27 Mart 2023
5 Ramazan 1444
MENÜ
SOHBETLER HAZRET-İ MUHAMMED'IN
(S.A.V) HAYATI
SEVGİLİ PEYGAMBERİM KUR'AN-I KERİM İLMİHAL İSLAM VE TOPLUM 40 HADİS HADİS-İ ŞERİFLER OSMANLICA SÖZLÜK RÜYA TABİRLERİ BEBEK İSİMLERİ POSTA KODLARI ABDÜLKADİR BİLGİLİ
(SEBATİ) DİVANI
NİYAZİ MISRİ DİVANI HİKMETLİ SÖZLER KUR'AN-I KERİM ÖĞRENİYORUM KUR'AN-I KERİM (SESLİ ve YAZILI) SESLİ ARŞİV İLAHİLER
İSLAM ve TASAVVUF
TASAVVUFUN TARİFLERİ TASAVVUFUN DOĞUŞU TASAVVUFUN ANADOLU'YA GİRİŞİ HALVETİLİĞİN TARİHİ HALVETİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ HALVETİLİĞİN TÜRK TOPLUMUNDAKİ YERİ HALVETİYYE SİLSİLESİ PİRLERİMİZİN HAYATLARI MEHMET ALİ İŞTİP (VAHDETİ) ABDÜLKADİR BİLGİLİ (SEBATİ) İBRAHİM GÜLMEZ(KANÂATÎ)
EHLİ - BEYT
EHL-İ BEYT KİMDİR? EHL-İ BEYTİ SEVMEK
RESÛLULLAH'I SEVMEKTİR
EHL-İ BEYT EMANETİ RESÛLULLAH'TIR EHL-İ BEYTİN HALİ NUH'UN GEMİSİ GİBİDİR EHL-İ BEYT OLMAK HEM NESEBİ HEMDE MEZHEBİDİR
ONİKİ İMAMLAR
HZ. İMAM ALİ K.A.V RA HZ. İMAM HASAN-I (MÜCTEBA) HZ. İMAM HÜSEYİN-İ (KERBELA) HZ. İMAM ZEYNEL ABİDİN HZ. İMAM MUHAMMED BAKIR HZ. İMAM CAFER-İ SADIK HZ. İMAM MUSA-İ KAZIM HZ. İMAM ALİYYUL RIZA HZ. İMAM MUHAMMED CEVAD (TAKİ) HZ. İMAM ALİ HADİ (NAKİ) HZ. İMAM HASAN’UL ASKERİ HZ. İMAM MUHAMMED MEHDİ






HALVETİYYE SİLSİLESİ

Tarikatlarda şeyhden şeyhe ulaşarak tarikat pirine, ondan da yine şeyhten şeyhe, böylece Hz. peygamber'e kadar ulaştığı kabul edilen zincire, silsile-i tarikat denir.

Bununla ilgili olarak mutasavvıflar, silsilenin nikah-ı manevi olduğunu, nasıl nikah ile insanların nesli, meşru bir şekilde devam ediyorsa, manevi nikah tabir edilen silsileyle de tarikat geleneği devam etmektedir. Böyle bir zincirle Hz. Peygamber'e bağlı olmayan şahsın, tarikat bünyesinde irşada ehliyeti kabul edilmediği gibi, manen yetişmesi ve gelişmesi de mümkün değildir.

Tarikatların en önemli özelliklerinden biri olan Hz. Peygamber'e kadar ulaşan kesiksiz bir silsileye sahip olmaları şartını, Aziz Mahmud Hüdayı , "Tevhid'den istifade için, mutlaka kesiksiz bir silsileye sahip bir mürşid-i kamil tarafından telkin edilmesinin zorunlu olduğu" şeklinde ifade eder.

Tarikat silsilelerinin ortaya çıkışı da, muhtemelen tarikatların oluşmaya başladığı XIII. yüzyıldan sonradır. Diğer taraftan her hangi bir tarikatın silsilesini ele aldığımız zaman, iki kategoriden oluştuğunu görüyoruz. Bunlardan birinci kısım, tarikatın esas kurucusu sayılan ve tarikatın genellikle adını aldığı zattan, Hz. Peygamber'e kadar olan isnadı teşkil eder.

Tasavvuf tarihi boyunca, tarikat geleneğinde iki esaslı silsile kabul edile gelmiştir. Bunların biri Hz. Ali'ye, diğeri Hz. Ebubekir'e nisbet olunur. Hz. Peygamber'in Hz. Ebubekir'e zikir olarak Lafza-i Celali, Hz. Ali'ye Kelime-i Tevhid'i telkin ettiği belirtilir. Bu anlayışa göre, Hz.Peygamber, Mekke'den Medine'ye hicret esnasında saklandıkları mağarada bağdaş kurup, oturmuş olan yol arkadaşı Hz. Ebubekir'in kulağına kalbi zikri üç defa telkin ettiği kabul edilir.

Yine, rivayete göre bir gün Hz. Ali, Peygamberimizden, Allah'a en yakın, kullara en kolay yolu göstermesini istemiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber, huzurlarında Hz. Ali'ye diz çöktürüp, gözlerini yumdurmuştur. Kendisine bu durumda üç defa açıktan "La ilahe illallah" cümlesini tekrar etmesini söylemiş, Hz. Ali de tekrar etmiştir.

Tarikatlar zamanla bu iki olaya dayanarak, silsileleri Hz. Ebubekir'e ulaşanlar ve zikr-i hafiyi esas alanlar, silsileleri Hz. Ali'ye ulaşıp, zikr-i cehri'yi esas alanlar diye iki kategoriye ayrılmıştır.



  • Hâtem-ül Enbiyâ Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)
    1. Şah-ı Velayed Hazret-i Aliyyül Murtaza (k.v ve r.a) (599-661)
    1-2. Hazret-i İmam-ı Hasan-ül Mücteba (Radiyallahü Anh) (Medine, ö.670)
    1-3. Hazret-i İmam-ı Hüseyin-i Kerbela (Radiyallahü Anh) (Kerbela, ö.680)
    1-4. Hazret-i İmam-ı Zeynel Abidin (Radiyallahü Anh) (Medine, ö. 719)
    1-5 .Hazret-i İmam-ı Muhammed Bakır (Radiyallahü Anh) (Medine, ö.733)
    1-6. Hazret-i İmam-ı Cafer-i Sadık (Radiyallahü Anh) (Medine, ö.765)
    1-7. Hazret-i İmam-ı Musa-i Kâzım (Radiyallahü Anh) (Bağdat, ö.799)
    1-8. Hazret-i İmam-ı Aliyyül Rıza (Radiyallahü Anh) (Tus, ö. 818)
    1-9. Hazret-i İmam-ı Muhammed Takî (Radiyallahü Anh) (Bağdat ö.833)
    1-10. Hazret-i İmam-ı Aliyyül Nakî (Radiyallahü Anh) (Samarra, ö. 868)
    1-11. Hazret-i İmam-ı Hasan-ül Askerî (Radiyallahü Anh) (Samarra, ö.873)
    1-12. Hazret-i İmam-ı Muhammed Mehdi (Radiyallahü Anh) (Samarra,..)


    2- Hazret-i Seyyid-üt Tâbiîn Ebû Sa'id Hasan bin Yesâr el Basrî (641-728)
    3- Hazret-i Şeyh-ül Lâmi Habib el Acemî (?-739)
    4- Hazret-i Şeyh Kebir Ebû Süleyman Davûd bin Nasır et Tâî (?-781)
    5- Hazret-i Şeyh Fahim Ebûl Mahfuz Maruf Aliyy’ül Kerhî bin Firûzî (?-815)
    6- Hazret-i Şeyh Kerim ebû'l Hasan Sırrı es Sakatî (?-865)
    7- Hazret-i Şeyh Seyyidü't Tâife-i Sûfıyye Ebû-l Kasım Cüneyd bin Muhammed el Bağdadî (?-909)


    Buraya kadar olan silsile, Kadiriyye, Mevleviyye, Bayramiyye, Sühreverdiyye, Desukiyye gibi, silsilesi Hz. Ali'ye ulaşan pek çok tarikatla aynıdır .
    8- Hazret-i Şeyh Ebû Ali Ahmed Mimşâd ed Dineverî (?-911)
    9- Hazret-i Ebû Abdullah Muhammed Dineverî (?-981)
    10- Hazret-i Şeyh Ebu Hafs Kadı Vecihüddin Ömer el Bekrî Sühreverdi (?-1050)
    11- Hazret-i Şeyh Ebû’n Necib Ziyâüddîn Abdülkâhir el Bekrî es Sühreverdî (1097-1168)
    12- Hazret-i Şeyh Ebu Reşid Kutbuddin el Ebheri (Ebheriyye tarikatı piri) (?-1225)
    13- Hazret-i Şeyh Rüknuddîn Muhammed Nehhâs el Buharî (?-1230)
    14- Hazret-i Şeyh Şihâbüddîn Muhammed et Tebrizî (?-?)
    15- Hazret-i Şeyh es Seyyid Cemâleddîn-i Şirâzî (Tebrizî) (?-1255)
    16- Hazret-i Zâhidiyye tarikatının pîri İbrahim Zahîd Geylânî (?-1301)


    Silsile burada ikiye ayrılır. Buradan sonra İbrahim Zahid Geylani'nin halifelerinden Şeyh Ahi Muhammed Harezmi ile Halvetiye Tarikatı başlayıp, devam ederken; Şeyh Safiyyuddin Erdebili ile Safeviyye, diğer ismiyle Erdebiliyye Tarikatı ortaya çıkacaktır.

    17- Hazret-i Şeyh Kerîmüddin Ahi Muhammed bin Nuru'l Halvetî (Harezmi) (?-1378)
    18- Hazret-i Pîr Ebû Abdullah Sîracüddin Ömer bin Ekmelüddin el Geylânî el Lahcî Halveti (?-1397)

    Eş Şeyh Ebu Abdullah Siracüddîn Ömer Hazretleri, Geylan'ın Lahcan kasabasında doğmuştur. Burada yetiştikten sonra Harezm'de bulunan amcası Ahî Muhammed bin Nur el Halveti'nin yanına gitmiştir. Ondan inabe aldıktan sonra seyr u sülukta ilerleyerek hülefasının en ilerileri arasında görülmüştür. 1317'de amcası ve şeyhi Ahî Muhammed Nuru'l Halveti Hazretlerinin vefatı üzerine irşat makamına oturmuştur. Fıtrî kemalatı ve manevi mevki itibariyle Halvetiyye tarikatının kurucusu ve Pir'i olmuştur. Bir müddet sonra Tebriz yakınlarındaki Hûy (Hoy) kasabasına, bir aralık Mısır'a oradan da Hicaz'a gidip hac farizasını yerine getirmiştir. Sonunda Sultan Üveys'in daveti üzerine Herat'a gelmiştir. Orada iken bir rivayete göre 1349'da, bir rivayete göre de 1397'de Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.

    Halvet anlayışı; Halvetilik bir tarikat olarak ortaya çıkmadan önce ve sonra, hemen hemen bir çok tarikatta uygulanan bir metottu. Halvet'in bir tarikat adı olarak ortaya çıkışı ise, Ebu Abdullah Siraceddin Ömer bin Ekmeleddin el-Geylani el-Lahici (ö.750/1349) ile birliktedir.

    Bu zatın halvet'i çok sevip, hayatı boyunca büyük bir çınar ağacının kovuğunda defalarca halvet çıkarmasından dolayı, kendisine Halveti lakabı verilmiştir. Bu lakap da Halveti tarikatına ad olmuştur.

    Hz. Pir Ömerü'l Halveti (k.s.) hakkındaki rivayetlerden biri de O'nun manevi cihat, ibadet ve takva ehli olup kırk erbain çıkardığı ve halvette 1600 gün kaldığıdır. Ondan sonra gelen büyük pirlerden biri de Seyyid Yahya-i Şirvanî Hazretleri'dir. Bu zat-ı âli Seyyid İmam Musa Kâzım Hazretleri'nin torunlarındandır. Şirvan'ın merkezi olan Şumâhi'de doğar. Manevi feyzini Şeyh Sadreddin Hıtavi Hazretleri'nden alır. Halifelik makamına erişir. Şeyhinin damadı olmakla şereflenir. Şumâhi'den Bakü'ye geçerek ömrünün sonuna kadar orada yaşar ve ümmetin irşadına gayret eder.

    Kırk kadar şube kurucusu yetiştiren Halveti tarikatının bugünkü feyz ve tesiri, Hz. Şirvanî'nin İslâm dünyasının çeşitli bölgelerine gönderdiği halifeleriyle gerçekleşmiştir. Onun kendi tedris ve irşat halkasında bin kadar halife yetiştirdiği söylenir. Bu halifelerden en büyüklerinin isimleri arasında:


    eş Şeyh Dede Ömer Rûşenî
    eş Şeyh Ali Alaaddîn
    eş Şeyh Pir Şükrullah el Ensârî
    eş Şeyh Habîb Karamanî
    eş Şeyh Muhammed Bahâüddîn el Erzincânî'nin isimleri zikredilebilir.

    Hz. Şirvanî'nin İslâm âlemine kazandırdığı : Şifâü'l Esrar, Esrârü'l Vahy, Merâtib-i Esrârü'l Kalb, Esrârü'l Vuzû, Rumûzu'l İrşâdât, Menâzilü'l Arifin,

    Şerh-i Esmâ-i Seb'a, Şerh-i Süâlât-ı Gülşen-i Râz, Atvârü'l Kalb, Esrârü'l Talibin isimli tasavvufî eserleri mevcuttur. Bunlar arasında kelime-i tevhitteki harflerin sayısına eşit olmak üzere yirmi dört bölümden düzenlenmiş Esrârü't Talibin adlı risalenin dervişlerin istifade edebilecekleri önemli bir kaynak olduğu rivayet edilir.

    Hz. Şirvanî'nin tertibi olan yukarıda adını zikretmediğimiz bir eseri daha vardır. Bu eser, Halvetiyye şubelerinin hepsinde çok önemsenen, 104 kitabın özeti olduğu ifade edilen ve zikir esnasında okunan "Vird-i Settâr"dır. Bu eser, "Vird-i Yahya" ya da "Evrâd-ı Şerif" diye de bilinmektedir.

    Hz. Pir Ömerü'l Halveti'nin şer'î esaslar üzerine kurduğu ve ikinci Pir Seyyid Yahya-i Şirvanî Hazretleri'nin zamanın icaplarına göre daha da geliştirip genişlettiği Halveti tarikatı, Hz. Şirvanî'den sonra dört ana şubeye ayrıldı:


    1. Ruşeniyye: 1528'de dâr-ı beka eyleyen Aydınlı Dede Ömer Ruşenî Hazretleri tarafından kurulmuştur.

    Dede Ömer Ruşenî Hazretleri'nin irşat ve terbiyesi altında yetişen halifelerinden ikisi, eş Şeyh Ebu Abdurrahman Muhammed Demirtaş Hazretleri tarafindan Demirtaşiyye ve eş Şeyh es Seyyid İbrahim Gülşenî Hazretleri tarafindan Gülşeniyye-i Halvetiyye kolları kurulmuştur.

    Halvetiyye'nin Gülşeniyye kolundan da eş Şeyh Hasan Sezai Efendi Hazretleri tarafından Sezaiyye-i Halvetiyye, eş Şeyh Hasan Hâleti Efendi Hazretleri tarafindan Hâletiyye-i Halvetiyye kolları açılmıştır.


    2. Cemaliyye: 1493 ya da 1506'da vefat ettiği sanılan Amasyalı Cemaleddin Halveti Hazretleri tarafından kurulmuştur. Kanunî Sultan Süleyman'ın mürşid-i kâmili olan bu zat-ı âli, Çelebi Halife ve Aksarayî namıyla da tanınırdı.

    Halvetiyye'nin Cemaliyye kolundan eş Şeyh Yusuf Sünbül Sinan Hazretleri tarafından Halvetiyye'nin Sünbüliyye kolu, Arif-i billah eş Şeyh Şaban-ı Velî Hazretleri tarafından Halvetiyye'nin Şabaniyye kolu, eş Şeyh es Seyyid Ahmed el Harirî el Assâlî Hazretleri tarafından Assâliyye kolu ve eş Şeyh es Seyyid Muhammed el Bahşi Hazretleri tarafından Bahşiyye kolu açılmıştır.

    Halvetiyye Şabaniyye kolundan Karabaş-ı Velî diye anılan eş Şeyh Ali Alaaddîn Efendi Hazretleri tarafından Karabaşiyye kolu açılmış olup bu koldan da eş Şeyh Nasuhî Muhammed el Halveti Hazretleri'ne nispet edilen Halvetiyye'nin Nasûhiyye kolu ve eş Şeyh Şemsüddîn Mustafa el Bekrî'ye nispet edilen Bekriyye kolu açılmıştır. Nasûhiyye kolundan da el Hac Mustafa Efendi Hazretleri tarafından Halvetiyye'nin Çerkeşiyye kolu ve bu koldan da eş Şeyh Hacı Halil Efendi Hazretleri'ne nispet edilen Haliliyye ve eş Şeyh Kuşadalı İbrahim Efendi Hazretleri'ne nispet edilen İbrahimiyye kolları açılmıştır.

    Halvetiyye'nin Bekriyye kolundan ise, eş Şeyh Mehmet Kemaleddin el Bekri Hazretleri'ne nispet edilen Kemaliyye kolu, eş Şeyh Seyyid Şemsüddîn Muhammed b. Salim el Hafenî Hazretleri'ne nispet edilen Hafeniyye kolu, ve bu koldan da eş şeyh es Seyyid Ahmed et Ticani Hazretleri'ne nispet edilen Ticaniyye kolu açılmıştır. Yine Halvetiyye'nin Bekriyye kolundan eş Şeyh Muhammed b. Abdülkerim el Medenî es Semanî Hazretleri'ne nispet edilen Semaniyye (Sümmaniyye) kolu, eş Şeyh Seyyid Feyzeddin Hüseyin es Semanî Hazretleri'ne nispet edilen Fevziyye kolu, eş Şeyh Şihabüddîn Ahmed ed Derderi Hazretleri'ne nispet edilen Derderiyye (Dardariyye) kolu ve bu koldan da eş Şeyh Seyyid Ahmed es Sâvî Hazretleri'ne nispet edilen Saviyye kolu açılmıştır.


    3. Ahmediyye: 1509'da dâr-ı beka eyleyen Şeyh Ahmed Şemseddin Hazretleri tarafından kurulmuştur.

    Halvetiyye'nin Ahmediyye kolundan eş Şeyh Ramazanüddîn Mahfi Efendi Hazretleri'ne nispet edilen Ramazaniyye kolu, eş Şeyh İbrahim Ümmî Sinan Efendi Hazretleri'ne nispet edilen Sinaniyye kolu, eş Şeyh Hasan Hüsameddîn el Buhari el Uşşakî Hazretleri'ne nispet edilen Uşşakıyye kolu, eş Şeyh Niyazî Muhammed el Mısrî Hazretleri'ne nispet edilen Mısrîyye kolu açılmıştır. Halvetiyye'nin Ramazaniyye kolundan eş Şeyh Hasan Burhaneddîn Efendi Hazretleri'ne nispet edilen Cihangiriye kolu, eş Şeyh Muhammed el Buhûrî Hazretleri'ne nispet edilen Buhûriyye kolu, eş Şeyh es Seyyid Ahmed Raûfî Efendi Hazretleri'ne nispet edilen Raûfıyye kolu. eş şeyh Nureddîn Muhammed el Cerrahi Hazretleri'ne nispet edilen Cerrahiyye kolu, eş Şeyh Mehmed Hayati Efendi'ye nispet edilen Hayatiyye kolu açılmıştır. Halvetiyye'nin Sinaniyye kolundan eş Şeyh Mustafa Muslihiddîn Efendi Hazretleri'ne nispet edilen Muslihiyye kolu ve bu koldan eş Şeyh es Seyyid Ahmed Zehri Efendi Hazretleri'ne nispet edilen Zehriyye kolu açılmıştır.


    4. Şemseddin-i Sivasiyye: Bu kol, Ahmediyye kolundan devam eder. Şemseddin-i Ahmed Sivasî Hazretleri tarafından kendi adına açılmış olup Halvetiyye'nin Sivasiyye kolu olarak bilinmektedir.

    Cenab-ı Hakk'ın yardım ve inayeti, Hz. Peygamber Efendimiz'in ruhani yardımı ve Halveti meşayihinin himmetleri ile çevre bölgelere halifeler göndermek suretiyle tarikatı yayma faaliyetleri, Yahya-ı Şirvani Hazretleri'nin gayretleri ile genişleyerek yukarıda adlarını zikrettiğimiz asıl dört şubeye-Ruşeniyye, Cemaliyye, Assaliyye, Bahşiyye- sonra bu şubelerden kol kol başka şubelerden de Halvetiyye tarikatı kırk şubeye kadar ulaşmıştır.

    Halvetilerde ikinci Pir kabul edilen Seyyid Yahya-ı Şirvani'den sonra Halveti tarikatı dört ana şubeye ayrılmıştır. Ruşeniyye, Cemaliyye, Ahmediyye ve Şemsiye. Şeyh Ahmed Şemseddin tarafından kurulan Ahmediyye’den ise dört kol ortaya çıkmıştır.

    eş Şeyh Pir Ebu Abdullah Siracüddîn Ömerü'l Halveti'den sonra Halvetilik silsilesi şöyle devam eder:

    19- Hazret-i Pir Ahi Mirem Muhammed Halveti (?-1409)
    20- Hazret-i Şeyh Hacı İzzeddin Halvetî (?-1424)
    21- Hazret-i Şeyh Sadreddin Hiyavî (?-1455)
    22- Hazret-i Pîr-i sânî eş Şeyh Seyyid Celaleddin-i Yahya-ı Şirvânî el Baküvî (?-1464)
    23- Hazret-i Şeyh Pîr Muhammed Bahaüddin-i Erzincanî (?-1474)

    Halvetiye Tarikatının başta Seyyid Yahya-ı Şirvani'den sonra dört ana kola ayrıldığını görüyoruz.


    Bu ana kollar şunlardır:

    1. Ruşeniyye-i Halvetiyye: Bu kol Yahya-ı Şirvani'nin baş halifesi ve postnişini Dede Ömer Ruşeni'nin kurduğu bir koldur.

    2. Cemaliyye-i Halvetiyye: Bu kol Çelebi Halife olarak meşhur olmuş, Şeyh Mehmed Çelebi Cemale'ye aittir.

    3. Şemsiyye-i Halvetiyye: Bu tarikat da Halvetiyye'nin ana kollarından biridir. Bu tarikatın kurucusu Şeyh Şemseddin Ahmed Sivasi'dir.

    4. Ahmediyye-i Halvetiyye: Bu kol, Ahmed Şemseddin Marmaravi'ye aittir. Halveti şeyhlerinden Mehmed Nazmi'nin Halvetiye'nin bu koluyla ilgili değerlendirmeleri oldukça ilginçtir. Ona göre bu kola mensup olanların hepsi ümmidir.Ancak tarikat içi taassubuna tipik örnek teşkil eden bu görüşe cevabı, Tıbyan sahibi Haririzade Kemaleddin Efendi verecektir. Haririzade, Şeyh Mehmed Nazmi'nin haksızlık ettiğini ve bunun doğru olmadığını belirtir.

    24- Hazret-i Şeyh İbrahim Kamil Tacettin Kayserî (?-?)
    25- Hazret-i Şeyh Kabaklarlı Alaaddin Uşşaki Halveti (?-1504)
    26- Hazret-i Şeyh Yiğit Başı Veli Ahmet Şemseddin-i Marmaravî (Ahmediye Kolu) (?-1505)

    27- Hazret-i Şeyh Hacı İzzettin Karamanî (Habib Ömer) Efendi (?-1496)
    28- Hazret-i Şeyh Kasım Efendi Karahisarî (?-1534)
    29- Hazret-i Şeyh Muhammed Muhyiddin Karahisarî (?-1582)
    30- Hazret-i Pir Ramazan Efendi Mahfî Karahisarî (Ramazaniye Kolu) (?-1616)

    Şeyh Ramazan-ı Mahfî Efendi, 1542 senesinde Afyonkarahisar’da dünyaya geldi. Ramazaneddîn-i Mahfî diye tanınmıştır. Aklî ve naklî ilimleri tamamlayarak Şeyh Kâsım Çelebi’den el almıştır. Şeyh Kâsım Çelebi Hazretlerinin vefâtından sonra da onun halîfesi Şeyh Muhammed Muhyiddîn Karahisârî’nin (vefât:1582) yanında seyr ü sülûkunu tamamlamış ve onun halîfesi olmuştur. Şeyh Ramazan Efendi, Şeyh Muhammed Muhyiddîn Efendi’den aldığı hilâfet ile 1586 yılında İstanbul’a gelmiştir.

    Sevenlerinden biri olan Bezzazistan Kethüdası Hüsrev Çelebi tarafından Koca Mustafa Paşa’da kendisi için bir tekke binâ ettirmiştir.Bezirgân Tekkesi diye de bilinen dergâhın şeyhliğini üstlenerek irşâd vazifesine başlamıştır. Kumaşçılıkla iştigâlle kalmayıp onların bir tür vekilliğini ve kâhyalığını da yaptığı için kendisine Bezirgân denilen Hüsrev Çelebi, bu binâyı 1586 senesinde Koca Mimar Sinân’a yaptırmıştır. On üç adet dervîş hücresi, selâmlık mekânları, harem ile diğer müştemilat ortadan kaldırılmış olup, câmi-tevhîdhâne niteliğinde olan ana yapı hâlen mevcuttur. Dergâhın ilk şeyhi Ramazan Efendi’ye izâfeten Ramazan Efendi Tekkesi diye de anıla gelmiştir. Ramazan Efendi’nin türbesinin barındığı için de hem âsitâne hem de pîr-evi olma niteliğini kazanmıştır.


    Ramazaniyye Şubesinin Kurucusu

    Ramazaniyye, Halvetiyye tarîkatının Ahmediyye kolunun bir şubesidir. Adını, Şeyh Ramazaneddîn-i Mahfî Hazretlerinden almıştır. Ramazan Efendi son zamanlarında tekkesinde halktan uzak bir hayat yaşardı. Yetmiş altı yıllık ömrünün otuz iki yılını dergâhta şeyhlik yaparak sürdürmüştür. 1616 senesinde vefât ederek tekkesinin avlusuna defnedilmiştir. Vefatına “Rızâ-i pâk”, “eş-Şeyhü’l-mücâhid”,“Ka’betü’l-uşşâk” “geçti şeyh bugün” ve “tarîk-i tâc” gibi tarihler düşürülmüştür. Şeyh Ramazan Efendi, “Mahfî” mahlasından da anlaşıldığı gibi kemâlini gizleyen bir Allah dostudur. Sefîne-i Evliyâ adlı eserin müellifi Şeyh Hüseyîn Vassâf’ın ifâdesi ile “tarîk-i tesettür”e yani tarikatta gizliliğe meyyaldir. Bu nedenle zamanında gerekli şöhreti bulamamış, hayatı ayrıntılı olarak kaleme alınmamıştır. Ramazan Efendi’nin pek çok halîfesi vardır.


    Rüyaları Tabir Ederdi

    Ramazan Efendi, rüyâ tâbiri ilminde, zamanının İbn-i Sîrîn’i denilecek kadar ileri şahsiyetti. “Mahfî” mahlasını kullandığı ilâhîlerinin olduğu kaydedilmektedir. Kütüphane kayıtlarında Ramazan Efendi’ye nispet edilen akaid şerhleri vardır.


    Şu beyti pek meşhûrdur:
    Mahfî bugünü gözleyip
    Girdi yola aşk özleyip
    Âşıkları cem eyleyip
    Gitsin bugün hû hû deyu

    Tasavvuf hakkında şu güzel sözleri söylemiştir;

    Tasavvuf, kimse gönlün yıkmamaktır
    Haram ve nehyi olana bakmamaktır

    Yemişçi Hasan Paşa dergaha sığındı

    Sultan III.Mehmed Han’ın vezirlerinden Güzelce Mahmud Paşa, Ramazan Efendi’nin müridlerindendi. Vezirliği tamamen terk edip tasavvufa yönelmek istiyordu. Günün birinde Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa’nın elinden kaçıp Ramazan Efendi’ye sığınmıştı. Sadrazam, onun dergahda olduğunu haber alınca hemen adamlarını gönderip veziri yakalamalarını emretti. Fakat, Ramazan Efendi, Mahmud Paşa’yı onlara teslim etmedi. Sadrazam, kendisi gelip veziri almak isteyince Ramazan Efendi: “Bizim dergahımızda paşa yoktur, cümlesi dervişdir. İsterseniz hepsi gelsin, siz de bakınız, hangisi Mahmud Paşa ise alınız! diye buyurdu. Dervişler tek tek dergahdan çağrıldı. Mahmud Paşa da onların arasında aba giymiş olarak bulunmakta idi. Hasan Paşa onu görünce:“İşte aradığım budur” diyemedi. Dergahdan ayrıldı gitti.

    Buradan Tevhid Kokusu Geliyor

    Şeyh Sünbül Sinân Efendi’nin şöyle bir keramet gösterdiği rivayet edilir. Ramazan Efendi’in türbesinin olduğu yer evvelce bir arsa halinde imiş. Şeyh Sünbül Sinân Hazretleri bir gün buradan geçerken oturmuşlar “Buradan tevhid kokusu geliyor” buyurmuşlardır. Oysa Ramazan Efendi bu mahalde bulunmuyorlardı, hatta doğmamıştı bile.

    Ramazaniyye yolunun diğer şubeleri ve pirleri:

    Cihângiriyye/İstanbul-Cihangir (Şeyh Hasan Burhâneddîn-i Cihângirî Efendi, vefât:1663)
    Buhûriyye (Şeyh Muhammed el-Buhûrî Efendi, vefât:1629)
    Raûfiyye/İstanbul-Üsküdar (Şeyh Seyyîd Ahmed Raûfî Efendi, vefât:1756)
    Cerrâhiyye/İstanbul-Karagümrük (Şeyh Muhammed Nûreddîn Cerrâhî Efendi, vefât:1718)
    Hayâtiyye (Şeyh Muhammed Hayâtî Efendi, vefât:1766)


    31. Hazret-i Şeyh Mestçi Ali er-Rumî (ö. 1030/1620)
    32. Hazret-i Şeyh Mestçizâde İbrahim İbn-i Ali Rumî (ö. 1036/1626)
    33. Hazret-i Şeyh Debbağ Ali er-Rumî Halveti (ö.1064/1654)

    34. Hazret-i Şeyh Lofçavî Fadıl Ali er-Rumî (ö.1094/1683)
    35. Hazret-i Şeyh Abdullah bin Fadıl Ali Efendi er-Rumî (ö.1100/1689)
    36. Hazret-i Pir El Hacc Şakir Mehmet Halveti Dobniçevi (?-?) ?>

    Halvetilerde ikinci Pir kabul edilen Seyyid Yahya-ı Şirvani'den sonra Halveti tarikatı dört ana şubeye ayrılmıştır. Ruşeniyye, Cemaliyye, Ahmediyye ve Şemsiye. Şeyh Ahmed Şemseddin tarafından kurulan Ahmediyye’den ise dört kol ortaya çıkmıştır.

    Halvetiye Tarikatı, bu dört ana koldan sonra, bir çok alt şubelere ayrılır. Tasavvuf tarihinde en çok kol ve şubelere sahip tarikat olarak nitelendirebileceğimiz hatta bu özelliğinden dolayı tasavvuf ehli tarafından önceleri "Tarikat kuluçkası", zamanla "Tarikat fabrikası" denile gelmiştir.


    37- Hazret-i Şeyh Kutb-ül Arifin Bedreddin Seyyid Mustafa Efendi Köstendilî (ö......)
    38- Hazret-i Şeyh Süleyman Efendi Halife Zenica'vi (ö......)
    39- Hazret-i Şeyh İbrahim Efendi Halife Köstendilî (ö......)
    40- Hazret-i Seyyid İsmail Bin Şeyh İbrahim Halife Köstendilî (ö......)
    41- Hazret-i Şeyh Hasan Efendi Halife Köstendilî (ö......)
    42- Hazret-i Şeyh Ali Efendi Halife Köstendilî (ö......)
    43- Hazret-i Şeyh Ömer-ül Mütlei Selanikî (ö......)
    44- Hazret-i Şeyh Abdullah Halkî İştipî (ö......)

    45- Hazret-i Şeyh Mehmed Ali Vahdetî İştipî (1897-1962)
    46- Hazret-i Şeyh Abdülkadir Sebâtî Sinopî (1926-1977)
    47- Hazret-i Şeyh İbrahim Kanâatî Gümülcinevî (1935-2002)

  • 
    SON EKLENENLER
    GÜNÜN AYETİ
    Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır.
    (İSRÂ - 72)  
    ÖZLÜ SÖZLER
    • Ezeli ervahta nur-u Muhammedi ile beraber olmaya halvetilik denir.
    • Adem "ben hata yaptım beni bağışla " dedi, İblis ise" beni sen azdırdın" dedi ya sen!... sen ne diyorsun?
    • Edep, söz dinlemek ve gönle sahip olmaktır.
    • Güzelliğin zekatı iffet ve edeptir. (Hz. Ali)
    • Zeynel Abidin oğlu Muhammed Bakır'a "Ey oğul, fasıklarla cimrilerle yalancılarla sıla-i rahimi terk edenlerle arkadaşlık etme." diye buyurmuştur.
    • Kemalatın bir ölçüsü de halden şikayet etmemektir.
    • En güzel keramet gönlü masivadan arındırmaktır.
    • Alem-i Berzah insanın kendisidir.
    • Zahir ve batının karşılığı aşk-ı sübhandır.
    • Mutaşabih ayetler ledünidir.
    • Ölüm ve cehennem korkusu Hak'ka dost olmayanlar içindir.
    • Şartlanmalardan ve önyargılardan arınmadan kimse masum olamaz.
    • Uzlaşmak için bahane arayan düşman zıtlaşmak için bahane arayan dosttan daha iyidir.
    • Baki hakikatler fani merkezli inşa edilemez.
    • Her zorluğun çözümü sevgidir.
    • Allah var gayrı yok sevgi var dert yok.
    • Allah de ötesini bırak.
    • Sorunları erteleyen ve örten değil çözüm üretip sorunları çözen olmalıyız.
    • Kişinin irfanı kemalatı nispetinde şeytanı da nefsinin şiddetinde olur.
    • Kötü huylardan kurtulmanın en keskin yolu ilahi aşka yanmaktır.
    • Mücevherden sarraf olan anlar, başkası bilemez. Ne fark eder kör için elmas da bir, cam da bir. Eğer sana bakan kör ise sakın sen kendini cam sanma.(Mevlana)
    • Kendini oldum ve doğru zannedenler kendileri gibi düşünmeyenlerden rahatsız olurlar.
    • Eflatun'a dediler ki "Ne kadar çok çalışıyorsun". O da dedi ki "hayır ben sevdiğim işi yapıyorum"
    • Allah kuluna sevdirdiği her işi kuluna kolaylaştırır.
    • Kurtuluş hidayete tabi olanlar içindir. Selam olsun hidayete tabi olanlara.
    • Tevhid-i Ef-al meratibi ihvanın kendi gerçeğine seyir haritasıdır.
    • Kişi ilk önce kendisinin arifi olacak ki Rabbinin arifi olabilsin.
    • İnanmak başka şey, teslim ve tabii olmak başka şeydir.
    • Kalıcı dostluklar edinin.
    • İhvan gibi yaşa, gerisine karışma.
    • Mutlu insan başkalarının mutluluğu için yaşayandır.
    • İslam dini istişare esaslıdır.
    • Allah için affet, Allah için paylaş.
    • İhvanlığını işine göre değil, işini ihvanlığına göre ayarlayacaksın.
    • Kul, iradesini Allah’a teslim edendir.
    • Hakk'ı hatırladığımız unuttuğumuzdan fazla olsun.
    • "Olacağım" diyene engel yok, "olmayacağım" diyene bahane çok.
    • Ben merkezli değil, biz merkezli olun.
    • Dervişçe yaşamak, tevhitçe yaşamaktır.
    • Yaptığınızı azimle yapın, hırs ile yapmayın.
    • Kullukta devamlılık esastır.
    • Önce emin insan olmalıyız.
    • Derviş, halinden belli olmalıdır.
    • Beşeriyet kemalâtın hammaddesidir.
    • Mükemmeliyet istikamette daim olmaktır.
    • İnsanın cismi arza, ruhaniyeti semaya mensuptur.
    • Yaradılış farziyetimiz hakkı bilmektir.
    • Hakk'ı tanımanın ön şartı Resulûllah’ı tanımaktır.
    • İnsanın sırrında Allah’ın sonsuzluğu vardır.
    • Kulluğa bahane yok değer üreteceksiniz.
    • Şikayet, Mevla’ya hürmetsizliktir.
    • Kulluk adına yapmadıklarımıza hiçbir bahane geçerli olmayacak.
    • Bu âleme kavga için gelmedik.
    • Telkin öncelikle bizim nefsimize olmalıdır.
    • İnsan, Allah’ın sırrı Allah da insanın sırrıdır.
    • Varlığımızın sebebi zuhuru, Cenab-ı Resulûllah’tır.
    • Kullukta teslimiyet “Rağmen” olmalıdır.
    • Kazası olmayan tek şey hayatımızdır.
    • Sevgi dışındaki bütün hallerde zorluk vardır.
    • Nefsinde mevsimi hazan olanın, gönül mevsimi bahar, Ahireti bayram olur.
    • Hayat yaşamak, yaşamaksa sevmektir.
    • En güzel keramet istikamet üzere olmaktır.
    • Kişinin Rabbini tanıması için kendini tanıması lazım.
    • Hakk’ı ancak Mirat-ı Muhammet’ten görebiliriz.
    • İnsanı Hakk’ta sonsuzlaştıran ve yaşatan, sevgidir.
    • Sevgi bütün yaratılanların varoluş mayasıdır.
    • Sevgisiz olan her mekân ve mahâl mundardır.
    • Sevgi Allah için yanmak ve olmaktır.
    • Allah’ın ve Resulullah’ın sevgisi ile yanmayan gönül hamdır, ahlâttır.
    • Hakikat ehlinin sermayesi aşk-ı sübhandır.
    • Talepte kararlılık, kararlılıkta da sabır esastır.
    • Sabır, sadrın genişliği kadardır. Sadır genişliği ise; kabulümüz, sevgimiz kadardır.
    • Kamil insan demek;Bütün duygularda,düşüncede ruhta olgunlaşmış insan demektir.,
    • Dervişân, Mürşidinin eşiğinde sadık olduğu sürece, farkında olsa da olmasa da tekamül halindedir.
    • Kim ki Allah’ı ciddiye almaz ise; Allah o kimseyi ciddiye almaz.
    • Hakkı görmeyen gözler amadır.
    • Gayret olmadan kişinin ulaşacağı hiçbir âliyet olamaz.
    • Kendi gerçeğimize yol bulmak için arz üzerinde var olan bütün mevcudiyetten istifade edeceğiz.
    • Bu fırsat âleminin bir tekrarı daha yoktur.
    • Hiçbir oluşum kendi halinde, kendi başına müstakil değildir.
    • İhvan isek bir iddianın sahibiyiz demektir.
    • İhvanın kemâlâtı, olgunluğu, karşılaşmış olduğu olumsuz tecellilere verdiği tepkilerle ölçülür.
    • Kişi muhatabı ve müdahili olmadığı hiçbir meselenin şahidi olamaz.
    • Herkes kazanımlarını kayıplarını tespit etsin ki şuurlu bir hayat yaşayabilsin.
    • Birebir uyarılar insanı daha çok uyandırır.
    • Bütün canlılara dostça yakın olmalıyız.
    • Tekâmül için her anı yeniden yaşamak , her anın yeniden talibi olmak zorundayız.
    • Gayret etmeyen kişiden Kâmil insan olmaz.
    • Ehl-i talip bu Kâinatın özelidir, özetidir.
    • Kul, hizmeti kadardır. Kul, sevgisi kadardır, Kul hoş görebildiği kadardır. Kul feragat edebildiği kadardır. Kul paylaşabildiği kadardır.
    • Ehl-i ihvan’ın sevgisi Rabbi’nin sevgisi, meşguliyeti Rabbi’nin meşguliyeti olmalıdır.
    • Her an Rabbi ile meşgul olanın, muhatabı Rabbi olur.
    • Güzel bakmalı, güzel konuşmalı, güzel dinlemeliyiz.
    • Hayırları geciktirdiğimiz zaman şerre dönüşür. Şerleri geciktirdiğimiz zaman hayra dönüşür.
    • İhvanın irşad olmasının ön şartı teslimiyattır.
    • İlmen yâkinlik; bilmek ve kabul etmektir.
    • İhvan telkin edileni yaşadıktan sonra Hakkel yâkina ulaşır.
    • Kul, Rabbini ne kadar ciddiye alırsa, Rabbi’de onu o kadar ciddiye alır.
    • Rahman’ın sevgilisi olmak gönlü cenab-ı Resulullah’a yönetmek ve tabi olmakla orantılıdır.
    • İhvan, kendi özünde kâmil duruşa ulaşırsa, onda bir değil de nice esmanın açılımı, nice sıfatın inkişaf ve izhariyeti yaşanacaktır.
    • Dünkü gibi konuşan, dünkü gibi anlayan, dünkü gibi yaşayanın anı ve akibeti hüsrandır.
    • Ehli gönül olan, ,Resulullah’a ve Ehli Beyt’egönül veren Ehl-i İhvan’ın seyr-i sülüğü nefis merkezli akıl ile değil gönül merkezli akıl iledir.
    • İhvan, hayırda ve şerde damlayı derya mesafesinde görecek kadar Rabbini önemseyen olmalıdır.
    • Hakka vuslat, ancak aşk- sübhân ile olur.
    • Aşığın, sevgisinin sancısıyla uykularının kaçması lazım ki, orada aşktan söz edilebilsin.
    • Hayatla zıtlaşan değil hayatla uzlaşan olmalıyız.
    • Eğer kişi yarışacaksa hayırda yarışsın selâmda, yarışsın, paylaşmada hoş görüde affetmede yarışsın.
    • Kişi tercihinin neticesini yaşar.
    • İnsan, sevebildiği kadar, değer üretebildiği kadar insandır.
    • İhvan, arif olmalı ve gönlünü bütün olumsuzluklardan arındırmalıdır.
    • Herkes yaptıklarının neticesini yaşayacak.
    • Biz kulluğumuzu her gün yeniden yenilemeliyiz.
    • Üstünlük ancak takva ile sevgi iledir.
    • Allah hiçbir zaman abes ile iştigal etmez.
    • Her işte bizim için hikmet ve hayır vardır.
    • Ehl-i ihvan hiçbir zaman olumsuzluk adına hesap yapmamalıdır.
    • Herkesin şeytanı, Cebrail’i, Mikail’i, İsrafil’i ve Azrail’i kendisiyle beraberdir.
    • Ehl-i ihvan demek arif olan, Hakk'a eren demektir.
    • Sevginin tezahürü ibadettir.
    • Eğer inanıyor, iman ediyor, seviyorsanız, yap denileni yapacak ve aksatmayacaksınız.
    • Sevenin ne gecesi ne gündüzü ne yorgunluğu ne bahanesi ne de mazereti olur.
    • Karşılaştığımız zorlukların tamamı tekâmül için ikrarımızı ispat içindir.
    • Bu âlem teşbih, tespit, tenzih, takdis ve şahadet âlemidir.
    • İnsanın Hak katında kadri, kıymeti sevgisi kadardır.
    • İnsan, yaşadığı zorluklar aşabildiği engeller kadar insandır.
    • Hiç zorluk, acı çekmeden, uğraş ve çaba sarf etmeden kimsenin başarıya ulaştığı görülmemiştir.
    • Hepimiz Allah’ın Resulûllah’ın ve Ehlibeyt’in aşkından muhabbetinden istifade edip Hakk’ta bakileşebilecek yetilere sahibiz.
    • İnsan, asliyeti kendisine unutturulmuş varlıktır.
    • Müsemmâ ehli olan için, isimler değişşe de asliyet değişmez.
    • Hiçbir güzelliği kendimize mal etmeden, bütün güzellikleri Rabbimizden bilmeliyiz.
    • Herkesin imtihanı iddiası kadar olur. Yani iddiası büyük olanın, imtihanı da büyük olur.
    • Kâinat, insan için, insana hizmet için halk edilmiştir.
    • Hayatın tamamı, kulluğun ve dostluğun talimidir.
    • Kişi bilgisinde değil yaşantısında kâmil insan olur.
    • Bizim yaşadıklarımız; tercihlerimizin, taleplerimizin ve dualarımızın neticesidir.
    • Mezheplerin farklı olması, dünya iklimlerinin, ırkların ve kültürlerin farklı olmasındandır.
    • İrfan mekteplerinin temelde aynı, detaylarda farklı farklı olması insanların, meşreplerinin farklı farklı olmasındandır.
    • Kimi takva ile kimi zikrullah ile, kimi hizmet ile, kimi de ibadet ile Hak rızasına ulaşmak ve kâmil insan olmak arzusundadır.
    • Din adına zıtlaşmalar, taraflaşmalar ve tefrikalar çıkarmak Rahman’ın ve Kuran’ın reddettiği duruşlardır.
    • Elin eksiğiyle uğraşan, kendi eksiğini hiçbir zaman göremez.
    • Biz bu âleme eksik tespit zabıtalığına gönderilmedik.
    • Âşık; mâşûkunu hususiyetle geceleyin, en çok yalnızlık halindeyken düşünür.
    • Geceleri ve seher vakti çok özeldir.
    • Dostluğun ilk şartı sevmektir. Fakat çıkarsız beklentisiz sevmektir.
    • Dost olmak, dostun her türlü yüküne katlanmaktır.
    • Bizim için yaşamak bir gündür, o da bugündür.
    • Kulluk adına yapmamız gereken ne varsa sabırla ve ihlâsla yapmalıyız.
    • Hak katında gıdalanmanın birinci esası, âdab-ı Muhammediye ve hakıkati Mahmudiye ile kıyam durmaktır.
    • Biz eyvallah tacını, ‘sensin’ tacını başımızdan, hiçlik hırkasını da eğnimizden hiçbir zaman çıkartmayacağız.
    • Bir damlanın hiçliğe ulaşması, onun deryaya düşmesiyle olur.
    • Bize ulaşan her tecellinin, Mevlâ'dan olduğunun bilincinde olalım ve rıza gösterelim.
    • Sakın tecellilerden kahreden, kederlenen olmayalım.
    • Tecellilerden şikayetçi olmak, kulun Rabbine olan saygısızlığıdır.
    • İhvan, hangi tecelli içinde olursa olsun, mutlaka güzel düşünmeli ve güzel değerlendirmelidir.
    • Edep ve âdap dışında nefes almayalım.
    • Biz, Cenâb-ı Resûlullah’ın vitrini olmalıyız.
    • Bütün nimetler ve âliyetler, gayret ve hizmet iledir.
    • Biz hangi hali yaşıyorsak bizim için hayırdır ve hikmetlidir.
    • Hikmete tabi olanlar hikmet ehli olurlar.
    • "Senin için Ya Rabbi" zevkiyle hayatı yaşayalım.
    • Huzur, ancak tevhid ile aşk ile sevgi ile Allah’a ve Resûlun’e yönelmek iledir.
    • Güzel ahlâk ve sevgi insanlığın omurgasıdır.
    • Her gününü son gün, her namazını son namaz, her muhabbetini son muhabbet gibi kabul eden kişinin yaşantısı Ehl-i ihvanca olur.
    • Büyük laf etmemeye çalışalım.Tevazu sahibi olalım.
    • Ehl-i Beyt olmak, hem nesebi hem de mezhebidir.
    • Ehl-i Beyt, Kur’an’ın ete kemiğe bürünmüş halidir.
    • Yaptığımız her şey kulluğumuzu ispat edercesine olmalıdır.
    • Halkı memnun etmek için Hakk'ı incitmeyelim.
    • Kemalat, hissedilen ilk nefesten son nefese kadar sadece Allah ve Resûl’u için say ve gayret etmektir.
    • Tevhid-i Ef-al hakikatin zübdesi, tevhidin nüvesidir.
    • Kullukta edebi olmayanın Hak’ta izzet bulması mümkün olamaz.
    • Hikmetleri seyretmenin tek şartı, tecellilere karşı sabırlı olmaktır.
    • Kişi yaşamış olduğu imtihanları aşabildiği kadar tekâmül etmiş olur.
    • Aslında bize zor gelen tecelliler, bizim için ikramdır.
    • Kulluğun esasında yap denileni yapıp sonucuna da razı olmak vardır.
    • Bütün kâinat, kişinin kendi hakikatine misaldir.
    • Öncelediğimiz Allah ve Resûl’u olmalı. Ertelediğimiz ise nefsimizin arzu ve istekleri olmalıdır..
    • Dervişi tekâmül ettirecek olan iştiyakı, kendine olan telkini, ve gayretindeki kararlılığıdır.
    • Her günü yaşamak, her günü diğer günden farklı bir alana taşımak için biz bugünün talebesiyiz.
    • Hatasını kabul edip hatasından dönen kul hayırlı kuldur.
    • Hedefi olmayanın istikameti de olmaz.
    • İhvan ne dünle ne de yarınla zaman kaybedecek sadece anını ve gününü değerlendirecek.
    • İhvanlık, halde örnek olmaktır.
    • Aile yaşantımızla, tecellilere olan tepkilerimizle, kişilerle olan ünsiyetimizle, her halimizle hele hele de ibadete olan düşkünlüğümüzle fark edilmeliyiz.
    • Cenab-ı Resûlullah’ın tezahür etmediği hiçbir mekân, Hak katında şerefli olamaz.
    • İbadet etmenin hoşnutluğunu yaşarken bu hoşnutluğu, ibadet etmeyenlere karşı bir üstünlük saymadan fail Allah'tır zevkiyle yaşamalıyız.
    • Kıyas, şeytani sıfatlardandır.
    • Karşımızda gördüğümüz eksikliği önce kendimizde tetkik etmeliyiz.
    • Hiç kimse kendi gerçeğine olan seyrine mürşitsiz yol bulamaz.
    • Baki olabilmenin, sonsuzluğa ulaşabilmenin tek şartı; Hak ile Hak olmak Hak’ta ölüp Hak’ta dirilmektir.
    • Hayata ders veren değil de hayattan ders alan talip olmalıyız.
    • Anlayan ve öğrenen olmalıyız.
    • Anladığını genişleten, hayatına uyarlayan olmalıyız.
    • Tasavvuf önce şeriat-ı Muhammediye ile yaşanır.Sonra hakikat-ı Mahmûdiye ile hikmetler talim edilir.
    • Bir meselenin görevlisi olmak ayrı şeydir, gönüllüsü olmak ayrı şeydir.
    • Ehl-i ihvanla konuşularak halledilmeyecek hiçbir mesele olmamalıdır.
    • Hak dostları bir araya geldikleri zaman bakışmaları bile muhabbettir.
    • İhvanlığın dört ana esası vardır; ihlas, şecaat, cesaret ve cömertliktir.
    • Hayatın tamamında, her adımda, her bir nefeste; bir tuzak, bir imtihan vardır.
    • Gönül, Rahman ile coşarsa; kişi karşılaştığı her türlü tecelliye sabır ve tefekkür ile mukavemet gösterir.
    • İhvan, ne Dünya ne de ahiret beklentisi olmaksızın kulluğunu fi-sebilillah yaşamalıdır.
    • Kur’ân'ı öğrenmeye, okumaya, okutmaya, anlamaya ve yaşamaya çalışalım.
    • İslam, yap denileni yapmak; yapma denilenden uzak durmaktır.
    • Kulluğunu yarına erteleyenin Allah sevgisi yeterli değildir.
    • Tekâmül etmek için sürekli gayret halinde olmalıyız.
    • İnsana olan sevgisizlik Allah’a olan sevgisizliktir.
    • Allah’a vuslat ancak Aşk-ı sübhan ile olur.
    • Hak’ta bâki olabilmek için kayıtsız şartsız teslim olmalıyız.
    • Dilimizde zikrullah ile gönlümüzde her daim muhabbetullah ile inşa olmaya çalışmalıyız.
    • Şeriatın ihlâl olduğu yerde hakikat olmaz.
    • Her türlü tecelliden istifade edecek kadar arif,hiçbir zorluktan yılmayacak kadar da dirayetli olalım.
    • Arif olan baktığı her zerreden, karşılaştığı her tecelliden kendisine istikamet arar.
    • Ehl-i ihvan hatasında ve günahında ısrar etmeyen ve tövbesinde aceleci davranandır.
    • Âşık maşukundan gelen cefalardan haz duymazsa gerçek aşık olamaz.
    • Kendisindeki gayrilikten arınan insan için dışarıda ve içeride gayri olan hiçbir şey kalmaz.
    • Kişinin samimiyeti, sadakati ve sevgisi ona istikamet verir.
    • Bizden istenilen öncelikle safiyet, samimiyet ve sadakattir.
    • Ehl-i ihvan öyle bir kristalize olacak, safiyet kazanacak, kendi benliğinden öyle bir sıyrılıp latifleşecek, şeffaflaşacak, kendine ait bir renk zan düşünce ve duygu kalmayacak ki Allah’ın boyasıyla boyansın yani Resûlullah’ın haliyle hallenmiş olsun.
    • Gayret, kulluğun esasıdır.
    • Biz bildiklerimizle amel edelim. Bilmediklerimiz, bize bildirilecektir.
    • Her Ehl-i ihvan bulunduğu cemiyette fark edilmelidir.
    • Bizim sabrımıza, bize kötülük yapanların şahitlik etmesi lazım.
    • Asli maksadımız, nefsimizi ve Rabbimizi tanımaktır.
    • Gayret etmeyen kişiden kâmil insan olmaz.
    • İhvan, kendi hakikatine seyri sülük ederken hem dünyasını hem de ukbâsını saadete erdirmiş olur.
    • Muhabbetimiz Resûlullah’ın ve Ehl-i Beyt’in muhabbeti, davamız Hak davası olsun.
    • Eğer insan Rahman’ın aynası olacaksa yansıtıcılığının çok net,arı ve duru olması lazımdır.
    • Eğer bir olumsuzlukla, zorlukla karşılaşıyorsak, bu bizim olumsuzluluğumuzdandır.
    • Arz ve semada her ne olursa insan ile ilişkilidir.
    • Sözümüzün ilk müşterisi kendi kulağımız olmalıdır.
    • İslâm şahitlik ile başlar, şuhut ile yaşanır. Ve yine şahitlik ile kemal bulur.
    • Hangi başarı vardır ki uğraşsız gayretsiz ve gönülsüz zuhura gelsin.
    • Aşığın ölümü Hakk’ta vuslat, sonsuzluğa uyanmak ve sonsuzluğu yaşamak olur.
    • Artık etrafımızla ve kendimizle olan kavgamızı bitirip, sevgiyle nefes almanın gayretinde olmalıyız.
    • Kişinin kararlılığı tecellilere gösterdiği mukavemeti kadardır.
    • Aşık hep maşukundan söz etsinler, hep ondan konuşsunlar ister; zaten gayrı şeyler aşığı rahatsız eder.
    • Kişi mutmain olmadıkça kulluğunda, dostluğunda hep hüsrandadır.
    • Cemal aşıkları için gayri olan her şey haramdır.
    • Zikrin esası namazdır, muhabbetullahdır.
    • İhvan, hayatın tamamında Rahman’ın iradesi altında yaşamaya dikkat ve özen göstermelidir.
    • Her şeye rağmen seveceğiz
    • Her şeye rağmen hizmette gayretli olacağız
    • Kulluk, içinde Rabbi'nden başkasını bulundurmayan, gayrilerden boşalmış hiçlik makamıdır.
    • Hayatın ve kulluğun emanetçisi olduğumuzu, bu emaneti taşımamız ve ehline teslim etmemiz gerektiğini hatırdan çıkartmamalıyız.
    • Hayatı hep Hakkça yaşamanın gayretinde olmalıyız.
    • Hayat, bizi kullukta belirli bir kıvama taşımak içindir.
    • Kendine gafil olan, Allah’a arif olamaz.
    • Her varlık Hakk'tandır ve Hak ile kaimdir.
    • Bütün masivalardan arınmak, “ölmezden önce ölmek” Hak’ta ebed olmak; olağanüstü bir azim ve gayret ister.
    • Kişinin kararlılığı, cesareti, azmi ve sevgisi bir arada tekmil olursa; kişinin önünde aşamayacağı engel ve mâni olmaz.
    • Talibin âli ve en yüce değerlere ulaşabilmesi, Allah ve Resûlu’ne olan muhabbeti, sevgisi ile orantılıdır.
    • Hedefimiz ve gayemiz, bugün tevhid noktasında Allah’ı Resulullah’ı ve Ehl-i Beyt’i dünden daha farklı idrak etmek ve yaşamaktır.
    • Tevhid adına bize yapılan teklifatın tamamını yaşamak, bizi kendimize döndürmek ve kendi hakikatimizle tanıştırmak içindir.
    • Tevhid meratiplerindeki yaşam talimlerinin tamamı, bizi kendi ruh derinliğimizdeki iç potansiyelimizden istifade ettirmek adınadır.
    • İhvanın bilip, yapmak isteyip de yapamamasının sebebi kendisinde yetersiz olan kararlılığı, gayreti ve talebidir.
    • Cenab-ı Resûlullah’ın tezahür etmediği hiçbir mekân, mükerrem ve münevver olamaz.
    • Hiç kimse kendi gerçeğine olan seyrinde mürşitsiz yol kat edemez.
    • Kulluk adına yaşanılacak ne kadar âli değerler varsa, bunların tamamı ancak mürşid-i kâmilin nezaretinde ve refakatinde yaşanılabilir.
    • Bâki olabilmenin, sonsuzluğa ulaşabilmenin tek şartı; Hak ile Hak olmak, Hakk’ta ölüp Hakk’ta dirilmektir.
    • Yaşadığımız ne tür olumsuzluk olursa olsun, bizim hedefimize olan iştiyâkımızı arttırmalıdır.
    • Her türlü olumluluk ve olumsuzluktan istifade eden olalım.
    • Ehl-i ihvan hiçbir zaman olumsuzluk adına hesap yapmamalıdır.
    • İhvan, kendisini yargılayan, kendisini öz eleştiriye açık tutan ve kendini kemâle taşıyan olmalıdır.
    • İhvan, ancak telkin edilen hikmetli sözleri, hadisleri ve ayetleri yaşantısına uyarlayarak gayretinde istikamet bulabilir.
    • Kim hidayeti dilerse hidayete ulaşacak; kim hidayete ulaşmak istemezse Rahmân da ona hidayet etmeyecek.
    • İnancı olmayanın istikameti olmaz.
    • İnsan-ı asli Allah’ın aynasıdır.
    • Nurun olduğu yerde zulüm, dinin olduğu yerde kin, sevginin olduğu yerde nefret olmaz.
    • Ehl-i ihvan demek arif olan gerçeklere eren demektir.
    • Herkes tercihinden yönelişinden meyil ve rızasından sorumludur.
    • Nimete ulaşmak için mutlaka hizmete talip olmalıyız.
    • İhvan düşünmekle, keşfetmekle ve gayret ile kemâlat bulur.
    • “Rabbim” diyen için zaten zorluk yoktur.
    • Hedefi olmayanın istikameti de olmaz.
    • İslam, aslen teslim olmak ve selamet bulmaktır.
    NAMAZ VAKİTLERİ