06 Haziran 2023
17 Zi'l-ka'de 1444
halveti
MENÜ
SOHBETLER HAZRET-İ MUHAMMED'IN
(S.A.V) HAYATI
SEVGİLİ PEYGAMBERİM KUR'AN-I KERİM İLMİHAL İSLAM VE TOPLUM 40 HADİS HADİS-İ ŞERİFLER OSMANLICA SÖZLÜK RÜYA TABİRLERİ BEBEK İSİMLERİ POSTA KODLARI ABDÜLKADİR BİLGİLİ
(SEBATİ) DİVANI
NİYAZİ MISRİ DİVANI HİKMETLİ SÖZLER KUR'AN-I KERİM ÖĞRENİYORUM KUR'AN-I KERİM (SESLİ ve YAZILI) SESLİ ARŞİV İLAHİLER
İSLAM ve TASAVVUF
TASAVVUFUN TARİFLERİ TASAVVUFUN DOĞUŞU TASAVVUFUN ANADOLU'YA GİRİŞİ HALVETİLİĞİN TARİHİ HALVETİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ HALVETİLİĞİN TÜRK TOPLUMUNDAKİ YERİ HALVETİYYE SİLSİLESİ PİRLERİMİZİN HAYATLARI MEHMET ALİ İŞTİP (VAHDETİ) ABDÜLKADİR BİLGİLİ (SEBATİ) İBRAHİM GÜLMEZ(KANÂATÎ)
EHLİ - BEYT
EHL-İ BEYT KİMDİR? EHL-İ BEYTİ SEVMEK
RESÛLULLAH'I SEVMEKTİR
EHL-İ BEYT EMANETİ RESÛLULLAH'TIR EHL-İ BEYTİN HALİ NUH'UN GEMİSİ GİBİDİR EHL-İ BEYT OLMAK HEM NESEBİ HEMDE MEZHEBİDİR
ONİKİ İMAMLAR
HZ. İMAM ALİ K.A.V RA HZ. İMAM HASAN-I (MÜCTEBA) HZ. İMAM HÜSEYİN-İ (KERBELA) HZ. İMAM ZEYNEL ABİDİN HZ. İMAM MUHAMMED BAKIR HZ. İMAM CAFER-İ SADIK HZ. İMAM MUSA-İ KAZIM HZ. İMAM ALİYYUL RIZA HZ. İMAM MUHAMMED CEVAD (TAKİ) HZ. İMAM ALİ HADİ (NAKİ) HZ. İMAM HASAN’UL ASKERİ HZ. İMAM MUHAMMED MEHDİ






HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA (SAV) İN DOĞUMU


Hz.Muhammed Mustafa(SAV) Efendimizin doğumu,en muteber rivayetlere göre,fil vak'asından 50 gün kadar sonra,miladi 571 yılının Nisan ayına,Arabi aylardan ise Rebiül-evvel ayının 12.pazartesi gecesine rastlamaktadır.

Beni İsrail peygamberleri Fahri Kainat Efendimizi,Muhammed ve Ahmed isimleriyle zikretmiş ve alametlerini söylemiş olduklarından,Arabistan'da ve bilhassa Mekke'de gereke hıristiyan ve gerek yahudi kahinleri arasında Hatem'ül Enbiya ya dair hıristiyan ve gerek yahudi kahinleri arasında Hatem'ül Enbiya ya dair bir çok mevzular konuşulur ve geleceği beklenirdi.Ayrıca o devirdeki çeşitli rivayet ve ilhamlara göre,Hz.peygamberin dünyaya teşrifleri anında sema da yeni bir yıldızın doğacağına inanılırdı.Hz.Muhammed (SAV) in doğumuna yakın bütün kahinler artık son peygamberin doğumunun yaklaştığını söyleyerek ,Ahmed'in yıldızı diye bahsedilen yeni teşekkül edecek yıldızı gözlüyorlardı.Ayrıca Haniflerden pek çoklarıda Resullah'ın zuhuru ile ilgili bir çok olaylarla karşılaşmakta,çeşitli manalar görerek büyük bir iştiyakla doğum müjdesii beklemekte idiler.

Cenabı Resullah'ın dünyayı şereflendireceğine dair en büyük müjdeyi,Rebiül evvel ayının 11.pazar gecesi bizzat Hz.Amine R.A.aldı.Hz.Amine o gece rüyasında bedeninden bir nurun çıkıp,doğu ile batıya doğru hızla yayılarak her tarafı aydınlattığını gördü.Rüyasının sonlarına doğru Cebrail Asçbütün peygamber annelerine haber verdiği gibi onada;

-”Ey Amine!iyi bilmelisin ki sen alemlerin en hayırlısına hamilesin.Doğduğu vakit oğluna Ahmed ve Muhammed adını koy”dedi. Hz.Amine uyanınca ziyaretine gelen kayınpederi Abdülmuttalib'e müjdeyi verdi.

Nihayet alemlere rahmet olarak gönderilen Fahri Kainat Efendimizin dünyaya teşrif edeceği an geldi.O gece Hz.Aminenin olanlarla ilgili olarak şöyle söylediği rivayet edilmektedir.

-”Ben başka kadınlar gibi gebelik zahmeti çekmedim.Gebelikte olan ağırlıkları duymadı.Doğum yaklaşınca kulağıma şiddetli bir ses geldi.Ürktüm.Bir ak kuş gelerek kanadı ile arkamı sıvadı.benden o ürkme ve korku halleri geçti.Yanıma bakınca bir beyaz kase ile şerbet verildiğini gördü.Onu alıp içince her tarafımı nur kapladı.O anda Muhammed (SAV) dünyaya geldi.” Ayrıca Hz.Muhammed (SAV) doğarken Hz.AMine'nin gözünden perdenin kalktığı,Cennet huri ve melekleri ile daha birçok harkulade halleri temaşa ettiği rivayet olunmuştur.

Hz.Amine'nin yanında Abdurrahman bin Avf'ın annesi Şifa Osman bin Ebil As.'ın annesi Fatıma ve daha bir çok kadınlar ile birlikte ebe olarakta Ümmü Eymen bulunuyordu.

O devirde Mekke'de yaşıyan ve yıldız ilmi ile uğraşan bazı yahudi kahinleri,zuhura gelen bir çok olaylardan etklenerek son Peygamberin doğumunun yaklaştığını anlamışlar,her gece gökyüzünü inceleyerek yeni teşekkül edecek olan yıldızı arıyorlardı.Hatemül Enbiya'nın doğduğu gece bu yahudi kahinlerinin “Ahmed'in yıldızı doğdu.”diyerek sokaklarda bağrıştıkları rivayet edilmektedir.

Y,ne Fahri Kainat Efendimizin doğduğu gecenin sabahı Mekkeliler bütün putların yüzüstü yere düşmüş olduklarını gördüler.Aynı gece Arabistan dışındaki ülkelerde de pek çok mucizevi haller zuhura gelmiştir.Bunlardan bazıları şöyledir. İran hükümdarı (kisrası)Nüşirevan'ın sarayı sarsıldı ve 14 kulesi (Burcu-Dakkı-Şehnişi)yıkıldı.İran'in İstahrabat şehrindeki ateşperestlerin tapınaklarında 1000 yıldan beri hiç sönmeden yanmakta olan ateşleri söndü.

O zamana kadar mukaddes sayılan Save gölünün suları bir anda çekilerek kurudu.Şam'da asırlardan beri kurumuş olan semave vadisi,su ile doldu,taşarak akamaya başladı.

Peygamberlerin sonuncusu Hz.Muhammed Mustafa (SAV) Efendimizin sünnetli ve göbeği kesilmiş olduğu halde doğduğu bilinmektedir.Ayrıca arkasındaki iki küreği arasında kalbinin hizasında Nübüvvet mührü,Peygamberlik mührü gibi bir çok isimler verilen bir nişan bulunmakta idi.

Peygamberimizin mübarek isimlerinden en meşhurları,sırasıyla MUHAMMED,AHMED,MAHMUD ve MUSTAFA'dır.Ayrıca daha birçok isim ve lakabları da bulunmaktadır.

Peygamberimizin doğumundan sonra ilk olarak birkaç gün annesi Amine Hatun emzirdi.Annesinin sütü yetersiz kalınca Bir kaç günde Ebu Leheb'in azatlı cariyesi Şüveybe,daha sonra da dört ay kadar Abdülmattalib'in dadısı Mesruha emzirdi. Mekke çok sıcak ve kurak bir yer olduğundan,Mekke halkı öteden beri adet üzere doğan çocuklarını,vaha ve serin yerlerde yaşayan kabilelerin emzili kadınlarına verirler,emzirme dönemi bitince çocuklarını geri alırlar ve sütanneye verlıkları nisbetinde çeşitli para veya mal olarak ihsanlarda bulunurlardı.

Peygamberimizin doğumundan sonra,emzirmek üzere çocuk almak için Beni Sa'd kabilesi Mekke'ye geldi.Beni Sa'd kabilesi Mekke civarındaki kabileler arasında,şeref cömertlik,mertlik,tevazu ve arapçayı düzgün konuşmada meşhur olduğundan Kureyş kabilesinin ileri gelenleri çocuklarını daha çok bu kabileye vermek isterlerdi.O sene Beni Sa'd kabilesinin yurdunda şiddetli bir kuraklık ve kıtlık olması sebebiyle,ücretle çocuk emzirip sıkıntılarını gidermek üzere her senekinden daha çok süt annesi Mekke'ye geldi.Aynı kabileden olan Haris ile karısı Halime'de o sıralarda çok yoksul olduklarından aynı amaçla Mekke'ye doğru yola çıktılar.Ancak hayvanları çok zayıf ve halsiz olduğundan en geriye kalmışlardı.Mekke'ye vardıklarında bütün zengin ailelerin çocuklarının diğer kadınlar tarafından alınmış olduğunu gördüler.Peygamberimizi ise öksüz olduğundan kimse almamıştı.Halime daha Mekek'ye varmadan gerek rüyasında gerekse yolculuk esnasında müjde dolu sesler duyarak çok mübarek bir çocuğu emzirmenin kendisine nasip olacağı sevinci ile Mekke'ye geldi.Orada Halime'ye bütün çocukların diğer kadınlar tarafından alındığını ancak Abdülmuttalib'in torunu olan öksüz bir çocuğun kaldığını söylediler.Halime de eli boş dönmek istemediğinden Abdülmuttalib'in yanına giderek Hz.Muhammed (SAV) i emzirmek üzere anlaştı.Halime Amine Hatun'un yanına gelince Amine Hatun ona kabilesini ve nesebini sordu.Halime de Beni Sa'd kabilesinden ve Ebi Zeybe nesebinden olduğunu söyledi.Hz.Muhammmed (SAV) in kimin tarafından emzirileceği Amine Hatun'a bildirilmiş olduğundan,Peygamber Efendimizin annesi gönül rahatlığı içinde çocuğunu Halime'ye teslim etti.Halime daha o anda göğüsleriin süt dolduğunu hissederek Peygamberimizi kucağına aldı.Sol göğsünü verdi.Hz.Peygamber almadı,sağ göğsünü verince emmeye başladı.Bundan sonrada devamlı sağ göğsünü emdi.Süt annesinin sol göğsünü süt kardeşi Damra'ya (Hamza)bıraktı.

Halime Peygamberimizi aldı ve Badiye'ye dönmek üzere yola çıktılar.Mekke'ye gelirlerken,halsizliğinden dolayı en geri kalan binekleri,bu defa canlanarak kafilenin en önünde geçti.Süt vermeyen develeri ise bol miktarda süt vermeye başladı.Halimenin kabilesi bu olaylar karşısında hayrete düşmüş bir vaziyette köylerine döndüler.O günden sonra bilhassa Halime'nin ailesinde ve ayrıca kabilesinde de büyük bir bolluk ve bereket oldu.Bu durum herkesi son derece memnun etti.

Peygamberimizin dedesi ve annesi,zaman zaan onu görmeye giderlerdi.Hz.Muhammed(SAV)her nereye gitse üzerinde bir bulut daima onu takip eder ve güneşin yakıcı sıcağından onu korurdu.Peygamberimizin gelişmesi ve olgunlaşması diğer çocuklara nisbetle çok daha süratli oluyordu.8-9 aylık iken konuşmaya ve ok atmaya başladığı bilinmektedir.

Hz.Muhammed (SAV) iki yaşına gelip sütten kesildiğinde,Halime ile kocası onu iade etmek üzere istemiye istemiye Mekke'ye getirdiler.Dedesi Abdülmuttalip,annesi Amine ve Mekke'nin ileri gelen haniflerinden Varaka ile de görüşerek,Beni Sa'd kabilesinin daha önce bahsedilen üstün meziyetlerinden dolayı,Hz.Peygamberin güzel yetişmesi için,ayrıca Mekke'de başına kötü bir hal gelmesi endişesi ile bir müddet daha süt annesi Halime'nin yanında kalmasına karar verdiler.Halime de sevinçle Hz.Muhammed (SAV) 'i alıp tekrar köyüne götürdü.

Fahri Kainat Efendimiz 4-5 yaşlarına kadar Halime'nin yanında kaldı.Bu süre zarfında Peygamberimizin fevkalade halleri çoğaldı.Bu hallerden en önemlisi,üç melek tarafından göğsünün yarılıp temizlenmesi olayıdır.Bu durumu gören Peygamberimizin süt kardeşleri koşarak anne ve babalarına haber verdiler.Onlar Hz.Muhammed (SAV) i yüzü sararmış olarak buldular.Sebebini sorduklarında Cenabı Resulullah onalar,başından geçenleri anlattı.(İnşirah,1-2)

Hz.Peygamber bu gibi halleri çoğalınca,Haris bu durumdan ürktü ve karısına “ey Halime,artık bu çocuğu annesine vermeliyiz”dedi.Halime de ister istemez onu alıp Mekke'ye götürdü ve annesi Amine'ye teslim etti.

Fahri Kainat Efendimiz 5-6 yaşlarında iken annesi ile birlikte dayzadeleri olan Neccar oğullarıyla tanışıp görüşmek için Medine'ye gittiler.Bir müddet orada kaldıktan sonra Mekke'ye geri dönerlerken Ebva denilen yerde annesi Amine Hatun hastalanarak vefat etti.Böylece Alemlerin şefaatcisi annedende yetim kaldı.Dedesi Abdülmuttalip,Fahri Kainat Efendimizi yanına aldı ve 8 yaşına kadar vasiliğini yürüttü.Peygamber Efendimiz 8 yaşında iken dedesi Abdülmuttalip de vefat etti.Bundan sonra Fahri Kainat Efendimizi Ebu Talip himayesine aldı.

Bu meyanda Peygamberimizin üzerinde görünen mucizevi haller devam ediyor,çevresindekiler zaman zaman bu hallere şahid oluyorlardı.

Abdülmuttalib'in öldüğü sene Mekke'de kıtlık baş gösterdi.Mekkeliler Ebu Talib,Fahr Kainat Efendimizin elinden tuttu birlikte Harem-i Şerif'e gittiler.Ebu Talib,Kabe duvarına yaslanıp dua ederken,Fahri Kainat Efendimiz parmağını gökyüzüne doğru kaldırdığı vakit gökyüzünde hiçbir bulut yokken,her taraftan bulutlar peyda oldu ve bol bol yağmur yağdı.

Peygamberimiz 12 yaşına gelince,amcası Ebu Talib tiacret kafilesiyle Şam'a giderken onuda beraberinde götürdü.Şam vilayetine yakın,Busra şehrine geldiklerinde bir manastırın karşısında mola verdiler.Manastırda Bahıra adında köşesine çekilmiş zahid bir rahip bulunuyordu.Bahira,kervan yaklaşırken bir bulutun kervanın üzerinde geldiğini,kervan manastırın karşısında bir ağacın altında konakladığı zaman,bulutunda ağacın üzerinde durduğunu gördü.Ayrıca çoktanberi kurumuş halde bulunan ağaçta o anda derhal canlanarak yeşerdi.

Bahira,bu hususdaki bilgisini gördükleriyle karşılaştırınca,son Peygamberin bu kervan içerisinde bulunduğunu anladı.Hemen bir ziyafet hazırlatıp,Ebu Talib ve kervandakileri yemeğe davet etti.Fahri Kainat'ı yüklerin başında nöbetçi bırakıp ,diğerleri ziyafete gittiler.Bahira gelenlerin yüzünde aradığı alametleri göremediği gibi,bulutunda hala ağacın üzerinde durduğunu görünce onlara;”Arkadaşlarınızdan gelmeyen var mı?”diye sordu.Ebu Talib'de;”Yalnız bir küçük çocuk kaldı.”diye cevap verince Bahira,onunda sofrasını şereflendirmesini rica etti.Bunun üzerine Ebu Talib,Hz.Muhammed (SAV)'i alıp sofraya getirdi.Bahira yemekte çocuğu inceleyince,evvelce gelen Peygamberlerin ve eski alimlerin rivayet ettikleri alametleri onun üzerinde gördü.Kendisine ve Ebu Talib'e bazı sorular soran Bahira,Hz.Muhammed (SAV) 'in sırtındaki mühürü de görünce ,onun son Peygamber olduğuna hiç şüphesi kalmadı.Ebu Talib'e çocuğu Şam'a götürmeyip ,Mekke'ye geri götürmesini rica etti.Çünkü Şam'da bir çok hıristiyan ve yahudi alimler bulunuyordu.Peygamberimizin kimliğinin açığa çıkmasından ve başına bir kötülük gelmesinden endişelendi.Bu şüphelerini Ebu Talib'e anlatınca o da,alışverişini Busra'da yaptı ve buradan geri döndüler.

Mekke'ye döndükten sonra Resulullah Efendimiz,bir müddet çok sevdiği çobanlıkla meşgul oldu.Bu arada ticaret hayatıda oldukça ilgisini çekmekteydi.Fırsat buldukça amcaları ile kısa ticaret seferlerine katılıyordu.

Fahri Kainat Efendimiz çocukluk çağını geçip ,gençlik çağına ulaştı.Akranlarından kat kat olgun,akıl ve fikirde emsalsiz,her sözünde doğru ,yumuşak huylu ,üstün ahlak ve faziletli,insanlıkça herkesten üstündü.Bundan dolayı Kureyşliler arasında çok özel bir yere sahip oldu.ve “MUHAMMED'ÜL-EMİN” adıyla ün yaptı.

Peygamber Efendimiz 20 yaşlarında iken Kureyş kabilesi ile Hevazin kabiilesi arasında kan davası yüzünden başlayan ve dört yıl kadar süren ,haram aylarda da devam ettiği için Ficar Savaşı denilen savaşa iştirak etti.Fakat kimseye ok atmayıp kimsenin kanını dökmedi.Sadece karşı taraftan atılan okları toplayıp,amcalarına verirdi.Bu savaşlarda Kureyş ve Mekke çok zarar gördü.Mekke'de asayiş bozuldu.Çapulculuk ve yağmacılık arttı.Özellikle dışarıdan gelen yabancıların malları yağmalanıyordu.Gerek bu yabancı tacirlerin şikayetleri üzerine haksızlıklara son vermek,gerekse harpde zarar gören ailelere yardım etmek amacıyla,Peygamber Efendimizin amcası Zübyr,Kureyş ileri gelenlerine bir toplantı yapmayı teklif etti.Bunun üzerine Kureyş Abdullah bin Cüd'an'ın evinde toplanarak,adaletin yerine getirilmesi ve gerekli yerlere yapılacak yardım konusunda aralarında Fuzul andlaşması denilen bir andlaşma yaptılar.Bu cemiyette Peygamberimiz de amcaları ile birlikte bulundu.Fahri Kainat Efendimiz,peygamberlikle görevlendirildikten sonra “Bugün İslamda da böyle bir cemiyete davet olunsam,hiç tereddüt etmeden yine icabet ederdim”sözleriyle bu cemiyetin çalışmalarından son derece memnun olduğunu ifade etmiştir.

Peygamber Efendimiz 25 yaşlarına geldiğinde amcası Ebu Talib fakir düşmüş ve vücutcada zayıflamıştı.Kureyşin itibarlı ve şerefli kadınlarından olan Hatice validemiz,daha önce iki defa evlenmiş,kocaları ölünce kendisine büyük bir servet kalmıştı.Bazı kimselere ortaklık ile sermaye vererek,onları ticarete göndermekte idi.Bazı yakınları ona;Hz.Muhammed (SAV)'e biraz sermaye verip,ortaklık teklif ederse kendisi için hayırlı olacağını söylediler.Bunun üzerine Hz.Hatice,zaten doğruluğundan ve güzel ahlakından dolayı herkesin övgü ile bahsettiği,”Muhammed-ül Emin” adı ile de çevresinde ün yapmış olan Peygamber Efendimize büyük bir sermaye vererek ticaret yapmak üzere Şam'a gönderdi.Peygamberimizin çocuk yaşlarında amcası Ebu Talib ile yaptığı yolculuğun aynısını yapıyordu.Bir hikmet tahtında yine Şam'a gitmeden ,Busra'dan ticaret yapmışlardı.Hz.Hatice,Hz.Muhammed (SAV)'in emniyet,dürüstlük ve çalışkanlığına hayran oldu.Daha sonra araya vasıtalar girdi ve evlenmeleri kararlaştırıldı.Nikah,Hz.Hatice'nin amcazadesi Varaka oğlu Nevfel tarafından Hz.Hatice'nin evinde kıyıldı.Ebu Talib ile Varaka birer hitabet söyleyerek,her iki ailenin üstünlük ve meziyetlerin dile getirdiler .Aslında Hz.Muhammed (SAV) ile Hazreti Hatice'nin soyları Kusay'da birleşmekte idi.Nikahtan sonra Peygamberimizin,Hz.Haticenin evine yerleşti.Birbirlerine derin bir sevgi ve saygı ile bağlı idiler.O devirde çok evlilik adet olduğu halde,Pegamber Efendimiz onun üzerine evlenmedi.Ondan sırasıyla Kasım,Zeynep,Rukiye,Ümmügülsüm,Fatıma ve Abdullah adlarında 6 çocuğu oldu.Kasım ile Abdullah küçük yaşta vefat ettiler.Kızları büyüdüler.Resulü Ekrem Efendimiz Zeyneb'i Ebul As.ile,Rukiye ile Ümmügülsüm'ü amcası Ebu Leheb'in oğullarından Utbe ve Uteybe ile Miladi 605 yılında evlendirdi.



İslamda İlk Uyanış
Ahmet KAYNAR



Derneğimiz
Mekke Canlı Yayın
Medine Canlı Yayın
Eserlerimiz
İlahiler
Sure ve Namaz
Namaz Kılmayı Öğreniyorum
Tecvid Dersleri
SON EKLENENLER
GÜNÜN AYETİ
Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.
(RAHMÂN- 26,27)
ÖZLÜ SÖZLER
  • Ezeli ervahta nur-u Muhammedi ile beraber olmaya halvetilik denir.
  • Adem "ben hata yaptım beni bağışla " dedi, İblis ise" beni sen azdırdın" dedi ya sen!... sen ne diyorsun?
  • Edep, söz dinlemek ve gönle sahip olmaktır.
  • Güzelliğin zekatı iffet ve edeptir. (Hz. Ali)
  • Zeynel Abidin oğlu Muhammed Bakır'a "Ey oğul, fasıklarla cimrilerle yalancılarla sıla-i rahimi terk edenlerle arkadaşlık etme." diye buyurmuştur.
  • Kemalatın bir ölçüsü de halden şikayet etmemektir.
  • En güzel keramet gönlü masivadan arındırmaktır.
  • Alem-i Berzah insanın kendisidir.
  • Zahir ve batının karşılığı aşk-ı sübhandır.
  • Mutaşabih ayetler ledünidir.
  • Ölüm ve cehennem korkusu Hak'ka dost olmayanlar içindir.
  • Şartlanmalardan ve önyargılardan arınmadan kimse masum olamaz.
  • Uzlaşmak için bahane arayan düşman zıtlaşmak için bahane arayan dosttan daha iyidir.
  • Baki hakikatler fani merkezli inşa edilemez.
  • Her zorluğun çözümü sevgidir.
  • Allah var gayrı yok sevgi var dert yok.
  • Allah de ötesini bırak.
  • Sorunları erteleyen ve örten değil çözüm üretip sorunları çözen olmalıyız.
  • Kişinin irfanı kemalatı nispetinde şeytanı da nefsinin şiddetinde olur.
  • Kötü huylardan kurtulmanın en keskin yolu ilahi aşka yanmaktır.
  • Mücevherden sarraf olan anlar, başkası bilemez. Ne fark eder kör için elmas da bir, cam da bir. Eğer sana bakan kör ise sakın sen kendini cam sanma.(Mevlana)
  • Kendini oldum ve doğru zannedenler kendileri gibi düşünmeyenlerden rahatsız olurlar.
  • Eflatun'a dediler ki "Ne kadar çok çalışıyorsun". O da dedi ki "hayır ben sevdiğim işi yapıyorum"
  • Allah kuluna sevdirdiği her işi kuluna kolaylaştırır.
  • Kurtuluş hidayete tabi olanlar içindir. Selam olsun hidayete tabi olanlara.
  • Tevhid-i Ef-al meratibi ihvanın kendi gerçeğine seyir haritasıdır.
  • Kişi ilk önce kendisinin arifi olacak ki Rabbinin arifi olabilsin.
  • İnanmak başka şey, teslim ve tabii olmak başka şeydir.
  • Kalıcı dostluklar edinin.
  • İhvan gibi yaşa, gerisine karışma.
  • Mutlu insan başkalarının mutluluğu için yaşayandır.
  • İslam dini istişare esaslıdır.
  • Allah için affet, Allah için paylaş.
  • İhvanlığını işine göre değil, işini ihvanlığına göre ayarlayacaksın.
  • Kul, iradesini Allah’a teslim edendir.
  • Hakk'ı hatırladığımız unuttuğumuzdan fazla olsun.
  • "Olacağım" diyene engel yok, "olmayacağım" diyene bahane çok.
  • Ben merkezli değil, biz merkezli olun.
  • Dervişçe yaşamak, tevhitçe yaşamaktır.
  • Yaptığınızı azimle yapın, hırs ile yapmayın.
  • Kullukta devamlılık esastır.
  • Önce emin insan olmalıyız.
  • Derviş, halinden belli olmalıdır.
  • Beşeriyet kemalâtın hammaddesidir.
  • Mükemmeliyet istikamette daim olmaktır.
  • İnsanın cismi arza, ruhaniyeti semaya mensuptur.
  • Yaradılış farziyetimiz hakkı bilmektir.
  • Hakk'ı tanımanın ön şartı Resulûllah’ı tanımaktır.
  • İnsanın sırrında Allah’ın sonsuzluğu vardır.
  • Kulluğa bahane yok değer üreteceksiniz.
  • Şikayet, Mevla’ya hürmetsizliktir.
  • Kulluk adına yapmadıklarımıza hiçbir bahane geçerli olmayacak.
  • Bu âleme kavga için gelmedik.
  • Telkin öncelikle bizim nefsimize olmalıdır.
  • İnsan, Allah’ın sırrı Allah da insanın sırrıdır.
  • Varlığımızın sebebi zuhuru, Cenab-ı Resulûllah’tır.
  • Kullukta teslimiyet “Rağmen” olmalıdır.
  • Kazası olmayan tek şey hayatımızdır.
  • Sevgi dışındaki bütün hallerde zorluk vardır.
  • Nefsinde mevsimi hazan olanın, gönül mevsimi bahar, Ahireti bayram olur.
  • Hayat yaşamak, yaşamaksa sevmektir.
  • En güzel keramet istikamet üzere olmaktır.
  • Kişinin Rabbini tanıması için kendini tanıması lazım.
  • Hakk’ı ancak Mirat-ı Muhammet’ten görebiliriz.
  • İnsanı Hakk’ta sonsuzlaştıran ve yaşatan, sevgidir.
  • Sevgi bütün yaratılanların varoluş mayasıdır.
  • Sevgisiz olan her mekân ve mahâl mundardır.
  • Sevgi Allah için yanmak ve olmaktır.
  • Allah’ın ve Resulullah’ın sevgisi ile yanmayan gönül hamdır, ahlâttır.
  • Hakikat ehlinin sermayesi aşk-ı sübhandır.
  • Talepte kararlılık, kararlılıkta da sabır esastır.
  • Sabır, sadrın genişliği kadardır. Sadır genişliği ise; kabulümüz, sevgimiz kadardır.
  • Kamil insan demek;Bütün duygularda,düşüncede ruhta olgunlaşmış insan demektir.,
  • Dervişân, Mürşidinin eşiğinde sadık olduğu sürece, farkında olsa da olmasa da tekamül halindedir.
  • Kim ki Allah’ı ciddiye almaz ise; Allah o kimseyi ciddiye almaz.
  • Hakkı görmeyen gözler amadır.
  • Gayret olmadan kişinin ulaşacağı hiçbir âliyet olamaz.
  • Kendi gerçeğimize yol bulmak için arz üzerinde var olan bütün mevcudiyetten istifade edeceğiz.
  • Bu fırsat âleminin bir tekrarı daha yoktur.
  • Hiçbir oluşum kendi halinde, kendi başına müstakil değildir.
  • İhvan isek bir iddianın sahibiyiz demektir.
  • İhvanın kemâlâtı, olgunluğu, karşılaşmış olduğu olumsuz tecellilere verdiği tepkilerle ölçülür.
  • Kişi muhatabı ve müdahili olmadığı hiçbir meselenin şahidi olamaz.
  • Herkes kazanımlarını kayıplarını tespit etsin ki şuurlu bir hayat yaşayabilsin.
  • Birebir uyarılar insanı daha çok uyandırır.
  • Bütün canlılara dostça yakın olmalıyız.
  • Tekâmül için her anı yeniden yaşamak , her anın yeniden talibi olmak zorundayız.
  • Gayret etmeyen kişiden Kâmil insan olmaz.
  • Ehl-i talip bu Kâinatın özelidir, özetidir.
  • Kul, hizmeti kadardır. Kul, sevgisi kadardır, Kul hoş görebildiği kadardır. Kul feragat edebildiği kadardır. Kul paylaşabildiği kadardır.
  • Ehl-i ihvan’ın sevgisi Rabbi’nin sevgisi, meşguliyeti Rabbi’nin meşguliyeti olmalıdır.
  • Her an Rabbi ile meşgul olanın, muhatabı Rabbi olur.
  • Güzel bakmalı, güzel konuşmalı, güzel dinlemeliyiz.
  • Hayırları geciktirdiğimiz zaman şerre dönüşür. Şerleri geciktirdiğimiz zaman hayra dönüşür.
  • İhvanın irşad olmasının ön şartı teslimiyattır.
  • İlmen yâkinlik; bilmek ve kabul etmektir.
  • İhvan telkin edileni yaşadıktan sonra Hakkel yâkina ulaşır.
  • Kul, Rabbini ne kadar ciddiye alırsa, Rabbi’de onu o kadar ciddiye alır.
  • Rahman’ın sevgilisi olmak gönlü cenab-ı Resulullah’a yönetmek ve tabi olmakla orantılıdır.
  • İhvan, kendi özünde kâmil duruşa ulaşırsa, onda bir değil de nice esmanın açılımı, nice sıfatın inkişaf ve izhariyeti yaşanacaktır.
  • Dünkü gibi konuşan, dünkü gibi anlayan, dünkü gibi yaşayanın anı ve akibeti hüsrandır.
  • Ehli gönül olan, ,Resulullah’a ve Ehli Beyt’egönül veren Ehl-i İhvan’ın seyr-i sülüğü nefis merkezli akıl ile değil gönül merkezli akıl iledir.
  • İhvan, hayırda ve şerde damlayı derya mesafesinde görecek kadar Rabbini önemseyen olmalıdır.
  • Hakka vuslat, ancak aşk- sübhân ile olur.
  • Aşığın, sevgisinin sancısıyla uykularının kaçması lazım ki, orada aşktan söz edilebilsin.
  • Hayatla zıtlaşan değil hayatla uzlaşan olmalıyız.
  • Eğer kişi yarışacaksa hayırda yarışsın selâmda, yarışsın, paylaşmada hoş görüde affetmede yarışsın.
  • Kişi tercihinin neticesini yaşar.
  • İnsan, sevebildiği kadar, değer üretebildiği kadar insandır.
  • İhvan, arif olmalı ve gönlünü bütün olumsuzluklardan arındırmalıdır.
  • Herkes yaptıklarının neticesini yaşayacak.
  • Biz kulluğumuzu her gün yeniden yenilemeliyiz.
  • Üstünlük ancak takva ile sevgi iledir.
  • Allah hiçbir zaman abes ile iştigal etmez.
  • Her işte bizim için hikmet ve hayır vardır.
  • Ehl-i ihvan hiçbir zaman olumsuzluk adına hesap yapmamalıdır.
  • Herkesin şeytanı, Cebrail’i, Mikail’i, İsrafil’i ve Azrail’i kendisiyle beraberdir.
  • Ehl-i ihvan demek arif olan, Hakk'a eren demektir.
  • Sevginin tezahürü ibadettir.
  • Eğer inanıyor, iman ediyor, seviyorsanız, yap denileni yapacak ve aksatmayacaksınız.
  • Sevenin ne gecesi ne gündüzü ne yorgunluğu ne bahanesi ne de mazereti olur.
  • Karşılaştığımız zorlukların tamamı tekâmül için ikrarımızı ispat içindir.
  • Bu âlem teşbih, tespit, tenzih, takdis ve şahadet âlemidir.
  • İnsanın Hak katında kadri, kıymeti sevgisi kadardır.
  • İnsan, yaşadığı zorluklar aşabildiği engeller kadar insandır.
  • Hiç zorluk, acı çekmeden, uğraş ve çaba sarf etmeden kimsenin başarıya ulaştığı görülmemiştir.
  • Hepimiz Allah’ın Resulûllah’ın ve Ehlibeyt’in aşkından muhabbetinden istifade edip Hakk’ta bakileşebilecek yetilere sahibiz.
  • İnsan, asliyeti kendisine unutturulmuş varlıktır.
  • Müsemmâ ehli olan için, isimler değişşe de asliyet değişmez.
  • Hiçbir güzelliği kendimize mal etmeden, bütün güzellikleri Rabbimizden bilmeliyiz.
  • Herkesin imtihanı iddiası kadar olur. Yani iddiası büyük olanın, imtihanı da büyük olur.
  • Kâinat, insan için, insana hizmet için halk edilmiştir.
  • Hayatın tamamı, kulluğun ve dostluğun talimidir.
  • Kişi bilgisinde değil yaşantısında kâmil insan olur.
  • Bizim yaşadıklarımız; tercihlerimizin, taleplerimizin ve dualarımızın neticesidir.
  • Mezheplerin farklı olması, dünya iklimlerinin, ırkların ve kültürlerin farklı olmasındandır.
  • İrfan mekteplerinin temelde aynı, detaylarda farklı farklı olması insanların, meşreplerinin farklı farklı olmasındandır.
  • Kimi takva ile kimi zikrullah ile, kimi hizmet ile, kimi de ibadet ile Hak rızasına ulaşmak ve kâmil insan olmak arzusundadır.
  • Din adına zıtlaşmalar, taraflaşmalar ve tefrikalar çıkarmak Rahman’ın ve Kuran’ın reddettiği duruşlardır.
  • Elin eksiğiyle uğraşan, kendi eksiğini hiçbir zaman göremez.
  • Biz bu âleme eksik tespit zabıtalığına gönderilmedik.
  • Âşık; mâşûkunu hususiyetle geceleyin, en çok yalnızlık halindeyken düşünür.
  • Geceleri ve seher vakti çok özeldir.
  • Dostluğun ilk şartı sevmektir. Fakat çıkarsız beklentisiz sevmektir.
  • Dost olmak, dostun her türlü yüküne katlanmaktır.
  • Bizim için yaşamak bir gündür, o da bugündür.
  • Kulluk adına yapmamız gereken ne varsa sabırla ve ihlâsla yapmalıyız.
  • Hak katında gıdalanmanın birinci esası, âdab-ı Muhammediye ve hakıkati Mahmudiye ile kıyam durmaktır.
  • Biz eyvallah tacını, ‘sensin’ tacını başımızdan, hiçlik hırkasını da eğnimizden hiçbir zaman çıkartmayacağız.
  • Bir damlanın hiçliğe ulaşması, onun deryaya düşmesiyle olur.
  • Bize ulaşan her tecellinin, Mevlâ'dan olduğunun bilincinde olalım ve rıza gösterelim.
  • Sakın tecellilerden kahreden, kederlenen olmayalım.
  • Tecellilerden şikayetçi olmak, kulun Rabbine olan saygısızlığıdır.
  • İhvan, hangi tecelli içinde olursa olsun, mutlaka güzel düşünmeli ve güzel değerlendirmelidir.
  • Edep ve âdap dışında nefes almayalım.
  • Biz, Cenâb-ı Resûlullah’ın vitrini olmalıyız.
  • Bütün nimetler ve âliyetler, gayret ve hizmet iledir.
  • Biz hangi hali yaşıyorsak bizim için hayırdır ve hikmetlidir.
  • Hikmete tabi olanlar hikmet ehli olurlar.
  • "Senin için Ya Rabbi" zevkiyle hayatı yaşayalım.
  • Huzur, ancak tevhid ile aşk ile sevgi ile Allah’a ve Resûlun’e yönelmek iledir.
  • Güzel ahlâk ve sevgi insanlığın omurgasıdır.
  • Her gününü son gün, her namazını son namaz, her muhabbetini son muhabbet gibi kabul eden kişinin yaşantısı Ehl-i ihvanca olur.
  • Büyük laf etmemeye çalışalım.Tevazu sahibi olalım.
  • Ehl-i Beyt olmak, hem nesebi hem de mezhebidir.
  • Ehl-i Beyt, Kur’an’ın ete kemiğe bürünmüş halidir.
  • Yaptığımız her şey kulluğumuzu ispat edercesine olmalıdır.
  • Halkı memnun etmek için Hakk'ı incitmeyelim.
  • Kemalat, hissedilen ilk nefesten son nefese kadar sadece Allah ve Resûl’u için say ve gayret etmektir.
  • Tevhid-i Ef-al hakikatin zübdesi, tevhidin nüvesidir.
  • Kullukta edebi olmayanın Hak’ta izzet bulması mümkün olamaz.
  • Hikmetleri seyretmenin tek şartı, tecellilere karşı sabırlı olmaktır.
  • Kişi yaşamış olduğu imtihanları aşabildiği kadar tekâmül etmiş olur.
  • Aslında bize zor gelen tecelliler, bizim için ikramdır.
  • Kulluğun esasında yap denileni yapıp sonucuna da razı olmak vardır.
  • Bütün kâinat, kişinin kendi hakikatine misaldir.
  • Öncelediğimiz Allah ve Resûl’u olmalı. Ertelediğimiz ise nefsimizin arzu ve istekleri olmalıdır..
  • Dervişi tekâmül ettirecek olan iştiyakı, kendine olan telkini, ve gayretindeki kararlılığıdır.
  • Her günü yaşamak, her günü diğer günden farklı bir alana taşımak için biz bugünün talebesiyiz.
  • Hatasını kabul edip hatasından dönen kul hayırlı kuldur.
  • Hedefi olmayanın istikameti de olmaz.
  • İhvan ne dünle ne de yarınla zaman kaybedecek sadece anını ve gününü değerlendirecek.
  • İhvanlık, halde örnek olmaktır.
  • Aile yaşantımızla, tecellilere olan tepkilerimizle, kişilerle olan ünsiyetimizle, her halimizle hele hele de ibadete olan düşkünlüğümüzle fark edilmeliyiz.
  • Cenab-ı Resûlullah’ın tezahür etmediği hiçbir mekân, Hak katında şerefli olamaz.
  • İbadet etmenin hoşnutluğunu yaşarken bu hoşnutluğu, ibadet etmeyenlere karşı bir üstünlük saymadan fail Allah'tır zevkiyle yaşamalıyız.
  • Kıyas, şeytani sıfatlardandır.
  • Karşımızda gördüğümüz eksikliği önce kendimizde tetkik etmeliyiz.
  • Hiç kimse kendi gerçeğine olan seyrine mürşitsiz yol bulamaz.
  • Baki olabilmenin, sonsuzluğa ulaşabilmenin tek şartı; Hak ile Hak olmak Hak’ta ölüp Hak’ta dirilmektir.
  • Hayata ders veren değil de hayattan ders alan talip olmalıyız.
  • Anlayan ve öğrenen olmalıyız.
  • Anladığını genişleten, hayatına uyarlayan olmalıyız.
  • Tasavvuf önce şeriat-ı Muhammediye ile yaşanır.Sonra hakikat-ı Mahmûdiye ile hikmetler talim edilir.
  • Bir meselenin görevlisi olmak ayrı şeydir, gönüllüsü olmak ayrı şeydir.
  • Ehl-i ihvanla konuşularak halledilmeyecek hiçbir mesele olmamalıdır.
  • Hak dostları bir araya geldikleri zaman bakışmaları bile muhabbettir.
  • İhvanlığın dört ana esası vardır; ihlas, şecaat, cesaret ve cömertliktir.
  • Hayatın tamamında, her adımda, her bir nefeste; bir tuzak, bir imtihan vardır.
  • Gönül, Rahman ile coşarsa; kişi karşılaştığı her türlü tecelliye sabır ve tefekkür ile mukavemet gösterir.
  • İhvan, ne Dünya ne de ahiret beklentisi olmaksızın kulluğunu fi-sebilillah yaşamalıdır.
  • Kur’ân'ı öğrenmeye, okumaya, okutmaya, anlamaya ve yaşamaya çalışalım.
  • İslam, yap denileni yapmak; yapma denilenden uzak durmaktır.
  • Kulluğunu yarına erteleyenin Allah sevgisi yeterli değildir.
  • Tekâmül etmek için sürekli gayret halinde olmalıyız.
  • İnsana olan sevgisizlik Allah’a olan sevgisizliktir.
  • Allah’a vuslat ancak Aşk-ı sübhan ile olur.
  • Hak’ta bâki olabilmek için kayıtsız şartsız teslim olmalıyız.
  • Dilimizde zikrullah ile gönlümüzde her daim muhabbetullah ile inşa olmaya çalışmalıyız.
  • Şeriatın ihlâl olduğu yerde hakikat olmaz.
  • Her türlü tecelliden istifade edecek kadar arif,hiçbir zorluktan yılmayacak kadar da dirayetli olalım.
  • Arif olan baktığı her zerreden, karşılaştığı her tecelliden kendisine istikamet arar.
  • Ehl-i ihvan hatasında ve günahında ısrar etmeyen ve tövbesinde aceleci davranandır.
  • Âşık maşukundan gelen cefalardan haz duymazsa gerçek aşık olamaz.
  • Kendisindeki gayrilikten arınan insan için dışarıda ve içeride gayri olan hiçbir şey kalmaz.
  • Kişinin samimiyeti, sadakati ve sevgisi ona istikamet verir.
  • Bizden istenilen öncelikle safiyet, samimiyet ve sadakattir.
  • Ehl-i ihvan öyle bir kristalize olacak, safiyet kazanacak, kendi benliğinden öyle bir sıyrılıp latifleşecek, şeffaflaşacak, kendine ait bir renk zan düşünce ve duygu kalmayacak ki Allah’ın boyasıyla boyansın yani Resûlullah’ın haliyle hallenmiş olsun.
  • Gayret, kulluğun esasıdır.
  • Biz bildiklerimizle amel edelim. Bilmediklerimiz, bize bildirilecektir.
  • Her Ehl-i ihvan bulunduğu cemiyette fark edilmelidir.
  • Bizim sabrımıza, bize kötülük yapanların şahitlik etmesi lazım.
  • Asli maksadımız, nefsimizi ve Rabbimizi tanımaktır.
  • Gayret etmeyen kişiden kâmil insan olmaz.
  • İhvan, kendi hakikatine seyri sülük ederken hem dünyasını hem de ukbâsını saadete erdirmiş olur.
  • Muhabbetimiz Resûlullah’ın ve Ehl-i Beyt’in muhabbeti, davamız Hak davası olsun.
  • Eğer insan Rahman’ın aynası olacaksa yansıtıcılığının çok net,arı ve duru olması lazımdır.
  • Eğer bir olumsuzlukla, zorlukla karşılaşıyorsak, bu bizim olumsuzluluğumuzdandır.
  • Arz ve semada her ne olursa insan ile ilişkilidir.
  • Sözümüzün ilk müşterisi kendi kulağımız olmalıdır.
  • İslâm şahitlik ile başlar, şuhut ile yaşanır. Ve yine şahitlik ile kemal bulur.
  • Hangi başarı vardır ki uğraşsız gayretsiz ve gönülsüz zuhura gelsin.
  • Aşığın ölümü Hakk’ta vuslat, sonsuzluğa uyanmak ve sonsuzluğu yaşamak olur.
  • Artık etrafımızla ve kendimizle olan kavgamızı bitirip, sevgiyle nefes almanın gayretinde olmalıyız.
  • Kişinin kararlılığı tecellilere gösterdiği mukavemeti kadardır.
  • Aşık hep maşukundan söz etsinler, hep ondan konuşsunlar ister; zaten gayrı şeyler aşığı rahatsız eder.
  • Kişi mutmain olmadıkça kulluğunda, dostluğunda hep hüsrandadır.
  • Cemal aşıkları için gayri olan her şey haramdır.
  • Zikrin esası namazdır, muhabbetullahdır.
  • İhvan, hayatın tamamında Rahman’ın iradesi altında yaşamaya dikkat ve özen göstermelidir.
  • Her şeye rağmen seveceğiz
  • Her şeye rağmen hizmette gayretli olacağız
  • Kulluk, içinde Rabbi'nden başkasını bulundurmayan, gayrilerden boşalmış hiçlik makamıdır.
  • Hayatın ve kulluğun emanetçisi olduğumuzu, bu emaneti taşımamız ve ehline teslim etmemiz gerektiğini hatırdan çıkartmamalıyız.
  • Hayatı hep Hakkça yaşamanın gayretinde olmalıyız.
  • Hayat, bizi kullukta belirli bir kıvama taşımak içindir.
  • Kendine gafil olan, Allah’a arif olamaz.
  • Her varlık Hakk'tandır ve Hak ile kaimdir.
  • Bütün masivalardan arınmak, “ölmezden önce ölmek” Hak’ta ebed olmak; olağanüstü bir azim ve gayret ister.
  • Kişinin kararlılığı, cesareti, azmi ve sevgisi bir arada tekmil olursa; kişinin önünde aşamayacağı engel ve mâni olmaz.
  • Talibin âli ve en yüce değerlere ulaşabilmesi, Allah ve Resûlu’ne olan muhabbeti, sevgisi ile orantılıdır.
  • Hedefimiz ve gayemiz, bugün tevhid noktasında Allah’ı Resulullah’ı ve Ehl-i Beyt’i dünden daha farklı idrak etmek ve yaşamaktır.
  • Tevhid adına bize yapılan teklifatın tamamını yaşamak, bizi kendimize döndürmek ve kendi hakikatimizle tanıştırmak içindir.
  • Tevhid meratiplerindeki yaşam talimlerinin tamamı, bizi kendi ruh derinliğimizdeki iç potansiyelimizden istifade ettirmek adınadır.
  • İhvanın bilip, yapmak isteyip de yapamamasının sebebi kendisinde yetersiz olan kararlılığı, gayreti ve talebidir.
  • Cenab-ı Resûlullah’ın tezahür etmediği hiçbir mekân, mükerrem ve münevver olamaz.
  • Hiç kimse kendi gerçeğine olan seyrinde mürşitsiz yol kat edemez.
  • Kulluk adına yaşanılacak ne kadar âli değerler varsa, bunların tamamı ancak mürşid-i kâmilin nezaretinde ve refakatinde yaşanılabilir.
  • Bâki olabilmenin, sonsuzluğa ulaşabilmenin tek şartı; Hak ile Hak olmak, Hakk’ta ölüp Hakk’ta dirilmektir.
  • Yaşadığımız ne tür olumsuzluk olursa olsun, bizim hedefimize olan iştiyâkımızı arttırmalıdır.
  • Her türlü olumluluk ve olumsuzluktan istifade eden olalım.
  • Ehl-i ihvan hiçbir zaman olumsuzluk adına hesap yapmamalıdır.
  • İhvan, kendisini yargılayan, kendisini öz eleştiriye açık tutan ve kendini kemâle taşıyan olmalıdır.
  • İhvan, ancak telkin edilen hikmetli sözleri, hadisleri ve ayetleri yaşantısına uyarlayarak gayretinde istikamet bulabilir.
  • Kim hidayeti dilerse hidayete ulaşacak; kim hidayete ulaşmak istemezse Rahmân da ona hidayet etmeyecek.
  • İnancı olmayanın istikameti olmaz.
  • İnsan-ı asli Allah’ın aynasıdır.
  • Nurun olduğu yerde zulüm, dinin olduğu yerde kin, sevginin olduğu yerde nefret olmaz.
  • Ehl-i ihvan demek arif olan gerçeklere eren demektir.
  • Herkes tercihinden yönelişinden meyil ve rızasından sorumludur.
  • Nimete ulaşmak için mutlaka hizmete talip olmalıyız.
  • İhvan düşünmekle, keşfetmekle ve gayret ile kemâlat bulur.
  • “Rabbim” diyen için zaten zorluk yoktur.
  • Hedefi olmayanın istikameti de olmaz.
  • İslam, aslen teslim olmak ve selamet bulmaktır.
NAMAZ VAKİTLERİ