Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Büyük bir dergâhı olan bir zat, bazı talebelerinin, büyüyen hizmetler yüzünden kibre, ucba düştüklerini, bu başarıyı kendilerinden zannettiklerini görünce der ki: (Kendimizi bir şey zannetmeyelim. Bu hizmetler, Allahü teâlânın yardımıyla, büyüklerimizin himmet ve dualarıyla yürümektedir. İşin esası budur. En korktuğumuz şey, esası unutup teferruata gönül bağlamaktır. Biz teferruatız. Buna rağmen kibre, ucba kapılırsak, başarıyı kendimizden bilirsek, kalb kırarsak, Allahü teâlâ bizi helak eder. Bu yolun incelikleri vardır. Birinci inceliği edeb, ikinci inceliği de edebdir. Üçüncü inceliği yine edebdir; çünkü biz, büyüklerin temsilcileri olarak, onların edebiyle başarılıyız. Ancak edepliysek, bizim bilgimizden, bizim verdiğimiz hizmetlerden, insanlar faydalanır. Bu yol çok yücedir; çünkü Allaha yakın olmak, Allahü teâlânın dinini yaymak, anlatmak kadar ince iş olur mu? Ruha hitap ediyoruz, nefse veya bedene değil. Ruh çok hassastır. Onu elde etmek, ona kavuşmak çok zordur.
Ne kadar başarılı olursanız olun, ne kazanırsanız kazanın, edebe uymadığınız takdirde hiçbir kıymeti yoktur. Çok hizmet edilse de, eğer edeb yoksa, sevgide samimiyet yok demektir. Şah-ı Nakşibend hazretleri, Bu yolun başı da, ortası da, sonu da edebdir buyuruyor; çünkü hiçbir edepsiz, Allah dostu olamaz. Edeb, haddini bilmek, karşısındakini üzmemek, kalb kırmamak, gıybet etmemektir.)
Nerede öfke yoksa, melekler oradadır. Nerede öfke varsa, şeytanlar oradadır. Onun için Peygamber efendimiz üç sefer, (Öfkelenme, öfkelenme, öfkelenme) buyuruyor. Öfke hem aklı, hem de imanı giderebilir; çünkü öfkenin olduğu yerde, hemen şeytanlar toplanır, burada biraz fitne var, halledelim şunları derler. Öfke olmayan yere melekler gelir, (Şu Müslümanlara dua edelim) derler.
Bir gün bir müşrik geldi. Peygamber efendimize çok ağır hakaretlerde bulundu, çok şeyler söyledi. Resulullah efendimiz hiç cevap vermiyordu, sadece dinliyordu. Orada bulunan Hazret-i Ebu Bekir dayanamadı, (Yeter, bu Allahın Resulü, günahtır! Sen ne melun adamsın, Hazret-i Peygambere böyle şeyler söylenir mi?) dedi. Resulullah efendimiz çok üzüldü ve kalkıp orayı terk etti. Arkasından Ebu Bekr-i Sıddık koşarak gitti, (Ya Resulallah, dayanamadım, çok gücüme gitti. Bir kabahat mi yaptım, kalbinizi mi incittim?) dedi. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Ya Ebâ Bekr, o bana öyle hakaretler yaparken, biz sabrederken, aramızda melekler dolaşıyordu. Sen işi münakaşaya, öfkeye dökünce melekler gitti şeytanlar doldu. Şeytanların olduğu yerde benim ne işim var?)
Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir. (TÂH– 132)
ÖZLÜ SÖZLER
Ezeli ervahta nur-u Muhammedi ile beraber olmaya halvetilik denir.
Adem "ben hata yaptım beni bağışla " dedi, İblis ise" beni sen azdırdın" dedi ya sen!... sen ne diyorsun?
Edep, söz dinlemek ve gönle sahip olmaktır.
Güzelliğin zekatı iffet ve edeptir. (Hz. Ali)
Zeynel Abidin oğlu Muhammed Bakır'a "Ey oğul, fasıklarla cimrilerle yalancılarla sıla-i rahimi terk edenlerle arkadaşlık etme." diye buyurmuştur.
Kemalatın bir ölçüsü de halden şikayet etmemektir.