Kurbiyyet ; Arapça bir kelime olup akrab, akrabalık kökünden gelir. Mana itibari ile yakınlık demektir. Kan bağı ile kurulan akraba yakınlığının yanı sıra bir de Hakk'a yakınlık vardır. Hakk'ı arzulayıp O'na yakın olmanın yolu; bu yakınlığı Hakk'ı bilen, tanıyan ve bu yolda seyr ü süluk eden ehilden talim etmektir.
Hakk'a yakın olmak iki türlüdür: bir kurbi feraiz ile, iki kurbi nevafil ile.
Kurbi feraiz; Allah'a farz ibadetler ile yaklaşmaktır. Abid bu farz ibadetleri aksatmadan, ihmal etmeden, ertelemeden büyük bir ciddiyet içinde yapar, namazlarda Rab'binin huzurunda olduğunun arifi olup namazlarını tadili erkan ile kılarsa o artık takva sahibi olur. Gün içerisinde farz ibadetlerinin yanı sıra ne yaparsa yapsın, bu yaptıklarında da Allah'ın rızasını arar. Kurbi feraizde özen ve itina ile yapılan ibadetler, insanı kurbi nevafile taşır.
"Şüphesiz Allah takvaya sarılanlar ve ihsan şuuruyla iyiliği ve güzelliği takip edenlerle beraberdir. (Bkz. Nahl 128)”
Sırrı Sakati Hz.leri: "Kurb, itaattir." demiştir.
Ruveym bin Ahmet Hz.leri: "Kurb, engelleri aradan kaldırmaktır." demiştir.
Serrac Tusic Hz.leri: "Kurb; kulun kalbiyle Hakk'ın kendisine yakın olduğunu hissedip itaat ve ibadetiyle O'na yaklaşması, dili ve kalbi ile O'nu zikredip bütün dikkatini ona vermesidir." demiştir.
Ehlullah'ın bir tarifi de şöyledir: -yol ve erkanda seyrü sulük usulleri dikkate alındığında kurb için şu tarifi yaparlar- "Kurb; bir nefha-i İlahi olan insan ruhunun iman, amel-i salih, teveccüh ve ihlas ile nefsi terbiye ve inkişaf ettirilip Hakk'a bir miratı mücella haline getirilmesi ve böylece insanın cismaniyet boyutunu aşarak Allah'a yaklaşması demektir."
Kurbi nevafil; üzerimize farz olmadığı halde severek, isteyerek ve arzulayarak yaptığımız ibadetlerdir. Örneğin; Rab'bimizi çokça anar, ona çokça şükretmek, aldığımız nefes için şükretmek, verdiğimiz nefes için şükretmek, bize bu nefesi aldırana şükretmek gibi. Bunlara arif olup şükredebildiğimize şükretmek gibi. Sıhhatimize, mutluluğumuza ve saadetimize şükretmek gibi. Verdiği nimetlere şükretmek, hastalandığımızda Rab'bim bizi kendisine muhatap kıldı deyip bizi hastalıkla sınamasına şükretmek, bize bunca nimetleri ihsan etmesine şükretmek gibi. Şükredeceğimiz o kadar çok sebep var ki misalleri uzatmak mümkün. Fakat şunu unutmamak lazım ki en güzel şükür, Rab'bimizin en çok sevdiği namaz ile olur.
"Sana mahsus bir nafile olmak üzere gecenin bir kısmında teheccüt namazı kıl! Böylece Rab'bin seni MAKAM'I MAHMUD'a eriştirir." Ayet-i kerimesi namazın önemini vurgulamaktadır. (Bkz. İsra 79) Kurbi feraizde namazın tadili erkan ile kılmamız gerektiğine vurgu yapmıştık. Kurbi nevafil namazlarımızı Kurbi nevafil namazlarında da özenli ve şevkli kılmalıyız. Kıyamımızda, kıraatımızda, rukümuzda, secdemizde daha da heyecanlı olmalıyız. Bu şuna benzer: çok sevdiğimiz birine hediye alacağımız zaman o hediyeyi özenle seçer, paketini özenle yaparız. Hediyemizi sevdiğimize güler yüzle ve samimiyetle takdim ederiz. Üstüne bir de hediyemiz makbul görülürse dünyalar bizim olur.
Nafile namazlarımız da böyledir. Bu namazlar bizi sevgi ile yoğunlaştırır. Halimizde bir değişiklik yaratır. İnsanlara bakış açımız değişir. Ne incitir ne de inciniriz. Hiçbir şeye olumsuz bakmaz, olumsuz gibi görünen hiçbir şeyden etkilenmeyiz. İyi-kötü, hayır-şer, güzel-çirkin gibi ikilemlerden kurtulup 'Rab'bim sanatını böyle işliyor' diyerek bu tecellileri gönül gözüyle seyrederiz.
Bir de Allah'ın bizim gönlümüze ihsanları vardır. Bu ihsanlar lisana getirilemez. Dil, anlatmaktan aciz kalır. Bu ihsanlar ancak halimizle açığa çıkar ki bunlar her aşığın fıtratına ve kapasitesine göre değişir. Nitekim Cenab-ı Resulallah bir hadisi kutsi de: "Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşır." diye buyuruyor.
Değerli dostlar bu hadis-i kutsiye mazhar olan aşığı düşünebiliyor musunuz?! Onun tevhid neşesini, onun Muhammedi ahlakını, onun tenezzülünü idrak edebilmemiz için ancak hayranlıkla seyretmeli ve ondan faydalanmalıyız.
Değerli dostlar, özetleyecek olursak Cenab-ı Hak Kur'an'ı Kerimin'de "Ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verîd. Biz ona şah damarından yakınız" diye buyurmaktadır. (Bkz. Kaf-16) Allah'ın kula yakınlığını ve bu yakınlığın kuldan nasıl açığa çıktığını incelersek kudsi hadiste "LA YESE'UNİ ERDİ VELA SEMAİ İLLA YESE'UNİ KALBİ ABDİL MÜ'MİNUN" yani "Yere ve göklere tecellim ile sığmam, kulumun kalbine sığarım." diye buyuruyor. "O kulumun gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı, işiten kulağı olurum." diye buyuruyor.
Ama kulun bu yakınlığa mazhar olabilmesi için ef'alini, sıfatını, zatını Hakk'a nispet etmesi gerekir. Artık o kulun gönlünde "ben ve benim" diye bir düşüncenin ve arzunun yer bulmaması gerekir.
Nitekim Mecnun Leyla'yı ne zaman ziyarete gitse kapıyı çalar ve Leyla: "Kim o?" diye seslenir fakat Mecnun Leyla'sına 'ben' dediği müddetçe o kapı hiç açılmaz.
Kurban, kelime olarak kurbiyyetten gelir. Sadece Rabbimiz için kesilen kurbanların haricinde, kendi özünden ve nefsinden, en çok sevdiklerini kesmektir. Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra bizi Allah'tan uzaklaştıracak olumsuz hal ve hareketlerimizi de bir daha yapmamak şartı ile terk etmektir. Biz, kalbimizde nefsin olumsuzlukları olan kin, kibir, gurur gibi duygularımızı terk ettikçe onların yerine Rabbimizin sevgisi ve muhabbeti yerleşir.
Bunu da terk etmekten ne çıkar demeyelim. Bir kibrit çöpü bir ormanı tutuşturabiliyorsa Allah'ın sevgisi de kalbimizdeki kötülükleri yakar kül eder. Ancak İsmail örneğinde de olduğu gibi en güzel kurban, kişinin kendisini Hakk'a kurban etmesidir.
Son olarak bir de kabir kelimesi vardır ki o da kurbiyyetten gelir. Buraya kadar ki bütün anlattıklarımız "Ölmezden evvel ölünüz!" hadis-i şerifine erebilmek içindir. İşte o zaman insan, Rabbinin kulu olur. Yaptığı bütün işler, O'nun ile O'nun adına olur.
Rabbim kurbiyyetine erebilmemiz için say ve gayretlerimizi arttırsın.
Rabbim bizleri sevdiği kulları ile dost kılsın.
Rabbim bizleri gerçek manada O'na kurban olanlardan eylesin.
Rabbim bizleri ölmezden evvel ölenlerden eylesin.
Rabbim bu yolda cümlemizin yar ve ayanı olsun.
Enver EFE
03.05.2014 İstanbul