Değerli dostlar, müsaade ederseniz yazımıza bir hadisi kutsi ile başlamak istiyorum. Allah (cc.) hadis-i kutsilerin birinde şöyle buyuruyor ‘’LA İLAHE İLLALLAH, benim kalemdir. Bu kaleden içeri giren kişi, benim azabımdan emin olur.’’
Yukarıda arz ettiğimiz hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere öncelikle, kaleden içeri girebilmek için ‘’La İlahe İllallah’ın sırrına ermek” gerekmektedir değerli dostlar. Bahse konu bu sırra, iki hal mertebede erebilmemiz mümkündür. Bu iki hal mertebenin birincisi fena-fillah, ikicisi ise beka-billah mertebeleridir.
Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, Efendim Hazretlerinin bizlerin istifadesine sunduğu “Dört Kapı’’ adlı eserimize bir kulak verelim! Bakın ne buyuruyor: “Tasavvufun ilk irfan basamağı ‘’La ilahe İllallah’’tır, son makamı ise ahadiyet makamı olan ‘’La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah’’tır.
Değerli dostlar; kullukta, insanın kendini ve Rabbini tanıması esası vardır. Çünkü Peygamber (sav.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde “Kendini bilen Rabb’ini bilir’’ diye buyurmaktadır. Aslında üç fena meratibi yani failin kim olduğunu, mevsufun kim olduğunu, mevcudun kim olduğunu (burada mevcut vücut anlamındadır) bilen ve yaşayan bir kimse kendini ve Rabbini bildiği için ‘’La İlahe İllallah’’ sırrına vakıf olmuş demektir. Zaten tevhid-i ef’ali bilmek demek, kendini ve Rabbini bilmek demektir.
Kelime-i tevhid nedir dendiğinde; alemlerin ve alemler ötesi hüviyet gaybı mertebelerini içeren ilahi bir kelamdır diye tarif edebiliriz. Bunun yoluda “nefs ve tevhid’’ mertebelerinin bilinip yaşanmasıyla mümkündür. (hüviyyet: Bir şeyin hakikati, mahiyeti, bütün varlıklara sirayet eden mutlak varlık)
Kelime-i tevhid yani ‘’La İlahe İllallah’’ı, uluhiyet tevhidi olarak “fenafillah” mertebelerinde diğer bir ifade ile kişinin, ef’al, esma, sıfat ve zat yönleriyle Hak’ta fani olmasıdır. Denizde buzun eriyip deniz olması gibi.
“La ilahe illallah” kelime-i tehvidini avam-ı lisanda mealen; ‘’Allah birdir Allah’tan başka ilah yoktur’’ şeklinde algılayabiliriz. Evet, Allah zaten birdir. Bunda zaten ne şerk ne de şüphe var. Burada bize anlatılmak istenen başka bir şey var dostlar. Hakikat ehli olan bir kimsenin kelime-i tehvidi ilmi tevhid başlığında ele alıp, evvela hakikat daha sonra da marifet mertebesinde yaşaması gerektiği bize anlatılmaktadır. İşte bu anlayış ve yaşamakla “La İlahe İllallah’’ın sırrına vakıf olmuş olarak, ‘’Muhammeden Resulullah’’ der ve hatta kelime-i şahadete de şahitlik etmiş oluruz. Aksi taktirde, neyi inkâr ettiğimizi, neyi ikrar ettiğimizi anlamamız mümkün olamaz.
Mustafa AYALTI
Akçay, 20 Ağustos 2019