“Namaz benim iki gözümün nurudur.” diye buyurur, Hz. Muhammed. İslam’ın beş şartından biri olan namazın diğer en önemli özelliği ve ibadetler içerisindeki ayrıcalığı günde en az beş defa eda edilmesidir. Diğer ibadetler senenin belli vakit ve aylarında yapılırken namaz günün belirli vakitlerinde yapılması farz olan ibadettir. Kişi, namaz kılmak ile kulluğunu en güzel şekilde ispat etmiş olur.
Cenâb-ı Hakk’ın kullarına ilk emri namaz olmuştur. İbadetsiz din olmaz, ibadetlerin en güzeli de namaz ile olur. Her gelen peygamber, ümmetine ilk önce namazı tavsiye etmiştir. Çünkü namazın içerisinde İslâm’ın beş şartı da gizlidir. Cenâb-ı Resûllullah: “Namazı akan bir nehre benzetmiştir. Her kim bu nehirde günde beş vakit yıkanırsa onda kirden eser kalmaz.” diye buyurmuştur. Zira namaz, insanı bütün kötülüklerden alıkoyar.
Cenâb-ı Hak, namaz için bizlere her türlü kolaylığı sunmuştur. Sıhhatli iken ayakta, hasta iken de oturarak veya yatağımızda ima ile namazımızı kılabiliriz. Namaz, sevgi ile kıldığındığı vakit bizim üzerimizdeki bütün yükü alır. Çünkü Cenâb-ı Hak dini kullarına zorluk için değil kolaylık için emretmiştir. Sevgili Peygamberimiz namaza o kadar çok önem verirdi ki geceleri ayakları şişinceye kadar ibadet ederdi. O, cennetle müjdelendiği halde böyle yaptıysa bizim hiçbir garantimiz yok demektir.
Peki, bizim nasıl namaz kılmamız gerekir? Namaz kılarken ilk önce ‘kıl kurtul’ düşüncesini aklımızdan çıkarmalıyız. Çünkü namazda Rabbimizin huzurunda olduğumuzu unutmamalıyız. Biz, namazı ne kadar ciddiye alırsak Allah da bizi o kadar ciddiye alır.
Kişi, namaza niyetlenmeden evvel vücudunu her türlü sıkletten ve ağırlıktan kurtarmış olması gerekir ki huşu içinde namazını kılabilsin. Namazımızı kılarken gayri düşünceler bizi bırakmıyorsa bu namaz hamallık namazı olur ve biz bu namazdan hiçbir zevk alamayız.
Derviş, Cenâb-ı Hakk’ın fâil yönünü kendi vücudunda kabul ederse onun hayatının tamamı namaz olur. Daim namaz demek, günümüzün tamamını seccade üzerinde geçirmek demek değildir. İnsan, günlük işlerini yaparken, rızkı için çalışırken, Rabbini tefekkür edip gönlünü Rabbine bağlarsa onun bu halleri dahi namaz olur. Çünkü kendisi, Rabbi ile baş başadır zaten.
Tefekkür etmek; insanı olgunlaştırır, arifleştirir, kâmil bir imana taşır. Tefekkür, insanı Rabbine yaklaştırır. Tefekkürsüzlük, insanı hamlaştırır, bencilleştirir. Tefekkür ve murakabe ise insanı, insanlığa ve Rabbine dost kılar.
“ Yaşamak sevmekmiş meğer. Herkes kendi sevgisi kadarmış.” diye buyuruyor Efendim. İnsan, önce kendini sevecek, kendinde olanı sevecek, kâinatı sevecek ve Rabbini sevecek ki kulluğunu sevgi ile yapsın. İbadetlerini sevgi ile eda etsin. Ancak kişi, bu sevgiye ulaşabilmek için öncelikle nefsi sevgilerini terk edecek, nefsi ile mücadele edecek.
Şükür de ibadettir. Şükür bizim sevgimizi arttırır, namazımızı güzelleştirir, kulluğumuzu arifleştirir. O’nu sevenlere ve O’nun sevdiklerine yakın kılar. O halde hayatımızı şükürle namaza çevirelim. Namaz, insanı her türlü kötülüklerden korur. Yalandan ve riyadan, küfür ve sapkınlıklardan uzaklaştırır.
Mürşid-i kâmili gören bir insanın Allah'a vuslat yolculuğu başlamıştır. Bu yolculuk esnasında kişiye ağırlık veren ve onu yolunda oyalayan Muhammed-î ahlâka uymayan nesi varsa, hatta ben ve benim dediği neyi varsa bunların tamamından kurtulup geçmesi gerekir ki kendisine Hak'tan davet gelsin.
Hadis-i şerifte: “Namaz, müminin miracıdır.” diye buyrulmaktadır. Bir insanın namazının miraç olabilmesi için o insanın öncelikle gafletinden kurtulması gerekir. Gafiller namaz kılar, arifler namazı eda eder, âşıklar ise daim namazdadır. Yani Hak adına ne yaparsak yapalım yaptığımızın arifi olalım. Yaptıklarımız bizi Hakk’a yaklaştırsın. İbadetlerimizin içi dolu olsun.
Namaza niyetlenirken iftida tekbiri alırız. Bu tekbirle birlikte, dünyaya ait bütün duygu ve düşüncelerimizi elimizin tersi ile arkamıza iter, Rabbimizde bir olmaya özen gösteririz. Namaza gösterdiğimiz bu özen bizi gönül huzuruna taşır, huşu içinde namazımızı eda ederiz. Çünkü ‘kulun Allah’a en yakın olduğu an secde anıdır’ diye buyuruyor Ehlullah.
Namazlarını miraç zevkiyle eda eden bir âşık bunu bir başkasına istese de anlatamaz. Çünkü kelimeler kifayetsiz kalır. Nasıl ki acı çeken, acısını anlatamazsa, mutlu olan mutluluğunu tarif edemezse bunun gibi namazını miraca dönüştüren bir âşık da bunu anlatamaz. Ancak hali ile, yaşantısı ile bunu belli eder. Bu da ehlince anlaşılır.
Rabbim, bizlere namazı sevdirsin. Rabbim, bizleri namazı miraç zevkiyle eda edenlerden eylesin. Rabbim, bizleri gayrı sevgilerden arındırıp Allah ve Resulü’nün sevgisini gönlümüzde daim eylesin. Rabbim bizleri ahdinde vefalı, hedefin de kararlı olanlardan eylesin. Rabbim cümlemizin yar ve yardımcısı olsun.
Enver EFE
İstanbul, 16.03.2015