26 Mart 2023
4 Ramazan 1444
MENÜ
SOHBETLER HAZRET-İ MUHAMMED'IN
(S.A.V) HAYATI
SEVGİLİ PEYGAMBERİM KUR'AN-I KERİM İLMİHAL İSLAM VE TOPLUM 40 HADİS HADİS-İ ŞERİFLER OSMANLICA SÖZLÜK RÜYA TABİRLERİ BEBEK İSİMLERİ POSTA KODLARI ABDÜLKADİR BİLGİLİ
(SEBATİ) DİVANI
NİYAZİ MISRİ DİVANI HİKMETLİ SÖZLER KUR'AN-I KERİM ÖĞRENİYORUM KUR'AN-I KERİM (SESLİ ve YAZILI) SESLİ ARŞİV İLAHİLER
İSLAM ve TASAVVUF
TASAVVUFUN TARİFLERİ TASAVVUFUN DOĞUŞU TASAVVUFUN ANADOLU'YA GİRİŞİ HALVETİLİĞİN TARİHİ HALVETİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ HALVETİLİĞİN TÜRK TOPLUMUNDAKİ YERİ HALVETİYYE SİLSİLESİ PİRLERİMİZİN HAYATLARI MEHMET ALİ İŞTİP (VAHDETİ) ABDÜLKADİR BİLGİLİ (SEBATİ) İBRAHİM GÜLMEZ(KANÂATÎ)
EHLİ - BEYT
EHL-İ BEYT KİMDİR? EHL-İ BEYTİ SEVMEK
RESÛLULLAH'I SEVMEKTİR
EHL-İ BEYT EMANETİ RESÛLULLAH'TIR EHL-İ BEYTİN HALİ NUH'UN GEMİSİ GİBİDİR EHL-İ BEYT OLMAK HEM NESEBİ HEMDE MEZHEBİDİR
ONİKİ İMAMLAR
HZ. İMAM ALİ K.A.V RA HZ. İMAM HASAN-I (MÜCTEBA) HZ. İMAM HÜSEYİN-İ (KERBELA) HZ. İMAM ZEYNEL ABİDİN HZ. İMAM MUHAMMED BAKIR HZ. İMAM CAFER-İ SADIK HZ. İMAM MUSA-İ KAZIM HZ. İMAM ALİYYUL RIZA HZ. İMAM MUHAMMED CEVAD (TAKİ) HZ. İMAM ALİ HADİ (NAKİ) HZ. İMAM HASAN’UL ASKERİ HZ. İMAM MUHAMMED MEHDİ






MİRAÇ KANDİLİ


Öncelikle bizleri varlığından halk eyleyen, bizleri varlığından haberdar edip kulluğuyla şereflendiren ve kendisine muhatap kılan Rabbimize varlığının sınırsızlığı ve sonsuzluğunca hamd ve şükrederiz. Onun habibine, yaratılmışların en seçkini, varlığımızın bânisi Cenâb-ı Resûlullah’a ve onun aziz pâk Ehlibeytine ebeden salât ve selam ederiz.

Değerli dostlar, Miraç; Cenâb-ı Resûlullah Efendimizin hicretten bir yıl önce, Receb ayının yirmi yedinci gecesi Cenâb-ı Hakk’ın daveti üzerine Cebrail aleyhisselâmın rehberliğinde Mescidül-Haram'dan Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) götürülüp oradan da semaya, yüce âlemlere, ilâhî huzura yükselmesidir. Miraç, feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biridir.

Miraç; çıkmak, yükselmek anlamındadır. Bütün süflî duygulardan ve beşerî hislerden ilâhî bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Miraç; Cenâb-ı Resûlullah’ın şahsında, insanlığa sunulmuş sınırsız bir terakki ufkudur.

Miraç mucizesi olan bu ilâhî yolculuğun ilk merhalesi, Mescid-i Aksa’ya kadardır ki bu safha da Kur’an-ı Kerim’ de şöyle anlatılır: (Bu ilk aşama, Kur'an'da, gece yürüyüşü anlamındaki “İsrâ” adını alır.) “Ayetlerinden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gecede Mescid-i Haram’dan alıp çevresini mübarek kıldığı Mescid-i Aksa’ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir.” (İsrâ Suresi, 1) Miracın ikinci merhalesi; Mescid-i Aksa’dan başlayarak semanın bütün tabakalarından geçip ilâhî huzura varmaktır. Bu safha da Necm suresinde şöyle anlatılır: “O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidretü’l Müntehada gördü. Ki, onun yanında Me’vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre’yi, Allah’ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin ayetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7–18)

Hadislerde verilen bilgiye göre Miraç gecesi, Cenâb-ı Resûlullah Efendimiz; Kâbe'de, Hatim'de veya amcasının kızı Ümmühani binti Ebi Talib'in evinde yatarken Cebrail gelip O’nun göğsünü yardı. Kalbini zemzem ile yıkadıktan sonra içini iman ve hikmet ile doldurdu.

Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya Burak ile geldi. Kudüs’e gelmeden önce, yol üzerinde Hz. Musa’nın makamına uğradı ve orada iki rekât namaz kıldı. Daha sonra Mescid-i Aksa’ya geldi. Bütün peygamberler orada kendisini karşıladı ve miracını kutladı. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada imam olarak peygamberlere iki rekât namaz kıldırdı, hutbe okudu. Bir rivayete göre de Hz. İsa’nın doğduğu yer olan Betlaham’a uğradı ve orada da iki rekât namaz kıldı. Sonra da bugünkü Kubbetü’s-Sahra’nın bulunduğu yerden, Muallâk taşının üzerinden Miraca yükseldi ve semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla semanın yedi tabakasındaki Hz. Âdem, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü. Onlar da kendisine ‘hoş geldin’ dediler ve O’nu tebrik ettiler.

Daha sonra Hz. Cebrail ile birlikte Sidretü’l Münteha’ya geldi. Cenâb-ı Resûlullah, orada ikisi gizliden ikisi de açıktan akan (Nil ve Fırat) dört nehir gördü ve her gün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü’l-Mâ’mûr’u ziyaret etti.

Fakat Hz. Cebrail’in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Zira Cenâb-ı Resûlullah, bu noktadan sonrasına Refref adında bir vasıta ile devam etti ve zamandan ve mekândan münezzeh olan Cenâb-ı Hakk’ın cemaliyle müşerref oldu. Sözler sultanı Süleyman Çelebi bu konuyla ilgili: “Aşikâre gördü Rabbü’l-izzeti, ahirette öyle görür ümmeti.” diye buyurmuştur.

Daha sonra da Cenâb-ı Resûlullah, yine Hz. Cebrail’in rehberliğinde cenneti, cehennemi, ahiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü. En sonunda da Mekke’ye döndü.

Sabah olunca Kâbe’nin yanında Mekkelilere miracı anlattı. Onlar da peygamberimizden delil istediler. O da onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler kafileleri karşılamak için hemen Mekke dışına çıktılar. Gelen kafileler de Cenâb-ı Resûlullah’ın haberini aynen doğruladılar.

Fakat onlar Peygamberimizden yine de üst üste miraca çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, ‘bir ayda gidilebilen bir yere Muhammed nasıl olurda bir gecede gidip gelebilir?’ diye itiraz ettiler. Ardından da Mescid-i Aksa’yı görmüş olanlar: “Madem Mescid-i Aksa’yı gördün. O zaman bize orayı anlatır mısın?” diyerek Peygamberimize sorular yönelttiler. Cenâb-ı Resûlullah bu hadiseyi şöyle anlattı:

“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenâb-ı Hakk, birden Beytü’l-Makdis’i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana ‘Beytü’l-Makdis’in kaç kapısı var?’ diye sordular. Ben onun kapılarını saymamıştım. Ancak Beytü’l-Makdis karşımda görününce ona bakarak kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”

Bunun üzerine müşrikler,
‘vallahi doğru tarif ettin’ dediler fakat yine de iman etmediler. O esnada Hz. Ebu Bekir çıkagelince müşrikler durumu ona anlattılar. Hz. Ebu Bekir ise ‘bu sözleri ondan duymuşsanız, duyduklarınız şüphesiz doğrudur’ diyerek hemen tasdik etti. Bu hadiseden sonra da “Sıddık” unvanını aldı. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselamın elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakk’a, diğeri ise Hakk’tan halkadır. Birisi miracın bâtınî tarafı olan velayet yönüdür, diğeri ise zâhirî tarafı olan risalet yönü.

Yani Cenâb-ı Resûlullah’ın, bizi temsilen Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkması; başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini Cenab-ı Hakk’a toplu olarak arz etmesidir.

Hazreti Pir Lofcalı Fazıl Ali el-Rumî (R.A.): “Ruhanî Miraçtan nihaî gaye; Hakk’ın zatına vuslattır.” diye buyurmustur. Bu yönüyle Miraç; halktan ve varlıklardan, Hakk’a gidiştir.

Diğer bir yönüyle Cenab-ı Resulullah, Cenab-ı Hakk’ın, biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını ‘emri bil maruf neyh anil münker’ olarak getirmiştir. Peygamber Efendimizin, bu gecede farz kılınan ve bizzat kendisi tarafından mü'minlerin miracı olarak nitelendirilen ve ibadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı, Miraç hediyesi olarak getirmesi de iç dünyamızdaki yükselişi ve arınmayı ifade etmektedir.

Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Cenâb-ı Hakk’ın lütfûyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraca yükselmiş ve bütün manevî mertebeleri aşarak huzura varmıştır.

Cenâb-ı Hakk’ın görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin ahiretteki neticelerini göstermek için Resûlullah Efendimiz’i oralara davet etmesi gayet doğaldır. Bu seyahate sadece ruhu ve kalbi ile değil, bedeni ile de iştirak etmesi gereklidir.

Miraç; Cenab-ı Muhammet’in mübarek bedenini, Rabb-i Teâlâ’nın bâtınen ruh-u Muhammed, mi’rad-ı Muhammed olarak Miraca çıkarması aşk ve hikmetin gereğidir. Zaten Cenâb-ı Hakk, cennette bedeni, ruha arkadaş ediyor. Çünkü pek çok kulluk görevine, sınırsız lezzetlere ve acılara kaynaklık eden bedendir. O zaman bu mübarek beden, ruha tabiî ki arkadaşlık edecektir. Cennet’te ruh ile beden birlikte olacaksa Efendimiz Aleyhissalatü Vesselamın zatının, Cennetü’l- Me’vâ’nın gövdesi olan Sidretü’l-Müntehâya arkadaşlık etmesi de hikmetin gereğidir.

Peygamberimiz miraca sadece ruhen çıkmış olsaydı, bu olay zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli, ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor. Cenâb-ı Resûlullah Efendimiz, imanın bütün hakikatlerini, melekleri, cenneti, ahreti ve Rabbinin cemalini gözleriyle gördü, müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı olmayan o yüce “insan”, mümin ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız melekleri, ahireti, Rabbimizin nur cemalini bizzat gördüm ve böylece müminler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.”

İki cihan serveri, yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed sultanının razı olacağı amelleri Miraç hediyesi olarak getirdi ve beşere hediye etti. Bu hediye; başta namaz olmak üzere İslam’ın diğer esas ve ibadetleridir.

Cenâb-ı Resûlullah Efendimiz, ebedî saadet definesinin anahtarını getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz, kendi gözüyle cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi ümmetine haber vermiştir.

Peygamber Efendimiz, Miraçta Cenâb-ı Hakk’ın cemalini görme nimetini tatmıştır. Bu manevi nimetin, cennette apaçık müminlere de nasip olacağı müjdesini ise bizlere hediye olarak getirmiştir.

İnsanın kâinatın en kıymetlisi, kâinat sahibinin ise temsilcisi ve en şereflisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Zâhiren kâinata nispetle insan, âlemde bir nüsha, bâtınen ise âlemde ne varsa insanda bir nüsha gibidir.

Mira; arınış ve Rahmân’a yükseliştir. Bu yükselmenin yolu da heva ve heveslerden, hırs ve intikam duygularından, öfke ve gazaptan, kibir ve gururdan vazgeçerek kulluğu Muhammedî bir duruşta yaşayabilmek iledir. Bugün, yücelme ve yükselme anlamlarını dikkate alarak miracı yeniden düşünelim!!!

Rahmetellil âlemin olan Resûlullah Efendimiz, Miraç’tan yani Allah’a yükselişten sonra yeryüzüne ve insanların arasına dönmesi ile adalet, merhamet ve sevginin öncüsü olarak bize sonsuz saadetin yolunu açmıştır.

Sevgili Peygamberimizin Miraç’tan hediye olarak getirdiği Bakara suresinin son ayetleriyle Rabbimiz, bizlere yüksek sorumluluklarımızı ve zaaflarımızı birlikte hatırlatmaktadır.

Dostlar, bu kandil gecelerini her türlü kin ve öfkeden, haset ve kıskançlıktan, gurur ve kibirden arınmak için fırsat bilelim. Zira Efendimizin ifadesiyle tevazu kişiyi yüceltirken kibir, gurur ve haset alçaltır. Nefsimizin zaafları bizi her türlü Miraç’tan, yüceliş ve yükselişten alıkoyar.

Bu manada insan, sübhâna ancak aşk bineğiyle yükselebilir. Toparlayacak olursak Miraç; talibin Rabbine olan kulluk hicretinde fenasından geçerek Rabbinde beka bulmak için seyr-i sülûk çabasıdır.

Fakat kişi, sadece aklı, bilgisi ve ameli ile bu yolculuğu yapabileceğini sanıyorsa büyük yanılgıya düşmüş olur. Bizim kulluk Miracımızda da bir yol göstericimiz mutlaka olmalıdır ki bu ezel-ebed yolculuğunu O’nun refakatinde ve nezaretinde salimen tamamlamış olalım.

Bu kutlu gecenin hürmetine Rabbim bize merhamet eyle. Bizi birbirimize şahit ve veli kıl. Muhabbetimizi, birliğimizi ve kardeşliğimizi daim eyle.

Miraç Kandili vesilesiyle tarihler boyunca farklılıkları zenginlik olarak kabul etmiş bir medeniyetin mensupları olarak birbirimizi sevmemizin ve aramızdaki birliği tesis etmemizin imanımızın gereği olduğunu bir kez daha hatırlamış olalım.

Dolayısıyla Mirac’ın sırrına vakıf olmanın ve kendi gerçeğimize ulaşmanın gayretinde daim olalım. Bu Miraç Kandili’nin hürmetine kırılan kalpleri onarmanın, yıkılan köprüleri yeniden kurmanın, unuttuklarımızı hatırlamanın ve pirlerin izinden ayrılmadan kulluğumuzu ganimet bilmenin gayretinde olalım.

Bu duygu ve düşüncelerle bu mübarek gece vesilesiyle ülke olarak son günlerde yaşadığımız olumsuzlukların yerini sağduyu ve sükûnetin, barış ve huzurun alması için Rabbimize dua ve niyaz edelim.

Bu ulvi Miraç Kandilinin ebediyen gönül dünyamızı aydınlatmasını, bu mübarek gecenin yüreklerimize ebedi bir diriliş ve sonsuz bir müjde olmasını dilerim. Miraç Kandilimizin bütün ihvanımıza ve bütün insanlık ailesine hayır, huzur ve mutluluk getirmesini Rabbimden diler, Miraç Kandili gecenizi tebrik ederim.

Rabbim yâr ve ayânımız olsun.



Ali BEKTAŞ
İstanbul, 05.07.2013




SON EKLENENLER
GÜNÜN AYETİ
Allah de ötesini bırak.
(Bkz. Enam,91 )
ÖZLÜ SÖZLER
  • Ezeli ervahta nur-u Muhammedi ile beraber olmaya halvetilik denir.
  • Adem "ben hata yaptım beni bağışla " dedi, İblis ise" beni sen azdırdın" dedi ya sen!... sen ne diyorsun?
  • Edep, söz dinlemek ve gönle sahip olmaktır.
  • Güzelliğin zekatı iffet ve edeptir. (Hz. Ali)
  • Zeynel Abidin oğlu Muhammed Bakır'a "Ey oğul, fasıklarla cimrilerle yalancılarla sıla-i rahimi terk edenlerle arkadaşlık etme." diye buyurmuştur.
  • Kemalatın bir ölçüsü de halden şikayet etmemektir.
  • En güzel keramet gönlü masivadan arındırmaktır.
  • Alem-i Berzah insanın kendisidir.
  • Zahir ve batının karşılığı aşk-ı sübhandır.
  • Mutaşabih ayetler ledünidir.
  • Ölüm ve cehennem korkusu Hak'ka dost olmayanlar içindir.
  • Şartlanmalardan ve önyargılardan arınmadan kimse masum olamaz.
  • Uzlaşmak için bahane arayan düşman zıtlaşmak için bahane arayan dosttan daha iyidir.
  • Baki hakikatler fani merkezli inşa edilemez.
  • Her zorluğun çözümü sevgidir.
  • Allah var gayrı yok sevgi var dert yok.
  • Allah de ötesini bırak.
  • Sorunları erteleyen ve örten değil çözüm üretip sorunları çözen olmalıyız.
  • Kişinin irfanı kemalatı nispetinde şeytanı da nefsinin şiddetinde olur.
  • Kötü huylardan kurtulmanın en keskin yolu ilahi aşka yanmaktır.
  • Mücevherden sarraf olan anlar, başkası bilemez. Ne fark eder kör için elmas da bir, cam da bir. Eğer sana bakan kör ise sakın sen kendini cam sanma.(Mevlana)
  • Kendini oldum ve doğru zannedenler kendileri gibi düşünmeyenlerden rahatsız olurlar.
  • Eflatun'a dediler ki "Ne kadar çok çalışıyorsun". O da dedi ki "hayır ben sevdiğim işi yapıyorum"
  • Allah kuluna sevdirdiği her işi kuluna kolaylaştırır.
  • Kurtuluş hidayete tabi olanlar içindir. Selam olsun hidayete tabi olanlara.
  • Tevhid-i Ef-al meratibi ihvanın kendi gerçeğine seyir haritasıdır.
  • Kişi ilk önce kendisinin arifi olacak ki Rabbinin arifi olabilsin.
  • İnanmak başka şey, teslim ve tabii olmak başka şeydir.
  • Kalıcı dostluklar edinin.
  • İhvan gibi yaşa, gerisine karışma.
  • Mutlu insan başkalarının mutluluğu için yaşayandır.
  • İslam dini istişare esaslıdır.
  • Allah için affet, Allah için paylaş.
  • İhvanlığını işine göre değil, işini ihvanlığına göre ayarlayacaksın.
  • Kul, iradesini Allah’a teslim edendir.
  • Hakk'ı hatırladığımız unuttuğumuzdan fazla olsun.
  • "Olacağım" diyene engel yok, "olmayacağım" diyene bahane çok.
  • Ben merkezli değil, biz merkezli olun.
  • Dervişçe yaşamak, tevhitçe yaşamaktır.
  • Yaptığınızı azimle yapın, hırs ile yapmayın.
  • Kullukta devamlılık esastır.
  • Önce emin insan olmalıyız.
  • Derviş, halinden belli olmalıdır.
  • Beşeriyet kemalâtın hammaddesidir.
  • Mükemmeliyet istikamette daim olmaktır.
  • İnsanın cismi arza, ruhaniyeti semaya mensuptur.
  • Yaradılış farziyetimiz hakkı bilmektir.
  • Hakk'ı tanımanın ön şartı Resulûllah’ı tanımaktır.
  • İnsanın sırrında Allah’ın sonsuzluğu vardır.
  • Kulluğa bahane yok değer üreteceksiniz.
  • Şikayet, Mevla’ya hürmetsizliktir.
  • Kulluk adına yapmadıklarımıza hiçbir bahane geçerli olmayacak.
  • Bu âleme kavga için gelmedik.
  • Telkin öncelikle bizim nefsimize olmalıdır.
  • İnsan, Allah’ın sırrı Allah da insanın sırrıdır.
  • Varlığımızın sebebi zuhuru, Cenab-ı Resulûllah’tır.
  • Kullukta teslimiyet “Rağmen” olmalıdır.
  • Kazası olmayan tek şey hayatımızdır.
  • Sevgi dışındaki bütün hallerde zorluk vardır.
  • Nefsinde mevsimi hazan olanın, gönül mevsimi bahar, Ahireti bayram olur.
  • Hayat yaşamak, yaşamaksa sevmektir.
  • En güzel keramet istikamet üzere olmaktır.
  • Kişinin Rabbini tanıması için kendini tanıması lazım.
  • Hakk’ı ancak Mirat-ı Muhammet’ten görebiliriz.
  • İnsanı Hakk’ta sonsuzlaştıran ve yaşatan, sevgidir.
  • Sevgi bütün yaratılanların varoluş mayasıdır.
  • Sevgisiz olan her mekân ve mahâl mundardır.
  • Sevgi Allah için yanmak ve olmaktır.
  • Allah’ın ve Resulullah’ın sevgisi ile yanmayan gönül hamdır, ahlâttır.
  • Hakikat ehlinin sermayesi aşk-ı sübhandır.
  • Talepte kararlılık, kararlılıkta da sabır esastır.
  • Sabır, sadrın genişliği kadardır. Sadır genişliği ise; kabulümüz, sevgimiz kadardır.
  • Kamil insan demek;Bütün duygularda,düşüncede ruhta olgunlaşmış insan demektir.,
  • Dervişân, Mürşidinin eşiğinde sadık olduğu sürece, farkında olsa da olmasa da tekamül halindedir.
  • Kim ki Allah’ı ciddiye almaz ise; Allah o kimseyi ciddiye almaz.
  • Hakkı görmeyen gözler amadır.
  • Gayret olmadan kişinin ulaşacağı hiçbir âliyet olamaz.
  • Kendi gerçeğimize yol bulmak için arz üzerinde var olan bütün mevcudiyetten istifade edeceğiz.
  • Bu fırsat âleminin bir tekrarı daha yoktur.
  • Hiçbir oluşum kendi halinde, kendi başına müstakil değildir.
  • İhvan isek bir iddianın sahibiyiz demektir.
  • İhvanın kemâlâtı, olgunluğu, karşılaşmış olduğu olumsuz tecellilere verdiği tepkilerle ölçülür.
  • Kişi muhatabı ve müdahili olmadığı hiçbir meselenin şahidi olamaz.
  • Herkes kazanımlarını kayıplarını tespit etsin ki şuurlu bir hayat yaşayabilsin.
  • Birebir uyarılar insanı daha çok uyandırır.
  • Bütün canlılara dostça yakın olmalıyız.
  • Tekâmül için her anı yeniden yaşamak , her anın yeniden talibi olmak zorundayız.
  • Gayret etmeyen kişiden Kâmil insan olmaz.
  • Ehl-i talip bu Kâinatın özelidir, özetidir.
  • Kul, hizmeti kadardır. Kul, sevgisi kadardır, Kul hoş görebildiği kadardır. Kul feragat edebildiği kadardır. Kul paylaşabildiği kadardır.
  • Ehl-i ihvan’ın sevgisi Rabbi’nin sevgisi, meşguliyeti Rabbi’nin meşguliyeti olmalıdır.
  • Her an Rabbi ile meşgul olanın, muhatabı Rabbi olur.
  • Güzel bakmalı, güzel konuşmalı, güzel dinlemeliyiz.
  • Hayırları geciktirdiğimiz zaman şerre dönüşür. Şerleri geciktirdiğimiz zaman hayra dönüşür.
  • İhvanın irşad olmasının ön şartı teslimiyattır.
  • İlmen yâkinlik; bilmek ve kabul etmektir.
  • İhvan telkin edileni yaşadıktan sonra Hakkel yâkina ulaşır.
  • Kul, Rabbini ne kadar ciddiye alırsa, Rabbi’de onu o kadar ciddiye alır.
  • Rahman’ın sevgilisi olmak gönlü cenab-ı Resulullah’a yönetmek ve tabi olmakla orantılıdır.
  • İhvan, kendi özünde kâmil duruşa ulaşırsa, onda bir değil de nice esmanın açılımı, nice sıfatın inkişaf ve izhariyeti yaşanacaktır.
  • Dünkü gibi konuşan, dünkü gibi anlayan, dünkü gibi yaşayanın anı ve akibeti hüsrandır.
  • Ehli gönül olan, ,Resulullah’a ve Ehli Beyt’egönül veren Ehl-i İhvan’ın seyr-i sülüğü nefis merkezli akıl ile değil gönül merkezli akıl iledir.
  • İhvan, hayırda ve şerde damlayı derya mesafesinde görecek kadar Rabbini önemseyen olmalıdır.
  • Hakka vuslat, ancak aşk- sübhân ile olur.
  • Aşığın, sevgisinin sancısıyla uykularının kaçması lazım ki, orada aşktan söz edilebilsin.
  • Hayatla zıtlaşan değil hayatla uzlaşan olmalıyız.
  • Eğer kişi yarışacaksa hayırda yarışsın selâmda, yarışsın, paylaşmada hoş görüde affetmede yarışsın.
  • Kişi tercihinin neticesini yaşar.
  • İnsan, sevebildiği kadar, değer üretebildiği kadar insandır.
  • İhvan, arif olmalı ve gönlünü bütün olumsuzluklardan arındırmalıdır.
  • Herkes yaptıklarının neticesini yaşayacak.
  • Biz kulluğumuzu her gün yeniden yenilemeliyiz.
  • Üstünlük ancak takva ile sevgi iledir.
  • Allah hiçbir zaman abes ile iştigal etmez.
  • Her işte bizim için hikmet ve hayır vardır.
  • Ehl-i ihvan hiçbir zaman olumsuzluk adına hesap yapmamalıdır.
  • Herkesin şeytanı, Cebrail’i, Mikail’i, İsrafil’i ve Azrail’i kendisiyle beraberdir.
  • Ehl-i ihvan demek arif olan, Hakk'a eren demektir.
  • Sevginin tezahürü ibadettir.
  • Eğer inanıyor, iman ediyor, seviyorsanız, yap denileni yapacak ve aksatmayacaksınız.
  • Sevenin ne gecesi ne gündüzü ne yorgunluğu ne bahanesi ne de mazereti olur.
  • Karşılaştığımız zorlukların tamamı tekâmül için ikrarımızı ispat içindir.
  • Bu âlem teşbih, tespit, tenzih, takdis ve şahadet âlemidir.
  • İnsanın Hak katında kadri, kıymeti sevgisi kadardır.
  • İnsan, yaşadığı zorluklar aşabildiği engeller kadar insandır.
  • Hiç zorluk, acı çekmeden, uğraş ve çaba sarf etmeden kimsenin başarıya ulaştığı görülmemiştir.
  • Hepimiz Allah’ın Resulûllah’ın ve Ehlibeyt’in aşkından muhabbetinden istifade edip Hakk’ta bakileşebilecek yetilere sahibiz.
  • İnsan, asliyeti kendisine unutturulmuş varlıktır.
  • Müsemmâ ehli olan için, isimler değişşe de asliyet değişmez.
  • Hiçbir güzelliği kendimize mal etmeden, bütün güzellikleri Rabbimizden bilmeliyiz.
  • Herkesin imtihanı iddiası kadar olur. Yani iddiası büyük olanın, imtihanı da büyük olur.
  • Kâinat, insan için, insana hizmet için halk edilmiştir.
  • Hayatın tamamı, kulluğun ve dostluğun talimidir.
  • Kişi bilgisinde değil yaşantısında kâmil insan olur.
  • Bizim yaşadıklarımız; tercihlerimizin, taleplerimizin ve dualarımızın neticesidir.
  • Mezheplerin farklı olması, dünya iklimlerinin, ırkların ve kültürlerin farklı olmasındandır.
  • İrfan mekteplerinin temelde aynı, detaylarda farklı farklı olması insanların, meşreplerinin farklı farklı olmasındandır.
  • Kimi takva ile kimi zikrullah ile, kimi hizmet ile, kimi de ibadet ile Hak rızasına ulaşmak ve kâmil insan olmak arzusundadır.
  • Din adına zıtlaşmalar, taraflaşmalar ve tefrikalar çıkarmak Rahman’ın ve Kuran’ın reddettiği duruşlardır.
  • Elin eksiğiyle uğraşan, kendi eksiğini hiçbir zaman göremez.
  • Biz bu âleme eksik tespit zabıtalığına gönderilmedik.
  • Âşık; mâşûkunu hususiyetle geceleyin, en çok yalnızlık halindeyken düşünür.
  • Geceleri ve seher vakti çok özeldir.
  • Dostluğun ilk şartı sevmektir. Fakat çıkarsız beklentisiz sevmektir.
  • Dost olmak, dostun her türlü yüküne katlanmaktır.
  • Bizim için yaşamak bir gündür, o da bugündür.
  • Kulluk adına yapmamız gereken ne varsa sabırla ve ihlâsla yapmalıyız.
  • Hak katında gıdalanmanın birinci esası, âdab-ı Muhammediye ve hakıkati Mahmudiye ile kıyam durmaktır.
  • Biz eyvallah tacını, ‘sensin’ tacını başımızdan, hiçlik hırkasını da eğnimizden hiçbir zaman çıkartmayacağız.
  • Bir damlanın hiçliğe ulaşması, onun deryaya düşmesiyle olur.
  • Bize ulaşan her tecellinin, Mevlâ'dan olduğunun bilincinde olalım ve rıza gösterelim.
  • Sakın tecellilerden kahreden, kederlenen olmayalım.
  • Tecellilerden şikayetçi olmak, kulun Rabbine olan saygısızlığıdır.
  • İhvan, hangi tecelli içinde olursa olsun, mutlaka güzel düşünmeli ve güzel değerlendirmelidir.
  • Edep ve âdap dışında nefes almayalım.
  • Biz, Cenâb-ı Resûlullah’ın vitrini olmalıyız.
  • Bütün nimetler ve âliyetler, gayret ve hizmet iledir.
  • Biz hangi hali yaşıyorsak bizim için hayırdır ve hikmetlidir.
  • Hikmete tabi olanlar hikmet ehli olurlar.
  • "Senin için Ya Rabbi" zevkiyle hayatı yaşayalım.
  • Huzur, ancak tevhid ile aşk ile sevgi ile Allah’a ve Resûlun’e yönelmek iledir.
  • Güzel ahlâk ve sevgi insanlığın omurgasıdır.
  • Her gününü son gün, her namazını son namaz, her muhabbetini son muhabbet gibi kabul eden kişinin yaşantısı Ehl-i ihvanca olur.
  • Büyük laf etmemeye çalışalım.Tevazu sahibi olalım.
  • Ehl-i Beyt olmak, hem nesebi hem de mezhebidir.
  • Ehl-i Beyt, Kur’an’ın ete kemiğe bürünmüş halidir.
  • Yaptığımız her şey kulluğumuzu ispat edercesine olmalıdır.
  • Halkı memnun etmek için Hakk'ı incitmeyelim.
  • Kemalat, hissedilen ilk nefesten son nefese kadar sadece Allah ve Resûl’u için say ve gayret etmektir.
  • Tevhid-i Ef-al hakikatin zübdesi, tevhidin nüvesidir.
  • Kullukta edebi olmayanın Hak’ta izzet bulması mümkün olamaz.
  • Hikmetleri seyretmenin tek şartı, tecellilere karşı sabırlı olmaktır.
  • Kişi yaşamış olduğu imtihanları aşabildiği kadar tekâmül etmiş olur.
  • Aslında bize zor gelen tecelliler, bizim için ikramdır.
  • Kulluğun esasında yap denileni yapıp sonucuna da razı olmak vardır.
  • Bütün kâinat, kişinin kendi hakikatine misaldir.
  • Öncelediğimiz Allah ve Resûl’u olmalı. Ertelediğimiz ise nefsimizin arzu ve istekleri olmalıdır..
  • Dervişi tekâmül ettirecek olan iştiyakı, kendine olan telkini, ve gayretindeki kararlılığıdır.
  • Her günü yaşamak, her günü diğer günden farklı bir alana taşımak için biz bugünün talebesiyiz.
  • Hatasını kabul edip hatasından dönen kul hayırlı kuldur.
  • Hedefi olmayanın istikameti de olmaz.
  • İhvan ne dünle ne de yarınla zaman kaybedecek sadece anını ve gününü değerlendirecek.
  • İhvanlık, halde örnek olmaktır.
  • Aile yaşantımızla, tecellilere olan tepkilerimizle, kişilerle olan ünsiyetimizle, her halimizle hele hele de ibadete olan düşkünlüğümüzle fark edilmeliyiz.
  • Cenab-ı Resûlullah’ın tezahür etmediği hiçbir mekân, Hak katında şerefli olamaz.
  • İbadet etmenin hoşnutluğunu yaşarken bu hoşnutluğu, ibadet etmeyenlere karşı bir üstünlük saymadan fail Allah'tır zevkiyle yaşamalıyız.
  • Kıyas, şeytani sıfatlardandır.
  • Karşımızda gördüğümüz eksikliği önce kendimizde tetkik etmeliyiz.
  • Hiç kimse kendi gerçeğine olan seyrine mürşitsiz yol bulamaz.
  • Baki olabilmenin, sonsuzluğa ulaşabilmenin tek şartı; Hak ile Hak olmak Hak’ta ölüp Hak’ta dirilmektir.
  • Hayata ders veren değil de hayattan ders alan talip olmalıyız.
  • Anlayan ve öğrenen olmalıyız.
  • Anladığını genişleten, hayatına uyarlayan olmalıyız.
  • Tasavvuf önce şeriat-ı Muhammediye ile yaşanır.Sonra hakikat-ı Mahmûdiye ile hikmetler talim edilir.
  • Bir meselenin görevlisi olmak ayrı şeydir, gönüllüsü olmak ayrı şeydir.
  • Ehl-i ihvanla konuşularak halledilmeyecek hiçbir mesele olmamalıdır.
  • Hak dostları bir araya geldikleri zaman bakışmaları bile muhabbettir.
  • İhvanlığın dört ana esası vardır; ihlas, şecaat, cesaret ve cömertliktir.
  • Hayatın tamamında, her adımda, her bir nefeste; bir tuzak, bir imtihan vardır.
  • Gönül, Rahman ile coşarsa; kişi karşılaştığı her türlü tecelliye sabır ve tefekkür ile mukavemet gösterir.
  • İhvan, ne Dünya ne de ahiret beklentisi olmaksızın kulluğunu fi-sebilillah yaşamalıdır.
  • Kur’ân'ı öğrenmeye, okumaya, okutmaya, anlamaya ve yaşamaya çalışalım.
  • İslam, yap denileni yapmak; yapma denilenden uzak durmaktır.
  • Kulluğunu yarına erteleyenin Allah sevgisi yeterli değildir.
  • Tekâmül etmek için sürekli gayret halinde olmalıyız.
  • İnsana olan sevgisizlik Allah’a olan sevgisizliktir.
  • Allah’a vuslat ancak Aşk-ı sübhan ile olur.
  • Hak’ta bâki olabilmek için kayıtsız şartsız teslim olmalıyız.
  • Dilimizde zikrullah ile gönlümüzde her daim muhabbetullah ile inşa olmaya çalışmalıyız.
  • Şeriatın ihlâl olduğu yerde hakikat olmaz.
  • Her türlü tecelliden istifade edecek kadar arif,hiçbir zorluktan yılmayacak kadar da dirayetli olalım.
  • Arif olan baktığı her zerreden, karşılaştığı her tecelliden kendisine istikamet arar.
  • Ehl-i ihvan hatasında ve günahında ısrar etmeyen ve tövbesinde aceleci davranandır.
  • Âşık maşukundan gelen cefalardan haz duymazsa gerçek aşık olamaz.
  • Kendisindeki gayrilikten arınan insan için dışarıda ve içeride gayri olan hiçbir şey kalmaz.
  • Kişinin samimiyeti, sadakati ve sevgisi ona istikamet verir.
  • Bizden istenilen öncelikle safiyet, samimiyet ve sadakattir.
  • Ehl-i ihvan öyle bir kristalize olacak, safiyet kazanacak, kendi benliğinden öyle bir sıyrılıp latifleşecek, şeffaflaşacak, kendine ait bir renk zan düşünce ve duygu kalmayacak ki Allah’ın boyasıyla boyansın yani Resûlullah’ın haliyle hallenmiş olsun.
  • Gayret, kulluğun esasıdır.
  • Biz bildiklerimizle amel edelim. Bilmediklerimiz, bize bildirilecektir.
  • Her Ehl-i ihvan bulunduğu cemiyette fark edilmelidir.
  • Bizim sabrımıza, bize kötülük yapanların şahitlik etmesi lazım.
  • Asli maksadımız, nefsimizi ve Rabbimizi tanımaktır.
  • Gayret etmeyen kişiden kâmil insan olmaz.
  • İhvan, kendi hakikatine seyri sülük ederken hem dünyasını hem de ukbâsını saadete erdirmiş olur.
  • Muhabbetimiz Resûlullah’ın ve Ehl-i Beyt’in muhabbeti, davamız Hak davası olsun.
  • Eğer insan Rahman’ın aynası olacaksa yansıtıcılığının çok net,arı ve duru olması lazımdır.
  • Eğer bir olumsuzlukla, zorlukla karşılaşıyorsak, bu bizim olumsuzluluğumuzdandır.
  • Arz ve semada her ne olursa insan ile ilişkilidir.
  • Sözümüzün ilk müşterisi kendi kulağımız olmalıdır.
  • İslâm şahitlik ile başlar, şuhut ile yaşanır. Ve yine şahitlik ile kemal bulur.
  • Hangi başarı vardır ki uğraşsız gayretsiz ve gönülsüz zuhura gelsin.
  • Aşığın ölümü Hakk’ta vuslat, sonsuzluğa uyanmak ve sonsuzluğu yaşamak olur.
  • Artık etrafımızla ve kendimizle olan kavgamızı bitirip, sevgiyle nefes almanın gayretinde olmalıyız.
  • Kişinin kararlılığı tecellilere gösterdiği mukavemeti kadardır.
  • Aşık hep maşukundan söz etsinler, hep ondan konuşsunlar ister; zaten gayrı şeyler aşığı rahatsız eder.
  • Kişi mutmain olmadıkça kulluğunda, dostluğunda hep hüsrandadır.
  • Cemal aşıkları için gayri olan her şey haramdır.
  • Zikrin esası namazdır, muhabbetullahdır.
  • İhvan, hayatın tamamında Rahman’ın iradesi altında yaşamaya dikkat ve özen göstermelidir.
  • Her şeye rağmen seveceğiz
  • Her şeye rağmen hizmette gayretli olacağız
  • Kulluk, içinde Rabbi'nden başkasını bulundurmayan, gayrilerden boşalmış hiçlik makamıdır.
  • Hayatın ve kulluğun emanetçisi olduğumuzu, bu emaneti taşımamız ve ehline teslim etmemiz gerektiğini hatırdan çıkartmamalıyız.
  • Hayatı hep Hakkça yaşamanın gayretinde olmalıyız.
  • Hayat, bizi kullukta belirli bir kıvama taşımak içindir.
  • Kendine gafil olan, Allah’a arif olamaz.
  • Her varlık Hakk'tandır ve Hak ile kaimdir.
  • Bütün masivalardan arınmak, “ölmezden önce ölmek” Hak’ta ebed olmak; olağanüstü bir azim ve gayret ister.
  • Kişinin kararlılığı, cesareti, azmi ve sevgisi bir arada tekmil olursa; kişinin önünde aşamayacağı engel ve mâni olmaz.
  • Talibin âli ve en yüce değerlere ulaşabilmesi, Allah ve Resûlu’ne olan muhabbeti, sevgisi ile orantılıdır.
  • Hedefimiz ve gayemiz, bugün tevhid noktasında Allah’ı Resulullah’ı ve Ehl-i Beyt’i dünden daha farklı idrak etmek ve yaşamaktır.
  • Tevhid adına bize yapılan teklifatın tamamını yaşamak, bizi kendimize döndürmek ve kendi hakikatimizle tanıştırmak içindir.
  • Tevhid meratiplerindeki yaşam talimlerinin tamamı, bizi kendi ruh derinliğimizdeki iç potansiyelimizden istifade ettirmek adınadır.
  • İhvanın bilip, yapmak isteyip de yapamamasının sebebi kendisinde yetersiz olan kararlılığı, gayreti ve talebidir.
  • Cenab-ı Resûlullah’ın tezahür etmediği hiçbir mekân, mükerrem ve münevver olamaz.
  • Hiç kimse kendi gerçeğine olan seyrinde mürşitsiz yol kat edemez.
  • Kulluk adına yaşanılacak ne kadar âli değerler varsa, bunların tamamı ancak mürşid-i kâmilin nezaretinde ve refakatinde yaşanılabilir.
  • Bâki olabilmenin, sonsuzluğa ulaşabilmenin tek şartı; Hak ile Hak olmak, Hakk’ta ölüp Hakk’ta dirilmektir.
  • Yaşadığımız ne tür olumsuzluk olursa olsun, bizim hedefimize olan iştiyâkımızı arttırmalıdır.
  • Her türlü olumluluk ve olumsuzluktan istifade eden olalım.
  • Ehl-i ihvan hiçbir zaman olumsuzluk adına hesap yapmamalıdır.
  • İhvan, kendisini yargılayan, kendisini öz eleştiriye açık tutan ve kendini kemâle taşıyan olmalıdır.
  • İhvan, ancak telkin edilen hikmetli sözleri, hadisleri ve ayetleri yaşantısına uyarlayarak gayretinde istikamet bulabilir.
  • Kim hidayeti dilerse hidayete ulaşacak; kim hidayete ulaşmak istemezse Rahmân da ona hidayet etmeyecek.
  • İnancı olmayanın istikameti olmaz.
  • İnsan-ı asli Allah’ın aynasıdır.
  • Nurun olduğu yerde zulüm, dinin olduğu yerde kin, sevginin olduğu yerde nefret olmaz.
  • Ehl-i ihvan demek arif olan gerçeklere eren demektir.
  • Herkes tercihinden yönelişinden meyil ve rızasından sorumludur.
  • Nimete ulaşmak için mutlaka hizmete talip olmalıyız.
  • İhvan düşünmekle, keşfetmekle ve gayret ile kemâlat bulur.
  • “Rabbim” diyen için zaten zorluk yoktur.
  • Hedefi olmayanın istikameti de olmaz.
  • İslam, aslen teslim olmak ve selamet bulmaktır.
NAMAZ VAKİTLERİ