Zaman zaman muhabbetlerimizde eşyanın hakikatinden bahsederiz de nedir bu eşyanın hakikati acaba diye bir sual aklımıza gelmez. Belki de gelmiştir fakat ertelemişizdir. Öyleyse kısmet bugüne imiş. Rabbimin himmetleriyle dilimin döndüğü kadarıyla bir şeyler arz etme gayretinde olacağım inşallah.
Eşyanın hakikatine vakıf olabilmek; feraset sahibi olabilmek veya ötelerin ötesini görebilmekle diğer bir ifade ile maveranın arkasını görmekle mümkün olabilmektedir. Bu maksat içinde; mutlak ve gerçek anlamda kendi varlığımızın ALLAH’ın (cc.) varlığı ve vücudu ile kaim olduğuna, varlığımızın tüm boyutlarıyla sadece O'nun Esma’sı ile mevcut olduğuna, O'nun varlığı dışında hiçbir varlık ve özelliğimizin olmadığına iman ediyorum diyen bir kimse, feraset sahibi veya ötelerin ötesini görebilme gayretinde olan kimsedir. Bu kişi her yerde, her zerrede, eşyanın hakikatine, ayanı sabitesine vakıf olur ve bu eşyalar Allah’ın (cc.) bütün esma-i hüsnaları ile donatılmış olduğuna iman eder.
Eşyanın hakikatine vakıf olabilmek adına eşyaya Cenab-ı Hakk’ın verdiği değer kadar değer vermek çok önemlidir. Hak olarak gösterileni hak olarak, batıl olarak gösterileni de batıl olarak görmektir. Sadece gözün sınırına takılanlara bakmak değil, ötelerin ötesini de görme gayretinde olabilmektir. Hakikat aynasından baktığımızda, eşyanın zahiri yüzü yani görünen yüzü olduğu gibi, bir de batini yani görünmeyen yüzü olduğunu müşahade edebiliriz. Bazen hakikat, eşyanın batınında gizli olduğu gibi, bazen de zahirinde aşikâr olabilir. O halde mümin bir insana düşen görev, eşyanın hakikatine arif olmaktır. Ne mutlu arif-i billah olanlara.
Batınımız ilahi isimlerin zuhur mekânı olup, zahirde görünen ise ilahi isimlerin suret görüntüleridir. Eşyanın hakikatini idrak etmek demek, kendi hakikatini idrak etmek demektir. Bu “Nefsine arif olan Rabbine arif olur” yani ‘’Nefsini bilen Rabbini bilir’’ hadis-i şerifine arif olmak demektir. Zira nefsini idrak eden bir kimse, alemde tecelli eden her zuhuratın Rabbinden geldiğini bilir ve idrak eder. Bu idrak ancak; eşyanın hakikatine vakıf olmak ve Cenab-ı Hakk’a vuslat etmekle mümkündür. Bunun tek yolu, nefsini bilmek ve tevhidin hakikatine ulaşmaktır. Zira Allah (cc.), ilahi hüviyetiyle hem alemlerde hem de bizde tecelli eder. Çünkü; alem ve insan tecelligahtır, tecellilerin zuhur mekanıdır.
Eşyanın hakikatine dört mertebede ulaşabilmek mümkündür. Birinci aşama; eşyanın hakikatinde ve batınında “ilahi isimleri” görebilmektir. Bu İlahi isimler, eşyanın hakikatini oluşturan temel unsurlar olduğuna göre; eşyaya sadece madde gözüyle bakmak eksik bir bakış olur.
İkinci aşamada eşyanın hakikatine “ilahi sıfatlar” gözüyle bakabilmek için, her eşyaya hayat veren ilim ve iradenin kaynağının Cenab-ı Hak olduğunu, her eşyadan görenin, bilenin ve işitenin Hak olduğunu idrak edebilmek gerekir.
Üçüncü aşama ise; eşyanın hakikatinde ve batınında ilah-i zatı görebilmektir. Her eşyanın İlahi isimleri ve sıfatları, Cenab-ı Hak’tan ayrı olmadığı için, her eşyanın hakikatinin Rabbimizden ayrı bir varlık olmadığını bilmeliyiz. Daha sonra da gördüğümüze iman edip, yaşamalıyız.
Mustafa AYALTI
Akçay, 30 Temmuz 2019