Gönül...
Aşkın, sevginin, muhabbetin kaynağı olan maden!...
Gönül...
İnsanın duygularının merkezi. Yüreğin manevi yönü. Kâinatta her zerreyi sevgi ve muhabbetle sarıp sarmalayan, kâinatı içine sığdırabilecek kadar, hadsiz, hu dutsuz, namütenahi olan, engin bir bahr-i umman; insandaki sevginin ve şefkatin doğum yeri!...
Gönül...
Allah’ın insanda (mü’min kullarında) mihman olup, taht kurduğu, Allah’ın insandan zuhur ettiği mekân, ahsen-i takvim olan cevher.
Gönül’ün bir ismi de “Fuad” tır. Kur’an’da “Ef’ide” (çoğul) olarak geçer.
Değerli dostlar: Gönül kavramı bilhassa tasavvuf erbabı arasında geniş bir yer tutar. Mutasavvıflar gönlü “Âlem-i Kübra”nın aslı ve esası olarak kabul ederler. Yerlere ve göklere sığmayan Cenab-ı Hakk, mümin kulunun kalbinde yer tutar. Bu yüzden gönül “Beyt-i Hüda” (Allah’ın evi) dır.
Gönül, “cilvegâh-ı Kib riya’dır; gönül, Hakk’ın ta kendisidir.”
Gönül Çalab’ın taht’ı
Çalab gönüle baktı
İki cihan bedbahtı
Kim bir gönül yıkar ise
(Yunus EMRE)
Belki çok tekrar olacak ama, Allah cc. kendi Zat’ından, kendi Zat’ına tecelli ettiği zaman buna, Kalem-i âlâ, Akl-ı evvel ve Nur-u Muhammed’i denildi. Aslında bunların üçü de Nur-u Muhammedi’nin vasıflarındandır. Bu halkiyyetin meydana gelmesine vesile olan ilk halkettiği Nur-u Muhammed’tir gönül. Sonra buradan da , Vahdaniyetine (tek’lik) tecelli etti, Vahdaniyetin den Uluhiyyetine, Uluhiyet’inden de Ubudiyyetine tecelli etti, yani Ubudiyyetinden çokluk âlemi (kesret) meydana geldi. Bu kesret âleminde insan-hayvan, müslüman-kâfir, mümin-şaki, melek-şeytan, nebadat vs. halk olundu. Bu halkıyyetin banisi olan Nur-u Muhammedi, Allah’ın tecelligâhı, sevginin merkezi, Hakk’ın aynası, tüm yaratılmışların banisi, Allah’ın Habib’im diyerek aşık olduğudur gönül.
Bu kesret âleminde insan, bir kâinattır. Koca kâinat ise bir insandır. Bu kâinata teker teker bakarsan çokluk görürsün; Vahdaniyet gözüyle bakarsan “tek” görürsün. İşte bu “tek”liktir gönül. “Ancak mümin kulumun kalbine sığarım” denilen yerdir burası.
Gönül bu kadar ûlvi ve yüce olmasına rağmen, şayet Hak’tan yüz çevirirse, orayı şeytan istila eder de, bu sefer kinin, kibirin, öfkenin, nefretin, merkezi olur, hiç anlamadan orada kendi ilahlığını ilan eder de farkına varamayız!
Allah’ın Veli kulları gönülü Kâbe ile eş değer tutar. Kâbe insan eli ile yapılan bir mabet, gönül ise Hakk’ın eli ile yapılan ve Hakk’ın ilahi nazargâhı olan cevher. Bu yüzdendir ki Ehlullah, bir gönül kırmayı Kâbe’yi yıkmak ile eşdeğer tutar.
Değerli dostlar: Aslında kâinatta gönül “tek”tir; o da Cenab-ı Resulullah Efendimiz’in, nur-u Muhammed dediğimiz âlemlere yansıyan, bu mükevvenatın devamlılığına vesile olan yönüdür. İnanıp iman edenlerin bütün gayreti o gönüle girebilmek içindir. Hatırlayalım ! Şeytan Allah’ın huzurundan kovulurken Allah’tan ruhsat istedi; “bana izin ver kıyamete kadar Senin dosdoğru yolunun üzerine oturayım, Sana gelenleri doğru yoldan saptırayım” demişti. Allah, cc. “sana izin verdim; sen ancak sana uyanları saptırırsın, Benim halis kullarımı saptıramazsın” buyurmuştur. (Araf 14-18) İşte o dosdoğru yol, Cenab-ı Resulullah’a giden gönül yoludur. (Al-i İmran 31-32)
“El ulema, veresetül Enbiya” (Âlimler Peygamberlerin varisleridir.) hadisine göre günümüzde Allah ve Resulünü, onun Ehlibeytini candan seven, evlad-ı Resuller vardır. Peygamberimizin Sancaktarlığını yapan, İlm-iledün sahibi olan İnsan-ı kâmiller vardır. Talip, kendisine bir mürşit (Hakk dostu) bulduğu zaman onun bütün gayesi o mürşidin gönlüne girebilmek olmalıdır.
İnsan-ı kâmil; Hakk ile Hakk olan fark ehlidir. O şeriat elbisesini sırtına giyerde, muhasebe asa’sını eline alıp, kendi gönül evinin kapısına oturur. Allah’ın hazinesi olan gönüle, Allah sevgisinden başka sevgi, Allah muhabbetinden başka muhabbet, Allah zikrinden ve fikrinden başka zikir ve fikir koymazlar.
Yukarıda Araf suresinde zikrettiğimiz ayet-i kerimede iblis, o dervişin sağından-solundan, önünden-arkasından, gerek vesveseyle, gerek hile ile velhasıl talibe musallat olur da, o gönüle giden yoldan döndürmek için uğraşır. (Araf 17) Şayet derviş iblisin hile ve tuzaklarından kurtulup o gönül kapısına geldiği vakit, Mürşit dervişin kalbine bakar; orada Hak’tan gayrı bir şey var mi diye! Çünkü mürşit, o gönülde bulunan Allah’ın hazinesini hırsıza ve haramilere kaptırmaz. (1)
Bu akıl fikr ile Mevlâm bulunmaz (Yunus EMRE)
Değerli dostlar; bu ilim ve bu yolculuk akıl ile olası bir yolculuk değildir. Bu yol aşk yolu, sevgi yolu, muhabbet yolu, fedakârlık yoludur. Bu yol, şan, şöhret, şehvet, varlık ve kibir yolu değildir. Bunu akl-ı maaş olanlar değil, akl-ı kül olanlar anlar. Bu yol, dünya ve ahiret sevgisine gönül verenlerin değil, bir mürşit nezaretinde Nur-u Muhammed’e gönül verenlerin keşif yoludur.
Nitekim Peygamber Efendimiz sav. “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır, dünyayı terk etmek bütün iyiliklerin başıdır.” buyurmuştur. Yani dünya malını sevmek bütün hataların ilkidir; dünyayı terk etmek bütün züht ve takvanın başıdır. Bir kudsi hadiste: “Beni görmek için aç kal, ve her şeyi terk et” buyuruluyor. Yani beni görmek istersen açlıkla nefsine muhalefet et ve bana ulaşmak istersen, gerek dünya muhabbeti, gerek ahiret muhabbetini her şeyi terk et demektir.
Biline ki arif-i billahın nişanı Hak’tan başka her şeyi terk etmektir. Terk olmayıp dünya muhabbeti bulunan kimsede marifetullah asla bulunmaz. Çünkü Allah’ın cemalinin muhabbeti başka muhabbet istemez. Nitekim Peygamber Efendimiz “Dünya, ahiret ehline haramdır, ahiret, dünya ehline haramdır; Ehlullaha her ikisi de haramdır” buyurur. (2)
Gönüldür Kâbetullah
Sırrı insan eyvallah
Mihrabı cemalullah
Secdesi aşkullahtır. (Ekber-ül Tûrabi)
Değerli dostlar, talip, mürşid-i kâmilden inabe alıp, tasavvuf yolunda ilerlemesinden murad, kendi faniliğini ve “hiç”liğini fehmedip, bütün çaba ve gayretleri mürşidinin gönlüne girebilmek olmalıdır. Çünkü menzilin sonu Ce nab-ı Resulullah’ın gönlünde ebed olmaktır. Bu gönüle girmenin de en kısa yolu, yalansız, riyasız, gösterişsiz, hiç bir menfeat beklemeden mürşit kapısında aşk ile, edep ile, sabır ile hizmet edip, pişmektir.
Rabbim, bu yolda cümle dervişana aşk, muhabbet, sabır ve nusret ihsan eylesin. Rabbim cümlemizin Yar ve Yareni olsun. Selâm ve dua ile kalınız.
1 – Ariflerin delili ve müşkillerin anahtarı S. 56 Mustafa TATÇI – Halil ÇELTİK
2 – Ariflerin delili ve müşkillerin anahtarı S: 57 Mustafa TATÇI – Halil ÇELTİK
Enver EFE
İstanbul, 24 Ekim 2024