Değerli dostlar; bu seferki yazımıza müsaade ederseniz, Pir Sultan Abdal’ın bir dörtlüğü ile başlamak istiyorum.
“Gönül gel seninle muhabbet edelim,
Araya kimseyi alma sevdiğim,
Ya benim kimim var kime yalvarayım,
Kaldır kalbindeki karayı gönül.”
Değerli gönül dostu kardeşlerim; gönül dünyamızın zenginliklerini kavrayabilmemiz için tasavvuf penceresini açalım ve gönül dünyamızı şöyle bir temaşa edelim inşallah.
Tasavvufi bir terim olan gönül kavramından ve öneminden Pirlerimiz, Sultanımız, Efendilerimiz bizlere sıkça bahsetmişlerdir, etmeye de devam ediyorlar. Tasavvuf terminolojisinde söz konusu olan insan; beden, akıl ve gönül üçlüsü ile hayatını idame ettirdiğine göre diğerlerinden daha önemli olarak öne çıkar neden gönüldür? diye bir düşünce hasıl olabilir. Bu sorunun cevabını insan gönlü; “Nazargah-ı ilahi”dir, “Cenab-ı Hakk’ın mihman olacağı mekandır” ve aynı zamanda “Yaratanın aynasıdır” diye tefekkür edebiliriz. Yani mutmain olmuş bir insan gönlü, bizatihi Rabbinin mihman olduğu yerdir dostlar. Dolayısıyla yaratıcı, bir manada kendisini her insanın gönlünde var etmek için, insanı var etmiştir.
Değerli dostlar; asıl amacımız, gönül aynasına bakarak kendimizi tanımak, aynanın ayna olmasını sağlayan sır perdesini aralayıp Cenab-ı Hakk’a vuslat etmek, O’nunla bir bütün olmak, O’nun varlığında erimek ve yok olmaktır. Bu aynanın netliği çok önemlidir. Rabbimizi bu aynadan temaşa edebilmemiz için, nefsimizi kirletmeden, görüntü netliğini bozmadan, Rabbimizin arzu ettiği istikamete doğru yol almalıyız. Bu şu demektir; nefsimiz aradan çekildiği oranda gönül aynamızın netliği de artmış olur.
Gönül kapısını Rabbine açan bir derviş; kendi varlığını ve evrendeki sorumluluğunu merak eder. Kişi kendi gönlü ile hem hal ve barış içinde olmalıdır ki başka gönülleri kırmasın ve kırılmasın. Bu nedenle de her insanın gönlünden ilahi bir kudretin yansıdığının idraki ile incinmemeye ve incitmemeye azami dikkat sarf etmeliyiz. Rabbim bizleri bu hallerle hallenenlerden eylesin.
Kişi insanların az veya çok taşıdığı bu ilahi kudret aşkına, basiret yani gönül gözünün açılması ile onları görür, tanır, sever ve bu nedenle de nakıs olan herhangi bir şey düşünemez. Daha da önemlisi, her insanın yansıttığı bu ilahi duruş ve yaratılış yani ahseni takvim üzere yaratılması hasebiyle, kainattaki zerreden kürreye kadar Rabbine hizmet etmeyi adeta kendisine misyon edinmiştir.
Hakikatine arif olan bir kişi, basiretinden insanların gönül aynasına bakar. Orada onların taşıdıkları güzellikleri ve özü görür. Bu öz uğruna onlarla birlikte olur. Onlara adeta kendisini adar ve hizmet eder.
Mustafa AYALTI
Altınoluk, 10 Ocak 2021