Değerli dostlar bugün farklı bir konuyu kaleme almayı uygun mütalaa ettik. Peki neden bu konu? Bir gün Efendim Hazretleri ile bir konu üzerinde muhabbetleşirken O’nun bir ifadesi dikkatimi çekti. Hani bizde biraz da olsa şeriat kokusu var ya… Efendim hazretleri, halen mürşid-i kâmil makamında olan bir Hanım Efendiden bahsederken, hemen dikkatimi celp etti. Dedim ki: “Kadın bir kişiden mürşid olur mu?” Efendim Hazretleri: “Evet olur dedi ve devam ettiler: “Onlar artık “ER” kişidir.” diye buyurdular. Her zaman olduğu gibi, minnettarım Efendim Hazretlerine. İşte bu “ER” sözcüğünden yola çıkarak, anlayabildiklerimi affınıza sığınarak, dilimin döndüğü kadarı ile sizlerle paylaşmayı uygun mütalaa ettim.
Allah (cc.), anne ve babanın ne kadar ulvi birer bireyler olduğunu şu ayet-i kerime ile bizlere emir buyurmaktadır. İsra Suresi Ayet-23’te “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine “öf” bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle!” diye buyuruyor. Keza Peygamber (sav.) Efendimiz şu hadis-i şerifleriyle de bizleri uyarmaktadır: “Ana ve babası, yanında ihtiyarladığı halde onları razı ederek Cennete giremeyen kimsenin “burnu yere sürtülsün” diye buyurmuşlardır. Burada “burnu sürtülsün” cümlesini üç kere tekrarlamışlardır.
Böyle ulvi bir mertebede olan anne-baba için ne yazabilirim ki! O zaman müsaade ederseniz şöyle başlayalım ve devam edelim inşallah. Gönül merkezli aklıyla nefsini mutmain eden Hak dostu bir kadın kardeşimiz, öncelikle ruhunun bedendeki hakimiyetini sağlamakla mükelleftir. Mütefekkirlere göre, kadında dişilik vasfı nefsi sembolize eder. Nefis ayrıca insanı diğer vasıflardan ayıran bir enaniyettir. Erkek, aklı sembolize eder. Ki her ikisi de tekâmül etmediği sürece sonuç felakettir. Benlik hırkası hala üzerindedir, çıkarmamıştır.
Aklın hakimiyetinden kurtulan her nefis, nefaset oluşturur ve “ben” değil “biz” der veya “sensin” der. Nefis, “ben” demekten kurtulup Allah (cc.)’ tan razı olduğunda, eğer Allah (cc.)’ta ondan razı ise Rabbinin razı olduğu mertebeye ulaşır. İşte o zaman bu kadınlar ruhun tecelli ettiği safiye makamına ulaşırlar. Artık onlar marifet ehlidirler. Ve sonrada Allah (cc.)’ın nuruyla aydınlanan gönül üzerinde hakimiyetlerini kurarlar. Hazreti Mevlâna bu makamı, Mesnevi’de “Kadın Hakk’ın nurudur. Sadece sevgili değil sanki haliktır, mahluk değil!” sözleriyle anlatır
İslam tasavvufu, kadını iki özelliğiyle inceler ve yüceltir: Biri tekâmül etmiş dişiliği, diğeri ve en önemlisi ise analığı. Dişiliğinin vermiş olduğu güç, kadına beşerî özelliklerine hâkim olmayı, söz geçirmeyi öğretir. Aksi takdirde bu hali gerçekleştiremeyen kadın ya da erkek, nefsinin hakimiyetinde olursa bu kişi hangi hal üzere olabilir ki? Aslında Rabbim kadını aile içinde sabırlı, temkinli, vakarlı, şefkatli ve özellikle de gayretli kılan daha birçok özellikleri ile donatmıştır.
Rabbi tarafından böyle programlanmış bir annenin murakabesi ve eğitiminden geçen çocukları edeplidir, adaplıdır. İşte maddesinde ve manasında hayat felsefesini böylece kurup geliştiren kadın, toplumun irfan ve uygarlık abidesi haline gelmiştir artık. Kadının şansı, ana olmaktır. Annelik tıpkı öğretmenlik gibi yavrusunu eğitirken asıl kendisini eğitme şansına sahip olmasıdır.
Özellikle burası çok önemlidir. Tekâmül etmiş bir nefse sahip olan bir kişi ister erkek olsun ister kadın, cinsiyetin özelliklerinden arınıp “ER” olma derecesine ulaşır. Analar bu konuda daha şanslıdır. Muhyiddin-i Arabi Hazretleri, “er”lik kelimesini tarif ederken “İnsanın yaradılışı ve hevalarının karanlığından kurtulup aklın ve manevi terbiyenin ışığı ile temizlenmesi ve tamam olmasıdır.” diyor.
Analık bir bakıma, cenneti oluşturma kabiliyetidir. Bu arz alemi, analık vasfıyla cenneti bulmak için bir fırsattır. Peygamber (sav.) Efendimiz “Cennet anaların ayakları altındadır” derken anneliğin değerini bu hadis-i şerifiyle daha da perçinlemek istemiştir. Analık, Allah (cc.)’ın Rabbimizdeki tecellisi olan Rahim sıfatıyla da anlatılır bizlere. “Peygamberlerin gazabı anaların kızgınlığı gibidir. O öyle bir kızgınlıktır ki o sevimli haliyle çocuk için yumuşak huyu ve şefkati ile dopdoludur” diye buyurur büyüklerimiz. Mevlâna Hazretlerine göre mürşitte tecelli eden de analıktır. Her annenin sütü aynıdır ama, çocuk sütü kendi annesinden almayı sever ve ister. Süt, o mürşidin ilminden akseden Allah’ın manasıdır, kevser şarabıdır. Emzirme ise manevi yakınlığı anlatır, dostlar.
Mustafa AYALTI
Altınoluk, 10 Kasım 2020