Ezel sırlarını ne sen bilirsin ne de ben
Bu muammayı ne sen çözersin ne de ben
Perdenin gerisinde seni beni bir konuşturan var.
Perde kalkarsa ne sen kalırsın ne de ben
Ebu'l Hasan Harakani
Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir
Şol göz yumup açmış gibi
Yunus Emre
Vasıl olmaz kimse Hakk'a cümleden dur olmadan
Kenz açılmaz şol gönulde ta ki pür-nur olmadan
Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ide Hakk
Padişah konmaz saraya hane ma'mur olmadan
Şemseddin-i Sivasi Hz
İş bu söze Hak tanıktır
Bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide
Kafesten kuş uçmuş gibi
Yunus Emre
Zat-ı Hakk'da mahrem-i irfan olan anlar bizi
İlm-i sır'da bahr-i bi-pâyan olan anlar bizi
Bu fena gülzârına tâlip olanlar anlamaz
Vech-i bâki hüsnüne hayran olan anlar bizi
Niyâzî-i Mısrî
Bir kez gönül yıktınısa
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Yunus Emre
Ârifin her bir sözünü duymaya insan gerek
Bu cihanda sanmayız hayvan olan anlar bizi
Ey Niyâzi katremiz deryaya saldık biz bu gün
Katre nice anlasın ummân olan anlar bizi
Niyâzî-i Mısrî
Bir gönülü yaptınısa
Er eteğin tuttunusa
Bir kez hayır ettinise
Binde bir ise az değil
Yunus Emre
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Peygamber efendimiz, Aişe validemize, (Ya Aişe kurbanın etini ne yaptın?) diye sorunca, (Ya Resulallah, iki kolu kendimize bıraktım, diğerlerini, fakirlere dağıttım) dedi. (Demek ki, iki kol hariç hepsi bize kaldı, yani asıl o dağıttıkların bizim oldu) buyurdu.Demek ki, verilenlerin sevabı daha çok oluyor.
Çok varlıklı olmak, çok zengin olmak, her zaman ve her yerde iyiye alamet olmayabilir. Eğer dinimizin emir ve yasaklarına ihlâsla sarılırsak, o mal ve mülk insanı Cennete götürür. Hazret-i Osmanın sorgusuz sualsiz, hesap görmedenCennete girmesine, malını ve mülkünü Allah yolunda hesap yapmadan vermesi sebep olmuştur. Allah için çok verdi, her şeyi kazandı.
Büyük zatların yolunda olan bir kimse vefat edince, büyükler onu hoş geldin diye karşılar. Nasıl ki insan, gurbetteyken, orada bir dost onu hoş geldin diye karşılayınca, insan sevinçten ne yapacağını şaşırırsa, vefat edince de, mesela İmam-ı Rabbani hazretleri bizi orada hoş geldin diye karşılarsa ne hoş olur, dünyalar bizim olur! Bu nimete, bu hitaba kavuşmak için, insan o büyükleri çok anmalı, kitaplarını severek çok okumalı.
Dünya sevgisini kalbden çıkarmak, kalbden dünya sevgisini çıkaranlarla beraber olmak yani o büyük evliya zatları sevmek ve onlara tâbi olmakla mümkündür ancak.
En zor iş İslamiyete hizmet etmektir; çünkü Allahü teâlâ en zor işi, en güvendiğine, en çok sevdiklerine, yani Peygamberlere ve vârisleri olan Ehl-i sünnet âlimlerine vermiştir.
Dünyadayken Allahü teâlânın dinine doğru olarak hizmet edenler, Allahü teâlânın kullarının müşküllerini halledenler, mahşerde, tahtlar üzerinde, kürsülerde, gölgelerde oturacaklar. Allahü teâlâ onlarla mekândan münezzeh olarak konuşacaktır. Onlar için ne hesap var, ne de azap...
Allahın dinini, Onun kullarına öğretmeye giderken basılan yere, melekler kanatlarını serer. Birkaç Müslümanın Allah için toplanıp sohbet ettiği yere gökteki melekler imrenir. Hizmet ettiği yerlere ise, bütün mahlûkat imrenir.
Bir topluluk içinde Allahü teâlâ, en çok, o topluluğa hizmet edeni sever. Dünyalarına hizmet etmek de kıymetli; ama ahiretlerine hizmet etmek, yani dinlerini doğru olarak öğrenmelerine vesile olmak daha kıymetlidir.
Çalışmak, sebeplere yapışmak dinimizin emridir. Biz emri yerine getirip, sebeplere yapışalım. Ondan sonrası Allahü teâlâya kalmıştır. Dilerse ihsan eder, dilerse ihsan etmez. Neticeyi Allahü teâlâdan değil de, sebeplerden bilmek küfürdür. Kulun işi emre uymak ve sebebe yapışmaktır, takdir Allahü teâlânındır.
De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici, çok merhametlidir." (Bkz. Ali İmran, 31)
ÖZLÜ SÖZLER
Ezeli ervahta nur-u Muhammedi ile beraber olmaya halvetilik denir.
Adem "ben hata yaptım beni bağışla " dedi, İblis ise" beni sen azdırdın" dedi ya sen!... sen ne diyorsun?
Edep, söz dinlemek ve gönle sahip olmaktır.
Güzelliğin zekatı iffet ve edeptir. (Hz. Ali)
Zeynel Abidin oğlu Muhammed Bakır'a "Ey oğul, fasıklarla cimrilerle yalancılarla sıla-i rahimi terk edenlerle arkadaşlık etme." diye buyurmuştur.
Kemalatın bir ölçüsü de halden şikayet etmemektir.