Resulullah (sav) ile birlikte Hudeybiye sulhünde hazır bulunduk. (Sulh yapılıp) oradan döndüğümüz zaman, halk, develerini hızlandırarak (bir yere birikmeye) başladılar. Biz hayretle: "Bu insanlara ne oluyor, (niçin hayvanlarını hızlandırıp bir yere üşüşüyorlar?)" diye sorduk. "Resulullah (sav)'a vahiy gelmiş" dediler. Biz de, halkla birlikte harekete geçip develeri hızlandırdık, ilerleyince Resulullah (sav)'ı Kura'u'l-Gamim denen (Mekke ile Medine arasında Usfan'ın önünde bulanan) yerde bulduk. Devesinin üzerinde duruyordu. Halk toplanınca bize Fetih süresini tilavet buyurdular. Askerlerden biri: "Yani bu sulh bir fetih midir?" dedi. Resulullah (sav): "Evet!" deyip ilaveten: "Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim bu bir fetihtir" buyurdu. Süre-i celileyi okumaya devam eden Resulullah (sav): "Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vaadetmiştir. İman edenler için bir delil olması ve sizi doğru yola ulaştırması için bunları size hemen vermiş ve insanların size uzanan ellerini önlemiştir" mealindeki ayete kadar (Fetih 20) okudu. (Ayet'i kerimede işaret edilen acil ganimetle) Hayber kastediliyordu. Buradan ayrılınca Hayber'e gazveye çıktık. (Elde edilen ganimet) Hudeybiye'ye katılanlara taksim edildi. Bunlar bin beş yüz kişi idi. Bunlardan üç yüzü süvari idi. Ganimet on sekiz hisseye ayrıldı. Süvari olana iki, yaya olana bir hisse verildi."
Ravi: Mücemm'i İbnu Cariye el-Ensari
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 155, (2736), Harac 24, (3015)
Resulullah (sav) Hayberi iki kısma ayırdı: Biri vukua gelecek hadiseler ve kendi ihtiyacı içindi, öbür kısmı da Müslümanlar arasında taksim etti. Bu kısmı on sekiz hisseye ayırdı.
Ravi: Sehl İbnu Ebi Hasme
Kaynak: Ebu Davud, Haraç 24, (3010)
Resulullah (sav) Hayber'i beşe taksim edip beşte birini aldıktan sonra geri kalanı, Hudeybiye Seferi'ne katılanlardan Hayber'e iştirak eden ve etmeyenler arasında taksim etti.
Ravi: İbnu Şihab
Kaynak: Ebu Davud, Harac 24, (3019)
Resulullah (sav) Hayber (fethedildiği) sene, (babam) Zübeyr'e dört hisse ayırdı. Bir hisse Zübeyr için, bir hisse zilkurba [(ya giren Abdulmuttalib'in kızı ve Zübeyr'in annesi olan Safiyye (ra)] için, iki hisse de atı için.
Ravi: İbnu'z Zübeyr
Kaynak: Nesai, Hayl 17, (6, 228)
Haşrec İbnu Ziyad'ın babaannesinden (ra) anlattığına göre, babaannesi (Ümmü Ziyad el-Eşceiyye) Resullulah (sav) ile birlikte altı kadından biri olarak Hayber Gazvesine katılır. Kadın der ki: "Bizim de iştirak ettiğimiz Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a ulaşınca Hz. Peygamber (sav) bizi yanına çağırttı. Gittik. Yüzünde öfke okunuyordu. Bize: "Kiminle çıktınız, kimin izniyle çıktınız?" diye çıkıştı. Biz: "Yün eğirip onunla Allah yolunda yardımcı oluruz. Okları (toplar gazilere) veririz, diye çıktık. Ayrıca yanımızda yaralıları tedavi için ilaç var, yemek de yaparız" dedik. Bunun üzerine: "Öyleyse kalın!" buyurdu. Cenab-ı Hakk Hayber'in fethini müyesser kılınca, bize de ganimetten, tıpkı erkeklere olduğu gibi pay ayırdı." Haşrec der ki: "Ey babaanneciğim, bu verilen ne idi?" diye sordum. "Hurma idi" diye cevap verdi.
Ravi: Haşrec İbnu Ziyad
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 152, (2729)
Efendilerimle birlikte Hayber Gazvesi'ne katıldım. Resulullah (sav)'a benden bahsettiler ve benim köle olduğumu söylediler. Resulullah (sav) da bana kılıç kuşatmalarını emretti. Bana kılıç kuşatıldı. (Ancak yaşça küçük olmam ve boyumun kısalığı sebebiyle) kılıcı yerde sürüyordum. Sonra Hz. Peygamber (sav) bana ev eşyası verilmesini emretti. Delileri tedavi için okuduğum bir rukyeyi (afsunlama duası) (kontrol ettirmek için) Resulullah (sav)'a arzettim. Bir kısmını atıp, diğer bir kısmını muhafaza etmemi emretti."
Ravi: Umeyr Mevla Abil-Lahm
Kaynak: Tirmizi, Siyer 9, (1557); Ebu Davud, Cihad, (2730); İbnu Mace, Cihad 37, (2855)
Resulullah (sav), kendisiyle birlikte savaşmış olan Yahudilerden bir gruba, ganimetten pay ayırdı.
Ravi: Zühri
Kaynak: Tirmizi, Siyer 10, (1558)
Hayber'in fethinden sona bir grup Eş'ari ile Resulullah (sav)'ın yanına geldik. Ganimetten bize de pay vardı. Halbuki (Habeşistan'dan dönmüş olan) gemi arkadaşlarımız Ca'fer (ra) ve arkadaşları hariç, Hayber Gazvesi'ne fiilen iştirak etmeyen kimseye pay ayırmamıştır.
Ravi: Ebu Musa
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 151, (2725); Tirmizi, Siyer 10, (1559)
Resulullah (sav) bir gün -yani Bedir Savaşı günü- kalkıp şöyle buyurdu: "Muhakkak ki Osman Allah'ın ve Resulü (sav)'nün rızasına uygun bir hizmet sebebiyle gelmiştir. Ben onun adına bey'at akdediyorum." Sonra Resulullah (sav) ganimetten hisse ayırdı, Savaşa katılmayan onun dışında kimseye hisse vermedi."
Ravi: İbnu Ömer
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 151, (2726)
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Hangi bir köye varır da orada ikamet ederseniz, hisseniz oradadır. Hangi bir belde de Allah ve Resulü'ne isyan ederse o beldenin beşte biri Allah ve Resulüne aittir ve o (geri) kalan) da sizindir."
Ravi: Ebu Hüreyre
Kaynak: Müslim, Cihad 47, (1756); Ebu Davud, Haraç 29, (3036)
Resulullah (sav) ganimet taksiminde on keçiyi bir deveye bedel tutardı."
Ravi: Rafi' İbnu Hadic
Kaynak: Nesai, Dahaya 15, (7, 221)
Resulullah (sav) gazveye gönderdiği kimselerden bazılarına, umumi ganimet taksiminden düşecek hisseden ayrı olarak, şahıslarına ait olmak üzere (bir nevi armağan olmak üzere) fazladan ganimet verirdi."
Ravi: Abdullah İbnu Ömer
Kaynak: Buhari, Hums 15, Meğazi 57; Müslim, Cihad 35, (1749); Muvatta, Cihad 15, (2, 450); Ebu Davud, Cihad
Resulullah (sav) Bedir günü, Ebu Cehlin kılıncını bana armağan etti. Ebu Cehl'i, İbnu Mes'ud öldürmüş idi.
Ravi: İbnu Mes'ud
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 150, (2722)
Rum diyannda içinde dinar bulunan kırmızı bir küp ele geçirdim. Bu sırada emir, Hz. Muaviye (ra) idi. Başımızda da komutan olarak, Hz. Resulullah (sav)'ın ashabından, Ma'n İbnu Yezid (ra) adında Beni Süleym'den biri vardı. Küpü ona getirdim. O altınları Müslümanlara taksim etti. Bana da, öbürlerine verdiği kadar bir pay verdi. Sonra da, "Resulullah (sav)'ın: "Nefl (armağan) ancak hums'tan sonra olur" dediğini işitmemiş olsaydım sana (daha fazla) verirdim" dedi. Sonra bana, kendi hissesinden bağışta bulundu.
Ravi: Ebu'l-Cüveyriyye el'Cermi
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 160, (2753, 2754)
Resulullah (sav), ben yanında otururken, bir grub insana ihsanda bulundu. Ancak onlardan benim daha çok hoşlandığım birine hiçbir şey vermedi. Ben: "Falanca ile aranızda ne var (ona niye vermedin)? Allah'a kasem olsun, ben onu mü'min görüyorum!" dedim. Resulullah (sav): "Müslüman (görüyorum de!)" buyurdu. Sa'd (dayanamayıp) bu kanaatini üç kere söyledi. Resulullah (sav) da her seferinde aynı şekilde karşılıkta bulundu. Sonuncu sefer şunu ekledi: "Ben, nazarımda daha sevgili olana hiçbir şey vermezken, yüzü üstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsanda bulunurum (ihsanda bulunmam sevgime ölçü değildir)"
Ravi: Sa'd İbnu Ebi Vakkas
Kaynak: Buhari, Zekat 3, İman 53; Müslim, İman 236, (150); Ebu Davud, Sünnet 16, (4685); Nesai, İman 7, (8,1
Resulullah (sav) Huneyn günü Ebu Süfyan İbnu Harb, Savfan İbnu Ümeyye, Uyeyne İbnu Hısn, Akra' İbnu Habis ve Alkame İbnu Ulase'den herbirine yüzer deve verdi. Abbas İbnu Mirdas'a ise daha az verdi. Bunun üzerine (aynı zamanda şair olan) Abbas İbnu Mirdas şu manada bir şiir düzdü: "Benimle atım Ubeyd'in payını Uyeyne ile Akra' arasında mı taksim ediyorsun? Ne Bedr ne de Habis, cemiyette, Mirdas'tan üstün değillerdir. Ben de onların hiçbirinden aşağı değilim. Ancak bugün sen, kimi alçaltırsan o bir daha yükselmez." Rafi' der ki: "Bunun üzerine Resulullah (sav) onun payını da yüz deveye yükseltti."
Ravi: Rafi' İbnu Hadic
Kaynak: Müslim, Zekat 137, (1060)
Resulullah (sav) şöyle buyurdular: "Savaş sırasında kim bir düşmanı öldürür ve bunu isbatlarsa, maktulün seleb'i kendisinin olur."
Ravi: Ebu Katede
Kaynak: Buhari, Hums 18, Büyu 37, Meğazi 54, Ahkam 21; Müslim, Cihad 46, (1571); Muvatta, Cihad 18, (2, 454)
Resulullah (sav) bir seferde idi, müşriklerden bir casus gelip, ashabının yanında bir müddet oturup konuştu. Sonra sıvışıp gitti. Resulullah (sav): "O bir casustur, arayıp bulun ve öldürün" diye emretti. Ben (erken) bulup öldürdüm. Resulullah (sav) selebini bana bağışladı.
Ravi: Seleme İbnu'l-Ekva
Kaynak: Buhari, Cihad 173; Müslim, Cihad 45, (1754); Ebu Davud, Cihad 110, (2653); İbnu Mace, Cihad 29, (283
Avf İbnu Malik ve Halid İbnu Malik (ra) şunu söylemişlerdir: "Resulullah (sav) selebin katile ait olduğuna hükmetti, selebi ganimet malına katarak beşli taksime (humus) tabi kılmadı.
Ravi: Avf İbnu Malik
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 149, (2721)
Anlattığına göre, kendisine: "Resulullah (sav) zamanında, gıda maddelerini humus taksimine tabi tutar mıydınız?" diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Hayber günü yiyecek maddeleri de ele geçirdik, kişi gelir, ihtiyacı kadar alır, sonra giderdi."
Ravi: Abdullah İbnu Ebi Evfa
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 138, (2704)
Resulullah (sav) zamanında bir ordu ganimet olarak yiyecek maddesi ve bal ele geçirdi. Ancak bundan humus alınmadı."
Ravi: Abdullah İbnu Ömer
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 137, (2701)
Resulullah (sav) kıble istikametinde (sütre olarak) bir ganimet devesi bulunduğu halde gerisinde bize namaz kıldırdı. Namaz kılınca, hayvanın yan kısmından bir tutam yün aldı (elinde tutup göstererek): "Ganimetinizden humus dışında şu kadarı bile bana helal değildir. Humus da size iade edilecek (sizin maslahatlarınızda harcanacaktır" dedi.
Ravi: Amr İbnu Abese
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 161, (2755)
Humustan Beni Haşim ve Beni Muttalib'e ayrılan pay hakkında konuşmak üzere Osman İbnu Affan (ra) ile birlikte Resulullah (sav)'a gittik. Ben: "Ey Allah'ın Resulü," dedim, "kardeşlerimiz olan Beni Muttalib'e verdin, bize hiçbir şey vermedin. Halbuki bizim de onların da (size) yakınlığı birdir" dedim. Resulullah (sav): "Beni Muttalib ile Beni Haşim tek bir şeydirler!" buyurdular. Cübeyr der ki: "Resulullah (sav) ne Beni Abdu Şems'e, ne de Beni Nevfel'e, (Beni Haşim ve Beni Muttalib'e verdiği halde humustan) pay ayırmadı. Hz. Ebu Bekir (ra) de humusu aynen Resulullah (sav) gibi taksim etti. Ancak O, Resulullah (sav)'ın yakınlarına, Resulullah (sav)'ın onlara verdiği kadar vermedi. Hz. Ömer (ra) de onlara humustan verdi. Sonra da Osman (ra) verdi.
Ravi: Cübeyr İbnu Mut'im
Kaynak: Buhari, Humus 17, Menakıb 2, Megazi, 38; Ebu Davud, Haraç 20 , (2978, 2979, 2980); Nesai, Fey 1, (7,
Ali (ra)'yi dinledim, demişti ki: "Resulullah (sav)'ın yanında ben, Abbas, Fatıma ve Zeyd İbnu Harise toplanmıştık. Ben şunu söyledim: "Ey Allah'ın Resulü, Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabında zikri geçen şu humustaki hakkımızın taksimine beni vazifelendirseniz de hayatınızda bu işi ben bir yapsam! Ta ki sonradan kimse bu hususta bizimle ihtilafa düşmese!" Ali (ra) devamla der ki: "Resulullah bu isteğimi yerine getirdi. Hayatı boyunca ben taksim ettim. Sonra buna, Hz. Ebu Bekir de beni vazifelendirdi. Aynı iş, Hz. Ömer (ra) devrinin son senesine kadar bende devam etti. O yıl (fetihlerden dolayı) bol mal gelmişti. Bizim hakkımızı yine ayırdı ve bana gönderdi. Ben: "Bu sene ihtiyacımız yok, Müslümanların ihtiyacı var, onlara ver!" dedim. O da bu hisseyi Müslümanlara dağıttı. Artık, Hz. Ömer (ra)'den sonra kimse beni bu işe çağırmadı. (Zaten o sene) Hz. Ömer'in yanından çıktıktan sonra Abbas (ra)'a rastladığımda (hayıflanarak) bana: "Ey Ali, dün bize öyle bir şeyi haram ettin ki, bundan sonra artık kimse bunu bize vermez!" demişti. (Meğer ne kadar doğru söylemişmiş. Dediği aynen çıktı), O ne dahi insan imiş!"
Ravi: Abdurrahman İbnu Ebi Leyla
Kaynak: Ebu Davud, Haraç 20, (2983-2984)
Resulullah (sav) gazveye bizzat iştirak edince, onun sehm-i safiyy denen riyaset hissesi olurdu. Bu hisseyi, taksimden önce köle, cariye, at gibi ganimete dahil mallardan dilediğinden alırdı. Safiyye validemiz de işte bu hissedendi. Gazveye bizzat iştirak etmediği takdirde bu hisse gıyabında ayrılırdı, ancak bu durumda seçme hakkı yoktu (ne ayrılmışsa onu kabul ederdi.)
Ravi: Katade
Kaynak: Ebu Davud, Haraç 21, (2993)
Hz. Ömer (ra) bana haber gönderdi. Ben de gün yükseldiği zaman ona gittim. Kendisini evinde bir sedirin üzerinde, deri yüzlü bir yastığa dayanmış vaziyette oturmuş buldum. Sedirin örgü ipleri adalelerine gömülmüş durumdaydı. Bana: "Ey Malik, seni şunun için çağırdım: Senin kavminden bir kaç hane halkı peş peşe geldiler (ihtiyaç arzettiler). Ben de kendilerine biraz bağışta bulunulmasını söyledim. İşte ! Al bunu aralarında dağıtıver!" dedi. Ben: "Bu işi benden başkasına söyleseniz daha iyi olur!" dedim. Ancak o ısrarla: "Ey Malik al şunu!" dedi. Az sonra Hz. Ömer'in azadlısı (kapıcı) Yerfe' geldi ve: "Ey müzminlerin emiri! Osman, Abdurrahman İbnu Avf, Zübeyr ve Sa'd (ra)'ın girmelerine izin veriyor musunuz? (sizi görmek istiyorlar!) dedi. O da: "Evet, buyursunlar!" diyerek izin verdi, onlar da girip selam vererek oturdular. Az sonra Yerfe' tekrar gelip: "Abbas'la Ali (ra) için de izin var mı?" dedi. Hz. Ömer, onlara da izin verdi. Girdiler, selamı verip oturdular. Abbas (ra) söz alarak: "Ey müzminlerin emiri! Benimle Ali arasında hükmet!" dedi. Bunlar bir meselede ihtilafa düşmüş, birbirlerini dava ediyorlardı. Oradaki cemaat de: "Evet ey müzminlerin emiri, aralarında hükmet, onları rahatlat!" dediler. Hz. Ömer (ra) (önceden gelenlere yönelerek): "Şöyle bir sakin olun!" deyip devam etti:"Arzı ve semayı ayakta tutan Allah aşkına soruyorum. Resulullah (sav)'ın şöyle şöyle söylediğini biliyor musunuz? "Bize mirasçı olunmaz, ne bırakmışsak o sadakadır." "Evet!" dediler. Sonra da Hz. Abbas ve Hz. Ali'ye yönelerek: "Arz ve sema izniyle ayakta duran Zat'ın aşkına size soruyorum, Resulullah (sav)'ın: "Bize mirasçı olunmaz, her ne bırakmışsak sadakadır" dediğini biliyor musunuz?" O ikisi de: "Evet!" dediler. Hz. Ömer de: "Allahu Teala hazretleri, Resulü'ne (sav) bazı imtiyazlar bahsetmiştir, bunları ondan başka kimseye vermemiştir. Söz gelimi, beldeler ahalisinden Allah'ın fey kıldığı şeyler (hassaten) Allah ve Resulü'ne aittir. Allah Resulü (sav) Beni Nadir'in mallarını aranızda taksim etti. Allah'a kasem olsun, o işte, kendisini size tercih etmedi, sizi bırakıp, onu kendisi almadı. (Nitekim, onu aranızda dağıttı.) Sadece şu mal (kendisine) kaldı. Resulullah (sav) bundan (ailesinin) yıllık nafakasını alır, mütebakisini beytü'l-male koyardı" dedi.
Ravi: Malik İbnu Evs İbni Hadesan
Kaynak: Buhari, Feraiz 3, Humus 1, Cidad 80, Meğazi 14, Tefsir, Haşr 3, Nafakat 3, İ'tisam 5; Müslim, 48, (1
(Yukarıdaki vak'a ile alakalı olan) bir rivayet şöyledir: Resulullah (sav) (yıllık ihtiyacını aldıktan sonra) geri kalanı Allah'ın malı kılar (Beytu'l-male koyar) idi. Ömer (ra) sonra (cemaate yönelerek) dedi ki: "Arz ve semanın izniyle ayakta durduğu Zat aşkına sizden soruyorum, bunu biliyor musunuz?" Onlar: "Evet!" dediler. Sonra Hz. Ömer teker teker, Hz. Abbas ve Hz. Ali'ye yönelerek, öbür cemaate yaptığı gibi, aynı şekilde yemin vererek bu hususu bilip bilmediklerini sordu. Her ikisi de: "Evet, biliyoruz!" dediler. Sonra Hz. Ömer (ra) sözüne devam etti: "(Hatırlayın! Siz,) Resulullah (sav) vefat edince, Ebu Bekir'e bu meseleyi götürdünüz. O, size: "Ben Resulullah (sav)'ın velisiyim, ikiniz bana ihtilafınızı getirdiniz, sen ey Abbas, kardeşin oğlunun mirasını taleb ediyorsun, sen de ey Ali, hanımın Fatıma'nın babasından olan mirasını taleb ediyorsun" dedi ve devamla: "Ebu Bekir (ra) size, Resulullah (sav)'ın şu sözünü hatırlattı: "Bize varis olunmaz. Her ne bıraktı isek sadakadır." Siz ikiniz (onu ithamda) ittifak ettiniz. (Allah biliyor o, bu tatbikatta doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyordu. Sonra Ebu Bekir (ra) vefat etti. Resulullah (sav) ve Ebu Bekir'in velisi ben oldum, böylece o malın sorumluluğu bana geçti. Allah biliyor, bu işte ben de doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyorum. Şimdi (ey Abbas!) sen ve Ali bana geldiniz. Meseleniz aynı mesele. Bana: "(Beni Nadir'den kalan fey malını) bize ver!" diyorsunuz. Ben de şu cevabı veriyorum: "Dilerseniz, bir şartla o malı size vereyim. O şart da şudur: "Bu malı, Resulullah (sav), (Ebu Bekir ve sorumluluğunu aldığım günden beri ben) nasıl kullandı isek sizin de öyle kullanacağınıza dair Allah'a söz vermenizdir. Onu bu şartla aldınız mı? Tamam mı?" Onlar: "Evet!" dediler. Hz. Ömer de: "Sonra siz bana aranızda (başka şekilde) hükmedeyim diye (mi)? geldiniz. Hayır, vallahi aranızda, kıyamet kopuncaya kadar, bundan başka bir hüküm veremem. Bu şartı yerine getirmede aciz kalırsanız, malı bana iade ediverin" dedi. (Kaynaklar önceki rivayette kaydedilenlerdir.)
Ravi: Malik İbnu Evs İbni Hadesan
Kaynak: Buhari, Feraiz 3, Humus 1, Cidad 80, Meğazi 14, Tefsir, Haşr 3, Nafakat 3, İ'tisam 5; Müslim, 48, (1
Resulullah (sav)'e Bahreyn'den bir mal getirildi. Resulullah (sav): "Bunu mescide dökün" dedi. Bu mal (şimdiye kadar) Resulullah (sav)'e gelenlerin en çok olanı idi. Resulullah (sav) namaza gitti ve mala hiç nazar etmedi. Namaz bitince gelip malın yanında durdu. Her gördüğüne ondan veriyordu. Derken amcası Abbas (ra) geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü, bana da ver. Zira ben hem kendimin, hem de Akil'in (esaretten kurtuluş) fidyesini verdim!" dedi. Resulullah (sav) da: "Al!" dedi. Bunun üzerine o da torbasını iyice doldurdu. Sonra onu sırtlamaya çalıştı, ancak muvaffak olamadı. "Ey Allah'ın Resulü, birilerine söyle de sırtıma kaldırıversin" dedi ise de: "Hayır" cevabını aldı. Bunun üzerine; Abbas: "Öyleyse sen sırtıma kaldırıver!" dedi. Yine: "Hayır!" cevabını aldı. Bunun üzerine Abbas, torbadan bir miktarını döktü, tekrar sırtlamaya çalıştı, yine kaldıramadı. Ve: "Birilerine söyle sırtıma kaldırıversin!" dedi. "Hayır!" cevabını alınca, yine: "öyleyse sen kaldırıver" dedi. Resulullah (sav) buna da "Hayır!" deyince Abbas bir miktar daha boşalttı, sonra kaldırıp omuzuna koyup çekip gitti. Resulullah (sav), Abbas (ra)'ın para hırsına taaccübünden, bize görünmez oluncaya kadar gözleriyle onu takip etmişti. Resulullah (sav) tek dirhem kalıncaya kadar oradan ayrılmadı.
Ravi: Enes
Kaynak: Buhari, Salat 42, Cizye 4, Cihad 172)
Resulullah (sav)'a fey malı gelince, hemen gününde dağıtırdı. Evliye iki hisse, bekara bir hisse verirdi
Ravi: Avf İbnu Malik
Kaynak: Ebu Davud, Hara 14, (2953)
Resulullah (sav) Hayber mahsulünden her sene zevcelerine yüz vask veriyordu. Bunun seksen vaskı hurma, yirmi vaskı arpa idi. Hz. Ömer (ra) halife olunca, Hayber'den Yahudileri çıkardığı zaman orayı taksim etti ve Resulullah (sav)'ın zevcelerini muhayyer bıraktı. Dileyene arazi ve (sulama) suyu verecek, dileyene de eskiden olduğu şekilde belli miktardaki vaskı verecekti. Bazıları arazi ve suyu tercih etti -ki Hz. Aişe ve Hafsa (ra) bu gruptandı- bir kısmı da kendilerine hurma verilmesini tercih etti.
Ravi: İbnu Ömer
Kaynak: Buhari, Hars 8, 9, 11, İcare 22, Şirket 11, Şurut 5, Meğazi 40; Müslim, Musakat 1, (1551); Ebu Davud
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Peygamberlerden (a.s) biri, gazveye çıktı da kavmine: "Nikahla bağlanıp, gerdeğe girmek istediği halde henüz gerdek yapmadığı kadını olan benimle gelmesin, keza bina yapıp henüz çatısı atılmamış inşaatı olan da gelmesin, keza gebe koyun veya develer satın alıp doğurmalarını bekleyeniniz varsa o da gelmesin" dedi. Gazveye çıktı. Derken tam ikindi namazı sırasında veya buna yakın bir zamanda (fethedeceği) beldeye yaklaştı. Güneş'e: "Sen bir memursun, ancak ben de bir memurum" dedi ve Allah'a yönelerek: Ey Rabbim, şu güneşi bize durdur (da namazımız geçmesin!)" diye dua etti. Güneş, o yerlerin fethini Allah müyesser kılıncaya kadar durduruldu. Sonra elde edilen ganimetleri topladılar. Toplanan ganimetleri yemek üzere ateş geldi. Fakat ateş tatmadı bile. Bunun üzerine Peygamber: "İçimizde ganimetten çalan bir hırsız var, her kabileden bir kişi bana biat etsin!" dedi. Bu suretle ona biat etmeye başladılar. Derken bir adamın eli peygamerin eline yapışıp kaldı. "Hırsız bu kabilede. Kabilenin her ferdi bana teker teker biat etsin!" dedi. Biat etmeye başladılar, iki veya üç kişinin eli O'nun eline yapıştı kaldı. "Ganimet hırsızı sizde" dedi. Öküz başı kadar iri bir altın getirdiler. Ganimet yığınının içine o da atıldı. Ateş gelip ganimeti yedi. Bilesiniz, bizden önce hiçbir ümmete ganimet helal kılınmamıştır. Ganimetleri Allah sadece bize helal kıldı. Bu da, bizde gördüğü aczimiz ve za'fımız sebebiyledir."
Ravi: Ebu Hüreyre
Kaynak: Buhari, Humus 8, Nikah 58; Müslim, Cihad 32
Resulullah (sav) bir gün kalkıp gulül'ü (yani ganimet malından çalma) hatırlattı, bunun kötülüğünü, günahının büyüklüğünü belirtti ve bu meyanda şunları söyledi: "Sakın sizden birini, kıyamet günü, boynunda böğürmesi olan bir deve olduğu halde bana gelmiş: "Ey Allah'ın Resulü, bana yardım et!" diye yalvarıyor ve kendimi de cevaben: "Senin için hiçbir şey yapamam, ben sana tebliğ etmiştim" der bulmayayım..." Resulullah (sav) bu tarzda hayvanları ve diğer ganimet mallarını teker teker zikretti.
Ravi: Ebu Hüreyre
Kaynak: Buhari, Cihad 189; Müslim, İmaret 24, (1831)
Resulullah (sav)'ın şöyle söylediğini haber verdi: "Kim ganimet hırsızını gizlerse bu da onun gibi olur."
Ravi: Semüre İbnu Cündeb
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 146, (2716)
Resulullah (sav) bir ganimet ele geçirilince, Hz. Bilal (ra)'e emrederdi, o da halka yüksek sesle duyulur, askerler de ganimet olarak ne ele geçirmişse getirip teslim ederdi. Peygamberimiz (sav) de önce beşte birini (humus) alır, geri kalanı taksim ederdi. Bir gün, (Bilal'in) çağırmasından sonra bir adam kıldan mamul bir yular getirdi ve: "Ey Allah'ın Resulü, ganimet olarak biz de bunu ele geçirmiştik!" dedi. "Sen," dedi, "üç kere bağırdığı vakit Bilal'i işitmedin mi? O zaman niye getirmedin?" Adam, Resulullah (sav)'a (gecikmenin sebebiyle ilgili olarak kabul görmeyen) özürler beyan etti. Ancak neticede şu cevabı aldı: "Hayır! Bunu senden kabul etmiyorum. Kıyamet günü sen bununla birlikte geleceksin."
Ravi: Abdullah İbnu Amr İbni'l-As
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 144, (2712)
Resulullah (sav)'ın ağırlıklarının başını bekleyen Kerkere denen bir zat vardı, derken vefat etti. Resulullah (sav): "O cehennemdedir!" buyurdu. Bu söz üzerine adamı görmeye gittiler. Üzerinde, ganimetten çalınmış bir aba buldular."
Ravi: Abdullah İbnu Amr İbni'l-As
Kaynak: Buhari, Cihad 190; İbnu Mace, Cihad 34, (2849)
Hayber Savaşı sırasında Resulullah (sav)'ın ashabından biri öldürülmüştü. Resulullah (sav)'a haber verildi. "Arkadaşınız üzerine namaz kılın!" dedi. Resulullah (sav)'ın sözü üzerine, halkın çehresi değişmiş, (bir soğukluk çökmüştü). Resulullah (sav) açıkladı: "Arkadaşımız Allah için cihad sırasında ganimetten çalmıştır. Bunun üzerine, maktulün eşyasını karıştırdık. Yahudilere ait boncuk kolyelerden iki dirhem bile etmeyen bir kolyeyi çalmış olduğunu gördük.
Ravi: Zeyd İbnu Halid
Kaynak: Muvatta, Cihad 23, (2, 458); Ebu Davud, Cihad 143, (2710); Nesai, Cenaiz 66, (4, 64); İbnu Mace, Cih
Mesleme (ra) ile birlikte Rum diyarına girdik. Ganimetten çalan bir adam getirildi. Mesleme, bu mesele hakkında Salim'e sordu. Salim şu cevabı verdi: "Babam'ı (Abdullah İbnu Ömer) (ra) dinledim, babası Ömer (ra)'den naklen Resulullah (sav)'ın şu sözünü rivayet etmişti: "Kim ganimetten çalarsa, (bütün) eşyasını yakın, kendisini de dövün." Salih İbnu Muhammed devamla der ki: "Adamın eşyası arasında bir Mushaf bulduk. Salim'e bunun hakkında da sorduk (yakalım mı? diye). "Onu satıp, bedelini tasadduk edin!" buyurdu.
Ravi: Salih İbnu Muhammed İbni Zaide
Kaynak: Tirmizi, Hudud 28, (1461); Ebu Davud, Cihad 145, (2713)
Hz. Peygamber (sav), Ebu Bekir ve Ömer (ra), ganimet hırsızının mallarını yaktılar ve kendisini de dövdüler."
Ravi: Abdullah İbnu Amr İbni'l-As
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 145, (2715)
Asım İbnu Küleyb (ra) babası Küleyb'den o da ensari birinden naklederek anlatıyor: "Biz Resulullah (sav) ile birlikte bir sefere çıkmıştık. Sefer sırasında şiddetli bir kıtlık ve sıkıntıya maruz kaldık. Derken, bir ganimet ele geçirdik. Askerler, onu hemen yağmalayıverdiler. Resulullah (sav), yaya olarak (teftiş maksadıyla) yanımıza geldiğinde tencerelerimiz kaynamaya başlamıştı bile. Yayı ile tencereleri deviriverdi. Etleri de toprağa buladı. (Hepsini böylece yenmeyecek hale getirdikten) sonra şu açıklamayı yaptı: "Yağma malı, iaşeden daha helal değildir" veya (şöyle demişti): "Laşe, yağma malından daha helal değildir." (Rivayetin sonundaki) şek ravilerden Hennad'a aittir."
Ravi: Asım İbnu Küleyb
Kaynak: Ebu Davud, Cihad 138, (2705)
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Koruluk ittihazı sadece Allah ve Resulü'ne ait (bir hak)dır."
Ravi: Sa'b İbnu Cessame
Kaynak: Buhari, Şirb 11, Cihad 146; Ebu Davud, Haraç 39, (3083, 3084)
Bize ulaşan habere göre, Resulullah (sav) Nakii, Hz. Ömer (ra) de Şeref ve Rebeze'yi hima ilan etmişlerdir.
Ravi: Şihdbu'z-Zühri
Kaynak: Buhari, Şirb 11
Cahiliye devrinde taksim edilmiş olan her mal, taksim edildiği şekil üzeredir. İslam döneminde yapılan taksimat, İslam'ın taksim esasına göredir.
Ravi: İbnu Abbas
Kaynak: Ebu Davud, Feraiz 11, (2914); İbnu Mace, Ruhun 21, (2485)
İmam Malik, Sevr İbnu Zeyd ed-Dili'den mürsel olarak rivayet ettiğine göre ed-Dili demiştir ki: "Bana Resulullah (sav)'ın şöyle söylediği ulaştı: "Hangi ev veya arazi, cahiliye devrinde taksim edilmiş ise, artık o, cahiliye taksimi üzerinedir. Ancak hangi ev veya arazi, taksim edilmeden İslam'a girmiş ise, artık onun taksimi İslam'a göre yapılır."
Ravi: Sevr İbnu Zeyd ed-Dili
Kaynak: Muvatta, Akdiye 35, (2, 746)
İbnu Ömer (ra)'den anlatıyor: "İbnu Ömer'in bir kölesi kaçarak Rum diyarına geçti. Bilahare, Halid İbnu'l-Velid (ra) Rumlara galebe çaldı. (Esirler arasında, kaçan bu köle de vardı) Halid köleyi İbnu Ömer'e iade etti. Onun kaybolan bir atı vardı. (Askerler) onu da ele geçirdiler. Halid atı da İbnu Ömer'e iade etti" (Bu rivayetin lafzı Buhari'nin rivayetine uygundur.) Bir rivayette: "Hz. Peygamber (sav) zamanında kaçan bir at mevzubahistir." Muvatta'nın bir rivayetinde, düşman tarafından ganimet edildikten sonra ele geçirilen bir köle ve at mevzubahistir. Bunlar, taksimden önce eski sahibine iade edilebilirler. Ebu Davud, köleyi mevzubahis eder ve Hz. Peygamber (sav)'in taksime tabi tutmadan eski sahibine iade ettiğim belirtir.
Ravi: Nafi'
Kaynak: Buhari, Cihad 187; Muvatta, Cihad 17, (2, 452); Ebu Davud, Cihad 135, (2698, 2699); İbnu Mace, Cihad
Biz gazvelerimiz sırasında, bal ve kuru üzüm elde ederdik ve bunları (taksim edilmek üzere, diğer ganimet mallarının yanına) kaldırmaz, yerdik.
Ravi: İbnu Ömer
Kaynak: Buhari, Humus 20
Resulullah (sav)'a içerisinde boncuk bulunan bir dağarcık getirildi. Boncukları Resulullah (sav), hür ve cariye kadınlar arasında dağıttı. Hz. Aişe devamla der ki: "Babam da (boncuğu) hür-köle ayrımı yapmadan kadınlara dağıtırdı."
Ravi: Aişe
Kaynak: Ebu Davud, Haraç 14, (1952)
El-Misver İbnu Mahreme (ra)'ye Amr İbnu Avf (ra) şunu anlatmıştır: "Resulullah (sav) Ebu Ubeyde (ra)'yi Bahreyn'e, oranın cizyesini getirmek üzere yolladı. Mallarla dönünce Ensar geldiğini işitti. Sabah namazını Hz. Peygamber (sav)'le kıldılar. Namaz bitince, Resulullah (sav)'ın etrafını sardılar. Resulullah (sav) tebessüm buyurdular ve: "Öyle zannediyorum, Ebu Ubeyde'nin birşeyler getirdiğini işittiniz" dedi. Hep birlikte: "Evet!" dediler. Bunun üzerine şunları söyledi: "Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin, Allah'a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum."
Ravi: Amr İbnu Avf
Kaynak: Buhari, Rikak 7, Cizye 1, Megazi 11; Müslim, Zühd 6, (2961); Tirmizi, Kıyamet 29, (2464)
Ömer İbnu'l-Hattab (ra), bir kısım burguyu Medineli kadınlar arasında taksim etmişti, geriye güzel bir burgu kaldı. Yanındakilerden bazıları kendisine: "Ey müminlerin emiri, bunu da senin yanında bulunan Resulullah (sav)'ın kızına ver" dediler. Bununla, Hz. Ali (ra)'in kızı Ümmü Gülsüm'ü kastediyorlardı. Hz. Ömer onlara: "Ümmü Selit, buna daha çok hak sahibidir. Zira o, Resulullah (sav)'a biat etmişti ve Uhud Savaşı'nda bize kırbalarla su taşıyordu" dedi.
Ravi: Sa'lebe İbnu Ebi Malik
Kaynak: Buhari, Megazi 22, Cihad 66
Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır. (İSRÂ - 72)
ÖZLÜ SÖZLER
Ezeli ervahta nur-u Muhammedi ile beraber olmaya halvetilik denir.
Adem "ben hata yaptım beni bağışla " dedi, İblis ise" beni sen azdırdın" dedi ya sen!... sen ne diyorsun?
Edep, söz dinlemek ve gönle sahip olmaktır.
Güzelliğin zekatı iffet ve edeptir. (Hz. Ali)
Zeynel Abidin oğlu Muhammed Bakır'a "Ey oğul, fasıklarla cimrilerle yalancılarla sıla-i rahimi terk edenlerle arkadaşlık etme." diye buyurmuştur.
Kemalatın bir ölçüsü de halden şikayet etmemektir.
En güzel keramet gönlü masivadan arındırmaktır.
Alem-i Berzah insanın kendisidir.
Zahir ve batının karşılığı aşk-ı sübhandır.
Mutaşabih ayetler ledünidir.
Ölüm ve cehennem korkusu Hak'ka dost olmayanlar içindir.
Şartlanmalardan ve önyargılardan arınmadan kimse masum olamaz.
Uzlaşmak için bahane arayan düşman zıtlaşmak için bahane arayan dosttan daha iyidir.
Baki hakikatler fani merkezli inşa edilemez.
Her zorluğun çözümü sevgidir.
Allah var gayrı yok sevgi var dert yok.
Allah de ötesini bırak.
Sorunları erteleyen ve örten değil çözüm üretip sorunları çözen olmalıyız.
Kişinin irfanı kemalatı nispetinde şeytanı da nefsinin şiddetinde olur.
Kötü huylardan kurtulmanın en keskin yolu ilahi aşka yanmaktır.
Mücevherden sarraf olan anlar, başkası bilemez. Ne fark eder kör için elmas da bir, cam da bir. Eğer sana bakan kör ise sakın sen kendini cam sanma.(Mevlana)
Kendini oldum ve doğru zannedenler kendileri gibi düşünmeyenlerden rahatsız olurlar.
Eflatun'a dediler ki "Ne kadar çok çalışıyorsun". O da dedi ki "hayır ben sevdiğim işi yapıyorum"
Allah kuluna sevdirdiği her işi kuluna kolaylaştırır.
Kurtuluş hidayete tabi olanlar içindir. Selam olsun hidayete tabi olanlara.
Tevhid-i Ef-al meratibi ihvanın kendi gerçeğine seyir haritasıdır.
Kişi ilk önce kendisinin arifi olacak ki Rabbinin arifi olabilsin.
İnanmak başka şey, teslim ve tabii olmak başka şeydir.
Kalıcı dostluklar edinin.
İhvan gibi yaşa, gerisine karışma.
Mutlu insan başkalarının mutluluğu için yaşayandır.
İslam dini istişare esaslıdır.
Allah için affet, Allah için paylaş.
İhvanlığını işine göre değil, işini ihvanlığına göre ayarlayacaksın.
Kul, iradesini Allah’a teslim edendir.
Hakk'ı hatırladığımız unuttuğumuzdan fazla olsun.
"Olacağım" diyene engel yok, "olmayacağım" diyene bahane çok.
Ben merkezli değil, biz merkezli olun.
Dervişçe yaşamak, tevhitçe yaşamaktır.
Yaptığınızı azimle yapın, hırs ile yapmayın.
Kullukta devamlılık esastır.
Önce emin insan olmalıyız.
Derviş, halinden belli olmalıdır.
Beşeriyet kemalâtın hammaddesidir.
Mükemmeliyet istikamette daim olmaktır.
İnsanın cismi arza, ruhaniyeti semaya mensuptur.
Yaradılış farziyetimiz hakkı bilmektir.
Hakk'ı tanımanın ön şartı Resulûllah’ı tanımaktır.
İnsanın sırrında Allah’ın sonsuzluğu vardır.
Kulluğa bahane yok değer üreteceksiniz.
Şikayet, Mevla’ya hürmetsizliktir.
Kulluk adına yapmadıklarımıza hiçbir bahane geçerli olmayacak.
Bu âleme kavga için gelmedik.
Telkin öncelikle bizim nefsimize olmalıdır.
İnsan, Allah’ın sırrı Allah da insanın sırrıdır.
Varlığımızın sebebi zuhuru, Cenab-ı Resulûllah’tır.
Kullukta teslimiyet “Rağmen” olmalıdır.
Kazası olmayan tek şey hayatımızdır.
Sevgi dışındaki bütün hallerde zorluk vardır.
Nefsinde mevsimi hazan olanın, gönül mevsimi bahar, Ahireti bayram olur.
Hayat yaşamak, yaşamaksa sevmektir.
En güzel keramet istikamet üzere olmaktır.
Kişinin Rabbini tanıması için kendini tanıması lazım.
Hakk’ı ancak Mirat-ı Muhammet’ten görebiliriz.
İnsanı Hakk’ta sonsuzlaştıran ve yaşatan, sevgidir.
Sevgi bütün yaratılanların varoluş mayasıdır.
Sevgisiz olan her mekân ve mahâl mundardır.
Sevgi Allah için yanmak ve olmaktır.
Allah’ın ve Resulullah’ın sevgisi ile yanmayan gönül hamdır, ahlâttır.
Hakikat ehlinin sermayesi aşk-ı sübhandır.
Talepte kararlılık, kararlılıkta da sabır esastır.
Kullukta edebi olmayanın Hak’ta izzet bulması mümkün olamaz.
Hikmetleri seyretmenin tek şartı, tecellilere karşı sabırlı olmaktır.
Kişi yaşamış olduğu imtihanları aşabildiği kadar tekâmül etmiş olur.
Aslında bize zor gelen tecelliler, bizim için ikramdır.
Kulluğun esasında yap denileni yapıp sonucuna da razı olmak vardır.
Bütün kâinat, kişinin kendi hakikatine misaldir.
Öncelediğimiz Allah ve Resûl’u olmalı. Ertelediğimiz ise nefsimizin arzu ve istekleri olmalıdır..
Dervişi tekâmül ettirecek olan iştiyakı, kendine olan telkini, ve gayretindeki kararlılığıdır.
Her günü yaşamak, her günü diğer günden farklı bir alana taşımak için biz bugünün talebesiyiz.
Hatasını kabul edip hatasından dönen kul hayırlı kuldur.
Hedefi olmayanın istikameti de olmaz.
İhvan ne dünle ne de yarınla zaman kaybedecek sadece anını ve gününü değerlendirecek.
İhvanlık, halde örnek olmaktır.
Aile yaşantımızla, tecellilere olan tepkilerimizle, kişilerle olan ünsiyetimizle, her halimizle hele hele de ibadete olan düşkünlüğümüzle fark edilmeliyiz.
Cenab-ı Resûlullah’ın tezahür etmediği hiçbir mekân, Hak katında şerefli olamaz.
İbadet etmenin hoşnutluğunu yaşarken bu hoşnutluğu, ibadet etmeyenlere karşı bir üstünlük saymadan fail Allah'tır zevkiyle yaşamalıyız.
Kıyas, şeytani sıfatlardandır.
Karşımızda gördüğümüz eksikliği önce kendimizde tetkik etmeliyiz.
Hiç kimse kendi gerçeğine olan seyrine mürşitsiz yol bulamaz.
Baki olabilmenin, sonsuzluğa ulaşabilmenin tek şartı; Hak ile Hak olmak Hak’ta ölüp Hak’ta dirilmektir.
Hayata ders veren değil de hayattan ders alan talip olmalıyız.
Anlayan ve öğrenen olmalıyız.
Anladığını genişleten, hayatına uyarlayan olmalıyız.
Tasavvuf önce şeriat-ı Muhammediye ile yaşanır.Sonra hakikat-ı Mahmûdiye ile hikmetler talim edilir.
Bir meselenin görevlisi olmak ayrı şeydir, gönüllüsü olmak ayrı şeydir.
Ehl-i ihvanla konuşularak halledilmeyecek hiçbir mesele olmamalıdır.
Hak dostları bir araya geldikleri zaman bakışmaları bile muhabbettir.
İhvanlığın dört ana esası vardır; ihlas, şecaat, cesaret ve cömertliktir.
Hayatın tamamında, her adımda, her bir nefeste; bir tuzak, bir imtihan vardır.
Gönül, Rahman ile coşarsa; kişi karşılaştığı her türlü tecelliye sabır ve tefekkür ile mukavemet gösterir.
İhvan, ne Dünya ne de ahiret beklentisi olmaksızın kulluğunu fi-sebilillah yaşamalıdır.
Kur’ân'ı öğrenmeye, okumaya, okutmaya, anlamaya ve yaşamaya çalışalım.
İslam, yap denileni yapmak; yapma denilenden uzak durmaktır.
Kulluğunu yarına erteleyenin Allah sevgisi yeterli değildir.
Tekâmül etmek için sürekli gayret halinde olmalıyız.
İnsana olan sevgisizlik Allah’a olan sevgisizliktir.
Allah’a vuslat ancak Aşk-ı sübhan ile olur.
Hak’ta bâki olabilmek için kayıtsız şartsız teslim olmalıyız.
Dilimizde zikrullah ile gönlümüzde her daim muhabbetullah ile inşa olmaya çalışmalıyız.
Şeriatın ihlâl olduğu yerde hakikat olmaz.
Her türlü tecelliden istifade edecek kadar arif,hiçbir zorluktan yılmayacak kadar da dirayetli olalım.
Arif olan baktığı her zerreden, karşılaştığı her tecelliden kendisine istikamet arar.
Ehl-i ihvan hatasında ve günahında ısrar etmeyen ve tövbesinde aceleci davranandır.
Âşık maşukundan gelen cefalardan haz duymazsa gerçek aşık olamaz.
Kendisindeki gayrilikten arınan insan için dışarıda ve içeride gayri olan hiçbir şey kalmaz.
Kişinin samimiyeti, sadakati ve sevgisi ona istikamet verir.
Bizden istenilen öncelikle safiyet, samimiyet ve sadakattir.
Ehl-i ihvan öyle bir kristalize olacak, safiyet kazanacak, kendi benliğinden öyle bir sıyrılıp latifleşecek, şeffaflaşacak, kendine ait bir renk zan düşünce ve duygu kalmayacak ki Allah’ın boyasıyla boyansın yani Resûlullah’ın haliyle hallenmiş olsun.
Gayret, kulluğun esasıdır.
Biz bildiklerimizle amel edelim. Bilmediklerimiz, bize bildirilecektir.
Her Ehl-i ihvan bulunduğu cemiyette fark edilmelidir.
Bizim sabrımıza, bize kötülük yapanların şahitlik etmesi lazım.
Asli maksadımız, nefsimizi ve Rabbimizi tanımaktır.
Gayret etmeyen kişiden kâmil insan olmaz.
İhvan, kendi hakikatine seyri sülük ederken hem dünyasını hem de ukbâsını saadete erdirmiş olur.
Muhabbetimiz Resûlullah’ın ve Ehl-i Beyt’in muhabbeti, davamız Hak davası olsun.
Eğer insan Rahman’ın aynası olacaksa yansıtıcılığının çok net,arı ve duru olması lazımdır.
Eğer bir olumsuzlukla, zorlukla karşılaşıyorsak, bu bizim olumsuzluluğumuzdandır.
Arz ve semada her ne olursa insan ile ilişkilidir.
Sözümüzün ilk müşterisi kendi kulağımız olmalıdır.
İslâm şahitlik ile başlar, şuhut ile yaşanır. Ve yine şahitlik ile kemal bulur.
Hangi başarı vardır ki uğraşsız gayretsiz ve gönülsüz zuhura gelsin.
Aşığın ölümü Hakk’ta vuslat, sonsuzluğa uyanmak ve sonsuzluğu yaşamak olur.
Artık etrafımızla ve kendimizle olan kavgamızı bitirip, sevgiyle nefes almanın gayretinde olmalıyız.
Kişinin kararlılığı tecellilere gösterdiği mukavemeti kadardır.
Aşık hep maşukundan söz etsinler, hep ondan konuşsunlar ister; zaten gayrı şeyler aşığı rahatsız eder.
Kişi mutmain olmadıkça kulluğunda, dostluğunda hep hüsrandadır.
Cemal aşıkları için gayri olan her şey haramdır.
Zikrin esası namazdır, muhabbetullahdır.
İhvan, hayatın tamamında Rahman’ın iradesi altında yaşamaya dikkat ve özen göstermelidir.
Her şeye rağmen seveceğiz
Her şeye rağmen hizmette gayretli olacağız
Kulluk, içinde Rabbi'nden başkasını bulundurmayan, gayrilerden boşalmış hiçlik makamıdır.
Hayatın ve kulluğun emanetçisi olduğumuzu, bu emaneti taşımamız ve ehline teslim etmemiz gerektiğini hatırdan çıkartmamalıyız.
Hayatı hep Hakkça yaşamanın gayretinde olmalıyız.
Hayat, bizi kullukta belirli bir kıvama taşımak içindir.
Kendine gafil olan, Allah’a arif olamaz.
Her varlık Hakk'tandır ve Hak ile kaimdir.
Bütün masivalardan arınmak, “ölmezden önce ölmek” Hak’ta ebed olmak; olağanüstü bir azim ve gayret ister.
Kişinin kararlılığı, cesareti, azmi ve sevgisi bir arada tekmil olursa; kişinin önünde aşamayacağı engel ve mâni olmaz.
Talibin âli ve en yüce değerlere ulaşabilmesi, Allah ve Resûlu’ne olan muhabbeti, sevgisi ile orantılıdır.
Hedefimiz ve gayemiz, bugün tevhid noktasında Allah’ı Resulullah’ı ve Ehl-i Beyt’i dünden daha farklı idrak etmek ve yaşamaktır.
Tevhid adına bize yapılan teklifatın tamamını yaşamak, bizi kendimize döndürmek ve kendi hakikatimizle tanıştırmak içindir.
Tevhid meratiplerindeki yaşam talimlerinin tamamı, bizi kendi ruh derinliğimizdeki iç potansiyelimizden istifade ettirmek adınadır.
İhvanın bilip, yapmak isteyip de yapamamasının sebebi kendisinde yetersiz olan kararlılığı, gayreti ve talebidir.
Cenab-ı Resûlullah’ın tezahür etmediği hiçbir mekân, mükerrem ve münevver olamaz.
Hiç kimse kendi gerçeğine olan seyrinde mürşitsiz yol kat edemez.
Kulluk adına yaşanılacak ne kadar âli değerler varsa, bunların tamamı ancak mürşid-i kâmilin nezaretinde ve refakatinde yaşanılabilir.
Bâki olabilmenin, sonsuzluğa ulaşabilmenin tek şartı; Hak ile Hak olmak, Hakk’ta ölüp Hakk’ta dirilmektir.
Yaşadığımız ne tür olumsuzluk olursa olsun, bizim hedefimize olan iştiyâkımızı arttırmalıdır.
Her türlü olumluluk ve olumsuzluktan istifade eden olalım.
Ehl-i ihvan hiçbir zaman olumsuzluk adına hesap yapmamalıdır.
İhvan, kendisini yargılayan, kendisini öz eleştiriye açık tutan ve kendini kemâle taşıyan olmalıdır.
İhvan, ancak telkin edilen hikmetli sözleri, hadisleri ve ayetleri yaşantısına uyarlayarak gayretinde istikamet bulabilir.
Kim hidayeti dilerse hidayete ulaşacak; kim hidayete ulaşmak istemezse Rahmân da ona hidayet etmeyecek.
İnancı olmayanın istikameti olmaz.
İnsan-ı asli Allah’ın aynasıdır.
Nurun olduğu yerde zulüm, dinin olduğu yerde kin, sevginin olduğu yerde nefret olmaz.
Ehl-i ihvan demek arif olan gerçeklere eren demektir.
Herkes tercihinden yönelişinden meyil ve rızasından sorumludur.
Nimete ulaşmak için mutlaka hizmete talip olmalıyız.
İhvan düşünmekle, keşfetmekle ve gayret ile kemâlat bulur.