Zaman zaman düşünürüz, bakmakla görmek arasında fark var mıdır acaba diye? Cevaben; elbette vardır. Ama; çoğu zaman bakmak ile görmek arasında hiçbir farkın olmadığını düşünebiliriz. Böyle olumsuz düşünen kimselere Mevlana-ı Celalettin Rumi Hazretlerine sorulan bir soru ile yazımıza başlamak arzusundayım inşallah.
Mevlana Hazretlerine “Bakmakla görmek arasındaki fark nedir?” diye sormuşlar Mevlana’da. “Senin baktığına herkes bakıyor; ama ya görebildiğini herkes görebiliyor mu? Aralarındaki tek fark “SENSİN” diye cevap vermiş.
Geçmiş yazılarımızın birinde tasavvuf literatüründe konu olan; İnsan vücudu anasırında iki gözün varlığından bahsetmiştik. Birisi basar, diğeri basiret. Basar gözü baş gözü olup; alemi deryaya bakmak için, diğeri yani basiret gözü yani gönül gözü ise; gönül aleminden kainatı temaşa etmek, zerreden kürreye her varlıkta Cenab-ı Hakkı seyretmek, müşahede etmek içindir. Gönül gözümüzle yani basiret gözümüzle Hakikati, yani gerçekleri görürüz. Hepimiz bakarız ama, görmemiz gerekenleri görebilir miyiz? Görmek sadece gözlerimizle bakmak değildir. Mutasavvıflarımız, GÖNÜL GÖZÜ AÇIK OLAN kimselerin her varlıkta Cenab’ı Hakk’ı müşahede edeceğini buyururlar.
Gönül gözü sevgi gözüdür, yüreği sevgi doludur, hakikati asliyesine vasıl olmuş insanların açıktır gönül gözü. Merhametlidir, şefkatlidir, dinlemeyi bilir. Gözleri ile gönüllerin içini, niyetlerini görür ve okurlar. Gözlerimiz, iç dünyamızın dışa açılan bir penceresi olduğuna göre; marifet ehli, kendi hakikatini, yaşam tarzını gönül gözü ile müşahede eder ve enaniyetinden nedamet duyar. Ve ayrıca; Dünya gözü ile baktığı alemi, gönül gözü ile bakan özünü de görür.
Cenab’ı Hakk’ın varlığını her varlıkta gönül gözü ile müşahede edebilmemiz mümkün olduğuna göre; Bakmak ile görmek arasındaki fark nedir derseniz? Bakmak sadece baş gözüne mahsustur. Görmek ise, akıl ve gönül gözünün yani basiretin devreye girmesiyle mümkün olur.
Mevlana Hazretleri buyurur ki: “Ey insan, dünyadan birbirine zıt iki ses gelir. Acaba senin kalbin hangisini almaya istidatlı? O seslerden biri Allah’a yaklaşanların hali, diğeri ise aldananların yani fısk u fücura dalanların halidir. Bu seslerden birini kabul ettin mi, öbürünü duymazsın bile. Çünkü seven bir kimse, sevdiğinin zıddı olan şeylere karşı adeta kör ve sağır olur.” Diye buyuruyor Mevlana Hazretleri.
İşte hayatta her şeye nefsaniyet penceresinden bakmaya karar verip, kendini o yöne kanalize edenler, Rahmani sedalara sağır, ruhani vitrinlere ama kesilirler. Aslına bakacak olursanız, Kainat; okunmayı bekleyen mana dolu bir kitaptır. O halde gözlerimizi açık tutalım ve hakikat penceresinden alemi görelim. Tamda bu maksatla; konumuzla ilgili olarak; Kuran’ı Kerim’den bazı ayetleri arz etmek isterim.
“Kim bu dünyada kör ise, ahirette de kördür.” Isra 72 “ Gerçek şu ki, körlük gözün körlüğü değil, sadırlardaki kalplerin körlüğüdür.” ( Hacc-46)
Gerek fani alemde gerekse mana aleminde “Beni hatırlamaktan yüz çeviren kimse için sıkıntılı bir hayat vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz. Diye buyuruyor Allah cc. (Ta-ha-124)
Allah cc. buyuruyor ki; Ya Rabbi, niçin beni kör olarak haşrettin. Ben (dünyada) görüyordum. (ta-ha-125)
Cenab-ı Hak buyurur; Evet, görüyordun. Ayetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Bugün ceza olarak unutulacaksın.” (Ta-ha-126)
(Allah'dan başkalarını yardıma çağıranları) Doğru yola çağırsan, işitmezler ve seni görmedikleri halde sana baktıklarını görürsün. Onları doğru yola çağırırsın, işitmezler. Sana baktıklarını görürsün, oysaki görmezler. Onları doğru yola çağırırsan dinlemezler. (A’raf-198)
Allah cc. Buyuruyor ki; kim de bu dünyada (hakkı görüp kabul etmeyecek şekilde) kör olursa, artık o, ahirette de kördür ve yol bakımından da daha sapıktır. Ve kim de bu dünyada kör ise, ahirette de kör olur. (Kitaplarını okuyamazlar.) (İsra, 72)
Bu inkarcılar, biraz olsun yeryüzünde ibret nazarıyla gezip dolaşmazlar mı? Eğer böyle yapsalardı, belki bu sayede akledip duygulanacak kalplere ve gerçeği duyacak kulaklara sahip olurlardı. Ne var ki kör olan, başlardaki gözler değil, gerçekte kör olan sinelerdeki gönüllerdir. (Hac-46)
İslam literatürüne göre, Kur’an’ı yüzünden okumak daha efdaldir. Çünkü yüzünden okumakla kişi; hem baş gözüyle Kerim Kitap’ımıza bakıyor, hem de gönül gözüyle kerim kitabımızın ayetlerini tek, tek görerek okuyor demektir. Fakat kalbi gaflet içinde olan kimseler, Kerim kitabımıza bakmakla yetiniyorlardır, fakat görmüyorlardır. Önemli olan baktığımızı görebilmek değil midir? dostlar.
Netice olarak; Bizlere dört göz verilmiş, ikisi başta diğer ikisi ise gönüldedir. Kim Hakkı gönül gözüyle görürse kendi lehine, kim de ona karşı kör olursa kendi aleyhinedir. Tekrar edecek olursak; esas körlük gönül gözünün körlüğüdür. Bakıp da görmeyenlere, görüp de anlamayanlara ne diyelim? Allah hidayet versin diyelim. Fani alemdeki varlıklar sadece basar gözü ile yani baş göz ile alem aynasından seyredilir. Gönül alemini temaşa etmek yani seyretmek ise, akıl, gönül ve gözün müştereken basiret gözü ile mümkün olabilir.
Kendimize ve hayata gönül gözü ile bakmamızı Rabbimden niyaz ediyorum. Rabbim bizlere gerek kainat kitabına bakmayı, baktıklarımızı da görmeyi nasip etsin.
Kalın sağlıcakla.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 24 Ekim 2024