İnsanın yaratılmasındaki en önemli faktör, insanın kendisini bilmesidir. Kendini bilmeyen neyi bilirse bilsin boşuna yorgunluktur. Hadis-i şerifte “Nefsini bilen Rabbini bilir” uyarısı insanlığın irfanına açılan hakikat kapısı, sır kapısıdır dostlar.
Bu bağlamda kendi gerçeğine yol bulan bir kimse, Rabbine de yol bulmuş olur. Böylece kendini bilen Rabbini de bilmiş ve tanımış olur. Yunus Emre Hazretleri ne de güzel buyurmuş;
İlim ilim bilmektir,
İlim kendini bilmektir.
Sen kendini bilmezsen,
Bu nice okumaktır.
Tevhid talimindeki en önemli hususlarından birisi de kişinin önce kendini tanımaya ve okumaya gayretli olması, daha sonrada dışarıdan faili anlamaya ve aramaya çalışması gereğidir. Kendini ve Rabbini bilme irfanına kapı açar. İşte kulluk o zaman arifane yaşanmaya başlar. Nefsinle mücadelen artırdıkça, bir o kadar da Rabbine yaklaşacaksın, vuslatın ve miracın yakın olacaktır.
Bakın değerli dostlar; bu alemden bir gün emri hak vaki olduğu zaman hakkımızda “Kulluğa Uygun Değildir” hükmüyle dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkarsak bizim halimiz nice olur. Rabbini tanımayan Rabbinden müstağni ve münferit bir yaşamı tercih ettiği için, aklını güzel kullanamadığından Rabbinin arzu etmediği bir kul olarak elveda “Nefs” der.
Öyleyse zaman kaybetmeden madem ki kulluk için yaratıldık, bilmiş olalım ki kul olmanın ön şartı Hakk’ı tanımaktır. Şu hususu çok iyi bilmeliyiz ki, istisnasız her fiilin fali Cenab-ı Hak’tır. Bunu hem bilecek hem görecek hem de yaşayacağız.
Tevhidi talimi yaşarken şu hususu daima tefekkür edelim ki hakikate ulaşalım. “Bütün güzellikler Rabbimizden, bütün eksiklikler ve kötülükler de nefsimizdendir” Tabi ki bu fiillerin açığa çıkış şekli, kişinin meyline göredir. Hayra meyledersen hayır zuhur eder, kötüye meyledersen kötülük zuhur eder. Anlaşılan şudur ki, bütün kötülükler bizim nefsimizdendir.
Kendimizi tanıdıkça arifleşiriz. Bundan sonraki hal ve tarzımızlarımızı, kendimizi daima sorgulamamız gerekmektedir. Onun için gayrette daim olan bir kimse şöyle düşünmeli, şu soruları sormalıdır. Allah var gayri yok, Allah’tan başka ilah yok. Allah’tan başka fail yok. Allah’tan başka mevsuf yok. Allah’tan başka mevcut yok. Öyleyse bu durumda “SEN KİMSİN?” Madem O’ndan başka yok o zaman “BİZ KİMİZ?” Şayet varlığın birliğine ulaşamadıysan durduğun yer neresi?
Sonuç olarak; kendimizi tanıyacağımız kapıyı Rabbim bizlere seçilmişler olarak nasip etti. Tam bir sadakatla teslim olalım ki Sultanımız “BİZİ” bize bildirsin. Yani “SENİ SANA bildirsin, seni Hakk’a vuslat ettirsin ve sonunda “HİÇ”lik makamına ulaştırsın. Hiç olan kimse kendini tanımış ve Rabbine vuslat ederek Rabbini de tanımıştır.
Allah (cc.) cümlemizi Rabbini tanıyıp, görenlerden eylesin. Varlığını Hakk’ın varlığında ifna edenlerden eylesin.
Rabbim cümlenizden razı ve hoşnut olsun.
Mustafa AYALTI
İstanbul, 05 Kasım 2019