Değerli dostlar, malumunuz olduğu üzere insan-i asliyemizi ve Rabbimizi tanıyabilmemiz için tevhi-i metodlarla kendi gerçeğimize vasıl olabilmemiz amacı ile tehvid-i esasları talim etmek için tehvid yolculuğuna çıkmamız gerekmektedir.
Çünkü yaratılmış olmanın birinci önceliği; Kur’ani fade ile, Hakk’ı tanımak ve Hakk’a kul olmaktır. (Bkz. Rad-11). Zira Cenab-ı Hakk’ın kulunun üzerindeki muradı ve ilahi iradesi bu mihvaldedir. İnsanlar, tercihleriyle ya en yüce gaye olan kulluk üzere yaşarlar ve Rabb’inin kulu olurlar ya da nefislerinin kulu olurlar. Böyle bir yaşantıyı arzu edenlerin sonu ise esfelisafilindir dostlar.
Rahman’ın rızası dışında hiçbir duygu ve düşünce ile meşgul olmadan sadece Rabb’inin rızasına mashar olabilmek gayretinde ve çabasında olmak gerekmektedir. Zira kul, iradesini Rabb’ine teslim eden olmalıdır ki “MUTLAK İMAN” sahibi olsun. İmanın ne kadar elzem bir yaşam biçimi olduğunu hepimizin çok iyi bildiği şu Hadis-i Şerif’ten çok daha iyi anlayacağız: "Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!"
Değerli dostlar, kulluk zahir ve batın bütünlüğünde yaşanmalıdır ki iman-ı salihe, iman-ı mutlaka ulaşabilsin. Arayışı ve yaşantısı bu yönde olan bir insan, kainat kitabını çok iyi okumalıdır. İnsan-ı asliyemize ulaşabilmek için Sultanımızın, Efendimizin izini sürenlerden olalım dostlar.
Acaba hiç düşündük mü Rahman bizi niçin yarattı diye? Dostlar Rahman bizleri halk etti ki ahseni gaye olan kullun, diğer bir ifade ile insan-ı asliyesinin hakikatine ulaşmış dervişin gönlünde, Beytullah’ında mihman olabilsin. Bu gönül, bütün masivalardan arınmış İman-ı mutlak olan kimselerin gönülleridir dostlar.
Hak insandan, insan da Hakk’tan ayrı olmadığına göre şu hadis-i şerifi dikkatlice tefekkür ettiğimizde; “Kendini bilen Rabbini bilir” hadis-i şerifinin muhatabı olduğumuzu, kendimizi tanımadan, “HİÇ”liğe ulaşmadan Rabbimizi tanımamızın mümkün olmadığı gibi Rabbimizi ikna etmemiz de mümkün değildir. Yol ve erkanımızda şu husus çok önemlidir: Tehvid’den ve hakikatten maksat, kişinin kendini ve Rabb’ini tanıması ile birlikte gerçek manada ahsen olan kulluk mertebesi başlar.
Mütmain olmakla nihayete ulaşmak ve tamam olmak gibi bir makam olmadığını Efendim Hazretleri her daim bizlere buyurmaktadır. Zira kullukta mertebeler nihayetsiz ve sonsuzdur. Kullukta kemalat, sıfır noktasından sınırsızlık noktasına kadardır. Bunlara ilaveten kıldığımız namazda ihlas, samimiyet ve tefekkür olacak. Eğer namaz yoksa diğerlerini yapmış olmakla bizler imanımızı inşa etmiş olamayız.
İşte tam bu maksatla; sağlığımızı ganimet, zamanımızı da fırsat bilelim. Eğer Hakk’ı seviyoruz diyorsak sevgimizi dünde yada yarında değil anda yaşamalıyız ki vuslata erenlerden olalım ve iman-ı mutlaka erelim. Malumunuz olduğu üzere; hakikat “AN” ile tarif edilir. Bu nedenle de “Şu an Rabbim için ne yapabilirim” tefekkürü yaşantımızda ön planda olmalıdır.
Sonuç olarak; hakikat yolcusu bir ehli ihvan geçen senemizin sloganı olan “EMRİ BİL MARUF, NEHL ANİL MÜNKER” ölçülerine azami dikkat etmelidir. Hüküm Cenab-ı Hakk’ın oluncaya kadar nefsimizle mücadele etmeliyiz.
Rabbim cümle ehli ihvanın nefsini mutmain edip, Rabbinin arzu ettiği istikamet üzere olanlardan eylesin.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 20 Ekim 2019