Yazımıza; Allah cc. un Bir ayeti kerimesi ile başlamak istiyorum. Hac Suresi Ayet 46’da bakınız ne buyuruyor Allah Teala ve tekaddes Hazretleri; ” Gerçek şu ki, gözler kör olmaz, fakat asıl sinelerdeki kalpler kör olur. Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, orada olup biteni kalpleri kavrasın ve (anlatılanları) kulakları işitsin? Ne var ki, onlarda kör olan gözler değil; kör olan, göğüslerdeki kalpler kör olur” diye buyuruyor.
“BASAR” kelimesinin lügat manasını arz etmem gerekirse; görmek, bilmek, sezmek; görme duyusu ve göz manalarına gelen BASAR, Cenab-ı Hakk'ın görmesine konu olan bütün mevcudatın tam olarak idrak ettiğini ifade eden bir kemal sıfatıdır.
“BASİRET” kelimesinin lügat manası ise; görme, görüş, idrak etme, bir şeyin iç yüzünü bilme, doğru ve ölçülü bakış, uzağı görebilme ve önsezi anlamlarına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de genel olarak “görme” anlamının yanında özellikle hakikati keşfetme, doğru yolu tanıma, hidayete erme, gerçeği yanlıştan, hakkı batıldan ayırma anlamında kullanılmış olup, manevi körlüğün karşıtı olarak da tarif etmemiz mümkündür. Hatta, bu fani alemin ötesinde görünmeyeni anlamaya çalışmak, fani olanla, ebedi olanı fark edebilmek ve ona göre hayatın akışını dizayn etmek en doğru yol olup, en doğru karardır.
Değerli gönül dostu kardeşlerim; Allah cc. insan vücudu anasırında iki göz yaratmıştır. Birisi baş gözü, diğeri, kalp gözü. İnsana verilen iki gözden birisi başta, diğeri kalptedir. Kalpteki göze, manevi göz, gönül gözü veya basiret gözü de denir. Rabbimin bizlere en büyük lütuflarından birisi olan bu gözlerden birisi alemi dünya, diğeri ise manevi alemi görmek içindir. Ve aynı zamanda kalp gözüne gönül gözü de diyebiliriz. Yazımızın içeriğinde kalp gözü yerine; “GÖNÜL GÖZÜ” hitabıyla satırlarımızda yerini alacaktır.
Mütefekkirlerimiz baş gözüyle kalp gözünün farklı özellik ve kabiliyetlere sahip olduğunu belirtmişlerdir. Bunları şöyle özetlemek mümkündür; Baş gözü, kendini göremez ve bilmez, baktığı hedefi görür. GÖNÜL gözü ise, kendi varlığını bilir ve görür. Gönül gözü kendine has özel bir nura sahiptir, görüş alanı sınırlı değildir.
Hakikati asliyesine kavuşma gayretinde olan bir ehli dost şunu bilmelidir ki, gönül gözünün ve baş gözünün kör edilmemesi birinci önceliği olmalıdır. Çünkü; gönül gözünün kör olması demek, hakikatine ulaşma gayretinde olan bir gönül dostunun en büyük hastalığa düçar olması demektir. Bu hastalık öyle bir hastalıktır ki; insanı inkar ve gaflet karanlığı içine gömer ve varlığını hakkın varlığında ifna edeceği yerde kendisini şeytanlaşan nefsine teslim eder. Hakikat bağlamında kendisine dünya dolusu mucizeler gösterilirse bile hakikatini göremez.
Çünkü gönül gözü ve baş gözü hakikatinden uzaklaşmıştır. Artık Rahmanın emrinden çıkmış, şeytanın emrine girmiştir. Şeytanın yap dediğini yapar, yapma dediğini yapmaz durumundadır.
Mutasavvıflar, insanın dış alemini gören yani zahir alemi gören bedenindeki baş gözüne karşılık, kalbin de görünmeyen manevi alemi gören bir gözünün olduğunu ifade buyururlar. Bedendeki gözü, maddi alemdeki varlıkları, olayları, renkleri ve şekilleri gördüğü gibi, gönül gözü ile de dış alemdeki eşyaların hakikatini görür müşahede eder.
Tasavvufta “GÖNÜL GÖZÜ” meselesi o kadar önemlidir ki, adeta insanın değeri onunla ölçülür. Nitekim; Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî hazretlerinin şu sözü meşhurdur; “İnsanoğlu gözdür, gerisi deriden ibarettir”, diye buyurmuştur. Demek oluyor ki, basiret sahibi olan kimseler, sadece basarla yani baştaki gözle okunanları değil, gönül gözüyle okunanları da görebilirler. Hal böyle olunca da Basar gözle görmekse, basiret de gönül gözüyle görmektir ve basiret ilim ile amelin bütünleşmesi sonucunda oluşur.
Gönül gözünün kör olması demek; insan için en büyük hastalıktır. Asıl körlük budur işte. Bu hastalık öyle bir hastalıktır ki, inkar ve gaflet karanlığı içinde insana mucizeler gösterilse de hakikatini göremez. nefsaniyetinin emrinde olan göz, nurunu yitirir. Sadece, nefsin keyfine hizmet eder. Ruhaniyetinin emrinden firar edip, nefsaniyetinin emrine giren insanları Allah cc. kınamış ve böyle kişilerin hayvanlardan daha aşağı bir hale düşeceğini haber vermiştir (A’raf, 179) buyurmuştur.
Baş gözü, yön ile sınırlıdır, sadece önünde olan materyalleri görür. Hangi yöne bakarsa baksın, o yöndeki varlıkları görür, o da belirli bir mesafede olur. Çok uzakta olanı görmediği gibi, bazen de çok yakınında olanı da göremez. Gönül gözü aynı anda birçok şeyi görebilir ve ulaşabilir, onları birbirine karıştırmadan ayırarak, varlıklarını ilahi bir nur ile görebilir. Ön-arka, alt-üst, sağ-sol fark etmez.
Kulun en büyük özelliği; Rabbini unutmamasıdır. Basiret sahibi mü’minler hangi yöne bakarsa baksın Rabbinin nurunu seyrederler. Bizler de bu dünya hayatında Rabbimizi andığımız kadarı ile, ilahi vuslata vasıl oluruz.
Sonuç olarak; basiret kavramı, Kur’an’ı Kerim’de insana izafe edildiğinde genel olarak, “görmek” ve özellikle gerçekleri keşfetmek, doğru yolu tanımak, hakkı batıldan ayırmak ve ibret alma yeteneği anlamındadır. Gönül gözü açık olan gönül dostu kardeşlerimizin içi sevgi doludur, şefkatli ve merhametlidir. Zihni, ruhu, yolu aydınlıktır. Netice olarak; şunu anlıyoruz ki, İlahi tecelliler gönül gözüyle müşahede edilmektedir. Enaniyetinden nedamet duymayan kişiler için bakınız Allah cc. ne buyuruyor. “Allah kalblerini ve kulaklarını mühürlemiş ve gözlerine bir perde inmiştir ve bunların hakkı azim bir azaptır. diye buyurmaktadır. (Bakara- 7).
Allah cc, cemalini seyir için yarattığı gözlerimizi gafletten muhafaza buyursun.
Kalın sağlıcakla.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 06 Ekim 2024