A
B
C
D
E
F
G
H
I
J
K
L
M
N
O
P
R
S
T
U
V
Y
Z
i'ba' : Hazırlık. i'bad : Kul etmek, köle yapmak. i'cab : Şaşırtmak. Hayran etmek. Hayrete düşürmek. * Hodpesendlik. Kendini beğenmişlik. i'caf : Devamlı olarak hastaya bakma. * Zayıflatmak. i'cal : Acele ettirme, çabuk yaptırma. * Öne geçme. i'cam : Harflere, yazıya nokta koymak. * İsteğini açıklıkla bildiremeyip, maksadı belirsiz, muğlak söylemek. i'caz : Âciz bırakmak. Acze düşürmek, şaşırtmak. * Edb: Mu'cize derecesinde düzgün ve icazlı söz söylemek. Benzerini yapmada herkesi acze düşürmek. Güzel söz söylemekte insanların muktedir More…i'cazkâr : f. Mu'cizeli olmak. Başkalarını acze düşürecek derecede olmak. i'cazkârane : f. Herkesi yarışmada âciz bırakacak yolda. i'caznüma : Mu'cize gösterir derecede. Mu'cize derecesinde eser göstermek. Âciz bırakmayı göstermek. ◊ Mu'cize gösterir derecede. Mu'cize derecesinde eser göstermek. More…i'da' : Düşman etmek. * Sıçratmak. * Geri getirmek. * Muavenet etmek, yardım etmek. i'dad : Hazırlama. Yetiştirme. Geliştirme. i'dadiye : Hazırlığa ait. Hazırlığa mahsus. * Orta tahsili veren okullar. Vaktiyle rüşdiyeden sonra gidilip yüksek mekteblere girebilmek için lâzım gelen bilgileri öğreten okul. Sultaniyelerden aşağı More…i'dal : Güç olmak, zor olmak. i'dam : Vücudu ortadan kaldırmak. Yok etmek. Öldürmek. i'fa' : Çoğaltmak. * Terketmek. i'kad : Düğümlemek. Bağlamak. Bend etmek. i'kar : Kadının dölyatağını sakatlama. i'la : (Ulüv. den) Yükseltmek. Bir şeyin yukarısına çıkmak. Yukarı kaldırmak. Şânını yüceltmek. Şöhretini artırmak. i'laf : (Alef. den) Hayvana yem verme. i'lak : (Alak. dan) Sülük yapıştırmak. ◊ (Alak. dan) Sülük yapıştırmak.i'lal : Harf-i illetlerin kolaylık için başka harfe değiştirilmesine denir. ( ) nin ( ) olduğu gibi. i'lam : Bildirmek. Belli etmek. Anlatmak. * Mahkeme hükmünü bildiren resmi karar yazısı. i'lamat : (İ'lam. C.) Bir dâvânın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmî vesikalar. i'lan (ilân) : Belli etmek. Yaymak. Herkese duyurmak. * Gazetelerde veya sokaklarda duvarlara kâğıt yapıştırarak ticari bir iş, bir adres veya başka bir şeyi herkese bildirme. * Açığa vurma, yayma, meydana More…i'lanat : İlânlar. i'lanen : İlân ederek, ilân yoluyla. i'lanname : f. İçinde ilân yazılı olan kâğıt. * Bir hususun herkese ilân edilmesi için hükümetçe hazırlanıp bastırılan resmi kâğıt. i'lem : ( $ masdarından emirdir.) 'Bil!' mânasına gelir. i'ma : Kör etme, âmâ yapma. i'mad : Direk dikme. ◊ Direk dikme.i'mak : Derinleştirme. Bir şeyin derinliğine varma. i'mal : Yapmak. İşlemek. İhdas eylemek. * Kullanmak. * Zabt, idare ve hâkimlik etmek. * Fık: Sözü mühmel bırakmayıp bir mâna ile mukayyed ve yüklü eylemek. i'malat : Bir memlekette veya bir fabrikada yapılan işler ve eserler. i'malgâh : f. Fabrika, atölye. i'mar : Yapmak. Tâmir etmek. Şenlendirmek. Mâmur kılmak. Harabilik ve ıssızlıktan kurtarmak. i'na : Zahmete uğramak. i'nac : Hayvanı kıç üstü çökertmek. (Omurga kemiği) ağrıma. ◊ Hayvanı kıç üstü çökertmek. (Omurga kemiği) ağrıma.i'nad : Dinmeden akma. * Çekişme. i'naf : Sertlik etme. i'nan : Büyü ile bağlanma. i'nat : Zahmete uğratma, meşakkate maruz bırakma. * Edb: Mukayyed kafiye ve mukayyed seci' san'atı. i'ra : Çıplak bırakma, soyma. i'rab : Düzgün konuşmak ve hakikatı açıklamak. * Gr: Kelime ve fiillerin sonunda bulunan harf veya harekelerin değişmesi ve bu değişikliği ve sebeblerini öğreten ilim. i'raz : Yüz çevirmek. Başka tarafa dönmek. İctinab, çekinmek. i'şa' : Akşam yemeği verme. i'sar : Fakirlik. * Borçluya karşı takaza etmek, sıkıştırarak alacağını istemek, güçleştirmek. ◊ İkindi zamanında bulunmak. * Kızın gelinlik çağına gelmesi. * Kasırga. ◊ İkindi More…i'ta : Vermek. Bahşetmek. İhsan etmek. i'tab : Şikâyeti kendisinden def' ile razı ve hoşnud etmek. Hoşlandırmak. * Hışım etmek. ◊ Öldürme, katletme. Helâk etme.i'tak : Esir, köle veya cariyeyi serbest bırakma. i'tibar : (İtibâr) Ehemmiyet vermek. Hürmet, riâyet ve hatır saymak. Kulak asmak. İbret alıp uyanık olmak. Birisini veya sözünü makbul farzetmek. * Taaccüb etmek. * Şeref, haysiyet. * Bir şeyin gerçek More…i'tibarat : (İ'tibar. C.) İ'tibarlar, şeref ve haysiyetler. * Var sayılan şeyler, faraziyeler. i'tibaren : ...den beri, ... başlıyarak, ... den başlıyarak, ...den (yerinde kullanılır.) i'tibarî : (İtibarî) Hakiki kıymeti olmayıp kıymeti var kabul edilme. Farazî ve izafî olan. Varlığı, başka şeylere nisbet edilmesi halinde bilinen. i'tida : Sesini yükseltmek. * Zulmetmek. * Haddinden geçmek. i'tidad : Yardım isteme. İmdât isteme. * Bir şeyi kol üzerine alma. i'tidal : Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. * Yumuşaklık. Uygunluk. * Gündüz ve gecenin birbirine denk, eşit olması. * Miktar ve keyfiyyet hususunda iki hâlet More…i'tifa' : Bağış dileme, afvedilmesini isteme. i'tifar : Yere vurma. Kavrayıp yere çarpma. Üzerine atılıp kavrama. i'tikab : Veresiye vermeme. Bir malı borç olarak satmama. Parasını almadıkça malı teslim etmeme. i'tikad : İnanmak. İnanç. Sıdk ve doğruluğuna kalben kararlı olmak. Gönülden tasdik ederek inanmak. Dinin temelini meydana getiren şeylere inanmak. (Bak: İltizam) i'tikadât : (İ'tikad. C.) İnanışlar. Bağlanışlar ve inançlar. i'tikadî : İtikad ve inançla alâkalı. i'tikadiyat : İtikada ait mes'eleler. i'tikâf : Bir şeye devam etmek. * Ist: Bir yere çekilip yalnız ibadetle meşguliyet. Hususan Ramazanın son on gününde, mescidlerde ve buna benzer yerlerde kalıp, ibadet, ilm-i iman ve Kur'an, More…i'tikal : Sağmak için koyunun ayaklarını iki bacağı arasına alma. * Devenin dizini büküp bağlama. * Güreş yaparken rakibini sarmaya getirip yıkma. ◊ Zorlaşma, müşkilleşme.i'tikâl : (Ekl. den) Kemirme, kemirerek yeme. * Dalgaların, deniz kenarlarındaki karaları döğerek aşındırması. * Tıb: Yaranın, vücudu yemesi. Yaranın büyümesi. i'tikam : Biriktirme, yığma. i'tikar : Birbirine karışıp sayılamama. i'tikas : Tersine dönme, akislenme. i'tila : (Ulüv. den) Yükselmek. Yukarı çıkmak. * Yüksek rütbelere çıkmak. i'tilaf : Yem yeme. i'tilafat : (İ'tilaf. C.) Uyuşmalar, anlaşmalar. i'tilak : Âşık olma, birinin sevgi ve muhabbetine tutulma. i'tilal : (İllet. den) Hasta olma. * Hastalanma. * Bahane etme. * Her şeyden vazgeçip tek bir şeyle meşgul olma. ◊ (İllet. den) Hasta olma. * Hastalanma. * Bahane etme. * Her şeyden More…i'tilam : Öğrenme, bilme. i'tilan : Aşikâr ve meydanda olma. İlân olunma, meydana çıkma. * Doğum esnâsında çocuğun görünmesi. i'timad : (İtimad) Güvenerek bağlanmak. Emniyet etmek. Bir şeye kalben güvenip dayanmak. i'timaden : İtimad ederek, dayanarak, güvenerek. i'timadname : f. İtimad yazısı, itimad bildiren yazı. ◊ f. İtimad yazısı, itimad bildiren yazı.i'timak : Derinine varma, derinliğine inme. i'timam : (İtimam) Başına sarık sarmak. * Ortalık yeşillenmek. * Miğfer giymek. i'timan : Emniyet etme, emin bulunma. i'tina : (İtinâ) Çok dikkat etmek. Özenmek. i'tinak : (Unk. dan) Birbirlerinin boyunlarına sarılma. * Kucaklama. * Sıkıca kavrayıp alma. i'tinan : Bir kimsenin içyüzü meydana çıkma. * İnsanın önüne durma. i'tiraf : (İtiraf) Kabahatini saklamamak. Suçunu söylemeği kabul etmek. Gizleyip söylemek istemediği şeyi açıklamak. i'tiraz : (İtiraz) Kabul etmediğini bildirmek. Bir fikir veya işin olmasını kabul etmemek. * Men' eylemek. Men' olmak. i'tiraziye : İtiraza, kabul etmediğine dair yazı. * Edb: Cümlenin esasından olmayıp yalnız bir husus hakkında söylenen ibare. (Bak: Cümle-i mu'terize) i'tisa : Asâya dayanma, baston kullanma. ◊ Asâya dayanma, baston kullanma.i'tişa' : Akşam vakti yola çıkma. i'tisab : Sinirlenme, asabileşme. * Kanaat etme. i'tisaf : Zulüm ve haksızlık etmek. Doğru yoldan ayrılmak. Haksızlık. i'tisam : Günahlardan sakınmak. * Pâk olmak. * Bir şeye yapışarak sıkı tutmak ve korunmak. ◊ İstediğini vermek.i'tisar : Suyunu çıkarmak için bir şeyi sıkma. ◊ Zorluk, güçlük, meşakkat.i'tisas : Gece gezip dolaşma, devriye vazifesini görme. i'titaf : Bir şeye örtünme, bürünme. i'tiva : Bükme veya bükülme. i'tiyad : (İtiyat) Alışkanlık. Huy. Âdet. Âdet edinmek. i'tiyak : Alıkoymak, engel olmak, mani olmak. i'tiyan : Dik dik bakma, gözünü dikme. * Yardım etme. i'tiyaş : Geçinme. İdareli yaşama.İ'TİZA' : Bir kavim veya kimseye bağlı bulunma. i'tizad : Yardım etme. Muavenette bulunma. * Yardım ve imdat isteme. * Bir şeyi kol üzerine alma. i'tizal : (İtizal) Bir şeyi işlemeğe tamamen kasd ve teveccüh eylemek. * Nefsine müracaatla cürüm ve hatasını itiraf etmek. ◊ Ehl-i Sünnet olan hak mezhebden ayrılıp hakka aykırı başka More…i'tizam : Azim ve kasdeylemek. Gitmek üzere olmak. Fütursuz ve kasd üzere olmak. ◊ (İtizam) Büyüklük kazanmak. Azametlenmek. Büyüklenmek. ◊ (İtizam) Büyüklük kazanmak. Azametlenmek. More…i'tizar : Kusurunu bilerek özür dilemek. Kusurunu beyan edip ve anlayıp af dilemek. (Takdire şayan güzel bir haslettir.) i'tizaz : Kendini aziz, izzetli saymak. i'var : Bir gözünü kör etme, tek göz bırakma. i'vicac : Doğru davranmamak, eğri büğrü olmak. Hamlık. * Hakkı bâtıl, bâtılı hak göstermek. i'zab : Suyu temizleme. * Vazgeçme. * Azaba düşürme veya düşürülme. i'zam : Büyük görmek, büyük bilmek. Bir hâdiseyi büyük göstermek, büyütmek. ◊ Göndermek. Yollamak.i'zaz : Hürmet etmek. Ağırlamak. İkram etmek. Aziz kılmak. Galip gelmek. i'zazen : İkram ederek, ağırlayarak. ia' : Koyun sürmek, koyun gütmek. iab : Kökünden koparmak. iad : Korkutmak, tehdit etmek. Vaidde bulunmak. iade : Geri vermek. Eski haline getirme. * Mukabilini yapma. Karşılığını yapma. * Avdet ettirmek. * Edb: Bir mısraın veya beytin son kelimesini, kendisinden sonra gelen mısra veya beytin ilk More…iadeten : Geri vermek üzere. iale : Çoluk çocuğun nafakasını te'min etme. Evlâd u iyâlin maişetini tedarik etme. * İyali çoğalmak, çoluk çocuğu artmak. ianat : (İâne. C.) İaneler. iane : Yardım. İmdat. Yardım için istenen, toplanan şey. ianet : (Avn. dan) Yardım. ianeten : İane suretiyle, yardım olmak üzere. iare : Emaneten vermek. Bir malın kullanılmasından karşılık istemiyerek meccanen başkasına vermek. iareten : İare olarak. Emaneten. iaşe : Geçindirmek. Beslemek. Yaşatmak. Diriltmek. iaz : İşaret etmek. iaza : (İvaz. dan) Bedel ve karşılık vermek. Bedel vermek. iaze : Sığındırmak. Muhafaza etmek. İltica. ib'ad : Uzaklaştırmak. Sürmek. Kovmak. ib'as : Yeniden yaratmak, göndermek. Hayat vermek. iba' : Çekinmek. Tiksinmek. * Kabul etmemek, bir işe razı olmamak. * Doymadan yemekten çekilmek. ibabe : Yol, tarik. ibad : Tıb: Bacaklarda diz mafsalının iç kısmındaki büyük damar. ◊ (Abd. C.) Kullar. Allah'ın kulları. ◊ Devenin ayağını bağladıkları ip.ibadat : (İbâdet. C.) İbâdetler. ibade : Helâk etmek. ibadet : Allah'ın (C.C.) emirlerini yerine getirmek ve nehiylerinden kaçmak. ibadetgâh : f. Kanunlarla tanınmış bir dine, bir mezhebe ait ibadetlerin icrasına tahsis olunan yerler. Mabet, ibadethane. ibadethane : f. İbadetgâh. Allah'a ibadet edilen yer. ibadetkâr : f. İbadet yapan. İbadete düşkün. ibadullah : Allah'ın kulları. ibaet : Bir şeyi diğer bir şeye ircâ etme. ibag : Helâk etmek. ibah : İtibar etmek, ehemmiyet vermek. Hürmet etmek. ibaha : (İbahe) Sevab veya günah olmamak. Bir şeyin yasak ve haram olmaktan çıkması. * İzin vermek. Mübah ve helâl kılmak. * Bir şeyi izhâr etmek. ◊ Ateşi söndürme.ibahat : (İbâhe. C.) Mübahlar. Günah ve sevab olmayan işler. ibahî : Herşeyi mübah sayan. ibahiyye : Sevab veya günah olduğunu kabul etmeyen bâtıl ve dalâlete saparak dinden çıkan bir fırka veya bu fırkadan olan kimse. ibahiyyun : İbaheciler. Her şeyi mübah sayan bâtıl bir zümre. ibak : Bir esirin, bir köle veya câriyenin sebepsiz olarak, sahibini bırakıp kaçması. ibale : Kuyu bileziği. * Hayvanları muhafaza etme. * Küçük çocuklara def-i hacet ettirme. * Devenin hallerini ve huylarını iyi bilmek. ibane : Irak etmek, uzaklaştırmak. * Ayırmak. * İzhar etmek, göstermek. ibar : Eritilmiş kurşun. * (İbre. C.) İğneler, ibreler. ibarat : (İbare. C.) İbareler. Bir ifadeyi meydana getiren kelime ve cümleler. ibaratüna şettâ : Bizim ibarelerimiz çeşit çeşittir, muhteliftir, dağınıktır. ibare : Bir fikri anlatan bir veya birkaç cümlelik yazı. Parağraf. * İbretli ders veren söz. (Bak: İbaret) ◊ Beyan etmek, açıklamak. ◊ Helâk etmek.ibare-senc : f. Düzgün konuşan, akıcı söz söyleyen. ibaret : Meydana gelmiş, toplanmış. Bir şeyden teşekkül etmiş. Bir şeyin aynı. Bir şeyin içindekini ve aslını beyan. Bir halden bir hale tecavüz eylemek. * Rüya tabir etmek. ibas : Kurutmak. ibase : Tedkik ve teftiş etme. ibat : (İbt. den) Bohça, koltuğun altına alınan şey. Paket. ibate : Bir yerde barındırma. Gece yatırma. ibate ve iaşe : Barındırma ve besleme. ibavet : Yabancı bir adamın bir çocuğa baba gibi olması, babalık yapması. ibb : (C.: E'bâ) Yük dengi, ağır yük. ◊ Zâyi ve telef etmek.ibbân : Uygun zaman, vakit. Her şeyin mevsimi. ibcal : Büyük saygı, tâzim ve tekrim. (Bu mânâlarda kullanılırsa da tebcil şeklinde kullanılması doğrudur.) ibcam : Huzur ve rahatını bozma. Rahatsız etme. ibda' : Cenab-ı Hakkın âletsiz, maddesiz, zamansız, mekânsız yaratması ve icâdı. * Misli gelmemiş bir eser meydana koymak, icâd, ('İbda', ihdâs, ihtirâ, icâd, sun', halk, tekvin' More…ibdad : Uzaklaştırma, teb'id. * Bir şeyi uzatma. ibdal : Değiştirmek. Tebdil ve tahvil eylemek. Birinin yerine diğerini getirmek. ibdan : Kısrak. * Câriye, kız veya kadın esir. ibek : f. Put, sanem, haç. iber : (İbret. C.) İbretler, ders alınacak şeyler. ◊ (İbre. C.) İbreler, iğneler.ibgaz : (Buğz. dan) Buğzetme, nefret etme, hoşlanmama, sevmeme. ibha : Kesilme, inkıtâ'. ibhac : Sevindirme, sürur ve sevinç verme. ibhah : Sesini boğuk bir şekilde çıkarma. ibhak : Gözünü çıkarma, kör etme. ibhal : Kendi hâline bırakma, salıverme. ibham : Mübhem, kapalı bırakmak. Belirsiz olmak. Muayyen olmayan. * Edb: Sözün kolayca anlaşılmayacak şekilde kapalı olması, vâzıh olmayışı. * Baş parmak. ibhamat : (İbham. C.) Mübhem şeyler, açıklanmayan mes'eleler, üstü kapalı sözler. ibhamvarî : f. Belli etmeyerek, âşikâr surette tanıtmıyarak, gizli bir şekilde, mübhem olarak. ibhar : (Bahr. dan) Deniz yolculuğu. ibhirar : Gece yarısı olma. ibibik : Çavuşkuşu, hüdhüd. ibik : Horozun başındaki kırmızımsı bir renkte uzanmış et parçası. ibil : (Bak: İbl) ibiş : Hımbıl, salak. * Orta oyunu ve kukladaki şahıslardan biri. ibka : Bâkileştirmek. Devamlı etmek. Azletmeyip yerinde bırakmak. Yerinde devamlı etmek. * Tayinleri her sene, bir sene müddetle yapılan memurlardan bu müddet bitmeden evvel hizmetleri More…ibka fermani : Tâyinleri bir sene müddetle yapılan memurların vazifelerinde devam edeceklerine dâir gönderilen ferman. ibkaen : İbka suretiyle. ibkaen ta'yin : İşinden ayrılan bir memuru tekrar eski işine getirme. ibkal : Yerde ot bitmesi. Ramis adı verilen otun yeşermesi. ibkar : Fecirden kuşluğa kadar olan vakit. * Tehir etmek, sonraya bırakmak. ibl : (İbil) Dişi deve. * Deve sürüsü. ibla' : Yutturma, emdirme. iblag : Bildirmek. Yetiştirmek. Haberdar etmek. Göndermek. iblak : Alaca olmak. Kapı açmak. iblan : İki sürü deve. iblas : Mahzun olmak, ümitsiz olmak. iblî : Deveci. iblik : Erkek. iblim : Anber. * Bal. iblis : İnsanları Allah yolundan çıkarmağa çalışan şeytan. (Bak: Hannas, Şeytan) iblisane : Şeytanca. İblisçesine, müfsidane. ibn : Oğul. ibne : Kız çocuğu. Veya teennüs eden oğlan. ibrâ : (Ber'. den) Temize çıkarmak. Borçtan kurtarmak. Sağlamlaştırmak. ibrad : Güçsüzleştirme, âciz bırakma. * Soğutma. ibrahim : 'İbrahim kelimesi, İbranicede baba anlamına gelen 'eb'; ve cumhur demek olan 'reham' kelimelerinden meydana gelmiştir. 'Ebu-l cumhur' ise; cumhurun babası More…ibrahim hakki : (K.S.) : Hi: 12. asırda yaşamış büyük âlim ve mutasavvıftır. Hasankale'li olup en son Tillo'da yaşamıştır. Marifetname isimli meşhur eseri vardır. ibrahim-vari : f. İbrâhim (A.S.) gibi. Fani, gelip geçici şeylere kalbini bağlamamak sureti ile. ibrak : Av hayvanlarını ürkütüp korkutmak. * Koyun kurban etmek. * Şimşek çakmak. ◊ Deveyi çökertmek.ibram : Israrla rica etmek. Usandırıncaya kadar üzerine düşmek. * Usandırmak, yıldırmak. * İpi sağlam bükmek. * Muhkem kılmak. ibramat : (İbram. C.) Yalvarmalar, ısrar etmeler, rica etmeler, zorlamalar. ibraname : Alacaklı kimse tarafından alacak ve verecek kalmadığına dair verilen kâğıt. İbrâ senedi. ibrani : Eski Yahudi Sülâlesi veya o soydan olan. ibrar : Yapılan yeminin doğru olduğu tasdik edilme. ibraz : Göstermek. Meydana koymak. ibre : İnce iğne gibi âlet. * Saatlerde veya pusuladaki rakamlara işâret eden ince âlet. * Çam gibi ağaçların yaprağı. ibret : Uyanıklığa sebeb olan ders. * Çok çirkin ve düşündürücü. * Tuhaf, acâyip. ibretamiz : (İbret-âmiz) f. İbret öğreten. Ders verici hâdise. ibretbahş : f. İbret veren, ibreti iktiza eden. ibretbin : f. İbret almış, ders almış. ibreten : İbret olmak üzere, intibah ve ibret vesilesi olmak için. ibretfeşan : f. İbret dağıtan, çok mühim ders verici hâdise. ibretnüma : f. İbret gösteren. İbret veren. ibretnümun : f. İbret olan, ders olan. ibrî : (İbriyye) İğne yapan veya satan kimse. * İğne veya ibresi olan. ◊ Yahudi, İbrani.ibric : Yoğurdu yayıp ayran yapmağa yarayan âlet. Yayık. ibrik : (C.: Ebârik) Topraktan, tenekeden, hattâ bakırdan, gümüşten, altundan yapılan emzikli su kabı. * Abdest almağa, çay, kahve v.s. yapmağa yarayan ayrı ayrı ve türlü türlü kaplar. * İyi ve More…ibrikdar : Eskiden sarayda büyük devlet adamlarının konaklarında su döken ve leğen ibrik işlerine bakan kimse. ibrin : Yüzü çok parlak ve güzel olan sevgili. ibrinşak : Ağaçta çiçek açmak. ibrişim : İpek ipliği, bükülmüş ipek. * İbrişimden yapılmış. ibriye : Baş konağı. ibriyy : İğne yapıcı veya satıcı. ibriyyun : Yahudiler, İbraniler. ibriz : Halis altun, saf altun. ibs : Sevinmek, ferah. ibsal : Bir şeyi sipariş etme. * Men etme. ibsan : Bir kimsenin huyunun veya yüzünün güzel olması. ibsar : Dikkatle bakmak, tetkik etmek. ibşar : (Büşr. den) (C.: İbşarât) Müjdeleme, tebşir etme, sevinçli bir haber bildirme. ibşarat : (İbşâr. C.) Müjdelemeler, tebşir etmeler, sevinç verici haber bildirmeler. ibsas : Sırrı açıklama. * Yayma, dağıtma. ibşas : Bazı bitkilerin veya çiçeklerin birbirine sarılıp karışması. ibsi'rar : At yarışlarında koşuşma. ibt : (Ibıt) Koltuk. Omuzun alt ve iç tarafı. ibta' : Gecikme, geciktirme. * Ağır hareket. ibtal : Battal etmek. Çürütmek. Hükümsüz bırakmak. ibtale : Bâtıl ve boş şey. ibtaliyyat : İşe yaramıyan, boş sözler. ibtar : Şaşma, tuhafına gitme, hayrette kalma. * Alabileceği miktardan fazla yük yükletme. ◊ Parçalama. * Mahrum etme, esirgeme. * Gündüzün başlangıcı.ibtaş : Şiddetle tutma, kavrama. ibtat : Kesmek. Kat'etmek. ibtiar : Kuyu kazma. ibtias : Gönderme, ba's etme. ibtida : Baş taraf. Evvel. Başlangıç. En önce, başta. ibtida' : Benzeri olmayan bir şey yaratmak. (Bak: İbdâ') ibtida-şüdegan : f. Stajyer. ibtidad : İki kişinin bir şeyi bir tarafından tutup kavraması. ibtidaen : Önceden, ilk ve başlangıç olarak. ibtidaî : Başlangıca ait, en önce olarak. İlk, evvelâ. * Ham, işlenmemiş. * İlk tahsil veren okul. ibtidâiyyât : Başlangıçta olanlara öğretilen bilgiler. * Bu derslere ait kitaplar. ibtidar : Bir işe sür'atle başlama. ibtiga : Maksad, gaye. Taleb, arzu, istek. ibtihac : Sevinç, sevinme. İç açıklığı. ◊ Bolluk, bereket, mebzuliyet.ibtihal : Halktan alâkayı keserek Allaha tazarru' ve niyazda bulunmak. ibtihar : İki parça olma, ikiye bölünme. ibtihas : Bir şeyin doğruluğunu öğrenmek için soruşturma, tetkik etme. ibtika' : Bir şeyin renginin fıtri olarak değişikliğe uğraması. ◊ (Bükâ. dan) Ağlama, göz yaşı dökme.ibtikar : Sabahleyin erkenden kalkma. ibtilâ : Belâya uğramak. Musibete düşmek. İyi veya kötü şeye düşkünlük, tiryakilik. * İnsanın iyiliğini, kötülüğünü ve kemâl derecesini meydana çıkaran imtihan, tecrübe. ibtila' : Zorlukla yutmak. * Gelini gerdeğe koymak. ibtilac : Meydana çıkma, zuhur etme, görünme. ibtilal : Islanmak. ibtilaz : Alma. ibtina' : (Binâ. dan) Bir şeyin üzerine bina etme. Bir dava veya bahiste bir şeye istinad etme. ibtinaen : İbtinâ ederek, mübteni olarak, dayanarak. ibtira' : Ağaç yontma. ibtirad : Duş yapma, soğuk su ile banyo yapma. * Serinlemek için soğuk su içme. ibtişak : Haysiyet ve nâmusa dokunma. * Yalan söyleme. ibtisam : Tebessüm etmek. İnce ve hafif gülümsemek. ibtisar : (Basar. dan) Kalb gözüyle görme. Basiret. * Görüp hakikatına varma. ◊ Bir şeye başlama, ibtida.ibtita' : Kesilme, inkıta'. ibtitar : Tâbi olma, uyma, ittiba etme. ibtiya' : Satın alma, mübâyaa etme. ibtiyar : Seçip kabul etme. * Kavga yapma, dövüş etme. * Güçsüz, zaif ve kuvvetsiz olma. ibtiyaz : Biriktirip yığma. ibtiza' : Birşey meydanda ve açık olma. ibtizal : Çokluğu sebebiyle bir nimetin kıymetini bilmeyip, hor kullanmak. * Devamlı şeklide bir şeyi kullanmak. * Edb: Herkesin bildiği bir sözü tekrar etmek. ibtizar : Cebren ve zorla alma. Soygunculuk yapma. ibtizaz : İhtiyacdan dolayı zillet ve hakaretlere tahammül etme. ibyizaz : Beyazlama, ağarma. ibza' : Bir kimseyi sıkıntı ve kedere boğma. Mahvetme. ◊ Kötü söyleme, fena söyleme.ibzal : Esirgemeyip bol sarfetme, bol kullanma. ibzaz : Bir şeyi istenilen miktardan veya gerektiğinden az verme. ◊ Yağlanma, şişmanlama, semirme.iç : t. Herşeyin içerisi, dâhil, derun. * Bir şeyin ortasındaki kısım, göbek. * Karın, mide. * Kalb, vicdan, gönül. * Harem dairesi. * Bir şeyin görünmez ciheti, bâtın. iç cebehane : t. Şimdiki askerî müzeye eskiden verilen addır. İç cebehâne tâbiri bilahare 'Hazine-i esliha', Üçüncü Sultan Ahmed devrinde 'Dâr-ül esliha', daha sonraları da More…iç hazine : t. Osmanlı İmparatorluğu zamanında sarayda muhafaza edilen bir kısım paralar. iç kale : t. Kale duvarlarıyla çevrilmiş şehir ve kasabaların bazılarının ortasında ve en yüksek yerinde yapılan küçük kaleler. Bu çeşit kalelere 'bâlâ hisâr' da denilirdi. Bu iç kaleler, More…iç oğlani : t. Saray hizmetine alınıp devletin çeşitli makamlarına namzed olarak yetiştirilen gençler. İç oğlanı, Yıldırım Bayezid zamanında yeni teşekküle başlayan saray hizmetlerinde bulunmak üzere More…ic'af : Yere düşürme, yıkma. ica' : (Veca. dan) Ağrıtma, veca verme. icaa : (Cu. dan) Yemek içmek için hiçbir şey vermiyerek aç bırakma. icab : Lâzım. Gerekli. Lüzum. Sebeb olmak. * Ist: Akitlerde ilk söylenen söz. Bir mal sahibinin müşteriye karşı, 'Bu malımı sana şu kadar paraya sattım' demesidir. Müşterinin de kabul More…icabat : İcablar. Gerekenler. Lüzum edenler. icabe(t) : Kabul olmak. Kabul etmek. * Râzı olma, rızâ gösterme, muvafakat etme. icabetgâh : f. Kabul etme yeri. icabî : Müsbet. İcaba âit, icaba dair. * Lâzım, gerekli, zarurete müteallik. icad : Vücuda getirmek. Yeniden bir şey meydana getirmek. Yoktan var etmek. (Bak: İbda') ◊ (Ücâd) Kapı ve pencerelerin üstlerinde bulunan kemer.icade : İyi yapma, iyi işleme. icadgerde : f. İcad olunmuş. icah : Örtü, perde. ical : Korkutmak. icale : (Cevelan. dan) Dolaştırma, cevelan ettirme. icalet : El kitabı. Lüzum etttiği zaman müracaat olunup faydalanılan, cepte ve elde taşınabilir küçük kitap. * Acele ile ve derhal yapılan iş. icaleten : Hemen, acele olarak, seri bir şekilde. icam : (Eceme. C.) Arslan yatakları. * Çalılıklar, ağaçlıklar, meşelikler. ican : Kubl ile dübür arası. * Ahmak kimse. ◊ Boyun, unk.icane : (C: Ecanin) Hamam taşı. * İçinde bez ve kaftan yıkanılan kap. icar : Kiralamak. Kiraya vermek. * Kira parası. ◊ Kadının başına bağladığı nesne.icarat : Kiranın gelirleri. Gelirler. icare : Kira. Gelir, irâd. Ücret. * Fık: Belli bir menfaati belli bir karşılık ile satmak. icaret : İcâr, ücret. Kiraya vermek. * Kurtarmak, yardım etmek. icareteyn : Müeccel ve muaccel icarelerle kiralanan vakıf emlâkı. Hem derhal alınan, hem ileride alınacak kirası olan vakıf bina. icas : Gönlüne korku düşürmek. icaz : (İycâz) Edb: Az söyle çok şey anlatmak. Sözü muhtasar söylemek. Çok mânaya gelen kısa cümlenin hâli. Mâruf ve müteârif olan cümleden kısa bir cümle ile maksadı ifâde san'atı.Böyle More…icazet : İzin. Müsaade. Şehadetname. Diploma. 'Olur' demek. Destur vermek. İlmî ehliyet. Reva görmek. icazet vermek : Medrese usulüne göre okuttuğu dersi bitiren talebeye hocası tarafından izin verilmesi. Bu tasdikan verilen mühürlü kâğıda 'icazetname', icazet vermiş olan müderrise de More…icazetname : f. Şehadetname. Diploma. Şehadet kâğıdı. icazî : İcaza dair, icaza ait ve müteallik. Veciz bir tarzda. icazkâr : f. İcazlı, kısa ifadelerle çok şey anlatmak halinde olan. icba' : Ekilen ekini henüz olgunlaşmadan satmak. icbar : Zor. Zorlama. Cebretmek. iccar : (C: Ecâcir) Dam, çatı. iccas : Erik. * Zerdâli. * Armut. icdaf : Bağırıp çağırma. icdan : Sonradan zengin olma. içerlek : t. Dip, kuytu yer. Çıkmaz. * Daha geride, daha içeride bulunan. icfa' : Koparmak. icfal : Gidermek. * Devekuşu seğirtmek. icfil : Yaşlı kadın, ihtiyar kadın. * Korkak adam. içgüvey : t. (İçgüveyi, içgüveysi) Kayınpederinin evine alınan dâmat. Karısı tarafının evinde oturan dâmat. icha' : Ayaz çıkma. ichad : Eziyet çekme, elem ve sıkıntıya mâruz bırakılma. * Gayret etme. ichaf : Zulüm etme, gaddarlık. * Gidermek. * Noksan etmek, eksiltmek. icham : Men'etmek, engel olmak. ichar : (Cehr. den) Sesle okuma. * Ortaya çıkarma, zuhur ettirme, meydana çıkarma, açıklama. ichaş : Bir kimseden yardım ve medet istemek. ichaz : Hazırlandırmak. icî : f. Atmaca. * Hükümdar vekili. icl : (C: İcâl) Boyun ağrısı. * Sığır sürüsü. ◊ Dana. Sığır yavrusu.iclâ : (Cilâ. dan) Sürme, nefyetme, sürgün etme. Evinden barkından ayırma. * Sür'atle seğirtme. * Cilâlama, parlatma. iclab : Cem'etmek, toplamak. * Yoldaşlık etmek. * Ardından çağırmak. * 'Gitsin' diye haykırmak. iclal : Ağırlama. İkram. Tekrim eylemek. Büyüklüğünü kabul edip hürmet etmek. Büyüklük. Azamet. iclalen : Büyük sayarak, saygı ve hürmet göstererek. iclas : Oturtmak. Tahta çıkartmak. Padişahı tahta oturtmak. icle : Düve, dişi buzağı. iclet : (C: Ucul) Dişi buzağı. * Bir cins ot. * Kırba. içli : t. İçi dolu. * Çabuk müteessir olan, hassas duygulu. * Kin tutan, haset eden. iclihmam : Toplanmak, cem'olmak. iclinbab : Yan yatmak. icma' : Toplanma. Dağınık şeyleri toplamak. * Hazırlamak. * Azm ve kasdeylemek. * Topluluk. Fikir birliği. Bir mes'eleden âlimlerin ittihad etmesi. * Fık: Sahabe-i Güzin Hazretlerinin (R.A.) More…icmad : Dondurma, câmidleştirme. icmaen : Toplu olarak, hep birlikte. İcma-i ümmet olarak. icmal : Hülâsa etmek. Kısaltmak, bir araya toplamak. Kısa anlatmak. Biriktirmek. * Uzun bir hesaptan çıkarılan hülâsa, netice. icmalen : Kısaca. Özlüce. İcmali ve hülâsa olarak. icmalî : Kısaca, toplu olarak, tafsilatsız. Muhtasaran. icmalî iman : İman esaslarını kısaca bilmek. Allah'a ve Peygamberine imân ettiğini söylemek ve tasdik etmek. (Bak: İman-ı icmalî) icmam : Atı soluklandırma, dinlendirme. * Biriktirme. icmar : Bir araya toplamak. * Süratle yürümek. * Atın sıçrayarak yürümesi. * Bir şeyin umumi olması. Ateşe öd ağacı koymak. * Bir şeyi buhurlamak. Tahmini hesab yapmak. * Yeni ayın görünmesi. icnaf : Doğruluktan ayrılma. Sadakattan uzaklaşma. icnan : Deli etme, divane eyleme. * Bir şeyi örtme. icne : Tıb : Yanak kemiği. icnis : Tembel ve uyuşuk adam. icra : Bir işi yürütmek. * Yerine getirmek. Yapma. Tatbik etme. * Vekil göndermek. * Mahkeme kararını yerine getirmek. * Suyu akıtmak. * Huk: Borçlunun alacaklıya karşı ödemekle mükellef olduğu bir More…icra hey'eti : Mahkeme kararını tatbike memur olan heyet. İcra memurları heyeti. icra kuvveti : Memleketi idâre eden, kanunları tatbik eden kuvvet. icra memuru : Mahkeme kararını tatbik ile borçludan borcunu alıp alacaklıya vermekle vazifeli olan adliye memuru. icraat : (İcrâ. C.) Meydana getirilen işler. Yapılan işler. * Ameliyat. Tatbikat. icram : Kabahat yapma, cürüm işleme. icre : Başına tülbent sarmak. * Besili ve semiz olmak. icrim : Kısa boylu bodur adam. icsa' : Dizüstü getirme. Çökertme. icşam : Teklif etmek. icşaş : Bir şeyi döverek ufaltma, küçültme. ictiba : Seçmek. İhtiyar ve intihâb etmek. Seçkin bir şeyi almak. * Tahsildarın para ve vergi toplaması. ictibaz : Mıknatıstaki kendine çekme hasiyeti. ictihad : Kudret ve kuvvetini tam kullanarak çalışmak. Gayret etmek. Çalışmak. * Anlayış. * Kanaat. * Fık: Şeriatın fer'î mes'elelerine âit hükümleri, İslâm müçtehidlerinin, usulüne uygun More…içtihad : (Bak: İctihad) ictihadât : (İctihad. C.) İçtihadlar. ictihadî : İçtihada müteallik. İçtihada dair. İçtihada ait. ictihaf : Bir şeyden çok şey almak. * Üç parmakla yemek. ictihah : Kadının veya dişi hayvanların hâmile olması. ictihar : Askeri çoğaltma. * Meydanda ve gözükür olma. Aşikâr olma. ictilab : Celbetmek, çekmek. ictilal : Bir şeye bakmak. ictima' : Toplantı. Toplanmak. Bir araya gelmek. Kavuşmak. ictimaat : İçtimalar. Toplanmalar. ictimaî : Topluluğa ait, birlikte yaşayanlara dair. Cemiyet hayatına ait ve müteallik. Sosyal. içtimaî : (Bak: İctimaî) ictimaiyyat : İçtimaî ilimler. Topluluk hayatına dair ilimler. Sosyoloji. ictimaiyyun : İçtimaî hayatı en güzel şekilde idareyi düşünen ve ona çalışan. İçtimaî mes'elelere dair ilimlerle uğraşan kimseler. Sosyologlar. ictimar : Tütsülenme, buhurlanma. ictina : Meyve toplamak. Meyve devşirmek. Bir yere toplamak. * Aldanmak. ictinab : Çekinmek. Sakınmak. Uzak olmak. içtinab : (Bak: İctinab) ictinah : Bir yana eğilme, meyletme. * Secde etme. * (Hayvan) bir tarafa meyilli koşma. ictinan : Gizlenmek. ictira' : (Cür'a. dan) Suyu soluk almadan birden içme. * Ağacı bir tutuşta kırma. ◊ (Cür'et. den) Cesaret etme, cür'et etme, yeltenme, atılma.ictirah : El emeği ile kazanılan para ile geçinme. ictiram : Kabahat yapma, cürüm işleme. ictirar : İleri ve geri çekme, çekilme. * Hayvanın geviş getirmesi. ictiraz : Devenin geviş getirmesi. ictişa' : Yer uygun olmama. ictisar : Cür'et ve cesâret göstermek. * Çölü aşıp gitmek. * Denizde geminin geçip gitmesi. ictisas : Hayvanın, ağzı ile çayırı araştırarak otlaması. ◊ Evleri yakın olmakla bir arada olma. ◊ Ağacı kökünden çekip koparmak.ictiva' : İğrenme, tiksinme. ictivar : (Civar. dan) Komşu olma, muhit yapma. ictiyab : Gömlek giyme. * Yırtma. * Kuyu kazma. ictiyah : Öldürme. ictiyal : Doğru yoldan döndürme. ictiyas : Yağma için dolanma. * Taleb etmek, istemek. ictiyaz : Geçmek, mürur. ictiza' : İktifa etmek, yeter bulmak. ◊ Ağaç veya dal kesme.ictizab : (Cezb. den) Çekip uzatma. * Etrafına toplanma. ictizal : Sevinme, mesrur olma. ictizaz : Yün kırkma. * Çayır ve ot biçme. icyam : Men'etmek, engel olmak. iczab : Koparmak. iczal : Birini sevindirme, mesrur etme, gönlünü hoş etme. ◊ Semerin, devenin boynunu yara etmesi.iczam : El kesme. * Hızlı yürüme. id'ad : Korkutmak. id'af : Zayıf etmek, zayıflamak. * Muzaaf etmek, fazlalaştırmak. İki kat yapmak. id'am : Direk vurmak. id'as : Tepelemek. ida' : Emanet bırakmak. Vedia koymak. * Huk: Kendi malının muhafazasını başkasına havale etme. ◊ Fasid olmak. Bozulmak. * Helâk olmak. * Yardım etmek. ◊ Bir şeyi birbiri ardınca More…idâa : Zâyi etmek. Boşuna harcamak. idaa : (Bak: İdaa) idab : Herkesi ziyafete davet etme. Sofrası herkese açık olma. * Doğruluğunu ve hak olduğunu herkese bildirme. ◊ Acib nesne.idabe : Edeblilik, terbiyeli oluş. idad : Saymak. Sayı. Hesab etmek. * Ölüm vakti. * Fark. Vergi. * Bahşiş. * Küfüv. Denk, hemtâ. * Delilik emâresi. * Parmakla hesab etmek. ◊ (İded) Üstünlük, galibiyet, zafer. * Kuvvet, More…idade : Kol bağı. idae : Parlamak veya parlatmak. Ruşen etmek veya ruşen olmak. idafe : Misafir edinmek. * Ulaştırmak. * Tâbi olmak, uymak. idaha : Muti olmak, itaat etmek. idak : Davarın kösneyip aygır istemesi. idaka : Darlık vermek. idale : Bir şeyin elden ele geçmesi. idam : Islah etmek. Muvafık kılmak, uygun yapmak. ◊ Katık. Ekmekle beraber yenen şey.idame : Devam ettirmek. Dâim ve bâki kılmak. idane : (Deyn. den) Borç, ödünç verme, ikrâz. idaneten : Borç olarak, ödünç olarak, idane suretiyle. idare : Devrettirmek. Çekip çevirmek. Döndürmek. Kullanmak. Becermek. idare fitili : Eskiden geceleyin yatak odalarını aydınlatmak için zeytinyağı konmuş küçük bir tabağın içinde yakılan bir çeşit fitilin adıdır. Küçük petrol lâmbalarına da idâre denildiği için bunların More…idare kandili : Yatak odalarını aydınlatmağa ve elde gezdirmeğe mahsus küçük, ışığı az lâmba. idarehane : f. Bir işe bakan hey'etin veya bir işi idare edenlerin toplanarak iş gördükleri yer ve dâire. * Dergi, gazete vs. gibi yayınların yazı işlerine bakılan dâire. idareten : İdare için. Kanun ile değil, işin gelişine göre yaparak. İdare yoluyla, işi idare ederek. idarî : İdare. * İdare ile alâkalı. idat : (Bak: Izat) idave : (C: Edâvâ) Deriden yapılmış su kabı. Asker matarası. idb : Acib iş. idbab : Yaş olmak, ıslanmak. * Kin tutmak. idbak : Ulaştırmak. Yapıştırmak. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin üst damağa yapışmasına denir. Bu sıfatın harfleri. Sad, dad, tı, zı'dır. İsimlerine müdbaka denir. (Bak: İtbak) idbar : Geriye gitmek. Geri dönmek. * İşlerin ters gitmesi. * Talihsizlik. * Bir gezegenin diğer oniki burcun tertibine zıt olarak hareketi. idbisas : Ne kırmızı, ne siyah olmak. * Ot bitmek. idca' : Yatırmak. idcac : Çağırmak, çağırtmak. idcan : (İdcican) Gökyüzü yağmur bulutlarıyla örtülme. * Hava çok sisli ve dumanlı olma. idcar : Gönül kırmak. Iztırab vermek. Darıltmak. idd : (C.: Adât) Pınar ve kuyu suları gibi aktıkça kesilmeyen, devamı gelen su. * Çokluk, kesret. ◊ Büyük, acib şey. * Belâ, dâhiye. * Yalan.idde : Müddet. Zaman. Vakit. * Küfüv. Hemta. Arkadaş. iddet : Bekleme müddeti. * Sayılmış. Madud. * Cemaat. * Hıfz. iddia : Bir şeyin müsbet veya menfiliğini ısrarla söylemek. İleri sürülen fikir. Dâva etmek. Israr etmek. İnat etmek. Haklı veya haksız bir dâvaya kalkışmak. iddiaen : İddia ederek. Doğru olduğunu söyleyerek. iddiaî : İddia ile alâkalı. Şahitsiz, delilsiz ve boş söz. iddiaiyyat : (İddiaî. C.) İddia ile ilgili. Şahidi olmayan sözler. iddiam : (Diam. dan) Payanda dayamak. iddianame : Müddei umuminin (savcının), iddialarını topladığı ve soruşturma sonunda mahkemede okuduğu yazı. iddifa' : Isınma, ısıtma. iddifan : Kölenin, efendisinin yanından kaçması. iddihal : Girme, duhul etme, dahil olma. iddihan : (Dühn. den) Güzel kokular sürünme. iddihar : Biriktirmek, toplamak, yığmak. * Kıtlık zamanında yüksek fiatla satmak üzere zahire toplayıp saklama. iddilac : Gecenin geç vaktinde gitmek. iddimac : Bir şeyin içine girmek. Bir yere girip gizlenmek. iddira' : Anlama, derketme, kavrama, fehmetme. * Hile ile aldatma. * (Kadın) saçını tarayıp salıverme. iddirak : Akıl etme, idrak etme, anlama, fehmetme. * Bir yere toplanmak. * Birbirine yetişmek. iddisar : Zengin olma, çok mal mülk sahibi olma. Bir şeye bürünme. iddiyan : Borçlanma, borca girme. ideal : Fr. Fikre ve düşünceye ait. Tasavvuri, hayali. * Mefkûre. Emel. Gaye. Hayalde tasavvur edilen kemal. Fevkalâde, mükemmel kimse veya şey. (Bak: Ülkü) idealist : Fr. İdeal ve mefkûre sahibi. * İdealizm felsefesine bağlı kimse. idealizm : Fr. Bilgide temel olarak düşünceyi alan ve eşyanın müstakil mevcudiyetlerini inkâr edip fikren mevcudiyetlerini kabul eden yanlış bir felsefe doktrini. ideoloji : Fr. İnsanların düşünce ve hareketlerine muayyen bir istikamet vererek, siyasî veya ictimaî bir doktrin meydana getirmek isteyen fikir sistemi. idfa' : Soğuktan sakınıp giyinmek. * Isıtmak. idfan : Gömme. Defnetme. idfe : Ondan elliye varana kadar olan erkekler. * Kıt'a. * Akşam vakti. idgam : Gizlemek. * Bir şeyi bir yere koymak. * Tecvidde: Aynı cinsten olan harfleri birbirine katarak iki def'a okumak. Şeddeli okumak veya yazılmak. idgan : Kalbinde bir kimseye kin ve adavet olmak. idgas : Karıştırmak. * Otu eliyle tutamlamak. idha' : Kuşluk vaktine girmek. idhac : Silah takınmak. idhad : İptal etmek, hükümsüz bırakmak. idhak : Güldürmek. Güldürülmek. idhal : Dâhil etmek. İçine almak. Sokmak. idhalât : (İdhal. C.) Memleket haricinden eşya ve mal getirmek. idhan : (Duhân. dan) Tütme. Yanarak dumanı çıkma. idhar : Hakir görme, tahkir etme, aşağılatma, hor görme. idhaş : Korkutma, dehşet verme, dehşetlendirme. idhimam : Siyah olmak. * Ekinin susuzluktan dolayı siyah görünmesi. idhiyan : Nurlu, ruşen, parlak. idil : Fr. Kır hayatını mevzu yapan nazım veya nesir yazı. idin : Dağılmış, perâkende olmuş. idk : (C.: Adâk-Uduk) Hurma salkımı. idkak : (Dekik. den) Ezme, ufaltma, küçültme. idl : Yük dengi, misil, eşit. idla' : Çok yemekten dolayı midenin dolması ve hasta olmak. ◊ Delil gösterme. * Kovayı suya sarkıtmak. ◊ İhraç etmek, çıkarmak.idlac : Gecenin ilk saatlerinden geç vakte kadar gitmek. idlal : (İdlâl) Hak dinden, imân ve islâmiyetten saptırmak. Doğrudan, Hak ve hakikat caddesinden ayırmak. Azdırmak. ◊ Naz etmek. * Çok nazlanmak. ◊ (Bak: Idlal)idlâliyyât : İnsanı doğru yoldan saptıracak fikirler, azdıracak mevzular. Kur'ânla muaraza eden safsata ve bâtıl felsefi nazariyeler. idli'mam : Kararmak. idliham : Galip olmak. * İhâta edip kaplamak. idlivla' : Evmek, acele. idma' : Kan alma. * Kanatma. idmac : Bir şeyi bir şeyin içine koymak. * Sıkıştırmak. idmag : Bir şeye muhtaç ve muztar eylemek. idmame : (C.: Ezâmim) Cemaat, topluluk. idman : Alıştırmak. Bir şeyde meleke kazanmak için tekrar tekrar hareket yapmak. * Beden terbiyesi. Jimnastik. idna' : Hastalığın hastayı zayıflatması. ◊ Yakın etmek, yaklaştırmak.idra : Def etmek. * Bildirmek. Bildirilmek. idrab : (Darb. dan) Rüc'u etmek, vaz geçmek. Bir şeyi yapmaktan yüz çevirmek. Mukim olmak. * Bir kimse üzerine kırağı yağmak. * Sıcak yel eserek yerdeki suyu kurutmak. * Ekmeğin pişmesi. idrac : Dercetmek. Dürmek. * Bir yazıyı bir yere koydurmak. idrak : Anlayış. Kavrayış. Akıl erdirmek. Fehim. Yetiştirmek. idrakat : (İdrak. C.) Anlayışlar, kavrayışlar, idrak etmeler. idrar : Zarar vermek. * Avret üstüne avret almak, evli iken bir daha evlenmek. ◊ Sidik. Bevl. * Çokça akıtmak. * Devamlı vermek.idrarat : (Derr. C.) Gelirler. Vâridat. Tahsilat. idric : İbrişim kilim. idrihmam : İhtiyarlıktan dolayı zayıflayıp iş yapamamak. idrik : Dağlarda çok olan bir yemiş. idrimac : Bir yere girip gizlenmek. idris (a.s.) : Hz. Adem'in (A.S.) evlâdlarından ve Kur'anda ismi zikredilen, ilk yazı yazan, terzilik yapan peygamber (A.S.) (Bak: Meratib-i hayat) idtiba' : Hacıların ihramlarını sağ koltukları altından çıkarıp sol omuzlarına örtmeleri. idtica' : Yan yatmak. idtigan : Ayağıyla kendi kendine vurmak. idtihad : Zulmetmek, cefâ vermek. idtila' : Kuvvetlendirmek. idtimar : İnce belli, karınsız olmak. idtirab : Deprettirmek, hareket ettirmek. Izdırap. idtiram : Ateş yakılmak. * Şule vermek, ışıklandırmak. idva' : Azık yapmak. idve : (C.: Udât) Yüksek yer. * Dere kenarı. if : Vakit. ifa : Ödemek. Yerine getirmek. Söz verdiğini veya vazife bildiğini yerine getirmek. Kılmak. Yapmak. ifa' : Devekuşunun yeleği. * Devenin yükünün çok olması. ◊ Çocuğun büyümesi.ifad : Bir kimseyi elçilik (sefirlik) vazifesiyle gönderme. ifadat : (İfâde. C.) Anlatmalar. İfadeler. ifade : Anlatmak. Söylemek. * Fayda vermek, fayda tutmak. ifaha : Yellenmek. ifahe : Kan fışkırtma. * Kanatma. ifakat : (Fevk. den) İyileşme, hastalıktan kalkma. Hastalıktan kurtulup tamamen iyileşinceye kadar aradan geçen zaman. * Ayılma. Sarhoşluk veya baygınlıktan kurtulma. ifakat-pezir : f. İyileşmesi mümkün, iyileşebilir. ifakat-yâb : f. İfakat bulucu, iyileşen. ifakat-yaft : f. Sıhhat bulan, iyileşen, hastalıktan kalkan. ifal : Sür'atle gitmek, hızla gitmek. * Uzaklaşmak, ırak olmak. ifas : Şişe ve divit ağzını kapatmakta kullanılan deri. ifasa : Yumuşak söylemek. * Aşikâre söylemek. Açık açık konuşmak. ifate : (Fevt. den) Kaybetme, kaçırma, elden çıkarma. ifave : Çorbanın iyisi. * Çömlek kaynarken yüzüne çıkan köpük. ifaza : (Feyz. den) Bereketlendirmek. Feyz vermek. Bol bol dağıtmak ve akıtmak. Taşıp yayılmak. ifaza-bahş : f. Feyizlendiren, feyiz aldıran. ifaze : (Fevz. den) Maksada erdirmek. Merama kavuşmak. Zaferyâb eylemek. ifca' : Geçimini genişletme. ifcac : Kuş cıvıldaması, kuş ötmesi. ifcar : Fecir vaktine girme. * Bir kimseyi fâcir sayma. ifcas : Mânâsız ve münasebetsiz şeylerle kibirlenme. ifda' : Sahraya çıkmak, çöle çıkmak. ◊ Fidye kabul etme.ifdac : (C.: Ufâzic) Semiz, besili hayvan. * Yumuşak nesne. ifdah : (Fadih. den) Kötülüğü açığa vurma. Kusur ve ayıpları meydana çıkarma. ifdal : (Fadl. dan) Lütuf ve bağış. İhsan. iffet : Namus. Temizlik. Perhizkârlık. Nefsi behimî temayüllerden men etmek. Helâla razı olup haramdan kaçınmak. iffet-füruş : f. Namus ve iffetten söz eden. Namusluluk taslayan. iffetli : (İffetlü) Namus, hayâ ve iffet sahibi kadın. * Doğru, rüşvet yemez, haram yemez, istikametli kimse. * Eskiden kadınlara yazılan mektub hitabı. ifha' : Unutmak. ifhac : Davarın ayaklarını ayırıp sağmak. ifhah : Âciz bırakma. ifhak : Doldurmak. ifham : İkna edip sükût ettirmek. Delil göstermekle ve isbat etmekle galip gelmek. ◊ Bildirmek. Anlatmak. Maksadı bildirmek. ◊ Ulu etmek, yüceltmek.ifhar : Şereflendirmek. Şeref vermek. Fahirlendirmek. ifhaş : (Fuhş. dan) Kötü ve fena söyleme. ifk : Bühtan. Bir suçu birisine yüklemek. İftira. ifka' : Fakir ve kötü durumda bulunma. ifkad : Kaybettirme, kazandırmama. ifkah : Öğretme. ifkar' : Fakir düşürme, fakirleştirme. * Hayvanı kirâya verme. ifla' : Sütten ayırma, memeden kesme. * Yabana kaçma. iflah : Mübarek ve muvaffakiyetli olmak. Selâmete çıkmak. Felâha kavuşmak. * Nimette dâim ve kararlı olmak. (Bak: Felah) iflak : şiir okurken fesahat üzerine olmak. * Mâna ve kelime icad etme. iflal : Gidermek. * Yağmur gelmeyen yere yetişmek. iflas : Malı tükenmek, parası kalmamak. Borçlarını ödeyemiyecek hâle gelmek. Sermayesini batırmak. * Ahirette günahları çok olanın hüsrana düşmesi. ◊ Sıyrılıp kurtulmak.iflat : Kement veya bağdan kurtulup kaçma. iflik : Eski çalgılardan birinin adıdır. iflilak : Yer yüzünü bulut kaplamak. ifna' : Mahvetmek. Tüketmek. Kıymetini kaybetmek. Çok zarar etmek. Yok etmek. ifra' : Kesmek. * Yarmak. ifrac : Açılma. * Ayrılmak. * Genişletmek. * Açmak. ifrad : Tek olarak söylemek. * Ayırmak. * Göndermek. Yollamak. ifrag : Bir halden başka bir hale sokma. Kalıba dökmek. Şekil vermek. * Boşaltmak. Akıtmak. Dökmek. Câri kılmak. ifrah : Belirsiz bir şeyi belirtme. * şübhe ve tereddütü giderme. * (Kuş) yavrulama. * (Tohum) yeşerme. ◊ Ferahlandırmak. Memnun etmek.ifram : Doldurma, doldurulma. ifrar : Kaçırmak. Kaçırılmak. Firara mecbur etmek. ifras : Fırsat ele geçme. ifraş : Zemmetme, kötüleme, çekiştirme. * Serip döşetme. ifrat : Haddinden geçmek. Pek ileri gitmek. * Takatinden ziyade iş vermek. (Tefrit'in zıddı) ◊ Davarın alın saçı. * İnsanın ense saçı.ifrat ü tefrit : Birbirine tamamıyla ters olan iki uç. Çok fazla ve çok az. ifratkâr : f. Pek ileri giden. Haddini aşan. ifraz : Vazifeye tayin etmek. * Farzedip vermek. ◊ Ayırmak, tefrik etmek. Ayrılmak. ◊ f. Yükseklik. Rif'at. İrtifa'.ifraz hazinesi : Tar: Kullanılmayan kıymetli eşyanın saklandığı yer. Bu gibi kıymetli şeylerden ikinci dereceden olanların muhafaza olunduğu yere de 'Bodrum Hazinesi' denilirdi. ifrazat : Vücuddan çıkan, bedenden ayrılan kan, irin, balgam gibi şeyler. ifrazciyan : Darphanede sikke (para) kesenler. Altun, gümüş ve bakır madenlerini para haline getirdikleri için bu tabir meydana gelmiştir. ifrinka' : Parmak çıtırdatma. * Gidermek. * Ayırmak. ifrit : Cin taifesinden çok muzır, şerir ve korkunç bir cins. * Mc: Korkunç, kızgın ve öfkeli insan. ifriz : Dam saçağı. ifşa : (C.: İfşâât) Duyurmak. Fâşetmek. Meydana çıkarmak. Gizli bir şeyi herkese duyurmak. ifşaat : (İfşa. C.) İfşa etmeler, fâşetmeler, meydana çıkarmalar, duyurmalar. ifsad : Bozmak. Azdırmak. Fesada uğratmak. Fitne salmak. Karıştırmak. ifsadat : (İfsad. C.) İfsadlar, kargaşalıklar, fesada uğratmalar. ifsah : Fesahatla konuşmak. Açık ve düzgün söz söylemek. ◊ Unutmak. Akıldan çıkarmak. İhmal etmek. ◊ Açmak, genişletmek.ifsam : Hastanın ateşinin düşmesi. * Kesilip bitme, tükenme. * Yağmurdan sonra hava açılma. ifta : Fetva vermek. (Bak: Fetva) iftah : Seğirtme. * Sık nefes alma, hızlı hızlı soluk alma. ◊ Açmak. Fethetmek. (Bak: Feth)iftal : f. Dağınık. * Yırtık, aralık, yarık. iftam : Memeden ayırma, sütten kesme. iftan : Fitneye düşürme. * Ayartma. iftar : Oruç açmak. Oruç açılırken yenen yemek. (Zıddı: İmsak) iftariyye : İftarlık. İftar için hususi olarak hazırlanmış nevale. Bunlar oruç bozulduktan sonra yemek yenmeden evvel yendiği için bu ad verilmiştir. * Osmanlı İmparatorluğu zamanında padişah sarayında, More…iftial : Bir şeyi iş edinmek. Kendiliğinden yapmak. * Arabçada beş harfli fiilin birinci babı. * Yalan düzmek, iftira etmek. ◊ Fal tutma, fala bakma.iftiat : Başa tülbent sarmak. iftica' : Birdenbire, ansızın olma. iftida' : (Fidye. den) Fidye vererek esirlikten kurtulma. iftidah : (Fadâhat. den) Kırma, kırıp ufalama. * Maskara olma, rezil olma. iftiham : (Fehm. den) Kavrama, anlama. Fehmetme. iftihar : Övünmek. Kendini beğenircesine kendinden ve yaptıklarından bahsetmek. * Başkasının iyi bir hali ile sevinmek. (Bak: Tahdis-i ni'met) iftihariyyat : İftihar yoluyla söylenen sözler. iftihas : Gerçeği ve hakikatını dikkatle araştırma. İçyüzünü iyice tetkik etme. * İmtihan etme, deneme. iftikad : Arayıp sormak. * Kaybolmak. iftikak : (Fekk. den) Rehinden kurtarma, rehinden çıkarma. iftikal : Çok çalışma, bir işte çok fazla emek harcama, pek fazla gayret sarfetme. iftikar : Yoksulluğunu, fakirliğini açığa vurmak. * Çok ihtiyacı olmak. * Tevazu'. Alçak gönüllülük. iftila' : Otlatma. iftilak : Taaccüb etmek, şaşırmak. iftilal : Bükülme. * (Asker) muharebeden yılma. iftilat : Ansızın bir işe girişme. * Hatıra gelivererek şiir veya söz söyleme. iftilaz : Kesmek, kat'. * Bir kimsenin bir parça malını almak. iftinan : Türlü türlü ve birbirini tutmayan düzensiz söz söyleme. * Fitneye düşmek. * Âşık olmak. iftira : Birinin üzerine suç atmak. Bühtan. İfk. Yalan yere birisini suçlu göstermek. iftiraat : (İftira. C.) İftiralar, asılsız isnatlar, aslı esası olmayan suç yüklemeler. iftirak : Perişan olmak. * Ayrılmak, dağılmak. Hicran. iftirakat : Ayrılıklar. İftiraklar. Parçalanmalar. iftirar : Gülmek. iftiras : Yırtmak. Parçalamak. Yırtıp parçalamak. * Zorla yere yıkmak. ◊ Fırsat gözlemek. Fırsatı ganimet bilmek.iftiraş : İzine uyma. * Namusa dokunur söz söyleme. * Yayılma. * Cima. * Döşemek. iftiraz : Farz kılma, vacib kılma. iftisad : Neşter ile kan aldırma. iftisal : Sütten kesilme, memeden ayrılma. * Fidanı çıkarıp başka yere dikme. iftitah : (Fetih. den) Açmak, başlamak, fethetmek. Zabtetmek. iftitan : (Fitne. den) Fitneye uğrama. * Aldatmak. * Azdırmak. iftiyak : Fakirleşmek, yoksullaşmak. iftiyal : Fal tutma. iftiyat : Düşünmeden bir işe başlama. * Bir şey kaybolup gitme. iftizah : (Bak: İftidâh) ifza' : Medet etmek, yardım etmek. * Korkutmak. ◊ Korkutmak. * Güç olmak.ifzah : (Fazih. den) Kusuru, kötülüğü, ayıbı açığa vurma. ig : Koku, rayiha. iğ : Yün, pamuk vs. kıvırmağa mahsus iğne. igal : Acele ile bir kimseyi bir yere sokma. * Uzaklara gitme. igame : Havanın bulutlu olması. igare : Yağma etmek, hücum etmek. * Teşvik etmek. Gayrete getirmek. Acele etmek. igase : İmdada yetişmek, yardım etmek. igaza : Kızdırma, darıltma. igbab : Korkmak. * Bir gün görüp bir gün terketmek. igbirar : Kırılmak. Gücenmek. * Toz ile paslanmak. * Boz benizli olmak. igdab : Gadablandırmak, kızdırmak, öfkelendirmek. iğde : Kızılcığa benzer bir meyve ve bu meyveyi veren ağaç ve çiçeği. igdidan : Saç uzamak. * Ot yeşermek. igdin : Bozulmuş, kokmuş, cılık (yumurta). iğdiş : f. Burulmuş, enenmiş hayvan. Erkeklik bezleri (hayaları) çıkarılmış at. Melez. iğerçin : Karar veremeyen, mütereddit, kuşkulu. igfa' : Uyuklamak. igfal : (C.: İgfalât) Dikkatsizlikle terkettirmek. * Gaflette bırakmak. * Kandırmak. Aldatmak. igfalat : (İgfal. C.) İğfal etmeler, kandırmalar, aldatmalar. igfaliyyat : Yanıltıp aldatmak için söylenen sözler. igla' : Pahalandırma, fiatını yükseltme. * Kaynatma. iglaf : (Gılaf. dan) Kınına sokma, kılıfa koyma. iglak : Karıştırmak. Kapamak. Muğlak yapmak. Anlaşılmaz hâle koymak. * Zorla iş yaptırmak. * Edb: Sözü karışık ve anlaşılmaz surette söyleme. iğlak : (Bak: İğlâk) iglakat : (İglak. C.) Muğlak yapmalar. * Karışık ve anlaşılmaz sözler. iglat : (Galat. dan) Yanlışa götürme. iglaz : (Galiz. den) Kaba ve fenâ söyleme. iglazat : (İglaz. C.) Kaba ve galiz söyleme. iglinta' : Vurmakla ve sövmekle üstün gelip galebe etmek. iglivvat : Lâzım olmak, icab etmek. igma' : Bayılma, baygınlık, kendinden geçme. igmad : Kınına sokma, kılıfına koyma. * Birçok şeyleri bir yere tıkma. igmam : Kederlendirmek. Gamlandırmak. Hüzünlendirmek. * Gökyüzünün bulutlu olması. igmar : Batırmak. igmaz : Müsamaha etmek. Görmemezliğe gelmek. ◊ Ayıplamak. Kınamak. Tahkir etmek.igna' : Ganileştirmek. Zengin etmek. * Kifâyet edip bir şeyin yerini tutmak. ignan : Ot çok olmak. iğnedan : İğne koymağa mahsus küçük kutu. iğnelemek : t. İğne ile delmek. * Kalıbını almak için kenarlarını iğne ile delerek işaretlemek. * Mc: Sözle hırpalamak. Dokunaklı konuşmak. iğneli fiçi : Mc: Eziyetli ve usandırıcı iş. İnsana eziyet veren ve rahatsız eden yer. igra : Rağbetlendirmek. Teşvik etmek. Hırsını tahrik etmek. igrab : Uzak yerlere yolculuk etme. * Garb (batı) tarafına gitme. igrad : Yüksek ve güzel sesle şarkı söyleme. igrak : Suya batırmak, boğmak. * Kabı doldurmak. * Edb: İmkânsız bulunan mübalâğa. igrakat : (İgrak. C.) Mübalâğalar, iğraklar, aşırı büyültmeler. igrakiyyat : Aşırı büyültmelerle ve mübâlâğalarla söylenen sözler. igram : Borç ödetme. igrar : Batırmak. igras : Ağaç dikmek. Toprağa gömmek. igraz : Doldurmak. * Taze hamurdan ekmek yapıp misafire yedirme. iğraz : (Bak: İğraz) iğreti : t. Ödünç, borç, kendi malı olmayan. Yerli ve sabit olmayan, muallak gibi duran. * Muvakkat, bağlı bulunmayan, geçici. * Fıtrî olmayan, sahte, sun'î. igrik : Çok bağırıp böğüren (hayvan). igriz : Kabuğundan henüz çıkan çiçek. igşa : Örtmek. Bürümek. Kapamak. Perdelemek. igsas : Sıkıştırma, tazyik etme. * Bir yer ahalisini sıkıntıya düşürme. ◊ Güzel yemekler yedirme.igşaş : Acele ettirme. * Kışkırtma, tahrik etme. igta' : Ağacın dalları uzayarak yerlere sürünme. * (Asma) yeşerme. igtaş : Karanlık olmak. igtibak : Akşam vaktinde şarap içmek. igtibat : Refahlı, sürurlu ve zengin olmayı temenni etmek. igtifar : Mağfiret olunma. * Şüyu' bulma. igtila' : Hızlı ve sür'atli yürüme. Çabuk yürüme. igtilaf : Kılıf içine girme, gılaflanma. igtilal : Hayvanın çok susaması. * Elbiseleri üst üste giyme. * İçme. * İyi sağılmadığı için (koyun) hastalanma. igtilam : Hırs ve şehvetin galip gelmesi. * Muzdarib olmak, acı çekmek. igtimad : (Gamd. dan) (Kılıç) kılıfına girme. * Karanlıkta görünmez olmak. igtimam : Tasalanmak. Kederli olmak. igtimas : Hor ve hâkir görme. * Nankörlük. ◊ Suya dalma.igtimaz : Birini çekiştirme, bir kimsenin aleyhinde bulunma. ◊ Gözünü kapatma, gözünü yumma. Uyuma.igtina' : (Gınâ. dan) Zenginleşme, zengin olma. igtinam : Yağma etmek. Fırsatı ganimet bilmek. igtirab : (Gurbet. den) Gurbete gitme. * (Güneş, Ay vb. seyyareler) batma. * Göz önünden kaybolma. igtiraf : Avuçla su içme, eliyle su alma. igtirak : (Gark. dan) Suya batma, gark olma, suda boğulma. * Soluğu kuvvetle içe çekme. igtiram : Borç, diyet veya cerime verme. igtirar : (Gurur. dan) Aldanma, iğfâl olunma. * Gururlanma. Kibirlenme, böbürlenme. Güvenilmeyecek şeye güvenme. * Gaflette olma, gafil bulunma. igtiraren : Güvenerek, mağrur olarak. igtisab : Gasb etmek. Başkasının malını zorla elinden almak. igtisabat : (İgtisab. C.) Gasbetmeler, başkasının malını elinden zorla almalar. igtisal : Yıkanmak. Gusletmek. (Bak: Gusül) igtişaş : Karışıklık. Kargaşalık. Karmakarışık olmak. * Birisinin fena telkinini kabul etmek. iğtişaşat : (İgtişaş. C.) Karışıklıklar, kargaşalıklar, fenâlıklar. iğtita' : Örtünme, bir şeye sarınma. igtiyab : Gıybet etmek. Zemmetmek. Yermek. igtiyal : Baskın yapıp öldürme. igtiyar : Faydalanma, istifâde etme. * Azık edinme. igtiyaz : Gazaba gelme, kızma, öfkelenme. igtiza : (Gızâ. dan) Beslenme, gıdalanma. igtizab : Gücenme, kızma, gazaba gelme, darılma. iğtizal : İplik eğirme. iğva : (Bak: İğva) igva' : Ayartmak. Azdırmak. Baştan çıkarmak. igyal : Hâmile kadının sütünü vermesi. igyam : Havanın bulutlu olması. igza' : (Gazâ. dan) Savaştırma. Gazâ ettirme. Muharebeye gönderme. ◊ Görmemezliğe gelme.igzab : (Gazab. dan) Gazaba getirme, hiddetlendirme, kızdırma, öfkelendirme. igzaf : Gece çok karanlık olmak. igzal : Eğirmek. ih : Deveyi çökertmek için kullanılır sestir. * Yorgunluk ve heyecanla hızlı nefes vermeği tasvir eder. iha : Sevketme, gönderme. ihab : Verme, bağışlama. ◊ Ham deri.ihafe : Korkutmak. Havf ettirmek. ◊ Korkutmak.ihake : Te'sir etme. * Kesme. ihale : Bir işi birisinin üzerine bırakmak. Bir hâlden diğer hâle dönmek. * Artırma veya eksiltmeye çıkarılan bir işi en münâsib bulunan bir istekliye vermek. * Zayıf addetmek. * Muhal söz söylemek. More…ihaleten : İhale ederek, ihale suretiyle. iham : Vehme düşürmek, vehimlendirmek. * Edb: İki mânaya gelen bir kelimeden en az kullanılan mânayı bilerek kullanmak. ihame : Çadır kurma. ihan : (Vehn. den) Bir kimseyi zayıf, kuvvetsiz tutma. Güçsüzlendirme. * Hor görme, tahkir etme. ◊ (İhnet. C.) Kızgınlıklar, öfkeler, gazablar, dargınlıklar.ihanet : (Hevn. den) Alçak ve hakir addedip itibar etmemek, kıymet vermemek. * Hainlik. Haksızlık. Kötülük. ◊ Helâk etmek. Öldürmek. Mahvetmek.ihaş : Bir kimsenin namusuna dokunma, namusunu lekeleme. ihase : Toprağı kazarak bir şeyler arama. ihaşe : Avı, tuzağa düşürebilmek için sürüp götürme. ihata : Etrafından çevirmek, kuşatmak, içine almak. Kuşatılmak, sarılmak. * Geniş bilgi ile anlamak, tam kavramak. ihatavî : İhata edecek şekilde. Kaplayıp içine alacak yolda. ihaze : (C.: İhâzât-İhâz) Su birikip toplanacak yer. * Bir kimsenin kendisi veya sultanı için hıfzedip gözlediği yer. ◊ Kalkanın elle tutulacak olan yeri. * Timar. Hükümdarın verdiği More…ihba' : Örtmek, saklamak, gizlemek. * Ateşi basıp söndürmek. ihbab : Muhabbet etmek. Sevgisini göstermek. ihbak : Boyun eğme, inkıyâd, yumuşaklıkla söz dinleme. ihbal : Gebe koyma, hâmile yapma. * Çiçekler dökülüp meyve tutma. ihbar : Haber vermek. Haber almak. Alınan haber. Anlatmak. (Bak: Ahbâr) ihbarat : Bildirilen haberler. İhbarlar. Bildirilen hadis-i şerifler. ihbarî : Haberle alâkalı. Haber vermeğe dair. * Gr: Bir işin ne zaman olacağını bildiren fiil. ihbariyyat : Haberle alâkalı, habere âit cümleler. ihbariyye : Haber vermek işi. * Kaçak veya kayıp eşyayı haber verene mükâfat olarak verilen para. ihbarname : f. Yazılı haber. Yazı ile haber vermek. * Belirli hadiselere dair bilgi olarak, alâkalı olduğu yere verilen yazı. * Bir paranın ödenmesi veya başka bir muamelenin yapılması lüzumuna dair More…ihbas : Eteğinde bir şey gizleme. * Hapsetme. * Vakfetme. Hayır yollarında mal ve hayvan bağışlama. ◊ İfsad etmek. Bozmak. * Yaramazlık öğretmek. ◊ Birinin hakkını yeme.ihbat : Mahveylemek. Battal ve geçmez hale koymak. * Kuyunun suyu çoğalmak veya bitmek. * İşin karşılığını vermek. * Amelin sevabını giderip, hiçe indirmek. ◊ Huşu ve tevazu' More…ihcac : Hac vazifesi için bedel vermek veya nâib tutmak. Nâib tutana 'Âmir, menub veya mahcucun anh' da denir. ihcaf : Noksanlık, eksiklik, kusurluluk. ihcal : (Hacl. den) Utandırma. ihcam : Bir şeyden korkarak vaz geçme, dönme. cayma. Men olunma. ihda : İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. * Hediye etmek. Armağan yollamak. ◊ (Müennes) Bir. More…ihda aşer : Onbir. ihdac : Doğan çocuğun bir yerinin eksik olması. ihdad : (Gövdenin) derisi şişme. ◊ Keskinleştirme.ihdaf : Gelip çatmak. Karşısına dikilip durmak. Hedef olmak. ihdaiyye : Hediye etme vesilesiyle yazılan yazı. ihdal : Islatma. ihdar : (Hadr. dan) Tıb : Bir organın hissini iptal etme, uyuşturma. * Kızı yaşmaklandırma, ferace giydirme. ◊ (Heder. den) İptal etme, battal etme, hükümsüz bırakma. * Boşa harcama. More…ihdas : Yeniden bir şey yapmak. Ortaya koymak. Meydana koymak. (Bak: İbda', Hudus) ihdi : Deve çöktü. ihdilal : Yaş olmak, ıslanmak. * Ağacın budak ve yapraklarının çok olması. ihdirar : Yeşillik. ihevat : (İhve. C.) Samimi ve sâdık arkadaşlar. Candan dostlar. * Tarikat arkadaşları. ihfa : Saklamak. Gizlemek. Ketmetmek. Gizlenilmek. * Tecvidde: Harflerden birisini söylerken gizli ve zayıf söylemek. ihfaf : Hafifletmek. Birinin şerefine dokunacak şekilde konuşmak. ihfak : Gazâda ganimet malından pay almamak. * Avcıların av yakalayamaması. ihfas : Çirkin olmak. ihfik : Yer sarsıntısı ve zelzeleler neticesinde meydana gelen yarıklar, çatlaklıklar. ihhikak : Kördüğüm olma. * Mc: Sıkışıp kalma. Halledilmeyip çözülmez hale gelme. ihkab : Arkası kesilme. ihkad : Başka bir kimsede garaz ve kin uyandırma. ihkak : Mazlumun hakkını zâlimden almak. Hakkı yerine getirmek. Hak ile hasmına galib olmak. ihkâm : Manen tahkim etmek. Sağlamlaştırma. Muhafaza ile fesaddan menetmek. ihkar : Rezil ve rüsvay etme. ihla : Boş bırakma. Boşaltmak, hâli kılmak. ihla' : (Hulv. den) Tatlılandırma. ◊ Hâli etmek, boşaltmak. ◊ Çıkarmak.ihlad : Meyletmek, yönelmek, eğilmek. * Sonsuzlaştırmak, ebedi kılmak. * Geç ihtiyarlamak. ihlaf : Su aramak. Yerine halef etmek. * Kılıç çıkarmak için elini uzatmak. ◊ Yemin vermek. Yemin etmek. * Yok etmek. Telef etmek.ihlak : (Helâk. dan) Harcama, tüketme, bitirme. * Yok etme, helâk etme, öldürme. ◊ Elbise eskimek veya eskitmek.ihlal : (Halel. den) Sakatlamak. Bozmak. Halel vermek. * Birini ihtiyaç içinde bırakmak. * Düşmanın haklarına vefa etmeyip gadretmek. ◊ (Mahal. den) Yer değiştirmek. Vermek. More…ihlamak : Ih diyerek deveyi çökertmek. * Ih diyerek yorgunluk ve heyecanla hızlı nefes vermek. ihlamur : Kerestesi marangozlukta kullanılan ve çiçeği haşlanıp çay gibi içilen ağaç. * Ihlamur ağacından yapılmış. ihlas : (Hulus. dan) Kalbini safi etmek. İçten, samimi, riyasız sevgi. İçten gelen sevgi ile doğruluk ve bağlılık. ◊ Müşteriyi aldatmak. Müflis olmak.ihlas-mend : f. İhlaslı, ihlas sahibi, temiz kalbli. ihlas-mendane : f. Temiz yürekli kimseye yakışır şekilde, ihlaslı kişiye uygun tarzda. ihlas-mendî : f. İhlaslılık, temiz kalblilik. ihlas-perver : f. İhlas sahibi, temiz kalbli. ihlas-perverane : f. Temiz yürekli, ihlas sahibi bir kimseye yakışacak surette. ihlas-perverî : f. Temiz yürekli, ihlas sâhibi olma. ihlil : Erkek tenasül organının deliği, sidik yolu. Sidik deliği. * Kadınlarda memede sütün aktığı yer. ihlivlak : Eskimek. * Bulutun gökyüzünü kaplaması. ihma : Bir şeyi ateşte kızdırma. ihmad : Ateşin alevini söndürmek. ◊ Ateşi söndürmek.ihmal : Ehemmiyet vermemek. Yapılması lâzım bir işi sonraya bırakma. Dikkatsizlik. Başlayıp bırakmak. Terk etmek. ◊ Bir şeyi yüklemesi için yardım etmek. Yükletilmek. ◊ Saçak More…ihmalci : t. Dikkat etmeyen, dikkatsiz, müsamahacı. ihmalkâr : f. İhmalci, işine dikkat etmeyen. ihmam : Kederlendirmek. Mahzun etmek. * İhtiyarlatmak. ihmar : Gizli etmek, saklamak. ihmirar : Kızarmak. Kızıllık. * Kızıl hastalığı. ihn : Boyalı sof kumaş. * Renkli yün. ◊ Yün. Renkli yün, renkli kumaş.ihna' : İfsad etmek, bozmak. * Yaramaz söz söylemek. ◊ Acıma, merhamet etme, şefkat etme.ihnac : Bir şeyi bir yana eğme. ihnak : (Hunk. dan) Kin bağlama. Gazaplandırma. ◊ (Hunk. dan) Boğma.ihnet : Gazap, öfke. Hiddet. * Kalb katılığı. * Kin bağlamak. ihra' : Eksiltme, azaltma, noksanlaştırma. ihrab : Kaçma zorunda bırakma. * Çalışma, azmetme, didinme. ◊ Kavgayı kızıştırma, muharebeyi alevlendirme. ◊ Viran etmek, harabe haline getirmek. ◊ Harâb etme, perişan etme. More…ihrac : Çıkarmak. Dışarı atmak. Fazla malı başka memlekete göndermek. İstifade için meydana koymak. ihracat : (İhrâc. C.) Memleketteki fazla malı başka memlekete göndermek, satmak. * Çıkarmalar. İhraç etmeler. ihrak : Ateşe atmak. Yakmak. Yandırmak. * Bulamaç yapmak. ◊ Akıtma, dökme.ihrakan : Yakmak suretiyle. ihram : Hacıların örtündükleri dikişsiz elbise. * Yün yaygı. Büyük yün çarşaf. * Fık: Hac veya umreyi yada her ikisini eda etmek için mübah olan şeylerden bazılarını nefsine menetmek ve onlardan More…ihras : Dilsiz olmak. Dilsiz kalmak. ihraz : Nail olmak. Erişmek. * Kazanmak. Kesbetmek. * Birisini güzel bir surette korumak. ihrinmas : Sükut etmek, susmak. ihrit : İsmi işitilmeyen bitki. ihrivvat : Uzamak. ihriz : Bitkin, dermansız. Kımıldanmağa ve bir şey yapmağa hâli ve mecâli olmayan. ihsa : Saymak. Sayılmak. İstatistik, sayım. * Kandırmak, aldatmak. * Zaptetmek. * Ezber etmek. * Fehmetmek. İdrâk eylemek. ihsa' : Yalnız bir ilim ve san'at dalıyla meşgul olup, o hususda ihtisas yapıp terakki etme. Husyelerini çıkarma, iğdiş etme, eneme, erkekliğini giderme. ◊ Irak etmek, More…ihşa' : Tevazu ve alçak gönüllülükle zorlama. ihsab : Ucuzlama, fiattaki azalma. ihsad : Ekin veya ot biçme veya biçtirme. Hasâd etme. ihşad : (Halk) Birikme, toplanma, cem' olma. ihsaî : Sayım ile alâkalı. İstatistiğe ait. ihsaiyat : İstatistik. İstatistiğe ait mâlumatı toplama ilmi. ihşam : Utandırma, kızdırma. ihsan : (Hısn. dan) Sağlamlaştırmak. Tahkim etmek. * Zevcesini nâmahremden korumak. Kadın kendisini haramdan sakınmak. * Ehl-i azamet olmak. ◊ İyilik, lütuf, bağışlamak. * Sahilik More…ihsanat : (İhsan. C.) İhsanlar, lütuflar. ihsandide : (C.: İhsandidegân) f. İhsan görmüş, bağış almış. Birinin lütfunu görmüş, minnettar. ihsanen : İhsan suretiyle. Bağışlayarak, lütuf ve iyilik ederek. ihsanname : f. Edb: İltifat mektubu. İltifat ve tahsini hâvi yazılan mektub. ihsanperver : f. İhsan edici. İyiliği çok sever.(İhsan ihsandır, eğer nev'e olsa veya muhtaca ve fakire olsa. Sehavet o vakit tam sehavettir, eğer millet için olsa, yahut milleti tazammun eden bir More…ihsar : '(Hasr. dan) Birisini işinden alıkoymak. * Fık: Hac için ihrama girmiş bir zâtın, Arafat'ta durmakla ziyaret tavafından; ve umre için ihrama girmiş bir kimsenin de tavaftan men More…ihsas : Hissetmek. Hissettirmek. Açık anlatmadan kapalıca bahsetmek. * Bulmak. Görmek. Bilmek. Zannetmek. İdrak etmek. Duyurmak. ◊ Aşağılık işler yapma. * Cimrilik, pintilik, hasislik. More…ihsasî : Hisse ait ve müteallik. Duygu ile alâkalı. ihsasiyye : Tecrübeden ve hissedilenden gayrısını kabul etmeyen. Hissiyyun ve maddiyyun fırkasından olanlar. İmansızlık. Dinsizlik. ihşîşan : Kabalığı, inatçılığı ve katılığı fazla olmak. ihta' : Yanılma veya yanıltma. * Hatâya düşürme veya düşürülme. ◊ Hatâ etmek, yanılmak.ihtar : Hatırlatmak. Dikkati çekmek. Tenbih. Uyarma. Kalbe gelen doğuş, ilham. ihtarat : (İhtar. C.) İhtarlar, hatırlatmalar. * Dikkati çekmeler, tenbihler. ihtiba' : (Habâ. dan) İyice saklayıp gizleme. ◊ Gizlenmek, örtünmek.ihtibak : Kumaş ve bez dokuma. ihtibal : (Habl. den) İpten yapılmış ağ ile tuzak kurma. ihtibar : Yoklama. Deneme. Sınama. Tecrübe. ◊ İmtihan ve tecrübe etmek.ihtibas : (Habs. den) Tutulma, tutukluk. * Hapsolunma, hapsetme. ihtica' : Karşılıklı olarak birbirini hicvetme. ihticab : Örtünme. Saklanma. Gizlenme. Perdelenme. * Doğumun belirli zamanından fazla uzaması. ihticac : (C.: İhticacat) Delil, vesika, şahit göstermek. Münâzaa ve mürâfaada hüccet ve delil göstermek. Bir mes'elenin şüphesizliğini delillerle isbat etmek. ihticacat : (İhticac. C.) Delil, şahit göstermeler. ihticacen : Delil, şahit ve vesika gösterme yoluyla. ihticam : (Hacamet. den) Hacamet olma, kan aldırma. ihtican : Bir yerin etrafına duvar yapma, çit çekme. ihtida : Hidayete ermek. Delâlet ve irşadı kabul edip doğru yola girmek. Allah'a ve Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimize iman etmek. * Başkasına tekaddüm etmek. ihtida' : Tevazu, alçak gönüllülük, mahviyet, mütevazilik. ◊ Aldatmak. Hile yapmak. Oyun etmek.ihtidab : Kına ile saç ve sakalı boyama. * Boyanma, renklenme. ◊ Boyamak.ihtidad : Keskinleşmek. * Hızlanmak. * Azmak. * Hiddetlenmek. ◊ Otu köküyle birlikte biçmek.ihtidam : Hizmet etmek. ihtidar : Örtülenme, perdelenme, perde tutma. ihtifa : Gizlenme. Saklanma. ihtifa' : Çıplak ayakla yürüme. ihtifad : Acele yapma, sür'atle ve çabuk olarak işleme. ihtifaf : Kuşatma, etrafını çevirme. * Yüzdeki kılları giderme, traş etme. ihtifal : Hürmet ve saygı için büyük cemaat ile yapılan merasim. Cenaze alayı. ihtifalat : (İhtifal. C.) Törenler, merasimler. * Cenaze alayları. ihtifar : (Hafr. dan) Kazma veya kazılma. ihtifaz : Darılma, küsme. * Bir şeyi nefsine hasretme. * Kendini sakınma, muhafaza etme. ◊ (Bastırarak) Aşağılatma.ihtika' : Bir şeyin sağlamlığı, muhkemliği. * Dimağ heyecanı. ihtikak : Hakkını istemek. Niza' etmek. Birbirine husumet etmek. Hapseylemek. * Fık: İki taraftan her birinin haklı olduğunu iddia etmesi. ◊ (Hikke. den) Sürtünüp kaşınma.ihtikan : Kan toplanması. Bir uzva kan birikmesi sebebi ile oranın şişip kabarması. * Şırınga kullanma. ihtikar : Hor ve hakir görmek. Hakarete katlanmak. ihtikâr : Bir şeyi kıymetlensin diye saklamak. * Ist: İnsanların veya ehlî hayvanların yiyeceklerine âit şeylerin satış kıymetleri yükselsin diye kırk gün kadar saklamak. Böyle yapan kimseye muhtekir More…ihtikâren : İhtikâr suretiyle, vurgunculukla. ihtila' : (Kadın) Nikâhı bozdurma. Kadın mehrinden vazgeçip veya çok para vererek kocasından boşanması. ◊ Tenha yere veya halvete çekilme. * Taze ot koparma, biçme. ◊ Ot biçmek. More…ihtilab : Aldatma, kandırma. * Aldatılma, kandırılma. Hile yapılma. ◊ Süt sağma. ◊ Aldatmak.ihtilac : Seğirtme. * Çarpıntı, çarpma. * Etler gevşeyip büzülme. * Havale nöbeti. ◊ Seğirtmek, koşmak. * Hareket etmek.ihtilacat : (İhtilâc. C.) İhtilaclar, çarpıntılar, seğirtmeler. ihtilaf : (Hulf. den) Anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik. * Birisinin halifesi olmak. ihtilaf-dar : f. Huk: Mirasçı ile miras bırakanın ayrı ayrı memleketler halkından olması. ihtilafat : Anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar. İhtilaflar. ihtilak : Huy ve tabiat edinme. * Yalan uydurma. ◊ Yalan olmak. * Muhtaç olmak. ◊ Tıraş etme veya edilme.ihtilaken : İhtilak suretiyle, yalan uydurarak. ihtilakiyyat : Yalanlar, aslı olmayan sözler. Uydurma sözler. ihtilal : (C.: İhtilalât) Ayaklanma, devlete isyan. Bozukluk, karışıklık. * Şerre çalışmak, düzensizlik. ◊ (İhtilal) Halel vermek, zarar vermek. * Muhtaç olmak.ihtilalat : (İhtilâl. C.) Ayaklanmalar, isyan etmeler, ihtilaller. ihtilam : Uyurken cenabet olmak, düş azmak. Ergenlik. ihtilas : (C.: İhtilasât) Çalma, sirkat, hırsızlık. * Usulca ve elçabukluğu ile aşırma. * Bir çeşit ok atma tavrı. ◊ Hırsızlık için gelip bir şey alıp kaçmak.ihtilasat : (İhtilas. C.) Hırsızlıklar, çalmalar, sirkatler. ihtilaskâr : f. Çalan, aşıran, hırsızlık yapan. ihtilaskâran : (İhtilaskâr. C.) Çalanlar, aşıranlar, ihtilas edenler. ihtilaskârane : f. Çalıp aşıranlara yakışacak şekilde, hırsızlar gibi. ihtilat : Karışmak, karışıp görüşmek. ihtilatgâh : f. İhtilat yeri. ihtima' : (Himye. den) Perhiz. * Kaçınma, ictinâb etme. * Sığınma, himâyesine girme. ihtimal : (Haml. den) Mümkün olma, belki. Olması mümkün görünmek. * Kabul eylemek. * Yükselip götürmek. * İhsana mukabil şükretmek. * Kızma ve hiddetlenmekten dolayı yüzünün rengi değişmek. ihtimalat : (İhtimal. C.) İhtimaller. Olması mümkün olan şeyler. ihtimam : Elem ve kederden uyuyamamak. * Perhizkârlık etmek, riyazette bulunmak. ◊ Özenmek, fazla dikkat etmek. Gayret ve dikkat etmek. ◊ Süpürmek, süpürülmek. ◊ Ev süpürmek.ihtimar : (Hamr. dan) Mayalanma, ekşiyip mayalanma. ◊ Mütegayyer olmak, bozulmak, değişmek.ihtinac : Meyletme, bir tarafa yönelme, dönme. ihtinak : (Hank. dan) Boğazın sıkılıp tıkanmasından dolayı nefes alamama. Boğulma. ihtinan : Sünnet olma. ihtinas : Kırılmak. * İkiye bükülmek, iki kat olmak. ihtira' : Evvelce keşfolunmamış, bilinmeyen bir şeyi keşfetmek. İcad etmek. * Edb: Hiç kimse tarafından kullanılmamış tabirler ve mazmunlar kullanma. (Bak: Delil-i ihtira', İbda') More…ihtira'-kerde : f. Eşine rastlanmayan keşif. * Yaratılmamış olmak. ihtirab : Savaşma, muharebe etme. ihtiraf : Cem'etmek, toplamak. ihtiraî : (C.: İhtiraiyyat) İcad ve ihtira ile alâkalı. ihtirak : Yanmak, tutuşmak, yanıp kül olmak. * Koz: Bir gezegenin güneşe yaklaşması. ◊ Kat'etmek, kesmek.ihtiram : Hürmet olunmak, tazim olunmak, hürmet, saygı. ◊ Eksilmek, noksanlaşmak. * Kesilmek.ihtiramat : (İhtiram. C.) İhtiramlar, hürmetler, saygılar. ihtiramen : Hürmet ederek, saygı göstererek. ihtiramkâr : f. Saygılı, hürmetkâr. ihtiras : (Hiraset. den) Kaçınmak, kendini korumak, muhafaza etmek. * Kesmek. ◊ Aşırı istek sahibi olmak, hırs duymak, şiddetli arzu. ◊ Ekme.ihtirasat : (İhtiras. C.) Şiddetli arzu ve istekler. İhtiraslar. ihtirasî : Korunma, muhafaza olunma, kendini gözetme. ihtirat : Kılıç çekme. ihtiraz : Sakınmak, çekinmek, kaçınmak. ihtirazen : Korunarak, sakınarak, muhafaza olunarak. ihtirazî : Çekinmeye ait, sakınmayla alâkalı. ihtişa' : Tam olarak dolma. * Yastık veya döşek gibi bir şey edinme. ihtisab : Hesab sorma, mes'uliyet. * İhtisab dâiresinin aldığı vergi. * Emr-i bilma'ruf nehy-i an-ilmünker vazifesi, * Ceza. * Eskiden belediye işlerine bakan memurun işi ve dâiresi. ihtisab resmi : Eskiden belediye varidatı olarak damga, tartı, ölçü, panayır ve pazar vergisi adı altında alınan vergiler ile, hile yapan esnaftan alınan para cezalarının umumi adı. ihtisabiyye : İhtisaba (belediyeye) ait vergi. ihtisad : Hasad etme, biçme. ihtişad : Toplanmak, birikmek, yığılmak. ihtisam : (Husumet. den) Düşmanlık, husumet, muhâsame. ◊ Husumet etmek, düşmanlık yapmak.ihtişam : Debdebe. Şanlı görünüş. * Etbâ dairesi ve takımının kalabalığı. ihtisar : İcmâl etmek. Sözün kısaltılması. Kısaltmak. * Mat: Sadeleştirme, basitleştirme. Hesapta bir tenasübü en küçük haddine indirme. ◊ Elini böğrüne koymak. * Muhtasar yapmak.ihtişar : Büyük kafalı olma, koca başlı olma. * Toplanma, cem' olma. ihtisaren : İhtisar suretiyle, muhtasar olarak, kısaltarak, tafsilâtsız, kısaca. ihtisas : (Husus. dan) Kendine mahsus kılmak. ◊ Hissetmek. Sezmek. Duymak. Duygulanmak. Hislenmek.ihtişaş : Kuru ot veya saman gibi hayvan yemi biriktirme. ihtisasiyyun : İhtisas sâhibi kimseler, mütehassıslar. ihtisat : İtibar gösterme, rağbet etme. ihtitab : (Hatab. dan) Odun toplamak, odun kesmek. ◊ Nikâhla kadın veya kız istemek.ihtitaf : (Hatf. dan) Göz kamaştırma. * Kapıp götürme, kapma. ◊ Sür'atle ahzetmek, çok hızlı almak.ihtital : Gizli söylenen sözü dinleme. Kulak kabartma. ihtitam : Hitam bulma, sona erme, iş bitme. ihtitan : (Hitan. dan) Sünnet ettirme. ◊ Sünnet olmak.ihtitat : Sınırlandırma, hududlandırma. Hat çekme. * Sakal bitme. ◊ Sakal bitmek. Yer tutmak. * Hatla işaret koymak. ◊ Yukarıdan aşağı indirme.ihtiva : İçinde bulundurmak, içine almak, hâvi olmak, şâmil olmak. Bir şeyi toplamak ve korumak. ihtiva' : Kendini aç bırakmak. ihtiyac : Çaresiz kalıp istemek. Muhabbetle meyletmek. Acz, fakr ve yoksulluk. Zaruret hali. ihtiyacat : (İhtiyac. C.) İhtiyaçlar. Lüzumlu olan şeyler. ihtiyal : (Hile. den) Hile yapma, aldatma, düzen, oyun etme. ◊ Gururlanma, enaniyetlenme, kibirlenme. ◊ Korkma, havfetme.ihtiyalat : (İhtiyal. C.) Düzenler, hileler, aldatmalar, oyunlar. ihtiyan : Sözde durmama, emanete hiyanet etme. ihtiyar : Yaşlanmış kimse. Yaşlı. * Ist: İstek, arzu. Razı olmak. Katlanmak. Seçmek. Tensib etmek. Seçilmek. (Bak: İrade) ihtiyarî : Mecburi olmayan. İsteğe bağlı. Bir kimsenin isteğine bırakılmış olan. ihtiyariyat : Yapılması insanın kendi elinde olan şeyler. ihtiyat : Sakınmak. İşleri iyi düşünmek. Tedbirlilik. İşlerde basiret üzere bulunmak. Yedek. ihtiyaten : İhtiyat ederek, ilerisini düşünerek. ihtiyatî : İhtiyatla alâkalı. Gelecek zamana ait olan. ihtiyatkâr : f. İhtiyatlı, ilerisini düşünen. ihtiyatkârane : f. İhtiyatla, sakınganlıkla. ihtiza : Ateş yakıp alevlendirme. ihtiza' : Parça parça edip taksim etmek. * Kat'etmek, kesmek. ◊ Tevazu. Gönül alçaklığı. Alçak gönüllülük.ihtizab : (Saç, sakal v.s.yi) boyama. ihtizal : Kesilmek. * Ayrılmak. ihtizam : Kemer takma, kuşak bağlama. ihtizan : Birisini işinden alıkoyma. * Çocuğu besleme. ◊ Sırrı gizlemek.ihtizar : (İhtidar) Huzura çıkmak. Hâzır olmak. * Can çekişmek. Hastanın ölüme hazır olması. ◊ Hazer etmek. Korunmak. Sakınmak.ihtizaz : Hafif titremek. Deprenmek. * Şevk ile meyil ve hareket. Harekete geçme. * Sallanma, sıçrayıp oynama. ◊ Haz duymak. Ferahlamak. ◊ Alçalma, tezellül.ihtizazî : İhtizaza ait. Titremekle alâkalı. ihvan : ( kelimesinin cem'i) Kardeşler. Eş, dost. * Sâdık arkadaşlar. * Aynı mezheb veya tarikata mensub olanlar. ihvaniyat : Arkadaşlar, eş dost mektubları. ihve : Kardeşler. Arkadaşlar. ihya : Diriltmek. Yeniden hayata kavuşturmak. Canlandırmak. Şenlendirmek. Uyandırmak. * Gece de uyumayıp çalışmak veya ibâdetle vakit geçirmek.(İnsan der: 'Çürümüş kemikleri kim More…ihya-kerde : f. İhya edilmiş. Lutfedilmiş. Yeniden inşa edilmiş. ihyanen : (Bak: Ahyanen) ihza' : Ganimetten pay ayırma. * Ayakkabı giydirme. ◊ Semirme, yağlanma. Semirtme, semirtilme. ◊ Rezil ve rüsvay etme. Kepâze etme.ihzak : Kahkaha ile gülme. Çok gülme. ihzal : Şaka ve alay ile çok uğraşma. ◊ Islatma, ıslatılma.ihzan : Mahzun etme, hüzünlendirme, keder verme. ihzar : Hazır etmek. Hazırlamak. * Huzura getirmek. Derpiş etmek. * Mahkemeye gelmeyenleri cebren getirme müzekkeresi. ihzarat : (İhzar. C.) Hazırlıklar, hazırlanmalar. ihzaren : Huzura getirerek. Birini mahkemeye dâvet ederek. * Hazırlayarak, ihzar ederek. ihzarî : Hazırlık mahiyetinde olan. Hazırlayan. ihzariye : Aleyhine açılan dâva münasebetiyle getirilen şahıslardan, gönderilen mübaşir veya muhzirin masrafı karşılığı olarak tahsil edilen para. İhzariyeye mübaşir ve muhzirin at ve araba masrafından More…ihzaz : Rahatlandırmak. Haz duymak. Nasipli olmak. Bahtlı. ijek : f. Kıvılcım, şerare. ik'ad : Bir hükümdarın tahta oturtulması. Oturtmak. ◊ Yüksek bir yere çıkarmak. * Oturtmak.ik'ar : Derinletmek, derinleştirmek. ◊ Derinletme, derinleştirme.ikâ' : Dayanma, istinad etme. * Dayanacak bir şey verme. ika' : (Vuku'. dan) Vuku buldurmak. Fena bir şey yapmak. Meydana getirmek. Yetiştirmek. Düşürmek. ikab : Şiddetli azab, eziyet, ceza. ◊ Azap, mihnet.ikad : Kuvvetlendirme, sağlam kılma. ◊ Ateş yakma, tutuşturma.ikae : Kusturma, istifra ettirme. Kusturulma. ikaf : (Vakf. dan) Vakfetme, malını vakıf şekline koyma. * Bir işten vaz geçme, durdurma. ◊ Palan.ikahe : Düşmana üstün gelme, galibiyet. ikak : Tırnaklı hayvanların gebeleri. ikal : İkl, bağ, bend. * Daha ziyade Arabların başlarına koyup sardıkları bağ, agel. (Bak: Sâhib-üt tac) ◊ Ayak bağı, ayak köstegi. * Bağ, bend.ikale : Pazarlığı bozma. Her iki tarafın isteğiyle alışveriş mukavelesini bozma. Bir hukuki muamele ile meydana gelen vaziyetin diğer bir hukuki muamele ile eski haline getirilmesi. * Demediği halde More…ikam : şiddetli harpler. * Yaramaz huylu. ◊ Kısırlar, akamete uğrayanlar.ikame : Oturtmak. Mukim olmak. Yerleştirmek. İskân eylemek. Bulundurmak. Meydana koymak. Vücuda getirmek. Dâva açmak. Ayağa kaldırmak. Kıyam etmek. ikamet : Bir yerde kalmak. Oturmak. * Müezzinin kamet getirmesi. ikametgâh : f. Ev, hane. * İkamet yeri. ikan : İyi ve yakînen bilmek. * Sağlam bir iş. * Yakin hasıl etmek ve edilmek suretiyle bilmek. ikar : Doldurma, doldurulma. ikaz : Uyandırmak. Gafletten kurtarmak. Tenbih. ikbab : Yüzüstü düşme, kapanma. * Bir şeyin üstüne fazla düşme. Olması için aşırı derecede çalışma. ikbah : (Kubh. dan) Fenalık yapma, kötülük etme. ikbal : Bir şeye yönelmek. Teveccüh etmek. Reddetmeyip kabul etmek. Bir şeyi birinin önüne götürmek. Baht açıklığı. Talih. Refah. * İstemek. (Bak: İdbar) ikbalcu : f. İkbal ve büyüklük arayan. Onların peşinde olan. ikbalmend : f. Bahtiyar, mutlu, saadetli, talihli. * Refaha, büyük bir makama erişen. ikbalperest : f. Bir mevki ve makam için hırslı olan. İkbale çok hırs duyan. ikbar : Kabre koyma, mezara koyma veya konulma. ◊ Ulu görme, büyük görme veya görülme.ikd : İnci. Gerdanlık. Mücevher, boyuna takılan dizilmiş kıymetli şey. * İnci dizecek iplik. * Hurma salkımı. ikdam : Gayret ve sebat ile çalışmak. İlerlemeye gayret etmek. Devamlı çalışmak. İlerlemek. ikdamat : (İkdam. C.) İlerlemeler. Sürekli çalışmalar. ikdar : (Kudret. den) Kudret verme, kuvvetleştirme, güç kazandırma. Geçimini sağlama. * Birini kayırma. ikdirar : Bulanma, bulanık olma. ikfa' : Edb: Sesleri birbirine yakın olan harflerle kafiye yapmak. ikfal : Kilitlenmek, kilitlemek, kilit takmak. ◊ Kefil gösterme, tekellüf ettirme. ◊ Kilitlemek.ikfar : Birisine kâfir demek, kâfir denilmek. ikhâr : Kahr etme, kahr edilme, kahr edilmiş olma. ikhat : Kuraklığa uğratma, kıtlığa uğratma. ikiçifte : t. Dört kürekli kayık. ikilik : t. İki kuruş kıymetindeki eski gümüş para. * İki kısımdan meydana gelmiş. * Ayrılık, ihtilâf, ikiye bölünme, iki taraf olma. ikka : Çocukların doğduklarında mevcut olan saçı. iklab : Aksine döndürmek. Tersine çevirmek veya çevrilmek. ◊ Tersine çevrilme, çevirmek. Tersine döndürmek.iklal : (Kıllet. den) Azaltma, miktarını indirme. * Az bulma, az görme. ◊ Azaltılma, azaltma.iklîd : (C.: Akalîd) Anahtar, miftah. iklil : Hz. Peygamber'in (A.S.M.) Zebur'da geçen bir ismidir. Müzeyyen tâç manâsına da gelir. iklim : Bir yerin hava şartları. Memleket. Küre-i arzın kıt'a ve her bir memleketi. ◊ (Bak: Iklim)ikma' : Gelen bir kimseyi geri döndürme. * Birisini aşağılama. ikmah : Buğdayı un yapma. Buğday yetiştirme. * Kafa tutmak, kibir ve azametle karşı gelmek. ◊ Enaniyet ve azametle kafa tutma.ikmal : Tamamlamak. Bitirmek. Mükemmelleştirmek. ikmam : Ağaçların tomurcuklanması. Çiçek tomurcuğu görünmesi. * Elbiseye yen yapmak. ikman : Gizleme, saklama, örtme. ikmar : Ayın doğmasını bekleme. ikmas : Suya daldırıp çıkarma. ikna' : Kanaat vermek. Râzı etmek. Râzı edilmek. İnandırmak. İnandırılmak. * Ayakta iki tarafa bakmadan durmak. iknaiyyat : İknâ etmek veya râzı etmek için söylenilen sözler. iknan : Örtme, saklama, gizleme. iknas : Adi ve rezil bir kimse iken asaletlilik iddiasında bulunma. iknat : Allah'a dua etme. Aczini ve fakrını anlayarak Allah'a yalvarma. * Namazda kıyamı uzatma. * İnkisar etmek. ikra : Kiraya verme. ikra' : Okutmak. 'Oku' diye emretmek. * Selâm göndermek. Yakın gelmek. Ziyafet istemek. ikrab : Kederlendirme, hüzün verme. ikrah : İğrenmek. Tiksinmek. Bir işi istemiyerek yapmak. * Birine zorla iş yaptırmak veya muamele yapmak. ikrahen : İstemiyerek, tiksinerek. Zorlanarak. ikram : Ağırlamak. Hürmet etmek. Saygı göstermek. * İltifat olarak bir şeyler vermek. * Bağış. * Hesap dışı verilen şey veya yapılan indirme, tenzilât. * Allah'ın lütfu ve ihsanı. ikramat : (İkram. C.) İkramlar, hürmetler, bağışlar. ikramen : İkram olarak. Ağırlama suretiyle. Hürmet, tazim ve saygı için. ikramiye : Hürmet ve mükâfat için verilen para veya hediye. * Memurlara maaş haricinde ve her sene belli bir zamanda verilen para. * Yapılan iyilik karşılığı olarak verilen hediye veya para. * Satıcı More…ikrar : Açıktan söylemek. Kabul ve tasdik etmek. Hakkı itiraf etmek. Karar vermek. Mukarrer kılmak. * Fık: Bir kimseye diğerinin kendisinde olan hakkını haber vermek. ikraz : Ödünç vermek. Borç vermek. * Kesip ayırmak. ikrazat : Borçlar. Borç vermeler. iksa : Giydirmek. Giyecek vermek. iksâ : Uzaklaştırılma. Uzaklaştırma. iksa' : Kasvet. Sıkıntı vermek. Sıkıntı verilmek. iksad : (Kesad. dan) Kesada düşürme, kesatlandırma. iksal : (Kesel. den) Bezginlik ve bıkkınlık verme. iksam : Çok miktarda mal alıp biriktirme. * Kökünü kırma. Hepsini silip süpürme. ◊ Kasem etme, and içme, yemin etme. ◊ Kasem etme, yemin etme, and içme.iksar : Yapabileceği ve elinden geldiği halde ihmâl etme. ◊ (Kesret. den) Çoğaltma, fazlalaştırma, arttırma. ◊ Bir şeyi yapmak imkânı varken yapmama.iksat : Doğruluk ve hakkaniyet gösterme. ◊ Hakkâniyet, doğruluk gösterme.ikşi'rar : Ürperme. Ürkmeden dolayı tüylerin diken diken kalkması ve derinin iğne iğne kabarması. iksir : Çok te'sirli, her derde devâ sayılan mevhum cisim. Bir şeyin olmasına veya hastanın iyileşmesine sebeb olan ehemmiyetli madde. * Tıb: Oldukça şekerli ve kolayca alınabilen bir ilâç. * More…ikta' : (Kat.'dan) Delil göstererek susturma. * Mülkiyeti devlete ait olan bir arazinin menfaatinin hazinede istihkakı bulunan kimseye padişah tarafından verilmesi. * Maktuan ihâle. iktaat : (Iktâ. C.) Sahibi olmayan ve üzerinde imaret eseri olmıyan yerlerden olup, ulülemr tarafından istihkak sahibine imar ve inşa etmesi için tahsis olunan arazi. iktab : (Ketb. den) Yazdırma, dikte ettirme. iktam : (Ketm. den) Gizleme, saklama. iktan : Yapıştırma veya yapıştırılma. iktar : Damlatma, damlatılma. iktat : Alçak sesle kulağa fısıldama. iktibas : Bir söz veya yazıyı olduğu gibi veya kısaltarak almak. Birisinden ilmen istifade etmek. İstifade suretiyle almak, alınmak. * Söz arasında Kur'an-ı Kerimden veya Hadis-i Şeriftden veya More…iktibasat : (İktibas. C.) İktibaslar, aktarmalar. iktibasen : İktibas suretiyle. Faydalanma yoluyla alarak. Parça alarak. iktida : Uymak, tâbi olmak. Birinin hareketini örnek alarak ona benzemeye çalışmak. İttiba etmek. ◊ Tâbi olma. Uyma.iktidab : Bir şeyi kendisi için kesmek. * Henüz öğretilmemiş deveye binmek. * İrticâlen söz söylemek. * Edb: Şâir, kasidesinden teşbihi keserek maksadına, yani medhettiğinin medhine geçmek. Hüsn-i More…iktidaen : Uyarak, ıktıda ederek, tâbi olarak. ◊ Uyarak, tâbi' olarak.iktidar : Güç, takat. Kudret. Güç yetmek. Yapabilmek. iktidarî : Güç ve iktidarla alâkalı ve mensub. iktifa : Fazla istemeyiş. Yeter bulmak. Kâfi görmek. Var olanı yeter saymak. ◊ Arkasından gitme, ardına düşme, takib.iktifa' : (Kafa. dan) Arkasından gitme, izinden gitme. iktifaen : İzinden giderek, örnek tutarak, misal kabul ederek. iktihal : İhtiyarlama, yaşlılanma, kocama. * Saç ve sakala kır düşme. ◊ Göze sürme çekme.iktiham : Hücum ve istilâ eylemek. * Dayanmak. Tahammül etmek. Katlanmak. Güçlükleri yenmek. * Mülâhazasız bir işe başlamak. * Bir şeyi hakir addetmek. iktihamat : (İktihâm. C.) İktihamlar, hücumlar, saldırışlar. * Tahammül etmeler, göğüs germeler. iktihan : Kır saçlı ve sakallı olma. iktila' : Kapıp alma, koparma. iktiman : Gizlenme, saklanma. iktina' : Yığma, biriktirme. * Çalışarak kazanma. * Meslek edinme. * Tuzak kurup avlanma. * İmsak etme. * Sermâye verme. ◊ Künyelenme. * Anlaşılmayacak şekilde söyleme. * Gizlenme, More…iktinaf : Bir şeyin etrafını kuşatmak. * Deve için ağıl edinmek. iktinah : (Künh. den) Bir işin esâsını, künhünü, kökünü ve gerçeğini anlama. İçyüzüne, derinliğine varma. iktinan : Saklanma, gizlenme. iktinas : Tuzak kurup avlanma. iktira' : (Kirâ. dan) Kiralama, kira ile tutma. ◊ Kurrâ atma, seçme.iktirab : Tasalı ve gamlı olma. Korkulu ve hüzünlü bulunma. ◊ (Kurb. dan) Yanaşma, yaklaşma, takarrüb.iktirac : Paslanma, küflenme. iktiraf : Emek çekerek kesb ü kâr eylemek, kazanmak. * Günah kazanmak. iktirah : (C.: İktirahat) (Karh. dan) Evvelden hazırlamadan düzgün bir şekilde ve içe doğduğu gibi (şiir veya nutuk) söyleme. iktiran : Ulaşmak. Mukarin olmak. Yaklaşmak. Yetişmek. * İki şeyin bir arada gelmesi. iktiras : Bir işe ehemmiyet verme, bir şeyi mühimseme. * Kederli ve hüzünlü olma. iktiraz : (Karz. dan) Borç alma. iktisa : Biriktirme, toplama, yığma. ◊ Giyinmek, giymek.iktisab : Kazanmak. Tahsil etmek. Elde etmek. iktisabat : (İktisab. C.): İktisablar, kazanmalar, elde etmeler ve edinmeler. iktisad : Tutum, biriktirme. Her hususta itidal üzere bulunmak. Lüzumundan fazla veya noksan sarfiyattan kaçınmak. * Edb: Beyit veya kasideyi birbirine vasl ile uzatmak. iktisadî : İktisada ait, tutumla alâkalı. Ekonomik. iktisadiyat : İktisad bilgisi. İktisad ve tutumla alâkalı olan işler. iktisam : (Kısım. dan) Bölüşmek, paylaşmak. iktisar : (Kasr. dan) Sözü kısa kesmek. Kısaltmak. ◊ (Kesir. den) Paralamak. Kırılmak.iktisas : Birinin izinden, ardından gitmek. * Kısas istemek. İntikam almak. * Kıssa. * Hikâyeyi veya bir haberi doğruca söylemek. ◊ Çekip koparma veya koparılma.iktita' : Almak. Bir şeyin bir kısmını koparıp almak. iktitab : Yazılmış olan bir şeyin kopyasını çıkarma, suretini alma. iktitaf : Edb: Sözün özünü almak. * Ağaçtan meyve toplamak. Toplanma. Toplama. * Bir uğraşma sonucunda faydalanma. iktital : Birbirini öldürme. iktitam : (Ketm. den) Ketmetme, gizleme, saklama. * Sararma. iktiva' : Dağlama. Kızgın demirle vücudun bir yerine dağ vurma. ◊ Kuvvetlenme.iktiyad : Hile yapma, dalavere ve oyun etme. ◊ Tutup götürme veya götürülme.iktiyal : Kile veya ölçek ile ölçme. iktiyas : Benzerini bulma. * Ölçme, kıyas tutma. iktiza : Lâzım gelme, gerekme. * Lâzım, ihtiyaç. Gerek. * İşe yarama. iktizaz : Bozulup buruşma. ikva' : Ev boşalmak. * Azık tamam olmak. Şâirin şiirin kafiyesini çeşitli yapması. ikval : Bir kimsenin, söylemediği halde bir sözü söyledi diye iddia etme. ◊ Bir kimsenin söylemediği bir sözü, söyledi diye iddia etmek.ikvâliyyât : Söylenmediği hâlde söylendi diye iddiâ edilen sözler. Lüzumsuz iddialar. iky : Yemek yemezden evvel çocuğun karnından çıkan necisi. ikyan : Halis iyi altın. * İnci parçası. ikza : Azarlama, sövme, hakaret etme. il'ab : Oynatma, oynatılma. ila : Son, nihâyet, dek, değin,...ye,...ye kadar (mânâlarına gelir, harf-i cerdir.) ila' : Sıkıntı ve derde uğramak. * Karısına yaklaşmamak için erkeğin yemin etmesi. ◊ Çok istekli ve tâlib kılma, haris etme.ilab : Boyunda olan uzun nişan. ilac : Derde devâ olan şey. Hastayı veya yaralıyı iyi etmek için içmek veya sürmek üzere verilen şey. * Devâ, mualece. * Mc: Tedbir, çare, tavsiye, derman. * Hastaya bakma, iyi olmasına çalışma. More…ilac nâ-pezir : f. Tedavisi mümkün olmayan, ilâç kabul etmeyen. * İmkânsız, çaresiz. ilac-pezir : f. Çaresi bulunabilen. * Tedavi edilebilen, ilâç kabul eden. ilad : (Veladet. den) Doğurma, tevlid etme. * Doğurtma. ilaf : Ülfet etmek. Alıştırmak. Ülfet ettirmek. * Bir adedi bine çıkarmak. ilah : Kendine ibadet edilen, Allah (C.C.) ◊ Arabçadaki 'ilâ âhir' kelimesinin kısaltılmışı. 'Sonuna kadar, böylece devam eder' demektir.ilahe : Müşriklerin kadın heykeli şeklindeki putları. Bâtıl mâbud. ilahî : Cenâb-ı Hak ile alâkalı, Allah'a dâir. Cenab-ı Hakk'a aid ve müteallik. * Ey Allahım, ey İlâhım! (meâlinde duâ içinde söylenir). * Edb: Tasavvufî şairler tarafından dinî ve İlâhî More…ilahiyat : Hikmet ilminin dinden ve sadece Cenab-ı Hak'tan bahseden kısmı. Filozoflarca fikir olarak ileri sürülen dine dâir nazariyeler, düşünceler. ilahiyyun : İlâhiyatçılar. * Fls: Sadece Allah'ın varlığından bahseden filozoflar. Sadece akıllarına güvenerek Cenab-ı Hak'tan bahseden bir kısım filozoflar. (Bak: Feylesof) ilakiye : Aşikârelik, açıklık, meydanda oluş. ilam : Elem vermek. Rencide etmek. * Düğün yemeği. ilane : Yumuşatmak. ilas : Kinâyeli ve iğneleyici sözler söyleme. ilat : (C.: Alât) Devenin boynuna takılan ip. ilavat : (İlâve. C.) İlâveler, ekler, katmalar. ilave : (C.: İlâvât) Katma, ek yapma, arttırma, zam. * Bir kitabın sonuna gerek yazarı ve gerek başkası tarafından sonradan eklenen kısım. Zeyil. * Bir gazetenin çıkardığı sayıdan başka ona ek More…ilâveten : İlâve olarak, ekliyerek, katarak, arttırarak. ilba' : (C.: Alâbâ) Boyun siniri. ilbad : Yamama, yırtıkları kapatma. * Yapıştırma veya yapıştırılma. ilbas : (Lebs. den) Giydirme veya giydirilme. * Örtme yahut örtülme. ◊ Durdurma, mâni olma, alıkoyma.ilc : (C.: Uluc-Aluc-Ilce) Kervan. * Yabani eşek. * Acem küffarından bir erkeğin adı. ilca' : Mecbur etme. Zorlama. Muztar kılma. * Tefviz eyleme. ilcaat : Zorlamalar. * Lüzumlu şeyler. ilcac : Feryad etme, bağırma. ilcam : Gemleme, gem takma. Gemlenme. ilçe : t. İdarî bakımdan vilâyetten sonra gelen yer. Kaza. Kaymakamlık. ilel : (İllet. C.) İlletler. Esaslar. Temeller. Sebebler. * Sakatlıklar. Hastalıklar. ilel ü emraz : Hastalıklar ve sakatlıklar. ileyh : Ona. (Erkek olan tek kimse için) ileyha : Ona. (Kadın olan tek kimse için) ileyhim : Onlara. (Erkek olan çok kişi için söylenir.) ileyhima : Onlara. (Erkek olan iki kişi için söylenir) ileyhinne : Onlara. (Kadın olan çok kişi için söylenir.) ilga : Kaldırmak. Hükümsüz bırakmak. Lağvetmek. Bâtıl eylemek. ilgam : Sıcak mevsimlerde çöl veya ovalarda buharın yayılmasıyla uzaktan su gibi göüren yer. Serap, pusarık. ilgamak : At başıboş olarak dörtnala koşması. ilgar : Düşman topraklarına ansızın yapılan hücum, akın. * Başıboş hayvanın dörtnala koşması. ilgarci : Akıncı. ilgaz : (Lugaz. dan) Sözde maksadı gizleme. ilgidir : Bir metre kadar uzunluğunda, uçlarına birer karış kadar iki çivi sokulmuş ağaçtan yapılma bir ölçü âletidir. ilgimsalgim : Sıcak mevsimlerde çöl veya ovalarda, buharın yayılmasıyla uzaktan su gibi görünen yer. Serap, pusarık. ilh : İlâ âhir sözünün kısaltılmışı. ilha' : Boş şeylerle meşgul etmek. Gaflet. ilhab : Tutuşturma, alevlendirme. * İltihaplandırma, şişirip kızartma. ilhad : Dinden çıkmak. Dinsizlik. Dinden dönmek. Allahın varlığına, birliğine inanmamak. İmânsızlık. ◊ Zulüm yapma, eziyet etme.ilhaf : İstemekle ısrar etme, zorlama. ilhah : Zorlamak. Israr etmek. Bir şeyin kabulü için son derece üstüne düşmek. ilhahat : (İlhah. C.) Direnmeler, zorlamalar. ilhak : İlâve etmek, eklemek. Katmak. ilham : Allah tarafından kalbe gelen mâna. ◊ Söverek ve hakaret ederek onur kırma.ilhamat : İlhamlar. Allah tarafından kalbe gelen mânalar. ilhamî : İlham ile elde edilen ve nâil olunan. İlham ile alâkalı. * Erkek adı. ilhan : Tar: Cengizlilerin İran kolunun Hülâgu hanedanının hükümdarlarına verilen ünvan. ilhanî : İlhanlık. İlhanla alâkalı. İlhanın idare ettiği devlet şekli, imparatorluk. Bu idareye bağlı memleketler. İlhan olma hâli. ilhanlilar : İlhanlılar hanedanı ve bu hanedanın idare ettiği XIII. asrın sonu ve XIV. asrın ilk yarısında yaşayan bir yakındoğu imparatorluğu. ilhaz : Yan bakışla bakma. ilhiz : Büyük kene. ilica : 'Sıcak pınar suyu. Bunların yerden kaynayanına kaynarca; üzerine bina veya kubbe yapılmış olanına ise kaplıca denir.' ilik : t. Elbisenin düğme geçmeye mahsus deliği. * Kemiğin içinde bulunan madde. ◊ Ne sıcak ne soğuk. Az ısınmış veya sıcaklığı kırılmış.ilim : (Bak: İlm) ilk : (C.: Alâk) Kurumak. * şarap, hamr. * Her nesnenin iyisi. ◊ Sakız. * Ağızda çiğnenen şey.ilka : Kişinin göbeğine dek olan gömlek. ilka' : Koymak, bırakmak. Terk etmek. Öne atmak. ilkaat : Zararlı sözlerle şaşırtmak. * Bırakmalar, terk etmeler. ilkah : Döllenmek. Döllemek. Gebe bırakmak. Aşılamak. * Tıb: İki ayrı cins hücrenin birleşmesi. ilkahat : (İlkah. C.) İlkahlar, döllemeler, gebe bırakmalar. ilkam : Yutturma, boğazından geçirtme. ilkan : Çabuk ezberleme. ilkbahar : t. Mart, nisan ve mayıs aylarını içine alan mevsim. ilke : (Bak: Unsur - Umde - Mebde') ilkel : (Bak: İbtidâi) ilkid : Şişman, kısa boylu, hakir ve hayrı az olan kadın. * Katı yoğurt. ilkteşrin : Ekim ayı. Teşrin-i evvel. ill : 'Keskinlik veya parlaklık mânasından alınmış olup; feryat, yemin, ahid ve karâbet mânalarına gelir. İbrânice 'il', ilâh demek olduğu da söylenmiştir. ' illâ : (İstisnâ edatıdır) Maadâ, olmadığı suretle, alel-husus, mutlaka, illâ, meğer, aksi hâlde, ne olursa olsun, bâhusus, ancak (gibi mânalara gelir). illâhu : Ancak O. Allah (C.C.) ille : (İllet) Esas sebeb. Vesile. * Hastalık, maraz, dert, sakatlık. Mûcib, maksad, gaye. illî : Sebebe ait. Neden ve sebeple alâkalı. illiyet : Sebeb ile alâkalı. Esas sebeble alâkadarlık. Sebeb arayış. illiyye : (Ulliyye) En şerefli, yüksek. illiyyun : (İlliyyîn) (Aliyyu. C.) Cennetin en yüksek tabakası. Ahirete giden tam kâmil mü'minlerin yeri. Hafaza meleklerinin divanları ismidir ki, salihlerin amelleri oraya yükseltilir. Ahirette More…illizyon : Lât. Cisimleri yanlış idrak etme. Meselâ su borusunu yılan gibi görme. ilm : (İlim) Okumakla veya görmek ve dinlemekle veya ihsan-ı Hak'la elde edilen malumat. Bilmek. İdrak etmek.(İlim, hakikatı bilmekten ibarettir. İlim, marifetten daha umumidir. ilma : Çalma, hırsızlama, sirkat. ilma' : Parlatma. * İşaret etme. ilmah : Hemen gösterip çabucak yok etme. * Bir şeyi parlatma. * Güzel simalı bir kadın veya kız, yüzünü gösterip hemen çekilme. ilmam : İki şey birbirine yaklaşma. * Küçük günah işleme. ilmî : İlimle, bilgi ile alâkalı. İlme ait ve müteallik. Câhilce ve tetkiksizce olmayan. ilmiye : Fıkıh ve şeriat ilimleri, iman ve Kur'an hakikatları ve tahkiki iman dersleri ile iştigal eden zatların mensub oldukları yol. Alimlerin mesleği. ilmiye ricali : İlmiye tarikinin yüksek tabakasına verilen addır. Bunun yerine 'ricâl-i ilmiye' tabiri de kullanılırdı. İlmiye mensubları cübbe ile sokağa çıktıkları halde ilmiye ricali lata yahut More…ilmühaber : (İlm-i haber) Resmi bir daireye verilmek üzere hazırlanan ve bir adamın ahvâli hakkında bilgileri ihtiva eden kâğıt. Resmi vesika. * Para, evrak vs. teslim olunduğunu gösteren ve bunları More…ilsak : Yapışmak. Bitişmek. Ulaşmak. Yapıştırılma. Kavuşturulmak. iltiab : Oynama. Oyun oynama. iltiak : Rengi bozulma, rengi değişme. iltian : (Bak: Lian) iltibas : Birbirine benzeyen şeyleri şaşırıp birbirine karıştırmak. Yanlışlık. Karışıklık. * Tereddüt. Şüphe. iltica : Sığınmak. Melce' ve penaha varmak. Birinden himâye istemek. ilticac : Karışık olma, karışma. * Sığınma. İltica etme. ilticagâh : f. Sığınılacak yer. Sığınacak şey. Sığınak. iltida' : Yalvarma. iltifaf : Örtünme, sarınma. * Çiçeklerin katmerleşmesi. iltifat : Güzel sözle samimi olarak okşamak. Yüz göstermek. Teveccüh etmek. İyilik etmek. Lütfetmek. * Dikkat, itina. * Edb: Bir mevzu anlatılırken, o anda kalbe doğan bir ilham coşkunluğu ile -mevzu More…iltifatat : İltifatlar. iltifatkâr : İltifat eden, mültefit. Hal hatır sorup gönül alan. iltifatkârane : f. İltifat edene yakışır şekilde. iltifatperver : f. İltifat eden, iltifatkâr, mültefit. iltiha' : (Lihye. den) Sakal bırakma. * Kabuk soyma. ◊ Oynama, eğlenme.iltihab : Alevlenmek. Yanmak. * Tıb: Bir uzuvda olan hararet, yanma. Cerahat toplanıp yaranın hararetlenmesi. ◊ Caddede gitmek. Geniş yolda yürümek.iltihabat : (İltihab. C.) İltihablar, alevlenmeler. iltihabî : İltihabla alâkalı. iltihaf : (Lihaf. dan) Sarılıp bürünme. Örtünme. ◊ Parlama, yanma.iltihak : Karışmak. Katılmak. Yetişmek. Bitişmek. iltiham : Yaranın iyi olup ağzının kapanması, etlenerek iyileşmesi. * Muharebenin kızışması. iltihap : (Bak: İltihab) iltihas : Açlık veya susuzluktan dolayı soluma. iltihat : Öfkelenme, kızma, gazaba gelme, hiddet etme. iltika : Rast gelmek. Buluşmak. Kavuşmak. * Kavuşturulmak. iltika' : İnsanın rengi değişmek. Benzi sararmak. iltikam : (Lokma. dan) Lokma etme, yutma. iltikat : Yere düşen şeyi almak. * Toplamak. Çeşitli kitaplardan bilgi toplamak. (Bak: Lükata) iltima : Sararıp solmak. Renk değiştirmek. iltima' : Parıldamak. Işıldamak. * Kapıp almak. iltimah : (Lemh. den) Bir şeye şaşkın şaşkın bakınma. iltimam : Bir kimseyi ziyaret etme. * Konma, konup durma. iltimas : Tavsiye. Rica. İstirham. * Kayırmak, tutmak, haksız olarak yardımda bulunmak. * Yapılmasını isteme. iltimasat : (İltimas. C.) İltimaslar, tavsiyeler, ricalar. * Kayırmalar, tutmalar. iltimasgerde : f. İltimas edilen, kayırılan. iltimasname : f. İltimas mektubu. Kayırma yapılması için yazılan mektub. iltisak : İki uzvun birbirine yapışık olması. * Bitişmek. Yapışmak. Kavuşmak. Yapışık olmak. ◊ Rutubetlenmek, ıslanmak.iltisakî : İltisakla alâkalı. * Yapışan, birleşen. Kavuşan, bitişen. iltisam : Örtünmek, yaşmaklanmak, ağzını örtmek. * Öpmek, takbil eylemek, öpülmek. iltitam : Dalgalanma, temevvüc. iltiva : Burulmak. * Kıvrılmak, bükülmek. * Sarılıp birbirine dolaşmak. * Dalgalanma. * Eğri durma. * Nehrin dolaşıklı bir yatağı olma. iltiya' : Heyecanlanmak, iç alevlenmesi. * İç sıkıntısı çekme, dertlenme. iltiyah : Vücudun güneşten yanması. * Susama. * Şimşek çakma. * Yıldızın parıltısı. ◊ Mayalanmak. * Karışmak.iltiyak : Sıkı fıkı dost olma, candan arkadaş olma. iltiyam : Yaranın kapanıp iyi olması. * Cem' olmak. * Zemmolunmak. iltiyam-nâpezir : f. İyi olmaz, kapanmaz yara. iltiyam-pezir : f. İyi olabilir, kapanabilir yara. iltizak : Yapışma, birleşme. iltizam : Kendine lâzım kılma. İcrasına cehdettiği şeyi kendi üzerine vâcib kılma. Mülâzemet etme. Gerekli bulma. * Tarafgirlik etme, birinin tarafını tutma. iltizamen : İltizam yoluyla, iltizam suretiyle. iltizamiye : Bilerek yapılmış olan ve iltizama müteallik. iltizaz : (Lezzet. den) Lezzet duyma, hoş ve lâtif bulma. iltizazat : (İltizaz. C.) İltizazlar, lezzet duymalar. ilva : Çevirmek. Baş eğmek. Başı eğilmek. * Başkasının sözünü maksadı olmayan başka tarafa çevirmek. * Birinin hakkını inkâr eylemek. * Bayrağı kaldırmak. Sancak dikmek. ilvinan : Renklenme, televvün. ilyasîn : İlyas demektir. Bazı kıraetlerde 'âl yasin' okunduğundan, her iki kıraete de mutabık olmak için imlâsı, 'el yasin' suretinde yazılır. ilye : Sağrı, but. Kalçanın üst kısmı. ilyeteyn : Kaba etler. Sağ ve sol butlar. ilzak : (Lazk. dan) Yapıştırma. ilzam : Muaraza veya muhakemede delil göstererek muhalifini susturmak, iskât etmek. Söz ve fikirde galibiyet. İltizam ettirmek. İsnad ve isbat etmek. ilzamiyat : Bir kimseyi ilzam edip susturmak için söylenen sözler. im'an : Fazla dikkat ve ihtimam. Bir şeyde çok ileri gitmek. * Bir adamın hakkını ikrar eylemek. * Pek uzağa koşmak ve bir hususta hakkı mütecaviz olmak üzere, mübalâğa ve içtihad etmek. ima : İşaret etmek. İşaretle anlatmak. İşaret. ima' : (Emen. C.) Câriyeler, kadın esirler. imaat : (İmâ. C.) İşaretler. İmâlar. imad : Direk, kolon. * Temel, esas. * Kuvvet. * Bir kavmin reisi ve başta geleni. * Yüksek bina. imaen : İşaret vererek. İşaret ederek. imalat : (İmale. C.) İmaleler. Meylettirmeler. Eğmeler. imale : Bir tarafa meylettirmek. Bir tarafa eğmek. * Benzetmek. * Mal vermek. * Edb: Bir heceyi vezne uydurmak için uzatarak okumak. imam : Öne geçmek. * Önde ve ileride olan. Delil ve rehber. * Cemaate namaz kıldıran. * İçtihad sahibi zat. Mezheb sahibi olan. * Bir mahallenin lüzumlu işlerine ve içtimaî vazifelerine nezaret More…imame : İslâma mahsus baş kisvesi olan sarık. Zırhlı külâh. * Çubuk ve sigaralığın başına takılan ağızlık. * Tesbihin başındaki ve ipin iki ucu içinden geçen uzunca tane. imamet : İmamlık. Namazda cemaati idare eden zâtın hal ve sıfatı. * Halifelik.İmamet iki kısma ayrılır:1- İmamet-i suğra: Namazda cemaate yapılan imamlık.2- İmamet-i kübra : Emir-ül mü'minîn More…imamevi : t. Eskiden kadınlara mahsus hapishane. imameyn : İki İmam. * Fık: Ekseriyetle Hanefî kitaplarında 'İmameyn' dendiği zaman 'İmam-ı Ebu Yusuf ile İmam-ı Muhammed' anlaşılır. Bazan da İmam-ı A'zam ile İmam-ı Şâfiî More…imamzade : İmam oğlu. Babası imam veya imam ünvanını hâiz olan adam. iman : İnanmak. İtikad. Hakkı kabul, tasdik ve iz'ân etmek. İslâmiyeti kabul edip amel etmek. Dini bütün hakikatleri kabul edip gereğini yerine getirmek. 'Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) More…imarat : (İmaret. C.) İmaretler, genel aşevleri. imaret : Mâmur etmek, şenlendirmek. Mâmurluk. * Hayrat için fakirlere yemek verilen yer. (Bak: Amâir) ◊ Emirlik. Beylik.imata : Uzaklaştırma yahut uzaklaştırılma. imate : Ölü hale getirmek. Öldürmek. Fena etmek. imbik : (Bak: İnbik) imdad : Yardım. Yardıma yetişmek. 'Yetişin, kurtarın' mânasında da kullanılır. * Yardıma gönderilen kuvvet. * Vâdeyi uzatmak. Mühlet vermek. imdadiye : Savaş zamanlarında harp masrafını karşılamak, sulh vaktinde de bütçe açığını kapatmak için halktan alınan örfi vergi. Harp için alınana 'imdadiye-i seferiye', açığı kapatmak More…imece : Köyün umumi işlerinde veya köylünün kendi işlerinde köy halkının müştereken çalışması. Beraberce birçok kimsenin toplanıp elbirliğiyle bir kişinin işini halletmesi ve herkesin işinin sıra More…imha : Bozmak, yok etmek, mahvetmek. Yıkmak. Zâil etmek. ◊ Keskinletme, bileme.imhak : Kararma. * Bereketsiz. imhal : Mühlet verme. Sonraya kalmasına müsaade etme. imhar : Hâtun için mehr tayin etmek. Evleneceği kız veya kadın için mehr tayin etmek. imhaz : Doğrulukla yapma. imkân : Mümkün olmak. Olacak hâlde bulunmak. (Bak: Hudus) imkânat : Varlığı da yokluğu da mümkün olanlar. Ademle vücudu müsavi olanlar. Var olmasında başkasına muhtaç bulunan şeyler. imla : Doldurma, doldurulma. * Yazı yazma. (Dikte) * Bir dildeki kelime ve sözleri doğru yazma bilgisi. * Müddeti mühlet vererek uzatma. imlak : Mülk sahibi olmak. * Bey etmek. * Evlendirmek. ◊ Çok fakir düşmek.imlal : (Melâl. den) Usandırma veya usandırılma. imlas : Karanlık. * Karışma. * Koyunun tüyü dökülme. imlise : Çöl, sahra. imlisî : Hırsız, sârık. imma : (Terdid edatıdır) 'Ya, veya' diye tercüme edilir.. Şek, şüphe, ibahe, bağışlamak, hayret vermek mânâlarını da ifade eder. immisar : (İmtisar ile aynı mânâdadır) Süt sağmak. * Bir şeyi incelemek. * Az olmak. * Dağılmak. * Hâil, perde. imparator : Lât. Büyük kral. Birkaç devlete hükmünü geçiren büyük hükümdar. Tahta çıkan kadın olursa ona imparatoriçe denir. imrac : Ahde vefa etmeme, sözden cayma. * Hayvanı çayıra salıverme. imran : Hz. Meryemin babası. (Bak: Âl-i İmran) imrar : Geçirmek. Mürur ettirmek. * İpi sağlam bükmek. * Acıtmak. Acı olmak. imraz : İllet sahibi olmak. Hasta etmek. Bir kimseyi hasta bulmak. imree(t) : Kadın. Hâtun. Avrat. imruz : f. Bugün. imsa : Akşama kalma. * Bozma. imsak : Kendini tutmak. Bir şeyden el çekme. * Oruca başlama zamanı. * Hapsetmek. * Şer'an müftirat denen şeylerden (orucu bozan şeylerden) nefsi hakikaten veya hükmen men' etmek. * Yemez More…imsakiye : Ramazanda imsak vakitlerini gösteren cetvel. imsal : Boşuboşuna sarfetme, lüzumsuz yere harcama. Har vurup harman savurma. imsas : (Mass. dan) Emdirme, emdirilme. * Tıb: Suda erimiş ilâcı şırınga etmek. ◊ Değdirmek. Elle tutmak. Meshetmek.imşeb : f. Bu gece. imtar : Yağdırma veya yağdırılma. imtidad : Uzanmak. Uzayıp gitmek. Gerilip ve çekilip uzanmak. * Boy. Tul. Uzunluk. * Feza, uzay. imtidah : (Medh. den) Medhetme, övme. ◊ Aşma, taşma.imtiha' : (Mahv. dan) Mahvolma, perişan olma, yok olma. ◊ Bileme veya bilenilme, yahut da bilenme.imtihak : Bozulma. imtihan : Deneme, Tecrübe etmek. * Bir şeyin hakikatına ıttılâ peyda etmek için çok dikkatle düşünmek. ◊ Hor ve zelil kılmak.imtihaz : Hâlis, katıksız ve saf olma. Durulanma. imtikâr : (Mekr. den) Oyuna kanma, aldanma. imtila' : Dolma. Dolgunluk. * Tıb: Kan durma, kan toplanma. imtilal : Bir millete karışma. imtina' : Feragat edip geri durma. * Muvafakat etmeme. Çekinme. İstememe. Yapmama. * İmkânsızlık, mümkün olmayış. imtinan : Minnet. Kendine minnet etmek. Birisine yaptığı ihsan ve iyiliği başına kakmak. * Memnun olmak. * Birisinin çok iftiharla sevdiği ve mâlik olduğu şeye nâil olmak. imtira' : Çıkarma, ihrac etme, dışarı atma. * Şüphelenme, kuşkulanma. * Tereddüt, mütereddidlik, kararsızlık. imtiras : Sürtünme, kaşınma. imtisal : Nümune kabul etme. * Uymak. Ayrılmamak üzere inkıyad etme. * Mesel ve kıssa söyleme. * Bir şeyin suretine girme. * Muvafakat ve mutabakat etme. * Katili kısas etme. (Bak: Dimağ) imtisalen : Bağlı olarak, imtisal ederek, uyarak, tâbi olarak. imtisar : (Bak: İmmisar) imtisas : Emerek çekilmek, emmek, emilmek. Hazmolunmuş olan maddelerin, damarlar tarafından emilmesi. imtişat : Tarama. Saç veya sakal tarama. imtiyaz : Diğerlerinden ayrılmak. Farklı olmak, benzerlerinden ayrılmak. * Resmi veya hususi izin. * Masraflı veya mes'uliyetli bir işin başkaları yapmamak üzere bir şahıs veya şirket yahut da More…imtiyazat : (İmtiyâz. C.) İmtiyâzlar, izinler, müsâadeler. imtizac : Muvafık ve mutabık olmak. Mezcolmak, uyuşmak. İyi geçinmek. Karışmak. imtizacat : (İmtizac. C.) İmtizaclar. imtizackâr : f. Uyuşarak, anlaşarak, karışarak. Kaynaşmağa müsait surette. imya (imiyyâ) : Görmeyerek, düşünmeyerek. imza : Kendi ismini veya kendine ait bir işareti, kendisinin kabullenerek yazması. * İcra ve tamam eylemek. in'al : Nallama veya nallama. in'am : Nimet vermek. İhsan etmek. * Doğruya sevketmek, hidâyete ulaştırmak. * İyilik etmek, bahşiş vermek. * Tar: Osmanlı İmparatorluğu zamanında yeniçerilerin aylıklarına yapılan zam. (Bak: Nimet) More…in'amat : (İn'am. C.) Yardım ve inayetler, meded vermeler. Nimetlendirmeler. ◊ (İn'am. C.) Yardım ve inayetler, meded vermeler. Nimetlendirmeler.in'amperver : f. Nimetlerle bezeyen, çok nimet veren. Tehlikelerden sâlim kılan. in'aş : Harekete getirme, canlılık kazandırma. Yukarı kaldırma. in'idal : (Udul. den) Doğru yoldan çıkma, sapma, dalâlete düşme. in'idam : İdama gitme. Mahvolma. Yok olma. in'ikad : Akdetme. Bağlanma. * Fık: İcab ve kabulün taraflarca eseri zâhir olup, meşru bağlılık ve alâkadarlık. * Kurulma. Toplanma. in'ikas : Aksetme, tersine çevrilme. * Işık veya sesin bir şeye çarpıp geri gelmesi. * Aynada parlak şeyde eşyanın temessülü. in'ira : Dişin (etleri çekilip) kökü çıkma. in'isab : Zorlaşma. in'isam : Muhafaza etme, koruma. in'isan : Emin ve muhafazalı bulunma. in'isar : Ezip sıkma, sıkıştırma, suyunu çıkarma. in'itaf : İki kat olma, bükülme, katlanma. * Bir tarafa dönme, temâyül. Meyletme. in'izal : Bir tarafa çekilme, tek başına kalma. ina : Geciktirme, alıkoyma, zayıf düşürme. ◊ Uzaklaştırma.ina' : Kap-kacak, tencere gibi lüzumlu ev eşyası. * Bir şeyin vakti gelip çatmak. ◊ Yemiş toplama zamanı gelme.inabe : Günahları terk ile Hakka dönüş. inad : Israr, muannidlik, ayak direme, dediğinden vazgeçmeme. inaden : İnad olsun diye. Tersine olarak. inadiye : Eşyanın hakikatlarını, varlığını inkâr eden bir zümre. (Bak: Sofizm) inaf : Bir kimseyi, bir şeyden vazgeçirmeğe çalışmak. inaha : (Deve) Çökerme. inak : Sözüne inanılır, itimat edilebilir, mutemed.* Müsteşar, müşavir. * İstişare, re'y. ◊ Birbirinin boynuna sarılma, kucaklaşma. ◊ Kucaklaşıp sarılma, muânaka.inaka : Aşırı güzelliği ve câzibedarlığı ile hayret verme. inale : Kavuşturma, vâsıl etme, nâil etme, ulaştırma. * Yemin, kasem, and. * İhsanda bulunma, bağışta bulunma. iname : Uyutma. * Kıtlık. inan : f. Bu kimseler, bunlar. (İşaret zamiridir). ◊ Dizgin. * İdare etme, yürütme. ◊ (C.: Aınne) Atın dizgini.inangerdan : f. Dizgin çevirme, geri dönme. inangir : f. Dizgin yakalama. Dizgin tutma. inankeş : f. Dizgin çeken, hasaplı giden. inanriz : f. Dizgin bırakmış, koşturan. inantab : f. Dizgin çevirip dönen. inare : (Nur. dan) Nurlandırma, aydınlatma, ışıklandırma. inas : Kızın büluğ çağına vardıktan sonra evlerinde evlenmeden çok durması. ◊ (Üns. den) Alıştırma, ünsiyet ettirme. * Görme, bilme. ◊ (Ünsâ. C.) Kadınlar, kızlar.inayat : (İnayet. C.) İnayetler, iyilikler, lütuflar, ihsanlar. inayet : Yardım, lütuf meded etmek. * Mühim bir işle karşılaşıp onunla meşgul olmak. inayet delili : (Bak: Delil-i inayet) inayet-i şâmile : f. Herkese ait umumi inayet ve yardım. ◊ f. Herkese ait umumi inayet ve yardım.inayeten : İnayet, yardım ve iyilik olarak. inayethah : f. İnayet isteyen, meded bekleyen. inayetkâr : f. Yardım ve iyilik eden. Lütuf ve inayette bulunan. inayetkârâne : f. İnayet edene yakışır surette. Yardım ve iyilikte bulunan kimseye yakışacak şekilde. inba : Haber verme. İhbar eyleme. Tebliğ etme. inbac : Münasebetsiz ve lüzumsuz konuşma. inbah : Uyandırma, uyarma. * Kımıldatma, harekete getirme. inbat : Nebâtı bitirme. Tohumu yere dikip yeşillendirme. Nebâtın bitmesini sağlama. ◊ Su arama.inbias : Gönderilme, yollanma. * İleri gelme, meydana çıkma. inbiga : Liyâkat, lâyıklık, beğenilme. inbihar : Yorgunluktan dolayı nefes kesilip soluk soluğa kalma. inbik : Süzme âleti. Akıcı maddelerin süzgeçten geçirilmesine mahsus âlet. inbika : (Bükâ. dan) Ağlama, göz yaşı dökme. inbisas : Yayılıp dağılma. inbisat : Genişleme. Yayılma. * Açık yüzlü olma. Şâd, mesrur ve mahzuz olma. * Gönül açıklığı. Kalb ferahlığı. * Fiz: Sıcaklığın etkisiyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması. Genleşme. More…inca' : Kurtarma, necata erdirme, selâmete çıkarma. incah : İşi tamamlama, işi bitirme. * İsteğe erme, arzu edilen şeye ulaşılma. incal : Davarı çimene salma, yeşilliğe bırakma. incam : Meydana çıkarma. * (Yağmur) dinme. incas : (Necis. den) Pisleme, necisleme. incaz : (C.: İncâzât) Yerine getirme. Verilen sözü tutma. incibar : Kırılmış olan kemiğin bağlanıp tekrar kaynaması. incifaf : (Ceff. den) Kurumak. incil : Dört büyük kitabdan birisi. Hristiyanların mukaddes kitabı olup, Hazret-i İsa'ya (A.S.) gelen kitab. * Beşaret, müjde. incila : Cilâlanma. Parlama. * Görünme, belli olmak, açılma. incilab : Celbedilme. Çekilme. Sürülüp götürülme. incimad : Donma. Buzlanma. Sertleşme. incirad : Mücerred olma, tecrid edilme, soyunma. incirar : Çekilip uzanma. Çekilme. Bir neticeye doğru çekilerek sona erme. inciza' : (Değnek) Kırılma. * (İp) Kopma. incizab : Cezbedilme, çekilme. incizam : (Kemik) Kırılma. * Gr: Meczum olma. Kelimenin son harfi harekesiz olarak telâffuz olunma. ◊ Kesilme. * Cüzzam hastalığına tutulmuş kimsenin bir organının (âzâsının) kopması.incizaz : Kesilme. incu : f. İnci, lü'lü', dürr. ind : Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve manevî mekân. Maddî ve manevî huzura delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. Gayr-ı mütemekkindir. Yani More…inda' : Cömertlik etme. indab : (Nedeb. den) Yara iyileşip kabuk bağlama. indallah : Allah yanında. Allah indinde. indeke : Senin yanında. Sana göre. indelba'z : (İnd-el ba'z) Bazılarına göre. indelhace : İhtiyaca göre. İhtiyaç vaktinde. indelicab : (İnd-el icab) İcab ettiği zaman, gerekince, iktiza ettiğinde. indettahkik : (İnd-et tahkik) Tahkik sonunda, araştırma neticesinde. indî : Şahsi. Keyfi. Zati. Kendine göre. * Bana göre. Bence. indibag : Deri tabaklama. indifa : Def olma. * Meydana çıkma. Yerden fışkırma. * Söze girişme. * Geri çekilme. * Başlama. * Teveccüh eyleme. * Yer yer baş gösterme. indifaî : Püskürme ile alâkalı. * Püskürük. indifak : (Su) birdenbire ve şiddetle dökülme. indihaş : Çok korkma, dehşete düşme. indimac : Kenetlenme. Dürülüp birbirine geçme. indimal : Yara iyi olma, kapanma. indimam : Pişman olma. indimizde : t. Bize göre, bizce, yanımızda. indira' : Bir işe girişme, bir şeye teşebbüs etme. * Öne geçme. * Buluttan kurtulma. ◊ (Su) dağılıp yayılma.indirac : Dahil olma. İçeri girme, katılma. * Nesil tamamen tükenip halefi kalmama. indiras : Zail olma, eseri kalmama, mahvolma. Bozulma. indisas : Toprak altına gömme. indiyal : Çok ishâl olma. İçi sürme. indiyyat : (İndî. C.) Birinin kendince uydurduğu şeyler. Bir kimsenin kendi görüş ve inanışına göre söylediği sözleri. ineb : Üzüm. inebe : Üzüm tanesi. * Tıb: Göz kenarında çıkan sivilce, arpacık. inebî : Üzüm biçiminde, üzümsü. infad : Bitirme, tüketme. * Kuyunun suyu tükenme. infak : Nafaka verme. Besleme. Geçindirme. * Harcayıp tüketme. * Fakir olma. infal : Ganimetten mal ayırıp verme. infar : Ürkütme, ürkütülme. infaz : Sözünü geçirme. Bir hükmü yerine getirme. * Aldığı emre göre birisini öldürme. * Öte tarafa geçirme. infial : Gücenme. Darılma. * Can sıkılma. Teessür. * Hareketlenme. infialat : (İnfial. C.) İnfialler. Gücenmeler. Aksi te'sirler. Teessürler. * Hareketlenmeler. Teessür ve hareketler. inficar : Tan yeri ağarma. Fecir sökme. * Tohumun yerde çatlaması. * Suyun, yerden kaynayıp çıkması. infidad : (İnfadda) Bir şeyin kırılıp dağılması. Parça parça olma. infiham : (Fehm. den) Anlaşılma, fehmedilme. infihanî : Şişman adam. infikak : Yerini terk etme. Yerinden ayrılma. * Ayrı düşme. * Çözülme. infilak : Açılma. Yarılma. Patlama. İnşikak etme. infilal : Delinme, delik açılma. * Keskinliği kaybolma, körlenme, körleşme. infirac : Gam ve gussadan kurtulma, açılma. infirad : Tek başına kalma. Yalnızlık hâli. infirag : Boşalma. infirah : Ferahlanma. Ferahlık duyma. infirak : (Fark. dan) Ayrılma. infiraz : Bulunmama, kalmama, münferiz olma. infisad : (Fesad. dan) Bozulma, fesada uğrama. infisah : Hükümsüz kalma, fesholma. Bozulma. ◊ Bollaşma. Genişleme.infisal : Olduğu yerden ayrılma. Yeni bir fasıla geçme. * Yerini bırakıp gitme. * Azledilme. infisalat : (İnfisal. C.) Yerinden ayrılmalar. * Azledilmeler. infisam : Kırılma. * Kesilme. * Yırtılma. * Üzülme. * Kopma. infitah : Açılma. Boşalma. Tıkanan bir şeyin açılışı. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman dil ile üst çene birbirinden ayrılıp, aralarından nefes çıkması. İnfitah harfleri ise şunlardır: (Min, Nun, Elif, More…infitahiyyet : Kapalılığın açılıp inkişaf etmesi. (Tohumların açılarak nebât hâline gelmesi gibi olan hâl.) infitak : Yarılma, sökülme. infitam : Kesilme. * Sütten kesilme. * Menedilen bir şeyden uzaklaşma. infitar : Yarılma, açılma. infitat : Paralanma, kırılma. infizac : Sıcaklık verme, ısı verme. * Buharlaşma. * Terleme. infizaz : (Bak: İnfidad) ingas : (Tengis) Keder verme. Rahatını bozma. ingimam : Kaygılanma, gamlanma, tasalanma. ingimas : Suya dalma. ingimaz : Göz yumulma. ingisas : Suya dalma. ingitat : Suya dalma. ingiva : Dalâlete düşme, sapıtma, yoldan çıkma. inha : Bir hususu resmen bildirme, tebliğ. * Bir memurun daha üst makamdaki bir memura bir maddeyi hâvi olmak üzere yazdığı kağıt. * Ulaştırma, yetiştirme. ◊ f. Bu şeyler. (İşaret More…inha' : Vazgeçme. * Yöneltme, tevcih etme. inhac : Meydanda, zâhir, açık. Belli etme. * Hayvanı yorarak solutma. * Esvabı eskitme. inhaf : İnceltme, zayıflatma. inhak : Çok eziyet etme. Çok fazla sıkıntı verme. inhibas : Vakıf namına malı hapsetme. * Nefes tutulma. inhibat : Yukarıdan aşağı inme. inhicaf : Yalvarıp yakarma. inhicam : (Bina) çöküp yıkılma. inhida' : (Hud'a. dan) Aldanmak, hileye düşme. inhidab : (Hadeb. den) Kamburlaşma, yumrulaşma. * Kamburluk, yumruluk. inhidad : (Hadde. den) Keskinleşme, incelme, sivri olma. * Basılıp ezilme, haddeden geçme. inhidam : Çökme, yıkılma. Viran olma. inhidar : İnişe inme. * Vurmakla derinin şişmesi. ◊ Perdelenme.inhidaş : Dalaşma, hırlaşma (köpek). inhifa : Gizlenip saklanma. inhifaz : Aşağılanma, alçaklanma. * Çökkünlük. inhikak : Kaşınma. inhila' : Def'olunma, çıkarılma, kovulma. inhilak : Kendini tehlikeye atma. inhilal : Çözülüp ayrılma. Dağılma. * Erime. * Münhal olma. inhilal-pezir : f. İnhilali mümkün olan. Dağılabilen. Çözülebilen. Eriyebilen. inhima : Mahv olma. inhimad : Ateşi sönmeyip alevi geçme. inhimak : Ahmak olma. Ahmaklaşma. *Akılsız görünme. ◊ Bir şeye fazla düşkün olma.inhimal : İhmal etme, önem vermeme. * Mühlet alma. * Göz yaşı dökme. * Ciddi bir şekilde çalışma, uğraşma. inhimam : İhtiyarlama, yaşlanma. inhimaz : Ekşilenme. inhina : Eğilme, münhani olma, yay biçimine girme, kavislenme. inhinak : Boğulma. * Bunalma, nefesi kesilme. inhiraf : Doğru yoldan sapma. * Dönme. * Bozulma. Değişme. * Kırıklık. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman o harfde, dil ucuna veya dil arkasına doğru bir meyli bulunmasına denir. İnhirâf sıfatının More…inhirak : Yırtılma. inhirat : Bilmediği bir işe danışmadan girişme. * Zarar verme, ziyana sokma. * İpliğe boncuk dizme. * Beden çelimsizlenip zayıflama. * Bir yola süluk etme, girme. inhisaf : Ay tutulması. Husufa uğramak. Ay'ın, dünyanın gölgesi altına girmesi veya o şekildeki gölgelenmek. inhisam : (Hasm. dan) Kesip bitirme, halletme. inhisar : Hasr olunma. * Tecavüz etmeme. * Bir iş veya malın idâresinin bir kişiye, bir ele bırakılması. Bir elden idâre. Bir şeye mahsus olup, başka şeye şümulü olmama. Yalnız bir şeye veya bir şahsa More…inhişaş : (C.: İnhişâşât) Birbirine dokunup hışırdama, hışırtı. Şakırtı, şakırdama. inhitak : Bozulma, yırtılma. * Bekârlığın bozulması. Kızlığı bozulma. inhitam : Kırılma, ezilme, ufalanma. inhitat : Aşağılanma, aşağı inme. * İhtiyarlama, yaşlıyığa yüz tutma. * Kuvvetten düşme. * Bir şişin inmesi. * Düşme, inme. inhiva : Yukardan aşağı düşme. inhiyaş : Ezilip büzülme, sıkılma, çekinme. inhizal : Beli kırılmış gibi ağır yürüme. * Soruya karşılık verme. inhizam : Basılıp ezilme. * Bozulma. Askerin bozulup dağılması. ◊ Yemek hazmolunma. Yemeklerin midede erimesi.iniz : Cimâa kadir olmayan erkek. * Cimâdan safâlı olmayan avret. inka' : Pâk ve temiz olma. ◊ Suda ıslatma.inkâh : (Nikâh. dan) Nikâh etme veya edilme. inkâr : Bilmeme, tanımama. Yaptığını ve söylediğini gizleme. * Yapmadım deme ve ayak direme. * Reddetme. (Bak: Nefy) inkârî : İnkârla alâkalı. inkas : Eksilme, eksiltme. inkaz : Kırma ve bozma. * Tuhaf sesler çıkarma. Küçük bir hayvanın veya böceğin kendine mahsus ses çıkarması. * Vücuttaki oynak yerlerden çıkan ses. ◊ Kurtarma. Kurtarılma. Halâs etme.inkibab : Yüzüstü düşme, yere kapanma. inkibaz : Büzülme. Çekilip toplanma. * Sıkıntı. Gamlı olmak. * Kabızlık. Tutukluk. inkibazî : İnkıbazla ilgili. inkidad : Yıkılma. * Perakende olup dağılma. * Kuş havadan süzülüp inme. inkidam : Vücudun bir tarafı berelenme veya kızarma. inkidar : Hızlı yürüme. * Düşme ve saçılma. inkihal : Büsbütün zayıf ve güçsüz düşme. inkiham : Düşünmeden bir işe girişme. inkila' : (Kal'. den) (Ağaç) kökünden koparılma. inkilâb : Başka tarza değişme. Bir hâlden diğer hâle geçme. Başka türlü olma. * Altüst olma. inkilâbât : İnkılâblar, değişmeler. inkilal : Yavaşça gülme, tebessüm etme. * Körlenme, kesmez hâle gelme. inkilis : Yılan balığı. inkima' : Kökü kesilme. Köksüzleşme. inkimaş : Acele etme. Çabuk iş görme. inkiraz : Sönme. Zeval bulma. inkişa' : Mânilerin gidip havanın açılması. Ayazlama. inkisaf : (Küsuf. tan) Parlaklığı sönme. Güneş tutulması. inkişaf : Açılma. Meydana çıkma. * Yetişme. * Terakki etme, ilerleme. * Gizli sırların bilinmesi. inkisam : Kısımlara ayrılma. Bölünme. Taksim olunma. ◊ Kırılıp ayrılma. Parçalanma.inkisar : Kırılma. Gücenme. * Beddua ve lânet okuma. * Şikeste olma. ◊ Kısalma, kısa olma.inkişar : Bir şeyin derisinin veya kabuğunun soyulması. inkita' : Tükenme. Kesilme. Arkası gelmeme. inkitam : Gizli tutulma, saklı tutulma. inkiyad : Boyun eğme. Muti olma. Teslim olma. İtaat etme. İmtisal. inkiyaden : İnkıyad suretiyle. Teslim olarak. İtaat ederek, boyun eğerek. inkiza' : (Kazâ. dan) Sonu gelip bitme. Tamam olma. Mühleti sona erme. inkizaf : Kovulma, def olunma, atılma, uzaklaştırılma. inkizaz : Çatlama. * (Kuş) havadan yere doğru süzülerek inme. inma' : (Nemâ. dan) Arttırma, nemâlandırma. inme : t. Nüzul, tenezzül. * Nüzul, felç, sekte. innâ : (İnne ile Na zamirinin birleşmesi ile meydana gelmiştir) şüphesiz biz (meâlindedir.) inne : Gr : Tahkik edatıdır. Kat'iyyet ifade eder. innî : Şüphesizlik ve kat'iyyet ifade eden 'inne' ile mütekellim zamirinin birleşmesidir. Türkçede karşılığını 'muhakkak ben' diye söyleyebiliriz. ◊ Tecrübe More…innin : Cinsi münâsebete muktedir olamıyan, cinsi iktidarı olmayan. Kısır. innîn : İktidarsız, güçsüz, âciz. inorganik : Fr. Mâden cinsinden olan, cansız maddelerden bulunan. Organik olmayan. Hayvan ve insan gibi vücud yapısına ait olmayan. ins : İnsan. ins ü cann : İnsan ve cin taifesi. ins ü cinn : İnsan ve cin. insa : Unutma. Unutturma. * Te'hir eylemek. * Veresiye verme. inşa : Yapma. Vücuda getirme. Terkib etme. Bir şey peyda etmek. * Yaratma. * Edb: Yazı dersi. Nesir yazmak. * Güzel nesir halinde yazı yazmak veya güzel yazılmış nesir halindeki yazı.Çeşitli More…inşaallah : Allah izin verirse. Allah nasibederse (meâlindedir). (Bak: Tabii) inşaat : Yapmak, inşa etmek. * Yapı. Bina ve gemi yapımıyla alâkalı işler. inşab : Tırnak batırma, tırnak bastırma. inşad : Edb: Şiir okuma. Şiiri kaidesine uygun ahenk ile okuma. Sesini yükseltme. * Arayıp soruşturma. * Birisini hicvetme. * Kayıp olan bir şeyi haber verme. insaf : Merhamet ve adâlet dâiresinde hareket. Hakikatı kabul ve itiraf. ◊ Yaprak yaprak olma, lime lime olup dağılma.insafkâr : İnsaflı, insaf sahibi, haksızlık yapmayan. inşaî : İnşaya, yapıya dâir ve müteallik. * Güzel yazmağa dâir. inşaiyyat : (İnşâi. C.) İşitilmemiş ve duyulmamış sözlerden yapılan cümleler. inşaiyye : İnşâât işleriyle uğraşanlar. Bina ve gemi yapma işleriyle meşgul olanlar. insak : (Nesak. dan) Düzenli yazı yazma. * Kâfiyeli, secili ve akıcı bir tarzda söz söyleme. inşak : Koklatma. Buruna kokulu bir şey çektirme. * Tuzağa veya ağa iliştirme. insal : (Nesl. den) Nesil çoğaltma. Döl peyda etme, döllenme. insan : (Bu kelimenin aslı, lugat âlimlerince 'ins' den geldiği söylenir. Kamusta da kûfiun'a göre 'Nisyan' kelimesinden geldiği zikredilmektedir.) insan suresi : Kur'an-ı Kerim'in 76. Suresi olup 'Dehr, Ebrar, Emşac, Hel-etâ Suresi' de denir. insanî : İnsana ait, insanla alâkalı. insaniye : İnsanlar, insan cinsi, beşeriyet. insaniyet : İnsanlık, vicdanlılık. İnsana yakışır hâl ve durum. insaniyetkâr : f. Vicdanlı ve iyi adam, insaniyetli. insaniyetkârî : Vicdanlılık, insaniyetlilik. insaniyetperver : İnsanlığı seven, iyi insan. inşar : Ölüyü diriltme. insat : (İnsiyat) Susup dinleme, susma. * Gizlenerek gitme. * İnfial vezninde, nidâ eden kimseye icabet etme. * Beli bükülenin beli doğrulması. * Meşhur olma. inşat : Ferahlandırma. Neş'elendirme. Sürurlandırma. inşaz : Yükseltme. insî : İnsana âit ve müteallik. İnsan cinsinden. inşiab : Şubelendirme. Ayırma. Şubelere ayrılma. * Bölük bölük olma. * Dalbudak verme. inşial : Alevlenme, şulelenme. insibab : Dökülme. Akıtılma. * Cereyan etme. * Başka suya karışma. * Tıb: Ahlat-ı erbaadan birisinin vücudun bir tarafında nesicler (dokular) arasında toplanması. ◊ (Bak: İnsibab)inşibab : Gençleşme, delikanlı olma. insibag : Boyalanma. Maddi veya mânevi rengi ile renklenme. Boya tutma. * Temizlenme. insibağ : (Sıbg. dan) Boya tutma, boyanma. * Temizlenme. inşibak : Şebeke şeklinde olma. * Balık ağı gibi birbirine geçme. insical : Çekilme. * Dökülme. insicam : Suyun dökülüp devamlı akışı. Düzgünlük. Sağlam ve ıttırad ile ârızasız tertib üzere olmak. * Devamlı yağmur yağmak. * Edb: Düzgün, tertibli, pürüzsüz söz. Kitabın ifadesi güzelce ve düzgün More…insidad : (Sedd. den) Tıkanma, kapanma. insidal : Düşük olma, sarkma, pörsüme. insidam : (Sadme. den) Patlama. Tazyik ile bir şey atma. insifa' : (Nısıf. dan) Bir şeyin ortası. * Bir şeyin yarısını alma. * Gündüzün ortası. * Hakka hizmet. * Adaletle mukabele etmek. Mazluma yardım edip zâlimden hakkını almak. insifar : İnkişaf etme, açılma. inşihab : Fışkırma. insihak : Döğülüp ezilme. Ezilip yumuşamak. insihal : Düzgün söz söyleme. * Kabuğu soyulma. insikab : Delinme. inşikak : İkiye ayrılma. Çatlama. Yarılma. inşikak suresi : Kur'an-ı Kerim'in 84. Suresi olup İnşakkat suresi de denir. Mekkî'dir. insilab : (Selb. den) Kaldırılma, selb olunma, giderilme. Kalmama. Mahvedilme. Soyulma, soyulmuş olma. insilah : Soyulma. Derisi yüzülme. Sıyrılıp çıkma. * Ayın sonu gelme. ◊ Silâhlanma. Silâh ile techiz olma.insilak : (Silk. den) Yola girme, süluk etme, yol tutma. insilal : Bir yere toplanma, üşüşme, hücum etme. ◊ Gizlice savuma, sıvışma, sıyrılma.inşilal : Şiddetle dökülerek akma. * (Su) uçurumdan dökülerek şelâle meydana getirme. insimag : Yere düşüp ezilme, yaralanıp berelenme. inşimar : Sallana sallana yürüme. insina : Bükülme, burkulma, burulma. inşinac : Buruşma. Derinin buruşması. insiraf : Çekilip gitme, çekilme, geri dönme. * Gr: İsimlerin kaide ve kurallara göre çekilebilmesi. insirafî : Çekilip gitme ile ilgili. insirah : (Sarahat. den) Açığa çıkma, zâhir olma, sarahat bulma. inşirah : Ferahlanmak, mesrur olmak. inşirah suresi : Kur'an-ı Kerimin 94. Suresidir. inşirak : Çatlama, yarılma, ayrılma. Yarık olma. Parlama. insiram : Kesilme, kesilip ayrılma. ◊ Dişin kırılması.inşiram : Yarık yarık olma. inşiras : (Soğuktan dolayı) el çatlama. insitah : Yayılıp arka üstü yatma. * Satıhlı olma. inşitat : Dağılmak. Dağınık olmak. Perakende olmak. insiyab : Süzülüp akma. Çabuk akıp gitme. insiyag : Kalıba dökülüp düzelme. insiyak : Mânen sevk olunma. İlâhi ve mânevi sevk. Gönderilmek, bir kuvvetin te'siriyle çekilip gitmek. Ardı sıra gitmek. insiyakî : İnsiyak ile alâkalı. İnsiyak, İlâhî sevk ve his ile alâkadar. inta' : Çok fazla terlemek. Kusma, istifra etme. intac : Neticelenme. Husule getirme. Sona erdirme. Doğurma, meydana getirme. intaf : Kabahat yükleme. intak : Edb: Söylemeğe kabiliyeti olmayanı söyletmek. Onun nâmına konuşmak. Nutka getirmek, söyletilmek. Dile getirmek. intan : Pis kokma. Fenâ kokma. * Mikrobun sebebiyet verdiği şey, hastalık. intanî : Mikroplu, mikroptan meydana gelen. intaniye : Fena koku ve mikropluluğa dâir, mikroplu hastalıkla alâkalı. intaş : (Tohum) toprakta çimlenme. intiaş : Yorgunluktan sonra canlılık hissetme. Canlılık. * Hastalıktan sonra iyileşip kalkma. * Geçinme. * (Yıkılan adam) doğrulup kalkma. intiaz : Kuvvetlenme, kıvama gelme. * Kalkma. intiba' : Görüş ve anlayış. Kalb ve ruhta hâsıl olan te'sir. * Matbu' olmak, tab' olmak, basılmak. intibaat : (İntiba'. C.) Edinilen intibalar. intibac : Hastalıktan dolayı vücutta hâsıl olan şişkinlik. intibah : Uyanıklık, göz açıklığı. Hassasiyet. Agâh ve münebbih olmak. Hakikatı ve hakkı anlayıp yanlıştan, fenadan dönmek. * Sinirlerin uyanması. Uzuvların harekete gelmesi. ◊ Pişmek, More…intibak : (Tıbk. dan) Uygun olmak, muvâfakat. Mutabık, mümâsil ve muvâfık olmak. ◊ Bir mekânın yükselmesi. * Bir kavmin şerre yönelmesi. ◊ (Bak: İntıbak)intibakat : (İntıbak. C.) Uygun ve münasib gelmeler. Mutabık gelmeler. intibar : Kabarma, şişme. inticam : Sona erme, nihayet bulma. Tamamlanma, tamam olma. inticas : Bulaşma, murdar olma. intidam : Kolayca ele geçme. Kolay bir şekilde elde etme. intifa : Sönme. Yanarken sönme. Ortadan kalkma. intifa' : Bir şey ortadan yok olma. Aradan çıkma. ◊ Fayda te'min etmek. Menfaatlanmak.intifad : Huk: Bir şeyi tamamen alma. Tükenme, bitme. intifah : Şişkinlik. Şişmek. Kabarmak. * Vücud organlarından birinin büyümesi. intifal : Nafile namaz kılma. intiha : Son, nihayet, uç.İNTİHA' : Eğilme. Dayanma, yaslanma. intiha-pezir : f. Sona eren, nihâyet bulan. intihab : Seçmek. Ayırıp beğenmek. İhtiyar ve âmâde eylemek. * Bir şey yerinden çıkmak. ◊ Kapışmak. Yağma suretiyle mal almak.intihabat : (İntihab. C.) Yağmalar, talan etmeler, kapışmalar. ◊ (İntihab. C.) Seçilmeler, seçmeler. * Seçimler.intihabî : İntihabla alâkalı, seçim ve seçme işlerine ait. intihac : Yol bulma, varma, ulaşma. intihaî : (İntihaiyye) Sona ve nihayete ait. Bitme ile alâkalı. intihak : Zayıflatma, gücünü azaltma, kuvvetsizlendirme. * İşe yaramaz bir hale sokma. intihal : Çalma. Başkasının malını kendisinin gibi iddia etme. * Edb: Başkasının yazısını kendisinin gibi göstermek. Onu benimsemek. Böyle şiire, sirkatî şiir de denir. intihar : Kendi kendisini öldürmek. İdâm-ı nefs. intihaz : Ayaklanmak. Depreniş. Kalkmak. * Yola veya sefere çıkmak. Şüru eylemek. ◊ Fırsat bilip kaçırmamak. Fırsat gözlemek.intika : Bir şeyi seçme, ayırdetme. intikad : İyi bilineni kötülemek. * Seçip ayırdetmek. * Kalp parayı gerçeğinden ayırmak. * Tenkid. * Fenni veya edebi eserlerin tarafsız bir nazarla incelenmesi sonunda fikir ileri sürülmesi. intikah : İyi bir haber veya söz işitip sevinme. * Zayıflama, kuvvetsizleşme. ◊ Kemikten ilik çıkarma.intikal : Bir yerden bir yere nakletmek. Tebdil-i mekân etmek. * Göçmek, geçmek. * Sirâyet. Bulaşmak. * Bir şeyin miras olarak kalması. * Bir mes'eleden diğer bir hususu veya neticeyi anlamak. More…intikalen : İntikal suretiyle. intikalî : İntikal ile ilgili. intikam : Öç almak. Hınç ve acı çıkarmak. intikamat : (İntikam. C.) İntikamlar, öç almalar. intikamcû : İntikam almağa çalışan, öç almak isteyen. İntikam arıyan. intikas : Eksilme. * İstibrâ için erkeklik organına su serpme. intikaş : Nakışlanmak. Menkuş olmak. intikâs : (Nüks. den) Başaşağı dönme veya düşme. intikaz : Bozulma. * Çözülme, battal edilme.İNTİMA'Â : Birine mensub olma, intisâb etme. Bir kimseye bağlanma. * (Kuş) bir yerden uçup, başka bir yere konma. intilak : Koyverip gitme. Salıverme, yollama. * Sevinme. intimas : Kaybolma, belirsiz olma. intirak : Gürleme. Patlama. intişa' : Neş'et etme, gelişme, yetişme, neşv ü nemâ bulma. intisab : (Nasb. dan) Dikilip durmak. * Yükseğe kaldırmak. * Bir mansaba tayin olunmak. * Gr: Kelimenin mansub olması (Bak: Mansub) ◊ (Nisbet. ten) Bir yere, bir kimseye mensub olmak. More…intişab : Odun veya mal biriktirme. * Tutulup kalma. intisac : (Nesc. den) Doku peyda eylemek. Doku, nesic hâsıl olmak. * Mensucat gibi iki taraftan çizgili ve dokumalı olma. intisaf : Hakkını tam olarak alma, haklaşma. * Zaman, yarı olma. Vakit, yarıyı bulma. intisah : Verilen öğütü dinleme, edilen nasihatı tutma. ◊ (Nesh. den) Kopyasını çıkarma.intisak : Sıra ile düzgün olma, intizamlı oluş. intişak : Burna bir şey çekmek. intisar : Saçılmak. Dağılmak. * Püskürmek. * Toz kabarması. Kabarmak. * Buruna su çekmek. * Aksırıp tıksırmak. ◊ Yardım etmek. * Hakkını tamamen almak. * Öc ve intikam almak.intişar : Dağılmak. Yayılmak. Üremek. * Tıb: Yorgunluktan damar şişip kabarmak. Umumileşmek. intitak : Kemer veya kuşak bağlama. intiva : Dürülmek ve cem' olmak. Bükülmek ve katlanıp sarılmak. intiya' : İtaat etme, muti olma, söz dinleme. intiyah : Ağlama, göz yaşı dökme. intiyan : Yiğitlik evveli. intiyat : Kendi reyi ile davranma, kendi istek ve iradesi ile hareket etme. * Asılı kalma. intiza' : Koparıp alma, çekip koparma. intizac : Çok ağlama, fazlaca göz yaşı dökme. * Tıb: Çıbanın olgun hâle gelmesi. intizah : Suç ve kabahattan sıyrılma. Temize çıkma. * Def-i hâcet yaptıktan sonra temizlenme. Tahâretlenme. intizam : Tertib, düzen, düzgünlak ve nizam üzere olmak. intizamin ilcai : İntizamın zorlaması, mecbur etmesi, muztar kılması. intizamperver : f. Her şeyi tertib ve düzenli yapan. İntizâmı çok seven. intizar : (Nazar. dan) Gözlemek. Ümidederek beklemek. ◊ Adamak, nezretmek.inza' : Çekip çıkarmak. * Soyunmak. * Zorla çekip çıkarmak. * Feragat. inzac : İyice pişirip kıvamını buldurma. inzal : (Nüzul. dan) İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme. * Tenasül âletinden meninin çıkması. inzar : (C.: İnzârât) (Nezr. den) Neticenin kötü olacağını bildirerek fenalıktan sakındırmak. Azab ve ceza va'detmek. ◊ (Nazar. dan) Te'hir etme, geciktirme. İmhal.inzarat : (İnzar. C.) İhtarlar, tenbihler. inziac : Yerinden koparma, sökülme. * Tas: Allah'a tam teveccüh ederek dünyevî emelleri bırakmak. inzibat : Asayiş, düzen ve rahatlık. Umumi emniyetin iyi ve yolunda olması. * Sağlamlaşmak. * Polis vazifesini gören asker, ordu mensubu. inzibatî : Emniyet ve asâyişe dair. İnzibata müteallik. İnzibatla alâkalı. inzicar : Çekilmek, vazgeçmek. inzilam : Zâlimin zulmüne boyun eğme. inzimam : (Zamm. dan) Bir birine ilâve olunmak, katılmak. Yapışmak. Birbiri ile alâkalı oluş. ◊ Bağlanma. * Yular ile bağlanma. ◊ (Bak: İnzımam)inziva : Feragat edip bir tarafa çekilmek. Bir işe karışmamak. Dünya işlerini bırakmak. Süfli ve hevesi işleri bırakıp ilm-i Kur'an ve imanla, ibadet ve taatla, Kur'ân ve imana hizmetle More…inziva-gerde : f. İnzivaya çekilen. ip parasi : Mc: Belâyı savmak için verilen şey. iplikhane : Eskiden suç işlemiş kimselerin hapsedilip çalıştırıldıkları yere verilen addır. * Gemilere lüzumlu halatlarla yelken bezini yapan eski bir deniz müessesenin adı idi. ipnotizma : (Fr: Hypnotisme) Telkin ile kabiliyetli bir kimsenin üzerinde, söz ve bakış ile elde edilen bir çeşit uyku hâli. * Uyuşukluk. İradesizlik hâli ve bu hâle ait vaziyetler. ipotek : Fr. Bir borcun ödeneceği zamana kadar borçlunun alacaklıya vermiş olduğu değerli şey. Rehin. iptida : (Bak: İbtida) ipucu : Mc: Emare, işaret, alâmet, delil, vesika. ir : t. Nağme, ezgi, basit türkü. * Ahenk, terâne. ir'â : Otlatma. ir'ad : Tehdid etmek, korkutmak. Muztarib etmek. * Kılıç parlatmak. * Kadın yüzünü kendisi açmak. ir'as : Çekerek sarsma. ◊ Titretme.ira : Bağış yapma, iyilikte bulunma. * Çakmaktan ateş çıkarma. Parlama. ◊ Karakter, seciye.ira' : Mıknatıs. irab : Tazı. * Yükrek at. irabe : Şüphelendirme, şüpheye düşürme. irabet : Yaramaz sözler söylemek, fuhşiyyat. ◊ Akıl, anlayış, kavrayış.irad : Varid kılmak. Getirmek. Söylemek. * Gelir. Kazanç. Bir mal veya mülkün getirdiği kazanç. irad ü masraf : Gelir ve gider. iradat : (İrade. C.) İstemeler, buyruklar, iradeler, emirler, fermanlar. irade : İstek, arzu. Dilemek. Emir. Ferman. * Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç. iradet : İrade, istek, dileme. * Gönül isteği. iradî : İrade ile alâkalı, iradeye dâir. irae : Göstermek, göstererek öğretmek. * Göz önüne koymak. * Gösteriş. irafet : Kethüdâlık, reislik. Ululuk, şereflilik. iraga : İsteme, irade etme. irahe : (Rahat. dan) Rahatlandırma, rahat ettirme. irâk : Dicle nehrinden aşağı Basra'ya kadar Şat Suyu'nun iki tarafı olan memleket. * Su kenarı. * Kökler, asıllar, bünyadlar. * Uzak. iraka : Dökmek, akıtmak. ◊ (Bak: İrâka)irakî : (Irâkiyye) Irak halkından, Iraklı. * Irak'a ait. iran : Evin uzak olması. * Mıh, çivi. * Mızrak. Süngü. ◊ Tabut. * Neşeli ve mesrur olma. ◊ Fars memleketi.iras : Sebeb olmak, vermek. Vâris kılmak, miras bırakmak, miras yemek. * Gerekmek. ◊ Devenin başını ayağına bağladıkları ip. ◊ (Ağaç) yapraklanma. * Yosun olma.irat : Tehlikeye, vartaya düşürmek. iraza : Kandırmak, kandırılmak. Râzı etmek. irb : (İreb) Akıl. Zihin, zekâ. * Akıllılık. irba' : (Ribâ. dan) Çoğaltma, artırma, fazlalaştırma. * Faize verip artırma. (Haramdır) irbab : Bir yerde mukim olma. Bir mevkide devamlı olarak kalma. irbah : (Ribh. den) Fayda ve kazanç elde etme. * Fâize para verme. irbaş : Ağacın yeşillenip yapraklanması. irbe : Akıllılık, zekâ. * Hile, oyun. irbiyan : Teke, istakoz gibi deniz hayvanları. irca : Sonraya bırakmak. * Kuyuya kenar yapmak. irca' : Geri çevirmek, geri döndürmek. * Alışverişi faydalı kılmak. * Musibet vaktinde Allah'a sığındığını âyet okuyarak ifade etmek. ircaf : (Bak: Recefe) ircal : Birini yayan olarak yürütme. irda' : Meme vermek, süt emzirmek. (Bak: İrza') ◊ Helâk etme, aşağı düşürme. ◊ (Bak: Irzâ')irdaf : Ardısıra yürütme, yürütülme. irdafen : Ardısıra yürüterek. irdam : Üzüm veya hurma salkımı olan budak. ireb : (Bak: İrb) irem : Irmak kenarı. '* Su bendi. * Dere, vâdi. * Sert yağan ve taneleri iri olan yağmur. * Gözsüz köstebek. * Kemikten etin suyunu almak. ◊ Kurşun veya ok atılan nişan tahtası. More…iren : Alt dudak. irfad : Yardım etme, bağışta bulunma. Hediye verme. irfah : Refaha ulaştırma, rahata kavuşturma. irfak : Fayda vermek, işe yaramak. Kolaylık ve mülâyemetle tutmak. irfal : Elleri sallıyarak yürüme. * Eteği sarkıtma. irfan : 'Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekâdan ileri gelen zihnî kemal. * İkrar. * Mücazat. * Fık: Esrar-ı İlâhiyeye, iman ve Kur'an hakikatlarına vukufiyet. (İlim ile irfan ve ma'rifet More…irfaş : Yeme içme ile uğraşma. * Bir yerde daimi oturma. irfitat : Ufak ufak yapma, ufalama. irgab : Rağbet ettirme. irgaf : Hırsla bakma. * Hızlı yürüme. ◊ Hızla yürüme, hırsla bakma.irgam : Aşağılatma. Hor, hakir kılma. * Burunu kırma. * Yere sürtme. * Galip olma. * Kahretme. irgan : Bir işi kolaylaştırma. irgandi : Yerinde oynama, sallanma, kımıldama. irgat : (Rumca) Rençber, işçi. * Yapı işçisi. Amele. * Gemilerde demir zincirini toplamak için ve binalarda bazı ağır şeyleri kaldırmak için zincirlerle çevrilmiş, ufki bucurgat. irha : Tatlılıkla ve kibarca hareket etme, yumuşak davranma, tatlı muâmele etme. irha' : Gevşetme, aşağı salıverme ve sarkıtma. Koyverme, salıverme. * Dilmek, dilim dilim etmek. irhab : Korkutma veya korkutulma. * Kaçırma. ◊ Bollanma, bol olma. Genişleme.irhaf : Hamuru gevşek ve sulu tutma. ◊ Bileme. Keskinleştirme.irhak : Sıkıntı ve eziyet etme. * Zorlama, sıkma. irhan : Rehin koyma veya konulma. irhas : Hayırlı işler yapmak. * Israr etmek. * Duvar yapmak. * Sağlam şey. ◊ Fiat indirmek, ucuzlatmak.irhasat : Hayırlı işlerle uğraşmak. * Sağlam şey. * Ist: Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) nübüvvetinden evvel zuhur eden hârikulâde haller ki, bunlar peygamberliğine delil teşkil eden More…irhem yareb : Tıb: Bağırsak tıkanması veya dolanması. irin : (Bak: Cerahat) irip : Balık tutmak için atılan büyük ağ. iris : yun. Gözümüzün saydam tabakasının arkasında olup, deliği, ışığın az veya çok miktarda olmasına göre genişleyip büzülen tabaka. Kuzahiye.İRKÂ' : Geciktirme. * İftira etme. irk : Nesil. Zürriyet. Sülâle. * Soy. Kök. Damar. irka' : Akan kan veya göz yaşını silme, dindirme. irkab : Huk: Öldükten sonra kanunî mirasçılarından başka bir kimseye de miras bırakma. irkâb : (Rükûb. dan) Bindirme. * Binilecek hayvan verme. * Araba veya gemi gibi bir vasıtaya bindirme. irkâben : Bindirerek, irkâb suretiyle. irkad : Uyutma veya uyutulma. irkâh : İnanma, itimad etme, güvenme. * Sığındırma, dayandırma. irkak : Köle edinme. Cariye veya köle satın alma. * İnciltme. irkal : Hızlı yürüme. irkan : Kına yakma, kına sürme. * Safran ağacı, kızılağaç. * Tıb: Sarılık hastalığı. irkas : Oynatma, raksettirmek. irkîl : Belâ. Zahmet, meşakkât. * Çok güç nesne. irkiy : (Irkıyye) Irkla ilgili, ırka âit. irma' : Atma, fırlatma. irmad : Fakir düşme. Sefil olma. * Göz ağartma. irmak : Büyük akarsu, doğrudan doğruya denize dökülen nehir. irman : f. Arzu, taleb, istek. * Dalkavuk. * Nedâmet, pişmanlık. * Dâvet edilmeden bir yere giden kimse. irmegan : f. Saadet. İkbal, mutluluk, uğurluluk. * Terbiye eden, mürebbi. irmik : Buğday gibi hububatdan elde edilen ve helva, çorba yapımında kullanılan iri taneli un. irmis : Büyük taş. * Kuvvetli ve dayanıklı deve. irnîn : Kaş tarafında burun ucu. * Her nesnenin evveli. irris : Arslan yatağı. irs : Vefat eden kimsenin vâsi olup malını almak. * Ölen yakın akrabadan kalan mal, miras, mülk. * Bir şeyin artığı. Fâsıla nişanları. ◊ Karı ile kocadan her biri. (Bak: Irs) ◊ More…irsa' : Sağlamlaştırma, sâbit kılma. * Geminin demir atması. * Pâyidar olmak. ◊ Mızrak gibi sivri bir şeyle dürtme. ◊ Yerinden ayrılmama. Mukim olma.irşa' : Rüşvet verme. irsad : Gözetlemek. * Hâzır ve âmâde eylemek. * Mükâfat vermek. * Edb: Secili ve kâfiyeli bir cümlede ses uyumundaki ana sesi önce tanıtıp, ondan sonra gelecek kelimeyi tanıtma sanatıdır. More…irşad : Doğru yolu göstermek. Akli ve kalbi, mukni ve te'sirli eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek. Cadde-i kürba-yı Kur'aniye yolunda selâmetle devam More…irşadat : (İrşad. C.) İrşadlar. Hak ve hakikatı ve doğru yolu bildirmeler. İkazlar. (Bak: İrşad) irşaf : Suyu yavaş yavaş ve yudum yudum içme. irsah : Yerinde tutma, durdurma. Bir şeyi sağlamlaştırma. irşak : Bir şeye dik bakma. Dosdoğru etme. irsal : (Resul. den) Göndermek, gönderilmek, yollamak. * Havale kılma. * Salıvermek. Kendi haline koymak. * Sürü sahibi olmak. * Elçi gönderme. irsalat : (İrsal. C.) Göndermeler. Gönderilen şeyler. irsaliye : Makbuz. * Her hangi bir yere gönderilen eşya veya malların listesi. irsan : Muhkem ve sağlam kılma, rasanet verme. irsas : Eskitme, yıpratma. Eskitilme, yıpratılma. irsen : Miras olarak, anadan, babadan geçmek yolu ile. irsî : Gelincik dedikleri hayvanın rengine benzer bir renk. ◊ Miras ile alâkalı, irse âit ve müteallik.irsiyet : Verâset. Aile ve soydan geçen benzerlik. irta' : Zoraki ve istemeyerek gülme. ◊ Otlatma veya otlatılma.irtab : Dikme veya dikilme. irtac : Bir kimsenin sözünü kesme, konuşturmama. * Devamlı yağmur ve kar yağma. * Kapıyı örtme, kapama. * Kıtlık her tarafa yayılma. irtam : Hatırlamak için parmağa iplik bağlama. irtat : Tenbellik etme. Yerinden kımıldamama. irtecek : f. Şimşek, berk. irtia' : Düşünmek, istikbali düşünme. ◊ (Ra'y. den) Otlatma.irtiab : (Ru'b. dan) Ürkme, korkma. irtiad : (Ra'd ve Ri'd. den) Iztırablı ve sıkıntılı olmak. * Deprenme. Titreme. irtiaf : İleri geçme, ilerleme. irtias : Silkinme, sıçrama, deprenme. ◊ Küpe takma.irtiaş : Ra'şeye tutulma, titreme, sarsılma. irtiba' : Bahar mevsiminde güzel bir yerde oturma. irtibab : Kokulu şeyler yapma. * Bir çocuğu büluğ çağına varıncaya kadar besleme. irtibah : Yükselme, yükseğe çıkma. irtibak : Karışık ve çapraşık bir işe girişme. * Karaca, geyik gibi hayvanların tuzağa düşmeleri. * Bir kazâya uğrama. ◊ Çamura batma. * Dolanbaçlı konuşma. * Karışma. * Bir işi aksi veya More…irtibal : Bir malı çoğaltma. Bereketlendirme. irtibas : Perişan ve zor durumda kalma. * Pek karışık ve sıkışık olma. ◊ Dağılma.irtibat : Bağlanmak, raptedilmek. Muhabbet, dostluk ve alâkadarlık. * Düşmana karşı cenk için hudutta at sahibi olmak. irtica : Geri dönmek. Ric'at etmek. Eski hayat tarzına dönmek. ◊ Ummak, ümidetmek, rica etmek.irticac : Çalkanmak. Heyecana gelme. * Sarsıntı. Muztaribane hareket etmek. irticaf : (Recfe. den) Sarsma, sarsıntı, çalkalama. Tahrik. irticaî : (İrticaiye) İrtica ile alâkalı. irtical(en) : Hazır cevaplılık. Düşünmeden ve birdenbire açıkça güzel söz veya şiir söylemek. irticaliyyat : Düşünmeden, içinden doğarak söylenen sözler. irticam : Birşey üstüste katlanma. irtican : Adamın işi gücü bozulma. irticas : Gök gürleme. * Top bürünme. irticaz : Kısaltma, ihtisâr. irtida : (Ridâ. dan) Örtünme, bürünme. irtida' : Dinin yasak ettiği şeyleri yapmama, geri durma. ◊ Süt emmek.irtidad : Din değiştirmekle mürted olmak. İslâmiyetten çıkarak dinsiz olmak. * Geri dönmek. (Bak: Mürted) irtidaf : (Redif. den) Ardından gitme, ardına düşme, peşinden koşma. irtifa almak : Öğle vakti, güneşin yüksekliğini ölçerek zamanı belirlemek. * Yükselmek. irtifa' : Yükseklik. * Yukarı kalkmak. Kaldırmak. Terakki. irtifad : Kazanma, kesbetme, kazanıp kâr etme. irtifaen : Yükseklikçe, yükseklik bakımından. irtifak : Bir yere dayanma. * (Kap) dolma. * İhtiyaç duyma. * Arkadaşlık etme. * Tıb: İki kemiğin hareketsiz kalmak üzere mafsallanması. irtifas : Fiatların yükselmesi, pahalılık. irtigab : (Rağbet. den) Heveslendirme, isteklendirme, rağbet ettirme. irtiha' : Katılma, karışma. irtihal : Bir yerden başka yere göçmek, gitmek. Nakl-i mekân etmek. * Ölmek. irtihan : (Rehn. den) Bir şeyi rehin olarak alma veya alınma. irtihas : Ucuz saymak veya sayılmak. irtihaş : Rahatsız olma, huzuru kaçma. Sıkıntı ve ıztırâb içinde bulunma. irtihaz : Rezil rüsvay olma. Kepaze olma.İRTİKA' : Yükselme, yukarı çıkma. * Daha yüksek yerlere ve mevkilere erişme. Yüksek derecelere ulaşma. irtikâ' : Güvenme, dayanma. irtikab : Bekleme, gözleme. * Ümit etme, umma. irtikâb : Bir işe girişmek. * Kötü bir iş işlemek. Rüşvet almak gibi çirkin bir şey yapmak. * Bir makamı âlet ederek, hakkı olmayan para veya malı hile ile almak. irtikak : Söz gücü olan kimsenin, söz söylemekten âciz kalması. irtikam : Yığılma, üst üste birikme. irtikas : Baş aşağı olmak. * Bir hâdiseye yakalanmak. irtikaş : Harpte askerlerin birbirine karışması. irtikaz : Çocuğun, ana karnında kımıldaması. * Çalkanıp durma. * Acı çekme, ıztırâb duyma. ◊ (Rekz. den) Dikilme. * Bağlanma. * Tıb: Nabız atma.irtima' : Birbirine atışma. irtimas : Suya dalma, dalıp gitme. Dalgıçlık. irtimaz : Yerinden kaldırıp sıçratma. * Birini koruma, himâye etme. ◊ Iztırab ve acı içinde kıvranma. * Remzetme.irtir : Yerinden ayrılmak. irtisa' : Dişler sık olma. * İki şey, birbirine bitişik olma. * Taneleri, iki taş arasında döğüp parçalama. irtişa' : Rüşvetçilik. Rüşvet almak. irtisad : İstif etme. Birbiri üstüne düzgün bir şekilde yerleştirme. irtişaf : Emerek ve azar azar içme. * Tıb: Vücudun her hangi bir yerinde toplanan suyun, dışarı atılması. irtişah : (Reşha. dan) Sızma, terleme. irtisam : Resmedilmek, resmi çıkmak, resimli ve nişanlı olmak. * Emrolunan şeye imtisâl etmek. * Cenâb-ı Hakkı tekbir ve O'na ilticâ etmek. irtisas : Yayılma, meşhur olma, şüyu bulma, şâyi olma. irtitac : Konuşurken kekelemeye başlama, dili tutulma. irtiva' : Suya içerek kanma. * Tıb: Vücuttaki organ ve eklemlerin kuvvetlenip kalınlaşması. irtivah : Nöbetle çalışma. irtiya' : Ürkme, korkma. irtiyab : Duraklama, şüphelenme, tereddüt. irtiyad : Bir kimseden bir şey isteme. irtiyah : (Rîh. den) Genişleme, ferahlama, feraha erme. * Rüzgârlanıp rahatlama. irtiyaz : Riyâzet yapma, nefsine eziyet etme. irtiza' : (Rıza. dan) Razı olma, rıza gösterme, uygun ve münasib bulma. Kabul etme. * Beğenme, seçme. ◊ Bir şey eksilme, ziyân görme. ◊ (Rızâ. dan) Memeden süt emme.irtizah : Biraz bahşiş alma. * Özür dileme. irtizak : (Rızk. dan) Rızık alma, rızıklanma. irv : (C.: Arâ) Cemaat, topluluk. irva : Bolca sulamak. Suya kandırmak. * Birisine hadis veya şiir rivayet ettirmek. irva ve iska : Sulama, suya kandırma. irz : Namus. Temizlik. Cinsî haysiyet. * Ehil ve ıyal. İnsanın korumağa mükellef olduğu nefsi, hasebi, şerefi ve mahremleri, zemmedilecek veya medhedilebilecek durumları. irza : Bir kimseyi râzı etmek, gönlünü yapmak, kandırmak. ◊ Çayırlık, çimenlik. Otu bol olan yer. ◊ Çayırlık. Otluk yer.irza' : Meme vermek, süt emzirmek veya emzirilmek. irzâ' : Emzirmek veya emzirilmek. irzak : Rızıklandırmak, maddi veya mânevi ihtiyacını vermek. irzal : Bağcıların arslan korkusundan dolayı ağaçların üzerinde yaptıkları yatak. * Avcıların, yatağında topladıkları kuru ot. irzim : Sağlam, sert ve dayanıklı. * Şiddetli toplayıcı. irziz : Dik ses. * Titreme. * Dolu tânesi. is : (Iss) t. Bayındırlık, mâmuriyet. Şenlik. * Ses. * Sâhib. Mâlik. * Efendi. ◊ Dumandan hasıl olan siyah madde. Kurum.iş'a' : Güneş, ışığını dağıtma. Şuâlanma. is'ab : Güç. Çetin bulmak. Güçleştirmek. Zorlaştırmak. iş'ab : Ölme, irtihal etme. is'ad : Yukarı çıkarmak. Yükseltmek. * Mekke-i Mükerreme'ye gitmek. * İnbikten geçirmek. ◊ Yükseltmek, yukarı çıkarmak. * Mekke-i Mükerremeye gitmek. ◊ Mes'ud etmek. More…is'af : Birisinin arzusunu, istediğini kabul etmek ve yerine getirmek. ◊ Birisinin arzusunu, istediğini kabul etmek ve yerine getirmek.iş'al : Şulelendirmek. Yaymak, alevlendirmek. Tutuşturmak. Parlatmak. Şiddetlendirmek. is'ar : Narh koyma, fiat veya pahâ biçme. ◊ Enaniyet ve kibirle surat asma. ◊ Çocuğun diş çıkarması.iş'ar : Yazı ile haber vermek. Anlatmak, bildirmek. iş'arat : (İş'ar. C.) Tebliğler, bildirmeler. is'as : Gece karanlığı başlamak, karanlık basmak. * Karanlığın açılması. * Bulutun yere yakın olması. * Peşinden gitmek. işa : (Ağaç) çiçek açma. isa' : Zenginleştirme veya zenginleştirilme. * Genişletme. ◊ Teselli verip sabra irşad etmek.işâ' : Yatsı zamanı. Akşam ile yatsı namazı arasındaki vakit. * Güneş batmasından ertesi günü fecre kadar olan zaman. işa' : (Bak: Işa) işaa : Bir haberi yaymak, duyurmak. Bir şeyin şuyuuna, yayılmasına sebeb olmak. işâân : Akşam ile yatsı. işaat : (İşâa. C.) Haber yaymalar. isabe : (C.: Asâib) Cemaat, topluluk. * Tıb: Yaraları sarmakta kullanılan bağ, yara bantı. * Başa sarılan ve şeâir-i İslâmiyeden olan sarık. işabe : Saç ve sakal ağartma, beyazlatma. Genç yaşta saç ve sakal ağarması. isabet : Rastlamak. Doğruca varıp erişmek. Doğru düşünmek, matluba uygun iş işlemek. ◊ Ecir, mükâfât, karşılık vermek. * Doldurmak.isabetkâr : f. Doğru rastlayan. İsabetli. işade : Çağırmak. Sesini yükseltmek. * Dünyevi matluba yetişmek. * Binayı yükseltmek. isadet : Avlatmak. isaet : (Sû'. dan) Kötü iş işlemek. Kötülükte bulunmak. Yaramazlık. ◊ Bir işte ihmal ile zarar verme.işaeyn : Akşam ile yatsı zamanı. ◊ (Bak: İşâân)isaf : Asr-ı saadetten evvelki câhiliyet devrinde Mekke putlarından birinin adı. ◊ Eseflendirmek. Esef vermek. * Hışım ve gadab etmek. Öfkelenmek.isaga : Kuyumculuk yapma. * Eritilmiş maddeleri kalıba dökme. ◊ Kolaylıkla ve rahatlıkla yutulma. ◊ Kalıba dökme veya dökülme.isah : (Vesah. dan) Kirletme veya kirletilme. isaha : Kulak verip dinleme. işaha : Misvâk kullanma. isaka : Akıtma. * Arkadan sürme. Sevk etme. isal : Ulaştırmak, vâsıl etmek. Yetiştirmek. isale : Akıtmak, dökmek. * Seyyal kılmak. Cereyan ettirmek. isalet : Hamle yapmak. * Ulaşmak. isam : (İsm. den) Ceza. Bir kabahat veya suçun gerektirdiği netice, karşılık. ◊ Göze çekilen sürme. * Kırba bağı. * Kırba örtüsü. ◊ Günaha sokmak, günaha sokulmak.isar : Kendisi muhtaç olduğu halde başkasına nimet vermek, cömertlik, ikrâm. * İhtiyar etmek. * Yumuşatmak. * Dökmek, serpmek. Saçmak. ◊ Keçinin memesine takılan torba, kese. ◊ More…işar : Birlikte geçinmek, muâşeret etmek. Hoş geçinmek. ◊ (Aşerâ. C.) On aylık hamile develer. ◊ Birlikte geçinmek. Muâşeret etmek.işarat : İşaretler. isare : Koparmak, kaldırmak. * Tozu havaya kaldırmak. ◊ Esir etmek ve gezdirmek. * Bağ, bend. ◊ Çadır kazığı. * Çadır ipi.isaret : Meylettirmek, eğmek. işaret : Bir şeyi bir vasıta ile (el, göz, kaş veya parmakla) göstererek bildirmek. * Nişan, alâmet, belli bir iz. * Ist: Doğrudan doğruya olmadan, hatırlatma suretiyle verilen emir. isas : Çok sık ve uzun saç veya bitki. isase : Zenginlik, servet. * Göz ucuyla bakma. * Cemiyet, topluluk. isata : Seslenme, ses çıkarma. isave : Gammazlık, ağız karalığı. işaya : (Işâ. C.) Akşam ezanından yatsı ezanına kadar geçen zamanlar. isb : Kasık tüyü. isba' : Tulu etmek, meyletmek. işba' : Doyurmak, açlığı gidermek. Doymak. * Fiz: Bir sıvının içinde, belli bir cisimden eriyebilecek en çok miktarın erimiş bulunması. * Edb: Arap nazmında, kafiye veya vezin zaruretinden dolayı More…isbah : Seher vakti. Sabah vakti. * Gafil olmamak. Uyanıklık. ◊ (Sebh. den) Yüzdürme, suda yüzdürülme.isbal : (Sebl. den) Yollama, gönderme veya gönderilme. isbar : Sabrettirmek. işbaşi : t. Bir işte çalışanların başı, reisi. * İşe başlama saati. isbat : Doğruyu delil göstererek meydana koymak. Delil ve şâhitle bir fikrin sıhhatını göstermek. İtiraf, ikrar ve tasdik etmek. * Sabit ve muhkem kılmak. * Bâki ve pâyidar eylemek. * Delil. Bürhan. More…isbi' : (C.: Esâbi) Parmak. * Ölçü parmağı, arşının yirmidörtte biri. ◊ (Usbu'-Asba'-Asbi') Parmak.işbu : İşte bu. Bu, şu. işca' : Yenme, ezme. * Kederlendirme, hüzün verme, üzme. işcar : (Şecer. den) Ağaç yetiştirme. Ağaçlandırma. işcaz : Kederlendirme, üzme, hüzün ve gam verme. isda' : (Sadâ. dan) Yankı. Aks-i sada. Sesin bir yere çarpıp dönmesiyle duyulan ikinci ses. isdad : Men'etmek, engel olmak, geri döndürmek. isdak : Verilecek parayı kadının nikâhında tesbit edip kararlaştırma. isdar : (Sudur. dan) Çıkarma, çıkarılma, sudur ettirme. * Deveyi sudan geri döndürmek. * Rücu ettirmek, geri döndürmek, vazgeçirmek. işe : f. Orman, sık ağaçlık. * Câsus, hafiye. isevî : Hz. İsa'nın (A.S.) dininden olan. Nasrani. Hristiyan. iseviyyet : Hristiyanlık. isfa' : Arındırılmak. Hâli olmak. işfa' : (Şifâ. dan) Hastaya şifalı şeyler verme. Hastanın iyileşmesi için çeşitli çarelere başvurma. işfaf : Üstün tutma. isfak : Kapıyı örtmek. * El ile bir nesneye erişmek. işfak : Acıyarak sakınma. Şefkat ve inayet etme. * Sevme. * Sakınma ve korkma. * Azaltma. * Lütfetme, bağış, ihsan. isfar : Sabah namazının ortalık aydınlanırken kılınışı. isfenc : Sünger. isfence : (İsfencî) Süngere benzer, sünger biçiminde, süngerimsi. isfenciye : Süngerler. isfend : Şarap. isfendan : f. Beyaz biber tohumu. * Akçaağaç. isfid : f. Beyaz, ak. isfirar : Sararmak. Sarı olmak. ◊ (Bak: Isfirar)isga : (Bak: Sagat) isga' : Söylenilen bir sözü dinleyip kabul etme ve yapma. * Söylenilen bir sözü kulak verip dinleme. * Meyl etmek. * Eksiltmek. işgal : Zabtetme, istilâ etme. * Birisini işten alıkoyma, başka şeyle meşgul etme, oyalama, uğraştırıp kendi işine mâni olma. isgar : (Sagir. den) Hakir ve hor görme. * Küçültme. işgene : f. İhiyarlıktan veya kızgınlıktan dolayı yüzde hâsıl olan buruşukluk. işgere : f. Şâhin, atmaca ve doğan gibi av için kullanılan terbiye görmüş kuş. işgerf : f. Dayanıklı, sağlam, kalın. * Şan, nam, ün, şeref. işgüç : t. Meşguliyet, vazife, memuriyet. işgüfe : f. İstifrağ, kusma. * Çiçek. işguh : f. Yere yıkılış, yüz üstü kapanış. işgüzar : f. Becerikli, çalışkan. * Kendini göstermek için gerekmezken işe karışan. isha' : Gökyüzünün açık ve bulutsuz olması. işha' : (Şehi. den) İstenileni verme. * Göz dikme, almak isteme. ◊ Ağız açma, ağzını açma.ishab : Çok söylemek. * Türlü şeylerden renk değiştirmek. * Bir şeye fazla tama' etmek. * Kuyu kazıp suyu bulamamak. * Zehirlenme veya hastalıktan dolayı renk değişmesi. * Kuzu, anasını emmek. * More…işhad : Delil getirme, delil olarak gösterme. Şehadet ettirme, şâhid gösterme. * Şehid olma. ishak (a.s.) : Kur'ân-ı Kerim'de adı geçen peygamberlerdendir. İbrahim (A.S.)ın oğludur. Yakub (A.S.)ın babasıdır. ishal : Mülâyim ve düz bir yere varmak. * Tıb: Barsakların iltihabından soğuk algınlığından hâsıl olan sürgün, iç sürme. isham : Biçim vakti yetişmek, hasat zamanının gelmesi. ishan : Aslında kalınlık demek olan sihan ve sehânetten kalınlaştırmak demektir. Siklet de sehanetin lâzımı olmak itibariyle: 'Falan kimseyi, hastalığı veya yarası ağırlaştırdı, yerinden More…ishar : (Sıhriyyet. den) Akrabalık, yakınlık, kurbiyet, sıhriyet. Damat olma. Damat edinme. * Ulaşmak. * Erimek. ◊ Uyundırma. * Gece uyutmayıp, uyanık durdurma.işhar : Ün alma, meşhur olma, şöhret kazanma. * Kadın, doğum yapacağı aya girme. işhas : Fesatçılık ve dedikoduculuk yapma. Çekiştirme. Gıybet etme. ◊ Gitme zamanı gelip çatma. * Tedirgin ve rahatsız etme.ishat : Darıltma, gücendirme. işhaz : Keskinleştirme, bileme. ishîrar : Ot kurumak. isik : Çukurluk, engebelik. Çukurlu. isimlik : Tar: Saraylılar tarafından gönderilen hediyelik şeylerin kimin tarafından gönderildiğini belirten adres pusulası. işir : (C.: Aşâr) Çanak çömlek parçaları. işk : (Bak: Aşk) iska : Su vermek, sulamak. ◊ (Bak: İska)işka : Sarmaşık adı verilen bir bitki. işka' : Şikâyet ettirme. * İntikam alma, öç alma. * Darıltma, gücendirme. ◊ Şaki ve bedbaht eylemek.iskab : Ateş yakma. iskaça : Gemi direğinin ayaklığı. iskal : Ağır bir şey yüklemek. işkâl : Güçleştirme, müşkilleştirme. * Zorlaştırma. * Şüpheli ve karışık olma. iskalara : Gemi arması merdiveni. * Harp gemilerinin sol taraflarındaki merasim merdiveni. iskalariya : Geminin üst kısmına çıkabilmek için iskele, yani merdiven teşkil etmek üzere çarmıhlara aykırı ve kazık bağı ile bağlanmış ince halatlar. iskalarya : ing. Çarmıkların halat basamakları. işkampaviya : İtl. Harp gemilerinden asker naklinde kullanılan en büyük filika. İşkampaviya'lar sandal büyüklüğünde, yalnız ondan daha geniş ve yüksekti. Karaya asker sevkiyatında, gemiye erzak ve More…iskân : Yerleştirmek. Bir yeri mesken yapıp oturmak. * Sâkin. iskandil : ing. Denizin derinliğini ölçmeğe yarayan ve gemilerde kullanılan bir âlet. * Bir şeyin hakikatını anlamağa çalışma. Yoklama, deneme, tecrübe etme. iskaparma : İtl. Bir gemiyi toptan kiralama. iskar : (Sekir. den) Sekir verme, sarhoş etme. işkâr : f. Av. * Avlama. iskarça : İtl. Geminin yükünün pek sıkı olarak istif edilmesi. iskarlat : İtl. Eski devirlerde Venedik mensucatından, boyası has ve kumaşı dayanıklı bir nevi çuhanın adı idi ve şarkta pek makbuldü. Yeniçeri Ocağı ileri gelen ağalarına, sekbanbaşıya ve yeniçeri More…iskarmoz : Gemilerin kaburgalarını teşkil eden eğri ağaçlar. * Kayıklarda kürek takılıp çekilen ağaç çiviye de bu ad verilir. ◊ Kayık ve sandallarda kürek takılmak üzere yan kenarlara More…iskarpin : Fr. Konçsuz veya yarım konçlu zarif ayakkabı. Alafranga hafif kundura. iskarso : İtl. Yelkenleri doldurur dik rüzgâr. * Geminin götürü olarak kiralanması. iskarta : Herhangi bir sebepten dolayı değerini kaybetmiş mal. iskat : Düşürmek. Düşürülmek. Aşağı atmak. Hükümsüz bırakmak. * Silmek. * Ölünün azaptan kurtulması ümidi ile ölen kimse nâmına dağıtılan sadaka. ◊ (Bak: Iskat)iskât : Sükût ettirmek. Cevap veremiyecek hâle getirmek. Susturmak. * Kandırmak, râzı etmek. iskele : Binada yüksek yerleri yapabilmek için kurulan geçici sal. * Deniz nakil vasıtalarının yanaşabilmeleri için deniz kıyısında yapılan yer. * Deniz kenarında ve deniz vasıtalarının yanaşmasına More…iskelet : Fr. Vücudun kemik çatısı. işkembe : f. Geviş getiren hayvanların midesinin en büyük kısmı. * Karın. işkence : F. Eziyet, azab. iskendan : f. Kilit. iskender : (M. Ö. 356-323) Aristo'dan ders almış bir imparatordu. İskender-i Rumi de denir. Bundan başka ismi geçen bir de İskender-i Zülkarneyn vardır. (Bak: Zülkarneyn) iskerek : f. Hıçkırık. işkeste : f. Kırık, bitik. Kırılmış. iskete : Güzel ve çok öten sarı kanatlı bir cins küçük kuş. işkî : İki ucu saplı eğri bıçaktır ve deri ve tahta kazımakta kullanılır. işkil : f. Şüphe, vesvese. Vehimlenmek. * Hile, tezvir. * Sağ ön ayağı ve sol arka ayağı beyaz olan at. iskiz : (İskize) f. Hayvanın sıçrayıp kıç atması. * Hayvanın ürkerek attığı çifte. iskolastik : (Bak: Skolastik) iskona : İtl. Buharlı gemilerin icadından evvel kullanılan iki direkli yelkenli harp gemilerine verilen addı. iskonto : (Bak: Tenzilât) iskota : İtl. Büyük yelkenleri kullanmaya yarayan ip. işküfe : f. Çiçek. iskuna : ing. İki direkli bir nevi yelkenli gemi. işkünc : f. Çimdik. isla' : Ateşte kızdırmak. Ateşte yakmak. ◊ Teselli verme, avutma.islab : Giderme, selbetme. Kapıp götürme. islac : Kara tutulma. Karlı olma. islaf : Para peşin, mal veresiye olan bir alışveriş. * Tarlayı aktarmak. islah : İyileştirmek. Düzeltmek. Kusurları gidermek. (Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. S.) ◊ (Bak: Islah)islahat : Kusurları ve eksiklikleri gidermek için yapılan işler ve düzeltmeler. islahatperver : Islahat taraftarı, ıslahatı seven. islahen : Islah ederek, düzelterek. islahhane : Tar: San'at mekteblerine önceleri verilen isim. * Islah evi. islahî : (Islahiyye) Islah etmeye ve düzeltmeğe dair. Düzeltme ile alâkalı. islahpezir : Islah edilebilir olan. Düzeltme ve tâmir kabul eden, ıslaha kabiliyeti olan. islak : (Silk. den) Düzenleme, sıraya koyma. * Yola getirme. * Diziye geçirme. * Mesleğe sokma, sokulma. islal : (Sell. den) Kılıcı sıyırıp çıkarma. * Verem etme, verem uğratma. islâm : (Selâm. dan) İtaat, inkıyad, bir şeye teslimiyet. Din. * Ist: Hz. Muhammed'in (A.S.M.), Allah'ın emriyle insanlara bildirdiği din. islambol : Eskiden İstanbul yerine kullanılan bir tabir idi. Ulema takımı yakın zamana kadar zarfların üzerine İstanbul yerine İslâmbol yazarlardı. islamî : İslâm dinine mensub, İslâm ile alâkalı. islamiyan : f. İslâmlar. islamiyet : 'İslâmlık. * İslâm oluş. Teslimiyet, inkıyad, bağlılık, hakka tarafgirlik ve iltizamdır.(İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez; gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü More…islas : Üçe bölme. Üç aded yapma. islav : Fr. Rus, Ukran, Beyaz Rus, Çek, Slovak, Leh, Sloven, Sırp, Hırvat ve Bulgar gibi milletlere, lisanlarındaki yakınlık dolayısıyla verilen ortak isim. işlek : t. Çok işler, fazlaca işlenen. * Tecrübeli, idmanlı, alışık. islî' : Boynu ince ve başı fındık gibi yumruca olan yılan. islihmam : Ayak üstüne durmak. islim : (Bak: İstim) islît : Zinetli kılıç, üzeri süslenmiş kılıç. ism : (İsim) Ad, nâm. * Ist: Bilinen veya bilinmeyen, hissedilen veya hissedilmeyen herhangi bir şeyi birbirinden ayırmak, tanımak veyahut zihne getirmek için kullanılan söz veya lâfız. * Man: Tam More…isma : Yükseltmek. * İsim koymak. isma' : İşittirmek, sesini duyurmak, bir sözü istenilen yere ulaştırmak. ismah : Cömert ve eli açık olma. * İtâatli ve bağlı etme. ismam : Şişenin ağzını tıkama. * Sağırlaştırma, duymaz hâle getirme. ◊ Sona erdirme, bitirme, tamamlama.işmam : Hafif olarak duyurmak, koklatmak. Hissettirmek. * Kibirden dolayı başı dik yürümek. * Tecvidde: Bir harfe zamme veya kesre vermek ve bunu hafifçe hissettirmek. Harfin sesini genizden More…ismar : (Semere. den) Meyve ve semere vermek, fayda vermek. ◊ Mıhlama, çivileme.işmar : Göz kırpma, işaret. ismarlama : Sipariş verme, emanet etme. Hususi siparişle yaptırılmış, hazır alınmayan. ismat : 'Susturma, sükut ettirme. * Men'etmek. * Tecvidde : Harfi söylerken lisana ağır geldiğinden, kendilerinden yalnız aslı rübâî olanlar ile, hümasi olanların terkibi men' More…ismen : Sadece isimle, gerçekten olmayan. ismet : 'Günahsızlık, mâsumluk. Günahlardan kaçınmak melekesine sâhib olmak. Suçsuzluk. * Peygamberlik vasıflarından birisidir. Peygamberler (A.S.), hiç bir zaman gizli, âşikâr herhangi bir More…ismetlü : Tar: Derece bakımından yüksek kimselere, sultan ve şehzâdelerin hanımlarıyla kızlarına verilen bir ünvan idi. ismetmeâb : İsmetlü. Günahsız. Haramdan ve nâmusa dokunur hâllerden çekinen. ismetpenah : İsmetlü, ismetmeâb. ismî : '(İsmiyye) İsme mensub, isimle alâkalı. İsmen olup aslen olmayan, varlığı isimden ibâret olan. İsim cinsinden. * Arabçadan iki isimden, yani; müsned ile müsned-i ileyhten mürekkep More…ismî ve sifatî : İsme ve sıfata ait. ismi'lal : Muhkem olmak, sağlam olmak. * Otların birbirine dolaşmaları. işmi'zaz : Can sıkma, üzülme, yüzünü ekşitme. * Titreyip ürperme. ismid : Sürme taşı. * Cenab-ı Peygamber'in kullandığı ve tavsiye ettiği bir cins kırmızı sürme. ismirar : (Semrâ. dan) Esmerleşme, kara olma, kararma. ismiyyet : İsim olma hâli, isimlilik. isna : Yukarı kaldırmak, yükseltmek. * Değerini yükseltme. * Ateş alevinin yükselmesi. * Bir sene bir yerde kalmak. ◊ Medih ve senâ etmek, sitâyişte bulunmak. * Şükretmek.isna aşer : Oniki. isna' : Yardım etme, yardımda bulunma. isnad : Bir söz veya haberi birisine nisbet etmek. * Peygamberimiz'in (A.S.M.) sözlerini sırası ile kimlerden nakledildiğini bildirmek. * Bir nesneye, bir şeye dayanmak. * Birisi için, bir şeyi More…isnadat : (İsnad. C.) İsnadlar. Bir kimseye yükletilenler, nisbet edilenler. isnadî : İsnad etmekle alâkalı. isnadiyyat : İsnad ile ilgili düşünceler. * Aslı esası olmadığı halde birisine isnad edilen sözler. isnaf : Yel ve toz savurma. isnak : Mal, mülk, servet ve makamın, insanı azdırması. isnakat : El darlığı. * Men'etmek, engel olmak. isnam : Ateşin alevi büyüme. * Duman ve toz havaya çıkma. isnan : Israr etme, inat etme, ayak direme. * Gücenme, darılma. * Gururlanma, kibirlenme. ◊ (Sinn) Yaşlanmak. İhtiyarlamak. * Diş çıkarmak. ◊ İki. * Pazartesi.isnevî : İki ile alâkalı. * Pazartesi günü ile alâkalı. * Her pazartesi günleri oruç tutan kimse. isneyn : İki. (2) * Pazartesi günü. isneyniyyet : İkilik, ikiden ibaret olma. işnuşe : f. Aksırık. ispah : (İspeh) f. Asker, nefer, er. ispanyol : İspanyalı. isparçana : Halatın üzerine sarılmış olan ip. * Halatın yapıldığı bükmelerin herbiri. isparçene : İtl. Halatın üzerine sarılan kendir ve ip. * Halatı meydana getiren üç boy bükmenin beheri. isparmaca : Deniz içinde birkaç zincirin birbirine karışması. ispavli : Eskiden gemilerde kullanılan bir çeşit kalın sicim. ispazmoz : Sinirlerde beliren gerginlik ve titreme. ispehbed : f. Başbuğ, hükümdar, hâkan, kağan. ispenah : f. Ispanak. isper : f. Savaş âletlerinden kalkan. ispergam : f. Fesleğen çiçeği. * Gül. * Yeşillik. isperhem : f. Fesleğen. isperlos : f. Saray, konak, kâşâne. ispid : f. Ak, beyaz. ispidkâr : f. Kalaycı. işpihte : f. Su sızıntısı. * Yayılmış, saçılmış. ispir : Arabacı. Arabacının yanında bulunan at uşağı. * Zabıta memuru. * Beyaz doğan kuşu. ispiralya : İtl. Gemi güvertelerinde kamaraları aydınlatmak için açılan küçük kaporta. işporta : (Arnavutça) Seyyar satıcı tezgahı. * Yayvan yemiş sepeti. isr : Ahd. Sözleşme. Yemin. * Kulakta küpe deliği. * Şiddetli ahkâm ve teklifler. * Altındakini yerinde tutan ağırlık, bağ. ◊ Alâmet. Nişane. * Ayak izi. * Yol. Meslek. * Başlamak ve More…isrâ : Yürütmek, göndermek. * Gece seferi yapmak. * İrsâl etmek. isrâ suresi : Kur'an-ı Kerim'de 17. Suredir. Mekkidir. isra' : Hızlandırmak. Sür'atlendirmek. * Geri döndürmek. Göndermek. işrab : (Şürb. den) İçirme veya içirilme. * Bir maksadı açıktan değil de, dolayısıyla gösterme. Kapalı surette anlatma. israc : (Sirac. dan) Yakma, yandırma. israf : Lüzumsuz yere harcamak. Malı ve parayı lüzumsuz yere sarf etmek. İhtiyacından fazla istihlâk etmek ve harcamak. işraf : Yüksek bir yere çıkma. Yüksek bir yerden bakıp anlama. * (Hasta) ölüm döşeğinde olma. israfat : (İsrâf. C.) İsrâflar, lüzumsuz yere harcamalar. israfil : Dört büyük melekten biri olup Kıyamet günü cesedlere nefh-i ruh etmeğe ve Sur'u üfürmeğe vazifelidir. (Bak: Melâike) israh : Medet yetişmek, yardım gelmek. israil : Hz. Yakub'un (A.S.) lâkabı olup sonradan bütün o soydan gelenlere Benî İsrail denmiştir. İsrail oğulları, Yahudiler. israiliyat : Zamanla hurafeye inkılâb etmiş, Yahudilikten kalma haberler, hikâyeler. İsrail oğullarına mahsus hikâyeler, hâdiseler. işrak : Güneş doğmak. Işıklandırmak. Parlatmak. * Güneşlik yere dahil olmak. * Mc: Kalbe mânaların doğması. ◊ Allah'a şerik koşma. Allah'tan başkasından medet bekleme.işrakî : Bâtıl İşrakiye felsefesine mensub. İşrakiyyunun dalâletten ve şirkten ibaret bâtıl ve hurafe fikirleri. işrakiyye : İşrakiyyunların bâtıl ve hurafe mesleği. (Bak: Akl-ı evvel) işrakiyyun : İşrakiyye felsefesi ile iştigal eden ve ehl-i şirk olan feylesoflar. (Bak: Akl-ı evvel) isram : Derviş olmak. israr : Bir fikir veya meşru dâvadan dönmemek. Direnmek, sebat etmek. Hayırlı bir hâl üzere sadakatla kalmayı istemek. ◊ (Sırr. dan) Sır saklamak, gizlemek. Gizlenmesi lâzım bir şeyi More…işret : İçki. Alkollü meşrubat. * İçki içme. Alkollü içki kullanma. işretgâh : f. İşret edip içki içilecek yer. işrethane : f. İşret yapmaya mahsus yer. Meyhane. * Mc: Bu dünya. işretkede : f. İşret yeri. İşrethane. işretsaz : f. İşret eden, içki içen. işrîn : (İşrûn) Yirmi. (20) işrirak : Ağlaya ağlaya boğulma derecesine gelme. işsa : (Teşsi') Ayakkabısına tasma takma, kayış geçirme. istabl : Ahır. istade : f. Ayakta durmuş. istaflîn : Havuç. istah : f. Budak, taze filiz. istahar : Havuz, küçük göl. Su birikintisi. istam : Kepçe. istar : Yüzletme, astar çekme. * (C.: Esâtir) Altıbuçuk dirhem ağırlığında (19.5 gr.) bir ölçü. * Dört tane. * Dört veya dört buçuk miskal. ◊ (Satr. dan) Yazı yazma.istare : Perde, zar. ◊ f. Yıldız.istasyon : Fr. Demiryolu durağı. iştat : Adaletsizlik edip hükümde zulmetme. ◊ Dağıtma veya dağıtılma.istatistik : Fr. Bir neticeye varmak veya bir hüküm çıkarmak için metodlu olarak mevcud lüzumlu şeyleri toplayıp sayı hâlinde göstermek işi ve bu işle meşgul olan ilim. istebrak : İpekten mâmul ve sırma ile işlenmiş bir çeşit kumaş. Kalın ipek kumaş. iştek : f. Çocuk kundağı. istel : f. Göl. istem : Zulüm ve sitem. istenbe : f. Cesur, yiğit, bahadır, kahraman. * Çirkin. * Kâbus. isti'bad : Köle edinmek, esir almak. isti'bar : İbret alma, ders alma. * Rüya tabir ettirme. isti'cab : (Aceb. den) Şaşma, taaccüb etme, hayrette kalma. isti'cal : Acele olmasını istemek. Acele etmek. isti'da : Medet, yardım istemek. isti'dad : Bir şeyin kabulüne ve kazanılmasına olan fıtrî meyil. * Kabiliyet. Akıllılık. Anlayışlılık. Allah Teâlâ Hazretlerinin (C.C.) insanlara ve sâir mahluklara tevdi buyurduğu kabiliyet kuvveleri. More…isti'dad-şure : f. Verimsiz istidad. Çorak yerin kabiliyeti. ◊ f. Verimsiz istidad. Çorak yerin kabiliyeti.isti'dadat : (İsti'dad. C.) İstidadlar, kabiliyetler, yetenekler. isti'fa : Affını, azlini, bağışlanmasını istemek. * Kendisinin memuriyetten affını taleb etmek. isti'faf : Kötü şeylerden çekilmek. * İffetlilik iddia etmek. isti'kab : Birisinin kusurlarını, ayıplarını arraştırmak. isti'kaf : Bir yere kapanma. Bir yerde kendini hapsetme. isti'la : (Ulüv. den) Yükselmek. Üste çıkmak. Yüce olmak. Terfi' eylemek. Galib olmak. * Gr: Bir şeyin bir şey üzerine çıkması. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin, üst damağa kalkmasına denir. More…isti'lac : (İlâc. dan) İlaç isteme. isti'lam : (İlm. den) Bilgi edinmek için yüksek bir makamdan alt makama sorulma. * Yazı ile bilgi isteme. isti'lan : (İlân. dan) İlânını isteme. isti'mal : (Amel. den) Kullanmak. Faydalanmak. isti'malat : (İsti'mal. C.) Kullanışlar. Kullanmalar. ◊ (İsti'mal. C.) Kullanışlar. Kullanmalar.isti'mar : Bir yeri imar etmek. Bir yerin mâmurluğunu istemek. * Müstemleke yapmak, sömürgeleştirmek. İstimlak etmek. ◊ Bir yeri imar etmek. Bir yerin mâmurluğunu istemek. * Müstemleke More…isti'nad : İnatlaşma, inat yapma. Muannidlik. isti'rab : Sonradan Araplara dâhil olmak, araplaşmak. isti'rak : Terlemek için yatma. isti'şa : Ateş ışığıyla yol yürüme. isti'sa' : (İsyan. dan) İsyan etme. Anarşistlik ve zorbalık yapma. isti'sab : İğrenme, tiksinme. isti'sam : İsmetli olmayı istemek. Temizlik istemek. Günah ve ayıplardan temiz olmak. isti'sar : Seçme, ayırma, intihab etme. * Seçip benimseme. ◊ Bir işin güç olmasını arzulama. ◊ Esir olma veya esir etme.isti'ta : (Atâ. dan) Bahşiş istemek. Atiyye istemek. isti'tab : Kendinden razı, hoşnut etme. isti'taf : Yardım taleb etme. * Acımayı isteme. isti'tafkârane : f. Şefkat, merhamet isteyene yakışır halde. isti'zab : Birşeyi tatlı bulmak, tatlı saymak. Tatlı su istemek. isti'zam : Büyük tutmak ve büyük tanımak. * Gururlanmak. Kibirlenmek. isti'zar : Özür ve afv dileme. istiab : İçine almak. * Kaplamak. Toplamak. Tamam etmek. * Tutulmak. Zapteylemek. istiad : Yükseğe çıkma, terfi etme. istiade : Bir şeyin iade edilip geri gönderilmesini isteme. * Yeniden canlanma. * Âdet edinme. iştial : Tutuşma. Parlama. Alevlenme. * Mc: Şiddetlenme. iştialât : (İştial. C.) Parlamalar, alevlenmeler, yanmalar, tutuşmalar. * Mc: Şiddetlenmeler. istianat : (İstiane. C.) İstianeler, yalvarmalar. istiane : Duâ. Yardım istemek. İane istemek. istiare : 'Ariyet istemek. Ödünç almak. Birinden iğreti bir şey almak. * Edb: Bir kelimenin mânasını muvakkaten başka mânada kullanmak; veya herhangi bir varlığa, ya da mefhuma asıl adını değil More…istiaza : Karşılık olarak, ivaz olarak bir şey istemek. istiaze : Euzü besmele okuyarak Allah'a sığınmak. istib'ad : Uzaklaşma. Uzak görme, ihtimal vermeyiş, olmayacak sanma, akıldan uzak görme. * Yakıştırmayış. istib'al : Kadını nikâh ile alma. istibaa : Bir şeyi kendine sattırmağa uğraşma. istibab : Dökülme. * Damardan kan fışkırması. istibag : Boyanma. iştibah : Şüphelenmek. Şüphe etmek. * Kolay fark olunmaz derecede benzemek. istibaha(t) : Mübah ve helâl sayma. * Bir çok kimsenin kanını dökmeğe izin verme. istibak : Yarış etme, yarışma. iştibak : (Şebeke. den) Örülmek. Örgülenmek. * Karşılıklı birbirine geçmek. * Perişanlık. * Zâhir olmak. * Koz: Güneş battıktan sonra gökte kum taneleri gibi görünen karışık yıldızlar. istibal : Havanın fenalığı ve sıkıcı olması. * (Kendine) idrar döktürme. istibane : Açıklama, belli olma. Meydanda ve âşikâr olma. istibar : Sabretmek. * Kısas almak. ◊ Yoklama, muayene etme.istibda : (İstibra') Ayırmak. Uzak etmek. * Küçük abdest bozduktan sonra idrardan temizlenmek, sidik eserinin tamâmen kesilmesini beklemek. * Nikâhla alınan dul bir kadının gebe olmadığına kanaat More…istibda' : Bedi' ve güzel bulma. istibdad : Başlı başına olmak. Keyfî idare sistemi. * Zulüm ve tahakküm. İdaresi altındakilerin istemediği şeyleri yalnız kendi keyfine göre zorla ve zulümle yaptırmaya çalışmak. Kanun ve nizamlara More…istibdadkârane : f. İstibdad idaresi gibi. Kendi kendine, kanunları ve kimseyi tanımadan idare eder surette. istibdal : (Bidl ve Bedel. den) Değiştirmek, değiştirilmek. * Bir vakfı mülk ile mübadele etmek. * Birşey verip yerine başka şey istemek. * Askerliği biten erlere tezkere verip yenilerini almak. istibga' : İş için yardım isteme. istibhac : (Behcet. den) Yüzü gülme, sevinme, mesrur olma. istibhal : Azad etme. Azad olma, serbest bırakılma. istibham : Karışık ve belirsiz olma. * Ses çıkarmama, susma. istibhar : Çok geniş bilgiye sahib olma. * Deniz gibi büyük ve geniş olma. istibhas : Bir şeyin doğruluk ve hakkâniyetini anlayabilmek için, iyice araştırıp tahkik etme. istibka : Devâmını istemek. Bâki ve dâim kılmak. istibkâ : Ağlatmak. Ağlamayı istemek. istibra : (Bak: İstibda) istibraz : Meydana çıkarmak, açığa vurmak. istibsar : Basiretli olmak. Düşünceli, hesaplı ve dikkatli iş yapmak ve hareket etmek. istibşar : Müjde almak. Hayırlı, iyi haber iyi sevinmek.İSTİBTA' : Ağır ağır hareket etme. * Gecikme, geç kalma. istibsas : Bir haberin doğru olup olmadığını anlamağa çalışma. istibtan : Gizliliğe, bir kimsenin iç işlerine vakıf olmak. istibvar : Hırslanma, hiddetlenme, kızma, öfkelenme. isticab : Vâcib olmak. Hak etmek. isticabe : (İsticâbet) Duânın Allah tarafından kabul olunması. isticade : İhsan ve bahşiş isteme. istical : Sonraya bırakılmasını istemek. isticar : Kiralamak. Kiraya vermek. işticar : Zıdlaşma. * Elini çenesine koyarak, dirseğinin üzerine dayanma. isticare : (Cevr. den) Yardım ve korunma isteme. * Sığınak isteme. isticaze : (Cevaz. dan) İzin ve cevâz isteme. * Sunulan bir manzume için câize, yani para isteme. isticbar : (Cebr. den) Zorlama, cebretme. Baskı yapma. Zoraki yaptırma. isticdad : Yenileme. Yeniden yapma. istichal : (Cehl. den) Câhil sayma. isticlab : (Celb. den) Çekme, celbetme. Çekmeye vaya getirmeğe sebep olma. * Fls: Uyandırma. isticnas : (Cins. den) Cinsine benzetme. isticvab : Cevab istemek. Sorguya çekmek. * Mahkemede şahidlerin ifadelerini almak. Söyletmek. isticvabname : f. Şahidlerin ve maznunun ifadelerinin yazılı olduğu kâğıt. istid'a : Rica ile istemek. Davet etmek. * Bir işi için resmî bir daireye verilen ve istek bildiren kâğıt. Dilekçe. istid'a-name : f. Resmî bir makama dilekçe olarak yazılan pullu, damgalı yazı. ◊ f. Resmî bir makama dilekçe olarak yazılan pullu, damgalı yazı.istida' : (Vedâ'. dan) Bakılmak üzere emaneten bir kimseye bir şey bırakmak. Bir malı emaneten bir yere bırakmak. ◊ El uzatma.istidad : Alışma, ünsiyet etme. * Doğrulma. iştidad : (Şiddet. den) Şiddetlenme. * Sertleşme, katılaşma. * Büyüme. Artma, çoğalma, ziyâdeleşme. istidam : İki şeyin birbirine şiddetli çarpması. istidame : (Devam. dan) Bir halin devamını isteme. Bir şeyin devamını arzu etme. istidane : (Deyn. den) Borç alma, alınma. Ödünç alma. istidare : (Devr. den) Dönme, dolaşma. * Daire biçimine girme, yuvarlak olma. istidarî : Dönerek ve bir daire meydana getirecek olan. istidbar : (İdbar. dan) Yüz çevirmek. Arka dönmek. * Geri geri gitmek. * Bir kimsenin peşinden gitmek. istidhak : (Dıhk. den) Alaya alma, eğlenme. istidkak : İncelemek, dakik olmak. istidlal : Delil getirmek. Bir delile dayanarak netice çıkartmak. Delile nazar etmek. Muhakeme. Mülahaza ve anlama kudreti. Delil ile anlamak. ◊ (Dalâl. den) İman ve İslâmiyet yolundan More…istidlalat : (İstidlal. C.) İstidlaller. Muhakemeler. istidlalen : İstidlal suretiyle, delil ile. istidrac : Derece derece yükselmeyi isteyiş. istidracî : İstidraca ait, istidrac cinsinden. istidrak : Nâil olmak, ulaşmak, varmak. * Anlamak. * Gr: Bir kelimeyi, evvelki sözden neş'et eden bir tevehhümü kaldırmak için kullanmak. istif : İtl. Muntazam yığın. Sıralanmış eşya. Yığma. Nizam. Sıra. Dizi. istifa : Bir şeyin iyisini seçip ayıklamak. * Bir şeyi ıslâh edip sâfileştirmek. * Seçmek. Ayıklamak. ◊ Alacağını borçludan tamam olarak almak. * Kabz-ı ruh etmek.iştifa' : İyi olma, şifa bulma. istifa-gerde : f. Seçilen. Seçilmiş bulunan. istifade : Faydalanmak. Faydalanmağa çalışmak. * Anlayıp öğrenmek. * Tahsil etmek. istifaf : Dizilme. Sıralanma. Saf bağlama. istifaka : Hastalıktan kurtulup iyileşme. * Sarhoşluktan ayılma. istifale : Tecvidde: Bir harfin, okunduğu zaman aşağı çene tarafına düşüp üst damağa yükselmesi. Bu hâlde ağızdan çıkan harfler: 'Müsta'liye' harflerinin zıddıdır. Bu harfler: More…istifaname : f. Bir yerden ayrılıp çekilmeyi bildiren yazı. istifaza : Feyz alma, feyz bulma, feyizlenme. İlim, irfan ve mânevi zenginlik kazanma. istifham : Sual sorup anlamak. Anlamak için sormak. * Edb: Cevap istemek için değil, daha çok dikkati çekmek, hisleri kuvvetlerdirmek maksadıyla soru şeklinde söylemek san'atıdır. Şefkat, sevgi, More…istifham edatlari : Gr: Arabçada: E, men, keyfe, ma. istifhamat : (İstifham. C.) İstifhamlar, sualler, sormalar. istifhamî : İstifhama ait, sormağa dair. istifkad : (Fakd. den) Kaybolmuş olan bir şeyi araştırıp soruşturma. istiflah : Felah bulma, kurtulma. Maksada ulaşma. istifna : Fenaya gitmek. Yokluğa karışmak. istifnan : Cins cins ayırma. Mâhirane bölme. istifra' : Başlama. istifrad : Ayırma, tek tek yapma. * Yalnız tek başına. istifrag : (Ferag. dan) Kusma. Kay. * Mümkün olanı sarfetmek. istifrak : Farkettirmek, ayırdetmeği istemek. istifrar : Firar etme, gizlice kaçma, savuşma. istifraş : Yataklık yapma. Odalık alma. Yatağa alıp beraber yatma. * Haremi ile beraber yatma. istifraz : Ayırıp tefrik etme. istifsad : (Fesâd. dan) Bir şeyin bozulmasını arzulama, fesâdını isteme. istifsar : İfade isteme. Sorma. Sorup anlama. istifta : Fetva istemek. Şeriata ait bir mes'ele hakkında salâhiyetli zatlardan hakikati öğrenmek. (Bak: Fetva) istiftah : Siftah etmek. Başlamak. Açmak. istifzal : Artırma, çoğaltma, ziyadeleştirme. iştigal : Bir iş işlemek. Uğraşmak. Çalışmak. Meşgul olmak. iştigalat : (İştigal. C.) Meşguliyetler, çalışmalar, uğraşmalar. istigase : Medet isteyiş. Yardım istemek. istigbar : (Gubar. dan) Tozlaşma. istiğfar : (Gufran. dan) Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. Tevbe etmek. Yalvarmak. ' Estağfirullâh' demek. istiglab : Kemâle erme, olgunlaşma, gelişme. istiglak : Sözde durma. Kesin olarak pazarlık etme. istiglal : (Galle. den) Kirası veya mahsulü borca mukabil verilmek üzere bir mülkün rehine verilmesi. istiğlalen : Gayrimenkulü rehine koymak suretiyle. istiglaz : Bir şeyi galiz saymak, galiz bilmek. * Satın almaktan vazgeçmek. istigmam : Sarmak, sarılmak. istigna : Cenab-ı Hak'tan başka kimsenin minneti altına girmemek. * Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. Zenginlik istememek. Muhtaç olmayıp zengin olmak. * Nazlanmak. * Azamet ve tekebbür More…istignam : Ganimet araştırmak, ganimet isteklisi olmak. istigrab : Şaşırmak, garib bulmak, taaccüb etmek, tahayyür. istigrak : Gark olmak, dalmak. * Dalgınlık. * Ist: Seraba kapılmak. Manevî bir hal ile hayret ve taaccübden bayılmak derecesine gelmek. * Tas: Dalgınlıkla, zihni bütün bütün meşgul olmak. Aşk-ı İlâhî More…istigrakkâr : f. Kendinden geçen, dalgın, müstağrak. Dalgın halde olan. istigşa' : Bürünme, örtünme. istigşaş : Nasihat edip öğüt veren ve doğru söyleyen kimseyi düşman sanmak. istigzab : Öfkelendirme, kızdırma, gazaba getirme, hiddet ettirme. iştiha : Meyil. Haz. Fazla istek. Arzu. * Açlıktan gelen yemeğe karşı fazla isteklilik. istiha' : Tıraş etme veya ettirme. iştiha-engiz : f. İştiha açıcı, iştah verici. istihab : (Hibe. den) Hibe ve hediye olarak isteme. Bağış olarak arzulama. ◊ Saklama, gizleme. * Dostluk kurma. * Konuşma, musâhabe etme.iştihab : Ağarma, beyazlama, kırlaşma. istihal : Müstehak olmak, bir şeye ehil olmak. * Kolaylık elde etmek. istihalat : (İstihale. C.) Değişmeler, başkalaşmalar. istihale : Bir şeyin terkib ve asıl şeklinin başka hâle değişmesi. Başkalaşmak. * Mümkün olmayış, imkânsızlık. istiham : Ayak üstüne dikili durmak. ◊ Ok ile fala bakma.istihane : Hor ve hakir görme. istihar : Geri bırakılma, geri kalma. iştihar : Meşhur olma. Tanınma. Ün alma. istihare : Tefe'ül. Sual sorup cevap istemek. * Hayırlı olmayı istemek. * Hayran olmak, şaşmak, taaccüb etmek. * Bir işin hayırlı olup olmıyacağı niyetiyle abdest alıp, dua edip rüya görmek üzere More…istihase : Organik maddelerin, şekillerini muhafaza ederek zamanla taş hâline geçmesi. Fosilleşme. istihbab : Bir şeyi iyi ve güzel addetmek. * Dost edinme. * Müstehab etmek ve olmak. istihbaben : Bir şeyi güzel ve iyi kabul ederek, müstehab olarak. istihbar : Haber sormak, haber almayı istemek. istihbarat : Duyulup öğrenilenler. Alınan haberler. * Haber toplama merkezi. istihcan : (Hücnet. den) Kötü görme, çirkin sayma, ayıplama. istihda' : (Hüdâ. dan) İrşad ve hidâyet istemek. Hak, hakikat, imân ve İslâmiyet yolunu istemek. istihdaf : Hedef edinmek, hedef saymak. * Hedef gibi karşıda durmak. * Erişilmek istenilen netice ve gaye. istihdam : Bir hizmette kullanmak, hizmete almak, hizmet ettirmek. * Edb: Bir çok mânâsı olan bir kelimenin her mânâsına muvâfık kelime söylemek. Meselâ: 'Avcınızın attığı da, sözleri de saçma More…istihdar : (İstihzar) Hazırlama. istihdas : Bir şeyi sonradan ve yeniden elde etmek. istihfa' : Gizlenme, saklanma. istihfaf : Küçük ve aşağı görmek, küçümsemek, tahkir ve tahfif etmek. istihfafkâr : f. Ehemmiyet vermeyerek. Küçümsemek suretiyle. Tahfif ve tahkir ederek. istihfafkârane : f. Küçümseyerek, küçük görerek, hafifseyerek, ehemmiyet vermeyerek. istihfaz : Hıfzetmek. Korumak. Muhafaza etmek. Bir şeyin muhafaza olunmasını birisinden rica etmek. istihkak : Kazanılan şey, hak edilen. * Hakkını almak. Hakkını istemek. istihkâm : Sağlamlık. Metin olmak. Kuvvetli ve dayanıklı olmak. * Askerlikte: Düşmana karşı, hücumlarını savmak için hazırlanmış bulunan siper, askeri yapılar. İstihkâm işi ile uğraşan asker sınıfı. * More…istihkâmat : (İstihkâm. C.) İstihkâmlar. * Siperler. istihkar : Hakaret etmek. Küçük görmek. * Hakir görülmek. Hor bakılmak. istihla : Tatlı olmak. * Tatlılık istemek. istihlab : Tırmalama. istihlaf : Halef bırakmak. Birisini kendi yerine geçirmek. Kendi yerine başkasını tayin etmek. Kuyudan su çekmek. istihlâk : Boş yere harcamak. * Yeyip bitirmek. * Müstahsilin yaptığı istihsali alıp kullanmak. istihlâkat : (İstihlâk. C.) Yenilip içilen şeyler. * Harcamalar. istihlal : Yeni ay'ı gözleyip görmek. Hilâlin görünmesi. * Kılıcın kınından sıyrılıp görünmesi. * Edb: Bir ifadede birbirine benzer, seci'li ve kâfiyeli sözlerin söylenmesi. * Çocuğun doğar More…istihlas : (Hulus. dan) Bir şeyi elde etmeğe çalışma. * Kurtarma veya kurtarılma. istihma' : Himâye isteme, korunma arzulama. istihmak : Ahmaklık gösterme, salaklık yapma. istihmal : Havâle etme, havâle edilme. * Yükleme, yükletme. istihmam : Bir kimse, bağlı olduğu cemâate ait işler için her türlü sıkıntıya düşme. * Ehemmiyet verme. ◊ Hamama girme, yıkanma.istihrab : Bir musibet sebebi ile perişan olma, mahrum olma. istihrac : Bir şeyin içinden bir şey çıkarmak. Bir mânâyı istidlâl etmek. Meydana ve harice çıkarmak. Bâzı emareleri beliren şeylerden ileriye âit olacak şeyleri çıkarmak. İstidlâl etmek. (Bak: Tahric) More…istihracat : (İstihrac. C.) İstihraclar. istihsad : Ekinlerin hasad (biçilme) zamanı gelme. istihsal : Hasıl etmek. Husule getirmek. Elde etmek. Üretmek. istihsalat : (İstihsal. C.) Üretilen şeyler. Bir memleketin veya fabrika gibi faaliyet merkezlerinin çıkardığı, yetiştirdiği şeyler. istihsan : Beğenmek, güzel bulmak. Bir şeyin iyi olduğu kanaatında bulunmak. Beğenilmek. ◊ Korunmak. Korumak, müdâfaa etmek, karşı koymak. * Sağlam bir yere kapanmak.istihsanen : Beğenerek, istihsan ederek. istihsar : Usanmak, fütur getirmek, bıkmak. istihşaş : Zevklenme, eğlenme. istihva : Şaşırıp kalmak. Divane olmak. Hevâ ve hevesi hoş görmek. istihvaz : Zafer kazanma, muzaffer ve muvaffak olma, galib gelme. istihya : Utanma, haya etme. * Diriltme, yaşatma. istihza : Alay etmek, birisi ile eğlenmek. * Birisini gülünç duruma düşürmek, maskara etmek. istihza' : (İstihdâ') Alçak gönüllülük göstermek, kendisini aşağı tutmak. istihzar : Huzura gelme, hazır etme, huzura dâvet etme. * Hazırlama, bir şeyi hatıra getirme. * Konferans verecek olan hatiplerin okumak ve araştırmak suretiyle evvelce hazırlanması. istihzarat : (İstihzâr. C.) Hazırlıklar. istika' : (Saky. den) Su isteme. İçmek için su alma. * Kendini zorlıyarak ve sun'i olarak kusma. ◊ Olacak veya vuku bulacak diye endişelenme.iştikâ' : (Şekva. dan) Şikâyet etme, şekvada bulunma. istikad : Yakma, ateşi tutuşturma. istikade : Adam öldürmüş olan katilin kısasını isteme. istikak : Bitkilerin sık ve çok olmalarından dolayı birbirine dolaşık olmaları. ◊ Tokuşmak.iştikak : Türemek. Bir kökten ayrılan kelimelerin asılları ve birbirleri ile olan münâsebetleri, meydana gelişleri. * Çatallaşmak. Yarılmış bir şeyin bir şıkkını almak. * Edb: Aynı kökten türemiş olan More…istikamet : Hatt-ı hareketi doğru olmak. Doğruluk, nâmuslu hareket. Her işte itidal üzere bulunmak. Adâletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyânet ve akıl içinde yürümek. * Allah'a kulluk etmek. * Bir More…istikan : Şüphesiz ve zansız olmak. istikâne : (İstikânet) Alçaklık etmek. * Zillet ve meskenet göstermek. * Tevazu göstermek. istikâre : Hızlı hızlı yürüme. * Yükleri sırtına yükleyip götürme. istikaz : Uykudan uyanmak. istikbah : (Kabih. den) Çirkin görme, ayıplama, kabih sayma. istikbal : Ati, gelecek zaman. * Karşılayış, gelen bir kimseyi karşılamak. istikbal-bîn : f. Geleceği bilen ve gören. istikbalen : Karşılayarak, karşılamak üzere. * Gelecek zamanda, ilerde. istikbalî : Gelecek zamanla alâkalı. İstikbale mensub. istikbaliyye : Edb: Yeni gelen bir kimsenin karşılanması sebebiyle yazılan manzume. istikbar : (Kibr. den) Önemseme, ehemmiyet verme. * Kibir, gurur, enaniyet. Kendini büyük görme, mağrurluk. istikdam : Önde bulunma, öne geçme. * Çok ayaklı olma. Ayaklarının adedi fazla olma. istikdar : Cenab-ı Allah'dan (C.C.) hayırlı şeylerin olmasını isteme. istikfa : Yetinme, kâfi bulma, yeter sayma. Mevcud olan ile iktifâ etme. ◊ Bir kimsenin başına veya ensesine sopa ile vurma.istikfaf : (Kifâf. dan) Kanaat etme, az şeyi yeter bulup râzı olma. * Yetişme. * Dilenci gibi el uzatma. istikfal : Çekmecede, kasada veya kilitli bir yerde bulundurma. ◊ (Kefâlet. den) Kefil olma, kefilliği kabul etme.istikla : Te'hir etme. Sonraya bırakma. * Alıkoyma, mâni olma, engel olma. * Veresiye alma, borç olarak alma. istiklâl : (Kıllet. den) Kendi başına olmak, kimseye bağlı olmayış, müstakil oluş. * Az bulma, kâfi görmeme. * Rey sahibi olup keyfi iş görme ve başkasının emrine ve fikrine tâbi olmaktan uzak kalma. More…istiklâlcu : f. İstiklâl arayan. Müstakil olmak, hür olmak için çalışan. istiklâliyet : İstiklâl üzere bulunma. Hür ve müstakil olma. Başlı başına buyruk olma. istikmal : Bir şeyin olgunluğa, kemale erdirilmesi. İkmal etmek. Eksiksiz ve tam oluş, tam ve kâmil olmak. istiknah : (Künh. den) Bir şeyin hakikatını ve künhünü araştırma. istiknan : Gizlenme, saklanma. istikra' : Gezmek, dolaşmak, etraflı bilgi edinmek. ◊ Kiralamak, kiraya vermek.istikrab : Yaklaştırma, yakınlaştırma. * Akraba olma. istikrah : Bir şeyi kötü ve kerih görmek. Beğenmemek, nefret etmek. Bir şeyi cebir ve ikrah ile işlemek. istikraî : Man: İstikraya ait ve müteallik. İstikra' yolu ile. istikram : Kerem ve lütuf isteme. istikrar : Karar ve sebat üzere olmak. Karar kılma. Sâkin olmak. Yerleşmek. ◊ (Tekrar. dan) Tekrarlatmak.istikraz : Borçlanmak. Ödünç almak. Borç almak. istikrazat : (İstikraz. C.) Ödünç para almalar, borçlanmalar. istiksa : Bir şeyi inceden inceye araştırma, künhüne varmaya çalışma. * Tıb: Bir dahili hastalığı iyi teşhis edebilmek için âlet kullanma. istiksab : Kazanma, kesbetme. istikşaf : (C: İstikşâfât) (Keşf. den) Keşfetmeğe çalışma. * Ne olup bittiğini öğrenip anlamak için araştırma yapma. istiksam : Yemin teklif etme. * Bölüşme, taksim etme, paylaşma. istiksar : (Kesret. den) Çok görme, çok görünme. Çoğumsama, çoğumsanma. * Çokluğu isteme. ◊ (Kasr. dan) Kısma. Bir şeyin kısaltılmasını isteme.istiksas : (Kısas. dan) Kısas isteme. Bir katilin şeriatça öldürülmesini isteme. istiktab : Söyleyip yazdırma. Dikte ettirme. * Yazısını kontrol etmek için bir kimseye bir kaç satır yazı yazdırma. ◊ (Kutb. dan) Kutuplaşma, bir kutubun etrafında toplanma, bir kutuba More…istiktal : Ölümden korkmayarak kendini tehlikeye atma. Tehlikeli işlere yiğitçe atılma. istiktam : Gizlemeğe çalışma. Saklamak için uğraşma. istiktar : (Katr. den) Damıtma. Damla damla akıtma. ◊ Damla damla akıtma, damlatma.istikvas : Kavislenme, kıvrılma, yay gibi eğilme. istikya : (Kayy. den) Kusma, istifrağ etme. istikzar : Çirkin, pis ve kötü görmek. istila : (Vely. den) Kaplamak, yayılmak. * Ele geçirmek. İşgal etmek. * Meydanın sonuna erişmek. * Basmak. Galebe etmek. ◊ Ateşte ısınma.istilab : (Selb. den) Kapma, kapıp alma, selbetme. istilac : İçilecek şeylerden pek çok içme. istilad : Doğurtma. Çocuk isteme. istiladî : Doğurtucu. istilah : Tabir, deyim. Belirli bir topluluğun, bir lafzı lügat mânasından çıkararak başka bir mânada kullanmaları. * Bir ilim veya mesleğe âid kelime. Terim. Erbab-ı ilim arasındaki ve herkesin More…istilahat : Istılahlar. İlmî tabirler. istilahî : Istılaha dair. Istılaha âid ve müteallik. istilal : Sıyırıp çıkarma. Sıyrılıp çıkarılma. istilam : Öpmek veya el sürmek. Selâm vermeyi isteme. * Kâbeyi tavaf esnasında Hacer-ül Esvede el sürmek, el süremese el işareti ile öper gibi yapmak, okşamak. ◊ Kesme, koparma.istilane : Bir şeyi mülâyim görmek, mülâyim bulmak. istilbas : Geç kalma, gecikme. istilhak : İlhâk olmağa, katışmağa çalışma. istilka' : Arka üstü yatarak uyuma. istilzam : Lüzumlu olmak. Gerektirmek. Lâzım addetmek. İcâbettirmek. istilzaz : Hoşa gitmek, lezzet almak. istim : Buharla işleyen makinaların kazanında birikip makinayı işleten buğu, buhar. ◊ f. Cerahat. Yara.istima : Birisinin ziyaretine gitmek. istima' : (Sem'. den) Dinlemek. Kulak vermek. Dinleyip kabul etmek. İşitmek. istimaha : Birisinden hayır ummak. İyilik ve şefaat beklemek. iştimal : İçine almak, kaplamak. Çevirmek, ihata etmek. Şâmil olmak. istimale : Avutmak. Meylettirmek. Cezbettirmek. * Gönül almak. Çok mal sahibi olmak. iştimam : Gereği gibi koklamak. Koku duymak. istiman : Aman dilemek, himaye istemek. * Teslim olmak. istimare : ing. Gümrük'e ticarî mallara değer takdiri. * Baha biçme. istimaze : Ayrılma, ayrı durma, açıkta bulunma. istimbat : (Bak: İstinbat) istimbot : ing. Küçük vapur, çatana. istimdad : Medet ve yardım istemek. istimhal : (Mehl. den) Zaman isteme, mühlet isteme. istimla : Bir şey yazılmasını istemek. Birisine birşey yazdırmak. istimlak : İcraî karar alma salâhiyetini hâiz bir amme hükmî şahıs (Vilâyet, Belediye v.s.) tarafından bir malın, halkın faydası için karşılığı verilip alınarak umumun istifadesine arzedilmesi. * Mülk More…istimlal : (Melâl. den) Can sıkılıp usanma, melâl getirme. istimnan : İhsan isteme. istimrar : Devam. Sürüp gitmek. * Kavi ve dâim olmak. istimrarî : İstimrara ait ve müteallik. Devamlılık, sürüp gidiş. istimsak : (İmsak. dan) Nefsine hâkim olma, kendini tutma. istimsal : Misal edinmek. Örnek tutmak. istimta' : (Temettü. den) Faydalanma, menfaati olma. istimtar : Yağmur dileme. istimzac : Uyuşmak. Beraber karışmak. * Birisinin mizacını, huyunu öğrenmeğe çalışmak. * Yoklamak. Fikrini, re'yini sormak. iştin : Toprak kandili. ◊ Toprak kandil.istina' : Seçme, intihab, ayırma. * Adam seçme. * İyilik etmek. * İş işletmek. istinaa : Yürüyüşte bir kimseyi geçme. istinabe : Niyabet istemek. * Huk: Başka bir tarafta görülen bir muhakeme için, şahid veya maznunun yazılı ifadesinin alınması. Muhakemenin icab ettirdiği muameleleri yapması için bir mahkeme More…istinad : Dayanma. Güvenme. * Sened veya delil söylemek, göstermek. istinaden : İstinad ederek. Dayanarak, güvenerek. istinadgâh : f. Dayanacak yer. Güvenecek yer veya kimse. istinadgerde : İstinad edilmiş. Kendine güvenilmiş veya dayanılmış. istinadî : İstinad etmekle alâkalı. istinaf : Baştan başlamak. Yeniden başlamak. * Gr: Sözün başlangıcı. * Huk: Dâvâ Mahkemesinin verdiği hükmü beğenmeyip bozulmasını daha üst mahkemeden istemek. Dâvâ mahkemeleri ile Temyiz Mahkemesi More…istinafen : İstinaf yolu ile. istinahe : Yaygarayı basma. * Ağlamak isteme. * Kurdun uluması. istiname : Uyur gibi görünme. Yalandan uyuma. istinan : Misvâk kullanma. Dişleri temizleme. (Misvâk kullanmak, sünnet-i seniyyedendir.) istinare : Parlatmak. Parlak ve aydınlıklı olmak. * Ateş istemek. istinas : Alışmak. Ünsiyetli olmak. Vahşiliğin gitmesi. Ürkekliğin kalkması. istinase : Bir kimseyi beraber götürme. * Depretme. istinba : Haber sormak. Haber istemek. * Vâkıf olmak. Bilmek. istinbat : Bir söz veya bir işten gizli bir mânâyı meydana koymak. * Müçtehid veya büyük bir âlimin gizli bir mânâyı içtihadı ile meydana çıkarması. * Bir mes'eleyi derin tetkik ile meydana More…istinca : 'Birisinden maksadını istihsal etmek. * İlm-i Hâlde: Pislikten temizlenmek. Abdest bozduktan sonra veya abdest almadan evvel; kan, sidik, meni' gibi şeylerin çıktıkları yeri More…istincad : Yardım isteme. istincah : İşinin olmasını isteme. istincas : Bulaşma veya bulaştırma. istinfad : Bir şeyden bıkkınlık gelme, usanma. * Bir şeyi tüketme, harcama. istinfak : Malı harcıyarak tüketme. * Nafaka peydâ etme. istinfar : Ürküp dağılma. istinfaz : Bir yerin bütün her tarafını iyice öğrenebilmek için dikkatle bakma, inceleme. istinga : İtl. Yelkenlerin yukarı kaldırılıp toplanması ve bu işin yerine getirilmesi için verilen kumanda. istinhac : Bir kimsenin dediğine uyma. Söylediğini yapma. Yoluna gitme. istinhas : Haberi iyice inceleme. istinhaz : Bir kimseye bir iş için kımıldamamasını emretme. istinka : Pâk olmasını istemek. İstincadan sonra hiç bir pislik eseri bırakmamak. istinkâf : Kabul etmemek. Çekimser kalmak. istinkâh : (Nikâh. dan) Bir kadını nikâhla alma, nikâhlamak isteme. ◊ Araştırma. Ağız koklama.istinkâr : Bilmemezlikten gelmek. * İnkâr etmek. * Bilmediği bir şeyi sormak. istinkas : Bir şeyin fiatını düşürmeye çalışma, ucuzlatmağa uğraşma. istinkaş : Nakşetme, nakşedilmesini isteme. istinşa : Güzel koku koklama. * Haber, havâdis araştırma. istinsa' : Veresiye isteme. * Borcunu ödeyebilmek için mühlet isteme. istinsab : (Neseb. den) Soyu bildirme. Soy dâvâsı gütme. istinşad : (Neşd. den) Bir kimseden şiir okumasını isteme. * Birine manzume okutma. istinsaf : Alacağını alma. Hakkını tamâmen alma, ödeşme. istinsah : (Nesh. den) Sahifeyi çoğaltmak, nüshasını yazmak. Kopya etmek. * Silinmesini ve iptalini istemek. ◊ (Nush. dan) Nasihat alma. Öğüt isteme.istinşak : Abdest veyâ gusül esnâsında burun'a (üç defa) su çekmek. * Şiddetle koklamak, koklatmak. istinsar : Burna su veya başka bir ilâç çekip temizleme. * Püskürme. ◊ (Nasr. dan) Yardım isteme.istinsaren : Arka çıkarak. * Yardım ümid ederek. istintac : Netice almak. Netice çıkarmak. istintak : Söyletmek. * Huk: Sorguya çekmek. Maznundan işlediği fiile dâir ifade almak. istintaknâme : Huk: Sorguya çekilen kimsenin ifâdesinin yazıldığı kâğıt. istinzal : Tenzil etmek. İndirmek. * İnmesini istemek. istir'a : Riâyet isteme. iştira : Satın almak. Mübayaa etmek. istira' : İki tâne odun parçasını birbirine sürte sürte tutuşturma. * Çakmak taşında ateş çıkartma. istirab : (Bak: Iztırab) istirabe : Bir kimsenin hâlinden şüpheye düşme, kuşkulanma. istirah : Yardım isteme, istimdat. istirahat : Dinlenmek. Rahatlamak. istirak : Sirkat etmek. Çalmak. Hırsızlık etmek. iştirak : Ortak olmak. Ortaklık etmek. Bir işde yer almak. Hissedâr olmak. * Bir lâfızda çok mânalar müşterek olması. Meselâ: 'Ayn' kelimesi. Hem göz, hem de kaynak mânasına gelir. iştirakî : Ortaklığa ait, ortaklıkla alâkalı. * Komünist. iştirakiyye : Komünistlerin bir nazariyesi olan sosyalistlik. iştirakiyyun : Komünist sosyalistler. istiram : Hürmet etme, saygı gösterme. iştirat : (Şart. dan) Şarta bağlama, şarttlaşma. istirbah : (Rıbh. den) Fâize para yatırma, fazla faizle verme. istirca : (Recâ. dan) Yalvarma, dileme, rica etme. istirca' : Geri dönmek. Dönmeği arzulamak. * İlm-i Hâlde: Bir cenaze gördüğü zaman: $ diye söylemek. istirda' : Çocuk emzirtme. istirdad : Geri almak. Geri almayı istemek. istirdaf : Beraber olmayı istemek, beraber gitmeği arzu etmek. istirfa' : (Ref'. den) Yapılmasını arzulama. * Yukarı kaldırılmasını isteme. istirfad : Yardım isteme. istirfah : (Refh. den) Refah, rahatlık ve bolluk isteme. * Rahatlık ve bolluk içinde bulunma. istirha' : (Rehavet. den) Gevşeme, uyuşma, tembelleşme, rehavet gelme. istirhab : Korkutma veya korkutulma. istirham : Merhamet istemek. Yalvarmak. * İzin istemek. Rica etmek. istirhamat : (İstirhâm. C.) İstirhâm etmeler, yalvarmalar, ricâ etmeler. istirhamname : f. Bir rica veya arzu maksadıyla yazılan mektub. istirhan : (Rehn. den) Rehin alma veya rehin alınma. istirhas : Bir şeyi ucuz görme, ucuz sayma. istirkab : (Rekabet. den) Çekememe, rekabet yapma. istirkak : (Rıkk. dan) Harbde düşman tarafından esir alma. * Köle edinme, bir kimseyi kendine köle olarak alma. istirşa' : Bir işi yapmak için bir şey isteme. * Rüşvet isteme. istirşad : (Reşad. dan) Hak yoluna gitmek isteme. istirvah : Rahatlama, istirahat etme. * Şiddetle koklama. istirzak : (Rızk. dan) Rızk ve nafaka elde etmek için çalışma. istirzal : (Rezalet. den) Rezil sayma. Kepaze, bayağı ve aşağılık görme. istis'ab : Zor addetmek. Güç saymak. * Güçlük çekmek. istis'ad : (Sa'd. dan) Uğurlu sayma. Mes'ud nazarıyla bakma. istis'al : (Suâl. den) Soruşturma, tahkik etme, araştırma. istiş'ar : Bir mes'elenin yazılıp bildirilmesini istemek. * Kullanmak. * Ürkmek. istiş'arat : (İstiş'ar. C.) Yazı ile bildirilmesini istemeler. istisa' : Bollaşma, bollanma, genişleme. istisabe : Sevap kazanmak isteme. istisak : Bir kimseden itimad edilir bir vesika veya senet alma. istisal : (Asl. dan) Kökten koparıp çıkarmak. * Tıb: Bedenden kesilmesi veya koparılması istenen bir parçayı, uru kökünden koparmak. istisar : Bir şeyden fazla miktarda alma, çoğaltmağa çalışma. ◊ Kolaylaşmak, kolay olmak.istişarat : (İstişare. C.) İstişareler, danışmalar, meşveret etmeler. istisare : Toz savurma, tozutmak, toz kaldırma. * Fesatçılık ve fitnecilik yapmak. istişare : Meşveret etmek. Fikir danışmak. Müşâverede bulunmak. istişat(a) : (Şatt. dan) Çok kızma, öfkelenme, gazaba gelme. * Coşma, taşma. * (Kuş) hızla uçma. istisbat : (Sebt. den) Acele etmeyip tedbirli ve hesaplı davranma. istisdad : (Sedad. dan) Doğruluk, dürüstlük. istisfa : Madeni eritip tasfiye etmek, hâlisini almak. istişfa : Şifa istemek. Hastalıktan kurtulup iyi olmayı arzulamak. istişfa' : Birisinin yardımını istemek, şefâat dilemek. istişfaen : Derdine derman aramak gayesiyle. Şifa istemek suretiyle. istişfaf : (Şeffaf. dan) Şeffaf ve saydam olma. istisgar : Küçümsemek. Küçük görmek. Kerih görmek. istishab : Fık: Mazide sabit olup bilâhare zâil olduğu bilinmeyen bir şeyin hâlâ devam ettiği sayılmasıdır. ◊ (Sohbet. den) Yanına alma. Birlikte götürme, beraber götürme.istishaben : Beraber götürerek, yanına alarak. istişhad : Birisinin şâhidliğini istemek. Şâhid göstermek. Delil olarak ileri sürmek. * Şehid olmak. istişhadat : (İstişhad. C.) Şâhid göstermeler, delil olarak misâl göstermeler. * Şehid olmalar. istişhaden : Şâhid göstererek, şâhid getirerek. istishal : Kolay saymak. Bir şeyi kolay addetmek. istishar : Alay etme, zevklenme, eğlenme. istişhar : Şöhret sahibi olmak. Şöhret kazanmak. istiska' : (Saky. den) Su isteme. Susama. * Yağmur duasına çıkma. * Vücudun bazı yerlerinde su toplanması hastalığı. istiskal : Ağır bulup hoşlanmadığını anlatmak. Soğuk muamele ederek sevmediğini bildirmek. istişkal : Zorlaştırma, güçleştirme, müşkülât verme. istislaf : (Selef. den) Birinin yerine geçme. Selef olma. istislah : Bir şeyi iyi olarak görmek isteme. Bir şeyin iyi olmasını isteme. istislal : Çekip çıkarma, sıyırma. istislam : Uyma, tabi olma. * Müslümanlığı kabul etme. İslâm olma. * Yolun ortasından gitme. istişmam : Koklamak. Kokusunu almak. * Hissetmek, sezmek, dolayısı ile anlamak. * Uzaktan haber almak. istismar : Menfaatine âlet etmek. İşletmek. * Kıymetlendirmek. Sömürmek. istisna : Ayırmak. Kaide dışı bırakmak. Müstesna kılmak. * Arapçada istisnâ kelimeleri şunlardır: $ istisna' : San'atlı olarak yapmak. * Bir şey yapmak için san'atkârla anlaşma yapmak. istisnaat : (İstisna. C.) İstisnalar, müstesna kılmalar, ayırmalar. istisnaî : İstisnaya âit. Ayırmayla alâkalı. istisnan : İhtiyarlama, yaşı ilerleme, yaşlılanma. istişra : Satın alma. Satın almak isteme. istisra' : (Sür'at. den) Sür'atlendirme, hızlandırma, çabuklaştırma. istişrab : İmâ ederek ve kapalı olarak anlatmak isteme. * İçmek isteme. istişraf : Ellerini güneş ışığına siper etme. istisrar : Odalık alma. istisvab : (Savab. dan) Doğru bulma, mâkul görme, beğenme. istisvaben : Beğenerek, doğru bularak, mâkul görerek. istisvabgerde : f. Beğenilmiş. Doğru bulunmuş, tasvib olunmuş, mâkul görülmüş. istit'am : Yemek isteme. Yiyecek şeyler taleb etme. istitaat : (Tav'. dan) Tâkat getirmek. Kudreti ve gücü yeter olmak. istitabe : Tövbe ettirme. Tövbe teklif etme. ◊ Hoş ve iyi bulma.istitaf : Kaplama, ihtiva etme. istital : Gözyaşları inci gibi dökülme. * Birbiri ardınca çıkma. Birbirinin peşinden çıkma. istitale : Uzanmak. Uzantı. Uzayıp gitmek. * Birisi üzerine faziletlilik dâvasında bulunmak. * Tecvidde: Harf okunduğunda sesin imtidadına, uzamasına denir. Bu harfe müstatıl harfi de denir. Bu sıfat More…istitan : Vatan edinme, bir yerde yerleşme, yurt edinme. istitar : Kapanmak, örtünmek. ◊ Yazma.istitare : Gönderme veya gönderilme. Yollanma. * Uçurma veya uçurulma. ◊ Örtülecek, perdelenecek şey.iştitat : Zulmetme. Haksızlık etme. Hükümde ve sair işlerde eziyet etme. ◊ Dağılma. Perişan olma.istitba' : Tâbi olmayı istemek. Peşinden sürüklemek. istitbab : (Tıbb. dan) Doktora başvurma, kendini hekime gösterme. * İlâç arama. * Çare isteme, derdine devâ arama. istitla' : (C.: İstıtlâât) (Tulu'. dan) Anlamağa ve bilmeğe çalışma. Öğrenmeğe gayret etme. istitlak : İç sürgünü olma. Amel olma, ishal olma. * Boşanmayı isteme. istitmam : (Tamam. dan) Tamamlama, tamamlamağa çalışma. Tamamlamasını isteme. Bitirmek için uğraşma. istitrab : Neşe arama, eğlence isteme. ◊ Sevinmeyi, süruru istemek.istitrabî : Sürur ve sevinmeyi istemeğe dâir. istitrad : Edb: Bir söz söylerken o fıkra içinde başka bir bahis nakletmek. istitraden : Edb: Bir bahis anlatırken, söz gelimi, başka bir mes'eleyi de anlatıvermek suretiyle. istitradî : İstitrad ile alâkalı. Asıl mevzudan olmayan. istitradiyat : (İstitrad. C.) İstitrad şeklinde söylenen sözler. istitraf : (Turfe. den) Hiç görülmemiş bir şey sayma. * Şubelendirme, dallandırma. istiva : Müsavi oluş. Temasül. * İ'tidal, istikamet ve karar. * Kemalin sâbit olması. * Kaba kuşluk zamanı. * Yükselmek, yüksek olmak. Üstün olmak. * İstila eylemek. iştiva' : Kızarma, pişip yenecek duruma gelme. istivfa : Vefa istemek. istiya' : Kötü davranma. Fena muamelede bulunma. istiyad : Avlamak. Vahşi hayvanı ele geçirmek. istiyaf : Yaz mevsimini geçirmek, bir yerde yazlamak. istiyak : Misvâk kullanma. iştiyak : Fazla arzu ve şevk. Tahassür. Hasret çekmek. Özlemek. Göreceği gelmek. istiyas : (Ye's. den) Ye'se düşme, ümitsizlenme. istiz'af : (Za'f. dan) Zayıf ve âdi görme, küçümseme. istiza' : Işıklanma, aydınlanma. istizade : (Ziyade. den) Arttırılmasını arzulama, çoğaltılmasını isteme. istizae : (Ziya. dan) Işıklanma, aydınlanma, ziyalanma, nurlanma. istizah : Belirsiz ve mübhem bir şey hakkında açık söylenmesini istemek. İzah istemek. * Gensoru. Bir mes'ele hakkında mebuslar tarafından başbakana veya bakanlardan birine açılan ve sonunda More…istizahen : Bir şeyin açıklanmasını isteyerek. istizale : (İzale. den) Yok edilme, izale olma. istizan : Bir hususta izin istemek. İzin için danışmak. istizare : Ziyaretine gelinmesini isteme veya ziyarete gelmesi istenilme. istizhan : Akıl etmek, düşünmek. istizhar : Dayanmak. Güvenmek. Arka vermek. * Yardım istemek. Zahîr istemek. * Ezberlemek. * Aşikâr etmek. istizkâr : (Zikr. den) Hatıra getirme, hatırlama. Tahattur etme. * Ezberleme, ezber etme. istizlal : (Zıll. dan) Gölgelenme. Gölge altına girme. * Sığınma, himâyesine girme. * Gölgede oturma. ◊ (Zill. den) Aşağılık ve zelil görme. * Bayağı ve âdi görülme. ◊ (Zelle. den) More…istizmam : Zemmetme, yerme, tenkid etme. * Kötü ve beğenilmeyen işler yapma. istizmar : (Zamir. den) Düşüncelerini öğrenme, fikrini yoklama. Maksad ve niyetini anlamağa çalışma. istizraf : (Zerafet. den) Zarif görünme, incelik gösterme. Zerafet gösterme. istuh : f. Âciz, güçsüz, kuvvetsiz. Perişan, mahzun, biçare. isva' : Kuruma, yaşlığı ve rutubeti kaybolma. işve : Güzellerin gönül çeken naz ve edâsı. Gönül çekici tavır. işvebaz : f. Naz edici, edâ yapan, cilveli. * Meşhur bir cins lâle. isvede : Küçük bir böcek adı. * Kuvvetli. isvidad : Kararma, kara olma, esmerleşme. Siyahlanma. isyan : İtaatsizlik. Emre karşı gelmek. Ayaklanmak. it'ab : Yormak. Yorgunluk vermek. Sıkıntı vermek. it'am : Yemek yedirmek. Doyurmak. Taam vermek. ◊ İkiz doğurma. ◊ (Bak: İt'âm)it'amiyye : Bazı vakıf müesseselerinde fakirlerin doyurulması için ayrılan tahsisat. it'as : Öldürme, katletme. ita : Edb: Kafiyenin bir mânada olarak aynen tekrar edilmesi. itaat : Alınan emre uymak. Söz dinlemek. İnkıyad etmek. Boyun eğmek. Âmirin meşru emirlerini dinleyip ona göre hareket etmek. itab : Tekdir etmek. Şiddetle hitab etmek. Azarlamak. Terslemek. Paylamak. Rencide etmek. Darılmak. ◊ Kolsuz ve yakasız kadın gömleği.itabe : İyi etmek. * Hoş kokulu etmek. itabname : f. Azarlama mektubu. itad : İnekten süt sağarken, hayvanın ayağına geçirilen ip. ◊ Kazık çakma.itaf : Kaftan. itaha : Bir şeyi tamamlama, yapıp bitirme, hazır etme. itak : Hürriyet. * Kuvvet. * şiddet. itaka : Güç etmek, zorlaştırmak. itale : Uzatmak. Sözü uzun etmek. Tatvil-i kelâm etmek. * Birini zemmetmek, ayıplamak. italik : Fr. Üstten sağa doğru yatık matbaa harfi. itam : İdrar zorluğu, idrar tutukluğu. itan : Vatan sayma, yurt kabul etme. itar : (C.: Utur) Dudak kenarı. * Elin kasnağı. * Diğerlerini ihâta eden nesne. itar(e) : Bir şeyin peşini bırakmayıp tâkib etme. * Dikkat ve hiddetle bakma. itare : (Tayerân. dan) Uçurma veya uçurulma. * Hızla gönderme, yollama. * Otomobil tekeri. ◊ Uçurma, uçurulma.itaş : (Atş. dan) Susuz bırakma, susuz olma. ◊ (Atşân. C.) Susamış olanlar.itat : Düşmanlık, zıtlık, adavet, muhasame. itave : (C.: Etâvâ) Rüşvet verme. itba' : Tâbi' kılmak. Ardına katmak. * Gr: Bir kelimenin sonuna ilâve edilen tekerleme nev'inden mânasız söz. (Yazmak mazmak, Okumak mokumak gibi.) itbak : (Itbak) Kaplamak. Kapamak. Kapaklamak. * İttifak etmek. * Tecvidde: Harf okunduğunda, dilin üst damağa kapanması. (Bu halde okunan harfler sad, dât, tı, zı harfleridir. (Bak: İdbak) More…itbal : Kederlenme, kederlendirme. Derde, hüzne ve kedere düşürme. itdan : Islanma veya ıslatma. iteh : Ahmaklık, bunaklık. iter : (Itret. C.) Nesiller, akrabalar, zürriyetler, aynı soydan gelenler. itf : Omuzbaşı. itfa' : Söndürme. Bastırma. Dindirme. * Bir borcu ödeyerek bitirme. * Fizikte: İntizamlı ve eşit zamanlarla sallanan bir hareketin yavaş yavaş azalarak sıfıra inmesi. ◊ Söndürmek.itfaiyye : Yangın söndürme birliği, teşkilâtı. itfak : Maksadına eriştirme, gayesine vardırma. itfal : İnsan vücudunun fenâ bir şekilde kokması. ◊ Kadının oğlanını getirmesi.itfet : şefkat, merhamet. * Boncuk. itga : Azdırma, azdırılma. ithaf : Hediye etmek. Armağan vermek. * Edb: Birisinin nâmına eser yazmak. ithafname : f. Bir eserin bir kimse adına olduğunu gösteren yazı. itham : Kabahatli görmek. Suç isnad etmek. Töhmetlendirmek. Kabahatli görünmek. Töhmetli olmak. ithamî : İthamla ilgili. ithamname : f. İddianame. iti : Keskin, kesen. * Mc: Sert, acı. itilaf : Anlaşmak. Görüşmek. Uyuşmak. Muvafakat. * Cem' olmak, birikmek. itk : Azad edilmek. Hürlük. Esir veya köle olanın serbest edilmesi. Azad olmak. * Kerem ve hüsn-ü cemâl. Asâlet ve necâbet. Şeref, şan ve kıdem. Kuvvet. itk alâ mal : Bir köle veya cariyenin kitabet suretiyle olmaksızın cins ve miktarı malum bir mal veya muayyen bir hizmet mukabilinde azad edilmesidir. Buna 'Itk alâ cu'l' da denir. (Ist. More…itkâ' : Koltuk altına yastık veya dayak koyma. Dayanacak bir şey kullanma. * Yaslanma. itkan : Pürüzsüz yapmak veya yapılmak. Sağlamlaştırmak. Hakikata yakından vakıf olmak, delileriyle bilmek, inanmak. Bilerek emin olmak. Muhkem kılmak, muhkem yapmak. Sâbit kılmak. ◊ More…itkname : Azad edilmiş olan köle veya cariyeye azad edildiklerini bildirmek üzere verilen vesika. itl : (C.: Atâl) Böğür. itla' : Kokulu şeyler sürünmek. * Hevâiyata heves etme. ◊ Tulu ettirmek, zuhur ettirmek, doğdurmak. ◊ Başkasını geçme. * Te'hir etme.itlaf : Ziyan etmek. Telef etmek. Bozmak. * Öldürmek. itlak : Salıvermek. Bırakmak. Koyuvermek. Serbest bırakmak. Serbest olup her tarafta bulunmak. Cezadan kurtarmak. * Boşama. Boşanma. Afvetmek. itlal : Havâle olma, birşey üzerine yüklenme. * Boşu boşuna zaman geçirme, vakit öldürme. ◊ Hayvanı yedeğinde götürme. * Damlatma.itlihah : Gözden yaş akma, ağlama. itlinsa : Çok fazla terleme. itmah : Yukarı bakma, gözü yukarı dikme. itmal : Mahvetme, perişan etme. itmam : Tamamlamak. Bitirmek. İkmal etmek. Tekmil etmek. itmas : Bir şeye geriden uzaktan bakmak. Helâk etmek. itminan : Emniyet içinde olmak. İnanmak. Mutlak olarak bilmek. Kararlılık. itminankârane : f. İtminan göstermek suretiyle. itna' : Sâlim olmak, sağlam ve sıhhatli olmak. itnab : Edb: Konuşurken, fazla tafsilât vermek. Lüzumundan fazla sözü uzatmak. (Îcazın zıddı) ◊ (Bak: Itnab)itnabe : Gölgelik, sâyeban. * Keman teli, keman kirişi. itnan : (Çocuk) hastalıkdan dolayı gelişememe. ◊ Çınlatma. Madeni bir ses çıkartma.itr : Hoş ve güzel koku. Güzel kokulu şey. * Yaprakları güzel kokulu bir bitki. itra' : Bir kimseyi mübalağa ile medhetmek. En güzel şekilde sena etmek. ◊ Doldurma.itrab : (Tarab. dan) şevke getirme, keyiflendirme. ◊ Toprak serpme. Topraklama.itrad : Bir kimseyle birlikte bahse girişme. itrah : (Tarh. dan) Çıkarma, tarhetme, dışarı atma. itrak : Sükût etmek, susmak. Gözünü yere dikip bakıp durmak. ◊ Bırakma, vazgeçme, terkettirme.itrar : Kandırmak, igra. itraz : Kurutma veya kurutulma. itret : Zürriyet. Nesil. Ehl-i beyt. * Gerdanlık. * Güzel kokulu şey. itrî : Itra mensub, ıtır gibi kokan. * Müzik ilminde bir üstaddır. Asıl adı Mustafa'dır. Bayramlarda okunan tekbirin ilâhi ve kuvvetli bestesi onundur. Bestelere âid Segâh, Ayin-i Şerif gibi More…itrif : Habis, hilekâr, kötü, pis. itrîh : Devenin hörgücü. itrîs : Hiddetli, cebbar kimse. * Kuvvetli, dayanıklı deve. itriyyat : (Itr. C.) Güzel kokulu yağ, esans gibi maddeler. itriyye : Erişte aşı. itrnak : f. Güzel ve hoş kokulu. ittiad : Randevu verme. ittias : Öldürme, helâk etme. ittiaz : (Va'z. dan) Nasihat ve öğüt dinleme. ittiba' : Tabi' olma. Arkasından gitme. İtaat etme. Tebaiyyet ve imtisal etme. ittibaen : Tâbi olarak, ittiba ederek, uyarak. itticah : Bir cihete gitmek, yönelmek. Teveccüh etmek. itticar : Ticaret yapma. * İlâç kullanma.İTTİFAK : Beraber hareket için sözleşmek. İttihad ve muvafakat etmek. Söz birliği etmek. Anlaşmak. ittifaka : Rast gelme. ittifakan : Birleşerek, anlaşarak. ittifakat : (İttifak. C.) İttifaklar, sözleşmeler, ittihadlar. ittifakî : (İttifakiyye) Birleşmeye, sözleşmeye, ittifaka veya uyuşmaya ait. Tesadüfle, rastgele. ittifakiyyat : Tesadüfle olan şeyler. ittifakpezir : f. İttifak ve ittihad kabul eden. ittihab : (Hibe. den) Karşılıksız olarak verilen bir bağışı kabul etme. ittihad : Birleşmek. Birlik üzere âmil olmak. Birlik. Aynı fikirde olmak. (Bak: İhtilaf) ittiham : Suç altında bulunmak. Suçlamak. Töhmet altında olmak. Suçlandırmak. (İtham yerine de kullanılır) ittihaz : Edinmek. Kabullenmek. 'Öyle' diye bakmak. Kabul etmek. ittika : Sakınmak. Çekinmek. Günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini çekmek. Takvâ ile amel etmek. (Bak: Amel-i salih) ittikâ' : Dayanmak. Yaslanmak. * Oturmak. ittikâl : Allah'a tevekkül etme, güvenme, dayanma. ittikan : Muhkem yapılmak. Esaslı ve şüphesiz yakından bilmek. ittikar : Vakar, gurur ve büyüklük gelme. ittila : Kokulu şeyler sürünme. ittila' : (Tulu. dan) Haberli olmak. Öğrenmek. Haberi, malumatı bulunma. * Yukarıdan aşağı bakmak. ittilaat : (Ittılâ'. C.) Bilmeler, ıttılâlar, öğrenmeler, haberli olmalar. ittilak : İnşirahlı olma, ferahlı ve sevinçli olma. ittira' : Dolma, nemalanma. * Solma. ittirad : İntizamlı, uygun şekilde. Saat gibi intizamlı hareket. Sıra ile birbirini takib eden. Ritmik. ◊ (Bak: Ittırad)ittisa : Bollaşmak. Genişlik kazanmak. Genişlemek. Vüs'at. ittisaf : Vasıflanmak. Muttasıf olmak. Sıfat sahibi olmak. Bir hâl takınmak. ittisafkârane : f. Vasıfları belli olur surette. Bir hal takınarak. ittisah : Paslanma, kirlenme. ittisak : Dizilmek. Bir nizam dahilinde sıralanmak. * Beraber olmak. * Tamam olmak. Toplanmak. ittisal : Ulaşmak. Bitişmek. * Birbirine dokunmak. Yakınlık. Bağlılık. Kavuşmak. ittisam : (Vesm. den) Damga ve nişan vurma. * Dağlama, süsleme. ittitan : Bir memlekette veya bir şehirde yerleşme. Vatan edinme. ittiza' : Alçak gönüllülük, tevazu, mütevazilik. * Devenin, boynuna basarak üstüne binebilmek için, başını aşağı eğme. ittizah : Vazıh olmak. Açık olmak. Aşikâr olmak. ittizan : Ölçülü olmak. Vezne girmek. itval : Uzatmak. Uzatılmak. itya' : Avdet etmek, dönmek. ityan : Delil getirmek. * Gelmek. * Vermek. * Vüsul, vasıl. * Vârid olmak. * Zikir ve isbat ve takrir eylemek. iva' : Barındırma, kondurma. Yerleştirme, oturtma, iskân ettirme. ivad : İlk işine dönme. * Âdet edinme. ivar : İkindi vakti, ikindi zamanı. ivaz : Karşılık olarak verilen şey. Bedel. ◊ f. Hazırlanmış, düzülmüş. ◊ (Bak: İvaz)ivazan : Karşılık olarak, mukabilinde, karşılığında. ivec : Eğrilik, çarpıklık, yanlışlık. * Hakkı ve hakikatı eğri büğrü heveslerle tahrif etmek, gayr-i müstakim şekle getirmek. ◊ (Bak: İvec)ivedi : Aceleci, savruk. Çabuk. ivezze : (C.: İvezz) Kaz. Ördek. * Gövdesi bodur olan. Bodur gövdeli olan. ivgen : Koşan, acele eden. ivz : Ördek. Kaz. * Gövdesi bodur olan kimse. iy'ad : (Bak: İ'âd) iyab : Avdet eylemek, geri dönmek. iyab ü zehab : Gidiş - geliş. iyad : Kuvvetlendirme, takviye etme. * Takviye eden âlet. iyadet : Hastayı ziyaret edip hatırını sormak, gidip görmek. ◊ (Bak: Iyâdet)iyadeten : Hastaya hatır sorarak. iyaf : Gönül dönmek. * Mütereddit olmak, kararsızlık, tereddüt etmek. * Tiksinmek, iğrenmek. iyal : Fık : Bir adamın üzerine nafakasını vermek vacip olan, kendilerini geçindirdiği kimseler. ◊ (Bak: Iyâl)iyalet : İdare etme, valilik yapma. * Bir valinin idare ettiği belde. * Vadi. iyalullah : Halk, insanlar. iyan : (Bak: Ayân) iyanî : Ayân olana ait, âşikâr ve belli olana dair. iyas : Yeis hali. Ümidsizlik ve kederli oluş. iyase : Ye'se düşürme. iyaz : Sığınma. İltica. ◊ (Bak: Iyâz)iyazen : Sığınarak. iyd : (Bak: Îd) iyn : (Bak: În) iyş : (Bak: Îş) iz : (C.: Uzuz-A'zâz) Çok zekâlı kötü adam. * Dikenli ağaçların küçüğü. iz (izin) : Hem, vakt, yevm, hîn gibi kelimelerden sonra ek olarak kullanılır. Meselâ: Hîneizin: O vakit ki. Yevmeizin: O gün ki, kelimelerinde olduğu gibi. * Mâzi fiillerinden evvel iz gelirse: İzküntü More…iz'ac : Rahatsız etmek. Bunaltmak. * Yerinden koparıp ayırmak. ◊ Rahatsız etmek. Bunaltmak. * Yerinden koparıp ayırmak.iz'af : Zayıflatmak, kuvvetsiz hale getirmek. * İki kat etmek. İki misline çıkarmak. ◊ Bir şeyin üstüne bir misli koyma. * Zayıflama.iz'an : Basiret. Anlayış. * Teslim olup itaat etmek. * Akıl. Zekâ. İnanç. İdrak. Bilmek. (Bak: Dimağ) iz'an-rüba : f. Anlayışı şaşırtan. Aklı oynatan. Çok hayret ve taaccüb veren. Aklı alan. iza : 'Arabça kelimelerin başında kullanılırsa; birdenbire, bir de bakılır ki, gibi mânalara gelir. İsim cümlesinin evvelinde bulunur.' ◊ İncitmek, eziyet etmek. İncitilmek. More…iza' : İyiliğe, iyilikle mukabele etme. * Korkma, havfetme. ◊ Hiza, sıra. * Bolluk ve refah sebebi.izaa : (Izâat) Açığa vurma, belli ve âşikâr etme. * Yüksek sesle bildirme, ilân etme. * Radyo. ◊ Bir şeyi zâyi etmek. Zâyi olmak. Kaybetmek. Mahvetmek, mahvedilmek. ◊ (Bak : More…izaat : İlân etmek, açığa vurmak. Sesle neşriyat yapmak. izabe : Eritmek, eritilmek. Su gibi akıcı hale koymak. Yumuşatmak. Islah etmek. izade : Ailesini koruması için bir kimseye yardım etme. izae : (İzâet) (Zû. dan) Işık verme, aydınlatma, ziya verme. (Bak: Izaet) izaet : Parlatmak. Işıtmak. Işıklı olmak. Aydınlık etmek. izafat : (İzâfet. C.) İzafetler, isim takıları, isim tamlamaları. * Gr: Zincirleme isim tamlaması. izafe(t) : Bir şeyi bir kimseye veya bir şeye nisbet etmek, yakın etmek. İsnâd etmek. Katmak, katıştırmak. * Bir şey üzerine meylettirmek, havale olmak, bağlanmak. * Mal etmek. * Gr: İki isimden More…izafeten : İsnad etmek suretiyle, isnad ederek, ona bağlıyarak. izafî : İzafetle alâkalı, izafete dâir. Ona bağlamak suretiyle. Alâkalı göstererek. izafiyye : Münasebet. Bağlı oluş. Alâkalılık. izah : Açıklamak. Bir şeyi anlaşılır hâlde söylemek veya yazmak. izaha : Bir şeyin çevresini dolaşma. izahat : (İzah. C.) İzahlar, açıklamalar. izahe : Bir şeyi ayırma. * Kurtulma. * Yok etme. izahen : Açıklayarak, izah ederek. izahet : (C.: Izât) Dikenli büyük ağaç. * Yalan, sihir, bühtan. izaka : (Zevk. den) Tattırma veya tattırılma. Lezzet ve zevk hissettirme. izale : Halsiz bırakma. * Uzun etekli elbise. * Kadın yaşmağını açma. * Sarığın ucunu uzatma. ◊ Zevale erdirmek. Gidermek. Ortadan kaldırmak. Mahvetmek.izam : (Azim. C.) Büyükler. Büyük kimseler. * (Azm. C.) Kemikler. ◊ (Bak: İzâm)izan : Bildirmek. * Ezan okumak. izar : Peştemal. Futa. Göğüsten aşağı örtülen elbiseler. * İsmet, iffet. * Zevce. ◊ Yanak. İnsanın yüzündeki yanak kısmı. ◊ f. Suyun dibi.izare : Bir kimseyi kuşkulandırıp vesveseye düşürme. ◊ Ziyaret ettirme.izat : Yalan. Sihir. Bühtan. * Dikenli büyük ağaç. ◊ (C.: Izât) Nasihat, öğüt.izaz : Berk muhkem yer. izazat : Noksanlık. izbad : Köpüklenme. * (Ağaç) çiçek açma. izbandut : Eskiden Rum korsanlarına verilen addır. * Haydut, yolkesen, şaki, eşkiya. * İri vücutlu, korkunç. izbar : Yazma. Yazma ile bildirme. izbe : Kuytu. Loş. Pis ve nemli yer. izca' : Yırtma. * Yatarken vücudun yan tarafı üzerine yatma. ◊ Defetme, kovma.izdicar : Nasihatı dinleyip kabul etme. Söylenen sözü dinleyip tutma. izdiham : Kalabalık bir yerde halkın çok birikmesinden meydana gelen sıkıntı. izdira' : Tahkir etme, hakir ve âdi görme. ◊ Ekin ekme, zirâat yapma.izdirad : Yutma. izdiram : Lokmayı iri iri yutma.İZDİVAC : Çift olmak, birbirine eş olmak. Meşru nikâhla evlenmek. izdiyad : Ziyadeleşmek. Çoğalmak. Artmak. izdiyal : Kaybetme, yok etme. izdiyan : Süslenme, bezenme. izdiyar : Ziyâret etme, gidip görme. izem : Büyüklük. izen : Gr: O halde, o takdirde, öyleyse. (Bak: Huruf-u nasibe) izfaf : Gelin gönderme. izfar : Biri tarafından tırnaklanma. Bir kimseyi tırnaklama. izhab : Gönderme. * Giydirme veya giydirilme. * Altun kaplama. izhac : Oturma, ikamet etme. izhaf : Yalan söyleme. * Hıyanet etme, verdiği sözünü tutmama. * Hayrette bırakma, şaşırtma. izhak : Yok etme, mahvetme. * Öldürme. * Oku, nişandan ayırma. izhal : Hatırdan çıkarma, unutma. izhar : Açığa vurma. Meydana çıkarma. * Göstermek. Zâhir ve âşikâre ettirmek. * Yalandan gösteriş. * Tecvidde, iki harfin arasını birbirinden ayırıp açarak ihfâsız, idgamsız olarak okumaya denir. Bu More…izîn : (İze. C.) Her biri bir fırkaya mensub. Parça parça, fırka fırka. Müteferrik hâlde. izin : (Bak: İzn) izinname : f. Eskiden bir nikâhın kıyılabilmesi için kadı tarafından verilen izin kâğıdı. izk : Ağaç dalı. * Hurma salkımı. ◊ (C. Azâk) Hurma salkımı.izkâm : Zükâm hastalığına yani nezleye uğratma. izkâr : Hatıra getirmek, andırmak, hatırlatmak. izlaf : Yakın etmek. Toplamak, cem' etmek. izlak : Süçtürüp kaydırma. ◊ (Bak: Zelâka)izlal : (Zıll. dan) Gölge yapmak. Gölge koymak. Gölgelendirmek. ◊ (Züll. den) Alçaltmak. Haysiyetsiz ve hakir etmek. ◊ Gölgeli olma, gölgelendirme. ◊ (Bak: Idlâl)izlam : Karanlık olmak. Zulme giriftar olmak. Zulme tutulmak. ◊ Karanlık, zulmet. * Zulmetme, karanlıkta bırakma.izmam : Bir kimseden söz alma. * Bir insanı kötülenecek bir halde bulma. izmame : (C.: Ezâmim) Cemaat, topluluk. izmar : (İzmâr) Kalbde gizlemek, saklamak. Belli etmemek. ◊ (Bak: Izmar)izmihlal : Bozulup gitmek. Perişan olmak. Yok olmak. Görünmez hale gelmek. izmihrar : Surat asma. * (Yıldız) parıldama. * Kış mevsiminin şiddetli olması. izmil : Keskin demir. * Çekiç. * Deri kesmekte kullanılan bıçak. izn : (İzin) Yasağı kaldırmak. Bir şeye ruhsat vermek. Yol vermek. Hizmetten çıkarmak. iznab : Günah işleme. Günahkâr olma. * Kuyruk takma. iznan : Bir kimseyi kabahatlı çıkarma. iznillâh : Allah'ın (C.C.) müsaadesi, izni. izra' : Korkutma. * Çok fazla medhetme, aşırı derecede övme. * Altun arama. ◊ Zelil etmek, hor hakir etmek, alçaltmak. ◊ Arşınlama, ölçme.izraf : Zarflamak. Zarfa koymak. izram : Ateşi tutuşturma, ateşi alevlendirme. izrar : Zarar vermek. Zarara uğratmak. izrat : Yellendirmek. iztica' : Namaz kılarken secdede koltukları sıkarak göğsü yere değdirme. * Yan üstüne yatma. iztilam : Koparmak. Kat'etmek, kesmek. iztimar : Atı, idman yaptırarak yola dayanabilecek şekilde kuvvetlendirme. * İnce belli olma. iztina' : Sıkılma, utanma, kızarma. iztirab : Acı, elem, sıkıntı, vesvese, azab. iztirab-âver : f. Iztırab veren, elem çektiren. iztirabat : (Iztırâb. C.) Elemler, acılar, sıkıntılar, azablar. Vesveseler. iztiram : Saç ve sakala kır düşme. * Alevlenme. iztirar : Çâresiz olmak. Mecburiyet. İhtiyaç. iztirarî : Çaresizlik içinde oluş. Mecburiyet. iztirariyat : (Iztırarî. C.) Mecburi olarak yapılan şeyler, mecburiyetler.İA' $ Bir nesneyi kab içine koyup saklamak. izyan : Süslenme, donatılma. izz : Kıymet. Değer. Güçlü oluş. Alikadir olmak. Kavi. Şerif. Azim. izz ü şerefle : Güle güle, uğurlar olsun. izzet : Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. Ziyâdelik ve üstünlük. * Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu'teber olmak. * Bulunmaz derecede az olan şey. izzetlû : Şeref ve itibar sahibi. * Eskiden belirli bir mevki ve rütbe sahiblerine verilen ünvan. izzî : Tahammüllü, sabırlı kimse.