31 Mart 2023
9 Ramazan 1444
MENÜ
SOHBETLER HAZRET-İ MUHAMMED'IN
(S.A.V) HAYATI
SEVGİLİ PEYGAMBERİM KUR'AN-I KERİM İLMİHAL İSLAM VE TOPLUM 40 HADİS HADİS-İ ŞERİFLER OSMANLICA SÖZLÜK RÜYA TABİRLERİ BEBEK İSİMLERİ POSTA KODLARI ABDÜLKADİR BİLGİLİ
(SEBATİ) DİVANI
NİYAZİ MISRİ DİVANI HİKMETLİ SÖZLER KUR'AN-I KERİM ÖĞRENİYORUM KUR'AN-I KERİM (SESLİ ve YAZILI) SESLİ ARŞİV İLAHİLER
İSLAM ve TASAVVUF
TASAVVUFUN TARİFLERİ TASAVVUFUN DOĞUŞU TASAVVUFUN ANADOLU'YA GİRİŞİ HALVETİLİĞİN TARİHİ HALVETİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ HALVETİLİĞİN TÜRK TOPLUMUNDAKİ YERİ HALVETİYYE SİLSİLESİ PİRLERİMİZİN HAYATLARI MEHMET ALİ İŞTİP (VAHDETİ) ABDÜLKADİR BİLGİLİ (SEBATİ) İBRAHİM GÜLMEZ(KANÂATÎ)
EHLİ - BEYT
EHL-İ BEYT KİMDİR? EHL-İ BEYTİ SEVMEK
RESÛLULLAH'I SEVMEKTİR
EHL-İ BEYT EMANETİ RESÛLULLAH'TIR EHL-İ BEYTİN HALİ NUH'UN GEMİSİ GİBİDİR EHL-İ BEYT OLMAK HEM NESEBİ HEMDE MEZHEBİDİR
ONİKİ İMAMLAR
HZ. İMAM ALİ K.A.V RA HZ. İMAM HASAN-I (MÜCTEBA) HZ. İMAM HÜSEYİN-İ (KERBELA) HZ. İMAM ZEYNEL ABİDİN HZ. İMAM MUHAMMED BAKIR HZ. İMAM CAFER-İ SADIK HZ. İMAM MUSA-İ KAZIM HZ. İMAM ALİYYUL RIZA HZ. İMAM MUHAMMED CEVAD (TAKİ) HZ. İMAM ALİ HADİ (NAKİ) HZ. İMAM HASAN’UL ASKERİ HZ. İMAM MUHAMMED MEHDİ






MUHARREM

Değerli dostlar, malumunuz mâh-ı Muharrem, haram ay manasındadır. Dolayısıyla Muharrem ayı, dört mübarek haram aydan biridir. Haram olan bu ayda Allah kullarına savaşmayı, kavga etmeyi ve zıtlaşmayı yasaklamıştır.

Muharrem ayı; matem ayıdır fakat diğer bir manada da kurtuluş ayıdır. Bu ay, İslam’dan önceki dinlerde savaşın ve kavganın yasaklandığı haram ay olarak Muharrem adını almıştır. Aynı zamanda Cenâb-ı Resûlullah’ın Mekke’den Medine’ye hicreti de kamerî olarak Muharrem ayının başlangıcıdır.

Muharrem ayı bütün peygamberlerin ve velilerin üzücü vakaları yaşanmış olduğu bir ay olmanın yanı sıra üzücü olaylardan kurtuluş ayı da olmuştur. Âdem Peygamberimizin duasının kabulü ve günahının affı, Nuh Peygamberin tufandan selamet sahiline ulaşması, Eyüp Peygamberin hastalığının şifa bulması, Yunus Peygamberin selamet sahiline çıkması, Yusuf'un kuyudan kurtulması, Yakup Peygamberin gözlerinin açılması, Musa Peygamberin firavunun zulmünden kurtulması, İbrahim Peygamberin ateşten selamet bulması ve İsmail’e kavuşması, Zeynelabidin'in Kerbela zulmünden kurtulması gibi bütün büyük vakalar Muharrem ayına isabet etmektedir.

Cenâb-ı Resûlullah Efendimiz, Muharrem ayında Mekkeli müşriklerin baskı ve zulmünden Medine’ye hicret etmiştir. Yine bir Muharrem ayında Resûlullah Efendimiz namaz kılarken tebessüm eder. Namaz bittikten sonra Hz. Ayşe kendisine: “Ya Resûlallah, namazdayken devamlı tebessüm ediyordun. Bunun hikmeti ne idi?” diye sorar. Cenâb-ı Resûlullah: “Ya Ayşe Cebrail geçmiş ve gelecek bütün günahlardan beri olduğumun müjdesini veriyordu.” diye cevap verir.

Zira peygamberler masumdurlar, mahzundurlar. Allah onların yapmış olduğu günahları zelle olarak kabul eder. Hadiselerin tamamından Kerbela vakasına geldiğimiz zaman, her yıl Muharrem ayında yaşanan vakaları tekrarlıyoruz. Yaşananlardan ibretler, örnekler ve dersler almaya çalışıyoruz.

Cenâb-ı Resûlullah’ın veda hutbesinde. ‘ben, sizlere yapmış olduğum hizmetler karşısında sizden hiçbir şey istemiyorum. Sizden sadece Ehlibeytimi sevmenizi istiyorum’ diyerek bizlerden vefa olarak Ehlibeytini sevmemizi dilemiştir.

‘Sizlere iki emanet bırakıyorum: biri Kur’an-ı Kerim diğeri Ehlibeytimdir. Bunlara sarılır sahip çıkarsanız necat bulursunuz’ diyerek ümmetine kurtuluşun anahtarını sunmuştur.

Cenâb-ı Resûlullah Efendimiz: ‘Ya Rabbi, Ehlibeytimi seviyorum, Ehlibeytimi sen de sev. Yarabbi, Ehlibeytimi seveni de sev’ diye Ehlibeytine dua etmiştir.

Dostlar, bugün Ehlibeyti bir miktar daha tanımaya ve anlamaya çalışalım. Ehlibeyt, Cenâb-ı Resûlullah’ın Kevser müjdesidir. Yani Cenâb-ı Resûlullah’ın manasının ve soyunun devamıdır. Ehlibeyt kıyamete kadar ebeden daim olacaktır. Bu hali, Cenâb-ı Allah Kevser suresinde Cenâb-ı Resûlullah’a beyan etmiştir.

Dolayısıyla seyyidler ve Ehlibeyt, o gün var oldukları gibi, bugün de kıyamete kadar da yine hay olacaktır. Cenâb-ı Resûlullah’ın zâhirî ve bâtınî ledün ilmini insanlık âlemine müjdeleyecek ve talim ettirecek olan Ehlibeyti her daim var olacaktır.

Ehlibeyt; zâhir manada ev ehli, mahrem demektir. Bâtın mana gönül mescidinin ledün mahremleri demektir. Diğer bir manada ise Cenâb-ı Resûlullah’a manen evlat ve yakîn vâris olanlar Ehlibeyittendir, bu hakikat ebeden var olacaktır.

Nuh Peygamber, kendi ev ehlini gemiye davet ettiği zaman karısı ve çocukları Nuh Peygambere inanmadılar ve gemiye binmeyerek helâk oldular. Nuh Peygamber: “Ya Rabbi, sen yakınlarını ve ehlini gemiye davet et dedin. Ben davet ettim. Benim ehlim olanlar benim davetime icabet etmediler ve tufana tutuldular.” diye niyaz etti.

Rabbi, Nuh Peygambere: “Ya Nuh, onlar senin ehlin, yakının değil; senin ehlin sana tâbi olanlardır.” diye buyurdu.

Rabbinin, Nuh’a ‘sana tâbi olan ve sana biat edendir, senin ehlin’ diye buyurmasından şunu anlıyoruz ki ehil sadece kandan ve soydan gelen değildir. Değerli dostlar, bugüne geldiğimiz zaman ise kim ki Cenâb-ı Resûlullah’ın gönül mescidinde kıyam durur, orada mihman olur, O'nun mana sırrıyla sırdaş, hali ile haldaş olur, işte o kişi O'na manen evlat ve gönül ehli olur yani Ehlibeytten olur.

Dolayısıyla bizler kendimizi manen evlad-ı Resûl olarak yakîn kabul etmek zorundayız. Evlad-ı Resûl olmayan, mümin olarak kardeş de olamaz.

Ancak Resûlullah’ın manen evladı olanlar kardeştirler.

Onun için diyoruz ki bizler manen Ehlibeytiz. Kendimizi, Cenâb-ı Resûlullah’ın muhabbetinin, sevgisinin mahremi olarak kendimizi Ehlibeyt görmeliyiz. Görmeliyiz ki hayatı yaşarken Ehlibeytcesine, Cenâb-ı Resûlullah’ın hâlini ve ahlâkını yansıtırcasına sorumluluk bilinciyle yaşamış olalım.

Kerbela’da ‘Müslümanız’ diye nara atanlar, Cenâb-ı Resûlullah’ın ciğer parelerini katlettiler. Belki böyle elim bir vaka henüz yaşanmadı, yaşanmayacak da. Cenâb-ı Resûlullah Efendimiz, Hasan ve Hüseyin Efendilerimizi ‘cennet reyhanlarım’ diye sever, üzerlerine toz kondurmazdı. Cenâb-ı Resûlullah Efendimiz, bir gün hutbe irat ederken Hasan ve Hüseyin Efendilerimizi huzursuz görür. Hutbeyi keserek evlatlarını alır, onları sakinleştirir ve hutbesine kaldığı yerden devam eder.

Cenâb-ı Resûlullah Efendimiz, Hasan Efendimizi dudaklarından, Hüseyin Efendimizi de gerdanından ve boğazından öperdi. Bir defasında tavaf esnasında ashâbdan birisinin hacer-ül esvedi adeta yalarcasına öptüğünü görenler, kendisine ne yaptığını sorarlar. O da cevaben: “Acaba Resûlullah’ın dudağı nereyi öpmüştür.” diye düşünerek taşın her tarafını öptüğünü söyler.

Şimdi bir yanda Cenâb-ı Resûlullah, hacer-ül esvedi öptü diye taşı öpen âşıklar diğer yanda ise İslam olduğunu iddia eden ve Resûlullah’ın öptüğü, dudağının değdiği yerleri kılıç ile hiç hayâ etmeden kesen kan emiciler.

Bu kan emiciler, Hazret-i Hüseyini öldürmekle yetinmeyip başını gövdesinden ayırdılar ve kesik başın dudaklarıyla kılıcının ucu ile oynayarak ‘keşke atam sağ olsaydı da ümeyye oğullarının intikamının alındığına şahit olsalardı’ diye kin kustular. Bu yaşanan davalar, muaviye ve yezidiler için tamamen ihtiras, miras, saltanat, asabiyet ve kabile kavgası idi.

Hüseynîlerin kavgası ise bâtılın ve zulmün karşısında Hakk için, akit için yani Allah ve Resûl’ü için, Kur’an ve namaz için kıyam durmaktı.

Malumunuz, Hüseyin Efendimizi ‘ya yezide biat edeceksin ya da Kerbela sahrasından geri dönemeyeceksin’ diye tehdit ettiler. Cenâb-ı Hüseyin kazadan bir gün önce Medine’ye dönmek için müsaade istediğinde yezid ‘eğer Hüseyin Kerbela sahrasından geri dönerse Hüseyin’i bir daha ne sıkıştırmak ne de yok etmek gibi bir şansımız kalır, bu iş burada bitecek’ diye emir vermişti. Cenâb-ı Hüseyin evlatlarıyla birlikte Kerbela sahrasında zulme maruz bırakıldı ve orada yetmiş iki kişi katledildi. Ehlibeyt âşıklarının tesellisi ise Zeynel Abidin’in Kerbela’dan sağ olarak kurtulmuş olmasıdır. Böylece hikmet-i Hüda; Zeynel Abidin’i insanlığa, İslam’a ve ledüniyete kevser-i Resûlullah olarak hediye etmiştir.

Onun için diyoruz ki Ehlibeytin ve Kerbela’nın matemini ve yasını gönlümüzde üşütmemek için örteceğiz. Bu matemi gönlümüzde hissederken hayatı, Cenâb-ı Resûlullah’ın halini ve ahvalini Zeynel Abidince yaşamak ve anlatmak durumunda olduğumuzu unutmayacağız.

Kerbela’dan sonra gelişen vakalara baktığımızda; Hz.Hanzala bu zulme isyan etmiş, Medine’de ordu hazırlarken yezid’in azgın ordusu Medine’ye saldırmış, Hanzala’yı ve onun askerlerini katletmiştir. Yetmemiş, Medine’yi olduğu gibi talan etmiş, Müslümanları katletmiş, kadınlara tecavüz etmeye yeltenmiştir. Devamında ise Mekke’ye saldırıp Mekke’yi de ateşe vermişlerdir. Bunları yapanlar yine İslam olduğunu iddia eden yezidin kan emici askerleri idiler.

Kerbala Sahra’sı hak ile batılın ayrıştığı, zulmün karşısında boyun eğmeyerek canını dahi Allah için verecek onurlu duruşun, ikrarın ve vefanın ispat edildiği yerdir. Kerbela Sahra’sı imanın ve sevginin ispat edildiği, kulluk adına canların canana sunulduğu, adanmışların er meydanıdır.

Bundan sonra hiçbir millet, hiçbir ümmet, yaşadığı darlıktan, zorluktan ve sıkıntıdan şikâyet edip üzülmesin. Üzülecek olursa Kerbela’yı hatırlasın. Zira Kerbela’da öyle elim bir vaka yaşandı ki Kerbela’yı hatırlayan insan kendi derdinden, kendi şikâyetinden utanacak ve tövbe edip haline şükredecek.

Bütün peygamberler ve veliler, yaşamış oldukları zorlukların neticesinde örnek duruşlar göstererek azim peygamber ve örnek veliler oldular. Rabb-i Teâlâ, Ehlibeytin âliyetini yüce kılmaya murad eyledi ve onlara bu belayı isabet ettirdi. Bu bela karşısında Ehlibeyt-i Resûlullah teslimiyetini, inancını ve sevgisini ispat ederken onlara zulmedenlerde azaplarını artırmış oldular.

Dolayısıyla meseleye sadece tarihî boyutundan bakmaktan ziyade bizler öncelikle kendimize döneceğiz. Bu yaşanılanlara; neler çıkarmalı, hangi dersleri örnek ve ibret almalıyız diye bakarsak Âdem Peygamberden Cenâb-ı Resûlullah’a ve Kerbela’ya kadar yaşanılan bütün hadiselerden bir insanın, gerçek kul ve dostluğunu talim etmiş ve okumuş oluruz.

Bu manada bizler de yaşantımızda yani Kerbela sahramızda hak ile batılı tefrik edecek kadar furkan bir duruşla şuurlanmalı ve arif olmalıyız. Nefs-i emmarenin davası; insanı günaha sokmak, insanı ibadetten, kulluktan ve Rabbi Teâlâ’dan uzaklaştırmaktır. Eğer bizler de nefsimize biat etmeyerek Rabbimize itaat ve rağbet edersek işte o zaman yaşantımız, Hüseynî bir duruşa dönüşmüş olur.

Dolayısıyla Hüseyin’i ve Ehlibeyti sevmek, Ehlibeytin safında yer almak; ancak hayatı Ehlibeytçe ve Hüseynî bir kıyamla yaşamak ile mümkündür. Bu minvalde bizlerde hem Kerbela’nın yasını tutalım hem de Hüseynî kıyamla Ehlibeyt gibi yaşamanın gayreti ile kemâl bulmanın, gerçek kul ve dost olmanın gayreti içerisinde olalım.

Bizler Kerbela vakasını dinlerken ve düşünürken zaman zaman gönlümüzden ‘Kerbela’da olsaydık, biz de Hüseyin’in safında Hüseynîlerle beraber Allah ve Resûl’ü için şehit olsaydık’ diye geçiriyoruz. O ânlarda bulunamadık. Bulunsaydık da belki bu iddiamızı ispat edemezdik. Çünkü o yolun dönüşü olmadığını anlayanlar, Cenâb-ı Hüseyin’i yolda bırakıp geri döndüler. Gerçi o dönenlerin ne malları ne de hayatları bâki kaldı.

İnsan bu âlemde ölecekse şehit olarak ölmesi, ebediyete gidecekse Rabbine dost olarak gitmiş olması, ne dünya saadetine ne de dünyanın şöhret ve servetine kıyas dahi olamaz. Tabii ki bunlar da yine kişinin kendi tercihleri ile alakalıdır. Zaten kişin tercihleri de neticesini belirliyor.

Şimdi belki cihat için, cenk için Kerbela sahraları yok. Fakat nefsimizle olacak cihadımız, bizim safımızı belirleyici olacak. Cenâb-ı Hüseyin’in kıyamı, ahkâm-ı Resûlullah için Kur’an ve akide içindi. Son isteği de yine namaz içindi. İşte bu değerlere sahip çıkmak, Hüseynî safımızı belirleyecek. Yoksa Hüseyin’in davasını hak bilip de kılıcı yezidin safında olanlardan ne farkımız olur?

Davası Kur’an ve sünnetullah olan, başı yastık da dahi ölse şehit olma şansı vardır. Kulluk, niyet ve amel esaslıdır. Onun içindir ki kim gönlünü Rabbi ile meşgul eder, hayatını Hak için yaşar, varını Hakk’a isnat eder de ‘fâil Hak’tır, mevsuf Hak’tır, mevcut Hak’tır’ iddiasını yaşantısıyla izhar ederse o mutlaka varlığın birliğine şahit olur. Zira şehitlik, şahitlik kökünden gelir.

İnsan, ancak var olan küllî varlığın hakikatte bir ve aynı olduğuna arif olmakla kesreti tevhid etmiş olacak. Her şeyin Hakk’tan olduğunu, gayri bir varlığın olmadığını şuhûd edecek. Bu halleri tevhidî talim ederek yaşantısıyla tespit edecek ki insan kendini Hak’ta tevhid edebilsin ve Hakk’ın birliğine müdahil olarak tevhidin şahidi olsun.

Tarihi izlediğimiz zaman Rahmân adına değer üretenlerin, kulluk adına örnek izler bırakanların sermayesi, ilâhî aşk ve gayretteki şecaatleri olmuştur. İnşallah bizler de Allah’a ve Resûlullah’a olan rağbetimizi, Ehlibeyt-i Resûlullah’ın tavrında yaşayarak maksat ve maksudumuza ulaşmış oluruz.

Toparlayacak olursak; Kerbela sahrasına gelinceye kadar Muharrem ayında yaşanılan bütün vakalardan aldığımız tek bir ders var: O da “TESLİMİYET”. Olanlar teslimiyetle, tâbi olmakla şahit oldular, şehit oldular.

İnşallah bizler de ikrarında, ihlâsında ve teslimiyetinde sadık, ahlâkta kemâl, imanda kâmil ve kullukta tekmil olanlardan oluruz.

Rabbi Teâlâ cümlemizi, varlığını Hakk’a isnat edenlerden, hayatını Allah için yaşayanlardan eylesin.

Rabbim, cümlemize kulluğunu, dostluğunu ve teslimiyatını ispat edecek ihlâs ve aşk ile gayretler ihsan buyursun. Bizlere Hüseynî bir yaşam nasip eylesin inşallah.

Rabbim, bizlere ezel ve ebed yolculuğunda hakikati idrak edecek âli gayretler lütfeylesin, gayretlerimizi şecaatli eylesin inşallah.

Rabbim, tutmuş olduğumuz Muharrem matemimizi, oruçlarımızı ve bütün ibadetlerimizi eksikleriyle kabul eylesin inşallah.

Rabbim, nice nice Muharrem aylarına sağlıkla erişmeyi Ehlibeyti Resûlullah’ı yâd etmeyi cümlemize nasip eylesin.

Mevlâ’m, gönlümüzde Ehlibeyt-i Resûlullah’ın sevgisini daim yüce ve âli eylesin inşallah.

Selam olsun şehidi şühedaya. Selam olsun hidayete tâbi olanlara.

Rabbim yâr ve ayânımız olsun.



Ali BEKTAŞ
İstanbul, 19.12.2010







SON EKLENENLER
GÜNÜN AYETİ
Dilediğine hikmet verir, hikmet verilene ise pek çok hayır verilmiş demektir. Ve bunu ancak üstün akıllılar anlar.
(BAKARA-269)
ÖZLÜ SÖZLER
  • Ezeli ervahta nur-u Muhammedi ile beraber olmaya halvetilik denir.
  • Adem "ben hata yaptım beni bağışla " dedi, İblis ise" beni sen azdırdın" dedi ya sen!... sen ne diyorsun?
  • Edep, söz dinlemek ve gönle sahip olmaktır.
  • Güzelliğin zekatı iffet ve edeptir. (Hz. Ali)
  • Zeynel Abidin oğlu Muhammed Bakır'a "Ey oğul, fasıklarla cimrilerle yalancılarla sıla-i rahimi terk edenlerle arkadaşlık etme." diye buyurmuştur.
  • Kemalatın bir ölçüsü de halden şikayet etmemektir.
  • En güzel keramet gönlü masivadan arındırmaktır.
  • Alem-i Berzah insanın kendisidir.
  • Zahir ve batının karşılığı aşk-ı sübhandır.
  • Mutaşabih ayetler ledünidir.
  • Ölüm ve cehennem korkusu Hak'ka dost olmayanlar içindir.
  • Şartlanmalardan ve önyargılardan arınmadan kimse masum olamaz.
  • Uzlaşmak için bahane arayan düşman zıtlaşmak için bahane arayan dosttan daha iyidir.
  • Baki hakikatler fani merkezli inşa edilemez.
  • Her zorluğun çözümü sevgidir.
  • Allah var gayrı yok sevgi var dert yok.
  • Allah de ötesini bırak.
  • Sorunları erteleyen ve örten değil çözüm üretip sorunları çözen olmalıyız.
  • Kişinin irfanı kemalatı nispetinde şeytanı da nefsinin şiddetinde olur.
  • Kötü huylardan kurtulmanın en keskin yolu ilahi aşka yanmaktır.
  • Mücevherden sarraf olan anlar, başkası bilemez. Ne fark eder kör için elmas da bir, cam da bir. Eğer sana bakan kör ise sakın sen kendini cam sanma.(Mevlana)
  • Kendini oldum ve doğru zannedenler kendileri gibi düşünmeyenlerden rahatsız olurlar.
  • Eflatun'a dediler ki "Ne kadar çok çalışıyorsun". O da dedi ki "hayır ben sevdiğim işi yapıyorum"
  • Allah kuluna sevdirdiği her işi kuluna kolaylaştırır.
  • Kurtuluş hidayete tabi olanlar içindir. Selam olsun hidayete tabi olanlara.
  • Tevhid-i Ef-al meratibi ihvanın kendi gerçeğine seyir haritasıdır.
  • Kişi ilk önce kendisinin arifi olacak ki Rabbinin arifi olabilsin.
  • İnanmak başka şey, teslim ve tabii olmak başka şeydir.
  • Kalıcı dostluklar edinin.
  • İhvan gibi yaşa, gerisine karışma.
  • Mutlu insan başkalarının mutluluğu için yaşayandır.
  • İslam dini istişare esaslıdır.
  • Allah için affet, Allah için paylaş.
  • İhvanlığını işine göre değil, işini ihvanlığına göre ayarlayacaksın.
  • Kul, iradesini Allah’a teslim edendir.
  • Hakk'ı hatırladığımız unuttuğumuzdan fazla olsun.
  • "Olacağım" diyene engel yok, "olmayacağım" diyene bahane çok.
  • Ben merkezli değil, biz merkezli olun.
  • Dervişçe yaşamak, tevhitçe yaşamaktır.
  • Yaptığınızı azimle yapın, hırs ile yapmayın.
  • Kullukta devamlılık esastır.
  • Önce emin insan olmalıyız.
  • Derviş, halinden belli olmalıdır.
  • Beşeriyet kemalâtın hammaddesidir.
  • Mükemmeliyet istikamette daim olmaktır.
  • İnsanın cismi arza, ruhaniyeti semaya mensuptur.
  • Yaradılış farziyetimiz hakkı bilmektir.
  • Hakk'ı tanımanın ön şartı Resulûllah’ı tanımaktır.
  • İnsanın sırrında Allah’ın sonsuzluğu vardır.
  • Kulluğa bahane yok değer üreteceksiniz.
  • Şikayet, Mevla’ya hürmetsizliktir.
  • Kulluk adına yapmadıklarımıza hiçbir bahane geçerli olmayacak.
  • Bu âleme kavga için gelmedik.
  • Telkin öncelikle bizim nefsimize olmalıdır.
  • İnsan, Allah’ın sırrı Allah da insanın sırrıdır.
  • Varlığımızın sebebi zuhuru, Cenab-ı Resulûllah’tır.
  • Kullukta teslimiyet “Rağmen” olmalıdır.
  • Kazası olmayan tek şey hayatımızdır.
  • Sevgi dışındaki bütün hallerde zorluk vardır.
  • Nefsinde mevsimi hazan olanın, gönül mevsimi bahar, Ahireti bayram olur.
  • Hayat yaşamak, yaşamaksa sevmektir.
  • En güzel keramet istikamet üzere olmaktır.
  • Kişinin Rabbini tanıması için kendini tanıması lazım.
  • Hakk’ı ancak Mirat-ı Muhammet’ten görebiliriz.
  • İnsanı Hakk’ta sonsuzlaştıran ve yaşatan, sevgidir.
  • Sevgi bütün yaratılanların varoluş mayasıdır.
  • Sevgisiz olan her mekân ve mahâl mundardır.
  • Sevgi Allah için yanmak ve olmaktır.
  • Allah’ın ve Resulullah’ın sevgisi ile yanmayan gönül hamdır, ahlâttır.
  • Hakikat ehlinin sermayesi aşk-ı sübhandır.
  • Talepte kararlılık, kararlılıkta da sabır esastır.
  • Sabır, sadrın genişliği kadardır. Sadır genişliği ise; kabulümüz, sevgimiz kadardır.
  • Kamil insan demek;Bütün duygularda,düşüncede ruhta olgunlaşmış insan demektir.,
  • Dervişân, Mürşidinin eşiğinde sadık olduğu sürece, farkında olsa da olmasa da tekamül halindedir.
  • Kim ki Allah’ı ciddiye almaz ise; Allah o kimseyi ciddiye almaz.
  • Hakkı görmeyen gözler amadır.
  • Gayret olmadan kişinin ulaşacağı hiçbir âliyet olamaz.
  • Kendi gerçeğimize yol bulmak için arz üzerinde var olan bütün mevcudiyetten istifade edeceğiz.
  • Bu fırsat âleminin bir tekrarı daha yoktur.
  • Hiçbir oluşum kendi halinde, kendi başına müstakil değildir.
  • İhvan isek bir iddianın sahibiyiz demektir.
  • İhvanın kemâlâtı, olgunluğu, karşılaşmış olduğu olumsuz tecellilere verdiği tepkilerle ölçülür.
  • Kişi muhatabı ve müdahili olmadığı hiçbir meselenin şahidi olamaz.
  • Herkes kazanımlarını kayıplarını tespit etsin ki şuurlu bir hayat yaşayabilsin.
  • Birebir uyarılar insanı daha çok uyandırır.
  • Bütün canlılara dostça yakın olmalıyız.
  • Tekâmül için her anı yeniden yaşamak , her anın yeniden talibi olmak zorundayız.
  • Gayret etmeyen kişiden Kâmil insan olmaz.
  • Ehl-i talip bu Kâinatın özelidir, özetidir.
  • Kul, hizmeti kadardır. Kul, sevgisi kadardır, Kul hoş görebildiği kadardır. Kul feragat edebildiği kadardır. Kul paylaşabildiği kadardır.
  • Ehl-i ihvan’ın sevgisi Rabbi’nin sevgisi, meşguliyeti Rabbi’nin meşguliyeti olmalıdır.
  • Her an Rabbi ile meşgul olanın, muhatabı Rabbi olur.
  • Güzel bakmalı, güzel konuşmalı, güzel dinlemeliyiz.
  • Hayırları geciktirdiğimiz zaman şerre dönüşür. Şerleri geciktirdiğimiz zaman hayra dönüşür.
  • İhvanın irşad olmasının ön şartı teslimiyattır.
  • İlmen yâkinlik; bilmek ve kabul etmektir.
  • İhvan telkin edileni yaşadıktan sonra Hakkel yâkina ulaşır.
  • Kul, Rabbini ne kadar ciddiye alırsa, Rabbi’de onu o kadar ciddiye alır.
  • Rahman’ın sevgilisi olmak gönlü cenab-ı Resulullah’a yönetmek ve tabi olmakla orantılıdır.
  • İhvan, kendi özünde kâmil duruşa ulaşırsa, onda bir değil de nice esmanın açılımı, nice sıfatın inkişaf ve izhariyeti yaşanacaktır.
  • Dünkü gibi konuşan, dünkü gibi anlayan, dünkü gibi yaşayanın anı ve akibeti hüsrandır.
  • Ehli gönül olan, ,Resulullah’a ve Ehli Beyt’egönül veren Ehl-i İhvan’ın seyr-i sülüğü nefis merkezli akıl ile değil gönül merkezli akıl iledir.
  • İhvan, hayırda ve şerde damlayı derya mesafesinde görecek kadar Rabbini önemseyen olmalıdır.
  • Hakka vuslat, ancak aşk- sübhân ile olur.
  • Aşığın, sevgisinin sancısıyla uykularının kaçması lazım ki, orada aşktan söz edilebilsin.
  • Hayatla zıtlaşan değil hayatla uzlaşan olmalıyız.
  • Eğer kişi yarışacaksa hayırda yarışsın selâmda, yarışsın, paylaşmada hoş görüde affetmede yarışsın.
  • Kişi tercihinin neticesini yaşar.
  • İnsan, sevebildiği kadar, değer üretebildiği kadar insandır.
  • İhvan, arif olmalı ve gönlünü bütün olumsuzluklardan arındırmalıdır.
  • Herkes yaptıklarının neticesini yaşayacak.
  • Biz kulluğumuzu her gün yeniden yenilemeliyiz.
  • Üstünlük ancak takva ile sevgi iledir.
  • Allah hiçbir zaman abes ile iştigal etmez.
  • Her işte bizim için hikmet ve hayır vardır.
  • Ehl-i ihvan hiçbir zaman olumsuzluk adına hesap yapmamalıdır.
  • Herkesin şeytanı, Cebrail’i, Mikail’i, İsrafil’i ve Azrail’i kendisiyle beraberdir.
  • Ehl-i ihvan demek arif olan, Hakk'a eren demektir.
  • Sevginin tezahürü ibadettir.
  • Eğer inanıyor, iman ediyor, seviyorsanız, yap denileni yapacak ve aksatmayacaksınız.
  • Sevenin ne gecesi ne gündüzü ne yorgunluğu ne bahanesi ne de mazereti olur.
  • Karşılaştığımız zorlukların tamamı tekâmül için ikrarımızı ispat içindir.
  • Bu âlem teşbih, tespit, tenzih, takdis ve şahadet âlemidir.
  • İnsanın Hak katında kadri, kıymeti sevgisi kadardır.
  • İnsan, yaşadığı zorluklar aşabildiği engeller kadar insandır.
  • Hiç zorluk, acı çekmeden, uğraş ve çaba sarf etmeden kimsenin başarıya ulaştığı görülmemiştir.
  • Hepimiz Allah’ın Resulûllah’ın ve Ehlibeyt’in aşkından muhabbetinden istifade edip Hakk’ta bakileşebilecek yetilere sahibiz.
  • İnsan, asliyeti kendisine unutturulmuş varlıktır.
  • Müsemmâ ehli olan için, isimler değişşe de asliyet değişmez.
  • Hiçbir güzelliği kendimize mal etmeden, bütün güzellikleri Rabbimizden bilmeliyiz.
  • Herkesin imtihanı iddiası kadar olur. Yani iddiası büyük olanın, imtihanı da büyük olur.
  • Kâinat, insan için, insana hizmet için halk edilmiştir.
  • Hayatın tamamı, kulluğun ve dostluğun talimidir.
  • Kişi bilgisinde değil yaşantısında kâmil insan olur.
  • Bizim yaşadıklarımız; tercihlerimizin, taleplerimizin ve dualarımızın neticesidir.
  • Mezheplerin farklı olması, dünya iklimlerinin, ırkların ve kültürlerin farklı olmasındandır.
  • İrfan mekteplerinin temelde aynı, detaylarda farklı farklı olması insanların, meşreplerinin farklı farklı olmasındandır.
  • Kimi takva ile kimi zikrullah ile, kimi hizmet ile, kimi de ibadet ile Hak rızasına ulaşmak ve kâmil insan olmak arzusundadır.
  • Din adına zıtlaşmalar, taraflaşmalar ve tefrikalar çıkarmak Rahman’ın ve Kuran’ın reddettiği duruşlardır.
  • Elin eksiğiyle uğraşan, kendi eksiğini hiçbir zaman göremez.
  • Biz bu âleme eksik tespit zabıtalığına gönderilmedik.
  • Âşık; mâşûkunu hususiyetle geceleyin, en çok yalnızlık halindeyken düşünür.
  • Geceleri ve seher vakti çok özeldir.
  • Dostluğun ilk şartı sevmektir. Fakat çıkarsız beklentisiz sevmektir.
  • Dost olmak, dostun her türlü yüküne katlanmaktır.
  • Bizim için yaşamak bir gündür, o da bugündür.
  • Kulluk adına yapmamız gereken ne varsa sabırla ve ihlâsla yapmalıyız.
  • Hak katında gıdalanmanın birinci esası, âdab-ı Muhammediye ve hakıkati Mahmudiye ile kıyam durmaktır.
  • Biz eyvallah tacını, ‘sensin’ tacını başımızdan, hiçlik hırkasını da eğnimizden hiçbir zaman çıkartmayacağız.
  • Bir damlanın hiçliğe ulaşması, onun deryaya düşmesiyle olur.
  • Bize ulaşan her tecellinin, Mevlâ'dan olduğunun bilincinde olalım ve rıza gösterelim.
  • Sakın tecellilerden kahreden, kederlenen olmayalım.
  • Tecellilerden şikayetçi olmak, kulun Rabbine olan saygısızlığıdır.
  • İhvan, hangi tecelli içinde olursa olsun, mutlaka güzel düşünmeli ve güzel değerlendirmelidir.
  • Edep ve âdap dışında nefes almayalım.
  • Biz, Cenâb-ı Resûlullah’ın vitrini olmalıyız.
  • Bütün nimetler ve âliyetler, gayret ve hizmet iledir.
  • Biz hangi hali yaşıyorsak bizim için hayırdır ve hikmetlidir.
  • Hikmete tabi olanlar hikmet ehli olurlar.
  • "Senin için Ya Rabbi" zevkiyle hayatı yaşayalım.
  • Huzur, ancak tevhid ile aşk ile sevgi ile Allah’a ve Resûlun’e yönelmek iledir.
  • Güzel ahlâk ve sevgi insanlığın omurgasıdır.
  • Her gününü son gün, her namazını son namaz, her muhabbetini son muhabbet gibi kabul eden kişinin yaşantısı Ehl-i ihvanca olur.
  • Büyük laf etmemeye çalışalım.Tevazu sahibi olalım.
  • Ehl-i Beyt olmak, hem nesebi hem de mezhebidir.
  • Ehl-i Beyt, Kur’an’ın ete kemiğe bürünmüş halidir.
  • Yaptığımız her şey kulluğumuzu ispat edercesine olmalıdır.
  • Halkı memnun etmek için Hakk'ı incitmeyelim.
  • Kemalat, hissedilen ilk nefesten son nefese kadar sadece Allah ve Resûl’u için say ve gayret etmektir.
  • Tevhid-i Ef-al hakikatin zübdesi, tevhidin nüvesidir.
  • Kullukta edebi olmayanın Hak’ta izzet bulması mümkün olamaz.
  • Hikmetleri seyretmenin tek şartı, tecellilere karşı sabırlı olmaktır.
  • Kişi yaşamış olduğu imtihanları aşabildiği kadar tekâmül etmiş olur.
  • Aslında bize zor gelen tecelliler, bizim için ikramdır.
  • Kulluğun esasında yap denileni yapıp sonucuna da razı olmak vardır.
  • Bütün kâinat, kişinin kendi hakikatine misaldir.
  • Öncelediğimiz Allah ve Resûl’u olmalı. Ertelediğimiz ise nefsimizin arzu ve istekleri olmalıdır..
  • Dervişi tekâmül ettirecek olan iştiyakı, kendine olan telkini, ve gayretindeki kararlılığıdır.
  • Her günü yaşamak, her günü diğer günden farklı bir alana taşımak için biz bugünün talebesiyiz.
  • Hatasını kabul edip hatasından dönen kul hayırlı kuldur.
  • Hedefi olmayanın istikameti de olmaz.
  • İhvan ne dünle ne de yarınla zaman kaybedecek sadece anını ve gününü değerlendirecek.
  • İhvanlık, halde örnek olmaktır.
  • Aile yaşantımızla, tecellilere olan tepkilerimizle, kişilerle olan ünsiyetimizle, her halimizle hele hele de ibadete olan düşkünlüğümüzle fark edilmeliyiz.
  • Cenab-ı Resûlullah’ın tezahür etmediği hiçbir mekân, Hak katında şerefli olamaz.
  • İbadet etmenin hoşnutluğunu yaşarken bu hoşnutluğu, ibadet etmeyenlere karşı bir üstünlük saymadan fail Allah'tır zevkiyle yaşamalıyız.
  • Kıyas, şeytani sıfatlardandır.
  • Karşımızda gördüğümüz eksikliği önce kendimizde tetkik etmeliyiz.
  • Hiç kimse kendi gerçeğine olan seyrine mürşitsiz yol bulamaz.
  • Baki olabilmenin, sonsuzluğa ulaşabilmenin tek şartı; Hak ile Hak olmak Hak’ta ölüp Hak’ta dirilmektir.
  • Hayata ders veren değil de hayattan ders alan talip olmalıyız.
  • Anlayan ve öğrenen olmalıyız.
  • Anladığını genişleten, hayatına uyarlayan olmalıyız.
  • Tasavvuf önce şeriat-ı Muhammediye ile yaşanır.Sonra hakikat-ı Mahmûdiye ile hikmetler talim edilir.
  • Bir meselenin görevlisi olmak ayrı şeydir, gönüllüsü olmak ayrı şeydir.
  • Ehl-i ihvanla konuşularak halledilmeyecek hiçbir mesele olmamalıdır.
  • Hak dostları bir araya geldikleri zaman bakışmaları bile muhabbettir.
  • İhvanlığın dört ana esası vardır; ihlas, şecaat, cesaret ve cömertliktir.
  • Hayatın tamamında, her adımda, her bir nefeste; bir tuzak, bir imtihan vardır.
  • Gönül, Rahman ile coşarsa; kişi karşılaştığı her türlü tecelliye sabır ve tefekkür ile mukavemet gösterir.
  • İhvan, ne Dünya ne de ahiret beklentisi olmaksızın kulluğunu fi-sebilillah yaşamalıdır.
  • Kur’ân'ı öğrenmeye, okumaya, okutmaya, anlamaya ve yaşamaya çalışalım.
  • İslam, yap denileni yapmak; yapma denilenden uzak durmaktır.
  • Kulluğunu yarına erteleyenin Allah sevgisi yeterli değildir.
  • Tekâmül etmek için sürekli gayret halinde olmalıyız.
  • İnsana olan sevgisizlik Allah’a olan sevgisizliktir.
  • Allah’a vuslat ancak Aşk-ı sübhan ile olur.
  • Hak’ta bâki olabilmek için kayıtsız şartsız teslim olmalıyız.
  • Dilimizde zikrullah ile gönlümüzde her daim muhabbetullah ile inşa olmaya çalışmalıyız.
  • Şeriatın ihlâl olduğu yerde hakikat olmaz.
  • Her türlü tecelliden istifade edecek kadar arif,hiçbir zorluktan yılmayacak kadar da dirayetli olalım.
  • Arif olan baktığı her zerreden, karşılaştığı her tecelliden kendisine istikamet arar.
  • Ehl-i ihvan hatasında ve günahında ısrar etmeyen ve tövbesinde aceleci davranandır.
  • Âşık maşukundan gelen cefalardan haz duymazsa gerçek aşık olamaz.
  • Kendisindeki gayrilikten arınan insan için dışarıda ve içeride gayri olan hiçbir şey kalmaz.
  • Kişinin samimiyeti, sadakati ve sevgisi ona istikamet verir.
  • Bizden istenilen öncelikle safiyet, samimiyet ve sadakattir.
  • Ehl-i ihvan öyle bir kristalize olacak, safiyet kazanacak, kendi benliğinden öyle bir sıyrılıp latifleşecek, şeffaflaşacak, kendine ait bir renk zan düşünce ve duygu kalmayacak ki Allah’ın boyasıyla boyansın yani Resûlullah’ın haliyle hallenmiş olsun.
  • Gayret, kulluğun esasıdır.
  • Biz bildiklerimizle amel edelim. Bilmediklerimiz, bize bildirilecektir.
  • Her Ehl-i ihvan bulunduğu cemiyette fark edilmelidir.
  • Bizim sabrımıza, bize kötülük yapanların şahitlik etmesi lazım.
  • Asli maksadımız, nefsimizi ve Rabbimizi tanımaktır.
  • Gayret etmeyen kişiden kâmil insan olmaz.
  • İhvan, kendi hakikatine seyri sülük ederken hem dünyasını hem de ukbâsını saadete erdirmiş olur.
  • Muhabbetimiz Resûlullah’ın ve Ehl-i Beyt’in muhabbeti, davamız Hak davası olsun.
  • Eğer insan Rahman’ın aynası olacaksa yansıtıcılığının çok net,arı ve duru olması lazımdır.
  • Eğer bir olumsuzlukla, zorlukla karşılaşıyorsak, bu bizim olumsuzluluğumuzdandır.
  • Arz ve semada her ne olursa insan ile ilişkilidir.
  • Sözümüzün ilk müşterisi kendi kulağımız olmalıdır.
  • İslâm şahitlik ile başlar, şuhut ile yaşanır. Ve yine şahitlik ile kemal bulur.
  • Hangi başarı vardır ki uğraşsız gayretsiz ve gönülsüz zuhura gelsin.
  • Aşığın ölümü Hakk’ta vuslat, sonsuzluğa uyanmak ve sonsuzluğu yaşamak olur.
  • Artık etrafımızla ve kendimizle olan kavgamızı bitirip, sevgiyle nefes almanın gayretinde olmalıyız.
  • Kişinin kararlılığı tecellilere gösterdiği mukavemeti kadardır.
  • Aşık hep maşukundan söz etsinler, hep ondan konuşsunlar ister; zaten gayrı şeyler aşığı rahatsız eder.
  • Kişi mutmain olmadıkça kulluğunda, dostluğunda hep hüsrandadır.
  • Cemal aşıkları için gayri olan her şey haramdır.
  • Zikrin esası namazdır, muhabbetullahdır.
  • İhvan, hayatın tamamında Rahman’ın iradesi altında yaşamaya dikkat ve özen göstermelidir.
  • Her şeye rağmen seveceğiz
  • Her şeye rağmen hizmette gayretli olacağız
  • Kulluk, içinde Rabbi'nden başkasını bulundurmayan, gayrilerden boşalmış hiçlik makamıdır.
  • Hayatın ve kulluğun emanetçisi olduğumuzu, bu emaneti taşımamız ve ehline teslim etmemiz gerektiğini hatırdan çıkartmamalıyız.
  • Hayatı hep Hakkça yaşamanın gayretinde olmalıyız.
  • Hayat, bizi kullukta belirli bir kıvama taşımak içindir.
  • Kendine gafil olan, Allah’a arif olamaz.
  • Her varlık Hakk'tandır ve Hak ile kaimdir.
  • Bütün masivalardan arınmak, “ölmezden önce ölmek” Hak’ta ebed olmak; olağanüstü bir azim ve gayret ister.
  • Kişinin kararlılığı, cesareti, azmi ve sevgisi bir arada tekmil olursa; kişinin önünde aşamayacağı engel ve mâni olmaz.
  • Talibin âli ve en yüce değerlere ulaşabilmesi, Allah ve Resûlu’ne olan muhabbeti, sevgisi ile orantılıdır.
  • Hedefimiz ve gayemiz, bugün tevhid noktasında Allah’ı Resulullah’ı ve Ehl-i Beyt’i dünden daha farklı idrak etmek ve yaşamaktır.
  • Tevhid adına bize yapılan teklifatın tamamını yaşamak, bizi kendimize döndürmek ve kendi hakikatimizle tanıştırmak içindir.
  • Tevhid meratiplerindeki yaşam talimlerinin tamamı, bizi kendi ruh derinliğimizdeki iç potansiyelimizden istifade ettirmek adınadır.
  • İhvanın bilip, yapmak isteyip de yapamamasının sebebi kendisinde yetersiz olan kararlılığı, gayreti ve talebidir.
  • Cenab-ı Resûlullah’ın tezahür etmediği hiçbir mekân, mükerrem ve münevver olamaz.
  • Hiç kimse kendi gerçeğine olan seyrinde mürşitsiz yol kat edemez.
  • Kulluk adına yaşanılacak ne kadar âli değerler varsa, bunların tamamı ancak mürşid-i kâmilin nezaretinde ve refakatinde yaşanılabilir.
  • Bâki olabilmenin, sonsuzluğa ulaşabilmenin tek şartı; Hak ile Hak olmak, Hakk’ta ölüp Hakk’ta dirilmektir.
  • Yaşadığımız ne tür olumsuzluk olursa olsun, bizim hedefimize olan iştiyâkımızı arttırmalıdır.
  • Her türlü olumluluk ve olumsuzluktan istifade eden olalım.
  • Ehl-i ihvan hiçbir zaman olumsuzluk adına hesap yapmamalıdır.
  • İhvan, kendisini yargılayan, kendisini öz eleştiriye açık tutan ve kendini kemâle taşıyan olmalıdır.
  • İhvan, ancak telkin edilen hikmetli sözleri, hadisleri ve ayetleri yaşantısına uyarlayarak gayretinde istikamet bulabilir.
  • Kim hidayeti dilerse hidayete ulaşacak; kim hidayete ulaşmak istemezse Rahmân da ona hidayet etmeyecek.
  • İnancı olmayanın istikameti olmaz.
  • İnsan-ı asli Allah’ın aynasıdır.
  • Nurun olduğu yerde zulüm, dinin olduğu yerde kin, sevginin olduğu yerde nefret olmaz.
  • Ehl-i ihvan demek arif olan gerçeklere eren demektir.
  • Herkes tercihinden yönelişinden meyil ve rızasından sorumludur.
  • Nimete ulaşmak için mutlaka hizmete talip olmalıyız.
  • İhvan düşünmekle, keşfetmekle ve gayret ile kemâlat bulur.
  • “Rabbim” diyen için zaten zorluk yoktur.
  • Hedefi olmayanın istikameti de olmaz.
  • İslam, aslen teslim olmak ve selamet bulmaktır.
NAMAZ VAKİTLERİ