Hicri Rebiyülevvel Ayı’nın 12. Gecesi, miladî nisan ayının 20. gecesi kâinat ufkundan bir güneş doğdu. Bu gece; veladet-i nebi gecesi olarak bütün kalbimizle ve ruhumuzla her sene yeniden yâd edilip kutlanmaktadır. Peygamberimizin doğum günü olarak kutlanan, mevlid geleneğini de içine alan bu haftaya “Kutlu Doğum Haftası” denir.
Müslümanlar arasında ilim ve kültür bayramı olan bu haftada getirdiği ebedî nura, açtığı saadet ufkuna ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve ona olan biatimizi, bağlılığımızı yeniden tazelemek için âleme teşrif edişine kıyam etmekteyiz.
Mevlid kelimesi; "doğum, doğum yeri ve doğum vakti" gibi anlamlara gelmektedir. Edebî bir terim olarak "Mevlid" peygamberin doğumunu, hayatından kısa pasajları ve mucizelerini anlatan mesnevi tarzındaki metinlerin tümüne verilen isimdir. Mevlid; Süleyman Çelebi'nin 15.yy tarihli Vesiletü-n Necat (Kurtuluş Vesilesi) ismini taşıyan manzum, Türkçe eseridir.
Fatimiler döneminde başlatılan Hz. Peygamberin doğumu anma ve kutlama törenleri, çok geçmeden Eyyübiler tarafından benimsenmiştir. Daha sonra İslam dünyasında yaygınlık kazanarak Osmanlı’dan gönümüze kadar gelmiş, 1588 yılında III.Murat döneminde resmî hale getirilmiştir.
Resûlullah'ın doğum yıldönümünü kutlamak maksadıyla başlatılan mevlid töreni giderek kandillerde ve önemli aktivitelerde yerini almış ve toplumsal geleneğimizde önemli bir dinî-kültürel öge olmuştur. Yüzyıllardan beri süre gelen mevlid geleneği ve Peygamberimizin doğumunu anmak ve kutlamak maksadıyla yapılan çeşitli faaliyetler, 1989 yılından beri kurumsal olarak Türkiye Diyanet Vakfı tarafından organize edilmektedir.
Onun doğduğu gece, insanlığın kurtuluşu için hayırlı ve mübarek bir başlangıçtır. İnsanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılmıştı.
Allah'ı, onun âli peygamberlerini ve ehlibeytini sevmek; bizim hem dinî hem de insanî görevimizdir, borcumuzdur. Yüce Allah bir ayet-i kerimede "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin." (Bkz.Âl-i İmran,31) diye buyurmaktadır. Hz.Muhammed'i sevmek demek sadece onu anmak ve onun doğum gününü kutlamak değildir. Onu sevmek demek onu anlamak, ona tâbi olmak ve onun yolundan gitmek demektir. "Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Fakat insanların çoğu bilmez." (Bkz.Sebe 28) Bu ayet-i kerimede Hz.Muhammed'in tüm insanlığa gönderilen evrensel bir rahmet olduğu ifade edilmektedir.
O sadece bir istasyon durağı mesafesindeki dünya hayatı için yegâne halaskar, ahirette en büyük şefaatçimizdir. O, âlemlerin Rabbinin en sevgilisidir. O, tek kurtarıcımızdır.
diyen âşıkların muhabbet sarayına aynası olmuştur.
Tasavvuftaki veladet (doğum); talibin bir mürşide intisap etmesi ve tarikata girmesi şeklinde tanımlanır. Bu doğum; anne karnından dünyaya olan doğumdan sonra gerçekleşen ikinci bir doğumdur ki ehl-i tasavvuf indinde, buna Veladet-i Sânîye (ikinci doğum) denildiği gibi Veladet-i Maneviye veya Veladet-i Ruhîye de denilmektedir. Birinci doğumda madde âlemi ile bağ kuran insan, ikinci doğumda melekût (mana) âlemi ile irtibat kurmaktadır. Hak Teâlâ "Böylece biz, İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (büyük ve muhteşem varlıkların) gösteriyorduk ki (kudret ve azametimize) kesin inananlardan olsun." diye buyurmaktadır. (Bkz.En'am, 75) Ayette geçen "kesin inananlardan olma" özelliği ancak bu manevi doğumla kazanılabilir. Kişi, ne kadar anlayışlı ve zeki olursa olsun kişide ikinci doğumun manevî nispeti yoksa peygamber mirasçılığına ehil olmaz. Çünkü anlayış ve zekâ aklın neticesidir. Hâlbuki akıl, hakikat nurundan mahrum ve kuru olursa mülk âleminde ne kadar dolaşırsa dolaşsın melekût âlemine giremez. Resûlullah mirasına sahip âlimlik, gönül imarıyla gerçekleşen bir imardır. "Tırtılın ölümü, kelebeğin doğumudur" misali aslında her doğum bir ölüm, her ölüm bir doğumdur.
Gidilen yerdeki ölüm günleri, gelinen yerde kutlanası doğum günleridir. Onun için gidenlerin ardından gerçek bir kez daha hatırlanır ve "Hüvel Bâki" denir. ‘Yâr ile vuslattır benim ölümüm’ diyene Hakk'a vasıl olduğu gün, sonsuzluk âlemine "doğum günü" olur.
"Ölmeden evvel ölmek”, "ölmezden evvel doğmak" demektir. Dünyaya gelmek bir doğumdur, dünyayı terk etmek ise bir diğer doğum. İki kere doğmalıdır insanoğlu. Ölmeden evvel doğmalıdır ki aslî âlemine kanat çırpabilsin, özünde "esma" denen bilinç boyutunun güçlerine, kuvvelerine ve melekelerine erebilsin.
Ey gönül! O'nun yolunu tut. Hakikat âlemine ondan başka kılavuz yok. Varlık ve mekânâlemi onun nurundan bir zerredir. Yaratılıştan maksat, O'dur. O iki âlemin nuru, kâinatın sırrıdır. Yokluk âleminde, mutlak var olandır.
Ya Resûllullah, sen bizim ruhumuza, gönlümüze ve ömrümüze her an, her lahza doğmaktasın. Her gün, her şey senin ile doğmakta. Her varlığın banisi sensin. Doğum günün kutlu olsun, Sultanım.
Safiye TURAN
20 Nisan 2014, Altınoluk