11 Kasım 2024
9 Cemaziye'l-Evvel 1446
halveti
MENÜ
SOHBETLER HAZRET-İ MUHAMMED'IN
(S.A.V) HAYATI
SEVGİLİ PEYGAMBERİM KUR'AN-I KERİM İLMİHAL İSLAM VE TOPLUM 40 HADİS HADİS-İ ŞERİFLER OSMANLICA SÖZLÜK RÜYA TABİRLERİ BEBEK İSİMLERİ ABDÜLKADİR BİLGİLİ
(SEBATİ) DİVANI
NİYAZİ MISRİ DİVANI HİKMETLİ SÖZLER KUR'AN-I KERİM ÖĞRENİYORUM KUR'AN-I KERİM (SESLİ ve YAZILI) SESLİ ARŞİV İLAHİLER KVKK ve GİZLİLİK POLİTİKASI
İSLAM ve TASAVVUF
TASAVVUFUN TARİFLERİ TASAVVUFUN DOĞUŞU TASAVVUFUN ANADOLU'YA GİRİŞİ HALVETİLİĞİN TARİHİ HALVETİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ HALVETİLİĞİN TÜRK TOPLUMUNDAKİ YERİ HALVETİYYE SİLSİLESİ PİRLERİMİZİN HAYATLARI MEHMET ALİ İŞTİP (VAHDETİ) ABDÜLKADİR BİLGİLİ (SEBATİ) İBRAHİM GÜLMEZ(KANÂATÎ)
EHLİ - BEYT
EHL-İ BEYT KİMDİR? EHL-İ BEYTİ SEVMEK
RESÛLULLAH'I SEVMEKTİR
EHL-İ BEYT EMANETİ RESÛLULLAH'TIR EHL-İ BEYTİN HALİ NUH'UN GEMİSİ GİBİDİR EHL-İ BEYT OLMAK HEM NESEBİ HEMDE MEZHEBİDİR
ONİKİ İMAMLAR
HZ. İMAM ALİ K.A.V RA HZ. İMAM HASAN-I (MÜCTEBA) HZ. İMAM HÜSEYİN-İ (KERBELA) HZ. İMAM ZEYNEL ABİDİN HZ. İMAM MUHAMMED BAKIR HZ. İMAM CAFER-İ SADIK HZ. İMAM MUSA-İ KAZIM HZ. İMAM ALİYYUL RIZA HZ. İMAM MUHAMMED CEVAD (TAKİ) HZ. İMAM ALİ HADİ (NAKİ) HZ. İMAM HASAN’UL ASKERİ HZ. İMAM MUHAMMED MEHDİ






BAKMAK MI, GÖRMEK Mİ?


Değerli dostlar; Bakmak ve görmek, her ne kadar bir birlerine benzer bir kavram olsada, iki farklı kelime olarak görüyor olmamız mümkündür, dediğimiz zaman akla hemen bir soru gelebilir. Acaba öyle mi, öylemiyiz? Yoksa aralarında deryalar kadar fark mı var? Bakalım, gezelim, görelim öylemi? 

Arapça lisanında, görmek ve bakmak iki farklı kök üzerinden türediğini görürüz. İkisinin de amacı; insanı uyarmak ve uyandırmaktır. Çünkü bu kavramların manasını müşahede etmek ve yaşamak için uyurgezer değil, uyanık olmak gerek. 

Gören bir göz ile; bakmak ve görmek farklı kavramlardır. Herkes bakar ama göremez Etrafımızda ve daha önemlisi kendimizde nice hasletler var, fakat biz bunların hiç birinden haberdar değiliz. Bu kainat ve insan vücudu anasırı bir deryadır bir kitaptır, okuyabilene aşk olsun, okuyabilenlerden olalım inşallah.  

Bakmak, insanın gözüyle bir şeye doğru yönelmesi demektir. Bu yöneliş, bakılan nesneyi yakından tanımaya, idrak etmeye, kavramaya, anlamaya yönelik ise bunu da görmek diye ifade edebiliriz dostlar. Arz ettiğimiz üzere; bakmak sadece kafa gözüyle, yani basar gözüyle bir nesneye bakmak olup, görmek ise; akıl, kalp ve gözün birleşerek görmesine diğer bir ifade ile basiret gözü ile gerçekleşen bir görmedir, diye ifade edebiliriz. 

Bakmak ve görmek İnsanın hatta yaşayan her canlının en önemli organlarından birisi olan göz organı ile kainat temaşa edilir. Görmek; göz, akıl ve kalp gibi organların devreye girmesiyle gerçekleşir. Bakmak ise;  bu fani alemde, diğer bir ifade ile gözün cisimler üzerindeki seyridir.  Bakmak; bir cismi tanımakla mükellef olup; görmek ise; anlayıp kavramakla neticeye ulaşır. Baktığımız zaman sadece seyrederiz, gördüğümüzde ise bir hükme, bir karara bir sonuca ulaşırız. 

Değerli dostlar; Allah cc. A’raf Suresi, Ayet 179’da buyurduğu bir ayeti kerime ile, Sultanımın Himmet ve duaları ile yazımıza başlayalım inşallah. “Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir.” Diye buyuruyor Allah cc. 

Her şeyde Allah cc. görüyorum dediğimiz zaman, kesrette ve vahdette Allah cc.u görüyor olmamız gerekmektedir. Diğer bir manada; Allah cc. çoklukta tekliği ifade eder. İnanmak anlamına gelen iman mefhumu, görünen görünmeyen varlıklar bütünüdür.  Ve böylece görünmeyene iman edenlere, Allah cc. başkalarının görmediklerini de göstermeye başlar. 

Bu görme baş gözüyle değil, yine ilmi hakikat bağlamında, mutlak varlığın tecelli mekanı olan gönül gözü ile olur. Bu nedenledir ki; o mekan gönül gözü veya kalp gözü gibi isimlerle adlandırılmıştır. O yüzden gönül gözüne basiret gözü diyoruz.  

Mevlana Hazretleri ne güzel de söylemiş, "İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa, değeri odur" diye buyuruyor, Mevlana Hazretleri. 

Kamil insanın gönlü, Allah’ın tecellilerinin algılandığı bir yerdir. Malumunuz; Yunus, Allah’ı görmenin baş gözüyle değil “can gözü” veya “gönül gözü” dediği ruha ait olan manevi aletle olacağını sıkça yineler. 

Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Hiç yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki bu sayede düşünüp akledecek kalpleri veya hakikatleri işitip anlayabilecek kulakları olsun. Gerçek şu ki gözler kör olmaz, fakat göğüslerdeki kalpler (basiretler) kör olur.” (Hacc, 46) diye buyuruyor Allah cc. 

Yukarıdaki paragraflardan da anladığımız kadarı ile; bakmakla görmek arasında dağlar değil, belki deryalar kadar fark olduğunu görüyoruz. Gözler sadece görmek için verilmiş birer vasıtadır. Bakan göz olsa da; tanıyan, anlayan ve farkına varan gönüldür. Gönülde, şuur ve idrak olmayınca, sadece gözün bakmasıyla görmek imkansızdır. Bir mücevhere sarrafın bakışıyla, sıradan insanın bakışı arasında çok fark olsa gerek, değilmi dostlar? 

Sahip olduğumuz nimetleri görüp kıymetini bilmek ve ahirete yönelik değerlendirme yapmak için bir müddet durup düşünmeliyiz. Bazen yaşantımızı irdelediğimizde; yatağında ölümü bekleyen çaresiz bir hasta veya kabirde mahşeri bekleyen, amel defteri kapanmış bir mevta gözüyle bakıp içinde bulunduğumuz nimetleri görmeye çalışmak lazım değil midir dostlar? 

Bakmak, görmek ve durup düşünmek gerek; ölmeden önce gafletten uyanıp, elimizdeki nimetlerin kıymetini bilip hakkıyla değerlendirerek, hakikate ulaşmak için neler yapmalıyız? diye sürekli bir gayret ve araştırma içinde olmalıyız. Zira arayanın bulma ümidi, arayış içerisinde olacak ki, aradığını bulsun. Yoksa boşuna yorgunluk olur. Demek oluyor ki; sürekli bir arayış içerisinde olmamız gerekmektedir. Mevlana'nın dediği gibi “Istırap arattırır; dert insana yolunu buldurur.” Nerede bir dert varsa, derman da oradadır. Aramak ve bulmak için çalışmak lazımdır kardeşlerim. Bakmak ile görmek arasındaki fark ne kadar önemli ise, anlamak ile kavramak arasında ki fark da bir o kadar önemlidir. 

Baş gözüyle bakan bir kimse insanı şöyle görebilir; kas, kemik, organlardan oluşan bir et yığını. Oysa Yüce Yaratanın Eşref-i Mahlukat dediği, Ruh ve bedenden oluşan ve kalp-gönül gibi manevi deryaları taşıyabilecek kapasitede hasletlere sahip bir varlıktır, diye buyuruyor yüce Sultanlarımız. Ayrıca; bu hallerle hallenmiş, bütün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yaratılmış, gören, koklayan, hisseden, soluyan, sindiren, yürüyen, konuşan, düşünen akıl ve şuur sahibi mükemmel bir varlık oluğunu kim inkar edebilir? 

Peki ya biz? 

Bakıyor muyuz, yoksa görüyor muyuz? Ya da baktıklarımızı görebiliyor muyuz? 

Basiret gözüyle baktığımız bu fani alemde; kesrette ve vahdette Hakkı temaşa ediyor ve arzu ettiği şekilde yaşıyor ve Cenab-ı Hakk’ın varlığında ifna yani yok olabiliyorsak, baktıklarımızı görüyor olabiliriz. Değerli dostlar; Hakikati asliyesine kavuşan kulları için Allah cc. bir Hadis-i Kutsilerinde şöyle buyuruyor;  

Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum” diye buyurmaktadır. Bu Hadis-i Kutsi’ye mazhar olanlara ne mutlu. Bu hallerle hallenen bir Allah dostu; artık, hem bakıyor, hem de baktıklarını görebiliyordur. Ne mutlu o dostlara.   

Rabbim bize göz vermiş görüyoruz, kulak vermiş işitiyoruz, ağız vermiş, konuşuyoruz, burun vermiş, koku alıyoruz. Kısacası beş duyumuz, aktif olarak yaşamımızın bir parçasıdır. Bütün bu azalar hayvanlarda da var. Peki, bizi hayvanlardan farklı kılan nedir? İşte bunların farkı, Hakk’ı gören göz, gerçeği işiten kulak, Allah’ı (c.c.) zikreden ağız. Bunca nimeti tefekkür eden akıl nimeti de apayrı bir özellik. 

Burada şöyle bir soru akla gelebilir: Her bakan görebilir mi? Ya da neyi görür? Çünkü baktığınız her şey yani gözün gördüğü her şey zahiri olandır, batını yani o varlığın hakikatini görmek arz ettiğimiz üzere basiret gözü ile gördüklerimizdir. O da Yunus Emre Hazretlerinin ifadesiyle “can gözü” dür. Çünkü; kainat üzerinde mevcut zerreden kürreye, her varlık Cenab-ı Hakk’ın mazhariyeti olduğuna dikkat buyuralım dostlar 

Hakk’ın nuru ile görmek, lütufkar ve keremli bir bakış; teveccüh ile bakma şeklinde bir mana taşır. Hakk nuru ile bakmak ise ancak; tamamen nefsin arındırılması, gönül aynasının temizlenmesi, Hakk’ı gönül sarayının sultanı yapmakla mümkün olabileceğini arz etmek isterim.  

Sonuç olarak; Denizin içinde ne vardır, bunu anlamak için içine girmek gerekir. Bu hakikat yoluna girenler, bu yolun mahiyetini elbette bilirler. Bu anlamda biz fanilere düşen; “elbette bizi gören bir Allah var” sistemidir. Allah cc. bu görme sıfatını bize de lütfetmiş, çünkü; kendi varlığımızdaki sırlarımızı basiret gözü ile görmemizi istemiştir. Fakat bu görme olayı sadece ten yani baş gözüyle gerçekleşmeyeceği için can gözüne sahip olmamız gerekmektedir. Bunun için de Sultanımın yap dediklerini yapmakla, yapma dediklerini de yapmamakla mümkün olacağını arz etmek isterim.  

Rabbim bizleri kesrette ve vahdette Cenab-ı Hakk’ı görenlerden eylesin. 

Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun. 

Kalın sağlıcakla.                   



Mustafa AYALTI
İstanbul, 10 Eylül 2024




Derneğimiz
Mekke Canlı Yayın
Medine Canlı Yayın
Eserlerimiz
İlahiler
Sure ve Namaz
Namaz Kılmayı Öğreniyorum
Tecvid Dersleri
SON EKLENENLER
GÜNÜN AYETİ
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, Rahman onlar için bir sevgi oluşturacaktır.
(MERYEM - 96)
ÖZLÜ SÖZLER
  • Ezeli ervahta nur-u Muhammedi ile beraber olmaya halvetilik denir.
  • Adem "ben hata yaptım beni bağışla " dedi, İblis ise" beni sen azdırdın" dedi ya sen!... sen ne diyorsun?
  • Edep, söz dinlemek ve gönle sahip olmaktır.
  • Güzelliğin zekatı iffet ve edeptir. (Hz. Ali)
  • Zeynel Abidin oğlu Muhammed Bakır'a "Ey oğul, fasıklarla cimrilerle yalancılarla sıla-i rahimi terk edenlerle arkadaşlık etme." diye buyurmuştur.
  • Kemalatın bir ölçüsü de halden şikayet etmemektir.
  • En güzel keramet gönlü masivadan arındırmaktır.
  • Alem-i Berzah insanın kendisidir.
  • Zahir ve batının karşılığı aşk-ı sübhandır.
  • Mutaşabih ayetler ledünidir.
NAMAZ VAKİTLERİ