Sohbetlerimizde veya muhabbetlerimizde sıkça zikrettiğimiz ‘’Müstağni’’ sözcüğünü kaleme alma ihtiyacı hissiyatı ile hep birlikte bu sözcüğü tahlil ve tahkik edelim inşallah.
MÜSTAĞNİ; lügat manası itibariyle herhangi bir şeye ihtiyacı olmayan, elinde olanla yetinen, doygun kimse olarak ifade edilir. Müstağni ile ilgili olarak Allah (c.c), Kuran-ı Kerim’inde 10’a yakın surede, Allah’tan herhangi bir talepte bulunmadan, Allah’a ihtiyacı olmadan egosunun esaretinde hayatını yaşayan kimselerden bahsedilmektedir. Allah’a ihtiyacı olmamak demek; korkunç bir kibir ve azameti ifade etmektedir. (Bakınız Ankebut-6, Tegabün-6, Abese-5-6-7, Leyl-8-9-10 ve Alak-6-7)
Kendisini müstağni yani yeterli gören kimseler, Hakk’ın varlığında ifna olamayan, Cenab-ı Hakk’ı ayrı kendisini ayrı gören, diğer bir ifade ile varlığında münferit olan kimselerdir.
Kendisini müstağni görenler, nefs-i emaresinin esareti altında olan kimseler her şeyin en iyisini, en doğrusunu bildiğine, en isabetli kararların kendileri tarafından alındığına inanırlar. Bu eğilimde olan insanlar akıllarına çok güvenirler. Oysa hakikate ulaşmanın bilgi ile akıl ile amel ile olmayacağını bilmelidirler. ‘’7 ‘ sinde neyse 70’ inde de odur’’ sözü bu gibi insanları ifade eder.
Hakikatini teşhis edemeyen, yaratılma gayesine arif olamayan, hakikat bağlamında iman etmeyen kimseler müstağni yani hiçbir kimseye ihtiyacı olmadan yaşam şeklini seçmiş kişilerdir. Yaratılma gayesine arif olmayan kimseler, müstağniyet hissine kapılan kimselerdir.
Bu bakış açısı onların günlük hayatlarının doğal bir parçası, hatta adeta bir yaşam tarzı haline gelmiştir. Bu gibi bi çare insanlara Rabbim hidayet versin. Bu tür kişiler, kendi ‘’Ene’’leriyle baş başa kaldığı sürece yerleri elbette ki ESFEli SAFİLİN olacaktır. Bu halden kurtulabilmenin tek bir çaresi vardır o da Yaratılma gayesine arif olup Rabbine Rücu etmek ve bütün olumsuz hallerden hicret etmektir. Yunus Suresi Ayet 25’ te buyrulduğu üzere ‘’Allah (c.c), Selamet yurduna çağırıyor ve dilediğini de doğru yola hidayet ediyor.’’ ayet-i Kerimesi gereğince kurtuluşa ermenin, selamet sahiline çıkmakla mümkün olabileceği bizlere ifade ediliyor.
Ancak; bunun da Allah (c.c)’ın Hilafet makamının sahibi, Peygamberimiz SAV. Efendimizin Varisi Nebisi olan Sahib-ül zamanın Velilerine intisap etmekle mümkün olabileceğini asla unutmayalım! Yönümüzün bu istikamette olması için gayrette daim olalım inşallah.
Ne kadar üstün özellikleri olursa olsun, yine de eksik yönleri olabileceğini düşünen bir insan, tekamül üzere olan insandır. Böyle bir insan, bu tevazusu sayesinde hayatı boyunca her karşılaştığı olaydan azami istifade eder. Tekâmül üzere olan bir insanın ahlaki değerleri, tavırları, sürekli olarak gelişir daha da mükemmelleşir.
Allah korkusu olan bir insan, her şeyi yaratan ve kontrolü altında tutanın Rabb’i olduğunu bilir. Duyduğu her sesi, gördüğü her görüntüyü, birçok sırları, hayır ve hikmetleri yaratanın Cenab-ı Hak olduğunun şuurundadır.
Dolayısıyla kendisine ulaşan hayırdan yana bir çağrı olduğunda da bunun, çeşitli vesilelerle kullarına rahmetini ulaştıran Allah’tan geldiğini bilir ve kendini müstağni gören bir ahlak sergilemekten kaçınır.
Netice olarak; Maneviyata hicret edebilme ile ilgili sohbet ve muhabbetlerde, yapıcı öğüt ve hatırlatmalar karşısında gururlanmak ve kibirlenmek iman etmeyenlere has tavırlardır. İman sahibi bir kimse, kendisine anlatılan her türlü muhabbetlerin, kişinin yaşantısına istikamet verecek hakikatin, sohbetler olduğunu unutmamalı, bu sohbet meclislerinde aldıklarını en güzel biçimde değerlendirip pozitif bir dönüşüm olarak kendisine istikamet vermelidir.
Müstağniyi yaşamak isteyen kimseler, samimiyetten ve sadakatten uzak olduklarından dolayı kâinattaki yaratılış gayesine vakıf olamazlar.
Rabbimiz, Kendisi'ne karşı büyüklenen bu insanlara manevi yönden de çeşitli sıkıntılar tattırır ve bu dünyada da, aşağıda arz edeceğim ayette bahse konu olduğu üzere onlara “sıkıntılı bir geçim” kılar. Bu meyanda; Allah (c.c),Taha Suresi Ayet 124’te ‘’Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Birde onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.’’ diye buyurmaktadır.
Hakikatine hicret edemeyen veya etmek istemeyen, kendilerini yeterli gören kişiler müstağniyet hastalığının pençesine düştüklerinde, içlerinde karanlık, azgın ve kibirli ruh halleri, bu kişilerin zahir yapısına da yansır.
Üslupları ve bakışlarının bozuk olması, çirkinleşmeleri, yüzlerine karanlık bir ifadenin çökmesi ve akl edememeleri bu müstağniyet hastalığının yol açtığı tahribatlardan sadece bir kaçıdır.
Mevlam cümlemizi Allah (c.c)’ın hidayetine, Peygamberimiz SAV. Efendimizin şefaatine, Pirlerimizin, Sultanlarımızın ve Efendilerimizin himmetlerine nail eylesin.
Müstağniyet hastalığının pençesine düşmekten Rabbim bizleri korusun.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Rabbim cümlemizin yar ve ayanı olsun.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 10.02.2016