Değerli dostlar: Tasavvufta, mürşitten inabe alan dervişin mürşidinden istediği bir tek şey vardır oda “himmet”tir. Buna mukabil mürşidin de müridinden istediği bir tek şey vardır o da “hizmet”tir. Tasavvufta bu iki kavram çok sık kulla nılır; sıkıştığı zaman mürid mürşidine, “Efendim himmet der, Efendisi de ona evladım hizmet” der.
Himmet: Sözlükte “meyil, arzu, istek, azim” manasına gelen “himmet” kelimesi, “kendini veya başkasını kemale erdirmek için kalbin bütün ruhani güçleriyle Cenab-ı Hakk’a yönelmesidir.” şekline tarif edilmiştir. Ayrıca himmet: Tasavvufta mürşit, müridinin önüne çıkan veya çıkabilecek manevi engellerde müride yardım etmesi, ona yol göstermesi, onu bu sıkıntılardan kurtarması manasında da kullanılır.
Bizim askerde bir bölük astsubayımız vardı. Acemi birliği eğitimini tamamlayıp, usta birliğine gelen askerlere bir tavsiyesi vardı; gelen erlere hitaben: “Askerlik korkulacak bir yer değildir, bu askerliğin üç kuralı vardır, bu üç kurala uyanlar çok rahat ederler ve hatta komutanları tarafından da sevilen bir asker olurlar.” Bu üç kural şudur: Bir “zimmet” burada size emanet edilen devlet malını buna elbiselerinizde de dahil olmak üzere silah ve cephanenize canınız pahasına sahip çıkın. Onları fuzuli yerlerde boş işlerde kullanmayın.
İkincisi, “nöbet”tir. Nöbet saatiniz geldiği zaman hemen nöbet yerine gidip, görevi arkadaşınızdan devralmak ve şartlar ne olursa olsun, izinsiz nöbet yerini asla terk etmeyeceksiniz ve nöbet yerinde katiyen uyumayacaksınız. İzinsiz nöbet yerini terk eden veya nöbette uyuyan “divan-ı harp” mahkemelerinde yargılanır ve cezası da ağır olur.
Üçüncüsü de “hizmet”tir. Size her ne görev verilirse verilsin, görevden kaçmayacaksın, görevden şikayet etmeyeceksin, görevini en güzel şekilde severek yapacaksın. Bu üç kuralı uygulayanlar sevilen bir asker olup, sorunsuz şekilde askerlik görevini tamamlayıp terhis olurlar.
Değerli dostlar, hatırlarsak, Cenab-ı Resulullah Efendimiz Uhud savaşında okçular tepesine yetmiş okçu yerleştirmişti. Ve onlara tek bir görev vermişti, “Şartlar ne olursa olsun, savaşın neticesi nasıl olursa olsun, bu tepeyi terk etmeyeceksiniz” diye emir vermişlerdi. İslâm ordusu düşmanı bozguna uğratmış, tam savaşı kazanmışken, okçular tepesinde bulunanların çoğu nasıl olsa savaşı kazandık bize ganimet kalmayacak endişesiyle nöbet yerlerini terk ederek hizmetlerini ihmal ettiler. Orada pusuya yatan düşman zaten bu fırsatı kolluyordu. He men hücum edip orada kalanları şehit ettiler ve Müslüman ordusunu arkadan kuşattılar. İki ateş arasında kalan İslâm ordusu hem savaşı kaybetti, hem de Hz. Hamza dahil birçok gözde sahabileri de şehit verdi.
İbadet dosta hizmet / Dostun olsun her millet
Budur esrar-ı Vahdet / Bildik ya Rabbim aman
Gönül Divanı (A:Kadir Sebati)
Hizmet , dervişin yaşam tarzı olacak. Derviş önce kendisine hizmet edecek, kendisini eski alışkanlıklarından arındırıp, ahlâklı olmaya gayret edecek, dilini boş sözlerden arındırıp, Allah’ın zikrine alıştıracak, ibadetlerini huzur içinde huşu ile yapacak, gönlünü ve aklını, akl-ı selim ve kalb-i selim ile tefekkür ve murakabe ile meşgul edecek.
Dergahta bütün kardeşlerini sevecek, onlarla iyi geçinecek, onları kırmayacak, incitmeyecek, bir hatalarını görse bile mümkünse o hataları kendisi telafi etmeye çalışacak. Kesinlikle bu konuları mürşidine şikâyet etmeyecek. Yol ve erkânda edindiği tecrübeleri kardeşlerine anlatacak. Yol aldığı halleri, ve hataya düştüğü durumları da kardeşleri ile paylaşacak ki onlarda bu tecrübelerden faydalanabilsinler.
Koca Yunus’un dediği gibi bütün kamuyu dost bilecek,”Yaradılanı severiz / Yaradandan ötürü” diyeceğiz. Bu alemde her ne yaratılmış ise, bütün yaratılanlar; Allah’ın birer tecellileridir, Allah’ın yarattıklarından yansımasıdır. Bundan dolayıdır ki, herkesi ve her şeyi Hakk gözle seyredip Hakk bileceğiz.
Hizmet denilince aklımıza sadece Müsümanlara hizmet edeceğiz diye düşünmeyelim. Hizmet istisnasız bütün insanlara olacak. Hatta hizmeti, cemadattan nebadata, nebadattan hayvanata, hayvanattan tüm insanlığa yapacağız ki, “halka hizmetin. Hakk’a hizmet olduğunun zevkine erelim.
Kamuya yaptığı hizmeti dahi Hakk’a hizmet ediyorum diye bileceğiz. Her ne olursa olsun yapılan hizmeti bir görevli gibi yapmayı düşünmeyelim. Yapılan işi gönüllü olarak severek yapalım. Hatta gönüllülükten de içeri, bir adanmış olarak, “her şeye rağmen” delicesine yapalım ki, Hakk’ın muradı bizden açığa çıksın.
Dostlar, işin neticesinde gönlümüzde doğan bu hizmet aşkı, meğer Rabbimizden gelen, bize lütfedilen, “himmet” imiş. Rabbim bunları bize himmet etmeseydi, biz bunların hiç birini yapamazdık, hatta yapmayı bile akledemezdik.
Meğer halka hizmet, Hakk’a hizmetmiş; bu hizmet için de Hak’tan gelen hidayet, kula “himmet” imiş. Ya Rabbi: Bizlere himmetini lütfeyle, bizleri de hizmetten mahrum eyleme. Amin.
Rabbim, cümlemizin Yar ve Yareni olsun. Selam ve dua ile kalınız.
Enver EFE
İstanbul, 19 Şubat 2025