Değerli dostlar, bugün Muharremin onuncu günü olan aşura günü. Hepinizce malum olduğu üzere insanlık âleminin başlangıcından Kerbela’ya kadar yaşanılan bütün önemli vakalar Muharrem ayına isabet etmiştir.
Bizler tarihi, günümüze ve geleceğimize projektör tutmak adına geçmişimizi tahlil ederken bütün nebilerin, peygamberlerin ve Hakk dostlarının çekmiş olduğu çilelerle manevî mertebelerinin yüceldiğini tespit ediyoruz.
Örnekleyecek olursak; Âdem peygamberin Havva annemizden ayrılmasının üzüntüsü ile duasının etmesi ve günahının affolması ile de Havva annemize kavuşması, Nuh peygamberin tufandan kurtulması, Musa peygamberin firavun’un zulmünden kurtulması, Eyüp peygamberin hastalığının şifa bulması, İbrahim peygamberin ateşe atılıp ateşinin gülzâra dönmesi ve İsmail’in ona bağışlanması, İsa peygamberin semaya yükselmesi gibi daha nice vakalar Muharreme isabet etmiştir.
Bununla beraber Cenâb-ı Resûlullah’ın Mekke’den Medine’ye hicret etmiş olması da hicri takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
Kerbela sahrasında Cenâb-ı Resûlullah’ın iki gözünün nuru, sevgililer sevgilisi, soyunun devamı olan Cenâb-ı Hüseyin, evlatları ve yakınları ile acımasızca katledildi. O güne kadar kurtuluşlara sahne olan Muharrem ayı ise bu vakadan sonra kıyamete kadar matem-i kerbela olarak yaşanacak.
Zira Allah, Ehlibeytinin âliyetini yüceltmeyi murat ettiğinden dolayı Ehlibeyte belaları, musibetleri isabet ettirdi. Kulluğun “rağmen” duruşu; Kerbela’da Hüseynî bir duruşla teslimiyatın, imanın, şecâatın, cihadın ve şahadetin örneklenişi oldu.
Kul ibadetle ve gayretle ulaşamayacağı makama, Allah’tan gelen tecellilere sabrederek, tahammül ederek, isyan etmeden Hakk’tan geldiğini tefekkür ederek ve rıza göstererek ulaşabilir.
Zira bütün peygamberler, çektikleri çile ve zorluklar neticesindeki duruşlarıyla örnek olmuşlardır. (Bkz.Ali İmran,146)Tabii ki bunlar, hep hikmet tahtında olmuştur. Bu manada yaşanmış olan zulümlerin, zorlukların ve belaların en büyüğü de Ehlibeyte reva görülmüştür.
O güne kadar kurtuluş için yapılan aşura, o günden sonra Kerbela şahidi Zeynel Abidin’in kurtuluşu ve Kerbela matemi için sevinç ve hüzün aşurası olarak yapılmıştır ve kıyamete kadar da yapılacaktır.
Aşure içerisinde kırk farklı çeşit vardır. Bu karışım bir kazanda kaynayarak pişer ve olgunlaşır. İşte o zamanda sureti farklı olan bu kırk çeşidin tadı bir olur. Aslında bu “bir oluş” bizlere çok şeyler anlatıyor değil mi?
O zaman bizler aşureden şunu anlamalıyız: Talibin, duygularının farklılığı, düşüncelerinin çeşitliliği Muhammedî ahkâm kazanında, ilâhî sevgi ateşiyle, tevhidî bir kıvamda, bir mürşid-i kâmilin refakati ve nezaretinde kemâle ulaşmalı ve Muhammedî tat, Muhammedî ahlâk, ilâhî rıza ile demlenip kâmil bir duruşa ulaşmış olmalıdır.
Dolayısıyla insan; sevgiyle, sadâkatle, teslimiyetle, sabırla ve ibadetlerine devam etmekle Allah’ın rızalığına ulaşmış olur.(Bkz.Ra’d,22) Zira sabır ilmin, imanın ve ibadetin bir tamamını temsil eder. Onun için sabır suyuyla abdest almayanın, hakikat makamında namazı da makbul olmayacaktır.
Sabır; susmanın ve katlanmanın ötesinde, tecellinin arkasındaki hikmeti şuhûd etmek, seyretmek ve rıza göstermektir. Yani gelen tecellilerin Allah’tan geldiğini ve yaşanılması gerektiğini tefekkür etmeliyiz. Aslında her zorluğun kulluk mülâkatı olduğunu fehmederek, zorlukların üstesinden gelerek her tecelliye rıza gösteren olmalıyız. Kul Allah’tan razı olursa Allah’ta kuldan razı olur. (Beyyine-8 )
Tabii kulluk, sadece emr-i bil ma’ruf nehy anil münkerden ibaret değildir. Bunlar sadece mükellef olduğumuz vazifelerdir. Bunlarla birlikte bir de gönüllülük duruşları vardır. Hakk’ı seven âşıklar, canını ve varını canana vakfederek hayatı Hüseynî bir duruşta yaşamakla varlıklarını Hakk’ta kalıcı kılar.(Bkz.En’am,162)
Biz yine konumuza devam edelim. Kerbela vakasını dinlemek, araştırmak, sadece tarihi bilgilerimizi tekrarlamak ve bilgi hazinelerimizi genişletmek için olmasın. Kerbela’da yaşananlardan kendi hakikatimize yol bulmak için yapılan kötülüklerden ibret, adanmışlıklardan ise örnek alarak safımızı yaptıklarımızla belirlemiş olalım.
Dolayısıyla bizim dersimiz; ne tarihi yargılamak ne de Kerbela sahrasında haklıyı övüp, haksızı yermek değildir. Bizim dersimiz, kendi hakikatimize yol bulmak için yezidî nefsî duruşumuz olarak, Hz.Hüseyin ise kulluktaki gönüllülük ve adanmışlık tarafımız olarak tanımlamak, duruşumuzu Hüseynî duruş olarak belirlemek ve bu saftan asla taviz vermemek olmalıdır.
Bütün Ehlibeyt âşıkları, Kerbela’da Ehlibeyt-i Resûlullah için şehit olmayı mutlaka çok ister. Zira yeter ki istesinler. ‘Niyet amelden evladır’ hükmü insana Mevlâ’dan ulu bir lütuftur. Mü’min Allah’a teslim ve O’ndan razı olmakla, başı yastıkta dahi olsa şehit olur, şahit olur. Zaten şehitlikte, şahit kökünden gelir.
Demek ki insanın şahit olması için birde birliğe ulaşması ve konuya müdahil olması gerekir. Tabii bu da ibadetle, sevgiyle, hizmetle, gayretle ve kulun talebiyle mümkündür.
Bizim bütün tecellilerden çıkartacağımız aslî ders; hayatı Allah’a vakfederek yaşamak, yaşantımızda Cenâb-ı Resûlullah’ı öncelemek, onun sünnetini ve onun ahlâk-ı Muhammediyesini kendi duygumuzda, yaşantımızda hal edinmek, gaye edinmek olmalıdır. Hayatı Cenâb-ı Resûlullah’ın sevgisini, Ehlibeytin muhabbetini hissederek ve Allah’tan ilâhî aşkını dileyerek, murat ederek yaşamış olmalıyız. Bununla birlikte, halk edilmiş olmanın hikmetini ve gayesini kendimize mutlaka aslî gaye edinmeliyiz. Bu murada ulaşmak için de insanın nefsini ve Rabbini bilmiş olması ilâhî bir esastır.
Unutmayalım ki bu dünya sahnesinde, Kerbela sahrasında bizler de imanımızı, inancımızı, sevgimizi ve safımızı ispat için varız. Yezit gibi nefsimizin kulu değil de Hz. Hüseyin gibi Rabbimizin kulu olalım.
İnsanın Allah adına aşacağı bütün zorlukları aşabilmesi için öncelikle sevgi sermayesine ihtiyacı vardır. Bunun için mutlaka Allah’ın, Resûlullah’ın ve Ehlibeytin sevgisini niyaz edelim. Zira insanın gönlünde ilâhî aşk tahakkuk ederse o insana hiçbir engel mani olamaz.
Dolayısıyla yaşantımızda daim Rabbimizi önceleyen, nefis adına olan bütün meseleleri de erteleyenleyen olalım inşallah.
Bütün Ehlibeytin ve Ehlibeyt dostlarının başı sağ olsun. Gazamız mübarek, matemimiz daim olsun inşallah.
Rabbim, bizleri Ehlibeytin hizmetine hâdim, sevgisine ve hoşnutluğuna da layık eylesin inşallah.