Öncelikle bizleri varlığına muhatap kılan Rabbimize varlığının sınırsızlığınca hamd ve şükrederiz. Varlığı, var oluşumuzun sebebi olan Cenâb-ı Resûlullah’a ve onun aziz pâk Ehlibeytine ebeden salât ve selam ederiz. Sebeplerin en güzeli, en hayırlısı, en sevgilisi olan, hayranı ve sevdalısı olduğumuz Habib-i Hüdâ, Hâtem-ül Enbiya, Ahmed-i Mahmud Muhammed Mustafa Efendimizin, zâhir-bâtın âlemleri şereflendirdiği bu Mevlid Kandili gecemizin bütün ihvanımızın ve insanlığın necatına, vatanımızın dirliğine, birliğine ve bekasına vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Değerli dostlar, bugün Mevlid Kandili, kutlu doğum haftası ve Rebiyülevvel ayının on ikinci gecesi. Vesilelerin en güzeli olan Cenâb-ı Resûlullah’ın doğum gecesi olan Mevlid Kandilinde yine beraberiz. Resûlullah’ın zâhiren dünyaya gelişini bir çocuğun doğuşu gibi düşünsek dahi hakikatte, Hakk’ın zatında bâtın olan nur-u Muhammedinin cismi Muhammed olarak doğuşu Mevlid Kandili olarak tabir ediliyor.
Bu manada hadis-i kutside: “Ya Muhammed, seni yaratmasaydım âlemleri yaratmazdım.” diye buyruluyor. Rahmetellil âlemin olan Cenâb-ı Resûlullah’ın zuhuruna kadar gecen süreçte ise kâinat bir manada onun gelişi için hazırlanmıştır.
Cenâb-ı Resûlullah’ın zuhuru için bütün dinler, nebiler, peygamberler ve insanlık hazırlanmıştır. Çünkü gelen Hâtem-ül Enbiya olan, âlemlerin efendisi, ilâhî aşkın rahmet güneşi Cenâb-ı Resûlullah Muhammed Mustafa idi.
Öyle bir an, öyle bir zamanda geldi ki dünya insanlığın çizgiden çıktığı, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, kadınların ve erkeklerin köle diye satıldığı, ırkların ve erklerin hüküm sürdüğü bir cehalet batağı idi.
İnsanlığın gaflet karanlığına gömüldüğü bir zamanda şefaat ve hidayet güneş doğdu. Öyle bir güneş ki kâinatı ısıttı, aydınlattı ve insanlık âlemine nefes oldu. Hayat ve selamet oldu. Dolayısıyla insanlar Muhammedî ahlâk ile hayat buldular, insanlıktan ve kemâlattan nasipdar oldular.
Evet, bugün O’nun doğum yıldönümünü, bugün O’nun doğum gününü, bugün O’nun kutlu doğum haftasını kutlamak için bir aradayız. Bu kutlu heyecanı bizlere bahş eyleyen, böyle güzel bir sebepten dolayı bir araya toplanmamıza rehber olan, pirlerimizi, sultanlarımızı bir kez daha tâzim ve hürmetle yâd ediyoruz. Rabb-i Teâlâ, bütün pirânın ve sultanımızın himmetlerini üzerimize hazır eylesin. Bizleri de hizmetlerinde daim eylesin.
Mevlidhân Süleyman Çelebi Hazretleri’nin yazdığı naat-ı şerifte, Cenâb-ı Resûlullah’ı medh ü sena ettiği gibi övgülerin en güzeli Cenâb-ı Resûlullah’ı övmek, sevgilerin en güzeli Cenâb-ı Resûlullah’ı sevmek, yaşamın en güzeli Cenâb-ı Resûlullah ile yaşamış olmaktır. Çünkü o kâinatı yaratan, sebepleri halk eden, bütün kevn-i mekânın sonsuz kudreti olan yüce Mevlâ’mızın övdüğüdür, ma’şukudur, mirâdıdır.
Allah, O’nun sevgisinin hürmetine kevn-i mekânı ve bütün insanlık âlemini halk etti. Bu manada bizimde var oluşumuz ve şu an burada oluşumuz dahi bir manada Cenâb-ı Resûlullah’ın aşkının ve muhabbetinin devamlılığı içindir. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da zuhura gelecek olan bütün âlemler ve insanlık ailesi Cenâb-ı Resûlullah’ın devamlılığı içindir.
Kur’an-ı Kerim’de Cenâb-ı Resûlullah’ın lisanından: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve bu hâlinizden dolayı da sizi sevsin.” diye buyrulmaktadır. (Bkz. Ali İmran,31) Anlaşılıyor ki insanlık âlemi, Cenâb-ı Resûlullah’a tâbi olmak ve Cenâb-ı Resûlullah’a salât ü selam etmek için yaratıldı. Hak Teâlâ, Cenâb-ı Resûlullah’ı kendi varlığına mirât kıldığı gibi O’nun sevginin sebebine de bütün kevn-i mekânı halk etmiştir. Dolayısıyla bugüne kadar var olan, bugünden sonra da var olacak olan bütün varlıkların var oluş sebebi, Cenâb-ı Resûlullah’tır.
Hakk’ı sevmenin ispatı, Cenâb-ı Resûlullah’a tâbi olmak ile olacak ki talip Hakk’ın rızasına ulaşılmış olsun. Cenâb-ı Resûlullah’ı sevmenin ve tâbi olmanın ispatı ise O’nun ahkâm-ı şeriatına, sünnet-i seniyesine riayet ederek O’nun ahlâkı ile hem hâl olmak iledir.
Rabbim, cümlemizi Cenâb-ı Resûlullah Efendimizin şefâatine nâil eylesin.
“Ben ve meleklerim Resûl’üme çokça salâvat getiririm. Ey iman edenler, siz de Resûl’üme çokça salâvat getirin.” ayeti gibi Kuran’da geçen birçok ayet de bu konuyu daha anlaşılır kılmaktadır. (Bkz. Ahzab,56) Cenâb-ı Resûlullah’ı bütün yaşantımızda ve her nefesimizde hissedecek kadar onunla hemhâl olmalıyız. O’nun sevgisiyle, onun aşkıyla, onun muhabbetiyle bütün nefesler var olmalı ki insan hem hayatın hakkını vermiş olsun hem de nefesinden istifade etmiş olsun. Rabbim hepimizi onun sevgisine layık eylesin.
Her daim Rahmân ile meşgul olanlardan olalım. Her nefeste Hakk’ı zikredelim ki onun zikrettiklerinin safında olalım.(Bkz. Bakara,152) Cenâb-ı Resûlullah’a her daim sâlat ü selam getirmiş olalım. Zira insan, yöneldiği ile muhatap olacak. İnsan neyi arıyorsa neticesi aradığı ile olacak.
Mevlâ’m eğer bir kulu zikrederse o kulun âliyetini kim tanımlayabilir? Hiç kimse. O kulun ölçüsü, ancak Rahmân’ın katındadır. Bu hâl çok uzak bir hâl değildir. Her varlığa, her kula kuldan daha yakın olan bir meseledir. Her işinde Hakk ile meşgul olanın mazharı, Hakk olur.
Hakk’a doğru gayret edenlerin gayreti, kendisine kolaylaştırılır. Rahmân, kendine rağbet edeni zaten kendisine çekecek, ona hayrı sevdirecek, ibadeti sevdirecek, namazı sevdirecek, abdesti sevdirecek, doğruluğu sevdirecek, helali sevdirecek. Daha önemlisi de kâmil bir mürşidini sevdirecek ve O kulunu mürşid-i kamil ile inşa ederek kendine yakın kılacak, veli kılacak. Eğer kişi nefsinin ihvanlığını, nefsinin kulluğunu ısrarla yaşıyorsa; Allah onu kendi nefsine itecek. O kişi de şerre karşı bir iştiyak oluşacak ve olumsuzlukları yaşamaktan kendini bir türlü alıkoyamayacak. Böylelikle de yaptıklarıyla kendi cehenneminin azabını hazırlamış olacak. Şunu anlıyoruz ki: İnsan kendi tercihinin ve yaptıklarının neticesini yaşar. Ayet-i kerime de buyrulduğu gibi “Cahillerden uzak durun, cahillerle arkadaşlık etmeyin.” (Bkz. A’raf,199) Zira gafillerle olanlar gafillerden olurlar. Ariflerle olanlar ise ariflerden olurlar.
İnsan, bu âlemde Allah ve Resûl’ü için ne yapması gerektiğini düşünür, araştırırsa o kula da birçok hayır kapıları açılır ki kul hangi kapıdan gireceğini şaşırır. Allah’a ulaşmak isteyeni Allah mutlaka sevebileceği bir mürşid-i kâmile ulaştırıp ona yakîni yaşatır. Dolayısıyla talip, kendisine verilen iştiyak ve rağbet ile yılmadan şevk ve vecd ile Muhammedî hâllerle hâllenerek kâmil insan olmayı talim eder.
Dostlar, bu yaşamın tekrarı olmadığı gibi kayıp anların da telafisi yoktur. İnşallah bu tek perdelik hayat sahnesini, hayatın hakkını vererek Hakk-el yakîn olarak yaşamış olalım. Allah’ı ve Resûlullah’ı temsil edenlerden olalım. Bütün gayretimiz; yaratılış gayemiz olan Rabbimizi tanımak ve O’na kul olmak olmalıdır. (Bkz. Zariyat,56)
İnsanın uzak durması gereken, kendi nefsanî duyguları, kendi olumsuzluklarıdır. İnsan salihlerle, âşıklarla yakın olmalı ki onun yolu yakîn ve müstakim olsun. Dolayısıyla Allah’ın sevgisine mazhar olup veliler safında olanlar için bir daha korku yoktur ve onlar bir daha mahzun olmayacaklar. (Bkz. Yunus,62)
Allah göz verdi Hakk’ı görelim diye, kulak verdi Hakk’ı dinleyelim diye, dil ve dudak verdi Hakkı zikredelim diye, irade verdi tefekkür edelim Hakk’ı dileyelim diye, el ve ayak verdi Hakk’a hizmet edelim diye, gönül verdi Hakk’ı sevelim diye. Bu emanetleri nefis adına, egomuz adına kullanırsak emanete ihanet etmiş oluruz. Unutmayalım ki neticemiz, yaptıklarımızın karşılığı olacak.
Rabbim, hesabını veremeyeceğimiz hâllerden bizleri muhafaza buyursun. Bizim beşer olmamız, hata işlemeye müsait olmamız anlamındadır. Bizler hatasını ve günahını bilen, hatasından dönen olalım. Bu tür kandil geceleri de bizim kurtuluşumuza, affımıza vesile olsun inşallah.
Rahmân ve Rahim olan Allah’ın bütün güzellikleri her geceye şâmil olmakla birlikte bu tür geceler kulların istifadesi için farklı bir hususiyet arz etmektedir. Cenâb-ı Resûlullah’ın bu âlemi doğuşuyla şereflenmiş olması hürmetine Rabbim bizleri bağışlasın, ânımızı ve ahirimizi hayırlı eylesin.
Mevlid Kandili gecelerimizin insanların aff-ı mağfiretine vesile olması için tövbe ile niyaz ile ibadet ile bu geceden istifade edelim.
Bu noktada Rabbim cümlemizin yâr ve yardımcısı olsun. Rabbim, sevdikleri ile sadıkları ile hem hâl eylesin. Sevdiklerini bizlere sevdirsin, sevmediklerinden de bizleri uzak eylesin.
Rabbim, ihvanımızın ve insanlık ailesinin gayretlerini âli eylesin. Ehlibeyt-i Resûlullah’ın yol ve erkânında aşk ile, sıdk ile sa’y ve gayret edenlerden, Ehlibeytin hâliyle hâllenenlerden eylesin.
Cenâb-ı Resûlullah’ın dünyaya zuhur edilişinin seneyi devriyesi bütün insanlık âlemi için hayırlara vesile olsun. Mevla’m bizleri de Cenâb-ı Resûlullah’ın feyzinden, şefâatinden ve sevgisinden istifade edenlerden eylesin.
Mevlid Kandiliniz mübarek, gecemiz ve ömrümüz hayırlara vesile olsun.
Ali BEKTAŞ
İstanbul, 2007