Değerli gönül dostu kardeşlerim, bu seferki yazımızı zuhurata tabi olarak arz etmeyi uygun mütalaa ettim. Umarım ilginizi çekecek konulara parmak basmış olurum.
Yazımıza başlamadan evvel, zuhur-zuhurat kelimelerinin manalarını açıklayarak, Rabbimin himmetleriyle esas konumuza girmek istiyorum. Tasavvuf Terimleri sözlüğünden bahse konu kelimeleri araştırdığımızda; Arapça bir terim olan bu sözcüklerden “ZUHUR” kelimesinin “ortaya çıkma” anlamına geldiğini görüyoruz. ZUHURAT ise; tasavvufi manada, salikin kendi katkısı olmadan ortaya çıkan olaylar demektedir. Bu tür zuhuratlar, tevekkül erbabı için, mutlaka uyulması gereken uyarılar olarak değerlendirilmelidir, diye açıklanmaktadır.
Esas konumuzun içeriğini teşkil edecek bir ayet-i kerime ile yazımıza başlayalım inşallah. Allah (cc.) Zariyat Suresi Ayet 56’da “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” diye buyurmaktadır.
Değerli dostlar; ayet-i kerime’den de anlaşılacağı üzere var oluşumuzun ve bu aleme gelişimizin ana gayesi Hakk’a kul olmak, Hakk’ı hakkıyla bilmek ve Rabbine vuslat etmektir. Ayrıca hadis-i kutside de buyurulduğu gibi, gizli bir hazine olduğunu beyan buyuran Allah (cc.)’ın bilinmekliğine ve muradına nail olabilmek için bu alemde varız. O halde soralım kendimize ‘bizler, Rabbimizin arzu ettiği murad üzere miyiz yoksa egomuzun arzu ettiği murad üzere mi?’ Bu ve buna benzer suallerin daima muhatabı olmalıyız. “Ben neden yaratıldım, niçin yaratıldım, bu alemde var oluşumuzun esas gayesi nedir?” sorularına vereceğimiz cevaplar elbette bizim yaşantımız olacaktır. Yukarıda arz ettiğimiz ayet-i kerime bize bunu anlatıyor. Ayette geçen “ANCAK” sözcüğü mutlakiyeti yani başka seçeneğimizin olmadığını, yalnız Allah var gayrisinin yok olduğunu anlatıyor.
Malumunuz olduğu üzere; Allah (cc.) bizleri hem bilinmekliği için, hem O’na tabi olmamız için, hem de O’nda ifna olmamız için yaratmıştır. Bununla beraber; kaldı ki İNSAN Hakk’ı temsil eden Halifetullah’tır. (Bakınız Bakara-30 ve En’am-165).
İnsan, eşref-i mahluk olarak, varlıkların ve yaratılmışların en seçkini, en şereflisidir. (Bkz. Tin-4) Yaşantımıza baktığımız zaman, bazen zorluklar, bazen hoşnutluklar, bazen de tecelliler bizleri gayri işlerde oyalayarak yaratılış gayemizden uzaklaştırmaktadır. Bunlar bizim için birer imtihandır, dostlar.
“Sizin mallarınız, evlatlarınız, eşiniz ve işiniz sizin için birer fitne dirayetidir.”(Tegabin-15) Esasında bizlere çok şeyler anlatıyor. Uğruna ömrümüzü verdiğimiz ve bizim için çok önemli olduğunu zannettiğimiz şeylerin, bizleri Rabbimizden uzaklaştırdığını hiç düşündük mü acaba dostlar. Bize düşen görev, eşyanın hakikatine arif olmaktır. Çünkü yaşantımızda karşılaşacağımız her türlü tecellinin, kulluğumuzun ispatı ve ruhaniyetimizin kemalatı için olduğunun arifi olursak karşılaştığımız veya karşılaşacağımız her tecelliden kendi gerçeğimize istikamet buluruz ve bu tecelliler bizlerin istikametine vesile olur. Tecelliyatların arifi olamadan enemizin esaretinde seyredersek tecellilerin kancasına takılır, yaratılış gayemizden uzaklaşmış oluruz.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 25 Aralık 2019