Diğer taraftan, Osmanlı padişahlarının yirmi birinin Halvetiye Tarikatına mensub bulunması, bu tarikatın hem keyfiyet, hem de kemiyet açısından, Osmanlı toplumunda etkin olduğunu göstermesi yönüyle mühimdir. Osmanlı padişahlarının bu tarikata mensubiyetleri kesin olmasa bile, Yükseliş Dönemi padişahlarının çoğunun yanında bir Halveti şeyhinin yer alması, bu görüşü genel anlamda destekler mahiyettedir.
Halveti şeyhi Çelebi Halife'nin II. Bayezid'le iyi ilişkileri, hatta onun sohbetlerine devam etmesi, Sünbül Sinan Efendi ile Yavuz Sultan Selim'in görüşmesi ve ona oldukça saygılı davranması, Merkez Muslihiddin Efendi'nin, Kanuni Sultan Süleyman'ın yanında savaşlara katılması gibi bir çok olaylar, özellikle Yükseliş Döneminde padişahlarla, Halveti şeyhleri arasında çok sıkı bir ilişkinin var olduğunu ispat eder.
Halvetiye Tarikatı sadece Osmanlı Padişahları değil, siyaset, askerlik, fikir ve sanat dünyasının önde gelenlerinin de, bu tarikattan doğrudan veya dolaylı olarak feyz aldıklarını görüyoruz. Bunlardan Büyük Cevdet Paşa, Namık Paşa, Şam Valisi Hacı Ali Paşa gibi bir çok devlet adamının etkilendiğini görüyoruz.
Görüldüğü gibi Halvetilik gerek keyfiyet, gerekse kemiyet olarak Türk insanını ve toplumunu en fazla etkilemiş bir tarikat olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca Halvetilik sadece Anadoluda değil, diğer bir çok İslam ülkesinde de yaygın tarikatlar arasına girmiştir. İbrahim Gülşeni tarafından Kahire'de kurulan zaviye ile birlikte Mısır'da en yaygın tarikatlar arasındadır.
Oradan da, aynı kanalla Sudan,Mağrib ülkelerinden Cezayir, Tunus'da ve Hicaz bölgesinde yayılmıştır. Bu kanaldan Afrika'nın iç kesimlerinde yayılan Halvetiye kolları, İslam'ın yayılmasında önemli bir rol üslenmişlerdir.
Yine bu tarikat Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Eski- Yugoslavya (bugünkü Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nde) ve Uzak-Doğu ülkelerinden Endonezya'da oldukça yaygın olduğu görülmektedir.