Bir rivayete göre bisetin 11. Senesi, bir rivayete göre de 12. Senesinde, Recep ayının 27. Gecesi Miraç vukuu bulmuştur.
Kur’an-ı Kerim’in miraç hususunda gayet açık hükümlerine rağmen, kitapların pek çoğunda hakikatina erilmediği için Miraç, ya yanlış, ya da eksik anlatılmıştır. Bu yüzden de birçok kimse Miracı ya inkar etmekte veya anlamadan usulen inanmış görünmektedirler.
Şüphesiz ki Miraç olayı akıl ve mantıkla idrak edilebilecek bir hadise değildir. Ancak gerçek inananlar, Fahri Kainat Efendimize karşı olan aşk ve muhabbetleri nispetinde, namazın sırları ve hikmetleri içinde Miracı hissedip yaşayabilirler.
Miraç, Fahri Kainat Efendimizin Cenab-ı Hakk’ın dilediği bir keyfiyetle, çeşitli intikaller sonucunda Allah CC ‘nü seyretmesidir. Miraç lugat manasıyla merdiven anlamına gelmekte ise de, aslında Miraç, idrak ve irfaniyetle dıştan içe, maddeden sırra, efalden sıfata, sıfattan zata perde perde veya adım adım yaklaşma, erime, kavuşma, ferdiyetinden Ahadiyetin merkezine doğru evvela tamamen yok olma ve yokluk alemine kavuşma ile sümme vechullaha ayine olma halidir.
Bu alem bir ayine Hakk ile kaim
Mirat’ı Muhammed’den Allah görünür daim.
Ancak burada ayine olma keyfiyeti (hali) bir satıhtaki düz aynada teşekkül eden görüntü gibi değildir. Bu görüntü sonsuz boyut ve yüzeylerde, yönlere kayıtlı olmadan tecelli eden Hakk’ın görüntüsüdür. Yani var olan alemlerin her zerresinde, Cenab-ı Hakk sıfatları ile her an tecelli etmektedir. (Rahman-29)
Fahri Kainat Efendimizin Miraç olayını şu aşamalarda inceleyebiliriz.
1- Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya intikali
2- Mescid-i Aksa’dan Sidre-i Münteha’ya intikali
3- Sidre-i Münteha’dan ötesindeki alemlere intikali
4- Tahiyat sırrı ile geri dönmesi
1- Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya intikali İsra suresinin birinci ayetinde de bildirildiği gibi Mirac’ın maddesel fazı olan ilk intikal, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya olmuştur. Bu intikal ancak birkaç saniye sürmiştür ve Miraç’ta geçen zamanın tümü bundan ibarettir. Çünkü Muhammed (SAV) Miraç’tan döndüğünde henüz yatağı soğumamıştı. Miraç tasavvurda olan hayali bir olay değil, bedenle birlikte bütünün, maddi ve madde ötesi alemlere ilahi bir intikaldir. Allah-u Teala bu hikmeti anlatmak için miracı Mescid-i Aksa’dan başlatmıştır. Miracın bundan sonraki safhaları ve sırları Necm suresinde anlatılmıştır.
2- Mirac’ın ikinci safhası, Mescid-i Aksa’dan Sidre-i Münteha denilen, yaratılmışlığın sınır çizgisine kadar olan intikaldir. Fahri Kainat Efendimiz, madde aleminin bütün katlarına zaman ötesinde bir hızla intikal etmiştir. Fakat bu intikal zaman kayıtlı olmadığı gibi yönlere de kayıtlı değildir. Yani yaratılmış her varlığın her zerresine intikal etmiştir.
Cümle zerratı cihan edip sada
Çağruşuben dediler kim merhaba (Mevlid-i Şerif Süleyman Çelebi)
Peygamber Efendimiz Mirac’ın bu ikinci safhasındaki yolculuğunu Hz. Cebrail ile birlikte yapmıştır. Sidre-i Münteha’dan ileride madde ötesi alemler mevcuttur ki, Cebrail As. oradan öteye geçememiştir.
3- Efendimiz Mirac’ın üçüncü safhasında, Sidre-i Müntehanın ötesindeki mana alemlerine yine zaman ötesindeki bir hızla intikal ederek, bu alemlerdeki hikmetleri müşahede etmiş, zamanın ve mekanın hükümsüz olduğu bu alemlerden geçerek, idraklerin tasavvur edemeyeceği bir keyfiyetle ve kendisi gayri olmaksızın Cenab-ı Allah’ı müşahede etmiştir. Sidre-i Münteha’dan öteye varlık aleminden bir zerre geçemeyeceği için, Fahri Kainat Efendimiz bu makamdan öteye yokluk sırrı ile intikal etmiştir. Hal böyle olunca, yetmiş bin hicap o anda ortadan kalkmış ve Efendimiz mana alemlerinin bütün hikmetlerini müşahede etmiştir.
Ref olup ol şaha yetmiş bin hicap
Nuri tevhid açtı veçhinden nikap (Mevlid-i Şerif Süleyman Çelebi)
Fahri Kainat Efendimizin Miraç’tan sonra, El fakri fahri (yokluğumla iftihar ederim) hadisi kudsisini buyurması, Miraç hadisesinde yokluk sırrını ifade etmektedir.
4- Şüphesiz ki Fahri Kainat Efendimiz miraçta Cenab-ı Allah ile sohbet etmiştir. Fakat bu sohbet, içinde yaşadığımız fahri alemin harf, kelam ve ses ölçüleri kullanılmadan gerçekleşti. Çünkü orası maddeden en küçük bir eserin dahi kabul edeilmeyeceği bir makamdır. Bu hususunda Süleyman Çelebi Mevlid-i Şerifinde:
“Bu hurufu lafz-ı savt ola padişah
Mustafa’ya söyledi bi iştibah” buyurmuştur.
İşte bu keyfiyetle Fahri Kainat Efendimiz ile Allah CC. Arasında tahiyyat sırrı tecelli etti. Birinci cümlede Efendimiz; -“Allahım, dualar niyazlar selamlar rica ve yalvarmalar sanadır. En temiz, en güzel ve en yüce sensin” buyurdu.
Allah CC.;
-“Ey sevgili peygamberim, bu güzelliklerle birlikte selamım, rahmetim ve bereketimin tümü senin üzerine olsun” diyerek, Efendimizden gönülndeki dileğini istedi.
Bunun üzerine Efendimiz;
-“Ya Rabbi! Bu selam, bizim ve salih kullarının üzerine de olsun” dedi ve salih kullanırı da Mirac’a eriştir diye niyaz etti. Bunun üzerine Allah CC.:
-“O halde namaz kılsınlar” buyurudu ve namaz vakitli olarak müslüman üzerine farz kılındı. Ayrıca Bakara süresinin son iki ayeti ile inanların cennete gireceği müjdesi inananlara verildi. Böylece Miraç tamamlanmış oldu. Fahri Kainat Efendimiz yine merhale merhale geri dönüş yaparak, Hanei saadetlerine teşrif ettiler.
Miraç olan Namaz:
İslamiyette namaz, önce taklit olarak kılınır. Yani müslümanım diyen kişinin, İslamın beş şartından biri olan namazı kılması gerektiğine inanması ile, büyüklerinden gördüğü ve duyduğu biçimde namaz kılmaya başlamasıdır ki buna taklidi namaz denir. Şeklen kılınan bu taklit namaz ile özdeki gerçek namaz ve Miraç olan namaza doğru, birçok kademede namaz vardır.
Mü’min gerçek namaza yaklaşmak amacıyla, şekil ve hareketleri ile namazda okuduklarını anlamak için, araştırıp öğrendikten sonra kıldığı namaz tahkiki namaz olur.
Bu namazların ahlakımızda yaptığı merhale merhale eğitimle gerçek namaza yaklaşabiliriz ve okuduğumuz her ayetle birlikte, onun sırrını adeta yaşamaya başlarız.
Miraç olan namaz ulaşmak için ise, Efendimizn Sidre-i Münteha’dan öteye yokluk sırrı ile intikal ettiği gibi, bizim de Efendimize nisbetle, O’nun hikmet ve niyazına bağlı olarak, yokluk sırrına erebilmemiz gerekmektedir.
(Namaz için geniş bilgi kitabın 3. Bölümünde anlatılacaktır.)
İkinci Akabe Biatı:
Birinci Akabe biatından sonra, Medine’deki müslümanlara İslam dininin esaslarını öğretmek ve müslüman olmayanları da İslam’a davet etmel için, Hz. Peygamberin izni ile, Medine’lilerle birlikte giden Umeyr oğlu Mus’ab, Hazrec kabilesinden Es’ad bin Zürare’nin evinde misafir oldu. Es’ad bin Zürare ve Mus’ab bin Umeyr’in üstün gayretlei ile, Medine’de İslamiyet hızla yayılıyordu. Yalnız evs kabilesi reislerinden Sa’d bin Muaz ile Useyd bin Hudayr henüz islamiyete girmemişlerdi.
Bir gün Es’ad ile Mus’ab müslümanlarla sohbet ederlerken, onlara mani olmak amacıyla Useyd yanlarına geldi. Yüksek ahlakı, nezaketi ve kibarlığı ile pek çok kimseyi islama bağlayan Mus’ab, ona da çok nazik bir şekilde davranarak İslamiyeti anlattı ve Kur’an okudu. Kur’an’ın tesirinde kalan Useyd, hemen orada müslüman oldu.
-“Ben gidip size birini göndereyim, eğer o da iman ederse artık bu şehirde iman etmeyen kalmaz.” Diyerek gitti ve Mu’az’ın oğlu Sa’d’ı gönderdi. Oraya hiddetle gelen Sa’d, akrabası olan Es’ad’a sitemler ederek onu azarladı. Hatta onu tehdit etti. Mus’ab, ona da son derece yumuşak ve kibar davranarak kısace müslümanlığı anlattı. Kur’an okudu. Kur’an okunurken Sa’d’ın yüzünde iman işaretleri belirdi. Hemen;
-“Siz bu dine girerken ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Mus’ab da ona gereken şeyleri biildirdi. Sa’d da böylece İslam dinine girdi. Kabilesi olan Abdül Eşhel oğullarının yanına gidince onlara;
-“Ey cemaat! Siz beni nasıl bilirsiniz?” diye sordu.
Onlar da:
-“Sen bizim ulumuz ve en şereflimizsin” dediler.
Bunu üzerine Sa’d;
-“Öyle ise siz de Allah’a ve Resulüne iman etmelisiniz. Siz iman etmedikçe bundan sonra hiçbirinizle görüşmem. Deyince o gün kabilesinde iman etmeyen hiç kimse kalmadı.
Mus’ab Medine’deki bu sevindirici gelişmeleri Hz. Peygambere bildirdi ve o yıl Hac mevsiminde Mus’ab, Evs ve Hazrec kabilelerinden 73 erkek ve iki kadınla birlikte Mekke’ye döndü. Bunlar hacdan sonra bir gece yarısı Hz. Peygamberle yine Akabe tepesinde gizlice buluştular. Hz. Muhammed (SAV) toplantıya amcası Abbas’la birlikte geldi. Medine’liler Hz. Peygamberin Medine’ye hicret etmesini istiyorlardı. Resulü Ekram onlara bazı ayeti kerimeler okuduktan sonra, kendi nefislerini ve evladı ayallerini nasıl korurlarsa, kendisini de öyle koruyacaklarına dair söz vermeleri şartıyla onlardan biat istedi.
Medineli Zürare oğlu Es’ad:
-“Ya Resulullah! Biz buraya sana biat etmeye geldik. Sen nasıl emredersen öyle yaparız. Çocuklarımızı, ailelerimizi nasıl koruyorsak, seni daha fazla koruruz. Sözümüzde dururuz. İnayet Allah’tandır.” Dedi. Hepsi birden Hz. Peygamberin elini tutarak İslam yolunda gerekirse öleceklerine and verip biat ettiler.
Hz. Peygamberin ve müslümanların Medine’ye hicreti de bu görüşmede kararlaştırıldı. Toplantı bittikten sonra müslümanlar geldikleri gibi yine gizlice, ayrı ayrı yollardan dağıldılar.
Kureyşliler ikinci Akabe biatını ancak müslümanlar Mekke’den ayrıldıktan sonra duyabildiler.