Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de; Kâbe’nin yeryüzünde Allah adına inşa edilen ilk ev olduğunu, insanlar adına feyiz, hidayet, bereket ve aşk ile muhabbet kaynağı olduğunu, aynı zamanda orada Makam-ı İbrahim’inde varlığını özellikle belirtiyor. ( Bkz. Ali İmran, 96 – 97)
Makam-ı İbrahim; bugün hâlâ Kâbe-i Şerif’te bulunan, Hz. İbrahim’in Kâbe’yi inşa ederken örülen duvarın boyunu aşması üzerine, üstüne çıkıp inşaatı devam ettirdiği taş olarak bilinir. İnşaat bittikten sonra da kaldırılmayan bu taş, Hz. İbrahim’e bazen iskele, bazen kürsü, bazen de minber olmuştur.
Hz. İbrahim, Kâbe’ye gelen insanlara Hak dini anlatıp nasihatlerde bulunurken, kalabalık topluluklara hitap edeceği zaman bu taşın üzerine çıkıp tek olan Allah’a iman etmelerini, putlara tapmanın şirk olduğunu söyler, insanları tevhid dinine davet ederdi.
Yukarıdaki ayet-i kerimeyi iyi tefekkür edip düşünürsek orada Zemzem’in (muhabbet) olması, Kâbe-i Şerifte kan dökülemeyeceği (emin belde), oranın Beytullah (Allah’ın evi) olması, bazı hastalıkların şifa bulması, aşk ile tavaf edenin gönlünün huzur bulması Kâbe’nin hikmetlerindendir.
İbn-i Abbas (r.a)’ın anlattığına göre: Hz. İbrahim (as) Mekke’ye geldiğinde Allah’tan Kâbe’ yi inşa konusunda emir almıştır. Daha önceki ziyaretlerinin aksine bu sefer görevli olarak gelmiştir. Oğlu Hz. İsmail (as) ile Beytullah’ın temellerini kazmaya başlarlar, kazarken de şöyle dua ederler: “Ey Rabbimiz! Senin rızan için yaptığımız bu işimizi, sen kabul buyur. Şüphesiz ki bizden işiten ve bilen ancak sensin.” (Bkz. Bakara- 127)
Hz. İbrahim’in bu duasına karşı Cenab-ı Allah “İbrahim’in makamını namazgâh edinin” diye buyurarak kabul etmiştir. (Bkz. Bakara-125) Makam-ı İbrahim, Kâbe’nin içinde bulunan ve Harem-i Şerif dediğimiz alandaki bir yerdir. Önceleri Kâbe’nin duvarına bitişik olan bu makam, Hz. Ömer zamanında biraz daha açığa, şimdiki yerine alınmıştır.
Peki, Makam-ı İbrahim’i kendimizde nasil tefekkür ederiz?
Hz. İbrahim’in mahlası, Halilullah’tır yani Allah’ı çok seven dost manasınadır. Bizler de şayet Allah’ı çok sevdiğimizi söyleyip ikrar ediyorsak tıpkı Hz. İbrahim gibi önce yüzlerce deveyi (dünya malı sevgisinden), sonra Hz. İsmail’i (nefsi bağımlılıklarımızdan), en sonunda da kendini kurban edip Nemrut’un ateşine atılmaktan (Ölmezden evvel ölmek) tereddüt etmemeliyiz.
Makam-ı İbrahim, seçilmişlerin makamıdır. Onların seçilmiş olmalarının özelliği; meratib-i tevhid sahibi olmalarındandır. O’nlar ne iş yaparlarsa Hak adına, Hak ile Hak’tan yaparlar. Kendilerine hiçbir şeyi bend etmezler. Kişi, güzel ve hayırlı işlerle meşgul olup ibadet dahi etse yaptıklarında “ben yaptım” anlayışı olduğu sürece o kişi şirkte ve hüsrandadır. Hz. İbrahim’in (as) Makam-ı İbrahim sahibi olmasının bir nedeni de Beytullah’ı imar edip yüceltmesidir. Sende Rabbini kendi gönlünde o kadar yücelt ki, sende de sana ait hiçbir şey kalmasın.
Bundan sonra da Makam-ı Mahmut vardır ki; O’da Allah’ın çok sevdiği demektir.
Enver Efe
İstanbul, 22.09.2015