Değerli dostlar: Allah cc. Kur’an’ı Kerimi’in de “İnsan için, yalnızca çalışmasının, gayretinin , halis niyetlerinin karşılığı vardır.” (Necm-39) buyuruyor Rabbimiz. Sevgili Peygamberimiz de “İki günü birbirine benzeyen ziyandadır” diye buyurarak insan oğlunu düşünmeye, araştırmaya, çalışmaya, say ve gayrete yönlendiriyor. Bunun için de Kur’an’ı Kerim’de birçok ayetlerde “hiç düşünmez misiniz, akletmez misiniz, araştırmaz mısınız? Diye buyuruyor Mevlâm.
Yaradılmışların en şereflisi olan insan, bu özelliği sayesinde akleden, düşünen, değer üreten ve çalışandır. Aziz Efendim İbrahim Kanati (Rahmetullahi aleyh) bizlere devamlı araştırmamızı, tefekkür etmemizi, ve doğru neticeye vardıklarımızı hayatımıza uyarlamamızı isterdi. Evladım; “İnsan, insan olur çalışma sayesinde” derdi.
Evet çalışmak... Çalışmak, gayret ister, efor ister, fedakârlık ister, bir bedel ister. Çoğumuz bunları göze alamadığımız için maalesef başarılı olamıyoruz. Bir lise öğrencisinin hayali “üniversiteye girsem yeter” zihniyetinden ileriye gidemiyorsa, hayatta kendisine bir hedef koymamışsa, bütün arzusu buysa, hayattan başarı beklemesin. Çalışan birinin tek gayesi, “emekli olayım rahatıma bakayım” zihniyeti ile çalışıyorsa, çocuklarına ve etrafına iyi örnek olamaz demektir. Ve ya bunun tam tersi de olabilir, bir kişi hakikaten çok çalışıp, bir netice alamıyorsa, ya hedefi yoktur, ya çalışma sistemi yanlıştır, ya da düşünmeden iş yapıyordur.
Öğretmenlerimiz, hocalarımız bizlere daha ilkokul zamanlarımızda okumayı, düşünmeyi, araştırmayı ve doğruyu ancak böyle bulabileceğimizi söylediler. Bir insan, düşünürse merak eder, merak ederse sorgular, sorgularsan araştırır, araştırırsa gerçeği görür, gerçeği görünce mücadele eder, mücadele ederse de insan olur, kemalât bulur. (çalışma sayesinde)
Evet başarı bedel ister demiştik. Bu bedel, ister dünya için çalışmak olsun, ister âhiret için, hiç farketmez. Sevgili Peygamber’imiz “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışın” buyurdu.
İnsanoğlu bir sebeple gelir bu dünyaya. Önce doğar, sonra büyüyüp hayatta kalmayı amaç edinir. Yaşarken kendisini geliştirir ve çoğalır. Bildiğimiz ve gördüğümüz hep beden içindeki hayatıdır. Bilmediğimiz görünmez hayatımızı (manevi yatımız) kemal-i mutlaklığa (mükemmelliğe) yaklaştırabilmek için beden içinde ki hayatımızı kullanırız. Bu da ahiretimizin hazırlığıdır. İster her nefeste ibadet edip Allah de, ister diğer insanlara elinden geldiğince yardım et, ister aklını kullan, ruhunu, gönlünü, maneviyatını yüceleştir; o senin bileceğin şeydir. Ölüm, görünen beden içindeki hayattan, gerçeğin dışında var olan ve becerebildiğimiz kadar geliştirip mükemmelliğe yaklaştırabildiğimiz öteki hayatı sonsuza kadar yaşamaya geçiştir. (1)
Cenab-ı Resulullah Efendimiz, “Kendini bilmeyen Rabbini bilemez” buyurdu. İnsanın kendini bilebilmesi için, say ve gayret edip çalışması gerekir; ama mutlaka ehlinden talim ederek. Onun gösterdiği şekilde, emir ve tavsiyelerini acaba (!) demeden, ikiletmeden, şüpheye düşmeden samimi bir teslimiyetle yerine getirip, hayatımıza uyarlamakla olur.
Evet insan çalıştıkça, kendisini tanımaya başladıkça, kendisinden fail olarak işleyenin Hakk olduğunun bilincine varmaya başlar. Bu bilinç onu önce şuurlandırıp bilgi sahibi yapar, bu bilgi kişiyi şuhut alemine yani kendinde olana şahit oldurur ve bunun neticesinde de kendisini yeniler ki, bu yenilenmeye tasavvufta “Fena fillah” halinden yani zanlarından, kaygılarından ve olumsuz düşüncelerinden arınmak denir.
İnsan kendini yenileyebilmesi için muhakkak eski bildiklerinden, eski adetlerinden kendisini soyutlaması gerekir. Kendi kabuğunu kırıp kendisini ilmin sonsuz deryasına hazırlamalıdır. “Siz kendi üzerinizdeki adetlerinizi değiştirmedikçe, Allah’da sizin üzerindeki adetlerini değiştirmez” diyor Rabbimiz Kur’an’da.
Istakozlar yumurtadan çıkıp büyümeye başladıkları zaman onların üzerinde sert bir kabuk oluşur. Istakoz büyür gelişir fakat kabuğu gelişmez sabit kalır. Sonra bu kabuk zamanla ıstakozu sıkmaya, rahatsız etmeye, canını acıtmaya başlar. Çare olarak da ıstakoz denizin dibinde kayalık bir yer bulup, kendisini orada gizleyip kabuğunu kırarak ve yeni bir kabuk oluşuncaya kadar savunmasız kaldığından kendisini orada gizler. Bu hareketi ömründe birkaç defa yapan ıstakoz ancak böyle büyüyüp gelişir.
İnsan da tıpkı böyledir, kendisini geliştirebilmesi için, dar kalıplardan kendisini sıyırıp, olgunlaşarak, gelişmeye ve kemalât bulmaya başlar. Buna Ehl-i Tasavvuf “Tebettül ve tegayyur” der. Yani gelişme, bilinçlenme ve kendini yenilemedir. İnsan ancak bu şekilde kemalât bulur, olgunlaşır.
Başarı bedel ister ve bu bedeli malumat bilgisi değil, kaynağa ve tecrübeye daya lı bilgiyi elde ederek öderiz. Başarı bedel ister ve bu bedeli yeteneğinizi daha üst bir noktaya çıkarıp geliştirerek ve o yeteneğe uygun işler yaparak ödeyeceksiniz. Başarı bedel ister ve bu bedeli yıllarca tecrübe biriktirerek ödeyeceksiniz. Tüm bunlardan sonra işinizi, gelecekle ilgili hayallerinizi rüyalarınıza sokacaksınız. Çünkü başarıya giden başka bir yol bulunmamaktadır. (2)
İnsan hedefinde kararlı ise, o doğrultuda çalışır, gayret eder araştırır, ehil kişilere akıl danışır ve edindiği bilgileri uygulamaya çalışır; ama muhakkak o iş kişinin rüyalarına girecek, hayallerini süslediği muradı, kişinin rüyalarını da süsleyecek. Eğer arzuladığımız hedefimiz hayallerimizi ve rüyalarımızı süslemiyorsa, veya gecelerimizde uykularımızdan uyandırmıyorsa, burada bir terslik, ve ya bir noksanlık var demektir.
İnsan her sabah yeniden doğmalı, yeniden kendisini yeniliklere hazırlamalı, teknolojinin imkanlarından kendi kapasitesince yararlanmalı; ama önce ihlaslı dürüst olmalı, evinde iyi bir aile reisi, işinde çalışkan ve üretken, komşulukta ve arkadaşlıkta güvenilir bir dost, Rab’bine karşı da ihlaslı bir kul olmalı.
Bu bağlamda günümüzün moda deyimiyle “durmak yok, daima ileri” sözünü kendimize rehber edinelim. Rabbim cümlemizin yar ve yareni olsun.
Selâm ve dua ile kalınız.
(1)- Balkanlarda yangın var S. 274 (Tayyip YELEN)
(2)- Başarı bedel ister S.138 (Nurullah GENÇ)
Enver EFE
İstanbul, 30 Eylül 2024