HAZRETI MUHAMMED MUSTAFA SALLALLAHU ALEYHI VESSELLEM
Arap yarımadası Asya'nın güneybatısında yer alır.En meşhur şehir Mekke'dir.Dağlık bir yer olan Makke'nin ortasında,İbrahim ve İsmail As.'ın inşa ettiği kabe bulunmaktadır.Kabe'nin iki tarafında Sefa ve Merve tepeleri yer alır.
Yemen bölgesi dışında bütün yarımada dağlar,ziraate elverişsiz vadiler,çorak topraklar ve çöllerden ibarettir.Ancak bazı yörelede bulunan vahalar ve meralar,Arabistan'da sadece göçebe hayata elverişliydi.Bu sebeple arap halkının çoğunluğu ticaretle uğraşırdı.
İslamiyetten önce araplarda,soya sopa yardımda bulunmak,düşkünleri görüp gözetmek,sözde durmak,emaneti gözzetmek,komşuya yardım etmek gibi iyi huyların yanında,soysopla öğünmek,mensup olduğu kabileyi üstün görmek,kan gütmek,kız çocuklarını diriri gömmek,alabildiğine fazla kadın almak gibi birçok kötü huylarda vardı.
Araplar içinde putlara,ateşe,ay'a,güneş'e ve yıldızlara tapanlar çoğunluktaydı.Ayrıca hristiyan,musevi ve zerdüştlerde azınlık olarak bulunmaktaydı.Bu dinlerden başka,Allah'ın birliğine inanan fakat yıldızları da mukaddes sayan,Sabia dinine uyanlarla,İbrahim As.'ın dinine tabi olduklarını söyleyen ve kendilerine HANİF adını veren,putlara tapmayan bir azınlıkta bulunuyor
Arabistan halkının pek çoğu putlara tapmakta idi. Kabenin üzerine yerleştirilmiş bulunan ve Hubal (Hübel) adı verilen büyük put bütün putların reisi kabul edilirdi. Ayrıca her kabileninkendine mahsus putlarıda bulunurdu. Bu putların o devirde en önemlileri şunlardır.
1-LAT: Bu put Tail'de bulunuyordu. Sakif kabilesi bu puta tapardı.
2-UZZA: Bu put Mekke' de idi.Kureyş ve Kinane kabileleri buna taparlardı.
3-MENAT:Medine'lilerin putu idi. Evs,Hazreç ve Gassan kabileleri bu puta taparlardı.
4-VEDD:Dumetü'l-Cendel'de idi.Kelp kabilesinin taptığı putt
5-SUVA:Hüzeyl kabilesinin putu idi.
6-YEGUS:Mizhaç kabilesi ile Yemende'ki bazı kabilelerin taptığı puttu.
7-YEUK:Hemdan kabilesine ait olan bu put Yemen'de bulunuyordu.
Arapaların dini merkezi daima mekke şehri idi.Hz.İbrahim ve Hz.İsmail tarafından inşa olunan Kabe,Mukaddes Beytullah burada idi.Araplar zamanla Hz.İbrahimin'in dininden,tevhid esaslarından uzaklaşıp putperestliğe daldıktan sonra,Kabe'nin içi putlarla dolu oılduğu halde yine kabe'yi ziyaret ve tavaf adeti devam ediyordu.Putlara tapmayan ve İbrahim As.'ın dinine uyan Hanifler bu geleneği bilerek iputperestler ise adet olduğu üzere bilincinde olmadan sürdürüyordu.
Hz.Muhammed S.A.V İbrahim peygamberin soyundan,Kureyş kabilesinin Adnan oğulları kolundan gelen Haşim oğullarındandır.Babası Abdullah, dedesi Abdülmuttalip,onun babası Haşim,onun babası Abdi Menaf,onun babasıda Kusay'dır.Onbeş batın sonra Adnan'a ,Adna'Nın silsilesi de İsmail As.İbrahim As.Nuh As.,İdris As.,Şit As.ve Adem As'a dayanır.
Sevgili peygamberimiz HZ.Muhammed S.A.V'in anne tarafından soyuda dördüncü kuşakta İbrahim As.'ın soyuna bağlanır.Yani Hz.Peygamberin baba ve anne tarafından ataları dördüncü kuşakta aynı idiler.Hiç birisi harama el atmaış,cümlesi pak ve temizdiler.
Kabe'deki mukaddes vazifeler daima Hz.İsmail'in sülalesi tarafından yürütülürdü.Bu vazifeler bir aralık Huzaa kabilesinin eline geçtiysedeKusay b.Kilab bu vazifelerin hepsini bir vesile ile tekrar eline aldı.Bu vazifelerden Kabe'nin anahtarlarını elinde bulundurmaya HİCABET,hacılara su temin edip Zemzem suyuna bakmak vazifesine SİKAAYE,hacıları ağırlama görevine RIFADA,umumi toplantı tertip etme görevine ise KIYADE denilirdi.Bu vazifelere sahip olan kişiyede Kabenin MÜTEVELLİ'si denirdi.
Kusay'ın ölümünden sonra büyük oğlu Abd'üd-dar,Kabe'nin Mütevelli'si oldu.Bu görev sonrada onun oğullarına geçti.Ancak Kusay'ın Abd-i Menaf adındaki oğlu itibar ve şeref bakımından daha üstün idi.Abd-i Menaf'ın oğulları Haşim,Abd-i Şems,Muttalib ve Nevfel,amcaoğullarının elinden bu vazifeleri almak isteyince araları açıldı.İş harbe varacak iken arabulucular tarafından uzlaştırdılar.Sikaaye ve Rifaada görevleri,Abd-i Menaf oğullarına,diğer görevlerde Abd'üd-Dar oğullarına verildi.
Abd-iMenaf oğullarından Haşim,kavminin ulusu ve zengini idi.Sikaaye ve Rifaada görevlerini büyük bir şerefle ve başarıyla sürdürüyordu.Onun zamanında Mekke'nin mevkii yükselmiş,Arabistan'ın merkezi olmuştu.Haşim,hacılara olduğu kadar Mekke hakına da büyük hizmetlerde bulundu.Hatta bir kıtlık zamanında halkın karnını doyurmak için bizzat kendisi onlara tirid yapmıştı.Bundan dolayı kendisine "ekmeği parçalayan ve ufalayan kimse"anlamına gelen Haşim denilmiştir.
Haşim seferlerinden birinde Medine'den geçerken,beni Neccar taifesinden Selma adlı asil bir kadın gördü ve onunla evlendi.Bir seferden dönüşünde Gazza'de ölünce yerine kardeşi Muttalip geçti.
Haşim öldüğü vakit hamile olan Selma,Medine'de bir erkek çocuk dünyaya getirdi.Adını "Şeybe"koydular.Daha çocukluk çağlarında iken,halindeki başkalık,yüksek ve asil bir soydan geldiği hemen belli oluyordu.Yeğeninin methini duyan Muttali,Şeybe'yi görmek için Medine'ye gitti.Onu görünce söylenenlerin doğru olduğunu anladı.Annesinin iznini alarak Şeybe'yi Mekke'ye getirdi.Muttalib'i Mekke'ye küçük bir çocukla girerken görenler,Şeybe'yi onun kölesi zannettiler ve ona Muttalib'in kölesi anlamına gelen Abdilmuttalib dediler.Zamanla Şeybe adı unutuldu.
Daha önce bahsedildiği gibi Abd-i Menaf oğulları Mekke'de Sikaayave Rifaada görevlerini yürütüyorlardı.Muttalipten sonra bu görevler Abdülmattalib tarafından yürütülmeye başlandı.
Cürhüm kabilesinin hüküm sürdüğü devirde düşmanların saldırrıları sonucu,Cürhümler Yemen taraflarına kaçmak zorunda kalmışlar,kaçarkende Kabe hazinesinden bir çok değerli eşyayı Zemzem kuyusuna atmışlar ve üzerine taş,toprak döküp yerini belirsiz etmişlerdi.Zemzem kuyusu uzun seneler bu halde kaldı.Nerede olduğunu kimse bilmiyordu.Rivayet edildiğine göre bir gece Abdülmattalib'e rüyasında Zemzem'in yeri haber verilmişti.Bu suretle Abdülmattalib oğlu Haris'le Zemzem'i açıp temizlendi.Kuyuda yine eskisi gibi bol su kaynamaya başladı.Bu olay halk arasında Abdülmuttalib'in şan ve şöhretini dahada arttırdı.
Abdülmuttalib'in onüç oğlu vardı.Bunların tarihte en çok rol oynayanları,Ebu Talip,Abdullah,Hamza,Abbas ve Ebu Leheb'dir.Arap kabileleri arasında güçlülük,evlatların çokluğu ile ölçüldüğünden ve Zemzem kuyusunun temizlenişinde bunun ihtiyacını hisseden Abdülmuttalib on evlat yetiştirmeye muavvaf olursa evlatlarından birini Allah'a adamıştı.İstediğinden fazla evlada sahip olunca adağını yerine getirmek üzere evlatları arasında kura çekmiş,kura en çok sevdiği oğlu Abdullah'a çıkınca,onun yerine yüz deve kurban edip adağını yerine getirmiş ve Abdulllah'ı kurban etmekten kurtarmıştı.Bu sebeple Cenabı Resulullahlah'ı kurban etmekten kurtarmıştı.Bu sebeple Cenabı Resulullah S.A.V.'in İsmail As.ve babası Abdullah'ı kastederek ben iki kurban edilenin oğluyum dediği rivayet olunmuştur.
Kardeşlerinin içinde en güzeli ve en iyi ahlak sahibi Abdullah idi.Peygamberlik nuru onun yüzünde görünüyordu.Abdülmuttalib,soyca Kureyş kızlarının en üstünü olan Beni Zühre kabilesinin ulusu Vehb'in kızı Amine'yi Abdullah'a aldı.Böylece Hz.Muhammed SAV'in,kendi nurundan halk olunan beşeriyet alamine teşrif etmesi için ,Adem As.'dan itibaren Şit As.İdris As.İbrahim As.ve İsmail As.'da tecelli eden ve yine bir çok pak nesillerden sonra Abdülmüttalib'e ulaşan Nuri Muhammedi,Cenabı Hak'kın takdir ettiği son merhaleye ulaşmış oldu.
Amine Hatun,Abdullah'dan Hz.Muhammed SAV'e hamile kalınca Abdullah'ın alnındaki peygamberlik nuru hemen Amine Hatun'un alnında tecelli etti.O sırada Kureyşliler kıtlık içindeydiler.Resuli Ekrem SAV'in anne rehmine intikali hürmetine Cenabı Hak,Kureyş topraklarına öyle bir bereket verdi ki,hepsi zengin oldular ve seneye fetih ve sevinç yılı dediler.
Amine Hatun hamile iken Abdullah,Şam kafilesiyle Medine'ye gitti.Orada hastalanıp 25 yaşında iken dayılarının yanında Hak'kın rahmetine kavuştu.Böylece sevgili peygamberimiz daha anne rahminde iken yetim kaldı.
Bu sıralarda Habeşlilerin istila ettiği Yemen bölgesinde Ebrehe adında bir hükümdar bulunuyordu.Ebrehe,kutsiyeti herkesce bilinen Kabe'ye rakip olarak Yemende San'a denilen yerde bir mabed yaptırdı.Bütün arapları oraya davet etti.Araplar ise bu mabede rağbet etmeyince,Ebrehe bu sefer Kabe'yi yıkmayı planladı.Ordusunu toplayarak Mekke üzerine yürüdü.Eski adetlerden kalma bir inanışla,Ebrehe'de ordunun önünde daima bir fil bulundurur,oununla gireceği her savaştan galip çıkacağına inanırdı. Eberehe ordusuyla Mekke'ye yaklaşınca,keşif için bir süvari grubu gönderdi.Onlar kureyş mallarından neye rastladılarsa gasp ederek Ebrehe'ye getirdiler.Bu malların arasında Abdülmuttalib'in develeride bulunuyırdu.Kureyşliler savunma için hazırlık yapmaya başladılar fakat sonra bu büyük ordunun karşısında duramıyacaklarını anlayınca vaz geçtiler.Bu arada Ebrehe'yi fikrinden döndürmek içn Mekke'den elçiler gitti.Elçiler arasında Mekke'nin ulusu Abdülmuttalib'de bulunuyordu.Ebrehe Abdüllmuttalib'i kabul ederek ne arzusu olduğunu sordu.Abdülmuttalib Ebrehe'ye,askerlerinin gasp ettiği develerini istediğini söyledi.Eberehe ona:"Ben de Kabe'yi yıkamayayım diye bana yalvarmaya geldin zannettim"deyince ,Abdülmuttalib;"Ben develerin sahibiyim onları istiyorum.Kabe'nin sahibi var,onu o korur."dedi.
Eberehe Mekke'lilerin mallarını iade etti fakat Kabe'yi yıkma fikrinden vazgeçmedi.Ordusunu toplayıp Mekke üzerine ordusuna hücum emri verdi.Bu sırada kızıldeniz tarafından Ebabil adı verilen kuşlar ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları taşlarla gelerek,taş parçalarını Ebreh'nin ordusunun üzerine salıverdiler.Taşlar kime isabet ederse,ya ölüyor ya da öldürücü hastalıklara tutuluyorlardı.Ebrehe'ye de bir taş isabet etti ve hastalanarak kurtulan askerleri ile Ymen'e kaçarken San'a denilen yerde ölüdüğü rivayet edilmektedir.Bu hadise araplar arasında Kabe'nin kutsiyetini daha da arttırmış oldu.