Değerli dostlar! Kurban; iman, takva, itaat ve teslimiyet imtihanıdır. Hz. İbrahim’in güzel ahlâkı, Allah’a imanındaki samimiyetinin en güzel ifadesidir. Gerçek şu ki; ‘İbrahim tek başına bir ümmetti’ ayetindeki ifadeyle O tek başına bir ümmet ve ordudur. (Nahl Suresi,120)
‘İyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve hanîf olan İbrahim’in dinine uyandan daha güzel dinli kimdir? Allah, İbrahim’i dost edinmiştir’ ayetiyle bildirdiği peygamberi, Hz. İbrahim oldukça zorlu bir imtihan yaşar. (Nisa Suresi,125) Gördüğü rüya üzerine oğlunu kurban edecektir. Rüyasını hiç tevil etmez. Oğluna duyduğu sevgiye rağmen emrolunduğuna itaat eder.
Kur’an’daki kıssa ile Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail’in başından geçen imtihan şu şekilde bildirilir. Biz, O'nu halim bir çocukla müjdeledik. Böylece çocuk onun yanında koşabilecek çağa erişince, İbrahim O’na: “Oğlum, gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm.”
“Ey oğul, sen ne düşünüyorsun?” diye sorar. İsmail dedi ki: “Babacığım emir olunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın.” “Sonunda ikisi de Allah’ın emir ve takdirine teslim oldu. Babası İsmail’i kurban etmek için O’nu alnı üzerine yatırdı. Biz O’na ‘ey İbrahim’ diye seslendik. Gerçekten sen rüyayı doğruladın. Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Doğrusu bu apaçık bir imtihandı ve O’na büyük bir kurbanı fidye diye verdik.” (Saffat,101-107)
Yüce Allah, yukarıdaki ayetlerde Hz. İbrahim’in nasıl bir imtihan yaşadığını bizlere aktarır. Kurban; Allah’a yakınlaşmak için sahip olduklarını kurban etmektir bir manada. Kurban, adanmışlığı ifade eder. Kurban; sevdiklerimizden Allah adına vazgeçmektir. Onları Allah’ın tecellileri olarak sevebilmektir. Bizlere bahşettiği güzellikleri O’na yaklaşma vesilesi kılmaktır.
İnsanlık tarihinin kayıtlarına geçen ilk imtihan da Âdem’in iki oğlu arasında geçen kurban hadisesidir. Âdem’in iki oğlu Allah’a birer kurban sunar. Ancak Habil’in kurbanı kabul edilirken Kabilinki ise kabul görmez. Rivayete göre kabul görmemesi bu dünyaya bağlılığındandır. En iyisini kendine saklama gayretidir.
Kur’an ayetinde bu olay şöyle anlatılır: Kurbanı kabul edilmeyen Kabil, Habil’e demişti ki: “Seni mutlaka öldüreceğim.” Habil de: “Allah ancak korkup sakınanlardan kabul eder. Eğer beni öldürmek için elini uzatırsan ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” (Maide Suresi,27-28)
Şimdi bu iki kardeşin kıssasından da anlaşılacağı gibi Rabbinin nimetlerinin en hayırlısını ve en güzelini, yine O’nun yolunda kurban etmektir. Bu da imanın gereğidir.
Seyit Seyfullah, bir gerçeği böyle dile getirmiştir. Kurban olmak, can vermekle mümkün olur. Burada kesilecek olan baş, boyun üzerinde duran değil nefse zulmeden benlik egosu, yani enaniyettir. Hz. Pirimizin buyurduğu gibi: “Can veren canan bulur.”
Yani kurban; her şeyden önce yüce Allah’a yaklaşma vesilesidir. O’na, O’nun mülkünden türlü türlü armağan takdimidir. Üstadımızın buyurduğu gibi: “Cennetin yolu dünyadan geçer.”
Allah’ın rızasına ulaşmak, O’nun yarattıkları ile olan ilişkimizi tevhid temelinde düzenlemekle mümkün olabilmektedir. Tevhid inancı; insanlara bakan yüzü ile hiçbir beşeri değere tapmadan tüm yaratılanlarla tevazu, merhamet ve sevgi temelinde münasebet kurmayı gerektirir.
Tevhidin, Rabbimize bakan yüzünde ise O’nu her türlü maddi-manevi kirlilikten beri kılma gayesi olan tenzih bulunmaktadır. Rabbimizi tenzih etmek suretiyle yüceltmek, büyüklemek O’na olan sevgi ve bağımlılığımızı göstermek gerekmektedir. Yani kurban; salih amellerimizin hikmeti ve gayesidir. Buradaki maksat ise; ilahi rızaya kavuşmak ümididir.
Hayattayken inanç ve güzel fiillerde öne çıkanlar ahrette de öne çıkanlar olacaktır. İşte onlar Allah’a yakınlık sağlayanlardır. Esenlik ve mutluluk bahçelerinde yaşayacaklardır. (Vakıa,10-12) Ayette buyurulduğu gibi: “Dünya ahiretin tarlasıdır. Dünyasını imar eden müminler, manasını da imar etmiş olurlar.”
Yine kendi kurbiyetimize dönersek; kurban bir sembol olarak, rezzak olan Allah’ın bizim için seferber ettiği imkânları salt, bize ait sanmayıp başkaları için de seferber etmektir. İnsanlardaki mülkiyet tutkusu ve benseverlik; sahip olandan vazgeçmeyi zorlaştıran bir fitne ve imtihan aracıdır. Fakat Hz. İsmail gibi varını, yoğunu ve dahi canını, Allah’ın emrini her şeyden aziz tutmasıyla feda-i can etmesi O’nu da şehitlerden eylemiştir.
Kurban; Allah’ın rızasını elde etmek için yerinde malını mülkünü feda etmek yerinde canı, kanı feda etmek yerinde uykuyu, rahatı feda etmek yerinde zamanı, mekânı feda etmek yerinde makamı mevkiyi feda etmek yerinde şanı şöhreti feda etmek yerinde bilgiyi ilgiyi feda etmek yerinde sevgiyi aşkı feda etmektir. Kısacası nefsimizi günaha çağıran tüm davetleri reddetmektir. Hattı zatında hiçbiri bize ait olmayanlardan kurtulmaktır, kurban vesselam.
Rabbim, cümlemizi kurbiyetine dâhil olanlardan eylesin.
Rabbim, bizlere tevhid taliminde VAHDETÎ, sabırda SEBÂTÎ, rızada KANAÂTÎ, adanmışlıkta FEDÂÎ, tenezzülde TURABÎ halleriyle hâllenmeyi keremiyle bahş eylesin.