Allah (cc.) Nisa Suresi Ayet-79’ da “Sana iyilikten ne isabet ederse, işte o Allah’tandır. Ve sana kötülükten ne isabet ederse o taktirde o, kendi nefsindendir. Ve seni, insanlara Resul olarak gönderdik ve şahit olarak Allah yeter!” diye buyurmaktadır.
Yazımıza konu olan, üst başlıkta da arz ettiğimiz “BİR BEN, BİR DE SEN” söylemi, kişi ile Allah (cc.) arasındaki en büyük engel ve şirktir. Zira benlik-senlik ifadesi, malumunuz olduğu üzere, ikilik anlamına gelmektedir. Benlikten vazgeçilince yani “ben” “sen” olunca ortada hiçbir engel kalmamış olur. Yunus Emre Hazretlerinin de buyurduğu gibi: “Sen çıkınca aradan, kalır seni yaradan.” İşte o zaman fenafillah hakikatı gerçekleşmiş olur.
“SEN” diyebilmek için kişi şöyle bir ifade veya şöyle bir cümle kurmalıdır. “Ben dediğim zaman dahi sensin” diyebiliyor muyuz? İşte teslimiyet örneği budur. Münferit bir yaşamı tercih eden bir insanın, iman ve itikadında “BEN” demesi terk-i edeptir, dostlar. Çünkü bunu yaşam tabelası haline getiren bir kimse, benlik şirkinin esareti altında demektir.
“Benlik” davasının aslı, kişinin Hakk'ı inkâr ederek kendini dünyanın merkezine koyması halidir. Böyle insanlar, Allah (cc.)’ın varlığının kendi özgürlüğüne mâni olabileceği kanaatine varırlar. Aklınca da Allah (cc.)’tan mustağni olduğunda, özgür olacağını zannederler. Bunun adına terminolojide zındıklık denir. Zındıklığın en üst makamı ise kişinin nefsin ihtirası, şeytanın esaretinde yaşıyor olmasıdır. Bu esaretten kurtuluşun tek çaresi ancak ve ancak Allah (cc.)’a kul olmakla mümkündür. Sultanımız: “Arif olmanın son makamı tam bir teslimiyettir.” diye buyurmaktadır.
Benlik sadece Allah (cc.)’a mahsustur. İnsanın varoluş gayesi; Cenab-ı Hakk'a hakkıyla “kul” olmaktır. Bu da Tasavvufun en önemli öğretilerinden olan “Ölmeden önce ölünüz!” buyruğuna arif olabilmekle mümkündür. Bu süreç nefsin terbiyesi ile alakalı bir süreç olup hakikatimize mani olan bütün şeytani vasıflardan kurtulmakla mümkün olabilmektedir.
Benliğin diğer bir adı da “enaniyet”tir. Enaniyet tasavvufta kişinin “BEN” demesidir, “BENİM” demesidir. Bir yol ehlinin, bir dervişin Rabbi ile arasındaki en kalın perde “BEN” veya “BENLİĞİ”dir dostlar.
Birinci önceliğimiz; enaniyetimizin esaretinden kurtulup kâinatta var olan bütün varlıkların hizmetkarı olmak olmalıdır. Gönlümüzle muhabbetleşelim, ona diyelim ki: “Ey gönül! Bütün masivalardan arınıp Rabbimin mihman olacağı bir hale gelebilmem için asliyetimize rücu etmemize mâni ne varsa onu bana söyle! Söyle ki terk edeyim.” Bunun için de hiçbir varlığı kendimizden ötekileştirmeden, ayırt etmeden Hakk’ın varlığından ayrı bir varlık olmadığının şuhudunda olmamız gerekmektedir.
Esasında değerli dostlar, marifetullah yaşantısında “SEN ve BEN” kavramı aynı anlamı ifade eden terimlerdir. Yukarıda arz ettiğimiz ayetten de anlaşılacağı üzere bu terimler, nefsimize hitap ediyorsa işte o zaman kişinin malı mülkü, kendisine varlık iddiasında bulunur. Demek ki; Hakk’a vasıl olmanın tek yolu benliğinden firar edip varlığını hHak’ta ifna etmekle mümkündür.
Mustafa AYALTI
Altınoluk, 20 Kasım 2020