimizde men edilmiştir. * Sola dönme. * Sola yatma. teşebbu' : Tok değilken kendini tok göstermek. tesebbüb : (Sebeb. den) Sebeb olmak. teşebbüb : şap haline gelme, şaplaşma. tesebbüben : Sebep olma suretiyle. teşebbüh : Benzemek, müşâbehet etmek. Zorla benzemeğe çalışmak. teşebbük : (Şebeke. den) Ağ şeklini alma. Şebekeleşme. * Parmaklarını birbirine giriştirmek. teşebbüs : Bir işe girişmek. Bir işi ilk olarak teklif etmek. * Sağlam bir niyetle bir şeye başlamak. * El ile yapışıp bırakmamak. tesebbüt : (Sebat. dan) Sebat gösterme, dayanma, sabretme, direnme. * Bir nesneye yapışmak. Tevakkuf. ◊ Eğlenmek, oyalanmak. Geç gelmek. ◊ Rahatlık. * Sâkin olmak.teseccu' : Kuşların cıvıltıları. * Seci' yapmalar. teşeccu' : Bahâdırlık göstermek, kahramanlık yapmak. teseccüd : (Secde. den) (C.: Teseccüdât) Secde etme, secdeye kapanma. teşeccür : Ağaçlanma, ağaçlaşma. teşeddüd : Sertleşme. Kuvvet ve dayanıklık kesbetme. Şiddetlenme. Çok şiddetli olma. * Keskinleşme. teşedduk : Ağzın köşesiyle konuşmak. teşeffi : Rahatlamak. Şifâ bulmak. * Öc almak. Öc veya intikam almakla yüreği soğumak. teşeffu' : şafiî mezhebine geçmek. şafiî olmak. teseffüh : Sefihleşme. * Mütegayyer olmak, değişmek. * Akılsızlık etmek. teseffül : Örtme. * Aşağı sarkma. * Bayağılaşma, aşağılaşma. tesefsüf : Yaramaz olmak. teşehhi : Hırsla istemek. İştahlanmak. tesehhub : Bulutlanma. tesehhüd : Uyanıklık. teşehhüd : Şehadet getirmek. * Namazdaki şehadet miktarı oturmak ve 'Et-tahiyyât' okumak. tesehhur : Sahur yemeği yeme. (Bak: Sahur) ◊ Alay etme, maskaraya alma.tesehhür : (Sehr. den) Gece uyumayıp uyanık kalma. tesehhurkâr : Maskara. teşehhut : Maktulün kan içinde yuvarlanması. teşekki : (C.: Teşekkiyât) Şekvada bulunma. Kötü ahvalini ihbar ile şikâyet etme. teşekkük : şek ve şüphe etme. teşekkül : şekillenme. şekil alma. * Meydana gelme. teşekkülât : (Teşekkül. C.) Teşekküller. şekillenmeler. * Kuruluşlar. tesekkün : (Sükûn. dan) Yatışma, sükûn bulma. * Miskin ve fakir olma. teşekkür : Yapılan iyilikten memnun kalındığını bildirmek için söylenen şükür ifadesi. * Şükür etmek. * Birisine karşı 'Sağ ol, var ol, ömrüne bereket' gibi söylenen minnet sözleri. teşekkürât : (Teşekkür. C.) Teşekkürler. teselli : Avunma. Kederli ve gamlı olan bir kimseyi söz ve nasihatle ferahlandırma. teselli-pezir : f. Avutulabilir, avundurulabilir. teselli-yâb : f. Avunan, avutulan, teselli bulan. tesellu' : Ahmak olmak. tesellüb : Soyunma. * Kocası ölen kadının, zinetli elbisesini çıkarıp, matem elbisesini giymesi. (Bu iyi bir âdet değildir.) teselluh : (Silâh. dan) Silâhlanma, silâh kuşanma. teselluk : Yüksek yere, duvar üstüne çıkma. * Sırt üstü uyuma. tesellül : İnsanlar içinden sıyrılıp çıkma. * Verem hastalığına yakalanma. tesellüm : Teslim edilen şeyi tekrar teslim alma. * Verilen bir şeyi alıp kaydetme. * Teslim olma. * İslâm olma. ◊ Çentik çentik olma, diş diş olma. Gedik olma. * Ağzını yaşmaklama.teselsül : Zincirleme. Zincir gibi birbirine bitişik kısımlar olma. Silsile peyda etme. * Ulaştırma. * Man: (Bak: Delil-i ihtira) teşelşül : (C.: Teşelşülât) Suyun yüksek bir yerden aşağı şarıltı ile dökülmesi, çağlayan oluşturması. * Soğuk su banyosu yapma, duş yapma. teselsülât : (Teselsül. C.) Zincirlemeler. Zincirleme gitmeler. tesemmi : Bir şahsa veya kabileye müntesib olma. * Bir isimle isimlenme. tesemmuh : Cömertlik etmek. teşemmül : İhrama bürünme. tesemmüm : Zehirlenmek. teşemmüm : (şemm. den) Koklama. tesemmümât : (Tesemmüm. C.) Zehirlenmeler. tesemmün : (Semen. den) şişmanlama, semirme. teşemmür : İşe hazırlanma. teşemmüs : (Şems. den) Güneşleme, güneşe çıkma. * Güneş çarpması. teşemmüt : Hayırla ve bereketle duâ etmek. tesenbül : Sümbülleşme, sümbül verme. tesenni : İki kat olma, eğilip bükülme. teşennüc : (Şenc. den) (C.: Teşennücât) Buruşuk olma, buruşma. * Adalelerin gerilip büzülmesi, kasılması. * Korkmak. * Titremek. teşennüf : Küpe takınma. * Süslenme. tesennüh : Küflenme. tesennüm : Ufak olmak. * Yerden iki üç karış yüksek olmak. * Hörgüç üstüne binmek. tesennün : Halinden dönmek. * Üzerinden yıl geçmek. * Yaşlı olmak, yaşlanmak, ihtiyarlamak. * (Sinn. den) Diş çıkarma. teşennün : Adamın ihtiyarlıktan dolayı derisinin buruşup kuruması. * Eskimek. teserbül : Gömlek giymek. teserri : Cariye alma, odalık edinme. teserru' : (Sür'at. den) Koşma. Çabuk davranma. teşerru' : şeriata uygun davranma. teşerrüb : Suyu kendine çekme, içme. * Meşreb sahibi olma. teşerrüf : şereflenme. şeref bulma. Ulviyete erişme. teşerrüfât : (Teşerrüf. C.) Şeref duymalar, şereflenmeler. Saygı göstermeler, hürmet etmeler. teşerruk : Güneşte oturmak. teserrut : Yutmak. teservül : Don giymek. teşetti : (Şitâ. dan) Kışlama. Kış mevsimi boyunca bir yerde oturma. Kışı geçirme. tesettür : Kapanıp gizlenme. Örtünme. teşettüt : Dağınık olma. Dallara ayrılma. Çatallaşma. Dağılma. Perişan olma. tesevvi : Düzeltme, tesviye etme, düzleme. tesevvüb : (Sevâb. dan) Sevap kazanma, sevaplanma. * Farz olan namazdan sonra nâfile namaz kılma. teşevvüh : Çirkinlik. tesevvük : Misvak yapmak. teşevvuk : şevklenme, istek gösterme, arzu etme, sevinme. tesevvül : Galip olmak, yenmek. tesevvür : Kadının çok doğurucu olması. ◊ Yüksekten aşağı inmek.teşevvüş : Karma karışık olma. * Bulanıklık, karışıklık. teşeytun : Yaramazlık etmek. teşeyyu' : Şiilik taslamak. Şii olma. (Bak: Şia) * Vedalaşmak. * Ardınca ve peşinden gitmek. teseyyüb : (Seyyib. den) (Kadın) dul kalma. ◊ Üşenme, kayıtsızlık, tembellik.teşeyyüb : (C.: Teşeyyübât) İhmalcilik, kayıtsızlık. teseyyüd : Yükseltme. * Sağlam olma. teşeyyüd : Yükseltme. Sağlamlaştırma. teşeyyuh : Şeyh olduğunu iddia etmek. Şeyhlik taslama. * İhtiyarlama, yaşlanma. teşeyyüh : (Şeyh. den) İhtiyarlama. * Şeyhlik iddiasında bulunma. teşezzi : Pâre pâre olmak. Pârelenmek. teşezzüb : Dağılma, dağınık olma. teşezzün : Yoğun ve katı olmak. teşezzür : Ayrılmak. * Korkmak. * Hazırlanmak. * Davara binmek. tesfi' : Sıcağın, insanın yüzünü yakması. teşfi' : Şefaat etmek, affı için sebep olmak. tesfid : Kebap yapmak için eti şişe dizme. tesfif : Dövüp ezme, toz haline getirme. tesfih : (Sefahet. den) Sefih görme, sefih sayma. Akılsız, müsrif ve eğlenceye düşkün addetmek. tesfil : (C.: Tesfilât) (Süfl. den). Aşağılaştırma, sefilleştirme, bayağılaştırma. tesfir : (Sefer. den) Yolcu etme, yola çıkarma, sefere gönderme. teşfiye : (Şifâ. dan) İyileştirme, şifalandırma. teshik : Ezme, dövme, döğerek ezme. teshil : (C.: Teshilât) Kolaylaştırma. Zorluğa âit şeyleri kaldırma. ◊ Öksürtme.teshilat : (Teshil. C.) Kolaylıklar. teshilen : Kolay olmak üzere. teshim : Nakışlı etmek, nakışlamak. ◊ Yüzüne kara vurmak.teshin : Isıtmak, soğukluğunu gidermek. teshinât : (Teshin. C.) Isıtmalar, kızdırmalar. teshir : Zaptetme, hâkim olma, zorla ele geçirme. * İtaat ettirme. * Hakir ve zelil etmek. ◊ Büyüleme, sihir yapma, aldatma. * Yemek ve içmeğe muhtaç etme.teşhir : Göz önüne serme, gösterme. Sergi serip âleme ilân etme. * Meşhur ve nâmdâr kılmak. * Kılıç sıyırma. teşhirgâh : f. Sergi yeri, herkese gösterme yeri. teşhirgâh-i enâm : f. Mahlukatın herkese gösterildiği yer, dünyâ. teşhis : Şahıslandırma. Şekil ve suret verme. Seçme, ayırma, ne olduğunu anlama. Tanıma. * Hastalığın ne olduğunu anlayıp bilmek. * Edb: Canlılandırmak, suretlendirmek. * Eşyaya şahsiyet vermek. teşhit : Kana bulaştırmak. teşhiye : Gönlün ne isterse sana vereyim' demek. teşhiz : (C.: Teşhizât) (Şahz. dan) Sivriltme, keskinleştirme. * Bileme. * Gücünü, kuvvetini artırma. *Uyandırma. teskib : (Sakb. dan) Delik açma, delme. teskif : Düzeltip ve doğrultup beraber etmek. Eşitlendirmek. ◊ Evin üstünü örtmek.teşkih : Hurma koruğu renklenmeye başlamak. teşkik : (Şakk. dan) Parça parça yarma. İkiye ayırma. Yarmak. ◊ Şüphede bırakmak. Şüpheye atmak.teşkikât : Şek ve şüpheler. Şüphede bırakmalar. teskil : (Sakl. dan) Ağırlaştırma. Ağırlığını artırma. teşkil : Vücud vermek. Suretlendirmek. Şekil vermek. Meydana getirmek. * Atın iki önayağı ve art ayağının birisinin beyaz olması. teşkilât : Tertipli ve düzenli çalışan birlik. teskim : (Sakm. dan) Hasta etme. * Bozuk ve yanlış sayma. teskin : Rahatlandırma. Yatıştırma. Sükunet verme. Şiddet, hiddet ve ıztırabını izale etme. * Gr: Bir harfi sâkin okuma. teskir : (Sekr. den) Sarhoş etme. * Gözü kamaştırıp görmesini zayıflatmak. teskit : (Sükût. dan) Susturma. Sükût ettirme. teskiye : (Saky. dan) Su verme. * Sulama. tesli' : Yarmak. teslib : Soyunmak. * Gammazlık. * Erkeği ölen kadının, keder esvâbı giymesi. teslif : Kahvaltı etme. * Takdim etmek. * Bir nesnenin fiyatını evvelden vermek. teslih : (Selh. den) Derisini yüzüp çıkarma. ◊ Silâhlandırma. Silâh ile donatma.teslil : (Sell. den) Sıyırıp çekme. * Verem etme. teslim : Bir emâneti verme. * Kabul etme. * Doğru ve haklı bulma. * Selâmetle dua etme. * Karşısındakinin hükmü altına girme. * Kendini Allah'ın takdirine terketme, emri altına girme. * Belâ ve More…teslim-kerde : f. Teslim edilmiş olan. teslimat : (Teslim. C.) Bir hesap üzerine yapılan ödemeler. teslimiyet : Kendini Allah'a veya başka birinin iradesine terketmek, boyun eğmek. teslis : Üçleme. teslit : Havâle etmek. (Bak: Taslit) tesliye : Avutma, teselli etme. tesliyet : Avutma, teselli verme. tesliyet-bahş : f. Avutucu, teselli verici. tesliyet-kâr : f. Avutucu, teselli verici. tesmi' : (C.: Tesmiât) (Sem'. den) İşittirme, duyurma. teşmi' : (Şem'. den) Mumlama, bal mumuna batırma. tesmia : Halka ibadetini ve amelini işittirme, duyurma. tesmiat : (Tesmi. C.) İşittirmeler, duyurmalar. tesmid : Yere ters ve kül dökmek. tesmih : Yab yab gitmek. * Süngü ağacını yontup düzeltmek. teşmil : Şâmil kılmak. İhata eylemek. Kaplamak. İhrama bürünmek ve sür'atle yürümek. tesmim : Zehirleme. teşmim : (Şemm. den) Koklatma. Koklatılma. tesmimen : Zehirleyerek. tesmin : (Sümn. den) Sekizleme. Sekize bölme. Sekize çıkarma. * Bir şeye kıymet biçme. ◊ (Semen. den) Semirtme, yağlatma.tesmir : (Semer. den) İktisad ederek malın çoğalması. * Ağaçların çiçeklerini döküp yemiş bağlaması. ◊ Koyu nesneye su katıp duru etmek. * İksir ile sağlamlaştırmak. ◊ Çivileme, More…teşmir : (Şemr. den) Sıvama veya sıvanma. teşmis : (Şems. den) Güneşe tutma, güneşe serme. * Güneşe tutup hasta etme. tesmit : Aksıran kimselere: 'Yerhamükâllah: Allah sana merhamet etsin' demek. ◊ Edb: Gazel yahut kasideyi 'müsemmat' tarzında tanzim etme.teşmit : Aksıran kimseye: 'Yerhamükâllah: Allah sana merhamet etsin' deme. tesmiye : İsimlendirme. Ad verme. * Besmele çekme. teşmiyet : Aksırana karşı hayır ve bereketle duâ etmek.(Yerhamükümullâh: Allah size merhamet ve rahmet ihsan etsin) meâlinde dua etmek. teşne : f. Susamış. * Mc: İstekli, çok arzulayan, heveskâr. teşnedil : (C.: Teşnedilân) Candan ve yürekten isteyen. teşnegân : (Teşne. C.) f. İstekliler. * Susamışlar. teşnegî : f. Susama. teşneleb : f. Dudağı kurumuş, çok susamış. Yanık, susuz. teşni' : Başa kakmak. * Davara binmek. * Silâh takınmak. * Kötülük yapmak. Kötü göstermek. Ayıplamak. * Birisinin çok şeni' olduğunu söylemek. teşniât : (Teşni'. C.) Ayıplamalar, çirkin bulmalar. tesnid : Dayak vurmak. teşnif : Küpe takma. Küpe takınma. * Süslenme. Küpe ile süsleme. tesnim : Hörgüçleyerek yukarı yükseltmek, terfi etmek mânasına masdar olup, yükseklik mânasıyla Cennet çeşmelerinden bir çeşmenin ismidir. teşnir : Ayıp vermek. tesniye : Vasıflandırma. * Gr: Arapçada bir kelimenin iki şeye delâlet etmesi hâli, kelimeyi iki şeye delâlet ettiren siga. Bu şekil kelimenin sonuna 'elif-nun' veya 'ye-nun' More…tesri' : Hızlandırma. Sür'atlendirme. Acele ettirme. teşri' : Yolu açık ve vâzıh kılma. * Şeriata isnad ve nisbet eylemek. * Kanun vaz' ve tenfiz eylemek. * Peygamberimizin (A.S.M.) şeriata dair emretmesi. * Havuza su getirmek. teşri' eylemek : Dinî emir ve yasakları bildirmek. Kanun bildirmek. Bir emrin kanun gibi tatbikini istemek. tesrian : Hızlandırarak. Çabuklaştırmak için. tesriât : (Tesri'. C.) Çabuklaştırmalar, hızlandırmalar. tesrib : Esasen işkembeden içyağını ayırmak demek olup, mecâzen: Tekdir ve muaheze mânasına kullanılır. * Darılma. Ayıplama. * Başa kakma. ◊ (Sürub. dan) (Asker) gönderme, yollama. * Atı More…tesric : Kandil yakmak. * Güzelleştirmek. * Hayvanı eyerleme. Hayvana eyer vurma. teşric : Cem'etmek, birbiri üstüne yığmak. * Kerpiçi yerinden ayırmak. tesrid : Davar boğazlandığında daha soğumadan bir yerini kesmek veya kırmak. ◊ Sahtiyan dikmek. * Kırba dikmek.teşrid : Ayırma, dağıtma. Dilim yapıp kesmek. * Nefyetme, kovalama. * Belâya atma. Ürkütüp kaçırma. Sevketme. * Birisinin ayıbını teşhir eylemek. teşrif : Şereflendirmek. Yüksek yere çıkmak. Şeref vermek. * Bir yere buyurmak. teşrifat : (Teşrif. C.) Resmî kabul ve ziyaretlerdeki kabul merasimi. Protokol. tesrih : Talâk. Boşanma, ayrılma. * Halâs etme, kurtarma. * Bırakma, salıverme. * Kıl tarama. * Asan etme, kolaylaştırma. teşrih : Bir kitap veya ibareyi anlaşılır şekilde açıklamak, tafsilât vermek. İnceden inceye didikleyip araştırmak. * Tıb: Bir cesedi kesip parçalara ayırarak incelemek. teşrihat : Açıklamak, tafsilât vermek, inceden inceye araştırmak. teşriî : (Teşriiye) Şeriatla, kanun ile, kanun yapma ile alâkalı, şeriata müteallik, kanuna dair. tesrik : (Sirkat. den) (C.: Tesrikat) Bir kimseye hırsız deme. teşrik : Güneşlendirme. Güneşte kurutma. * Eti parçalayıp güneşte kurutma. * Doğu tarafına gitme. ◊ Ortak etme. İştirak ettirme.teşrim : Yarmak. * Yırtmak. teşrin : Eskiden yılın on ve onbirinci aylarına verilen ortak isim. tesrir : (C.: Tesrirât) (Sürur. dan) Sevindirme. teşrir : Güneşte bez serip kurutmak. tesriye : Gam ve kederi bırakma. Kederi yok etme. teşt : Tekne, teşin, leğen, kap. testih : Yassı ve düz yapmak. * Eşit yapmak, beraber etmek. ◊ Yün ve pamuk tepmek.testir : Gizleme, saklama, setretme, örtme. teştir : Edb: Bir gazeli teşkil eden beyitlerin beher mısraı arasına ikişer mısra ilâve etmek. ◊ Bir nesneye ayıp vermek, noksanlık vermek.teştit : Dağıtma, dağıtılma. Perişan etme. teştiye : Kışın uyuyan hayvanların uykusu. tesvib : Sevab vermek demektir. tesvid : Karartma. Yazı ile karalama. Yazmak, müsvedde yapmak. tesvif : (Sevf. den) (C.: Tesvifât) Sebepsiz olarak atlatma, geciktirme. teşvif : Tezyin etmek, süslemek.* Haberli olmak, anlamak, muttali olmak. * Bakmak, nazar etmek. tesvig : Cevaz verme. * Kolaylaştırma. * Tecavüz etmek, haddini aşmak. teşvih : Çirkin yapmak. tesvik : (Misvak. dan) Dişleri misvaklama. ◊ (Sevk. den) Sürme, ileri gütme.teşvik : Şevklendirme. Şevke getirme. Kışkırtma. Kaldırma. Cesaret verme. ◊ Diken bitmek. * Ağacın dikenli olması.teşvikat : (Teşvik. C.) İsteklendirmeler, şevke getirmeler. Kışkırtmalar. tesvil : (C.: Tesvilât) Kötü bir şeyi güzel göstererek aldatma. * Tezyin etmek, süslemek. tesvim : Davarı otlamaya salmak. * İşaretlemek, nişan etmek. * Dağlamak. tesvir : Büyük derecelere çıkma, büyük işlere yükselme. * Koluna bilezik yapma. ◊ Toz kaldırma. * Derin ve gizli mânayı araştırma.teşvir : İçinde bulunma. İçine alma, içine alıp gizleme. * Satılık olan hayvanı pazara çıkarıp gösterme. tesvis : Buğdaya bit düşmek. teşviş : Karıştırma. Karma karışık etme. Bulandırma. teşvişiyyet : Karışıklık, bozukluk. tesvit : Karıştırmak. teşvit : Tüyü ve kılı gitsin diye ateşe tutmak. tesviye : Seviyelendirme. Düzleme. Beraber etme. İki şeyi müsavi etme. * Bir neticeye bağlama. teşviye : Kebap yapmak. Kebap vermek. tesyar : Gönderme, gönderilme. (Eşya hakkında) (Tisyâr şekli yanlıştır) teşyi' : Uğurlamak. Gideni selâmetlemek. Yolcu etmek. * Cesaretlendirmek. teşyid : Müşeyyed etmek. Binayı yükseltip sağlamlaştırmak. teşyie : Dilemek, istemek. tesyil : Akıtma. Akıtılma. Sel gibi akıtılma. tesyir : (Seyr. den) (C: Tesyirât) Gönderme, yollama. Seyrettirme. * Sürmek. * Bezi yol yol alaca edip dokumak. teşzib : Ağaç budamak. teta'um : (Ta'm. dan) Tatma, tadına bakma. tetabbub : (Tıbb. dan) Hekim olmadığı hâlde hekimlik yapma. tetabu' : Fasılasız birbiri ardından gelmek. Aralıksız birbirini takib etmek. tetabuk : Birbirine uygun ve muvafık olmak. Uymak. Birşeye uygun düşmek. tetafful : (Tufl. dan) Dalkavukluk. tetahhul : Tıb: Dalak şişmesi. tetahhur : Temizlenme. * Günah işlemekten uzaklaşma. tetahhurât : (Tetahhur. C.) Temizlenmeler. tetallu' : Boynunu uzatarak başını kaldırma. tetavül : Uzun olma, uzama. * Zulüm etme. * Birbirine muhalefet, kibir ve taazzum etme. * Musallat olma. * Mugayeret eylemek. tetavvu' : (Bak: Tatavvu') tetavvuan : Nafile olarak, nafile tarzında. tetavvuf : Tavaf etme. Ziyaret maksadıyla bir şeyin veya bir yerin etrafını dolanma. tetavvuk : Boyuna gerdanlık gibi şeyler takma. tetavvus : Tavus gibi renk renk elbise giyme. tetayür : (Tayeran. dan) Uçuşma. Uçuşup dağılma. tetbi' : Peşini bırakmayıp iyice araştırma. * Uyma, tâbi olma. tetbin : Fikrinde ve görüşünde dikkat etmek. tetbir : Helâk etmek, mahvetmek. tetbit : Zarar ve ziyan yapma. tetebbu' : Araştırıp tetkik etme. Derinliğine inceleyip tanıma, öğrenme. Öğrenmek için okuma. tetebbuât : Araştırıp incelemeler. Arayıp öğrenmeler. tetellu' : Kalkmak için boynunu uzatmak. teterrüb : Toz toprak içinde kalma. teterrüs : Kalkanla siper yapmak. tetevvüc : Tac giyme. tetfül : Tilki eniği. tetim : Aşkla söylemek. tetimme : (Tetümme) (C.: Tetümmat) Tamam etme. Tamamlama. * Ek. Noksanını tamamlamak için ilâve edilen. tetkik : (Bak: Tedkik) tetliye : Nezretme. Adağı yerine getirme. * Farzdan sonra nafile namaz kılma. tetmim : Tamamlama, bitirme. * Edb: Bir şiiri tamam etmek. tetnih : Sallanmak. * Gururlanmak, tekebbürlenmek. tetra : Birbiri ardınca olmak. Birbirinin peşinden gelmek. tetre' : (Tarae. den) Ârız olur, meydana gelir (meâlinde). tetrib : Toza toprağa bulaştırma. tetrih : Tasalandırmak. Hüzünlendirmek, üzmek. tetris : Muhkem etmek, sağlamlaştırmak. tetvibe : Tevbe etmek. tetvic : (C.: Tetvicât) Tac giydirme. tetyib : Helâk etmek, mahvetmek. tev'eban : Davar memesinin iki yanı. tev'em : İkiz. Çift doğan çocuklar. * Mc: Benzer, eş, mümasil. tev'eme : İki kız. tev'emî : İkizlik. tev'id : (C.: Tev'idât) Sözle korkutma. teva : Mâlın helâkı. Mülkün helâk olması. teva'ul : Yüksek yere çıkmak. teva'un : Davarın, beslenip semizlemek hususunda nihayet hududu bulması. tevabi' : (Tabi'. C.) Maiyyet. Bir kimseye tâbi olanlar. İman ve İslâmiyet veya herhangi bir hususta birisine bağlı bulunanlar. * Uşaklar. * Bir merkeze bağlı olan yerler. * Gr: Evvelki kelimeye More…tevabil : (Tâbel ve Tâbil. C.) Yemeklere katılan nâne, karanfil, tarçın ve biber gibi şeyler. Baharat. tevabit : (Tâbut. C.) Tabutlar, sandıklar. tevacüd : Kişinin kendini vecd suretinde göstermesi. tevacüh : (Vech. den) Yüz yüze olma. Karşı karşıya gelme. tevadd : Muhabbet etmek, sevmek. tevadu' : (İki taraf düşmanlıktan vazgeçip) barışma. tevaffuk : (Vefk. den) Muvaffak olma, başarma. tevafi : Tamam olmak, tamamlanmak. tevafuk : Birbirine uygunluk. Muvâfık oluş. Rast gelme hali. Nizamlanmış biçimde birbirine uygun olmak. tevafukat : (Tevâfuk. C.) Uygunluklar. Tevafuklar. tevafür : (C.: Tevafürât) Artma, çoğalma. tevafürât : (Tevafür. C.) Artmalar, çoğalmalar. tevaggul : Çok uğraşma, meşgul olma. Bir işin çok ilerisine varmak. tevaggulât : (Tevaggul. C.) Tevagguller. Devamlı olarak uğraşmalar. tevaggun : Cenk içinde ikdam etmek. Savaşta sebat edip ilerlemek. tevagguz : Çok sıcak olmak. tevahhi : Daha çabuk, acele, sür'atli. ◊ Talep etmek, istemek.tevahhud : Vahid, tek olmak. tevahhuş : Korkmak. Ürkmek. Kaçmak. * Hâli, tenhâ ve ıssız olmak. tevahuk : Cemaat olup gitmek. Topluluk hâlinde gitmek. tevaif : (Bak: Tavaif) tevak : İstekli kimse. tevaki' : (Tevki'. C.) Fermanlar. tevakki : Çekinme, hazer etme, sakınma, korunma. tevakku' : (C.: Tevakkuât) (Vuku. dan) Bekleme, umma, ümid etme. İsteme, arzu etme. tevakkud : Tutuşup yanma. tevakkuf : Durma. Eğlenip kalma. Duraklama. tevakkufât : (Tevakkuf. C.) Beklemeler, durmalar, eğlenmeler. tevakkul : Dağ üstüne çıkmak. tevakkur : (Vekar. dan) Vakar peydâ etme. Vakarlanma. tevakkus : Şiddetle basmak. * Atın seyri. tevakül : (Vekl. den) Birbirini vekil etme. tevakun : Noksan etmek, eksiltmek. tevali : Uzayıp gitmek, devam etmek. Birbiri ardınca sıra ile gelmek. Sürmek. tevaliyen : Tevali etmek suretiyle. tevalüd : Doğma, doğurma. tevamür : Danışmak, istişare etmek. tevana : (Tüvânâ) f. Güçlü, kuvvetli, iktidarlı. tevani : f. İşde tembellik etmek. * Kusur işlemek. Usançlık, bezginlik göstermek. tevari : Gizlenme, kaybolup göze görünmeme. tevarih : (Târih. C.) Tarihler. Hâdiselerin zuhur zamanını kaydeden kitaplar. tevarüd : Vârid olma, gelme. Yetişme, vâsıl olma. * Arka arkaya gelmek. * Edb: Birbirinden habersiz olarak iki şâirin aynı beyti veya mısrayı söylemeleri. tevarüs : Mirasa konmak, birisine diğerinden irsen geçmek. Miras yemek. tevarüsât : (Tevarüs. C.) Tevarüsler, mirasa konmalar. * İrsen geçmeler, irsî olarak geçmeler. tevasi : (Vasiyet. den) Vasiyetleşme. Birbirine tavsiye etme. tevassul : Ulaşma, kavuşma, bitişme. * Nikâh yolu ile hısımlık, münasebet peydâ etme. tevasuk : (Vusuk. dan) Birbiriyle andlaşma. Birbirine güvenip itimad ederek andlaşma. tevasül : Birbirine ulaşma. tevatür : Kuvvetli haber. * Müteaddid şeyler birbiri ardınca zâhir olmak. * Bir hususun söylenmesi hemen herkesin ağzında olup, gezmek. Şâyia. tevatürât : (Tevatür. C.) Tevatürler, ağızdan ağıza dolaşıp yayılan haberler. tevatüren : Ağızdan ağıza yayılarak. Tevatür suretiyle. tevaüd : (Va'd. den) Birbirine söz verme. Va'dleşme. tevazi : (Vezy. den) İki çizginin birbirine değmeden sonsuza kadar yanyana uzaması, paralellik. tevazu' : Alçak gönüllülük. Kibirsizlik. Mahviyet hâli. tevazu'kâr : f. Tevazulu, alçak gönüllü. tevazüf : Birbiriyle sallanıp yürümek. tevazün : Denklik. Müvâzene hâsıl olmak. Aynı tartıda olmak. Karşılıklı iki taraf da vezinde müsâvi olmak. Denkleşmek. tevazzu' : Konulma, konulmuş. Bir şeyin bir yere konuşu. tevazzuh : (Bak: Tavazzuh) tevbe : (Tövbe) Yaptığı fenalığa pişman olmak. Allah'dan afv dilemek. Bir daha işlememeye azmetmek. Estağfirullah deyip, pişmanlık duymak. (Bak: Afv) tevbe suresi : Kur'an-ı Kerim'in 9. suresidir. Berae Suresi de denir. Medenîdir. tevbekâr : f. Tevbeli, yaptığına pişman olmuş olan. tevbeşiken : f. Tevbesini bozan. tevbih : Azarlama. Levm etme. tevbihat : (Tevbih. C.) Azarlamalar, tekdirler. tevbis : Köpek yavrusunun gözlerini açması. tevcib : (Vücub. dan) Lüzumlu yapma, lâzım etmek, gerektirmek. * Bir iş için vakit belirlemek. tevcih : Döndürmek, yöneltmek. * Tefsir etmek. * Birisini bir tarafa göndermek. * Rütbe vermek. * Bir kimseye söz atmak. * Edb: İki zıd mânaya gelebilen ve birbirinin zıddı mânada söz kullanmak. tevcihât : (Tevcih. C.) Verilmiş rütbeler. Tevcihler. * İşaret eden mânalar. tevdi' : Emanet vermek, bırakmak. * Misafirin veda etmesi. Giderken kalanlara: Allah'a ısmarladık gibi veda etmesi, bolluk hoşluk duasıyla bırakıp gitmesi. * Mutlaka terkedip bırakmak. tevdian : Vererek, bırakarak, teslim ve emanet ederek. tevdiât : Emânetler. Emânet bırakmalar. Emniyetli bir yere kıymetli bir şeyi teslim etmek. teve'ur : Bir şeyin güçlenerek halli ve yenilmesi müşkil olması. * Bir hususta çetin zorlukla karşılaşmak. * Konuşanın çapraşık söylemesinden ve anlaşılmadığından dolayı, dinleyenin hayrette kalması. More…teveccu' : (C.: Teveccuât) Ağrıma, vecâlanma. Acımak. teveccüd : (Vecd. den) Coşma, vecde gelme. teveccüh : Bir şeye doğru yönelme, bir tarafa dönme. Çevrilme. * Mânen üzerine düşme. * Ait olmak. * Hoşlanmak. * Sevgi, alâka. teveccühât : (Teveccüh. C.) Teveccühler. teveccüs : Karnını boşaltmak. teveddüd : Tedricen kendini sevdirmek. Dostluk etmek. * Cenab-ı Hakk'ın çeşitli ve lezzetli nimetler vererek insanlara kendisini sevdirmesi. teveffi : Ölme, vefat. * Bütününü aldırma. teveffuk : Tevfike mazhar olmak. Cenab-ı Hakk'ın rızasına uygun tarzda hareket edebilmek. teveffür : Çok olmak, artmak. tevehhüc : Deprenmek, hareket etmek. tevehhuk : Boynuna kement bağlamak. tevehhül : (Vehle. den) Yanıltmağa çalışma. tevehhüm : Evhamlanmak. Az tehlike ihtimâli olsa çok korkmak. Yok olanı var zannetmekle ye'se ve korkuya düşmek. tevehhün : Gevşeme. Kuvvetsiz hale gelme. tevehhüs : Bir işe dikkat ve itina ile koyulma. tevekan : İstekli olma. tevekân : Sormamak. tevekkelna : Tevekkül ettik (meâlinde fiil). tevekkeltü alallah : Allah'a tevekkül ettim (meâlindedir). tevekkü' : Dayanmak. tevekkuh : şiddetli ve haşin olmak. tevekkül : İşi başkasına ısmarlamak. * Sebeblere tevessül ettikten sonra neticesini Allah'a bırakmak. Allah'tan gelene razı olmak. Kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini More…tevekkün : Musibet anında yüksek sesle bağırıp feryad etmek. tevella : (Tevelli) Birisini dost edinme. * Bir işi üzerine alma. * Dönme, yönelme, i'raz etme. * Ehl-i Beyt'e tam sevgi. * Akrabalık. Karabet. Yakınlık beslemek. tevellu' : Sevme. Alâka ve aşk peydâ etme. tevellüc : Dühul etmek, dâhil olmak, girmek. * Vahşi canavarların yatağı. tevellüd : Doğma. Doğum. tevellüdat : (Tevellüd. C.) Belli bir zaman içinde doğum. Umumi doğumlar. tevellüh : (C.: Tevellühât) (Veleh. den) Şaşakalma. Şaşırıp sersemleşme. * Hayran etme. * Kadını çocuğunden ayırma. tevelvül : (C.: Tevelvülât) (Velvele. den) Gürültü patırdı etme. tevennuk : Dikkatle bakmak. teverri : Gizlenmek. * Belirsiz etmek. teverru' : Haramdan ve şüpheli şeylerden sakınmak. teverrüd : Vâridolma, gelme. * Gül gibi kızarma. teverruk : (C.: Teverrukat) (Varak. dan) Yapraklanma. teverrük : Sol yanı üstüne oturup iki ayaklarını sağ tarafından uzatmak. teverrüs : (Veraset. den) Mirasçı olma. Vâris olma. teverrut : Zor bir işe rastlama. Vartaya düşme. teveşşi : Saç ve sakalı kır olmak, alacalanmak. tevessu' : (Bak: Tevessü') tevessü' : (C.: Tevessüât) Genişleme, yayılma. Vüs'at bulma. * Zahmetsiz herkese yer bulunma. tevessüât : (Tevessü'. C.) Genişlemeler. tevessüb : (Vesb. den) Atlama, sıçrama. tevessüd : Dayanma, istinad. * Yastığa dayanma. tevessüen : Genişleme suretiyle. Tevessü ederek. tevessuh : (Vesah. dan) Paslanma, kirlenme. teveşşuh : (C.: Teveşşuhât) Süslenme, takıp takıştırma. * Kadın gerdanlığını takma. tevessuk : (Vüsuk. dan) İnanıp güvenerek ve itimad ederek dayanma. tevessul : (Bak: Tevassul) tevessül : Allah'ın dergâhına yaklaştıracak amel işlemek. * Sarılmak. * Baş vurmak. * İnanmak. * Sebeb tutmak. * Hırsızlık. tevessülen : Başvurarak, girişerek. Sebep tutarak. tevessüm : Bir şeyin işaretlerine bakarak iyice anlamak. tevettür : Gerginleşme, gerilme. teveyyül : (C.: Teveyyülât) Vâveylâ etme. Çığlık koparma. tevezzü' : Yer tutma. * Dağılma. Bölünme, taksim olunma. tevezzüf : Sallanmak. * Evmek, acele etmek. ◊ Kabuğunu soymak.tevezzug : Hareket etmek. tevezzül : Kesilmek. tevfik : Uygun düşürme. * Uydurma. Muvafık kılma. * Cenab-ı Hakkın kuluna yardım etmesi. tevfikan : Uygun olarak. Uyarak. tevfir : Artırma, çoğaltma. * Bir kimsenin hakkını tam olarak verme. tevfiye : Tamam vermek. tevfiz : Evdirmek, acele ettirmek. tevgir : (Mübalağa ile) Sıcaklatmak. tevhid : Birleme. Bir Allah'tan başka İlâh olmadığına inanma. Lâ ilahe illallah sözünü tekrarlama. tevhid suresi : Kur'an-ı Kerim'in 112. Suresidir. İhlâs Suresi gibi çok isimleri de vardır. (Bak: İhlâs Suresi) tevhiden : Birleştirerek, tevhid olarak. tevhif : Sopa ile vurmak. tevhim : (C.: Tevhimât) (Vehm. den) Vehme düşürme. Vehimlendirme. ◊ Bir nesneye gönül vermek. * Hâmile olmak ricâsını etmek.tevhin : (Vehn. den) Zayıf kılmak, zâfiyete duçâr eylemek veya edilmek. * Zayıfa nisbet etmek veya edilmek. tevhiş : Ürkütme, kaçırma, korkutma. tevhişât : (Tevhiş. C.) Ürküp kaçmasına sebep olmalar, ürkütmeler. tevhiye : Acele etmek. tevkâf : (Ev) damlamak. tevki' : Alâmet, işaret, belirti, nişan. * Sultan. * Kılıca nakış yapmak. tevkid : Ateş tutuşturma. ◊ Sağlamlaştırma.tevkif : Alıkoyma, tutma. Hapis olarak bekletme. Vakfetme. * Arafatta mevkaf olan yerde durdurmak. * Bir kimsenin koluna bilezik takmak. tevkifhâne : Hapishane. tevkil : Kendine birisini vekil etmek. Vekil tâyin etmek. tevkim : Zelil etmek. * Katletmek, öldürmek. * Hıfzetmek, korumak. tevkir : Bina için yemek pişirip yedirmek. Ziyafet vermek. ◊ Tazim. Hürmetle anmak. İhtiram etmek.tevkis : Küçük odun parçalarını ateşe atmak. tevkiş : Tahrik etmek. tevkit : Vakit tayin etmek. Vakitlendirmek. ◊ Hurmanın kararmaya başlaması.tevkiye : Çok sakınmak. tevla' : Eğrilik. tevle : Sihir, efsun. tevli' : Bir nesneye beyaz noktalar yapmak. tevlid : Çocuğu doğarken almak. Doğurmak. Doğurtmak. * Mc: Sebep olmak, vücuda getirmek. * Beslemek. Terbiye etmek. tevlidât : '(Tevlid. C.) Meydana getirmeler, sebep olmalar. * Doğurmalar, doğurulmalar; doğurtmalar.' tevlih : Şaşırtma. Sersemleştirme. tevliyet : Bir vakfın işlerine bakma vazifesi. Mütevellilik. * Yüz çevirme, yüz döndürme. * Fık: Sâhib olunan malı peşin değeri ile başkasına tevcih etme. tevr : (C.: Etvâr) Ağzı büyük gönden olan bardak. * Su bardağı. Abdest ibriği. tevreb (tevârib) : Toprak. tevrib : Bir nesnenin uzunluğuyla eni arası. tevrid : Gülgün etmek. * Ağacın çiçek vermesi. tevrih : Bir hâdisenin veya konuşmanın tarihini yazmak. Vakit bildirmek. tevrik : Davarın üstüne oturmak. ◊ Ağacın yapraklanması.tevrim : Gazaba getirme, öfkelendirme. * Verem etme, verem edilme. * Bedenin azâsını şişirip kabartmak. tevris : Vâris kılmak, mirâs bırakmak. Malının faydasını birisine âid kılmak. * Ateşi yakmak, alevlendirmek için tahrik etmek. ◊ Zaferana benzer bir ot.tevriş : Kandırmak. tevrit : Tehlikeye düşürme, vartaya düşürme. tevriye : Örtüp gizlemek. * Sözünü veya bir haberi izah etmeyip gizlemek. * Edb: Birkaç mânası olan bir kelimenin en uzak mânasını kasdetmek. tevsen : f. Azgın, başı sert at. * Mc: Dikbaşlı adam. tevsi' : Genişletme. Bollaştırma. tevşi' : Süsleme. tevsib : Sıçratmak. * Yastık dikmek. tevsid : Yastığa dayandırma. * Dayatma, dayandırma. tevsih : (Vesah. dan) Kirletme, murdarlama, pisletme. * Paslandırma. tevşih : (Vişah. dan) (C.: Tevşihât) Süslü elbise giydirme. Süsleme veya süslendirme. * Kur'ân-ı Kerimi usul ve kaidelerine göre okuma. * Bir kimseye mücevher gerdanlık takmak. * Ist: Bir eseri, More…tevsik : Vesikalandırmak. Vesikalamak. Sağlamlaştırmak. Yazılı hale koymak. * Bir kimse hakkında -bu emindir, mutemeddir- demek. tevsim : Hacıların hac zamanı toplanmaları. * Dağlamak sureti ile ten üzerine işaret koyma, döğme yapma. * İsimlendirme, ad verme. tevşim : (C.: Tevşimât) (Veşm. den) Bedene döğme yapma. İğne ile yazı yazma veya şekil yapma. tevsir : Yumuşak etmek, yumuşatmak. tevsit : Birini araya koyma. Ortaya koyma. Vâsıta etme. tevşiye : Koğuculukta mübâlağa etmek. Dedikoduculukta mübâlağa yapmak. tevtid : Kazık kakma. tevtine : Yumuşak etmek, yumuşatmak. tevtir : Yay gibi germek. Yaya kiriş germe. tevv : Tek. tevvab : (Tevbe. den) Tevbe edenlerin tevbesini kabul eden Allah (C.C.). * Çok tevbe eden. tevzi' : Dağıtmak. Herkesin hisselerini ayırıp vermek. Pay ederek dağıtmak. tevziât : (Tevzi'. C.) Tevziler, dağıtmalar. * Herkese payını vermeler. tevzig : Depretmek, hareket ettirmek. tevzin : Tartmak. Ölçülü hâle koymak. * Zihinde düşünüp kararlı hâle koymak.* tey' : Kusmak. * Yere akmak. teyakkun : İyiden iyiye araştırıp şüphesiz tam olarak bilmek. * Tam yakınlık hâsıl etmek. teyakkuz : Uyanık olma. * Uykudan kalkma. * Göz açıklığı. teyamün : Her nesneyi sağından tutmak ve sağından başlamak. teyasür : Bir nesneyi solundan tutmak. teybis : Kurutma, kurulama. teyebbüs : (C.: Teyebbüsât) Kuruma, kuru olma. teyeffu' : Yüce olmak, yükselmek. teyeffün : Çok yaşamak. teyekkunât : (Teyekkun. C.) Tam olarak ve iyice bilmeler. teyemmüm : Kasd. * Fık: Su bulunmadığı veya su bulunup da kullanılması mümkün olmadığı takdirde temiz olan toprak cinsinden bir şey ile, abdestsizliği veya gusülsüzlüğü -hadesi- gidermek maksadiyle More…teyemmün : Uğur sayma. Bir şeyle teberrük eylemek. Bir şeyi mesut ve uğurlu saymak. * Ölüyü kabirde sağ yanına yatırmak. * 'Ben Yemenliyim' demek. teyemmünen : Uğur sayarak. Teyemmün ederek. teyessür : Kolaylıkla husule gelme. * Muvaffakiyet ve başarı ile bitme. teyettüm : Kulluk etmek. * Aşkın insanı hor ve zelil etmesi. teyettün : İncir yemek. teyh : (Teyhâ) Şaşkınlık. * Hayran olmak. * Tekebbürlenmek, gururlanmak. teyha' : Issız yer. teyhür : Yar gibi çöküp yığılmış kumluk. teykan : Çok sıçrayan kişi. Çok sıçrayan kimse. teykin : (C.: Teykinât) Tam olarak ve iyice bildirme. teyma' : Sahra, çöl, yaban. teymim : Teyemmüm ettirme. teys : (C.: Tüyüs-Tiyese-Etyâs) Erkek keçi, teke. teysir : (Yüsr. den) Kolaylaştırma. Kolaylaştırılma. teyyar : Hazırlanmış. * Dalga. teyyas : Teke besleyen ve teke tutan kişi. teza'fur : Elbiseye ve gövdesine za'ferân sürmek. teza'um : Yalan olmak. teza'zu' : Mâni olma, önleme, engel olma. tezabüh : Bir karış miktarı yeri yarmak. * Birbirini boğazlamak. tezacür : Birbirini kandırıp bir iş üzerine ümitlendirme. tezad : İki şeyin birbirine zıt olması. Aksilik. Terslik. * Edb: Mânaca birbirine zıt olan kelimeleri bir arada toplamak. tezafür : Birbirine yardımcı olma. * Bir yere toplanma. tezaggum : Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak. tezahhul : Irak olmak, uzaklaşmak. tezahhür : Arkalanmak. tezahüf : Muharebede iki taraf askerlerinin karşılaşıp çatışması. tezahüm : Birbirine sıkıntı vermek. Halk kalabalık edip birbirine sıkıntı vermek. tezahür : 'Meydana çıkma, belirme, görünme. Gösteriş. * Birbirini korumak, birbirine arka olmak. * Arkalaşmak; yâni birbirine yardım etmek. * Avretine zıhar etmek, yani zevcesinin arkasını More…tezahürât : (Tezahür. C.) Görünüşler. Gösterişler. Gösteriş için toplanmak. tezahzuh : Uzak olmak. tezakir : (Tezkire. C.) Tezkereler. tezakkuf : Bir şeyi sür'atle alıp yemek. tezakkum : Lokma lokma etmek. * Kaymak ile hurmayı karıştırıp yemek. (O taama 'zekkum' derler.) tezakür : Birbirini zikretmek. tezallüm : Birisinin zulmünden şikâyet etme. (Bak: Tazallüm) tezalüm : Zulm edişmek. tezamür : Birbirini kandırmak. tezarüf : Zarif olmak isteme. tezauf : (Zı'f. dan) Kat kat olmak, bir misli artmak. İki kat olmak. tezavül : Bir şeyi ortaya çıkarma, bir şeyi meydana getirme. tezavür : (C.: Tezâvürat) Birbirini ziyâret etme, gidip görme. * Vazgeçme, yoldan çıkma, udul etmek. * Eğilip meyletme. tezayüd : (Ziyadet. den) Ziyadeleşme, artma, çoğalma. * Söz ve sair şeyleri tekellüfle çoğaltma. tezayüdât : (Tezayüd. C.) Artmalar, ziyadeleşmeler, çoğalmalar. tezayug : Meyledişmek, haktan dönmek. tezayuk : Sıkışma. tezayül : Ayrılmak. tezbib : Bir şeyin içine kuru üzüm koyma. * Yaş meyveyi kurutma. tezbih : Çok boğazlatmak. tezbil : (Toprağı) gübreleme. tezbir : (C.: Tezbirât) (Zebr. den) Yazma veya yazılma. * Bez kenarına saçak yapmak. tezciye : Az nesne. teze'zü' : Kendini hor göstermek. tezebbu' : Kişinin hulku yaramaz olmak, kötü huylu olmak. tezebbüd : Köpürme, köpüklenme. Kaymaklanma, kaymak bağlama. tezebzüb : Karışıklık. Mütereddit olmak. Kararsızlık. tezeccüc : (Kaş) İnce olmak. tezehhüd : Kendini dindar göstermek. Sun'i surette dindar olmak. * Dünyevî ve nefsanî şeylerden elini çekmek, ibadet etmek. tezehhuk : Bâtıl olmak. * Helâk olmak, mahvolmak. tezehhur : Denizin köpürüp taşması. tezehhür : (C.: Tezehhürat) Çiçeklenme. * Yıldıramak, parlamak. tezekki : Mânevi temizlenme. Ahlâken yükselme. * Zekât verme. tezekkür : Unuttuktan sonra hatıra getirmek. Zikretmek. * Bir şeyi ders gibi tekrar ile ezbere almak. * Birkaç kişi toplanıp iş üzerine görüşmek. tezekkürât : (Tezekkür. C.) Tezekkürler. tezelluk : Kayma, sürçme. ◊ Dayanmak.tezellül : Zillete katlanmak. Aşağılanmak. Alçalmak. Hor ve hakir olmak. Kendini alçak tutmak. tezellülât : (Tezellül. C.) Alçalmalar, küçülmeler, zillete katlanmalar. tezelzül : Sarsıntı. * Sarsılma, deprenme. tezelzülî : Sarsıntı ile alâkalı. Sarsıntı nev'inhden. tezemmül : Bürünmek. Sarılmak. Örtünmek. (Bak: Müzzemmil) tezemmüm : Kişi kendi üzerine hak lâzım kılmak. * Ahd ü eman etmek. * Arlanmak. Utanıp çekinmek. tezemmün : Sür'atle gitmek. tezemmür : Savaşmak. tezemrüm : Çağrışmak. tezenbür : Kibirlenme. tezenduk : Zındıklaşma. Hak yolundan dönme. Kâfir olmak. tezennüb : Kuyruk sallandırmak. tezennür : Zünnar kuşanmak. tezerri : Üstüne binmek. tezerru' : Elle tartmak. Bir nesneyi kolla oranlamak. * Yemeği çok yemek. * Çok konuşmak. tezerruk : Ayrılmak, dağılmak. tezevvüc : (C.: Tezevvücât) (Zevc. den) Evlenme, kadın eş alma, zevce edinme. tezevvücât : (Tezevvüc. C.) Evlenmeler, zevce edinmeler. tezevvüd : Azıklanma. Yanına yiyecek alma. tezevvuk : (C.: Tezevvukat) (Zevk. den) Tad alma, zevk alma. Tatma. tezeyyüb : Ağzının köpüğü kenarına yığılmak. * Yaş üzümün kuruması. tezeyyüd : Ziyadeleşme, çoğalma, artma. * Tekellüfle sözü uzatma. tezeyyug : Haktan ayrılmak. * Kadının süslenip dışarı çıkması. tezeyyün : Süslenme. Bezenme. tezeyyünât : (Tezeyyün. C.) Süslenmeler, ziynetlenmeler. tezfif : Hazırlamak. * Katli sür'atlendirmek. tezfit : Ziftleme, zift sürme. tezgâh : f. Dokuma âleti. * Ticaret masası. İş yeri. tezhib : (Zeheb. den) (C.: Tezhibât) Yaldızlama işi, yaldızlama sanatı. * Süsleme. * Altın sürme. * Dişlere altın dolgu yapma, çürümüş dişleri altınla doldurma. tezkâr : (Tizkâr) Zikretme, hatırlatma, anma, yâdolunma. tezkere : (Tezkire) Pusula. * Herhangi bir iş için izin verildiğini bildirmek üzere alınan resmî vesika. * Bazı meslek sahipleri için yazılan, o şahsın şahsî ve meslekî durumu hakkında bilgi. More…tezkik : Davarın derisini hilâf-ı âdet üzerine başı tarafından yüzmek. tezkin : Teşbih etmek, benzetmek. tezkir : Hatırlatma. * Vazifeyi veya Cenab-ı Hakk'ın emirlerini hatırlatma. Vaaz ve nasihat etme. Tenbih ve ikaz etme. * Gr: Bir kelimeyi müzekker kılmak. tezkire : (Bak: Tezkere) tezkit : Doldurmak. tezkiye : Tamam etmek. * Boğazlamak. * İhtiyarlamak. * Ref'etmek. Lügatta zebhetmek, yani boğazlamak mânasınadır. ◊ Doğruluğuna şehadet etmek. * Zekât vermek. * Zekât almak. * Pak ve More…tezlik : (C.: Tezlikât) Sürçtürme, kaydırma. * Başın saçını yolmak. ◊ Keskin yapmak. * Dayandırmak.tezlil : Birisini tahkir etme, aşağılatma. Zelil ve hakir bulma. tezlim : Beraber etmek. * Yumuşatmak. * Değirmen döndürmek. tezmil : Gizlemek. Bir şeyi elbiseye sarmak. Esvaba sarınıp bürünmek. * Örtü. tezmim : Yular takma. ◊ Zemmetmek.teznib : Bir şeye ilâve, ek, zeyl takma, yazmak. Zeyl ve ilâve. Kuyruk takmak. teznibât : (Teznib. C.) İlâveler, eklemeler. Ekler. teznid : Çakmakla ateş yakma. * Başını devamlı önüne eğdirmek. teznie : Darılmak. teznim : Nişan ettirmek, işaretlendirmek. tezniye : Zinaya mensup etmek. teznub : Kuyruğu tarafından olmaya başlayan hurma salkımı. * Tülbendin aşağı sarkan tarafı. tezri' : Öksürme. * Genirmek. tezrib : Keskinletmek. tezrice : (C.: Tüzrüc-Tezâric) Sülün kuşu. tezrif : Çoğaltmak. tezriye : Savurmak. * Koyunun yününü kırkıp arkasında bir miktarını bırakmak. * Zelil etmek, kepâze yapmak. tezvi' : Korkutmak. tezvib : (C.: Tezvibât) Eritme, eritilme. tezvic : Nikâhla bir kadını aldırmak. Birbirine eş yapmak. Evlendirmek. tezvid : Yol azığı hazırlama. ◊ Sürmek. * Reddetmek.tezvik : (Zevk. den) Tattırma, zevk aldırma. ◊ Süslemek, tezyin etmek.tezvir : Söze yalan karıştırma. Yalan söze ziynet verme. * Şahidin şehadetini iptal etme. * Kendini ziyaret edene ikram etme. tezviren : Tezvir yoluyla. tezyid : Artırma, çoğaltma, fazlalaştırma. tezyidât : (Tezyid. C.) Artırmalar, çoğaltmalar, ziyadeleştirmeler. tezyif : Çürütmek. Küçük düşürmek. Eğlenmek, alaya almak. * Bir şeyin dışını tezyin ve tanzim edip, içini fena yapmak. Kötü ayar etmek. * Tahkir etmek. tezyil : Eklemek. Uzatmak. Altına ilâve etmek. Zeyl yapmak. ◊ Ayırmak.tezyin : Süslemek. Bezemek. Donatmak. tezyinât : Süsler. Ziynetler. ti : Arabçada ' harfi. (Tâ) da denir. tî' : Kırk baş koyun. tîb : (C.: Etyâb) Güzel koku. Güzel kokusu için sürülen şey. tib : (Bak: Tıbb) tib' : (C.: Atbâ) Nehir. ◊ Gölge.tiba' : Tabiat. Yaradılış. * Tabiatlar. Yaradılışlar. ◊ Birbiri ardınca olmak. Peşpeşe bulunmak.tibaa(t) : Kitap ve saire basma işi. * Kılıç yapma san'atı. tibak : Uyma, uygunluk. * Tabakalar. Katlar. * Birbirine uygun olan şey. * Bir şeyi diğerine uydurup müsavi ve münasib kılmak. tibale : Deve boynuna asılan büyük çan. * Davulculuk. tibb : Tabiblik, doktorluk. * Her şeyi gereği gibi bilmek. * Rıfk. Suhulet. * İrade. * Hastayı ilâçlarla tedaviye çalışmak. * Şan. * Şehvet. tibbe : (C.: Tıbeb) Bir parça uzun bez. tibben : Tıp cihetiyle. Doktorlukça. tibbî : Hekimliğe ait. Doktorlukla alâkalı. * Hekimce. tibbiye : Tıp mektebi. Tıp fakültesi. tibk : Aynısı, tıpkısı, tam aslı, tam kendisi. tibl (tabl) : (C.: Tubul-Atbal) Davul. tibn (tebn) : Kuru ekin sapı. Saman. * Yirmi kişiyi doyuran büyük kap. tibnî : Saman renkli. tibr : Altın parçası. Altın ve gümüş tozu. tibrak : Bıçak. tibs : Kurt, zi'b. tibyan : Açık ifade ile beyan etme. Açıklama. * Meşhur bir Kur'ân tefsirinin adı. tîc : (Tâc. C.) Taçlar. tîcan : (Tâc. C.) Taçlar. ticanî : Kuzey Afrikada, hicri 1200 tarihlerinde Ahmed Ticanî adında bir şahıs tarafından kurulan bir tarikattır. ticaret : Alım-Satım. ticaretgâh : f. Ticaret yapılan yer, ticaret yeri. ticarethâne : f. Ticaret yeri. Ticaret edilen yer. ticarî : (Ticariyye) Ticaretle ilgili, ticarete ait. ticfaf : (C.: Tecâfif) Zırh. ticval : Memleket seyredip dolaşmak, gezmek. tiffan : Her nesnenin vakti. tifl : Küçük çocuk. * Her şeyin cüz ve parçası. * Batmaya yakın güneş. * Kıvılcım. tifl-i nev-reside : f. Yeni yetişmiş çocuk. tiflâne : f. Çocukçasına, çocuk gibi. Çocuğa yakışır surette. tifliyyet : Çocukluk. Çocuk hâli. tîg : f. Kılıç, seyf. tiga : Yüksek sesle gülme. tîgbend : f. Kılıç kuşanan, kılıç bağlayan. tîgdâr : f. Kılıç taşıyan, kılıçlı. tîgzeban : f. Dili kılıç gibi olan. Tesirli söz söyleyen. tîgzen : f. Güzel kılıç kullanan. tîh : (C.: Etyâh) Çöl. Susuz sahra. Sina yarımadasındaki çöl. (Musâ (A.S.) Mısır'dan çıktıktan sonra, kavmiyle beraber kırk sene bu çölde dolaşmıştır.) tih : Gülen kimsenin gülerken çıkardığı ses. tihal : Dalak. tihane : At değirmeni. tihl : Hiddetli adam. * Dalağı büyük adam. tihmar : Doldurmak. tihn : Un. tihs : Asıl. * Göz karanlığı. tikde : Asmacık adı verilen ufacık taneler. tiknaz : Kısa boylu ve şişman, toplu. tiknefes : Zor nefes alan. Rahat nefes alamayan. tiksar : Halka biçiminde taç. * Kaınların boyunlarına yaptıkları bağ. tiktika : (Bak: Taktaka) til' : Etrafına çok iltifat eden kişi. Etrafdakilerle şakalaşan kimse. til'abe : Oynaşmak. tila : (C.: Talyân) Küçük kuzu ve oğlak. * Mahpus kimse. * Diş sarılığı. tila' : Sürülecek şey. Sürülecek merhem, yağ veya ilâç. * Madeni parlatmakta kullanılan sıvı yaldız. * Cilâ verecek boya. * Diş sarılığı. * Üzüm suyundan kaynatmak sebebiyle üçte birinden azı giden More…tilab : Talep etmek, istemek. tilad : Köle, hayvan, mülk, mal gibi şeyler. * Kendi yanında eskiden beri mevcud olan ve yeni olmuş olan şey. tilal : (Tell. C.) Kümeler, yığınlar. Tepeler. tilamiz(e) : (Bak: Telâmiz) tilavet : Okumak. Takib etmek, arkasına düşmek. tilbe : Talep olunmuş, istenmiş, matlub. tilh (talih) : (C.: Tılâh-Talâyıh) Zayıf. * Yorulmuş. * Geç gelmek. tilhah : Devamlı olarak bir yerde durmak. tilham : Fil. tilk : Helâl nesne. * Bükülmüş ip. tilka' : Taraf, yön, cihet. * Hiza. * Mülâkat. Görüşmek ve buluşmak. tille : f. İşlenmemiş altın. ◊ Basamak. * Sıradağ.tilmesa : Yol bulunmaz otsuz ve susuz korkunç yer. * Çok karanlık gece. tilmiz : Çırak. Talebe. Kalfa. tilmizâne : f. Talebe gibi. Tilmize yakışır surette. tilmiziyet : Talebelik, tilmizlik, öğrencilik. tils : (C.: Atlâs) Sahife. * Mahvolmuş nesne. * Tüyü dökülmüş olan deve uyluğunun derisi. * Elbisenin eskimesi. tilsim : Herkesin bilip çözemediği gizli şey. * Gizli sır. Fevkalâde kuvvet ve te'siri hâiz olan şey. * Definenin bulunmasına mâni olan mevhum şey. tiltal : Hareket ettirmek. tiltile : Sabırsız olmak. * İşi güç olmak. * Hurma çöpünden yapılan bardak. tilv : Kurt, zi'b. ◊ Tâbi.tim : Deniz. * Deve kuşunun erkeği. * Çok mal. timah : (Tumah - Matmuh) Bir şeye göz dikerek bakmak. Haris olmak. Hırsla onu istemek. timar : f. Bir şeyin devam ve inkişafı için yapılan hizmet. * Sipâhiye verilen öşrü alınacak arazi. (Bak: Zeâmet) timar-hâne : f. Akıl hastahanesi, tımarhâne. timirr : Ürkek at. * Sıçramaya ve seğirtmeye hazırlanmış at. * Seri, çabuk. timl : Hırsız. timlak : Mülayemet etmek, yumuşaklık göstermek. * Tereddüt etmek, karar verememek. timle : Zayıf kadın. timr : (C.: Etmâr) Eski kaftan. * şakrak kuşu. timrad : (C.: Temârid). Güvercin yuvası. timres : (Tımrus) Yalancı, kezzab. * Leim, alçak kimse. timsal : Resim, suret, sembol, nümune. Tasvir. Bir şeyi başka bir şeye benzetmek. Heykel. timşek : İç mest üstüne vurulan parça, yapılan yama. timtam : Dilini 'te' harfine alıştırmış olan kimse. timtim : Kalın etli, cüsseli adam. * Dilinde pelteklik olan, kekeme. tîn : (C.: Etyân) Balçık. * Mektup gibi şeyleri mühürlemek. ◊ İncir.tîn suresi : Kur'an-ı Kerim'in 95. suresinin ismidir. Mekkîdir. Vettîni Suresi de denir. tinab : (C.: Tunub) Kazığa bağlanan çadır ipi. tinae : Mukimlik, ikamet etmeklik. Ayakta durmak. tinave : Müzakereyi terketmek. Görüşmeyi bırakmak. tinbal : Kısa, bodur kimse. tinbar : (Tunbur) Tanbur adı verilen çalgı âleti. tîne : (Tıynet) Balçık. * Hilkat, yaratılış. tinin : (Bak: Tanin) tinnet : Çınlama. tinnîn : Büyük yılan, ejder, ejderha. * Koz: Gökte yedi burc boyunca uzanan hafif beyazlık. * Ejderha burcu. Semânın şimal yarım küresinde Küçük Ayı burcunu etrafından saran, kıvrılıp bir yıldız More…tinnîneyn : İki yılan. Mc: İki yılana benzetilen güneş ve ayın medârının farazî kavisleri. tinnü : Beraberlik, eşitlik. tip : t. Benzerlerinin ana vasıfları kendinde görülen ideal örnek, misal. ◊ (Bak: Tıbb)tipik : t. Nümune, örnek olarak. Benzer. tir : f. Ok. tir'abe : Deve hörgücünün bir miktarı. ◊ Deve hörgücü.tirad : Kısa mızrak. tiraf : Gönden veya sahtiyandan yapılan ev. * Cild. tirak : Gitmek. tiramola : İtl. Halat çekme. tiraş : f. Tıraş. * Üst taraftan yontarak düzelten. * Üst taraftan düz olarak yontma. tirase : (Türs. C.) Ask: Kalkanlar. tiraşide : f. Tıraş olmuş, tıraş edilmiş. * Yontulmuş, düzleştirilmiş. tiraz : f. ' Süsleyen, donatan' anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şükufe-tıraz $ : Çiçek süsleyen. ◊ Elbiselere nakışla yapılan süs. * Sırma ve ipekle More…tirazende : f. Süsleyen, donatan, süsleyici. tirb : (C.: Tirâb-Etrâb) Anasından saçlı ve dişli doğan oğlan. * Yaşta diğerine eşit olan nesne. * Lezzet. tirbal : (C.: Tarâbil) Büyük taş. tirban : (Türâb. C.) Topraklar. tirdan : f. Ok mahfazası, sadak. tire : f. Karanlık. Bulanık. tiredil : f. Fena kalbli, kalbi kara. tiregî : f. Karalık. Bulanıklık. tiregun : f. Bulanık renkli, kara renkli. Rengi bulanık. tirendaz : f. Ok atan, okçu. tirere'y : (Tire-re'y) f. Tedbirsiz. tireşeb : f. Karanlık gece. tirf : Atın iyisi. tirhal : Yola çıkma, göç etme. tirk : Kuvvet. * Besililik, semizlik. tirkeş : f. Okluk, ok kabı, sadak. tirm : Yağ. tirmesa : Karanlık, zulmet. tirmizî : (Bak: Kütüb-ü Sitte) tirrak : Tiryak, ilâç. * Afyon. tirrih : Tuzlu balık, sardalya. tirs : (C.: Etrâs) Kâğıt, sahife. tiryak : Panzehir. Zehirlenme veya hastalıklardan hemen şifâ bulmağa vesile olan ilâç. tiryaki : Afyon kullanmağa alışmış, afyonkeş. * Keyif verici şeyler kullanmağa alışık olan. * Mc: Huysuz, aksi, titiz. tîş : şiddet. * Hafiflik. tis'a : Dokuz. 9. tis'a mie : Dokuz yüz. 900 tis'ûn : (Tis'în) Doksan, 90. tîşe : f. Muharebede kullanılan başı sivri ve keskin balta, keser. tişe : Ufak çocuk. tishan : (C.: Tesâhin) Çizme. tişrab : Şarap içmek. tisyar : Arslan. * Sivri sinek. tival : Uzun olanlar. tiyaka : Cimaa pek ziyade düşkün olmak. * Şehvetin galip olması. tiyatro : yun. Dram, komedi ve sair piyeslerin temsil edildiği yer. * Sahneye konulan oyun ve bu gibi temsilleri oynama san'atı.(İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebairleri ve More…tiybe : Helâl. * Güzel, temiz. tiyere : şom ve yaramaz görmek. tiyese : (Teys. C.) Erkek keçiler, tekeler. tiyfak : Helâk olmak, mahvolmak. tiyn : Çamur. Balçık. tiynet : Huy. Yaradılış. ◊ (Bak: Tıynet)tiyre : Darılma, gücenme. * Darılan, gücenen. tiysar : Sivrisinek. * Arslan. tiyye : Niyet, kast. tiz : f. Keskin. * Çabuk, tez. * Sık. tiz-âb : f. Kezzap. tiz-çeşm : f. Gözü keskin. tiz-dest : f. Çabuk iş gören, eline çabuk. tiz-pâ(y) : f. Tez, süratli, ayağına çabuk. tiz-per : f. Hızlı ve çabuk uçan. tiz-reftâr : (Tiz-rev) f. Çabuk yürüyüşlü, acele ile giden. tizî : f. Çabukluk, tezlik. * Keskinlik. * Sıklık. tizna : f. Kılıç, bıçak gibi şeylerin keskin olan ağız tarafı. töhem : (Töhmet. C.) Suçlar, töhmetler, kabahatler. töhmet : Birisine isnad edilen, fakat kat'iyyetle işleyip işlemediği belirsiz olan suç, kabahat. * İtham altında olma. töhmetlendirmek : Suç isnad etmek. tokat : Kale içi, siper, ahır, ağıl. El içi gibi yer. * Dere arası olan hayvan mer'ası. * El içiyle vurulan sille. tolga : Başlık, miğfer nevilerinden birinin adıdır. tonaj : Bir vasıtanın iç hacmine göre taşıma kapasitesi. topuz : t. Ucu top şeklinde sopadan ibâret eski silâh. * Top şeklinde toplanmış saç. * Kısa ve tıknaz kimse. tövbe : (Bak: Tevbe) traj : Fr. Basılan gazete veya mecmuanın baskı sayısı. trajedi : yun. Fâcia. Mevzuunu efsanelerden veya tarihî hâdiselerden alan, seyirciler üzerinde merhamet veya dehşet hissi uyandıran sahne eseri. tu : f. Sen. tu'm : (Tu'me) Azık, yiyinti, yiyecek şey. * Tad, çeşni. tu'me : (Bak: Tu'm) tu'tu : Söylerken duraklamak. tu(y) : f. Katmer, kat. tu-ra : f. Seni, sana, senin. tuam : (Tu'me. C.) Azıklar, yiyecek şeyler. * Çeşniler, tadlar. tub : Kiremit. * Tuğla. tub'an : Mühür mumu.TUBERTU : (Tu-ber-tu) Kat kat. tuba : Ne hoş. Ne iyi. Her şeyin iyisi ve efdali. * İyilik, güzellik. Baht. * Cennette bulunan ve kökü göklerde dalları aşağıda olan ağaç ismi. * Çok berrak ve saf olan. * Saâdet. Hayır. Devlet. More…tubaha : Çömlek. * Ağızdan çıkan köpük. tubal : Kızmış bakırdan ve kızmış demirden çekiçle vurulduğunda kopup dökülen parça. tubale : (C.: Tubâlât) Dişi koyun. tübba' : Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bi'setten evvel geleceğini haber veren ve şiiri ile imanını ilân eden bir Yemen Meliki. * Câhiliyetten evvel Yemen Padişahlarının nâmı. * Bir kuş cinsi. More…tübban : Güreşçilerin donu. tübbet : Bir yerin adı. (İyi miskler ona nisbet olunup 'Misk-i Tübbetî' derler) tubu : Bir nevi kene. tubul : (Tabl. C.) Davullar.TUDE : f. Yığın, küme. tücah : (Tecâh-Ticâh) Karşı taraf, karşı yön. tüccar : (Tâcir. C.) Tacirler, satıcılar. Ticaret yapanlar. tüede : Teenni etmek, acele etmeyip akıllıca davranmak. * Mühlet vermek. tuf : f. Yankı. Akseden ses. Aks-i sada. tufa : Sihir, efsun. tufahe (tafâhe) : Çömlek. * Her ne olursa olsun ağzına alan köpek. * Her nesnenin üzerine gelen. tufan : Çok şiddetli ve her tarafı kaplayan yağmur. * Nuh Peygamber (A.S.) zamanındaki büyük su baskını hâdisesi. tufanzede : f. Tufan görmüş. Tufana uğramış. tufave : Güneş dairesi. * Ay ağılı, hâle. * Kabile. tüfe : Yırtıcı bir canavar. * Karakulak denilen canavar. * Örtünmüş kadın. tüfeng : f. Tüfek. tüfeng-endâz : f. Tüfek kullanan. tüfeng-hâne : f. Silâh deposu. tufeylî : (Davetsiz ziyafete giden Tufeyl adında birisinin ismindendir) Sahte. * Dalkavuk. Çanak yalayıcı. * Başkasının sırtından geçinen. Asalak. Parazit. Fazladan. tuff : Tırnak arasında olan kir. * Parmakların üstünde olan kir. tüffah : Elma. tuffah(a) : Elma. tüfl : Köpük. * Kir, pas. * Tükürmek. tufu' : Ateşin sönmesi. tufuh : Kap ağız ağıza dolma. * Yukarı kalkma. * Çabuk geçme. tuful : Güneşin batmağa yaklaşması. * (Tıfl. C.) Çocuklar. tufulâne : f. Çocukçasına. tufuliyyet : (Tufulet) Çocukluk. Küçüklük. Yavru oluş. * Ter u tazelik. tufye : Mukul ağacının yaprağı. Yılanın arkasındaki hatta teşbih edilir. tugat : (Tâgi. C.) Tâgiler. Azmış ve hak yoldan sapmış olanlar. tugave : Güneş dairesi. * Araptan bir kabile. tugmus : Şeytanın ve cinnin gayet habisi. tugvan (tuğyân) : Haddinden tecavüz etmek, haddini aşmak. tugve : Dağ başı. * Yüksek mekân. tugyan : Zulüm ve küfürde çok ileri gitmek. Azgınlık, taşkınlık. Taşkın mizaçlılık. * Kan galebe etmesi hali. * Resmî devlet kuvvetlerine karşı durmak. * Su baskını. tugye : Dağ başı. * Yüksek mekân. tuh : Helâk olmak. * Berbad olmak. (Hakaret için söylenilen bir kelimedir) tuhaf : (Tuhfe. C.) Hediyeler. * Münâsebetsiz hâl. * Eğlenceli, gülünç. * Garip iş veya şey. * Hoşa giden ve az bulunur şeyler. tuhal : Dalak ağrısı. tuhare : Taharet ettikleri suyun bakiyyesi. tühem : (Töhmet. C.) Suçlar, töhmetler, kabahatlar. tuhfe : Turfanda şey. * Görülmemiş yeni çıkan. Yeni. * Hediye, armağan. tuhfî : İyilik etmek. tuhla : Kara ile boz arasındaki renk. tuhlüb : (C.: Tahâlib) Soysop, sülâle. tuhm : (C.: Tühum) Her yerin ve her köyün nihayeti. tuhme : Hayvanın burnunun kara olması. ◊ Mide dolgunluğu. Hazımsızlık.tuhr : Pâklık, temizlik, taharet. * Kadınların iki âdet görmeleri arasındaki temizlik hâlleri. (Temizlik hâli uzayan, devam eden kadına 'Mümtedet-üt tuhur' denir). tuhra : Yufka bulut. tuhrube : (Tahrebe-Tıhrıbe) Bez parçası. * Bulut parçası. tuhrure : (C.: Tahârir) Bulut parçası. tuhtuh : Kötü ahlâk. tuhuha : Hamurun ekşimesi. tuhur : Arınıp pâk olmak, temizlenmek. ◊ (C.: Tahârir) Bulut parçası.tuhut : Hor ve hakir kimse. tuhve : Yufka bulut. tuhyan : Karlık gibi su soğutacak kap. Buzluk, buzdolabı. tuhye : Benî Temim kabilesinden bir cemaat. tuka : Takva. Allah'tan korkmak. Havfullah. tükâh : Tekyegâh. tukat : Nefsini haramdan ve şüpheli nesnelerden saklamak. tüklan : Tevekkül etmek. tükle : İtimat etmek, güvenmek. * İşinde âciz olan kimse. tükme : f. Düğme. tukus : Yaban havucu. tukye : Sakınma. tükye : Dayanmak, itimad etmek. tul : Boy. * Uzunluk. * Ömür ve hayat. * Uzamak. * Zaman çokluğu. * Çokluk, bolluk. tula : Çok uzun. Pek uzun. ◊ Boynun ön tarafı.tulan : (Tul. den) Uzunluğuna, boyuna. tulatile : (Talâtıla) (C.: Talâtıl) Hayvanları içeri koymak. Bel ağrısı. * Zahmet. tülave : Borç bakiyyesi. * Havâle etmek, başkasına bırakmak. tulen : Uzunlukça. Uzunluk cihetinden. Boyca. tulga : Kusmak. tulha : Boz renk. tulhe : Azıcık su. * Azıcık ot. * İyi nesne. tulhum : Lezzeti değişmiş olan su. tulk : Mutlak. Bağlı ve kayıtlı olmayan. tull : Süt. tullab : (Talebe. C.) Talebeler. tulleb : (Tâlib. C.) İstekliler, tâlibler, isteyenler. tulme : (C.: Tulum) Ekmek. * Havuz dibinde kalan su. tulu' : Doğma, doğuş. Birden zuhur etme. * Hücum etme. * Bir şeye vâkıf olup bilme. tuluat : (Tulu'. C.) Hazırlıksız olarak birden kalbe gelen mânalar, ilhamlar. Doğuşlar. tuluk : (Tuluka) Açık yüzlü ve hâli iyi olmak. * Cömert olmak. tülünne : Hâcet, ihtiyaç. tülüv : Tilâvet. * Bir kimseye uyup ardınca gitmek. tulye : (C.: Tulâ) Boyun önü. * Göğüs önü. tuma'nine : İtminan. Emin olma, inanma, gönlü rahat olma. tumar : (C.: Tevâmir) Dürülüp yuvarlak yapılmış şey, tomar. tume : Kadınlar topluluğu. Avretler cemaati. tumea' : (Tâmi'. C.) Tamahkârlar. tumruk : Yarasa kuşu. tumrus : Sıcak külde pişmiş ekmek. tumtuman : Peltek. tumturak : Söylenişi ahenkli ve parlak olan ibare. * Gösteriş, debdebe. tumuh : Yüksekteki bir şeye göz dikme, yüksek bir şeye göz dikerek bakma. tumum : Su baskını. * Saçını kırkıp tıraş etmek. tumur : Aşağı sıçramak. * Doldurmak. * Seyahat edip gitmek. * Defnetmek, gömmek. tumus : Bir şeyin mahvolması. tunb : Nâhiye, cânip, taraf, yön. tünban : f. Don, iç donu. tünbek : f. Darbuka. Dümbelek. tunburani : (Tunburâni) Tanbur çalan. tünd : f. Sert, şiddetli, haşin. tündbâd : f. Sert rüzgâr, kasırga. tündçihre : f. Asık suratlı. tündî : f. Sertlik, katılık. Hiddet ve şiddet. tündmeşreb : f. Titiz, sert tabiatlı. tündmizac : f. Sert huylu. tündreftar : f. Çabuk giden, sert ve süratli giden. tündzeban : f. Düzgün konuşan, düzgün söz söyleyen. tuni : f. Sefih, alçak, rezil. * Külhanbeyi. * Hırsız. tünte : f. Eşek arısı. tünu' : Mukim olmak, ikamet etmek, bir yerde oturmak. tunub : (C.: Etnâb) Ağaç kökleri. * Gövdenin siniri. * Süngü eğriliği. * Çadır ipleri. tur : Dağ. * Had ve mikdar. tur suresi : Kur'an-ı Kerim'in 52. Suresidir. Mekkîdir. tür'a : (C.: Türa') Kapı. Derece. * Bağ ve bostan. * Kanal. * Suyun taştığı yer. Su arkının ağzı. ◊ (C.: Türa' - Türüât) Kanal. * Suyun taştığı yer.tura : (Aslı: Tuğra) t. Topuz gibi yapılmış mendil, kuşak gibi oyun âleti. Kös, davul, trampet gibi şeylere vurmaya mahsus ip veya çomak. * Kamçı, örme kırbaç. * Demet, bağ, paket. (Bak: Turra) More…türa' : (Tür'a. C.) Kanallar. * Suyun taştığı yerler. turab : Toprak, toz. turame : Dişte olan kamaşma. turan : Eski İranlılar tarafından Türkistan ve Tataristan taraflarına verilen isimdir. Turan, eskidenberi Türklerin oturduğu yerlere denirdi. 'Türk' ile 'Tur' kelimeleri More…türas : Miras mal. türban : (Türâb. C.) Topraklar. türbe : Mezar üzerine yapılan yapı. Mezar. Ölmüş büyük zâta mahsus mezar. türbedâr : f. Türbe muhafız ve hizmetkârı. turbuş : Takke, külah. Başa giyilen örtü. Fes. turfanda : Mevsiminden önce yetiştirilen meyve veya sebze. turfe : (C.: Etrâf) Nâziklik, yumuşaklık. * Nimet. * Güzel yemek. * Zarif, iyi nesne. * Üst dudağın ortasında fazlalık olarak yumru et olması. (O kişiye 'etref' derler. ◊ More…turfe-kâr : f. Garip şeylerle uğraşan. Şaşılacak şeyler yapan. turgul : Çil kuşuna benzer bir kuş. turhan : Rum subaylarından beş bin neferin zâbiti (On bin olsa 'patrik' derler.) turka : Bir kere. türkân : (Türk. C.) Türkler. türkcuş : f. Yarı pişmiş et. türkistan : f. Türklerin anayurdu olan ve Hive, Fergana, Taşkent, Buhara, Semerkant ve Kırgız şehirlerini içine alan büyük bölge.Doğu Türkistan bugün Çin'de, Güney Türkistan ise Afganistan'da, More…türkiyyat : Türklerin dil, edebiyat, tarih ve ırki hususiyetlerini tedkik eden ilim. türktaz : f. Koşup saldırarak yağma etme. * Çapul, çapulcu. türkü : (Aslı: Türkî) Türk halk musikîsi. turmuk : Yarasa kuşu. turmus : Zayıf. * Kül içinde pişen ekmek. türnuk : Sel yolunda arta kalan balçık. türr : Yapı üstüne çekilen ip. turra : (Tuğra) Mühür. Pâdişah damgası. Pâdişahın imzası. * Kumaşın etrafındaki nişan ve işaret. Kumaşta ipekten çevrilen kenar. * Herşeyin ucu ve kenarı. * Alındaki saç. Tura. türra' : Kapıcı. türras : Kalkancı. türre : (C.: Terârih) Bâtıl, herze söz. türrehat : (Türrehe. C.) Saçma sapan sözler. türrehe : (C.: Terârih-Türrehat) Saçma sapan ve mânasız söz. turs : Kuvvet. turş : f. Ekşi, hâmız. türs : (C.: Etrâs-Tirâs-Türus) Ask: Kalkan. türşî : Ekşilik. * Turşu. tursus (tursun) : (C.: Tarâsis) Kalkan denilen dikenli ot. turtube : Akçe. turtur : Uzun boylu ince adam. turu' : Bir yerden bir yere gitmek. * Sonradan olmak. türüat : (Tür'a. C.) Kanallar. * Suyun taştığı yerler. turuh : Uzun. turuk : (Tarîk. C.) Yollar, tarikler. Meslekler. Usuller. * Aygırlanmak. ◊ Geceleyin eve gelmek.turur : Düşürmek. turuş : f. Ekşi. türüş : f. Ekşi, hâmız. tus : Tabiat. * Asıl. tüs' : Dokuzda bir. (1/9) tuşe : f. Azık. Ölmeyecek kadar yenecek şey. tusen : f. Serkeş ve sert at. tusu' : Dokuz bölükte bir bölük. tut : f. Dut. tutanak : (Bak: Zabıt) tuti : Dudu kuşu. Papağan. İşittiği sözleri ezberleyip, insan sesi taklidini yapan ve söyleyen bir kuş. tutiya : Çinko. tutu : Çinko. tutuk : Örtü, perde, peçe. tütuk : Örtü, perde. Çadır. tuum : (Taam. C.) Taamlar, yemekler. * Lezzetler, tadlar, zevkler. tuva : Övünmüş, senâ edilmiş şey. * Tur-i Sina dağı eteğinde bir vâdinin adı. * Örülmüş kuyu. tuval : Uzun. tuvan : f. Güç, kuvvet. tuvar : Evin çevre yanı. tuveyrat : Kuşçuklar, küçük kuşlar. tuveys : Küçük tavus kuşu. tuvmar : (C.: Tevâmir) Uzun dürülmüş nesne. tuvt : Lüle ağzına takılan pamuk parçası. * Pamuk. * Uzun. tuvvel : Ayakları uzun olan bir cins su kuşu. tuyuf : (Tayf. C.) Korkudan dolayı karanlıkta görünen hayâller. * Uykuda iken görünen hayâller. tuyur : Birbiri ardınca iade etmek, peşpeşe geri çevirmek. Tekrarlamak. ◊ (Tayr. C.) Kuşlar.