Kur'an-ı Kerim'de Hz. İsa (a.s.) için “Ruhullah” tabiri kullanılır. "... Biz ona ruhumuzdan nefh ettik (üfledik)..." diye buyrulduğu için, “İsa Ruhullah" yani Allah'ın Ruh'undan, Allah'ın sıfat ve esmasından veya Ruh-u ilâhî'den anlamındadır. (Tahrim, 66/12) Aslında bu anlamıyla "Ruhullah" herkeste mevcuttur. Ruhullah, her insanda vardır. Yani Hz. İsa’nın sahip olduğu ruh ile Mehmet'in veya Ali’in sahip olduğu ruh arasında temelde fark yoktur. Çünkü ruh tektir. İseviyyet; Tevhid-i ef’âl inkılâbıdır, Tevhid-i Sıfat inkılâbıdır. Tevhid-i esmâ inkılâbıdır. Îseviyyet mertebesi, ruh ağırlıklı olduğundan zâhiri şeriatı yoktur. Ancak oraya kadar gelmek için eski şeriatlerin kanunları geçerlidir. O mertebeye gelince kişinin zâhiri bağlantıları kalmaz, çünkü kişi fenâfillâh halindedir. Bu sebepten kişi kendinde değildir. Ancak burada fazla durulmaz. Oradan Mertebe-i Muhammediyyet yani bekabillâh haline geçmek gerekecektir. Îseviyyet mertebesi; Hazreti Ahadiyyet’in Hazreti Şehadet’te (yeryüzünde) nokta zuhuru, Hz. Îsâ Rûhullah ismiyle Îseviyyet mertebesinden görünmeye başlamasıdır.
Kişi bu mertebelerin hangisine ulaşırsa o mertebenin mânâsını kendinde bulduğundan, bu süreçte o ismin manâsı kapsamına girdiğinden bâtında kendisi o ismi taşımış olur.
(“Enfüsî Seyr”-“Düşünsel boyutta yaşama”-“Bedensellik-birimsellik” anlayışının kalkması ve “ilallah” sırrının yaşanmaya başlanması”-“Hakikat’inde Hakk’ı görmek”-“Nefsinin hakikatının Mutlak "faile" ait olduğunu fark ediş”)
İsevî Meşreb (Teşbih hâli müşahedesi ağır basan-Müşahedesinde “Zâhir” İsmi ağırlıklı olan) İsa Aleyhisselâm “Kudret” sıfatıyla zâhir olmuştur.
"Hakikat" nuzül ettiğinde "illallah" sırrı açılarak yaşanmaya başlanır. (Varlığın yalnızca, “Allah” adıyla işaret edilenin “esmâ mertebesi”nden ibaret olduğu hissedilir-Deccaliyet (tanrılık vehmeden benlik) eriyip yok olup gider.
Cem'e vâsıl olanın garip olur ahvâli;
Hak'dır burada zahir; halksa bulur zeali.
Hakk'ın Zât'ıyla mürîd, giyinmekte bir libas;
Beşeriyyeti olur zâhirî bir iktibas.
Cem makamında mürîd Hakk'ın Zât'ıyla mevcûd;
Bu idrâk ile Hakk'a Hak ile eder sücûd.
Hak ile Hak olmuştur; edilmez artık tadlîl;
Ârif için ahvâli yalnızca Hakk'a delîl.
Sırrıyla parıldayan apâşikâr bir mâhdır;
"Fe eynemâ tüvellû, fe semme vechullah"dır.
Bu makamda mürîde cümle halk bâtın olur;
Nereye dönersen dön, eşyâ mir'âtın olur.
Bütün zâhirî esbâb ifnâ olur gözünde;
Sebebü-l Esbâb ile fâil olur ve zinde.
Bu makamda mürîde cümle halk bâtın olur;
Nereye dönersen dön, eşyâ mir'âtın olur.
Bütün zâhirî esbâb ifnâ olur gözünde;
Sebebü-l Esbâb ile fâil olur ve zinde.
Hiç bir çile, meşakkat döndürmez O'nu Hakk'dan;
Helâl eder hakkını herkese, bil ki, sıdkan.
Hakk'kın Kelime'sidir; evsâfı Rûhullah'dır;
Eğer temyîz edersen, ne emîn Bu makamda çözülür İsâ'nın tüm esrârı;
Olur zîrâ, Sırrü-s Sırr, Rûh'un aslî makarrı.
Nasıl olursa namaz mü'minlerin Mi'râcı,
Oruç da bu makamın remzidir ve sirâcı.
Mahzâ Rahmet olmakta Cem'i zevk eden mürâd;
Kılmaktadır bu makam İnsân'ı aslî, ferîd. bir penâhdır!
SAFİYE TURAN
İstanbul, 11.12.2015