Annelik mefhumu, kadın kişiye böylesine yüce değerler katarken, kadın da kendi manasına ulaşabilmeyi becerirse nefsini kinlerin, hırsların, aşırı düşkünlüklerin esaretinden kurtarır. O zaman böyle bir anneden; zarafet, vericilik, merhamet, bağdaştırıcılık gibi hasletler zuhur eder. Ve böylece ben değil, sen diyebilmenin hasletlerini açığa çıkarabilecek bir şahsiyet ortaya çıkmış olur. Böyle bir kadın artık altın bir tencere misalidir.
İbnu’l- Arabi Hazretleri, ana rahmi ile Yüce Allah’ın isimleri olan Rahman ve Rahim (rahmet, merhamet edici) sıfatları arasında bir ilişki kurmaktadır. O şöyle buyurur: “Allah Rahme yani ana rahmine dedi ki; seninle bağlantı kuranla bağlantı kurarım. Seninle olan bağlantısını koparandan bağlantımı keserim.” Arş’ta asılı duran Rahim der ki “Benimle irtibat kuranla Allah irtibat kurar.”
Hakiki manada baktığımız zaman, kadın-erkek diye bir ayırım yoktur. Çünkü tasavvuf, erkeğin aklı, kadının nefsi temsil ettiğini söylüyor. Yani akla hâkim olan kişi erkek, nefse hakim olan kişi de dişidir. Her insanın içinde hem erkeklik hem de dişilik vardır. Hem akıl hem de nefs vardır. Nefsini, aklının yardımıyla yenebilen kişi, artık erkeklik ve kadınlıktan sıyrılıp “ER” kişi olmuş olur.
Birinci bölümde de arz ettiğimiz üzere; Peygamber (sav.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde “Cennet anaların ayakları altındadır” diye buyurarak annelik makamının hakikatinde ne kadar yüce olduğunu ifade etmek istemiştir.
Dünyadaki vasıfların en yücesi “annelik” vasfıdır. Peygamber Efendimizin de üzerinde hassasiyetle durdukları gibi, dünyada en çok değer verilmesi ve sevilmesi gereken kişidir ana. Peygamber (sav.) Efendimize “En çok kimi seversiniz?” diye sorulduğunda, “Üç kere anne, sonra baba” demesi, annenin ne kadar yüksek seviyede bir mana taşıdığını bizlere ifade etmiştir.
Hz. Ali Efendimiz buyurmuşlar: “Annen, baban şaki ya da ahlaksız da olsa, sen onu başında taşımak zorundasın.” İşte annelik böyle bir şey. ‘Analarımızı sırtımızda Kabe’ye götürüp tavaf ettirsek tekrar geri getirsek bir-iki gün batınında taşımasının karşılığı olabilir mi acaba?’ diye düşünüyorum naçizane.
Malumunuz olduğu üzere mertebelerin en üst seviyesi, marifetullah mertebesidir. İster erkek olsun ister kadın olsun, bir insan ER’liğe ulaşabilmesi Allah (cc.)’ın marifet-i ilahisine ulaşması ile mümkündür. Örnek verecek olursak Hasan Basri Hazretleri ile beraber sıklıkla adı geçen kadın evliyalardan Rabia-tül Adeviyye Hazretleri en tipik örneklerinden biridir. Mutasavvıflarımızın görüşlerine ve Efendim Hazretlerinin buyurduğuna göre kendini, Rabbinin arzu ettiği marziye mertebesine taşımış olan -ister kadın olsun ister erkek- bu ilahi sisteme rücu eden her kişiyi “ER KİŞİ” olarak kabul eder Rabbim.
Bu maksatlarla ilgili olarak İslam Mutasavvıflarının ortak görüşü kadın-erkek ayrımı olmadığı yönündedir.
SONUÇ OLARAK; Peygamber (sav.) Efendimize sahabelerinden biri soruyor: “Kime iyilik edeyim ya Resulullah.” Peygamber (sav.) Efendimiz de: “Annene!” diye cevap veriyor. Bu soruyu dört defa sorulunca sonunda “Artık babana da iyilik edebilirsin” diye buyuruyor.
Yukarıda arz ettiklerimizin bir bölümü, Şeriat dediğimiz İslam’ın getirmiş olduğu yaşam kuralları ve yasaklarını uygulamak konusunda, erkek ve kadın arasında bir fark yoktur anlamına gelmemelidir. Tam aksine tasavvuf; şeriatı yaşayarak sünnetleri de yerine getirerek daha ince, daha dürüst, daha doğru bir İslam yaşayışı ve anlayışı anlamına gelmelidir.
Zahir alemde de sıkça duyduğumuz şu cümle ile yazımızı sonlandıralım inşallah: “ANA GİBİ YAR, VATAN GİBİ DİYAR OLMAZ.” Bu da analığın madde alemindeki başka bir yönüdür dostlar.
Rabbim, bizim annelerimize de bu yüce manadaki hallerle hallenmeyi nasip eylesin.
Rabbim, o ikisi beni küçüklüğümde sevgiyle görüp gözettikleri gibi, sende onları merhametinle kolla ve koru.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
Altınoluk, 10 Kasım 2020